๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => El-Bidaye Ven Nihaye => Konuyu başlatan: Esila üzerinde 30 Kasım 2010, 16:51:51



Konu Başlığı: Muaviye´nin Biyografisi Ve Menkıbeleri
Gönderen: Esila üzerinde 30 Kasım 2010, 16:51:51
Muaviye´nin Biyografisi Ve Menkıbeleri

Hicretin Altmışıncı Senesi

Muaviye´nin Biyografisi Ve Menkıbeleri

Muaviye´nin Zevceleri Ve Çocukları

Safvanb. Muattal

Ebu Müslim El-Holanî



Hicretin Altmışıncı Senesi


Bu senede Malik b. Abdullah, Suriye´ye gidip gaza yaptı. Vakidf nin ifadesine göre bu senede Cünade b. Ebu Ümeyye, Rodos adasına girdi. Yine bu sene de Muaviye, Ubeydullah b. Ziyad ile birlikte Şam´a gelen heyetten oğlu Yezid için bey´at aldı. Yine bu senenin recep ayında Mua­viye ölümle sonuçlanan hastalığa yakalandı. Nitekim bunu ileride de açıkl ayağız.

Ibn Cerir´in rivayetine göre Muaviye, ölümle sonuçlanan hastalığı­na yakalandığı zaman oğlu Yezid´i yanına çağırdı ve ona şöyle dedi:

"Ey oğulcuğum! Ben yükünü tutman için sana gerekli imkanları ve-adamları hazırladım. Herşeyi senin emrine verdim.Güçlü adamları sa­na boyun eğdirdim. Arapların boynunu senin Önünde uzattım. Onları sana itaat ettirdim. Kurmuş olduğum bu düzende kimsenin seninle çe­kişmesinden korkmuyorum. Sadece dört kişi hariç. Onlar da Ali´nin oğ­lu Hüseyin, Ömer´in oğlu Abudullah, Zübeyr´in oğlu Abdullah ve Ebu Bekir´in oğlu Abdurrahman´dır."

Sahih rivayetlerde anlattığına göre Hz. Ebu Bekr´in oğlu Abdurrah-man, Muaviye´nin vefatından iki sene önce vefat etmiştir.

Muaviye, oğlu Yezid´e nasihatim şöyle sürdürmüştü:"Ömer´in oğlu Abdullah´a gelince o, mutemet bir kimse olup kendim ibadete vermiştir. Kendisinden başka kimse kalmadığı zaman o sana bey´at eder. Hüse­yin´e gelince Iraklılar, onun arkasmdadırlar. Sana isyan ettirinceye ka­dar onu kışkırtırlar. Eğer isyan eder de onu mağlup edersen onu affet. Çünkü onun Rasûlullah´a büyük bir yakınlığı ve akrabalığı vardır. Ebu Bekir´in oğlu Abdurrahman´a gelince arkadaşları ne yaparsa o da aynı şeyi yapar. O, kadınlardan ve eğlenceden başka birşey bilmez. Senin karşında aslan gibi dikilecek, tilki gibi kurnazca hareket edecek, fırsat bulursa üzerine atılacak olan kişi ise Zübeyr´in oğlu Abdullah´tır. Şayet Abdullah sana bunu yapacak olursa ve sen de onu ele geçirirsen onu pa­ramparça et, elinden geldiği kadar da kavminin kanını akıtmamaya ça-hş."

Babasının hastalığı ve ölümü sırasında Yezid´in orada hazır bulun­mayıp av partisinde bulunduğu, Muaviye´nin Dahhak b. Kays ile Mürre kabilesinden Müslim b. Ukbe´yi huzuruna çağırtarak onlara bu mesajı oğlu yezid´e iletmelerini emrettiği söylenmiştir: "Hicaz bölgesi halkını iyi gözet. Çünkü onlar senin aslındır. Irak halkına da göz kulak ol. Her­ktin senden üzerlerindeki bir valiyi görevden almanı isteseler bile bunu yap. Çünkü bir valiyi görevden almak, sana karşı yüz kılıç çekilmesin­den daha hayırlıdır. Şam halkına da dikkat et. Senin sırdaşların onlar olsun.Sırlannı onlara söyle. Yardımcıların onlar olsun. Onların huku­kuna riayet et. Kureyşliler arasında sana zorluk çıkarmalarından kork­tuğum sadece üç kişidir. Ali´nin oğlu Hüseyin, Ömer´in oğlu Abdullah ve Zübeyr´in oğlu Abdullah (Burada Muaviye, Hz. Ebu Bekir´in oğlu Ab-durrahman´dan söz etmemiştir. Doğru olan rivayet de budur.). Ömer´in oğlu Abdullah kendini ibadete vermiştir. Ali´nin oğlu Hüseyin zayıf bir adamdır. Umarım ki Allah, babasının katilleri ve kardeşini yardımsız bırakanlarla uğraştığından ötürü onu sana iliştirmez. Onun Rasûlullah´a büyük bir akrabalığı, yakınlığı ve büyük bir hakkı vardır. Onu sana isyan ettirmedikçe Iraklıların onun peşini bırakacaklarını sanmıyorum. Eğer isyan ederde sen onu ele geçirirsen bağışla. Zü­beyr´in oğlu Abdullah´a gelince o, hilekar ve dessastır. Onunla karşıla­şırsan ona vur, ancak seninle barışmak isterse o zaman vurma, barış is­teğini kabul et.Elinden geldiği kadar kavminin kanını akıtmaktan vaz-geç."

Muaviye, hicri altmışıncı senenin receb ayının başında vefat etti. Hişam b. Kelbî böyle demiştir. Bu ayın ortalarında vefat ettiğine dair zayıf bir rivayette vardır ki, bu Vakidî´ye aittir. Bu senenin receb ayının yirmi ikisinde vefat etmiş olduğuna dair Medainf nin bir rivayetide var­dır. Ibn Cerir´in ifadesine göre Muaviye hicri altmışıncı senenin receb ayında vefat etmiş ve bu hususta icma yapılmıştır. Bağımsız yöneticiliği hicretin kırk birinci senesinin cemaziyelevvel ayında başlamıştı. O za­man Edrec´de Hz.Ali´nin oğlu Hüseyin ona bey´at etmişti. Böyle olunca da onun vefatına kadar bağımsız yöneticiliği ondokuz yıl üç ay sürmüş­tür. Takriben Şam´daki yöneticiliği yirmi seneyi bulmuştur. Başka ifa­deler kullananlar da vardır. Vefat ederken yetmiş üç yaşındaydı. Yet­miş beş yaşında, yetmiş sekiz yaşında, seksen yaşında olduğuna dair ri­vayetler de vardır. Bu husustaki değişik ifadeleri biyografisinin sonun­da nakledeceğiz.

Ebu Seken Zekeriya b. Yahya, Humeyd b. Münhib´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

´Hind binti Utbe, Fakih b. Muğire el-Mahzumfnin zevcesi idi.Kureyş delikanlılardandı. Onun bir misafirhanesi vardı ki,insan îzin almaya gerek duymaksızın oraya girip çıkarlardı. Bir gün misafirhane boştu, o esnada Fakih misafirhanede yan gelip uzanmıştı. Hind istirahatı esnasında orada bulunuyordu. Sonra Fakih, bir iş için ısafırhaneden dışarı çıkıp gitti. Misafirlerden biri içeriye girdi.

md´ın orada bulunduğunu görünce kaçıp dışarı çıktı. Misafirhaneye dönmekte olan Hind´in kocası Fakih de yabancının misafirhaneden çık­makta olduğunu gördü. Hind´in yanına gitti. Hind, uzanmış yatıyordu. Ayağıyla ona vurdu ve şöyle dedi:

- Az önce yanından çıkan adam kimdi

- Kimseyi görmedim, uykudaydım. İşte şimdi sen beni uykudan uyandırdım.

- Haydi, babanın evine git.

İnsanlar, bu hadiseyi duyunca ileri geri konuşmaya başladılar. Ba­bası da Hind´e şöyle dedi:

- Kızım, insanlar senin hakkında fazlaca dedikodu yapıyorlar.Ola­yı sen bana anlat. Eğer kocan senin hakkında doğru konuşuyorsa, o ya­bancıyı bir yolunu bulup öldürtürüm. Böylece hakkındaki dedikodular sona erer. Eğer kocan iftira ediyorsa, onu Yemen´deki bir kahine götü­rüp muhakeme ettiririm.Babasının böyle demesi üzerine Hind, cahiliye döneminde yapılan yeminlerden birini ağzına alarak kocasının yalan söyleyip kendisine iftira ettiğini söyledi.

Hind´in babası Utbe de damadı Fakih´e şöyle dedi:

- Be adamlSen kızıma büyük bir iftira attın .Ona büyük bir leke sürdün. Bu lekeyi su yıkamaz. Araplar arasında bizi utandırıp küçük düşürdün. Eğer yakınım olmasaydın, seni öldürürdüm. Ama seni Ye­men´deki kahinlerden birine götürüp muhakeme ettireceğim. Haydi be­nimle gel de Yemen´deki falan kahinin yanına gidelim.

Fakih, Beni Mahzum kabilesinden bir grup yakını ile birlikte yola çıktı. Kayın pederi Utbe de Abdumenaf kabilesinden bir toplulukla yola çıktı. Bunlar Hind´i de birkaç kadınla birlikte yanlarına alıp yola çıktı­lar. Yemen yolunu tuttular, kahinin beldesine yaklaştıklarında: "Yarın kahinin yanına varalım." dediler. Hind, babasının ve etrafındaki adam­ların böyle konuştuklarını işitince yüzünün rengi değişti. Durumu fe­nalaştı, ağlamaya başladı. Babası ona dedi ki: "Ey kızcağızım, durumun kötüleşti. Çokça ağlıyorsun, yoksa bir kötülük mü işledin ki sende bu durumu görüyorum. Eğer böyle bir suç işlemişsen keşke yola çıkışımızı kimse duymadan bize anlatsaydm."

- Allah´a yemin ederim ki ey babacığım, bendeki bu fena durum, iş­lediğim bir kötülükten dolayı değildir. Ben suçsuzum, ama bende gördü­ğün bu fenalaşma ve üzüntünün sebebi şudur: Biliyorum ki beni yanına götürdüğünüz kahin yamlabilen, bazen de doğru söz söyleyen bir insan­dır. Korkarım ki benim hakkımda yanlış birşey söyler, hata yapar. Bu da zamanın sonuna dek benim üzerimde bir utanç lekesi olur. İnanamı­yorum, belkide bu bana kötü bir damga vurur ve bu, Araplar arasında benim için bir küfür sebebi olur.

- Korkma, ben, senin hakkında konuşmadan önce onu imtihan ede­ceğim. Eğer imtihanda başarısız olursa, senin hakkında konuşmasına firsat vermeyeceğim.

Bu konuşmadan sonra Hind´in babası Utbe, topluluktan ayrılıp bir-tepenin arkasına gitti. Bir ata binmişti. Tepenin arkasında atından in­di. Islık çaldı. Atı erkeklik organım uzattı, Bir buğday tanesini alıp or­ganın deliğine yerleştirdi ve ucunu sağlamca bir iple bağladı. Sonra yine ıslık çaldı. At organını geri çekti. Bundan sonra Utbe, arkadaşlarının yanına döndü. Onlar, Utbe´nin def-i hacette bulunmak için yanlarından uzaklaşmış olduğu kanısına vardılar. Sonra kahinin yanma gittiler. Ya­nına vardıklarında kahin onlara ikramda bulundu. Onlar için kurban kesti. Utbe, kahine şöyle dedi:

- Biz bir iş için senin yanma gelmiş bulunuyoruz. Ancak senin için gizlediğim şeyi açıklamadan işimiz hakkında konuşmana müsaade et­miyorum. Ben, senir açığa çıkarmanı istediğim birşeyi gizledim. Söyle bakalım, o şey nedir

- Erkeklik organı ucunda bir bitki tanesi.

- Bunu daha da açıkla.

- Atının penisinin deliğinde bir buğday tanesi.

- Doğru söyledin. Senin için getirdiğimiz şeyi al, meselelerimizi açıkla, şu kadınların durumuna bak.

Utbe, getirdiği kadınları Hind´le birlikte kahinin arka tarafına oturtmuştu. Kahin, Hind´i tanımıyordu.Sonra Utbe, kadınları birer bi­rer kahinin yanına yaklaştırdı. Elini kadınların omuzuna vuran kahin, suçsuz olduklarını birer birer söyleyip; "Haydi kalk bakalım." diyordu. Sonunda Hind, kahinin yanma yaklaştı. Kahin elini onun omuzuna vur­du ve şöyle dedi:

- Kalk bakalım. İffetin sağlamdır. Kötülük yapmamışsın, zinakar değilsin. Sen Muaviye adında bir hükümdar doğuracaksın.

Kahinin böyle demesinden sonra Fakih kalkıp karısı Hind´in elini tuttu. Hind elini çekti ve ona şöyle karşılık verdi:

- Benden uzak dur. Allah´a yemin ederim ki artık seninle birlikte aynı yastığa baş koymayacağım ve Allah´a yemin ederim ki, benden do­ğacak hükümdar, senden başka bir koca ile evlenmemden sonra doğa­caktır.

Bundan sonra Hind, Ebu Süfyan b. Harb ile evlendi ve Muaviye´yi doğurdu. Başka bir rivayette anlatıldığına göre bu sözleri Hind´in baba­sı Utbe, Fakih´e söylemiştir. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah bilir. [1]



Muaviye´nin Biyografisi Ve Menkıbeleri


Muayiye´nin soy kütüğü şöyledir: Muaviye b. Ebi Süfyan Sahr b. Harb b. Ümeyye b. Abdişems b. Abdimenaf b. Kusayel-Kureşi el-Ümevi Ebu Abdurrahman, Mü´minlerin dayısıdır. Alemlerin Rabbi´nin Rasû-lünün vahiy katibidir. Anası, Hind binti Utbe binti Rabia binti Abdi-şems´dir. Muaviye, Mekke fethi esnasında Müslüman oldu. Rivayete gö­re Muaviye şöyle demişti:"Ben Umretü´1-Kaza esnasında Müslüman ol­dum. Ancak Müslümanlığımı babamdan gizledim. Sonra o, İslâm´a gir­diğimi anlayınca bana şöyle dedi:"İşte kardeşin Yezid, senden daha ha­yırlıdır, kendi milletinin dininden ayrılmadı." Ama ben babamın böyle demesine aldırmadım. Umretü´1-Kaza esnasında Rasûlullah (s.a.v.) Mekke´ye geldi, ben onu tasdik etmiştim. Mekke fethi esnasında geldi­ğinde ben Müslümanlığımı açığa vurdum. Rasûlullah´ın yanma gittim, o bana merhaba dedi, ben de onun yanında vahiy katipliği yaptım.

Vakidî dedi ki: Muaviye, Rasûlullah´la birlikte Hüneyn gazvesinde hazır bulundu. Rasûlullah, ona 100 deve ve kırk okiye altın verdi. Bu al­tınları Bilal tarttı. Muaviye, Yemame harbine katıldı. Bazılarının iddi­asına göre Müseyleme´yi öldüren de odur. îbn Asakir böyle demiştir. Belki de Müseyleme´yi öldüren kimseye yardımcı olmuştur. Aslında Müseyleme´yi öldüren Vahşi idi. Ebu Dücane Simak b. Hareşe de ona kı­lıç darbesini indirmişti. Muaviye´nin babası, Kureyş Önderi erindendi. Bedir savaşından sonra yalnız başına liderlik yaptı. Müslüman olduk­tan sonra İslâmiyet´i güzelce yaşadı. Çok önemli faaaliyetlerde bulun­du. Yermük savaşından önce ve sonra yararlı faaliyetlerde bulundu. Muaviye, Rasûlullah (s.a.v.)´a sahabe oldu. Onun yanında vahiy katipli­ği yaptı. Ondan birçok hadis rivayet etti. Rivayet ettiği hadislerin çoğu, Buharî ve Müslim´in sahihlerinde, sünen ve müsnedlerde yer almakta­dır. Sahabe ve tabiilerden bir topluluk ta ondan hadis rivayet etmiştir. Ebu Bekir b. Ebu´d-Dünya dedi ki:"Muaviye, uzun boylu, beyaz tenli, yakışıklı bir kimse idi. Güldüğünde üst dudağı geriye doğru katlanırdı. Muaviye kına yakardı."

Muhammed b. Yezid el-nEzdî, Ebu Abdi Rabb´in şöyle dediğini riva­yet etmiştir:"Muaviye´nin sakalını sarıya boyadığını, tıpkı altın rengine büründüğünü gördüm."

Ebu Abdi Rabb´dan başkası demiş ki:"Muaviye, uzun boylu, beyaz tenli, alnı düz bir kimse idi. Saçı sakalı ağarmıştı. Saç ve sakalını kına ve inersin yaprağını andıran bitki ile boyardı. Ömrünün son zamanla­rında bunadı. Mantıkî olmayan sözler söylemeye başladı. Yüzünü örter ve şöyle derdi:"Benim için afiyet duası yapan kula Allah rahmet etsin. En güzel çağımda vuruldum. Eğer Yezid´e tutkun olmasaydım doğru yo­lumu bulurdum." Muaviye, yumuşak huylu, ağır ve insanlar arasında sözüne uyulan bir liderdi. Cömert, adaletli ve şehamet sahibi bir kimse

Medainî, Salih b. Keysan´m şöyle dediğini rivayet etmiştir:"Arapla-rın ileri görüşlü adamlarından biri küçük yaşta iken Muaviye´yi görmüş ve onun için şöyle demişti:"Öyle inanıyorum ki bu çocuk, kendi kavmine lider olacaktır." Adamın böyle demesi üzerine de Hind şöyle demişti: Eğer sadece kendi kavmine liderlik yapacaksa anası onu kaybetsin."

Şafii, Ebu Hüreyre´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:"Hind´i Mek­ke´de gördüm. Yüzü sanki ay parçası idi. Arkasında olan bir adam da, oyun oynamakta olan bir çocukla beraber oturmaktaydı. Adam geçti, Muaviye´ye baktı ve şöyle dedi: "Şu çocuğun yaşadığı takdirde kavmine lider olacağını şimdiden görüyorum." Adamın böyle demesi üzerine Hind de şöyle dedi:"Eğer sadece kavmine liderlik edecekse, Allah onu şimdiden öldürsün." İşte sözünü etiğimiz çocuk, Muaviye b. Ebu Süf-yan´dır."

