๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el-İhtiyar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 05 Nisan 2011, 14:59:37



Konu Başlığı: Alış verişde muhayyerlik
Gönderen: Sümeyye üzerinde 05 Nisan 2011, 14:59:37
 

ALIŞ VERİŞDE MUHAYYERLİK



 


Alış veriş akdinin tarafları muhayyerlik şartını koşabilirler. Taraflardan birinin üç gün muhayyer kalma müddeti vardır. Bu üç günden az olabilir: Bunun dayanağı şudur; âma olduğu için alış verişlerde aldatılan Hibban b. Munkiz (ra) e Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

“Bir şey satın aldığında deki; aldatma yok ve benim için üçgün muhayyerlik vardır.” [23]

Ama daha fazla olması caiz değildir (İmam Ebû Yûsuf, İmam Muhammed): Bu İmam Züfer'in kavlidir. İmameyn dediler ki; belli bir müddet zikredilirse caiz olur. Çünkü muhayyerlik akdi yapan iki tarafın aldatılıp haksızlığa uğramalarından sakınmak için meşru kılınmıştır. Muhayyerliğin maksadına bazan üç günde ulaş ılamayabilir. O zaman bu müddet akdi yapanın takdirine bırakılır. İmameyn'in bu görüşü İbn. Ömer (ra) den nakledilmiştir. Ebû Hanîfe'nin bu hususdaki görüşü şudur; aslolan muhayyerlik şartının caiz olmayışıdır. Çünkü bununla akdin gereği olan mülkiyetin sübutu ortadan kaldırılmaktadır.' Dolayısıyla akdin diğer gereklerinde olduğu gibi bu da sahih olmaz. Bunu, yani şart muhayyerliğini nass da reddetmektedir. Bu nass Attab b. Üseyd (ra) i Mekke'ye gönderirken Hz. Peygamber (sas) in kendisine verdiği şu talimattır;

“Onları şartlı satış yapmaktan, mevcud olmayan malı satmaktan yasakla.” [24] Başka bir rivayette de anlatıldığına göre; Hz. Peygamber (sas) şartlı satışı yasaklamıştır. k Ancak biz bu asılları bir yana bırakarak rivayet ettiğimiz Hibban b. Munkız (ra) ın hadîsinden dolayı, üç günlük bir muhayyerliğin caiz olduğunu söyledik. Alış verişde aldatılmayı bertaraf etmek için üç günlük bir muhayyerlik yeter. Daha fazlası caiz değildir. Alış verişde alıcı da satıcı da aldatılabilir. Bu sebeple muhayyerlik şartını ileri sürme hakkı her ikisi için de sabittir.

Alış veriş akdinin taraflarından biri üç günden fazla müddet muhayyer olmayı veya vakit beyan etmeksizin muhayyer olmayı veya meçhul bir vakit söyleyerek o vakte dek muhayyer olmayı şart koşar da, akdi üç gün içinde kesinleştirir veya bozarsa, veya kendisinin ölümü sebebiyle akid bozulursa veyahut satın alınan bir köle olup kölenin ölmesi veya müşterinin onu azad etmesi, yahut satın aldığı nesnede akdi bağlayıcı kılan bir yenilik meydana getirmesi sebebiyle akid kesinleşirse; o zaman bu alış veriş akdi caiz bir akde dönüşür.

Ancak İmam Züfer bu görüşe muhalifdir. Çünkü ona göre bu akid fasid bir akde dönüşmüştür. Artık caiz bir akde dönüşmez. Ebû Hanîfe'ye göre ifsad edici unsur, satış akdine bitişmemiştir. Muhayyerlikde dördüncü günün başlamasıyla akid fasid olur. Öyle ki, dördüncü günün bir kısmının geçmesiyle akid fâsid olur. Ondan evvelki zaman içinde akid sahihdir. Çünkü muhayyerlik müddeti akde ilhak edilen ve akdin kesinleşmesine mâni olan bir müddettir. Sahih muhayyerlikte olduğu gibi, bu muhayyerlik müddetinin ortadan kaldırılmasıyla akdin kesinlik kazanması mümkün olur. Süresiz, ebedî muhayyerlik şartının ileri sürülmesi ittifakla geçersizdir.

Muhayyer olan, akdi ancak diğerinin huzurunda yani ona bildirerek bozabilir (İmam Ebû Yûsuf).

Fakat huzurunda da, gıyabında da akdi geçerli kılabilir: Ebû Yûsuf dedi ki; onun gıyabında da feshedebilir. Çünkü muhayyerlik onun için akdi feshetme ve geçerli kılma hakkını sabit kılmıştır. Akdi onun gıyabında geçerli kılabildiğine göre, gıyabında feshedebilir de. Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göre bu akdin feshidir. İkalede olduğu gibi, bunun tek taraflı yapılması caiz değildir. Ama akdi geçerli kılmak (icazet) böyle değildir. İcazet için karşı tarafın bilmesine gerek yoktur. Çünkü bu, karşı tarafın hakkını ipka etmektir. Fesih ise, karşı tarafın hakkını ortadan kaldırmak olduğu için, onun bilgilendirilmesine ihtiyaç vardır. Karşı tarafın gıyabında akid feshedilir de o muhayyerlik müddeti zarfında bundan haberdar olursa, fesih tamamlanır. Ama muhayyerlik müddeti sona erdiği halde fesihden haberdar olmazsa, akid tamamlanmış olur.

Muhayyerlik hakkı vârislere geçmez: Çünkü bu düşünme ve dilemedir. Bunda da miras tasavvur olunamaz. Çünkü muhayyerliğin intikali kabil bir hadise değildir.

Ayıp muhayyerliğine gelince; müşteri satın aldığı malı sağlam olarak teslim alma hakkına sahib olduğundan dolayı, bu hakkı mirasçılarına intikal eder.

Belirleme muhayyerliğine gelince; bu muhayyerlik miras bırakanın malının başkasının malıyla karışabileceğinden dolayı, başdan beri onun için sabit olan bir haktır.

Fırıncı diye bir köle satın alan, köle fırıncı çıkmadığında isterse paranın tamamını ödeyip köleyi satın alır; isterse köleyi reddeder: Çünkü fırıncılık bir vasıfdır. Vasırflara, satılan malın bedelinin bir kısmı karşılık teşkil etmez. Dolayısıyla o malı, bedelin tamamını ödeyerek satın alır. Ancak o malda rağbet edilecek ve akdi yapmayı gerektiren vasıf yok olmuştur. Yok olmasıyla da müşteri için muhayyerlik hakkı sabit olur. Çünkü müşteri o vasfı meselâ satın aldığı malın ayıplardan salim olması vasfı olmaksızın o malı satın almaya razı olmaz. Diğer mesleklerle alâkalı vasıfların alış verişde şart koşulması da bu hükme tâbidir.

Satıcının muhayyerliği sattığı malı mülkünden çıkarmaz. Müşterinin muhayyer olması satılan malı satıcının mülkünden çıkarır, ama müşterinin mülküne de dâhil etmez (İmam Ebû Yûsuf, İmam Muhammed): Şunu bilmeliyiz ki; muhayyerlik şartıyla yapılan satış akdi mülkiyeti sabit kılmada bağlayıcı olmaz. Aksine mülkiyeti sabit kılma hadisesi muhayyerlik şartının ortadan kalkmasına bağlıdır. Çünkü muhayyerlik şartıyla yapılan satış akdi, mülkiyeti sabit kılmayı istisna etmektedir. Ancak bu muhayyerlik şartı ortadan kalkınca, akdin hükmü kesinleşir ve mülkiyet sabit olur.

Şunu da belirtelim ki; muhayyerlik ya satıcı için olur, ya da müşteri için olur veyahut da her ikisi için geçerli olur. Eğer satıcı için olursa, sattığı mal bu sebeple mülkünden çıkmaz. Çünkü malın mülkiyetten çıkması ancak karşılıklı rıza ile olur. Muhayyerlikle beraber rıza olmaz ki, sattığı köleyi satıcının azad etmesi geçerli olsun. Bu durumda müşteri de aldığı mal üzerinde tasarrufda bulunamaz. Müşteri satın aldığı malı teslim alır ve o mal muhayyerlik müddeti zarfında elinde telef olursa, satış akdi kesinleşmiş olmadığından dolayı o malın kıymetini satıcıya vermesi gerekir. Mülk edinilmeyen bir mal üzerinde yapılan tasarruf geçerli olmaz. Bu durumda teslim alınmış olan mal, satın alma sözüyle satın alınan bir maldır. Bu durumda o mal telef olursa, kıymetini vermek gerekir. Ama bu mal satıcının elinde iken telef olursa, müşterinin bir şey vermesi gerekmez; tıpkı sağlam malda olduğu gibi. Bu durumda malın bedeli de müşterinin mülkiyetinden çıkar. Bu hususda icmâ vardır. Ama bu bedel satıcının mülkiyetine girmez. Bu görüş Ebû Hanîfe'nindir. İmameyn ise bu görüşe muhalifdir. Alış verişde müşteri muhayyer olmayı şart koşarsa, bu durumda mal, satıcının mülkiyetinden çıkar. Çünkü alış veriş akdi onun açısından bağlayıcı olmuştur. Ama Ebû Hanîfe'ye göre müşterinin mülkiyetine girmez. İmameyn'e göre ise, girer. Fakat bu malın bedeli müşterinin mülkiyetinden çıkmaz. Bu hususda icmâ vardır. Satıcı da satış akdinin yapılmasının üzerinden üç gün geçmeden malın bedelini müşteriden isteyemez. İmameyn'in kavlinin izahı ihtilaflarda görülmektedir, şöyle ki; satılan mal satıcının mülkiyetinden çıkınca sahipsiz, başı boş bir mal haline gelmesin diye müşterinin mülkiyetine girmesi gerekir. İmameynin kavline göre muhayyerlik şartı ile satın alınan malın satıcının mülkiyetinden çıkıp müşterinin mülkiyetine girmeyişinin fıkıhda bir misali yoktur.

Ebû Hanîfe'nin bu görüşünün gerekçesi şudur; muhayyerlik, iyi düşünerek karar vermek için meşru kılınmıştır. Eğer mülkiyetine hemen girecek olsa, artık düşünme fırsatının kaçırır. Çünkü bu mal artık ona yakın olur ve o malı kabul etmesi vâcib olur. Oysa muhayyerlik müddeti zarfında o mal kendisinin mülkiyetine girmediği gibi, bu mal için verdiği bedel de kendi mülkiyetinden çıkmaz. Satın aldığı mal eğer mülkiyetine girse idi (bu mal için verdiği bedel de kendi mülkiyetinden çıkmadığına göre) o zaman iki bedel bir mülkiyette bir araya gelecekti ki, fıkıhda bunun bir misali yoktur.

Muavaza (yani bir bedel vererek mal alıp satma) nın hükmü eşitliktir. Ama muhayyer olan müşterinin satın   aldığı malın kendi mülkiyetine girmesi bu eşitliğe ters düşmektedir. Bu mal müşterinin elinde telef olursa, bedeli satıcının olur. Müşterinin elinde iken ayıplanır veya kusurlanırsa da böyledir. Çünkü bu durumda artık o malı satıcıya geri veremez. Bu mal telef olurken mutlaka önce kendisinde bir ayıp veya kusur meydana gelir ve böylece satış akdi kesinleşir. Bu sebeple de malın bedelini ödemekle mükellef olur. Hem satıcının hem de müşterinin muhayyer olması durumunda hükmün ne olacağı, düşünenler için inşâallah bu iki fasıldan anlaşılacaktır.

Ebû Hanîfe ile İmameyn arasında bu hususda meydana gelen ihtilafın semeresi bir kaç mes'elede görülmektedir: O mes'elelerden biri şudur; köleyi satın alan kimse eğer kölenin yakını ise, köle onun yanında azad olmaz. Müşteri köle kadının kocası bile olsa, aralarındaki nikâh infisah etmez. İmameyn bu görüşe muhalifdirler. Muhayyerlik müddeti zarfında o cariye ile cinsî münasebette bulunursa, muhayyerlik hakkı ortadan kalkmaz. Çünkü onunla cinsî münasebette bulunması nikâhı sağlamlaştırır. Ancak cariye bakire ise, veya bakire olmasa da; cinsî münasebetle değeri azalırsa, o zaman muhayyerlik hakkı ortadan kalkar. İmameyn'e göre bu durumda nikâh bâtıl olur. Çünkü bu durumda müşteri kocası olarak değil de, efendisi olarak onunla cinsî münasebette bulunmuştur. Satın alınan cariye ondan bir çocuk doğurmuş olsa bile, onun yanında ümm-ü veled olmaz. İmameyn bu görüşe muhalifdirler. Muhayyerlik müddeti zarfında müşterinin yanında âdet görürse, sonra da müşteri alış veriş akdini kesinleştirirse, bu âdet hali rahmin istibrası için yeterli olmaz. Eğer muhayyerlik müddeti zarfında geri verirse, satıcının kendi yanında o cariyeye istibra ettirmesi gerekmez. İmameyn bu görüşe muhaliftirler. Bu esasdan daha bir kaç mes'ele çıkar ki, bu usulden iyi anlayanlar bunu bilirler.

Bir kimse muhayyerliği kendi adına başkasına verebilir (İmam Züfer). Fakat bu hak her ikisi için de sabittir: Kıyasa göre bunun caiz olmaması gerekir. Bu İmam Züfer'in kavlidir. Çünkü akdi yapan kendisidir. Nasıl ki, bedeli başkasının vermesi gerekmiyorsa, muhayyerlik hakkının da, başkası için şart koşulması caiz değildir. Bu mes'elede istihsan şekli şudur: Muhayyerlik hakkı başdan beri müşteri için sabit olduğuna göre, ona niyabeten başkası için de sabit olabilir ki, onun tasarrufunu tashih edebilsin.

İkisinden birinin akdi geçerli kılmasıyla alış veriş kesinleşir. Feshetmesiyle de akid bozulur: Biri geçerli kılar diğeri de feshederse, hüküm ilk davrananınkine göre kesinlesin îkisi birlikte konuşurlarsa, fesih olur. Çünkü muhayyerlik akdi alış verişi feshetmek için meşru kılınmıştır. Fesih, muhayyerliğin meşruiyet maksadına uygun bir tasarruf olduğu için, öncelik onun olur. Bir görüşe göre müvekkil gibi mal sahibinin tasarrufu (müşterininkine nisbetle) öncelikle geçerli olur. [25]



[24] İmam Mâlik bu hadîs-i şerifi biraz farklı bir ifade ile rivayet etmiştir.
[25] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 1/381-386.



Konu Başlığı: Ynt: Alış verişde muhayyerlik
Gönderen: Sevgi. üzerinde 26 Nisan 2020, 17:00:27
Esselâmü Aleyküm. Faydalı bilgiler için Allah sizlerden razı olsun kardeşim


Konu Başlığı: Ynt: Alış verişde muhayyerlik
Gönderen: Ceren üzerinde 26 Nisan 2020, 21:46:10
Esselamu aleyküm.rabbim bizleri İslam'a uygun şekilde alışveriş ahdini gerçekleştiren kullardan eylesin inşallah...


Konu Başlığı: Ynt: Alış verişde muhayyerlik
Gönderen: Mehmed. üzerinde 28 Nisan 2020, 15:00:59
Ve Aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun