๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => El-Bidaye Ven Nihaye => Konuyu başlatan: Esila üzerinde 03 Aralık 2010, 11:01:07



Konu Başlığı: Mü´minlerîn Emirî Hz. Ali´nin Öldürülmesi
Gönderen: Esila üzerinde 03 Aralık 2010, 11:01:07
Mü´minlerîn Emirî Hz. Ali´nin Öldürülmesi


Hicretin Otuzsekizinci Senesi

Fasıl

Hicretin Otuzsekîzîncî Senesinde Vefat Eden Şahsiyetler

Sehl B. Hanif

Sinvan B. Beydâ.

Süheyb B. Sinan B. Malik.

Hz. Ebu Bekir Es-Sıddık´ın Oğlu Muhammed.

Esma Bintî Umeys.

Hicretin Otuzdokuzuncu Senesi

Hicretin Otuzdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Şahsiyetler Sa´d El-Kurazî

Ukbe B. Amr B.´ Sa´lebe.

Hicretin Kırkıncı Senesi

Mü´minlerîn Emirî Hz. Ali´nin Öldürülmesi

Hz. Alî´nin Eşlerî, Oğulları Ve Kızları

Müminlerin Emirî Alî´nin Fazileti

Kardeşlik Hadîsi

Hz. Alî´nin Fatımatü´z-Zehra (R.A.) İle Evlenmesi

Ğadîr-Î Hum Hadisi

Kuş Hadisi

Hz. Alî´nin Fazîletîne Daîr Başka Bir Hadîs.



Hicretin Otuzsekizinci Senesi


Bu senede Muaviye, Amr b. As´ı Mısır´a gönderdi. Amr, Mısır diyarı­nı Hz. Ebu Bekir´in oğlu Muhammed´in elinden aldı. Muaviye, Mısır´a Amr b. As´ı vali olarak atadı. Daha Önce Hz. Ali, oraya Kays b. Sa´d b. Ubade´yi vali olarak tayin etmişti. Kays, orayı istila eden Muhammedb. Ebi Hüzeyfe´nin elinden kurtarmıştı. Hz. Osman, kuşatma altına alın­dığı zaman Mısır valisi Abdullah b. Sa´d b. Ebi Şerh idi. Abdullah, orayı fethetmiş olan Amr b. As´ı Mısır´daki görevinden uzaklaştırmıştı. Nite­kim bunu önceki sayfalarda da anlatmıştık.Sonra Hz. Ali, Kays b.Sa´d´ı, Mısır valiliğinden azledip oraya Hz. Ebu Bekir´in oğlu Muhammed´i atamıştı. Ancak Kays´ı oradan azlettiğine de pişman olmuştu. Çünkü Kays b.Sa´d, Muaviye´ye de Amr b. As´a da denk bir şahsiyetti. Hz. Ebu Bekir´in oğlu Muhammed, oraya tayin edildiğinde Muaviye´ye ve Amr b. As´a denk bir kuvvete sahip değildi. Kays b. Sa´d, Mısır valiliğinden az-ledildiğinde dönüp Medine´ye gitti. Sonra Irak´ta bulunan Hz. Ali´nin yanına gitti. Onunla beraber oldu. Muâviye, bu hususta şöyle diyordu:

«Allah´a yemin ederim ki, Kays b.Sa´d, beni Ali´nin yanında bulu­nan 100.000 savaşçıdan daha çok kızdıran bir şahsiyettir.»

Kays, Sıffm savaşında Hz. Ali´nin safları arasında Muaviye´ye karşı savaştı. Hz. Ali, Sıffîn savaşından sonra Mısırlıların yirmialtı yaşında genç bir vah oluşu yüzünden Muhammed b. Ebu Bekir´i hafife aldıkları­nı ve otoritesini tanımadıklarını duyunca Mısır valiliğine tekrar Kays b.Sa´d´ı atamaya karar verdi. Güvenlik kuvvetlerini onun ya da Musul ve Nusaybin valisi olan Ester en-Nehaî´nin uhdesine vermek istedi. Sıffîn savaşından sonra Hz. Ali, bu durumu Eşter´e bir mektupla bildir­di. Onu yanma çağırttı. Sonra Mısır´a vali olarak atadı.

Muaviye, Mısır valiliğine Hz. Ebu Bekir´in oğlu Muhammed´in yeri­ne Ester en-Nehaî´nin atandığını duyunca çok öfkelendi. Çünkü o, Mı­sır´ı Hz.Ebu Bekir´in oğlu Muhammed´in elinden almaya tamahlanmış-tı. Ester en-Nehaî´nin akıllı ve bahadır biri olması yüzünden Mısır´ı kendisine karşı koruyacağını biliyordu. Ester, Mısır´a gitmek üzere yola çıkıp Kalzum´a ulaştığında haraç toplama görevlisi Hansar, onu kaşla-dı. Hansar, Eşter´e yemek yedirdi ve bal şerbeti içirdi. Ester de bu yüz­den vefat etti. Muaviye, Amr b. As ve Şamlılar, bu hadiseyi duyunca: «Allah´ın baldan askerleri vardır.» dediler.

"Tarih" adlı eserinde İbn Cerir´in anlattığına göre Muaviye, Han-sar´a haber göndererek Eşter´e tuzak kurmasını ve öldürmesini istemiş ve bunu yaptığı takdirde kendisine bazı vaadlerde bulunmuştu. Bu yüz­den Hansar, Eşter´i öldürmüştü. Ancak bu anlatılanların doğruluğun­da ihtilaf vardır. Şayet doğruluğunu var sayarsak demek ki, Muaviye, Hz. Osman´ın katillerinden biri olduğu için Eşter´i öldürmeyi caiz gör­müştür.

Kısaca anlatmak istediğimiz şudur ki; Muaviye ile Şamlılar, Ester en-Nehaî´nin ölümüne çok sevindiler. Bundan haberdar olan Hz.Ali de bahadır ve yetenekli bir kimse olduğundan ötürü Eşter´in Ölümüne üzüldü. Hz. Ebu Bekir´in oğlu Muhammed´e de mektup yazarak Mısır valiliğini devam ettirmesini emretti. Yalnız Muhammed´in Mısır´daki otoritesi zayıflamıştı. Ayrıca Hz. Osman´ın Harbeta beldesinde bulu­nan taraftarları da ona muhalefet bayrağını açmışlar ve güçlenmişler­di. Hz. Ali, Sıfîîn´den dönerken ve hakem hadisesi vuku bulurken Iraklı­lar, Şamlılarla yaptıkları savaştan bozguna uğramış vaziyette geri dö­nerken bunlar iyiden iyiye kuvvetlenmişlerdi. Şamlılar da Devmetü´l-CendePde iktidarın sarsılması esnasında halifeliği Muaviye´ye teslim etmişler ve durumları kuvvetlenmişti. O esnada Maviye, komutanları Amr b. As, Şurahbil b. Semt, Abdurrahman b. Halid b. Velid, Dahhak b. Kays, Büsr b. Ebi Ertat, Ebu Aver es-Sülemî ve Hamza b.Sinan el-Hemedanî ile diğerlerini toplantıya çağırmış; Mısır diyarına gitme hu­susunda fikirlerini sormuş, onlar da olumlu cevap vererek: «Sen nereye gidersen biz de seninle beraberiz.» demişlerdi. Fethettiği takdirde Mısır valiliğini Amr b. As´a vereceğini Muaviye, bu toplantı akabinde açıkla­mış, Amr b.As da buna sevinerek Muaviye´ye şöyle demişti:«Mısırhların üzerine savaştan anlayan güvenilir bir adam komutasında askerler göndermem uygun gÖrüyorum.Çünkü Mısır´da Hz.Osman´m taraftar­ları vardır. Göndereceğin orduya, muhaliflere karşı yardıma olacaklar­dır.»

Muaviye de şöyle dedi:«Oraya asker göndereceğimizi oradaki taraf­tarlarımıza haber verecek bir adam göndermek istiyorum. Ayrıca ora­daki muhaliflerimize de bir adam gönderip de bu adamın onları barışa davet etmesini istiyorum. Ey Amr! Sen acelecilikle temayüz etmiş ve bundan hayır görmüş bir kimsesin. Ben de ağır davranmakla temayüz etmiş ve bundan hayır görmüş bir kimseyim. Ey Amr! Allah sana neyi takdir ederse onu yap. Yemin ederim ki, sen ve Mısırlıların durumu ara­nızdaki bir savaşla sona erecektir.»

Bundan sonra Muaviye, Mısır diyarındaki Hz. Osman taraftarları-nının ve Hz. Ali´ye be/at etmeyenlerin, onun gönderdiği valilerin emri altına girmeyenlerin reisleri olan Muaviye b. Hadic es-Sekunî ile Mesle-me b. Muhalled el-Ensârf ye haber göndererek ordusunun Mısır´a gelmek üzere olduğunu bildirdi. Mısır´daki Osman taraftarlarının sayısı 10.000 civarında idi. Bu haberi Sebi adlı kölesiyle Mısır´a ulaştırdı. Mektup, Mesleme ile Muaviye b. Hadic´e ulaşınca bunlar sevindiler ve cevaplarını göndererek bundan mutluluk duyduklarını ve göndereceği orduya yardımcı olacaklarım beyan ettiler. Bunun üzerine Muaviye de 6.000 kişilik bir orduyu Amr b. As komutasında Mısır´a gönderdi. Mua­viye, orduyu yola çıkardı. Amr b. As´la ve dal aş ti. Allah´tan kokmasını, takvalı olmasını, merhametli olmasını, muhaliflerine süre tanımasını, aceleci olmamasını, kendisiyle savaşanlarla savaşmasını, arkasını dö­nüp kaçanları affetmesini, insanları barışa ve cemaata davet etmesini tavsiye etti. Ona: «Eğer galib olursan yardımcıların senin yanında baş­kalarına göre ayrıcalıklı olsunlar.» dedi.Amr b. As, Mısır´a hareket etti. Oraya vardığında Hz. Osman taraftarları da onun askerlerine katıldı­lar. Amr, onları da komutası altına alarak Hz. Ebu Bekir´in oğlu Mu-hammed´e şöyle bir mektup gönderdi:

«Şimdi sen buralardan uzaklaş. Çünkü benim elimle öldürülmeni istemiyorum.Sana galip olma arzusunda değilim. Şu beldelerde insan­lar sana karşı toplanmışlar ve senin yönetimini protesto edip sana uy­duklarından ötürü pişman olmuşlardır. Zahir ile batın bir araya geldi­ğinde seni yakalayıp öldürecek olan kimseye teslim edeceklerdir. Bura­lardan çıkıp git. Doğrusu ben sana öğüt verenlerdenim vesselam.»

Amr b. As, bu mektubu ile birlikte Muaviye´nin de kendisine yazmış olduğu mektubu Hz. Ebu Bekir´in oğlu Muhammed´e gönderdi. Muavi­ye, mektubunda ona şöyle demekteydi:

«Taşkınlığın ve haksızlığın sonucu, büyük bir vebaldir. Haksız yere kan akıtan kimse dünyada intikamdan, ahirette azaplı bir sorumluluk­tan kurtulamaz. Doğrusu biz, Osman´a karşı senden daha sert muhale­fetti başka bir kimse bilmemekteyiz. Hani o zamanlar, sen elindeki han­çerinle onun bağırsaklarına ve şah damarlarına vuruyordun ve senin bu yaptıklarından haberim olmadığım sanıyordun. Nihayet geldin ve memleketime komşu bir diyara vali oldun. Oysa senin valilik yaptığın diyarın ahalisinin büyük bir çoğunluğu benim taraftarlarım dır. Ve sa­na karşı öyle bir ordu gönderdim ki, bu ordudaki askerler seninle cihad etmeyi Allah´a yaklaşma´vesilesi saymaktadırlar. Her nerede olursan ol, Allah bu intikamı senden mutlaka alacak ve seni kısasa tabi tutacak­tır. Vesselam.»

Hz. Ebu Bekir´in oğlu Muhainmed, kendisine gönderilen bu iki mek­tubu dürüp Hz. Ali´ye gönderdi ve Muaviye´nin emri üzerine Amr b. As´ın bir orduyla Mısır´a geldiğini bildirdi. Sonra da: «Eğer Mısır diyarı­na ihtiyacın varsa, bana mal ve adam gönder vesselam.» dedi. Hz. Ali de sabırlı olmasını, düşmanla savaşmasını ve kendisine mal ve adam gön­dereceğini, elden geldiğince takviye birlikler göndereceğini Muhammed´e bir mektupla bildirdi. Muhammed de Muaviye´ye cevabî mektu­bunu gönderdi. Mektubunda çok ağır ifadeler vardı. Aynı seviyede bir mektubu Amr b. As´a da gönderdi. Kendisi de kalkıp halka bir nutuk irad etti. Onları cihada ve üzerlerine gelmekte olan Şamlılarla savaş­maya teşvik etti.

Amr b. As, kendi ordusuyla ve Mısır´da ikamet etmekte olup kendi­sinin saflarına katılan Osman taraftarlarıyla toplam olarak 10.000 ki­şilik bir askeri birlikle Mısır´a geldi.

Hz. Ebu Bekir´in oğlu Muhammed de çağrısına icabet eden 2.000 Mısırlı süvariyle harekete geçti. Ordusunun öncü kuvvetlerinin başına Kinane b. Bişr´i komutan olarak atadı. Kinane, karşılaştığı Şamlılarla savaşıyor, onları mağlub edip Amr b.As´a gönderiyordu. Amr b. As da Muhammed´e karşı Muaviye b.Hadic´i gönderdi. Muaviye b. Hadic, ar­kadan gelip Muhammed´in askerlerine saldırdı. Şamlılarda önden gelip saldırdılar. Böylece Muhammed´in ordusunu çembere aldılar. Bunun üzerine Kinane, atından inip düşmanla savaştı. Savaşırken de şu ayet-i kerimeyi okudu:

«Hiçbir kimse, Allah´ın izni olmadan ölmez.O,belli bir vakte bağlan­mıştır.» (Al´i Imrân, 145.)

Kinane savaştı, nihayet öldürüldü.Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir´in oğlu Muhammed´in askerleri dağılıp gittiler.Muhammed´in kendisi de oralardaki bir harabeye gidip sığındı. Amr b.As, Mısır´ın Fustat kentine girdi. Muaviye b. Hadic, Muhammed´i aramaya başladı. Yolda bir cema­ata rastladı.Onlara: «Tanınmadığınız bir adam buradan geçti mi » diye sordu. Onlar: "Hayır." diye cevap verince aralarından biri şöyle dedi:

«Ben şu harabede bir adamın oturmakta olduğunu gördüm.» Mua­viye b. Hadic de: «Ka´be´nin Rabbine yemin ederim ki odur.» dedi. Hara­beye gidip Muhammed´i dışarı çıkardılar. Susuzluktan ölmek üzereydi. Kardeşi Abdurrahman b.Ebu Bekir, Amr b.As´a gitti. Abdurrahman da onunla birlikte Mısır´a gelmişti. Amr b. As´a: «Kardeşimi işkenceyle mi öldüreceksiniz » diye çıkıştı. Amr b. As da Muaviye b.Hadic´e haber gön­dererek Hz.Ebu Bekir´in oğlu Muhammed´i öldürmeden yanına getir­melerini istedi. Ancak Muaviye b. Hadic, şöyle dedi: «Hayır vallahi ol­maz. Onlar, Kinane b. Bişr´i öldürsünler de ben Ebu Bekir´in oğlu Mu­hammed´i sağ bırakayım! Bu olacak şey midir » Hz.Ebu Bekir´in oğlu Muhammed, Hz. Osman´ı öldürenlerdendi. Hz. Osman, onlardan su is­temiş ancak vermemişlerdi. Yakalandığında Hz. Ebu Bekir´in oğlu Mu­hammed, içmek için su istemiş, ancak Muaviye b. Hadic, şöyle karşılık vermişti: «Eğer ben sana bir damla su içirecek olursam Allah bana ebe­diyete kadar su içirmesin. Çünkü siz Osman´ı içecek sudan mahrum bı­rakmıştınız. Allah da ona saf bir içecek verdi.»

Ibn Cerir´le başkalarının anlattıklarına göre Ebu Bekir´in oğlu Muhammed, Muaviye b. Hadic, Amr b. As, Muaviye ve Hz. Osman´a tahkir edici sözler sarfedince Muaviye b.Hadic, öfkelenerek onu öldürmüş, sonra cesedini eşek leşleri arasına atarak yakmıştı. Hz. Aişe, bunu du­yunca çok üzülmüş ve Muhanımed´in çocuklarım yanına almıştı. Arala­rında oğlu Kasım da vardı. Hz. Aişe, her namazdan sonra Muaviye ve Amr b. As´a beddua etmeye başlamıştı.

Vakidî´nin anlattığına göre Amr b.As, aralarında Ebu Aver es-Sülemî´nin de bulunduğu 4.000 kişilik bir orduyla Mısır´a geldi. Müsen-na denen yerde Mısırlılarla karşılaştı. Şiddetli bir şekilde savaştı. Niha­yet Kinane b.Bişr b.Attab et-Tecib´i öldürüldü. O esnada Hz. Ebu Be­kir´in oğlu Muhammed kaçıp Cebele b.Mesruk adındaki bir adamın ya­nında gizlendi. Cebele, Muaviye b. Hadic´e gidip Muhammed´in yanında gizlenmekte olduğunu ihbar etti. Muaviye b. Hadic´in adamları da gelip Muhammed´in gizlenmekte olduğu evi çembere aldılar. Muhammed çı­kıp onlarla çarpıştı. Nihayet öldürüldü. Bu hadise, hicri otuzsekizinci senenin safer ayında vuku buldu. Muhammed öldürüldükten sonra Hz. Ali, Ester en-Nehai´yi Mısır´a vali olarak gönderdi. Ancak Ester yolda iken vefat etti. Doğrusunu Allah bilir.

Amr b.As, Mısır´daki durumlarını, oradaki fethini, insanların ken- . dilerine itaat ettiklerini, emirlerini dinlediklerini, cemaatın toplandığı­nı ve kendilerine verilen emrin yerine getirildiğini bildiren bir mektubu Muaviye´ye gönderdi.

Hişam b. Muhammed el-Kelbî´nin anlatıltığına göre Muhammed b. Ebi Hüzeyfe b. Utbe de Hz. Ebu Bekir´in oğlu Muhammed´in öldürülme­sinden sonra yakalanmıştı. Bu, Hz. Osman´a karşı asileri kışkırtanlar­dan ve onu öldürmeleri için azmettirenlerdendi. Amr b. As, bunu yaka­layıp Muaviye´ye gönderdi. Kendisi hemen onu-öldürmek istemedi. Çünkü Muaviye´nin dayısı oğluydu. Muaviye, onu Filistinde hapsetti, ancak hapisten kaçıp gitti. Belka diyarında Abdullah b. Amr b. Zalam adında biri onu takibe başladı. Muhammed, bir mağaraya gizlenmişti. Yabani eşekler gelip mağaraya girmek istediklerinde Muhammed´i gö­rünce ürküp kaçmışlardı. Orada ekin biçenlerden birkaç kişi merkeple­rinin kaçıştıklarını görünce bir tuhaflık olduğunu sezmişler, mağaraya gidip baktıklarında Muhammed´in orada gizlenmekte olduğunu gör­müşlerdi. Bunlar gidip durumu Abdullah b. Amr b. Zalam´a bildirdiler. Abdullah b. Amr, onu Muaviye´ye gönderdiği takdirde Muaviye´nin onu affedeceğinden endişe etti. Kendisi onun boynunu vurdu.

İbn Kelbî de böyle demiştir. Vakidî ile diğerlerinin anlattıklarına göre Muhammed b. Ebi Hüzeyfe, hicretin otuzaltma senesinde öldürül­müştür. Nitekim biz de önceki sayfalarda böyle demiştik. Doğrusunu Allah bilir.

İbrahim b.Hüseyin b. Dizil kitabında der ki: Amr b.As, Müslümanlarm gizliliklerini Rumlara açıklayan Mısırlı bir Kıptînin suçunu tesbit etmiş ve yaklaşık 13.000.000 dinar tutarındaki malını ganimet saymış­tı.

Ebu Mihnef, bazı senetlere dayanarak şöyle demiştir: Hz. Ali, Ebu Bekir´in oğlu Muhammed´in öldürüldüğünü ve Mısır´da cereyan eden hadiseleri, Amr b.As´ın orayı ele geçirdiğini, Mısırlıların onun ve Muavi­ye´nin etrafında toplandıklarını duyunca çevresindeki halka bir nutuk irad etti. Onları, cihada ve sabra teşvik edip düşmanları olan Şamlılara, Mısırlılara karşı gazaya davet etti. Küfe ile Hire arasındaki Cerea mın­tıkasında buluşmalarım söyledi. Ertesi gün oraya gitmek üzere yola çık­tı. Nihayet gidip Cerea´ya konakladı. Fakat peşinden gelen olmadı. Ak­şam olunca ahalinin eşrafına haber gönderip yanma çağırttı. Yanma geldiklerinde hüzünlü ve umutsuzdu. Kalkıp onlara şöyle bir konuşma yaptı:

«Bazı işleri kaza buyuran ve bazı fiilleri takdir eden, beni sizinle im­tihan eden ve kendilerine emrettiğimde bana itaat etmeyen kimselerle beni simyan, davet ettiğimde davetime icabet etmeyen kimselerle beni mihnete düşüren Allah´a hamdolsun. Hayret ediyorum, Muaviye, bazı katı ve bayağı adamları davet ediyor, onlar onun davetine icabet ediyor­lar. Oysa Muaviye, onlara hiç bir bağışta bulunmuyor ve yardımda et­miyor. Ama buna rağmen senede iki ya da üç kez dilediği yere gitme hu­susunda ona icabet ediyorlar. Ben sizi davet ediyorum, sizler akıllı kim­selersiniz, bağışlara ve yardımlara mazhar kimselersiniz. Buna rağ­men yanımdan ayrılıp gidiyor, bana isyan ediyor ve bana karşı muhale­fette bulunuyorsunuz. Bu ne iştir »

Malik b. Ka´b el-Evsî, kalkıp insanları Hz. Ali´nin emrine uymaya, buyruklarını dinlemeye ve kendisine itaatta bulunmaya davet etti. 2.000 kişi onun bu çağrısına icabet etti. Hz. Ali de bu çağrıya icabet edenlerin başına Malik b. KaVı komutan yaptı. Bunlar beş gün süreyle yol aldılar. Bu sırada Mısır´dan Hz. Ebu Bekir´in oğlu Muhammed´in ya­nında yer almış olan bir grup gelerek Mısır´daki hadiseleri, Hz. Ebu Be­kir´in oğlu Muhammed´in nasıl Öldürüldüğünü, Amr b. As´m orayı nasıl ele geçirdiğini, Hz. Ali´ye bildirdiler. Hz. Ali de Malik b. KaVa haber göndererek onu yoldan geri çevirdi. Çünkü onların Mısır´a ulaşmadan önce Şamlıların kendilerine bir tuzak kurmalarından korktu.

Iraklılar, Hz. Ali´ye muhalefet etmeye başladılar. Emirlerine uy­madılar. Yasaklarına riayet etmediler. Ona baş kaldırdılar. Hükümle­rine, sözlerine ve ve fiillerine aldırış etmediler. Çünkü cahildiler. Akıl­ları kıttı. Kaba ve katı kimselerdi. Çokları facir ve günahkardı. Bunun üzerine Hz.Ali, Basra´daki valisi ibn Abbas´a bir mektup göndererek Iraklılardan gördüğü muhalefet ve inadı şikayet etti. tbn Abbas da ona bir teselli mektubu gönderdi. Hz. Ebu Bekir´in oğlu Muhammed´in öldürülmesinden ötürü taziyetlerini sundu, insanlardan gördüğü anla­yışsızlığa sabretmesini, kötülüklerine tahammül ^etmesini söyledi. Al­lah´ın sevabının dünyadan daha hayırlı olacağını ona ifade etti. Bundan sonra İbn Abbas, Basra´dan kalkıp Kûfe´de bulunan Hz. Ali´nin yanına gitti. Yerine de Ziyad´ı vali vekili olarak bıraktı.

O esnada Muaviye, Abdullah b. Amr el-Hadremî ile birlikte bir mek­tubu Basralılara göndererek onları, Amr b.As´ın hakem olarak verdiği hükme uymaya davet etti, Abdullah b. Amr el-Hadremî, Basra´ya geldi­ğinde Beni Temim kabilesinin yanına, konuk oldu. Onu himaye etttiler. îbn Abbas´ın vekili olan Ziyad da ona karşı harekete geçti. Ziyad, Abdul­lah b. Amr el-Hadremf ye karşı A´yun b. Dabia´yı bir cemaatla birlikte gönderdi. Bunlar gidip savaştılar. A´yun b. Dabia öldürüldü. Ziyad da îbn Abbas´m ayrılışından sonra Basra´da meydana gelen hadiseleri bir mektupla Hz. Ali´ye bildirdi. O esnada Hz. Ali, Cariye b. Kudame et-Temimfyi elli kişiyle birlikte kavmi olan Beni Temim kabilesine gön­derdi. Onunla birlikte onlara hitaben yazmış olduğu bir mektubu da göndermişti. Bunun üzerine Beni Temim kabilesinin çoğu Abdullah b. Amr el-Hadremî´den vaz geçtiler. Onu yardımsız bıraktılar. Cariye de üzerine yürüdü. Onu ve beraberindeki adamları, bir evde kuşatma altı­na aldı. Beraberindeki adamlar, kırk veya yetmiş kişiydiler. Cariye, on­ların suçlarını beyan edip mazeretlerini dinledikten, onları uyarıp kor­kuttuktan sonra hareketlerinden vazgeçmemeleri üzerine onları ateşle yaktı. [1]



Fasıl


İbn Cerir´in sahih bir rivayette anlattığına göre Hz. Ali, hicretin otuzsekizinci senesinde Nehrevanlılarla savaşmıştır. Hirrîs b. Raşid en-Naci, bu senede Hz. Ali´ye baş kaldırmıştı. Hirris´in beraberinde ken­di kavmi olan Beni Naciye kabilesinden 300 kişi vardı. Hirris ve berabe­rindekiler, Kûfe´de Hz. Ali ile birlikteydiler. Hirris, bir gün Hz. Ali´nin yanına gelip ona şöyle demişti:

- Ey Ali, vallahi artık senin emrine itaat etmeyecek, arkanda na­maz kılmayacağım. Yarın da senden ayrılıp gideceğim.

- Anan seni kaybetsin. Böyle yaptığın takdirde Rabbine asi olmuş, ahdini bozmuş olur ve sadece kendine zarar vermiş olursun. Niçin böyle yapıyorsun

- Çünkü sen kitabın hükümleri hususunda başkasını hakem tayin ettin, iş ciddiyete gelince hakkı tutmakta aciz kaldın.Zalim bir toplulu­ğa meylettin. Ben, seni kınıyorum, senden intikam alacağım. Hepimiz sana muhalifiz.

Bu konuşmadan sonra Hirris, arkadaşlarının yanına dönüp onlarla birlikte Basra beldesine doğru harekete geçti. Hz. Ali de peşlerine Makil b. Kays´ı, sonra da Halid b. Madan et-Taî´yi gönderdi. Halid, dindar güçlü, kuvvetli ve salih bir kimseydi. Hz. Ali, Halid b. Madan´ı yola çıka­rırken MakiTin sözlerini dinlemesini ve ona itaat etmesini emretti. Ha­lid ve beraberindekiler, Makil´le buluşunca birleşip tek bir ordu haline geldiler. Sonra Hirris ve arkadaşlarının peşine düştüler. Aramaya baş­ladılar. Ram Hürmüz dağlarına vardılar. Hirris ve adamlarına karşı sa­fa dizildiler. Makil b. Kays, birliğinin sağ cenahına Yezid b. Dabbfyî ko­mutan yaptı. Kendisi de beraberindeki Araplarla birlikte sağ cenahta durdu. Kendisine tabi olan Kürtleri ve dağlıları da sol cenaha yerleştir­di. Makil b. Kays, ilerleyip askerlerine hitaben şöyle bir nutuk irad etti-

«Ey Allah´ın kulları! Karşınızdaki adamlara önce siz vurmayın. On­lar savaşa başlamadıkça siz başlamayın. Gözlerinizi yumun. Konuşma­larınızı azaltın. Kendinizi vurmaya ve mızraklamaya konsantre edin. Size bu vesileyle sevap verileceğini müjdeliyorum. Çünkü sizler, dinden çıkan bir nrkayla, haraç vermeyen dağlılarla savaşmaktasınız. Hırsız­lar ve Kürtlerle savaşmaktasınız. Size saldırıldığmda sizler de tek adam gibi hep birlikte şiddetlice saldırın.» Bundan sonra Makil, bineği­ni iki defa hareket ettirdi. Üçüncüde düşmana karşı saldırıya geçti. Biz de onunla birlikte topluca saldırdık. Allah´a yemin ederim ki o, dinden çıkanlar karşımızda bir saat dahi dayanamadılar. Sonra kaçıp gittiler. Biz de o ayak takımlarım ve Kürtleri öldürdük. Onlardan 300 civarında adam öldürmüştük. Hirris de yenik düşüp kaçmış, israf mıntıkasına sı­ğınmıştı. Orada kavminden çok sayıda adam vardı. Adamları ona tabi oldular. Hz. Ali taraftarları, onu ve adamlarım Sifu´l-Bahr´da Öldürdü­ler. Hirris´i Numan b. Sahban öldürdü. Bu savaşta Hirris´le birlikte 170 kişi öldürüldü.

Şa´bî dedi ki: Hz. Ali, Nehrevanlüarı öldürünce kavminden çok sayı­da adamlar ona muhalefet ettiler. Etrafındaki saflar çözüntüye uğradı. Beni Naciye kabilesi, ona muhalefete başladı. îbn Hadremî, Basra´ya gitti. Dağlılar ahidlerini bozdular. Haraç ödemekte olanlar haraç öde­memeye başladılar. Oradaki vali Sehl b. Hanif i Fars diyarından kovdu­lar. Bunun üzerine ibn Abbas, Hz. Ali´ye Ziyad b. Ebihi´yi oraya vali ola­rak ataması tavsiyesinde bulundu.Hz. Ali de Ziyad´i oraya vali olarak atadı. Ziyad, hicretin otuzdokuzuncu senesinde büyük bir toplulukla Fars diyarına vali olarak gitti. Onları zorladı ve nihayet onlar da haraç ödemeye başladılar.

ibn Cerir ve diğerleri dediler ki: Hicretin otuzsekizinci senesinde in­sanlara Mekke valisi Kuşem b. Abbas haccettirdi. Kusem´in kardeşi Ubeydullah b. Abbas, Yemen valisi idi.Yine bunların kardeşleri Abdul­lah da Basra valisi idi. Temman b. Abbas ise Medine valisi idi. Hora­san´da Halid b. Kurre el-Yerbuî vali idi. Başka bir rivayete göre Horasan valisi Ibn Ebzi idi. Mısır diyarına gelince orası Muaviye´nin hükmü altı­na girmişti. Muaviye, oraya Amr b. As´ı vali olarak atamıştı. [2]


Hicretin Otuzsekîzîncî Senesinde Vefat Eden ´ Şahsiyetler Sehl B. Hanif


Bu zatın soy kütüğü şöyledir: Sehl b. Hanif b. Vahib b. Alim b. Salebe el-Ensari el-Evsî. Bedir savaşına katıldı. Uhud savaşında sebat etti. Di­ğer gazvelerde de hazır bulundu.Hz. Ali´nin arkadaşıydı. Onunla bera­ber bütün savaşlara iştirak etti. Yalnız Cemel savaşında hazır bulun­madı. Çünkü o zaman Hz. Ali, onu Medine´de vali olarak bırakmıştı. Sehl b. Hanif, hicri otuzsekizinci senede Kûfe´de vefat etti. Cenaze na­mazını Hz.Ali kıldırdı. Namazında beş ya da altı tekbir aldı. Sehl´in Be­dir savaşma katılan sahabelerden olduğu söylenmiştir. [3]



Sinvan B. Beydâ


Bu zat, Sehl b. Beyda´nm kardeşidir. Bütün savaşlara iştirak etmiş­tir. Hicri otuzsekizinci senenin ramazan ayında vefat etmiştir. Çoluk çocuğu yoktu. [4]



Süheyb B. Sinan B. Malik


"er-Rûmî" diye bilinir. Yemenlidir. Künyesi Ebu Yahya b. Kasid´dir. Babası veya amcası Kisra´ya bağlı Eyle valisi idi. Bunların evleri Mu­sul´da Dicle kıyısında idi. Fırat kıyısında olduğu da söylenir. Rumlar, bunların beldelerine baskın yapmış ve küçük yaşta Süheyb´i esir almış­lardı. Bir süre Rumların yanında kalmış, sonra Beni Kelb kabilesi onu satın almış, Mekke´ye götür, Abdullah b. Cüd´an onu Beni Kelb kabile­sinden satın alarak azad etmişti. Bir süre Mekke´de kalmıştı.

Rasûlullah (s.a.v.)´m biseti esnasında iman etti. İslâmiyet´in ilk za­manlarında aynı günde Ammar b. Yasir´le birlikte Müslüman olmuştu. Kendilerinden önce otuz küsur adam da İslâm´a girmişti. Süheyb, Allah yolunda işkence gören m üs ta zafl ardandı. Rasûlullah (s.a.v.), hicret et­tiğinde Süheyb, ondan birkaç gün sonra hicret yolculuğuna çıkmış yolda iken müşriklerden bir topluluk onu yakalayarak hicretten vaz geçirmek istemişlerdi. Süheyb, onların bu amaçlarını farkedince okluğunu çıka­rarak içindeki okları önüne sermiş ve kendisini geri çevirmek isteyenle­re hitaben şöyle demişti:

«Allah´a yemin ederim ki, benim sizden çok daha iyi ok atan bir ldmse olduğumu bilmektesmiz.Yine Allah´a yemin ederim ki, önümdeki şu oklardan her biri ile sizlerden bir adamı öldürmedikçe beni ele geçire­mezsiniz. Oklarım tükendikten sonra kılıcımla size karşı savaşır ve ni­hayet öldürülürüm. Eğer mal peşinde iseniz malımın yerini size söylîye-yim. Benim malım falan yerde gömülüdür.» Malının gömülü olduğu yeri söylemesinden sonra o müşrik topluluk, Süheyb´i bırakıp döndüler ve malını gömülü olduğu yerden çıkarıp aldılar. Süheyb, Medine´ye ulaştı­ğında Rasûlullah (s.a.v.):«Ebu Yahya (yani Süheyb) alış verişinde ka­zançlı oldu.» dedi. Cenâb-ı Allah da onun hakkında şu ayet-i kerimeyi inzal buyurdu:

«İnsanlar arasında, Allah´ın rızasını kazanmak için canını verenler vardır. Allah kullarına karşı şefkatlidir." (el-Bakara, 207.)

Süheyb, Bedir, Uhud ve müteakip gazvelere katıldı. Ömer, vurulup da kendisinden sonraki halife seçimi için altı kişilik şura meclisini teş­kil ettiği zaman Süheyb, Hz. Osman halife seçilinceye kadar namaz kıl­dırdı. Hz. Ömer´in cenaze namazını o kıldırdı. Çünkü Hz. Ömer´in arka­daşıydı. Ne uzun ne de kısaydı. Kaşları bitişikti. Gür saçlıydı. Dilinde aşırı derecede Acem aksanı vardı. Son derece dindar ve faziletli bir şah­siyet olmakla birlikte şakacı, mizahçı ve neşeli bir kimseydi. Rivayet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.), onu, gözlerinden biri ağrıdığı hal­de taze bir salatalık yerken görünce şöyle demişti:

- Gözlerin ağrıdığı halde taze salatalık mı yiyiyorsun

- Ben bunu sağlam gözümün tarafıyla yiyiyorum.

Rasûlullah (s.a.v.), onun bu cevabı karşısında gülmüştü. Süheyb, hicri otuzsekizinci senede Medine´de vefat etti. Hicri otuzdokuzuncu se­nede vefat ettiğine dair zayıf bir rivayet de vardır. Vefat ederken yetmiş küsur yaşındaydı. [5]



Hz. Ebu Bekir Es-Sıddık´ın Oğlu Muhammed


Bu zat, Peygamber Efendimiz´in sağlığında Veda haccı esnasında Harem´de bir ağaç altında doğdu. Anası, Esma binti Umeys´tir. Hz. Ebu Bekir, can çekişirken Esma´nm kendisini yıkamasını vasiyet etmiş, Es­ma da onu yıkamıştı. Esma´nın şiddeti sona erince Hz. Ali onunla evlen­di. Böylece Muhammed de Hz. Ali´nin kucağında büyüdü. Halife olunca Hz. Ali, onu Kays b. Sa´d b.Ubade´den sonra Mısır´a vali olarak atadı.Ni-tekim bunu önceki sayfalarda da anlatmıştık. Hicri otuzsekizinci sene­de Muaviye, Amr b. As´ı Mısır´a gönderdi. Amr da Mısır´ı Muhammed b. Ebi Bekir´in elinden aldı ve Muhammed´i öldürdü. Bunu da önceki say­falarda söylemiştik. Öldürülürken Muhammed, otuz yaşından küçük­tü. Allah, ona rahmet etsin ve ondan razı olsun. [6]



Esma Bintî Umeys


Bu hanımın soy kütüğü şöyledir: Esma binti Umeys b. Mabed b.Ha-ris el-Hasamiye. Mekke´de Müslüman oldu. Kocası, Cafer b. Ebi Talible Habeşistan´a hicret etti. Yine onunla birlikte Hayber´e gitti. Kocası Ca­fer´le evli iken Abdullah, Muhammed ve Avn adında üç erkek çocuk do­ğurdu. Cafer, Mu´te´de öldürülünce Ebu Bekir es-Sıddık onunla evlendi. Bu evlilikten de Ebu Bekir´in oğlu Muhammed´i doğurdu. Muhammed, Mısır´a vali oldu. Hz. Ebu Bekir vefat edince Hz. Ali, Esma ile evlendi. Bu evlilikten de Yahya ve Avn adında iki çocuk doğurdu. Esma, Meymu-ne binti Haris´in kız kardeşidir. Meymune, Peygamber (s.a.v.) Efendi-miz´in zevcelerin dendir. Meymune ile Esma, anadan taraf kardeştiler. Esma, aynı şekilde Hz. Abbas´ın zevcesi Ümmü Fadl´m da ana bir karde­şidir. Esma´mn ana bir dokuz kız kardeşi vardır. Yine Esma, Hz. Ab-bas´ın Emmare adındaki kız çocuğunun annesi Selma binti Umeys´in de kız kardeşidir.[7]



Hicretin Otuzdokuzuncu Senesi


Bu senede Muaviye, çok sayıda askeri teçhiz ederek Hz.Ali´ye bağlı vilayetlere gönderdi. Zira Muaviye, Amr b. As´m, Ebu Musa el-Eş´arî ile birlikte Hz. Ali´yi halifelikten azletme hususunda ittifak ettikten sonra kendisini halifeliğe nasb etmesinden dolayı halifeliğinin kritik aşama­ya girdiğini gördü. İnancına göre itaat edilmesi gereken halife kendisiy­di. Ayrıca Iraklılardan teşekkül eden bazı orduların ve askeri birliklerin birçok hususta kendisine itaat etmediklerini, emrine uymadıklarım da gördü. Durum bu merkezde iken amacı olan halifelik ve otoriteyi elde edemiyeceğini düşündü. Oysa halifeliğe kendisinin daha layık olduğu iddiasmdaydı. Bu senede Muaviye´nin gönderdiği komutanlardan biri Numan b. Beşir´di. Bunu 2000 süvariyle birlikte Aynu´t-Temr´e gönder­di. Burada Hz. Ali´ye bağlı 1000 süvarinin komutanı Malik b. Ka*b el-Er-habi bulunuyordu. Bunlar, Şamlıların gelmekte olduklarını duyunca dağıldılar. Malik b. KaVm etrannda sadece 100 kişi kaldı. Malik, bu du­rumu Hz. Ali´ye bildiren bir mektup gönderdi. Hz. Ali de insanlara, Ma­lik b. KaTo´ın etrafında toplanmaları çağrısında bulundu. Ancak onlar, bu çağrıya icabet etmekte ağır davrandılar. Malik´in yanma gitmek için yapılan çağrıya kulak asmadılar. Bunun üzerine Hz.AH, kalkıp onlara şöyle bir nutuk irad etti. «Ey Küfe halkı! Şamlıların müfrezelerinden her bir müfrezenin üzerinize gelmekte olduğunu duyunca evlerinize ka­panıp kapılarınızı üzerinize kilitliyorsunuz. Tıpkı kelerin deliğine; sırt­lanın da inine girip kapanması gibi evlerinize kapanıyorsunuz. Alda-nan kişi, vallahi sizin aldat ti ğınızdır. Sizden ayrılan kimse, aslan payı­nı kazanır ve zafer bulur. Çağrı esnasında hürlerden söz edilmez. Kur­tuluş anında da güvenilir kardeşler yoktur. İnnâ lillah ve innâ ileyhi ra-ciun. (Doğrusu biz Allah´a aidiz ve biz ona dönücüleriz.) Sizden neyi gö­rebildim ki Görmeyen körler, konuşmayan dilsizler, işitmeyen sağır­lar! înnâ lillah ve innâ ileyhi raciun!»

Numan b. Beşir, onlara karşı saldırıya geçti, şiddetli bir şekilde sa­vaştılar.Malik b.Ka´b´ın yanında 100 adam vardı. Kılıçlarının kınlarını kırıp savaşmaya başlamışlardı. Onlar, bu halde iken Mihnef b. Süleym tarafından kendilerine elli kişilik bir takviye kuvveti geldi. Bu takviye kuvvetin komutanı Mihnefin oğlu Abdurrahman´dı. Şamlılar, bu takvi­ye birliğinin geldiğini görünce büyük bir takviye birliğinin geldiğini sanarak kaçıp gittiler. Malik b. Ka´b da onları kovalamaya başladı ve on­lardan üç kişiyi öldürdü. Diğerleri yollarına devam edip gittiler ve amaçlarına eremediler.

Yine bu senede Muaviye, Süfyan b. Avfı 6.000 kişilik bir birliğin ba­şında Heyt şehrine baskın yapmak üzere yola çıkardı. Heyt şehrinin işi­ni tamamladıktan sonra Enbar´a ve Medain´e gitmesini tenbihledi. Süf­yan b. Avf yola çıktı. Heyt şehrine varınca orada kimseyi göremedi. Son­ra Enbar´a gitti. Orada Hz. Ali´ye bağlı 500 kişilik silahlı bir birlik vardı. Bunlar dağılıp gittiler. Geride sadece 100 kişi kaldı.Bunlar sayıca az ol­makla birlikte yine de Süfyan b. Avf la savaştılar. Sabredip dayandılar. Nihayet komutanları Eşres b. Hassan el-Belevî öldürüldü. Öldürülür­ken yanında otuz kadar arkadaşı vardı. Süfyan b. Avf m askerleri, En-bar´da ele geçirdikleri malları alıp Şam´a döndüler. Hz. Ali, bu durum­dan haberdar olunca bizzat yola çıktı. Nahile´ye gelip konakladı. Orada­kiler kendisine şöyle dediler: «Ey mü´minlerin emiri, bu işi senin yerine biz yapalım.»

Hz.Ali: «Vallahi siz ne benim işimi görebilirsiniz ne de kendi işinizi görebilirsiniz.» dedi ve Şamlıların (Süfyan b. Avf birliğinin) peşine Sa´d b. Kays´ı gönderdi. Bu zat yola çıktı, onları takibe başladı. Nihayet Heyt´e vardığı halde onları yakalayamadı, geri döndü.

Bu senede Muaviye, Abdullah b-. Mes´ad´a el-Fezarî´yi 1700 kişilik askeri bir birlikle Teyma´ya gönderdi. Toplayacağı zekatları çöldeki be-devilere dağıtmasını, sonra Medine, Mekke ve Hicaz´a gelmesini emret­ti. Abdullah b. Mes´ada da bu emir üzerine Teyma´ya gitti. Etrannda çok sayıda adam toplandı. Hz. Ali, bu durumdan haberdar olunca Müseyyeb b. Necibe el-Fezarî´yi 2000 kişilik bir askeri birlikle oraya göndendi. Bu iki birlik Teyma´da karşılaştılar. Güneşin zevali esnasında şiddetli bir şekilde savaştılar. Müseyyeb b. Necibe, İbn Mes´ada´ya saldırdı. Ona üç darbe vurdu. Onu öldürmek istemiyordu. Aksine ona: «Kurtulmaya bak, kurtulmaya bak!» diyordu. İbn Mes´ada da kendi kavminden bir grupla oradaki bir kaleye sığındı. Geride kalan askerleri de kaçıp Şam´a gittiler. Bedeviler de Müseyyeb b. Necibe´nin topladığı zekat develerini yağmalayıp götürdüler .Müseyyeb b. Necibe, onları üç gün süreyle ku­şatma altında tuttu. Sonra kapıya odun atıp ateşe verdi. Kaledekiler öl­mek üzere olduklarını hissedince burçlardan aşağıya eğilip seslendiler. Kendilerinin de Müseyyeb´in kavminden olduklarım söylediler. Bunun üzerine Müseyyeb, onlara acıyarak ateşi söndürdü. Gece olunca da kale kapısını açtı, onlar da korkudan kaçıp Şam´a gittiler.

Abdurrahman b. Şebib, Müseyyeb b. Necibe´ye: «Yola revan ol, onla­rı yakala.» dedi. Ancak Müseyyeb, «Hayır, bu olmaz» deyince Abdurrah­man :«Mü´minlerin emirine hile yaptın, bunlarla antlaşma yaptın.» de­di.

Bu senede Muaviye, Dahhak b. Kays´ı 3.000 kişi ile yola çıkardı. Hz. Ali´nin askerlerinin bulunduğu yere saldırmasını emretti. Hz. Ali de bu­na karşılık olarak Hicr b. Adiy´yi 4.000 kişilik bir askeri birlikle yola çı­kardı. Kendilerine masraf olarak kişi başına elli dirhem harçlık verdi. Bu iki askeri birlik, Tedmür´de karşılaştılar. Dahhak´ın adamlarından oridokuz kişi, Hicr b. Adi/nin adamlarından da iki kişi öldürüldü. Gece karanlığı çökünce bunlar dağılıp gittiler. Dahhak da arkadaşlarıyla bir­likte kaçıp Şam´a doğru gitti.

Bu senede Muaviye, büyük bir ordunun başında yola çıktı. Dicle´ye kadar gitti. Sonra geri döndü.

Bu sene Ebu Talib oğlu Ali (r.a.), Ziyad b. Ebihi´yi Fars diyarına vali olarak atadı. Farslılar, haraç vermeye ve Hz. Ali´nin emrine itaata ya­naşmamışlardı. Bunun sebebi de İbn Hadremî ve arkadaşlarının Cari­ye b. Kudame tarafından bulundukları evde yakılmalarıydı. Bu yüzden Farslılar, haraç vermemiş ve itaat dışına çıkmışlardı. Nitekim bunu ön­ceki sayfalarda da anlatmıştık.

Cariye b. Kudame´nin İbn Hadremî ile arkadaşlarını bulundukları evde yakması hadisesi ülkede duyulunca birçok kimsenin kalplerinde Hz. Ali´ye karşı bir şüphe meydana geldi. Ona karşı muhalefet safların­da yer aldılar ve bu beldelerin ahalisinin çoğu da haraç vermeye yanaş­madılar. Özellikle Farslılar inatlaşarak valileri Sehl b. Hanif i araların­dan çıkarıp kovdular. Hz. Ali de Farslılann başına kimi vali olarak ata­yacağı hususunda etrafındakilere danıştı. İbn Abbas ile Cariye b. Kuda­me, Farsılarm başına vali olarak Ziyad b. Ebihi´yi atamasını tavsiye et­tiler. Onun sağlam görüşlü ve siyasetten anlayan bir kimse olduğunu söylemeleri üzerine Hz. Ali: «Öyleyse Ziyad, Farslılann valisi olsun.» dedi ve onu Fars ve Kirman şehirlerinin valiliğine atadı. Onu 4.000 sü­vari ile oraya gönderdi. O da bu senede Fars ve Kirman vilayetlerine gi­derek ahaliyi itaat altına aldı. Haraçlarını ve üzerlerindeki hakları öde­diler. Tekrar itaat altına girip buyrukları dinlemeye başladılar. Ziyad b. Ebihi de onları adalet ve emanetle idare etti. Öyle ki, o beldelerin ahali­si: «Yumuşaklık ve idarecilikle geleceğe dair ileri görüşlülük hususun­da bu Arap (Ziyad) kadar Enuşirvan Kisra´ya benzer başka birini göre­medik.» demişlerdi. Onun adaleti, ilim ve keskin görüşü sayesinde o bel-delerdeki huzursuzluklar giderildi. Düzen sağlandı. Beytü´1-mal için sağlam bir kale edinildi. Orası Ziyad kalesi olarak biliniyordu. Daha sonra Mansur Elişkeri oraya ordugah kurunca "Mansur kalesi" denme­ye başlandı.

Vakidî dedi ki: Bu senede Ebu Talib oğlu Ali, Abdulllah b. Abbas´ı hac için Mekke´ye gönderdi. Muaviye de Yezid b. Sahbere er-Ruhavf yi insanlara haccettirmesi için Mekke´ye gönderdi. Bu ikisi Mekke´de kar­şılaştıklarında çekiştiler. Her biri diğerinin hac emirliği yapmasına nza göstermedi. Neticede Şeybe b. Osman b. Ebu Talha el-Hacibfnin hac emirliği yapması hususunda anlaşmaya vardılar. O da bu anlaşma üze­rine insanlara haccettirdi ve hac mevsimi boyunca onlara namaz kıldır­dı.

Ebu Hasan el-Medainî dedi ki; Hz. Ali´nin halifeliği süresince Ab­dullah b. Abbas, hac mevsiminde Mekke´de hazır bulunmadı. Aslında Yezid b. Sahbere´nin hac emirliği hususunda kendisiyle çekiştiği kişi Kuşem b. Abbas´tır. Bunlar, sonunda Şeybe b. Osman´ın hac emirliği yapması hususunda anlaşmaya varmışlardı.

îbn Cerir dedi ki: Hicretin otuzdokuzuncu senesinde Hz. Ali´nin şe­hirlerdeki valileri, otuz sekizinci senedeki valileri idiler. Yalnız Ibn Ab­bas Basra´dan Kûfe´ye gitmiş, yerine Basra´da Ziyad b. Ebihi´yi vekil bı­rakmıştı. Sonra Ziyad da hicretin otuzdokuzuncu senesinde Fars ve Kir­man valiliklerine atanmıştı ki, bunu Önceki kısımlarda da nakletmiş­tik. [8]



Hicretin Otuzdokuzuncu Senesinde Vefat Ed