๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el-İhtiyar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 12 Mart 2011, 16:26:27



Konu Başlığı: Ana karnındaki çocuğun mirasçı olması
Gönderen: Sümeyye üzerinde 12 Mart 2011, 16:26:27
ANA KARNINDAKİ ÇOCUĞUN MİRASÇI OLMASI


Ana karnındaki çocuk mirasçı olur ve onun hissesi kendi adına durdurulur: Bu hususda sahabîlerin icmâı vardır. Zira o çocuğun doğması muhtemeldir. Doğunca da mirasçı olur. Doğmaması da muhtemeldir. O takdirde de mirasçı olamaz. Dolayısıyla durumu doğumla belirginlik kazanıncaya dek hissesi ihtiyaten durdurulur. İki seneye kadar biri diri doğarsa, mirasçı olur. Her ne kadar bu çocuğun miras bırakanın ölümünden sonra ana rahminde meydana gelmiş olma ihtimali varsa da, miras bırakanın ölmesinden evvel hükmen meydana gelmiş olduğu kabul edilir ki, anası ile ölen babası arasında nikâh bağı mevcud olduğu için nesebi sabit olsun. Bu, ana karnındaki çocuğun ölüden olması halinde söz konusu olan bir hükümdür. Ama ana karnındaki çocuk ölüden başka bir kimseden ise; meselâ miras bırakan şahıs öldüğünde o ceninin annesi babasından başka bir erkekten hâmile kalmışsa ve kocası da hayatta ise, bu çocuk o şahsın ölümünden altı aydan fazla bir zaman geçtikten sonra doğarsa, mirasçı olamaz. Çünkü o şahsın ölümünden sonra ana rahminde meydana gelmiş olması ihtimali vardır. Ortada böyle bir şüphe varken o çocuk mirasçı olamaz. Ancak o şahsın öldüğü günde bu çocuğun ana rahminde mevcud olduğunu diğer mirasçılar ikrar ederlerse, bu çocuk da mirasçı olabilir. O şahsın ölümünün üzerinden altı ay geçmeden doğarsa, bu çocuk mirasçı olur.

Çünkü o şahsın ölümü esnasında bu çocuğun ana rahminde mevcud olduğunu kesin olarak öğrenmiş oluruz.

Ana karnındaki çocuk ya diğer mirasçıları hacb-i hirman veya hacb-i noksan ile hacb eden biridir, ya da onlara ortak olacak biridir. Onları hacb-i hirman ile hacbeden biri ise, mirasçıların hepsini hacbediyorsa; meselâ ölen kimse geride erkek ve kız kardeşler ile amcalar ve amca oğulları bırakmışsa, ölünün karısından doğacak olan çocuğun erkek olabileceği düşünülerek terekenin tamamı doğum vaktine kadar bekletilir.

Doğacak olan çocuk mirasçıların bir kısmını hacbediyorsa; meselâ ölen kimse geride erkek kardeşlerle bir nine bırakmışsa, nineye terekenin altıda biri verilir. Kalan kısım bekletilir. Onları hacb-i noksan ile hacb ediyorsa, meselâ; ölen kimse geride koca veya karı bırakmışsa, bunlara payların en azı verilir, kalanı bekletilir. Keza, doğacak olan çocuğun erkek olacağı ihtimaline binâen babaya da altıda bir hisse verilir.

Doğacak olan çocuk diğer mirasçıları hacbetmiyorsa, meselâ; ölen kimse geride bir dede ve bir de nine bırakmışsa; bunlara hisseleri verilir ve kalan kısım bekletilir.

Doğacak olan çocuk diğer mirasçıları hacbetmiyor, ama mirasta onlara ortak olacaksa, meselâ ölen kimse geride oğullar ve kızlar ve bir de ana rahmindeki cenin veya ceninler bırakmışsa; İbn. Mübârek'in Ebû Hanîfe'den rivayet ettiği görüşe göre dört oğul veya dört kızın hissesinden daha fazla olanı ihtiyaten bekletilir. Çünkü bir kadının dördüz doğurduğu vâkidir. Meselâ; Şüreyk b. Abdullah dördüz doğanlardandır. Hişam'ın Ebû Yûsuf’dan naklettiğine göre, ki, bu aynı zamanda İmam Muhammed'in de kavlidir bu durumda iki erkek çocuğun hissesi kadar bir mal bekletilir. Çünkü ikiz doğum çok vâkidir. Fazlası az rastlanır bir durum olduğundan, nazar-ı itibara alınmaz.

Hassâf’ın Ebû Yûsuf’dan rivayet ettiği bir görüşe göre; ki, bu Ebû Yûsuf’un kavlidir bir erkek çocuğun hissesi kadar bir mal bekletilir. Fetva da buna göredir. Çünkü mûtad olan gebe kadının bir çocuk doğurmasıdır. Ama birden fazla çocuğu da bir defada doğurması da muhtemeldir. Ama hüküm muhtemel olana göre değil, genelde vâki olana göre verilir. Şu halde ölen kimse geride iki oğul ve ana rahmindeki cenin veya ceninler bırakırsa, îbn. Mübârek'in kavline göre terekenin üçte ikisi, İmam Muhammed'in kavline göre yarısı, Ebû Yûsuf’un kavline göre ise üçte biri bekletilir. Ana karnındaki çocuk ölü doğarsa, hükümsüzdür. Mirası da yoktur. Doğan çocuğun canlı olduğu ancak soluk alıp vermesi, ses vermesi, hapşırması, gözleri, dudakları ve elleri gibi uzuvlarının hareket etmesiyle bilinir. Zira onun hayatta olduğu bu gibi şeylerle bilinir. Peygamber Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur:   

“Çocuk ses verince mirasçı olur, (doğduktan sonra ölse de) cenaze namazı kılınır.” [65]

Çocuğun bedeninin çoğu canlı olarak dışarı çıktıktan sonra ölürse, mirasçı olur. Ama azı canlı olarak dışarı çıktıktan sonra ölürse, hüküm çoğa göre verildiğinden mirasçı olamaz. Doğru olarak dışarı çıktığında göğsü çıkınca, mirasçı olur. Ters olarak dışarı çıktığında göbeği çıkınca mirasçı olur. Doğan çocuk ses verdikten sonra ölürse, mirasçı olur, kendisine de mirasçı olunur. [66]



[65] Bu hadîsi Ebû Dâvûd ve İbn. Hibbân rivayet etmiştir.

[66] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 4/440-442.