Konu Başlığı: Rasûlullah (S.A.V.)´ın Mekke´ye Girişi Gönderen: Esila üzerinde 02 Şubat 2011, 03:02:37 Rasûlullah (S.A.V.)´ın Mekke´ye Girişi Ebu Ubeyde´nin Sifu´l-Bahr Seriyyesi Büyük Fetih. Hatib B. Ebi Beltaa´nın Kıssası Fasıl Hz. Peygamberin Amcası Abbas´ın Müslüman Oluşu. Fasıl Rasûlullah (S.A.V.)´In Mekke´ye Girişi Fasıl Ebu Ubeyde´nin Sifu´l-Bahr Seriyyesi İmam Malik, Vehb b. Keysan kanalı ile Cabir´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), bir seriyyeyi sahil taraflarına gönderdi. Başlarına da Ebu Ubeyde b. Cerrahı emir (komutan) tayin etti. Bunlar 300 kişi idiler. Ben de aralarında idim. Yola çıktık, bir süre sonra azığımız tükendi. Ebu Ubeyde, askerlerin kalan yiyeceklerinin toplanmasını emretti. Benim dağarcığımda hurma vardı. Hergün bize azar azar azık veriyordu. Nihayet azıklar tükenmeye yüz tuttu. Elimize adam başı birer hurma geçiyordu. Ben: - Bir hurmanın ne faydası olur bize diye sorunca Ebu Ubeyde şöyle dedi: - Tükendiği zaman biz bunun yokluğunu gördük. Sonra deniz kıyısına vardık. Orada küçük bir dağ iriliğinde bir balık gördük. Ordu, onsekiz gece o balığın eti ile geçindi. Sonra Ebu Ubeyde, balığın kaburga kemiklerinden ikisinin yere dikilmesini emretti. Sonra devesinin o kaburga kemiklerinin altından geçmesini emretti. Deve geçti ve hörgücü kaburga kemiklerine değmedi." Buharî ve Müslim´in sahihlerinde de bu hadise, Süfyan b. Uyeyne tariki ile Amr b. Dinar´dan rivayet edilmektedir ki, bu rivayette, Cabir´in şöyle dediği naklediliyor: "Rasûlullah (s.a.v.), bizi 300 süvariden oluşan bir seriyye olarak yola çıkardı. Emirimiz, Ebu Ubeyde b. Cerrah idi. Görevimiz, Kureyş kervanını gözetlemek idi. Çok şiddetli bir açlığa mahkum kaldık. Nihayet ağaç yapraklarını yemeğe başladık. Bu yüzden askerlerimize, ağaç yaprağı yiyen asker denildi. Adamın biri üç deve kesti. Sonra üç deve daha kesti. Sonra üç tane daha ilave etti. Ebu Ubeyde, onu böyle yapmaktan menetti Nihayet deniz, Anber adında bir hayvanı kıyıya attı. Onbeş gün boyunca o hayvanın etini yiyerek geçindik. Şişmanladık, vücutlarımız eski haline gelip iyileşti." Sonra Cabir, kaburga hadisesini de anlatmıştır. Bu hadiste geçen: "Görevimiz, Kureyş kervanını gözetlemekti." sözleri, bu seriyyenin Hudeybiye sulhu öncesinde göreve çıktığını is-batlıyor. Doğrusunu Allah bilir. Seriyyedeki adamlar için develeri kesen adam, Kays b. Sa´d b. Ubade (r.a.)´dir." Hafız el-Beyhakî, Ebu Bekir b. İshak kanalı ile Cabir´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), bizi bir seriyyede gönderdi. Başımıza Ebu Ubeyde´yi emir tayin etti. Kureyş´e ait bir kervanı yakalamakla görevli idik. Bize azık olarak bir dağarak içinde hurma verildi. Başka bir azığımız yoktu. Ebu Ubeyde, bize birer tane hurma veriyordu. Ravi diyor ki: Ben ona: - O bir hurmayı ne yapıyordunuz diye sordum. Cabir dedi ki: - Çocuğun emişi gibi biz o hurmayı ağzımızda tutup emiyorduk. Sonra üzerine su içiyorduk. Bu bize bir gün bir gece yetiyordu. Değneğimizi ağaç yaprağına vuruyorduk. Düşen yaprağı su ile ıslatıp yiyorduk. Bu halde iken yolumuza devam ettik. Deniz kıyısına vardık. Deniz kıyısında büyük bir kum tepesi gibi bir şeyin yükseldiğini gördük. Yanma vardığımızda Anber denen bir hayvanın su üzerinde olduğunu gördük. Ebu Ubeyde: - Bu ölüdür, dedi. Sonra sözüne devamla dedi ki: Hayır, biz Rasûlullah (s.a.v.)´m elçileriyiz ve Allah yolundayız. Siz de mecbur kaldınız. Zaruret halindesiniz, bundan yeyin. Biz bir ay müddetle o hayvanın etini yiyerek geçindik. 300 kişi idik. Şişmanladık. Öyle ki onun göz çukurundan testilerle yağ alıyorduk. Her et koparışımızda bir öküz gövdesi kadar koparıyorduk. Ebu Ubeyde, bizden on üç kişiyi alıp bu hayvanın göz çukurunun üzerine oturttu. Kaburga kemiklerinden birini alıp yere dikti. Sonra en büyük deveyi onun altından geçirdi. Bu hayvanın etini kavurup kuruttuk. Medine´ye geldiğimizde Rasûlullah (s.a.v.)´a vardık. Durumu kendisine anlattığımızda o şöyle buyurdu: "O, Allah´ın size çıkardığı bir rızıktır. Şimdi o hayvanın etinden yanınızda biraz var mı ki, bize yediresiniz " Biz de yanımızdaki etlerden birazım Rasûlullah (s.a.v.)´a gönderdik. O da yedi." Ben derim ki: Bu ifadelerin çoğundan anlaşıldığına göre bu seriy-ye, Hudeybiye barışından önce görev yapmıştır. Ama biz, merhum Hafız el-Beyhakî´ye uyarak bu seriyyeyi bu kısımda anlattık. Çünkü o da bu gazveyi, Mu´te gazvesini anlattıktan sonra ve Mekke fethini anlatmadan önce nakletmiştir. Doğrusunu Allah bilir, Buharî, Mu´te gazvesini anlattıktan sonra Üsame b. Zeyd´in Cü-heyne mmtıkasıridaki Harakat´a giden seriyyesini anlatmış ve şöyle demiştir: "Amr b. Muhammed, Hüşeym kanalı ile Üsame b. Zeyd´in bize şöyle dediğini anlattı: "Rasûlullah (s.a.v.), bizi Harakat´a gönderdi. Sabahleyin o kavme hücum edip onları hezimete uğrattık. Ben ve Ensâr´dan birisi onlardan bir adama yetiştik. Üzerine vardığımızda; "La ilahe illallah" dedi. Ensârî olan arkadaşım ondan geri durdu. Ben ise mızrağımla ona vurdum ve öldürdüm. Medine´ye geldiğimizde bu haber Peygamber (s.a.v.)´e ulaştı. Bana şöyle sordu: - Ey Üsame! "La ilahe illallah" demesinden sonra mı onu öldürdün Ben dedim ki: - O ölümden kurtulmak için böyle dedi. Rasûlullah (s.a.v.) ise yukarıdaki sözünü hep tekrarladı. Öyle ki ben, o güne kadar keşke Müslüman olmasaydım da o gün Müslüman olsaydım ve günahlarım affedilseydi diye temennide bulundum." Buharî, daha sonra Yezid b. Ebi Ubeyd tariki ile Seleme b. Ekva´-m şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v) ile birlikte yedi gazveye katıldım. Gönderilen seriyyelerden de dokuzuna iştirak ettim. Bir defasında Ebu Bekir, bir defasında da Üsame b. Zeyd bize e-mirlik yapmıştı. Allah onlardan razı olsun. Hafiz el-Beyhakî, bu bölümde daha sonra Habeş hükümdarı Ne-caşi´nin Müslüman olarak öldüğünü ve Rasûlullah (s.a.v.)´m da onun ölüm haberini Müslümanlara verdiğini, gıyabî cenaze namazını kıldığını anlatır. Malik tariki ile Said b. Müseyyeb´den rivayet olunduğuna göre Ebu Hüreyre şöyle demiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), Necaşi´nin Ölüm gününde Ölüm haberini insanlara duyurdu. Onları alıp namazgaha götürdü. Dört saf halinde dizdi. Dört tekbir getirerek cenaze namazını kıldırdı." Buharî ve Müslim, Cabir´den rivayet ettiler ki; Rasûlullah (s.â.) şöyle buyurmuştur: "Bugün salih bir adam Öldü. Ashame´nin (Necaşi´nin) üzerine namaz kılın." Bu hadisler önceki sayfalarda geçmiş ve bu konuda gerekli açıklamalar yapılmıştır. Hamd Allah´adır. Ben derim ki: Kuvvetli görüşe göre Necaşi, Mekke fethinden çok önce vefat etmiştir. Sahih-i Müslim´de anlatıldığına göre Rasûlullah (s.a.v.), çevre ülkelerin hükümdarlarına mektup yazdığında Necaşi´ye de mektup yazmıştır ki, o zaman o Müslüman değildi. Vakidî gibi diğer siyer âlimlerinin iddialarına göre o zaman Necaşi Müslüman imiş. Doğrusunu Allah bilir. Hafız el-Beyhakî, Müslim b. Halid ez-Zencî tariki ile Ümmü Gül-süm´ün şöyle dediğini rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (s.a.v.), Ümmü Seleme ile evlendiğinde şöyle buyurdu: "Necaşi´ye birkaç okka misk ve güzel bir elbise hediye ettim. Ama görüyorum ki, o vefat etmiştir ve hediyeler de mutlaka bana geri gönderilecektir. Eğer geri gönderilirse -sanırım ki Rasûlullah şöyle dedi:-onları aranızda taksim ederim, (veya şöyle dedi): o hediyeler senin olsun." Durum, Rasûlullah (s.a.v.)´m dediği gibi oldu. Necaşi öldü ve hediyeler geri gönderildi. Geri gönderilince, o miskin bir okkasını zevcelerinden birine verdi. Kalanını da Ümmü Seleme´ye verdi. Elbiseyi de Ümmü Seleme´ye verdi. Doğrusunu Allah bilir. [1] Büyük Fetih Bu, hicri sekizinci senenin ramazan ayında olmuştur ve Cenâb-ı Allah, bu fethi, Kur´ân-ı Kerîm´in birkaç yerinde zikretmiştir. Şöyle ki: "İçinizden Mekke´nin fethinden önce sarfeden ve savaşan kimseler, daha sonra sarfedip savaşan kimselerle bir değildirler. Berikiler daha üstün derecededirler. Allah, hepsine Cennet´i vadetmiştir." (el-Hadîd, 10.) "Ey Muhammed! Allah´ın yardımı ve zafer günü gelip, insanların Allah´ın dinine akın akın girdiklerini görünce, Rabbini överek teşbih et. Ondan bağışlama dile. Çünkü O, tevbeleri daima kabul edendir."(en-Nasr, 1-3.) Hudeybiye barışından sonra Mekke´nin fetih sebebi, Muhammed b. İshak´m şu ifadelerinde açıkça görülmektedir: Zührî, Urve b. Zü-beyr tariki ile Misver b. Mahreme ile Mervan b. Hakem´in şöyle dediklerini bana nakletti: Hudeybiye barış antlaşmasında şu şart vardı: Dileyen kimse, Muhammed´in akdine ve ahdine girebilir. Dileyen kimse, Kureyşlilerin akdine ve ahdine girebilir. Bunun üzerine Huzaalılar fırlayıp: "Biz Muhammed´in akdine ve ahdine giriyoruz." dediler. Beni Bekir kabilesi de firlayıp: "Biz de Kureyşlilerin ahdine ve akdine giriyoruz." dediler. Bu antlaşmanın yapılmasından itibaren onyedi veya onsekiz ay kadar sessizce beklediler. Sonra bir gece vakti, Beni Bekir kabilesi, Mekke´ye yakın Vetir suyunun yanında Huzaalılara saldırdı. Kureyş-liler de: "Muhammed, şimdi bizim ne yaptığımızı bilmiyor. Gece vakti olduğundan hiç kimse bizi görmez." diyerek silah ve binekle Beni Bekir kabilesine yardım ettiler. Rasûlullah (s.a.v.)´a olan düşmanlıklarından dolayı da Huzaahlarla savaştılar. Amr b. Salim de Huzaahlarla Beni Bekir kabilesinin Vetir mmtı-kasmdaki çarpışmaları esnasında bineğine binip Medine´ye, Rasûlullah (s.a.v.)´m yanına geldi. Olup bitenleri ona haber verdi ve şu beyitleri okudu: "Ey Rabbim! Ben Muhammed´den bizim babamızın ve onun kadim babasının antlaşmasmı talep ediyor ve onu hatırlıyorum. Siz çocuklar, biz ise doğuranlar olmuştuk. Biz sana teslim olduk, el çekmedik. O halde yardım et, Allah seni hazır bir yardıma kavuştursun. Allah´ın kullarım çağır ki, yardıma gelsinler. Onların içinde Rasûlullah gazaplamr. Eğer ondan boyun eğme istenirse, yüzü siyaha değişir. Çok askerler içindeki, köpüklü bir halde deniz gibi akar. Eğer Kureyş, seninle anlaştıkları va´de muhalefet edip ahdi bozarsa, Eğer senin tekitli misakmı bozarlarsa ve Keda´da benim için gö-zetleyiciler koyarlarsa, Benim hiçbir kimseyi çağırmadığımı iddia ederlerse, Onlar daha alçak ve sayıca daha azdırlar. Onlar bizi uyurken Vetir suyunun yanında geceleyin bastılar. Ve bizi rükû ve sücud ederken öldürdüler." Rasûlullah (s.a.v.) ona: "Ey Amr b. Salim, sana yardım edildi." dedi. Çok geçmeden gökte bir bulut belirdi, Rasûlullah (s.a.v.): "Doğrusu şu bulut, Ka"b oğullarının yardımını müjdeliyor." dedi. Rasûlullah (s.a.v.), insanların sefere çıkmaya hazırlanmalarını emretti. Ner´,ye gidileceğini söylemedi. Allah´tan, Kureyşlilerin bu haberi duymamalarını niyaz etti ki, onları memleketlerinde ansızın baskına uğratsın. İbn İshak dedi ki: Onları galeyana getiren sebeb şuydu: Beni Hadremî kabilesinden Malik b. Abbad (Esved b. Rizn´in müttefikle-rindendir.) adındaki bir adam ticaret için yola çıktı. Huzaa diyarının ortalarına geldiğinde ona saldırdılar, onu öldürüp malını aldılar. Beni Bekir kabilesi, Huzaalılardan birine saldırıp öldürdüler. Huzaalılar da İslâm´a girmelerinden kısa bir süre önce Beni Esved b. Rizn ed-Di-lî´ye saldırdılar. Onlar, Kinane oğullarının eşrafı ve övüncü idiler. E-vet, bu kabilenin adamlarından Selma, Külsüm ve Züeyla adındaki kimseleri öldürdüler. Bunları Arafat´ta Harem putlarının yanında öldürmüşlerdi. İbn İshak dedi ki: Dil kabilesinden bir ad |