Muhammed b. Sa´d, Ali b. Muhammed b. Abdillah b. Ebi Seyf in şöy­le dediğini rivayet etmiştir:

"Günün birinde Ebu Süfyan, küçük yaştaki Muaviye´ye baktı ve ka­rısı Hind´e şöyle dedi:"Doğrusu benim bu oğlum, başı büyük bir çocuk­tur ve kavmine lider olmaya layıktır."

Kocası Ebu Süfyan´m böyle demesi üzerine Hind de şöyle dedi:"Sa-dece kavmine mi liderlik edecek Eğer bütün Araplara liderlik yapmaz­sa şimdiden ölüp yok olsun!" Hind, küçük yaştaki Muaviye´yi kucaklar ve şöyle derdi:

"Doğrusu benim oğlum asildir, kerem sahibidir. Ailesi arasında se­vimlidir, yumuşak huyludur. Kötü huylu, kötü sözlü ve alçak değildir. Kendisinden utanç duyulan, sıkıntı verici bir kimse de değildir. Kaya gi­bidir. Beni Fihir´dendir, onlara liderdir. Kendisi hakkında beslenen umutlara muhalefet etmez. Hayal kırıklığına uğratmaz."

Hz. Ömer, Ebu Süfyan oğlu Yezid´i Şam´a vali tayin ettiği zaman Muaviye ona gitti. Ebu Süfyan da Hind´e şöyle dedi:

- Nasıl, gördün mü Senin oğlun, benim oğlumun emri altına girdi

- Eğer Arapların süvarileri sarsılır ve sıkıntılı hal meydana gelirse 0 zaman benim oğlum karşısında senin oğlunun durumunu anlarsın. Ebu Süfyan oğlu Yezid, on küsur sene sonra vefat edip de ulak vefat ha­crini kendisine getirdiğinde Hz. Ömer, ulağı tekrar Şam´a göndererek ölen kardeşi Yezid´in yerine Muaviye´nin Şam valisi tayin edildiğini bil­dirdi. Daha sonra da oğlu Yezid´in vefatı sebebiyle Ebu Süfyan´a taziyet-lerini bildirdi. Ebu Süfyan da sordu:

- Ey mü´minlerin emiri, Yezid´in yerine kimi vali tayin ettin Kardeşi Muaviye´yi tayin ettim. Ey mü´minlerin emiri, akrabalık bağlarını gözettin. Hind´de göndermiş olduğu mektubunda Muaviye´ye şöyle dedi: "Al­lah´a yemin ederim ki ey oğulcuğum! Hind gibi bir kadının senin gibi bir evlat doğurması çok nadirdir. Bu adam (Hz. Ömer), seni bu valilik göre­vine tayin etti. Sen de hoşuna giden ve gitmeyen her hususta ona itaat et." Babası Ebu Süfyan da Muaviye´ye şöyle dedi; "Ey oğulcuğum! Şu Muhacirler topluluğu bizi geçip geride bıraktılar. Onların bizden önce İslâm´a girişleri derecelerini yükseltti. Allah ve Rasûlü katında da onla­rı kıdemli yaptı. İslâm´a geç girişimiz bizi geride bıraktı. Onlar, lider ve önder oldular; biz ise, onlara tabi olduk. Seni önemli bir işe tayin ettiler. Onlara muhalefet etme. Sen bir süreye kadar valilik yapacaksın. Elin­den geldiği kadar gayret sarfet. Eğer görevini hakkıyla ifa edersen bu görevi senden sonrakilere miras olarak bırakırsın."

Muaviye, Hz. Ömer ve Hz. Osman´ın halifelikleri döneminde Şam´da valilik görevim sürdürdü. Hicretin yirmi yedinci senesinde Kıb­rıs adasını fethetti. Hicretin altmışıncı senesine yakın bir zamanda Müslümanları oraya yerleştirdi. Müslümanlar da onun zamanında ve ondan sonraki dönemlerde Kıbrıs ta yaşadılar. Muaviye´nin zamanında Bizans ve Frank topraklarında fetih ve cihad devam etti. Hz. Ali ile ara­larındaki savaşlar meydana gelince fetihlere son verildi. Ne o, ne de Hz. Ali o dönemde fütuhat yapamadılar. Bizans hükümdarı onu korkutup sindirdikten sonra Şam topraklarına göz dikti. Askerleri, Muaviye´nin topraklarına saldırdı. Hz. Ali ile savaşmakta olduğunu görünce büyük askeri birliklerle Şam topraklarına saldırdı. Oraya göz diktiğini gören Muaviye, ona şöyle bir mektup gönderdi:

"Ey mel´un! Allah´a yemin ederim ki, eğer bu saldırılarına son verip-te ülkene geri dönmezsen, amcamoğlu ile barışır ve seni bütün toprakla­rından kovarım. Bütün genişliğine rağmen yeryüzünü sana zindan edip daraltırım."

Bunun üzerine Bizans hükümdarı korktu.Geri çekildi ve barış için Muaviye´ye adam gönderdi. Hakem olayından ve Muaviye´nin Hasan´la barışmasından sonra yönetim tamamen Muaviye´nin eline geçti.Bütün halk, hicretin kırk dördüncü senesinde Muaviye´ye bey´at etti. Nitekim bunu önceki kısımlarda da anlatmıştık. Hicri kırk birinci seneden Mua­viye´nin vefat senesi olan hicri altmışıncı seneye kadar yönetim müsta­kil olarak Muaviye´nin elinde kaldı. Düşman ülkelerine cihada gidildi. Allah´ın kelimesi yüceltildi. Çevre ülkelerin hepsinden Muaviye´ye ganimetler geliyordu. Müslümanlar, onun yönetiminde rahat ve adalet içinde barışık ve afiyetli olarak yaşıyorlardı. Sahih-i Müslim´de İbn Ab-bas´tan rivayet olunduğuna göre Ebu Süfyan, Rasûlullah (s.a.v.)´a şöyle

demiştir:

- Ya Rasûlallah, bana üç şeyi ver.

- Olur.

- Beni komutan yap ki, daha önce Müslümanlarla savaştığım gibi

şimdi de kafirlerde savaşayım.

- Olur.

- Muaviye´yi de yanında katip yap.

- Olur.

Ebu Süfyan´m üçüncü isteği de diğer kızı Azze´yi Rasûlullah´la ev-lendermekti. Bunu sağlamak için de kızı ve Rasûlullah´m zevcesi Üm-mü Habibe´den yardım istedi. Ancak Rasûlullah (s.a.v.), onun bu isteği­ne karşı:"Azze ile evlenmek bana helal olmaz." dedi. Bu konuyu ayrı bir ciltte anlattık. İmamların bu husustaki kavillerini ve bu evliliğin im­kansızlık sebeplerini naklettik. Alllah´a hamdolsun. Kısaca anlatmak istediğimiz şudur ki Muaviye, Rasûlullah (s.a.v.)´ın yanında katiplik yapan vahiy katipîerindendi. İmam Ahmed, Müslim ve Hakim, İbn Ab-bas´m şöyle dediğim rivayet etmişlerdi:"Ben diğer çocuklarla birlikte oynamaktaydım. Bir de baktım ki Rasûlullah (s.a.v.) geliyor. Ben: "Mut­laka benim için geliyor." dedim ve kapının arkasına gizlendim . Gelip bir iki adım attı ve beni buldu. Sonra da: "Git bana Muaviye´yi çağır." dedi. Muaviye, vahiy katipliği yapıyordu. Gidip onu çağırdım. Yemekte oldu­ğunu söylediler. Rasûlullah (s.a.v.)´a gelip Muaviye´nin yemek yemekte olduğunu söyledim. O da: "Git onu çağır." dedi. ikinci kez gittim, onu ça­ğırdım, yemek yemekte olduğunu söylediler. Durumu Rasûlullah (s.a.v.)´a bildirdim. Üçüncü kez gidip çağırdığımda yine aynı cevabı al­dım, gelip durumu Rasûlullah (s.a.v.)´a anlattığımda o, Muaviye için:"Allah onun karnını doyurmasın." dedi. Gerçektende artık ondan sonra Muaviye´nin karnı doymadı.

Muaviye, hem dünyasında hem ahiretinde Rasûlullah´ın bu dua­sından yararlandı. Dünyadaki yararlanışı şöyledir: Muaviye, Şam´a va­li olduğunda günde yedi kez yemek yerdi. Kendisine içinde bol miktarda et ve soğan bulunan bir yemek tabağı getirilir, o tabaktan yerdi, günde yedi kez et, tatlı ve bol miktarda da meyve yerdi. Sonra da: ´Vallahi doy­madım. Ancak yemekten yoruldum, usandım." derdi. Bu nimet ve mide­ye bütün hükümdarlar rağbet e derler. Ahire tte bu duadan yararlamşı-na gelinCe Müslim, bununla ilgili olarak Rasûlullah (s.a.v.)´m şöyle de­diğini nakletmiştir:"Allah´ım, ben sadece bir beşerim, herhangi bir kula sövmüş veya onu kırbaçlamış, veya ona haketmediği halde beddua et-mıŞ isem bunu onun günahlarına keffaret yap ve kıyamet gününde sana yaklaşmasına vesile kıl."

Müseyyeb b. Vadıh, îbn Abbas´m şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Cebrail, Rasûlullah (s.a.v.)´a gelip şöyle dedi: "Ya Muhammedi Mu-aviye´ye selam söyle ve ona iyi davran. Çünkü o, Allah´ın kitabım ve vah­yini yazmak hususunda güvenilir bir kimsedir. O, ne güzel güvenilir bir katiptir."

Hz. Ali ve Cabir b. Abdullah´tan rivayete göre Rasûlullah (s.a.v.), Muaviye´yi yanma katip olarak alma hususunda Cebrail´e danıştı. Ceb­rail de şöyle dedi: "Onu yanma katip olarak al, çünkü o, güvenilir bir kimsedir."

Ebu´l- Kasım et-Taberanî, Hz.Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiş­tir: "Rasûlullah, Ummü Habibe´nin evinde iken kapı vuruldu. Rasû­lullah (s.a.v.): "Bak bakalım kimmiş bu kapıyı vuran " deyince: "Muavi-ye´dir." dediler. Rasûlullah (s.a.v.)´da: "İçeri girmesine izin verin" dedi. Muaviye kulağının arkasında bir kalem olduğu halde içeri girdi. Rasûlullah (s.a.v.), ona şöyle dedi:

- Ey Muaviye, şu kulağının arkasındaki kalem de ne Bu, Allah ve Rasûlü için hazırladığım bir kalemdir. Allah, peygamberinden sana hayır mükafat versin. Vallahi ben sadece Allah´tan gelen bir vahiy üzerine seni yanıma katip yaptım. Yap­tığım büyük küçük her iş mutlaka ilahi vahye dayalıdır. Ne dersin Al­lah, sana bir gömlek giydirirse (seni halife yaparsa) iyi olur mu Ümmü Habibe, kalkıp Rasûlullah´ın önünde oturdu ve şöyle dedi:

- Ya Rasûlallah, Cenâb-ı Allah, Muaviye´ye gömlek mi giydirecek Evet, yalnız onda bazı şeyler var.

- Allah´ım, ona hidayet nasib et ve onu kötülüklerden uzak tut. .Dünya ve ahirette onu bağışla."

Ebu Hüreyre, Enes ve Vasile b. Eska ´dan rivayet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Güvenilir kimseler üçtür: Ceb­rail, ben ve Muaviye."

İbn Abbas´tan rivayet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu-yurmuştur:"Güvenilirleryedidir:Kalem, Levh, İsrafil, Mikail, Cebrail, ben ve Muaviye:" Bu, önceki hadisten daha münker ve senet bakımın­dan da ondan daha zayıftır.

İmam Ahmed b. Hanbel, İrbad b. Sariye es-Sülemî´nin şöyle dediği­ni rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.)ın ramazan ayında bizi sahura ça­ğırdığını ve: "Mübarek yemeğe gelin." dediğini, sonra da şöyle dua etti­ğini işittim: "Allah´ım, Muaviye´ye kitab ve hesabı öğret ve onu azaptan koru."

Bişr es-Sirrî"nin rivayetine göre Rasûlullah, ona şu duayı da yap-mıştır:"Onu Cennet´e koy." Eşheb, Mesleme´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Adamın biri, Muavjye´nin yemek yemekte olduğunu gördü ve Anır b. As´a şöyle dedi: "Doğrusu şu senin amcanoğlu çok yemek yiyi-vor " Böyle diyen adama cevaben Amr b. As şöyle dedi:"Ama ben sana Rasûlullah (s.a.v.)´m şöyle dediğini işitmiş olduğumu söylüyorum: "Al­lah´ım Muaviye´ye kitabı öğret, beldelerde onu hüküm sahibi yap ve onu azaptan koru."

Taberanî, Abdurrahman b. Ebi Umeyre el-Müzenf nin şöyle dediği­ni rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.)´m Muaviye için şöyle dediğini işittim:" Allah´ım, onu hidayete eren ve hidayete ulaştıran bir kimse kıl, onu doğru yola eriştir. Onun vasıtasıyla da insanları doğru yola eriştir."

Tirmizî, Ebu İdris el-Holanî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:Hz. Ömer, Ümeyr b. Sa´d´ı Şam valiliğinden azledilip yerine Muaviye´yi vali olarak atağında insanlar dediler ki: "Ömer, Ümeyr´i azletti, yerine Mua­viye´yi atadı." Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi:"Muaviye´den sadece iyilikle bahsedin. Zira ben, Rasûlullah (s.a.v.)´ın onun hakkında şöyle buyurduğunu işittim:"Allah´ım, onun vasıtasıyla insanları hidayete er­dir."

Bunu sadece Tirmizî rivayet etmiştir. Garip bir hadis olduğunu söy­lemişlerdir. Amr b. Vakid ise, zayıf bir hadis alduğunu ifade etmiştir. Bence bu hadis, Hz. Ömer´in rivayetidir. Doğrusu şudur ki Hz. Ömer, onu vali olarak atama gerekçesini açıklarken şöyle demiş tir ^´Muavi­ye´yi sadece hayırla anın." Bunu Hişam b. Ammar´m şu rivayeti de tak­viye etmektedir: İbn Ebu Said bana dedi M: Babam, Hz. Ömer´in Muavi­ye b. Ebi Süfyan´ı Şam´a vali olarak atadığını anlatıyordu. İnsanlar o za­man demişlerdi ki: "Ömer, genç bir adamı vali olarak atadı." Hz. Ömer de kendini şöyle savundu:"Siz, Muaviye´yi genç yaşta vali olarak ata­mamdan ötürü beni suçluyorsunuz. Oysa ben, Rasûlullah (s.a.v.)´m onun hakkında şöyle buyurduğunu işttim:"Allah´ım, onu doğru yola eren ve doğru yola erdiren bir kimse yap. Onun vasıtasıyla insanları hi­dayete ilet."

Taberanî, Abdullah b. Büsr´ün şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.), bir iş için Ebu Bekir ile Ömer´e danıştı. Onlara: "Ba­na fikrinizi söyleyin." dedi. Onlar da: "Allah ve Rasûlü daha iyi bilir." de­diler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) "Muaviye´yi çağırın." dedi. Ebu Bekir ile Ömer de dediler ki: "Rasûlullah´tan ve Kureyşten olan bu iki adamda bu iş hakkında sağlam hüküm verme yeteneği yok mudur ki, Rasûlullah (s.a.v.) Kureyş´ten bir genci çağırttırıyor " Ancak Rasû­lullah (s.a.v.), ısrar edip: "Bana Muaviye´yi çağırın." dedi. Muaviye çağ­rıldı. Gelip Rasûlullah´ın huzurunda durduğunda Rasûlullah (s.a.v.), onun için cemaate şöyle tavsiyede bulundu:"Muaviye´yi işinizde hazır bulundurun, onu kendinize şahit yapın. Çünkü o, güçlü ve güvenilir bir künsedir."Bazı rivayetlerde şu ilave de vardır."İşinizi ona yükleyin." Bu arada îbn Asakir, Muaviye´nin fazilet ve üstünlüklerine dair birçok hadis rivayet etmiştir ki onları burada zikretmedik. Sadece bu konudaki sahih ve hasen hadisleri nakletmekle yetindik. Mevzu ve münker hadis­leri kale almadık, tbn Asakir, Muaviye´nin fazileti ile ilgili olarak İbn Abbas´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:"Muaviye, Müslüman oluşun-°dan itibaren Peygamber (s.a.v.)´e katiplik yaptı." İrbad´dan rivayet olunduğuna göre Peygamber (s.a.v.), Muaviye için şöyle dua etmiştir: "Allah´ım, ona kitabı öğret."

İbn Ebu Ümeyre´den rivayet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.), Muaviye için şöyle dua etmiştir:" Allah´ım, onu hidayete eren ve erdiren bir kimse yap."

Buharî, "Menakib" kitabında Muaviye b. Ebi Süfyan´dan bahseder­ken İbn Ebi Müleyke´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:"Muaviye, ya­nında İbn Abbas´ın azatlısı bulunduğu halde yatsıdan sonra bir rekathk vitir namazı kıldı. Azatlısı, İbn Abbas´ın yanma döndüğünde: "Muaviye, yatsıdan sonra bir rekathk vitir namazı kıldı." deyince, îbn Abbas azat­lısına şöyle cevap verdi:"Onu bırak. Çünkü o, Rasûlullah (s.a.v.)´a saha-belik yapmıştır."

İbn Ebi Meryem, îbn Ebi Müleyke´nin şöyle dediğini rivayet etmiş­tir: "İbn Abbas´a denildi ki:"Mü´minlerin emiri Muaviye hakkında ne dersin O sadece bir rekathk vitir namazı kıldı " İbn Abbas ta şu cevabı verdi: "İsabet etmiştir.Çünkü o fakihtir."

Amr b. Abbas, Ebban tarikiyle Muaviye´nin şöyle dediğini rivayet et-miştir:"Siz ikindi namazından sonra iki rekat namaz kılıyorsunuz.Biz, Rasûlullah (s.a.v.)´m sahabesi idik. Onun bu iki rekatı kıldığını görme­dik. Hatta o, ikindi namazından sonra namaz kılınmasını yasaklardı."

Buharî, bu rivayetinden sonra Hind binti Rabia´dan bahseder. Şöy­le ki: Abdan, Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Ebu Süfyan´m karısı Hind binti Utbe, Rasûlulİah (s.a.v.)´m yanına gelip şöyle dedi:

- Ya Rasûlallah, yeryüzünde senin oba halkın kadar alçalmalarını istediğim başka bir oba halkı yoktu.

- Nefsim kudret elinde bulunan Allah´a yemin ederim ki öyleydi.

- Ya Rasûlallah, Ebu Süfyan cimri bir adamdır. Geçimlerinden so­rumlu olduğum çocuklarımız için onun malından almamda bir sakınca varmıdır

- Hayır, meşru ölçüde almanda bir sakınca yoktur."

Rasûlullah (s.a.v.)´m Hind´e hitaben: "Nefsim kudret elinde bulu­nan zata yemin ederim ki öyleydi." derken Hind ve ailesi ile bütün kafir­lerin küfür halinde alçalmalarım istediğini kasdetmiştir. Onlar, Müs­lüman olduklarında Rasulllah (s.a.v.) yücelmelerini istedi. Allah da on­ları yüceltti.

İmam. Ahmed b. Hanbel, Amr b Yahya b. Said´in şöyle dediğim rivavet etmiştir: "Dedemin şöyle dediğini işittim: Muaviye, Ebu Hürey-re´den sonra ibriği aldı ve Rasûlullah´ı takip etti (o esnada Ebu Hüreyre rahatsız olduğu için ibriği götürememişti.). O esnada Muaviye, Rasûlullah´a abdest aldırıyordu. Abdest suyunu ellerine dökerken Rasûlullah (s.a.v.), başım bir veya iki kez kaldırıp Muaviye´ye şöyle de­di-" Ey Muaviye, eğer bir yönetimin başına, geçersen Allah´tan kork ve adaletli ol." Rasûl-ullah´m böyle demesi ile ilgili olarak Muaviye demiş ki- "Ben Rasûlullah (s.a.v.)´m bana öyle demesinden sonra mutlaka yö­netimle imtihan edileceğime inanmıştım. Bu inancımı sürdürüyordum. Nihayet yönetim başına geçmekle imtihan edildim."

Galip el-Kattan, Hasan´m şöyle dediğini rivayet etmiştir: Muavi­ye´nin hutbe îrad ederken şöyle dediğini işittim:

«Bir gün abdest alması için Rasûlullah (s.a.v.>´m eline su döktüm. Başını kaldırıp bana şöyle dedi:"Sen, benden sonra ümmetimin başına geçeceksin, başlarına geçtiğin zaman onların iyilik yapanlarının iyilik­lerini kabul et. Kötülük yapanlarının da kötülüklerini bağışla."

Rasûlullah´m bana böyle demesinden sonra yönetime geçeceğimi ümid ettim.Bu ümidimi sürdümdüm. Nihayet şu makama erdim.»

Beyhakî, Muaviye´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Vallahi beni halifeliğe geçmeye, Rasûlullah (s.a.v.)´ın: "Eğer hükümdar olursan iyi davran." sözü sevk etmiştir."

İbn Asakir, Avf b. Malik el-Eşcaî´nin şöyle dediğini rivayet etmiş-tir:"Bir ara ben, Yuhanna kilisesinde uzanıp uyumuştum (o zaman bu­rada namaz kılmıyordu.). Uykudan uyandığımda Önümdem bir aslanın geçmekte olduğunu gördüm. Acele ile kalkıp silahımı elime aldım, aslan bana dedi ki:

- Yavaş ol hele! Ben, sahibine tebliğ etmen için sana bir mesaj getir­dim.

- Seni kim gönderdi

- Beni, Allah sana gönderdi ki, Muaviye´ye selam söyleyesin ve onun cennetlik olduğunu kendine bildiresin.

- Muaviye kimdir

- Ebu Süfyan´m oğlu Muaviye´dir."

Bu, çok gariptir.

- Muhammed b.Aiz, Zührî´ni şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hz. Ömer, Cabiye´ye gelmişti. Şurahbil´i görevden aldı.Amr b. As´ı Mısır´a gitmek üzere komutan tayin etti. Şam´a da Ebu Ubeyde ile Yezid´i ko­mutan olarak sevk etti.Sonra Ebu Ubeyde vefat etti. Yerine îyad b. Ga-nem geçti. Yezid de vefat etti. Yerine Muaviye geçti. Yezid´in vefatını Ebu Süfyan´a bildirerek taziyetini sunan Hz. Ömer, Ebu Süfyan´a şöyle eledi;

" Oğlun Yezid´in ölümüne sabret.

- Yezid´in yerine kimi tayin ettin

- Muaviye´yi.

- Ey mü´minlerin emiri, akrabalık bağlarını gözettin."

Muaviye ile Umeyr b. Sa´d, Hz. Ömer´in vefatına kadar Şam´da kal-dılar.Allah onlardan razı olsun.Muhammed b. îshak dedi ki: Ebu Ubey-de, Amvas taununda vefat etti. Yerine Muaz geçti. Muaz da vefat edince yerine Ebu Süfyan oğlu Yezid geçti. O da vefat edince yerine kardeşi Muaviye geçti. Muaviye´nin valiliğini Hz. Ömer onayladı ve Amr b. A&\ da Filistin ile Ürdün´e vali olarak atadı. Muaviye´yi Şam, Baalbek ve Belka´ya vali olarak tayin etti. Sa´d b.Amir b. Cüzeymf yi de Humus´a vali olarak atadı. Sonra Şam´m tamamım Muaviye b. Ebi Süfyan´m ida­resine verdi. Hz.Osman halifeliğe geçtiğinde Muaviye´yi şam valiliğin­de bıraktı. İsmail b. Ümeyye dedi ki: Ömer, Muaviye´yi Şam vilayetinin tamamına vali olarak atadı. Ona seksen dinar aylık bağladı. Doğrusu şu ki; Şam vilayetinin tamamının valiliğini Muaviye´ye veren zat, Hz. Os­man´dı. Hz. Ömer, onu Şam´ın bazı kazalarına vali yapmıştı.

Kavinin biri der ki: "Yezid´in ölümü sebebiyle-ki Yezid Hind´in oğlu değildi. -Ebu Süfyan´a taziyetlerini bildiren Hind´e denildi ki: Yezid´in yerine Muaviye vali tayin edildi. Bunun üzerine Hind, şöyle demişti:

- Muaviye, herhangi bir kimseye halef olacak adam mıdır Allah´a yemin ederim ki, eğer bütün Araplar bir araya gelseler, sonra hep birlik­te Muaviye´ye vursalar, o yine de bir taraftan çıkış yolu bulup kurtulur." Başkaları dediler ki: Hz. Ömer´in yanında Muaviye´den söz edildiğinde Hz, Ömer şöyle demişti:"Kureyş´in delikanlısını ve liderlerinin oğlunu bırakın. O öfke anında gülen kimse içindir ve ona ancak hoşnutlukla ulaşılabilir. Onun tepesinden vurulmaz, ancak ayak altından vurulur." İbn Ebi´d-Dünya´dan gelen bir rivayete göre Hz. Ömer, Şam´a geldiğinde Muaviye onu büyük bir kafile ile karşıladı. Hz. Ömer, ona yaklaştığında şöyle dedi:

- Şu kafilenin sahibi ve önderi sen misin

- Evet, ey mü´minlerin emiri.

- Senin durumun işte budur. Ayrıca bana ulaşan haberlere göre ih­tiyaç sahibi kimseler, senin kapında uzun müddet bekliyorlarmış. On­ları içeri almıyormussun, niçin böyle yapıyorsun Ben buradan, Hicaz beldesine yürümeni emrediyorum

- Ey mü´minlerin emiri, düşman casuslarının çokça bulunduğu bir mıntıkada bulunuyoruz. Onlara İslâmiyet´in ve Müslümanların onur ve üs tünlüğünü«göstermemiz ve bu sebeple onları korkutmam gereki­yor. Ama yine de emredersen bunu yaparım. Verdiğin emirleri yerine getirir, yasaklarından da uzak dururum.

- Ey Muaviye, senden ne sordumsa beni mutlaka dişlerin mafsalla­rı arasında bırakır gibi oldun. Eğer söylediğin doğru ise, bu senin görü-

sündür. Eğer yanlışsa bu senin yaptığın bir hile ve tuzaktır.

- Ey mü´minlerin emiri, bana dilediğin emri ver.

- Sana ne emir veririm, ne de seni herhangi birşeyden yasaklarım.

Orada hazır bulunanlardan bir adam, Hz. Ömer´e şöyle dedi:

- Ey mü´minlerin emiri, şu adam kendisini soktuğun çıkmazlardan

ne güzel çıkış yolu bulunuyor

- Böyle güzel çıkış yolları bulduğu için meşakkatlere sürüyoruz.

Başka bir rivayette anlatıldığına göre Muaviye, Şam´a gelişi esna­sında Hz. Ömer´i karşılarken büyük bir kalabalıkla karşılamış, Abdur-rahman b. Avf ile birlikte Hz. Ömer bir merkebe binmişler iken onları farkında olmaksızın geçip geride bırakmıştı. Kendisine: "Mü´minlerin emirini geçtin, geride bıraktın" denildiğinde geri dönmüş, Hz. Ömer´i görünce de bineğinden inip yaya yürümeye başlamış ve yukarıda nak­lettiğimiz sözleri Hz. Ömer´e söylemişti. Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf, Hz. Ömer´e şöyle demişti:

- Ey mü´minlerin emiri, bunu sürdüğün çıkmazlardan ne güzel çı­kış yolu bulunuyor

- İşte bu yüzden onu meşakkatli işlere sürdük.

"Zühd" adlı kitabta Abdullah b. Mübabek, Hz. Ömer´in azatlısı Es-lem´in şöyle dediğini rivayet etmiştir;"Muaviye bize geldi. O, çok parlak ve beyaz tenli idi. İnsanların en beyazı ve en yakışıklısı idi. Ömer´le bir­likte hacca gitti. Ömer, onu seyrediyor ve onu beğeniyordu. Sonra par­mağım Muaviye´nin sırtı üzerine koyuyor, sonra da bir ayakkabı ipi gibi kaldırıyor ve şöyle diyordu:

- Ne mutlu, ne mutlu! Şu halde biz, insanların en hayırhsıyız. Çün­kü dünya ve ahiretin iyilikleri bize bir arada verilmiştir.

- Ey mü´minlerin emiri! Sana diyeceğim şu ki, biz güvercinlerin, bollukların ve şehvetlerin diyarmdayız.

- Sana diyeceğim şu ki, sen yiyeceklerin en güzeli ile kendi nefsini zevklendirip tatmin ediyorsun. Ve güneş sırtına vuruncaya kadar uyu­yorsun. Oysa ihtiyaç sahipleri kapının gerisinde bekleşiyorlar.

- Ey mü´minlerin emiri Uymam için bana emir ver. Zi Tuva mıntı­kasına geldiğimizde Muaviye bir elbise çıkarıp giydi. Hz. Ömer, o elbise­den esans kokusu saçılmakta olduğunu hissetti ve şöyle dedi: Sizden bi-n nacca niyetleniyor ve yoksul olarak yola çıkıyor. Allah´ın beldeleri pasında en saygın bir belde olan Mekke´ye geldiğinde iki örtü çıkarıp ihram olarak onları üzerine geçiriyor. Sanki bu örtülere, esans sürül­müşte öylece giymişsin değil mi

ah /Ben miHetimin ve aşiretimin yanına gelmek için bunları giydim. Allah´a yemin ederim ki, senin bana eziyetin hem burada hem de Şam´da dokunmuştur. Allah biliyor ki ben, bu konuda hayalı ve utangaç olmayı öğrenmi simdir.

Böyle dedikten sonra Muaviye, o esans sürülmüş elbiseleri üzerin­den çıkardı ve ihramlarım giydi. Ebu Bekir b. Ebu´d-Dünya, Ebu Abdur-rahman el-Medenfnin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ömer b. Hattab Muaviye´yi gördüğünde ona: "İşte bu Arapların Kisrasıdır." derdi."

Amr b. Yahya b. Said el-Ümevî, dedesinin şöyle dediğini rivayet et­miştir: "Muaviye, yeşil bir elbise giyinmiş olarak Hz. Ömer´in yanma gitti. Ashab ona baktı. Hz. Ömer, onun yeşil elbise giyinmiş olduğunu görünce kırbacını alıp Muaviye´nin üzerine yürüdü ve onu kırbaçlama­ya başladı. Muaviye de: "Ey mü´minlerin emiri! Allah´tan kork, bana za­rar verme." deyince Ömer oturduğu yere döndü, etrafındakiler de: "Ey mü´minlerin emiri, Muaviye´yi niçin dövdün Oysa kavimde onun gibisi yoktur." dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer, şu cevabı verdi. ´Vallahi ben ondan sadece iyilik gördüm. Ondan sadece iyilik duydum. Eğer onun hakkında bana başka şeyler söylenmiş olsaydı, zaten bu gördüğünüz­den daha başka davranırdım. Onu daha fazla kırbaçlardım. Ama ben onu bu halde görünce üzerindeki kibir ve gururu kırmak istedim."

Ebu Davud, Ebu Meryem el-Ezdî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Muaviye´nin yanma gittim. Beni görünce: "Ey falanın babası, seni gör­mek ne güzel!" dedi. Ben de kendisine şöyle dedim: "Sana duyduğum bir hadisi nakledeyim. Ben, Rasûlullah (s.a.v.)´m şöyle dediğini işittim: "Cenâb-ı Allah, bir kimseyi Müslümanların idaresinin başına getirirde o kimse Müslümanların ihtiyaçlarına alaka göstermez ve onları yoksul­lukları ile başbaşa bırakırsa, Cenâb-ı Allah ta onun ihtiyacına alaka göstermez ve onu yoksulluğu ile başbaşa bırakır."

Bu hadisi duyduktan sonra Muaviye, insanların ihtiyaçlarına alaka göstermesi ve gerekeni yapması için bir adam görevlendirdi.

İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Miclez´in şöyle dediğini rivayet etmiş­tir: "Muaviye, halkın karşısına çıkınca ona hürmeten ayağa kalktılar. O da şöyle dedi: Ben, Rasûlullah (s.a.v.)´ın şöyle dediğini işittim:

"Bir kimse insanların kendisine hürmeten ayağa kalkmalarından hoşlanırsa Cehennem´deki yerini hazırlasın." Başka bir rivayette de şöyle denilmektedir: "Muaviye, îbn Amir ile İbn Zübeyr´in yanma gitti, îbn Amir, hürmeten ayağa kalktı. Ama İbn Zübeyr kalkmadı. Bunun üzerine Muaviye, İbn Amir´e şöyle dedi: Otur. Çünkü ben, Rasûlullah (s.a.v.)´m şöyle dediğini işittim:

"Bir kimse, kulların kendisi için ayağa kalkmalarından hoşlanırsa Cehennem´deki yerini hazırlasın."

Ebu Davud, Muaviye´den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.), kendisi­ne şöyle demiştir:

"Sen insanların ayıplarını araştırırsan onları ifsad edersin (veya on­ları ifsada yaklaştırırsın.)." Bu sözü Muaviye,Rasûlullah´tan işitti. Al­lah, onu bu sözle faydalandırdı. Yani Muaviye güzel bir yaşantı sürdü-

rüp bağışlayıcı oldu. Güzelce affederdi, insanların ayıplarını örterdi. Allah ona rahmet etsin.

Buharı ve Müslim´in sahihlerinde Muaviye´den rivayet edildi ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allah, bir kimsenin iyiliğini is­terse, onu dinde fakih kılar. Doğrusu veren Allah´tır. Ben paylaştırıyo­rum. Ümmetimden bir grup sürekli hak üzerinde bulunacaklardır. On­ları yardımsız bırakanların ve onlara muhalefet edenlerin onlara bir za-" ran ulaşm ayacaktır. Onlar bu halde hak üzere iken nihayet Allah´ın emri gelecektir."

Muaviye, bu hadisi hutbesinde insanlara okudu. Sonra şöyle dedi: İşte Malik b. Yuhamir, Muaz´dan rivayet ediyor ki, kendileri Şam´da iken Rasûlullah (s.a.v.) bu hadis ile Şamlıları Iraklılara karşı savaşma­ya teşvik etmiştir. Şamlılar, kendilerine muhalefet edenlere karşı mu­zaffer olan gruptur.

Muaviye böyle demekle, Iraklılara karşı savaş veren Şamlıların doğru yolda olduklarını isbatlamaya çalışıyordu.

Leys b. Sa´d dedi ki: "Muaviye, Ömer´in halifeliği zamanında hicri on dokuzuncu senede Kayseriyye´yi fethetti." Başkaları dediler ki: Muavi­ye, yönetiminin beşinci veya yedinci senesinde Kıbrıs´ı fethetti, hicretin yirmi sekizinci senesinde Hz. Osman zamanında fethettiğini söyleyen­ler de vardır.

Muaviye, Şam´da vali olduğu zamanlarda yani hicretin otuz ikinci senesinde İstanbul boğazına gaza için gitti.

Hz. Osman, Şam´ın bütün yönetimini ona (Muaviye) verdi. Aslında Şam´ın bütün yönetimini Muaviye´ye veren zatın, Hz. Ömer olduğuna dair zayıf bir rivayet de vardır. Doğrusu, ona Şam´ın bütün yönetimini veren Hz. Osman´dır. Muaviye, Ebu Derda´dan sonra Fudale b. Ubeyd´i Şam kadılığına tayin etti. Hz. Osman´ın şehadetinden sonra Hz. Ali ile Muaviye arasında ictihad farla meydana geldi. Bu sebeple de -Önceki kı­sımlarda anlattığımız gibi- aralarında savaş oldu. Hz. Ali´nin içtihadı doğru idi. Muaviye ise cumhur-u ulemâya göre yanlış ictihad yapmıştı. Selef ve halef uleması, bu hususda ittifak etmişlerdir. Savaşan Iraklıla­rın da, Şamlıların da; yani Hz. Ali taraftarlarının da, Muaviye tarafları­nın da Müslüman olduklarına sahih hadisler şahadet etmişlerdir, Nite­kim sahih bir hadiste şöyle denilmektedir:

"Müslümanlardan hayırlı bir nrkaya karşı bir grup kimse dinden çı­karak isyan edecektir. O asileri, bu iki gruptan Hakk´ka en yakın olan öldürecektir. Dinden çıkanlar Haricilerdi. Onları, Hz. Ali ve arkadaşla­rı öldürdüler. Sonra Hz. Ali de öldürüldü ve hicretin kırk birinci senesin­de Muaviye yönetime tek başına hakim oldu. Muaviye, her sene iki kez Bizans´a gazaya giderdi. Yazın bir kez, kışın da bir kez gaza ederdi.

Kavminden bir adama emir verir, o adam da gidip insanlara hac ettirirdi. Kendisi de hicretin ellinci senesinde hac ettirdi. Oğlu Yezid, hic­retin ellibirinci senesinde insanlara hac ettirdi. Kendisi daha sonra Bi­zans ülkesine büyük bir sahabe topluluğu ile birlikte gazaya gitti, İstan­bul´u kuşattı, bu gaza ile ilgili olarak sahih bir hadiste şöyle denilmiştir:

"Kostantiniyye´ye gazaya gidecek ilk ordunun askerleri bağışlan­mıştır."

Vekî, Ebu Salih´i şöyle dediğini rivayet etmiştir: Çölde develerini şarkı söyleyerek süren bir adam, Hz. Osman´ın öldürüleceğini şöyle ifa­de ediyordu:

"Osman´dan sonra emir, Ali´dir. Zübeyr´de de beğenilecek bir halef-lik vardır."

Ka´b dedi ki: "Osman´dan sonra halife, doru katırın sahibi Muavi-ye´dir."

Muaviye de ona şöyle dedi: "Ey Ebu İshak, sen böyle diyorsun ama Ali, Zübeyr ve Muhammed (s.a.v.)´ın diğer sahabeleri buradadırlar. Ben nasıl halife olabilirim." Ka´b da ona şöyle cevap verdi: "Sen de Muham­med (s.a.v.)´m sahabesi ve halifesisin."

Seyf, Beni Esed kabilesinden bir adamın şöyle dediğini rivayet et­miştir: "Osman´ın halifeliği zamanında çölde devesini gütmekte olan bir adam, şu şiiri söylemişti:

"Osman´dan sonra emir Ali´dir. Zübeyir´de de beğenilecek bir halef-lik vardır." Muaviye bu şiiri duyduktan sonra halifeliğe hep ümitlendi."

Ka´b da dedi ki: "Sen yalan söylüyorsun ey şair, aksine Osman´dan sonra halife, doru katırın sahibi Muaviye´dir."

Muaviye, bu konuyu Ka´b´la konuştu. Ka´b, ona şöyle dedi: "Evet, Osman´dan sonra emir sensin ama vallahi sen benim bu sözümü yalan­lamadıkça halifelik makamına ulaşamayacaksın."

Bu söz, Muaviye´nin kalbine tesir etti.

İbn Ebi Dünya, Ebu Harun´dan rivayet etti ki, Hz. Ömer şöyle de­miştir:

"Sakın benden sonra ayrılığa düşmeyesiniz, eğer ayrılığa düşerse­niz bilesiniz ki Muaviye Şam´dadır ve bilesiniz ki siz görüşünüzü ona ha­vale edersiniz, o zor kullanarak başa geçecektir."

İbn Asakir, Amir eş-Şabî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Hz, Ali, Siffin vak´asından önce Cerir b. Abdullah el-Becelî´yi Muaviye´ye gön­derdi. Hz. Ali, o zaman Şam´a hücum etmeye niyetlenmiş, bunun için de asker toplamıştı. Muaviye´ye gönderdiği mektubunda, Muaviye´nin kendisine bey´at etmesi gerektiğim, çünkü Muhacirlerle Ensâr´m da kendisine bey´at etmiş olduğunu, şayet bey´at etmezse kendisine karşı Allah´tan yardım dileyip savaşacağını ve Osman´ın katilleri hususunda fazlaca konuştuğunu, kendisinin de diğer insanlar gibi bey´at etmesi ge­rektiğini, sonra da halkı kendisine karşı hakem tayin etmesini, onu ve hakemleri Allah´ın kitabına havale edeceğim uzun uzadıya anlatıyor-

Muaviye, bu mektubu yanında bulunanlara okudu. Cerir de kalkıp söyle dedi: "Ey Muaviye! Ali´ye itaat et, enirini dinle. Ona muhalefet et­mekten ve inatçılıktan uzak dur. İnsanlar arasına fitne düşürme ki bu yüzden insanlar birbirlerine kılıçla saldırmasınlar."

Muaviye, Şamlıların görüşünü alması için kendisine süre tanıma si­ni istedi. Aradan bir süre geçtikten sonra Muaviye, tellalı vasıtası ile du­yuru yaptırdı ve insanların namaz için toplanmaların ilan ettirdi. İn­sanlar camide toplandığında Muaviye´nin minbere çıkıp şöyle bir hutbe

irâd etti:

"İslâmiyet için rükünleri destek kılan Allah´a hamd olsun. îman için şeriatleri burhan kılan Allah´a hamd olsun. İmanın kandili sünnet te, mukaddes yerlerde yanmakta ve aydınlık saçmaktadır ki orasını Cenâb-ı Allah, Peygamber ve salih kulları için mahal kılmıştır ve yine Cenâb-ı Allah, o mukaddes diyara Şamlıları yerleştirmiş, orasını bir di­yar olarak onlara seçmiştir. Orası da Şamlılardan memnundur. Çünkü Cenâb-ı Allah, gizli ilminde biliyordu ki Şamlılar, kendisine itaat ede­cekler ve bu hususta velilerine iyi davranacaklardır. Onun emirlerini yerine getirecekler, dinini ve yasaklarını koruyacaklardır. Sonra Ce­nâb-ı Allah, bunları bu ümmet için bir mizan kıldı. Hayır işlerinde onla­rı ulu kimseler yaptı. Cenâb-ı Allah, bunlar vasıtası ile ahdi bozanları ahdi bozmaktan caydırır. Yine bunlar vasıtası ile mü´minlerin kalbleri-ni birbirine ısındırır, onları bir araya getirir, Müslümanların dağılan düzenini toparlaması ve bozulan işlerini düzeltmesi için Allah´ın yardı­mını diliyoruz. Müslümanlar, daha önce birbirlerine yakın olup kalbleri birbirine ısınmış iken araları açıldı. Allah´ım! Uyuyanı uyandıran, fit­neyi ayaklandıran, güvendeki kimseye ürküntü veren, kanlarımızı akıtmak ve yollarımızı korkulu hale getirmek isteyen kimselere karşı bize yardım et. Allah biliyor ki, biz onlara acı çektirmek, azab vermek, onların gizli hallerini açığa çıkarmak, ırzlarını payimal etmek istemiyo­ruz. Yalnız şu var ki, Cenâb-ı Allah, bize bir ikram ve üstünlük elbisesi Jpydirmiştr*. Biz seslerin yankısı devam ettiği, kırağılar yere damladı­ğı, hidayet yolu bilindiği sürece bu şeref ve onur elbisesini üzerimizden çıkamayacağız ve yine biliyoruz ki onları bize muhalefete sürükleyen Şey, bizi çekemeyip kıskanmaları ve taşkınlıklarıdır. Onlara karşı Al­lah´ın yardımım "diliyoruz.

Ey insanlar! Siz de biliyorsunuz ki ben mü´minlerin emiri, Hattab °ğlu Ömer tarafından buraya tayin edilmiş bir valiyim. Yine mu minle-fin emiri Osman tarafından buraya tayin edilmiş bir valiyim. Ben ona k^rşı sizden bir kimseyi kışkırtmış değilim. Ben Osman´ın dostu ve am­cası oğluyum. Velisiyim. Yüce Allah kitabında buyuruyor ki: "Haksız yere öldürülenin velisine bir yetki tanımışızdır." (ei-Isrâ, 33.)

Siz, Osman´ın haksız yere öldürüldüğünü elbette ki biliyorsunuz. Ben, onun öldürülmesi hususundaki düşüncelerinizi bana bildirmenizi istiyorum."

Şamlılar da hep birlikte: "Osman´ın öcününün alınmasını istiyo­ruz." dediler. Muaviye´nin çağrısına icabet edip ona bey´atlerini sundu­lar, bu uğurda canlarını ve mallarım feda edeceklerini, ya Osman´ın öcünü alacaklarını, ya da bu hususta canlarım vereceklerini bildirip te­minat verdiler.

Cerir, Muaviye´ye Şamlıların bey´at ettiğini görünce bundan hem korktu, hem de takdir etti. Muaviye, Cerir´e dedi ki: "Eğer Ali beni Şam ve Mısır valiliklerine tayin ederse, kendisinden sonra başkasına bey´at etmemem şartıyla kendisine bey´at ederim." Cerir de ona dedi ki: "Dile­diğin şeyleri mektubla Ali´ye bildir. Ben de seninle beraber yazayım." Mektub yazıldı. Hz. Ali´ye ulaştı. Hz. Ali mektubu alıp okuyunca şöyle dedi: "Bu bir hiledir. Muğire b. Şube de ben Medine´de iken Muaviye´yi Şam´a vali olarak atamamı istemişti. Ancak ben onun bu isteğini kabul etmedim. "Saptıranları, hiçbir işte asla yardımcı edinmedim." (el-Kehb,51.)

Bundan sonra Hz. Ali, yanma gelmesi için Cerir´e mektub gönderdi. Cerir gelmedi. Bir de baktı ki, askerler karşısında toplanmışlar. Ordu teşkil edilmiş.

Muaviye, Hz. Osman´ın öldürülmesi esnasında uzlete çekilip Filis­tin´e yerleşen ve Hz. Osman tarafından Mısır valiliğinden azledilmiş olan Amr b. As´a mektub yazdı. Bazı işlerde fikrini almak üzere yanına gelmesini istedi, Amr b. As ta Muaviye´nin yanına geldi. Konuştular, fi­kir teatisinde bulundular. Netice de Ali´ye karşı savaşmaya karar ver­diler.

Şam ve Mısır valiliklerini kendisine vermesi için Ali´ye mektub ya­zan Muaviye´nin Lu mektubu ile ilgili olarak Ukbe b. Ebi Muayt, Muavi­ye´yi kınayıcı, azarlayıcı ve taşlayıcı şöyle bir şiir söylemişti:

"Ey Muaviye! Şam senin Şam´ındır. Şam´a sarıl, yılanları yanma sokma.

Ali, senin cevabım bekliyor. Ona perçemleri ağartıcı bir savaş arma­ğan et.

Ona savaşla saldır, mızraklarını fırlat.

Pazuları güçsüz ve bitkin düşmüş bir adam olma.

Aksi takdirde barış yap, çünkü güvenlikte -savaş istemiyen kimse­ler için- rahat vardır. Ey Muaviye, o zaman sen bunu tercih et.

Ey Harb´in oğlu Muaviye! Ümit üzere yazmış olduğun mektup var ya, o senin başına belalar getirecektir.

O mektubunda Ali´den bazı şeyler istemişsin ki, bunları elde ede­mezsin.

Şayet elde edebilsen bile birkaç geceden fazla senin elinde kalmaz. Ondan sonra uzun ve kalıcı bir zafer bulamazsın, fazla kuruntu ve

ümit besleme.

Ali gibisini hile ile aldatsan ve birşeyleri yıkacak olursan dahi Ali senden önce o harabeyi inşa edip onarır.

Şayet bir kez pençesini sana geçirirse,

Ey Hind´in oğlu! Seni paramparça edip yarar."

Birkaç yoldan gelen bir rivayette anlatıldığına göre Ebu Müslim el-Holanî, bir cemaatle birlikte Muaviye´nin yanma gitmiş. Bu cemaat, Muaviye´ye şöyle sormuştu:

- Sen Ali ile çekişiyorsun, sen onun emsali misin

- Allah´a yemin ederim ki, ben de onun benden daha hayırlı ve daha

üstün olduğunu biliyorum. Halifeliğe benden daha layıktır ama sizler de bilmiyor musunuz ki Osman haksız yere öldürülmüştür. Ben Os­man´ın amcası oğluyum. Onun öcünü almak istiyorum. Onun öcünü al­mak, benim görevim değil midir Siz Ali´ye deyin ki; Osman´ın katilleri­ni bana teslim etsin, ben de halifeliği ona teslim edeyim.

Bu heyet dönüp Ali´nin yanma gitti, bu hususta onunla konuştu. An­cak Ali, Osman´ın katillerinden herhangi birini onlara teslim etmedi. Bunun üzerine Şamlılar, Ali´ye karşı savaşmak için Muaviye´nin yanın­da yer aldılar ve fikir birliği ettiler.

Amr b. Şimr, Amir eş-Şabî ve Ebu Cafer el-Bakır´m şöyle dediklerini rivayet etmiştir:

"Ali, bir adamı Şam´a gönderdi. Bu adam, Hz. Ali´nin Iraklılarla bir­likte Şamlılara karşı savaşacağını onlara ihtar etti ki, Muaviye´ye olan itaatlerim kendisine versinler. Adam, Muaviye´nin yanma vardığında Muaviye ilanat yaptırdı. İnsanların camide toplanmalarım emretti. Onlar da toplandılar. Sonra Muaviye, minbere çıkıp şöyle bir konuşma yaptı:

"Ali, Iraklılarla güç birliği yaparak size karşı savaşmaya karar ver­miştir. Bu hususta görüşünüz nedir " Muaviye´nin bu sorusu karşısın­da cemaattekilerin her biri hiçbir şey konuşmaksızın elini göğsüne vur­du. Başlarını kaldırıp Muaviye´ye bakmadılar. Bu arada Zülkile´ kalkıp Şöyle dedi: "Ey mu minlerin emin! Görüş senindir, sen neyi uygun gö­rürsen onu emret. Biz de emrini yerine getirelim." Bunun üzerine Mua­viye şu duyuruyu yaptırdı:

"Garnizonunuza gidin, üç gün içinde toplanın. Üç gün içinde garni­zonuna gitmeyen kimsenin kanı helal olur." Bu duyuru üzerine herkes bağlı olduğu askeri birliğe katıldı. Hz. Ali´nin yanından gelmiş olan adam da dönüp Ali´nin yanına gitti ve durumu ona anlattı. Hz. Ali de du­yuru yaptırarak askerlerinin camide toplanmalarını emretti. Onlar da camide toplandılar. Hz. Ali, minbere çıkıp şöyle dedi:

"Muaviye, sizinle savaşmak için asker toplamıştır. Bu husustaki gö­rüşünüz nedir " Cemaattekilerin her biri birşey söyledi. Sözleri birbiri­ne karıştı. Hz. Ali, onların ne dediklerini anlayamadı ve: "Ciğer yeyicisi-nin oğlu Muaviye duruma hakim oldu. Innâ lillah ve înnâ ileyhi raciun" diyerek minberden indi. Sonra da hicretin otuzaltmcı senesindeki olay­lar meyanında anlattığımız gibi iki taraf arasında Sıfîîn savaşı cereyan etti.

Ebu Bekir b. Düreyd, Muaviye´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Saffin savaşında hezimete uğradığımı düşünerek kaçmak üzere iken ayağımı üzengime koydum. Kaçmaya niyetlendim. Ancak İbn Atna-be´nin şu şiiri beni kaçmaktan alıkoydu:

"İffetim ve belam bana engel oldu. Övgüyü pahalı bir fiyata alışım ve nefsimi zorluklara sürükleyişim, ayrıca göğsü nişanlı kahramanın ba­şını vuruşum kaçmama mani oldu.

Her koşuşumda nefsim bana, ´Terinde dur ki övülesin, ya da rahatı­nı bulup ölesin." diyordu."

Beyhâkî, İmam Ahmed´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Halifeler şunlardır: Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali. Kendisine: "Ya Muaviye hakkında ne dersin " demeleri üzerine şu cevabı verdi: "Ali´nin zama­nında halifeliğe Ali´den daha layık bir kimse yoktu. Allah, Muaviye´ye rahmet etsin."

Ali b. el-Medinî dedi ki: Süfyan b. Uyeyne´nin şöyle dediğini işittim: "Ali´nin halifelik için kusur sayılabilecek bir özelliğini görmedim. Mua­viye´nin de Ali ile halifelik hususunda çekişmesine sebep olacak bir özel­liğini görmedim.".

Şüreyk el-Kadiye sordular:

- Muaviye, yumuşak huylu muydu

- Hakkı anlamayan, onu hiçe sayan ve Ali ile savaşan adam yumu­şak huylu değildir."

Süfyan-ı Sevrî, Said b. Cübeyr´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "İbn Abbas, Muaviye´den söz etti. Onun arefe akşamı telbiye getirdiğini söyledi ve hakkında çok ağır sözler sarfetti. Sonra dedi ki: "Muaviye, Ali´nin arefe akşamı telbiye getirdiğini işitince kendisi o akşam telbiye getirmeye son verdi."

Ebu Bekir b. Ebu Dünya, Ömer b. Abdülaziz´in şöyle dediğini riva­yet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´ı rüyada gördüm. Ebu Bekir ile Ömer de yanında oturmaktaydılar. Selam verip yanlarına oturdum. Ben otur­makta iken Ali ile Muaviye getirildiler. Bir odaya kapattılar, odanın ka­pısı üzerlerine kilitlendi. Ben de bu durumu seyrediyordum. Çok geçmeden Ali: "Ka´be´nin Rabbine yemin ederim M, benim lehimde hüküm ve­rildi." diyerek dışarı çıktı. Aradan çok geçmeden Muaviye de: "Ka´benin Rabbine yemin ederim ki ben bağışlandım." diyerek dışarı çıktı."

îbn Asakir´in rivayetine göre, "Ben Muaviye´ye öfke duyuyorum." diyen bir adama Ebu Zür´a şöyle sordu:

- Niçin

- Çünkü o, Ali ile savaştı.

- Yazıklar olsun sana. Muaviye´nin Rabbi merhametlidir. