๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => El-Bidaye Ven Nihaye => Konuyu başlatan: Esila üzerinde 20 Kasım 2010, 01:05:21



Konu Başlığı: Tirmizî
Gönderen: Esila üzerinde 20 Kasım 2010, 01:05:21
Tirmizî


Hicretin İkiyüzyetmişyedincî Senesi

Ahmed B. İsa.

Ebu Hatim Er-Razî

Muhammed B. Hasan B. Musa.

Muhammed B. Sa´dân.

Yakub B. Süfyan B. Harran.

Arib El-Me´muniye.

Hicretin İkiyüzyetmişsekizinci Senesi

Ebu Ahmed El-Muvaffak´ın Biyografisi

Hicretin İkiyüzyetmişdokuzuncu Senesi

Mutemid Alallahtn Biyografisi

Tarihçi Belazurî

Mutedid´in Halifeliği

Tirmizî

Hicretin İkiyüzsekseninci Senesi

Bu Senede Bağdat´ta Hilafet Sarayının Yapılması

Ahmed B. Muhammed B. İsa B. Ezher.

Nahivcilerin Üstadı Sibeveyhî

Hicretin İkiyüzseksenbirinci Senesi

İshak B.İbrahim..

Ebu Bekir Abdullah B. Ebi´d-Dünya El-Kureşî

Hicretin İkiyüzseksenikinci Senesi

İsmail B. İshak.

Humaraveyh B. Ahmed B. Tolon.

Ebu Muhammed Eş-Şa´ranî

Muhammed B. Kasım B. Hallad.

Hicretin İkiyüzseksenüçüncü Senesi

Şair İbn Er-Rumî

Şair Buhtürî

Hicretin İkiyüzseksendördüncü Senesi

Hicretin İkiyüzseksendördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler.

Ahmed B. Mübarek Ebu Amr El-Müstemlî

İshakb. Hasan.

Hicretin İkiyüzseksenbeşinci Senesi

Hicretin İkîyüzseksenbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler.

İbrahim B. İshak.

Nahivci Müberred.

Hicretin İkiyüzseksenaltıncı Senesi

Karmatîlerin Başı Ebu Said El-Cenabî´nin Ortaya Çıkışı

İshak B. Muhammed B. Ahmed B. Eban.

Bakî B. Mahled.

Hasan B. Beşşar.

Muhammed B. İbrahim..

Muhammed B. Yunus.

Yakub B. İshak.

Hicretin İkiyüzseksenyedinci Senesi

Muhammed B. Zeyd El-Alevî

Ahmed B. Amr B. Ebu Asım Ed-Dahhak.

Hicretin İkiyüzseksensekizînci Senesi

Hicretin İkiyüzseksensekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler.

Bişr B. Musa B. Salih.

Sabit B.Kurra.

Hasan B. Amr B. Cehm..

Ubeydullah B. Süleyman B. Vehb.

Hicretin İkiyüzseksendokuzuncu Senesi

Halife Mutedid Billah.



Hicretin İkiyüzyetmişyedincî Senesi


Bu senede Tarsus valisi Yazman, Humaraveyh adına hutbe okut­tu. Ona bol miktarda altın ve muazzam armağanlar hediye ettiğini bildirdi.

Bu senede Humaraveyh´in adamlarından bir heyet Bağdat´a gel­di.

Bu senede Bağdat mezalim mahkemesinin başına Yusuf b. Yakub atandı ve halka duyuru yapılarak, hasmı, emir Nasır Lidinillah el-Muvaffak da olsa veya herhangi bir kimse de olsa haksızlığa uğrayan kim varsa bu mahkemeye gelmesi istenildi. Yusuf b. Yakub, insanlara güzel muamelede bulundu. Misli görülmemiş derecede kesin bir Kararlılık gösterdi.

Bu senede ismi önceki senelerde de anılan hac emiri insanlara haccettirdi.

Bu senede meşhur şahsiyetlerden ibrahim b. Sara Ishak b. Ebi´l-Ayneyn, İbn Semmaa´dan sonra Bağdat kadılığına geçen Ebu İshak el-Kûfî vefat ettiler. Bu zat, Mualla b. Ubeyd ile diğerlerinden hadis dinlemişti. İbn Ebi´d-Dünya ile başkaları da kendisinden hadis dinle­mişlerdi. Vefatı sırasında doksanüç yaşındaydı. Sika bir ravi olup fa­ziletli, dindar ve salih bir kimseydi. [1]



Ahmed B. İsa


Künyesi Ebu Said el-Harraz´dı. İbadeti, mücahedesi vera1 ve mu­rakabesi ile meşhur sofilerden biriydi. Bu konuda eserleri vardı. Sı­kıntılı hallere dayanıklılığı, harika halleri ve kerametleri vardı. İbra­him b. Edhem´in arkadaşı İbrahim b. Beşşar´dan ve diğerlerinden ri­vayetlerde bulundu. Ali b. Muhammed el-Mısrî ve bir cemaat da on­dan rivayetlerde bulunmuşlardır. Onun bazı güzel sözlerini naklet­mek istiyorum, şöyle ki:

"Allah´tan korkan kimselerin gözleri yaşardığında onlar, gözyaş­ları ile Allah´la yazışmış olurlar."

"Afiyet halinde iyi ve kötü kimse belli olmaz, ama bela inince o zaman kimin iyi kimin kötü olduğu belli olur."

"Dış durumla muhalif olan her iç durum, batıldır."

"Geçmiş vakitle meşgul olmak, içinde bulunulan vakti zayi etmek demektir."

"İyi kimselerin sevap getirecek iyi işleri, Allah´a çok yakın olan mukarreb kimseler için günah sayılır."

"Kazadan öne rıza, tefviz yani kişinin işini Allah´a havale etmesi demektir. Ama kaza vukuu anında rıza göstermek teslimiyettir."

Beyhakî´nin rivayetine göre, Peygamber´imizin (s.a.v.): "Kalpler kendisine ihsanda bulunan kimseyi sevmek doğrultusunda yaratıl­mışlardır." hadisini kendisine sorduklarında Ahmed b. İsa şöyle de­mişti: "Hayret ediyorum o kimseye ki Allah´tan başka kendisine ih­san edici bir zatı görmediği halde nasıl olur da ona tamamiyle mey­letmez "

Ben derim ki: Bu hadis, sahih değildir, ama ifade ettiği manalar, en güzel manalardır.

Ahmed b. İsa´nın oğlu Said dedi ki: Babamdan bir danik (dirhe-ın altıda biri) gümüş istedim. Babam bana dedi ki: "Ey oğulcuğum,

ret. Eğer baban, hükümdarların kendisinin kapısına gelmelerini

B. İslâm Tarihi, C. XI, F. 8

isteseydi hükümdarlar buna karşı çıkmaz, mutlaka babanın kapısına gelirlerdi. Ama baban bunu istemedi (dünyalığa meyletmedi)." İbn Asakir´in rivayetine göre Ahmed b. İsa şöyle demiştir: «Bir defasında şiddetli derecede acıktım. Allah´tan yemek isteye­yim, dedim. Ama sonra kendi kendime: "Bu, tevekküle aykırıdır." de­dim. Allah´tan sabır istemeye azmettim, ama o esnada görünmezler­den bir ses bana şöyle dedi:

"O, bize yakın olduğunu, kendisine gidenleri zayi etmeyeceğini söylüyor.

Sıkıntı halinde sabır gösterip bizden konukluk istiyor.

O bizi görmediği gibi sanki biz de kendisini görmüyormuşuz!"

Kalkıp yürümeye başladım ve azıksız olarak fersahlarca yol ka-t ettim.»

"Seven kimse, sevgilisinin herşeyi ile yetinip teselli bulur, ama onu takib eder. Haberlerini sormamazhk etmez. Ondan haberdar ol­madan teselli bulmaz."

Böyle dedikten sonra da şu şiiri okudu:

"Size onu soruyorum, haber veren var mı

Sevgilim Numan´m Mekke´den sonra nereye gittiğini bilmiyorum. Ailesinin nerede çadır kurduğunu, Allah´ın hangi beldesine yöne-lip göçtüklerini bilseydim;

O zaman rüzgarın peşine takılarak bulunduğu yere giderdim. Yıldızların yanında da olsa peşine düşmekten vazgeçmezdim."

Ahmed b. İsa, bu senede vefat etti. Hicretin 274. senesinde, 286. senesinde vefat ettiğine dair muhtelif rivayetler de vardır. Ama sahih olan birinci rivayettir.

Bu senede meşhur şahsiyetlerden Hafız İsa b. Abdullah b. Sinan b. Zekveyh b. Musa et-Teyalisî vefat etti. Bu zat, Ruab lakabıyla tanı­nırdı. Affan´dan ve Ebu Nuaym´dan hadis dinledi. Ebu Bekir eş-Şafîî ile diğerleri de kendisinden hadis dinlediler. Darekutnî, onun sika bir ravi olduğunu söylemiştir. Bu senenin şevval ayında, seksendört ya­şında vefat etti. [2]



Ebu Hatim Er-Razî


Muhammed b. İdris b. Münzir b. Davud b. Mehran Ebu Hatim el-Hanzeîi er-Razî. Hadisin illetlerini, cerh ve ta´dili bilen, sebatkâr ha­dis imamlarından ve hafızlarındandır. Ebu Zür´a´nm çağdaşı ve akra Allah ikisine de rahmet etsin. Birçok kimselerden hadis dinle-,. ülkeleri ve şehirleri dolaştı. Büyük hadis âlimlerinden rivayetler-ap bulundu. Aralarında Rebi b. Süleyman ile Yunus b. Abdülalâ´nın , bulunduğu bir grup ondan hadis rivayet ettiler. Bağdat´a geldi. Orada hadis neşretti. Bağdatlılardan İbrahim el-Harbî, İbn Ebi´d-Dünya, Mehamilî ve diğerleri kendisinden rivayetlerde bulundular.

Ebu Hatim, oğlu Abdurrahman´a şöyle demişti: "Ey oğulcuğum, ben hadis taleb etmek için yaya olarak 1.000 fersahtan fazla yol yürü­düm."

Anlatıldığına göre bazı zamanlarda o harcayacak para bulamaz-

nıış- Bir zaman üç gün aç kalmış, yiyecek bir şey bulamamış, nihayet arkadaşlarından birinden yanm dinar ödünç almıştı.

Âlim ve fıkıhçılardan birçoğu onu övmüşlerdir. Meclisine katılan hadis hafızlarına ve diğerlerine meydan okur ve şöyle derdi:

"Bilmediğim sahih bir hadisi bana nakleden kimseye bir dirhem vereceğim. Benim amacım, bilmediğim bir hadisi dinlemektir." Bu şe­kilde meydan okuduğu halde bilmediği bir hadisi kendisine söyleyen kimse çıkmazdı. Meclisinde hazır bulunanlardan biri de Ebu Zür´a er-Razî idi.

İbn Ebi Hatim, bu senenin şaban ayında vefat etti. [3]



Muhammed B. Hasan B. Musa

Muhammed b. Hasan b. Musa b. Hasen Ebu Cafer el-Küfî el-Har-raz. Cündî lakabıyla tanınırdı. Büyük bir "Müsned"i vardır. Ubeydul-lah b. Musa, Ka´nebî, Ebu Nuaym ve diğer bazı hadis âlimlerinden ri­vayetlerde bulunmuştur. İbn Said, Mehamilî ve İbn Semmak da ken­disinden rivayetlerde bulunmuşlardır. Sika bir ravi olup doğru sözlü bir kimseydi. [4]



Muhammed B. Sa´dân


Muhammed b. Sa´dân Ebu Cafer er-Razî. 500´den fazla hadis âli­minden hadis dinledi, ama kendisi az sayıda hadis nakletti. Bu sene­nin şaban ayında vefat etti.

Ibnü´l-Cevzî´nin ifade ettiğine göre; iki Muhammed b. Sa´dân var-*r*;bunlardan biri Muhammed b. Sa´dân el-Bezzar´dır ki, meşhur de­ğildir. Diğeri ise nahivci Muhammed b. Sa´dân´dır ve bu zat nıeşhur-ur. Hicretin 201. senesinde vefat etmişti.

el-Kâmü" adlı eserinde îbnu 1-Esir dedi ki:

y «Şülerden İmam Fesevî diye bilinen Yakub b. Süfyan b. Harran, mevîlerin azatlısı Yakub b. Yusuf b. Ma´kü, bu senede vefat ettiler.

Bu zat, Ebü´l-Abbas Ahmed b. el-Asamm´in babasıdır. Bu senede ayrı­ca Me´mun´un meclisinde şarkı okuyan Arib de vefat etti. Bir rivayet­te anlatıldığına göre sözü edilen Arib, Cafer b. Yahya el-Bermekî´nin kızıdır.» [5]



Yakub B. Süfyan B. Harran


Yakub b. Süfyan b. Harran Ebu Yusuf b. Ebi Muaviye el-Farisi el-Fesevî. Çok hadis dinledi. 1.000´den fazla sika hadis şeyhinden ri­vayetlerde bulundu. Kendilerinden hadis rivayet ettiği üstadları ara­sında Hişam b. Ammar, Duhaym, Ebü´l-Mücahir, Süleyman b. Abdur-rahman (Bu son iki zât Dımışklıdır), Said b. Mansur, Ebu Asım, Mek-ki b. İbrahim, Süleyman b. Harb, Muhammed b. Kesir, Ubeydullah b. Musa ve Ka´nebî vardır.

"Sünen" adlı eserinde Neseî, Ebu Bekir b. Ebu Davud, Hasan b. Süfyan, İbn Harraş, İbn Hüzeyme, Ebu Avane el-İsferayinî ve diğer­leri de kendisinden hadis rivayet ettiler.

Yakub, "Tarih ve Marifet" kitabım ve diğer faydalı kitabları tas­nif etmiştir. Hadis talebi uğruna çok uzak beldelere seyahat etmiştir. Bu uğurda otuz yıl müddetle kendi vatanından uzakta gurbet hayatı yaşamıştır.

İbn Asakir, onun şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Gurbete düştüğüm zamanlarda idi, bir gece kandil ışığında ha­dis yazmaktayken gözüme bir şey değdi. Artık kandilin ışığında dahi önümü göremez oldum. Gözümü kaybettiğime, bu nedenle artık hadis yazamayacağıma, gurbetteki sıkıntılarıma ağladım. Sonra uyku bas­tırdı, uyudum. Rüyada Rasûlullah (s.a.v.)´ı gördüm. "Sana ne olmuş " diye sordu. Ben de gurbetteki halimi, artık hadis yazamayacağımı söyleyerek kendisine şikâyetimi arzettim. Bana: ´Tanıma yaklaş." de­di, ben de yaklaştım. Elini gözlerimin üzerine koydu ve sanki Kur´-ân´dan bir ayet okumaya başladı. Sonra uyandığımda görmeye başla­dım. Oturup Cenâb-ı Allah´ı teşbih ettim.»

Ebu Zür´a ed-Dımışkî, Hakim Abdullah en-Nisaburî, onu övmüş­ler ve: "O, Fars diyarında hadis ehlinin imamıdır." demişlerdir.

Yakub b. Süfyan, Nisabur´a geldi. Üstadlarımız ondan hadis din­lediler. Bazıları onun Şii olduğunu söylediler.

İbn Asakir´in anlattığına göre Fars valisi Yakub b. Leys, Yakub b-Süfyan´ın Osman b. Affan aleyhinde konuştuğunu duymuş ve onun huzuruna getirilmesini emretmişti. Huzuruna getirildiğinde veziri ona şöyle demişti:

"Ey emir! Bu adanı bizim şeyhimiz Osman b. Affan es-Secezî aley­hinde değil, sahabe Osman b. Affan aleyhinde konuşuyor " Vezirin bu

^|aması üzerine vali: "öyleyse bırakın bunu, benim sahabelerle ne im var. Sahabeden bana ne. Ben şeyhimiz Osman b. Affan es-Secezî 1 leyhinde konuştuğunu sanmıştım da bu sebeple onu buraya getirt­miştim." dedi.

Ben derim ki: Yakub b. Süfyan´ın Hz. Osman aleyhinde konuştu­ğuna dair bu iddianın sahih olduğunu sanmıyorum. Çünkü Yakub b. Süfyan, kadri yüce bir muhaddis ve imamdı. Ebu Hatim´den bir ay önce receb ayında Basra´da vefat etti. Allah ona rahmet etsin.

Adamın biri vefatından sonra onu rüyasında görmüş ve: "Rabbin sana nasıl muamelede bulundu " diye sormuş, Yakub da şu cevabı vermiş: "Beni bağışladı ve yeryüzünde yazdığım gibi semada da hadis yazmamı emretti. Ben de dördüncü sema katında oturdum. Araların­da Cebrail (a.s.)´in de bulunduğu bir melek cemaatı etrafımda oturdu­lar, benim okuduğum hadisleri altın kalemlerle yazıyorlar." [6]



Arib El-Me´muniye


İbn Asakir, "Tarih"inde bunun biyografisini anlatmıştır. Bazıla­rından naklen anlatıldığına göre Arib, Cafer el-Bermekî´nin kızıdır. Bermekî iktidarının yıkılması esnasında kendisi küçük yaşta oldu­ğundan ötürü çalınıp götürülmüş, sonraları Me´mun b. Reşid´e satıl­mıştı.

Hammad b. İshak´ın rivayetine göre Arib´in babası şöyle demiştir:

"Ondan daha güzel yüzlü, ondan daha edepli, daha güzel sesli, daha güzel şiir okuyan, daha güzel satranç oynayan, daha iyi tavla bilen bir kadın görmedim. Bir kadında görmek istediğin parlak ve za­rif hususiyeti onda mutlaka görürsün."

Arib, muktedir bir şairdi. Belagat ve fesahat sahibiydi. Me´mun ona aşıktı. Me´mun´dan sonra Mutasım da ona tutuldu. Fakat kendi­si, Muhammed b. Hammad adında bir adama aşıktı. Bazan onu hila­fet sarayına gizlice sokar ve onunla buluşurdu. Allah onu lanetlesin.

ibn Asakir, onun bazı çirkin hallerini anlatmıştır. Arib daha son­ra Salih el-Münzir´e aşık olmuş, onunla gizlice evlenmişti. Salih hak­kında şiirler söylerdi. Bir defasında halife Mütevekkil´in huzurunda Şiirlerinde Salih´ten bahsetmişti, ama Mütevekkil onun kim olduğu­nu bilmiyordu. Cariyeleri ona gülüyorlardı. Mütevekkil de onları kı-nayarak şöyle diyordu: "Ey birbirleriyle flört yapan cariyeler, bunun yaptığı sizinkinden daha iyidir."

İbn Asakir, Arib´in birçok şiirlerini nakletmiştir. Şiirlerinden biri,

ummaya yakalanan Mütevekkili ziyaretine gittiğinde okuduğu şu Şiiridir;

"Yanıma geldiler, halifenin hasta olduğunu söylediler. Ben de-"Aşk ateşi göğsümde tutuşuyor" dedim.

Keşke halife Cafer´in (Mütevekkil´in) humması bende olsaydı.

Ben hummaya yakalansaydım, bu hastalıktan ötürü kazanaca­ğım sevap da halifeye verilseydi.

Halifenin hummaya yakalandığının söylenmesi benim için hüzün olarak yeter. Ben hüzünden ölmedim, ama bundan sonra sabredece­ğim.

Halife Cafer´e feda olayım.

Bu da halifeye sunduğum azıcık bir şükrandır."

Halife Mütevekkil şifa bulunca, Arib tekrar ziyaretine gitti ve ona şu şiiri okudu:

"Hastalıktan kurtarıp sana şifa ihsan eden Allah´ın nimetlerine şükürler olsun. Artık şifa buluşun devamlı olsun.

Senin şifa bulmanla günler tekrar eski güzelliğine kavuştular.

Cömertlik ve kerem bahçesinin bitkileri canlandılar.

Bugüne kadar senden daha sağlıklı ve halkın hukukuna daha fazla riayet eden başka bir halife görülmemiştir İslâm tarihinde.

Cenâb-ı Allah, Cafer´i aramızda uzun süre yaşatsın.

Onun yanağının aydınlığıyla gece karanlığı giderilir. Bu da bizim için ışık olarak yeter."

Halife Mütevekkil´in şifa bulmasıyla ilgili olarak Arib şu şiiri de söylemişti:

"Sapıklık ve küfür üstadlarına rağmen halife Cafer´e (Mütevek-kil´e) şifâ ihsan eden Allah´a hamdettik.

O, dolunay gibidir, bir süre tutuldu sonra kurtulup açığa çıktı.

Onun selamete kavuşması, dinimiz için izzet ve kuvvettir.

Onun hastalanması ise dinimiz için bel kırıcı bir felakettir.

Sen hastalanınca bütün halk hastalandı.

Şiddetli panikten ötürü şehirler kapkaranlık oldu.

Halk senin ayılıp kendine geldiğini görünce;

Onlar da ayılıp kendilerine geldiler. Sanki ateş koru üzerinde uyumaktaydılar.

Cafer selamette olunca dünyamız da selamette olur.

Zamanın sonuna kadar Cafer selamette ve afiyette olsun.

O öyle bir devlet başkanıdır ki, halka lütuf ve ihsanda bulundu, cömertlik yaptı.

Takvaya yakın, yalandan ve günahtan da uzaktır."

Arib´in çok parlak şiirleri vardır. Hicretin 181. senesinde doğmuş-Hicretin 277. senesinde doksanaltı yaşında Samarra´da vefat etti. [7]



Hicretin İkiyüzyetmişsekizinci Senesi


İbn Cevzî dedi ki: Bu senenin muharrem ayında kuyruklu yıldız

Bu senede Nil nehrinin suyu çekildi. Bu daha önce hiç görülme­mişti. Geçmiş zamanların haberleri arasında da böyle bir şeye rastla­madık. Bu nedenle fiyatlar cidden çok yükseldi.

Bu senede Abdullah b. Süleyman´a, vezirlik kaftanı giydirildi.

Bu senenin muharrem ayında Muvaffak, gazadan döndü. Halk onu karşılamak için Nahrevan´a kadar gitti. Fakat Muvaffak, nikris hastalığına yakalanmış olarak Bağdat´a geldi. Safer ayının ilk günle­rinde evinde kaldı. Birkaç gün sonra da vefat etti.

Bu senede Karmatîler harekete geçtiler. Bunlar dinsiz, Fars fel­sefecilerinin tabileri olup Zerdüşt ile Mazdek´in peygamberliğine ina­nan zındık bir fırka idi. Zerdüşt ile Mazdek, bazı haram şeyleri mu­bah sayıyorlardı. Bundan sonra her fitne çığırtkanının peşine adam­ları takılıp batıl yola gittiler.

Bunlar, daha çok Rafizilere musallat oluyor, onları ifsad ediyor ve kendi taraflarına, batıl yola çekiyorlardı. Çünkü Rafîziler insanların en kıt akıllıları idiler. Kendilerine îsmailîler deniliyordu. Çünkü on­lar Cafer es-Sadık´ın oğlu İsmail el-A´rec´e mensub idiler. Kendilerine Karmatîler de deniliyordu. Karmat b. Eş´as el-Bakkâr´a nisbeten bu adı alıyorlardı.

Anlatıldığına göre reisleri, davetinin başlangıcı sırasında kendisi­ne uyan kimselere, kurmakta olduğu hile ve tuzaklardan haberdar olamasmlar diye günde elli vakit namaz kılmalarını emrediyordu. Bundan sonra reisleri on iki nakip seçti. Tabileri için uyacakları bir metod ve davet tarzı belirledi. Halkı Ehl-i Beyt´in imamına bey´ata davet etti.

Başka bir rivayette anlatıldığına göre, katıksız küfrü kalplerinde gizleyip Rafıziliklerini izhar ettikleri için kendilerine Batınî denilmişır- Ayrıca, Babek el-Hürremî´ye mensubiyetleri nedeniyle Hürremî

Ve Babekî de demliyordu. Babek, Mutasım´ın hilafeti zamanında ortaya çıkmış ve öldürülmüştü. Abbasilere benzemek ve bir bakıma dallara muhalefet etmek için kendi alametleri olan kırmızı renkli elbi-

er giydiklerinden ötürü kendilerine Muhammire de denilmişti. Ab-sıiere renk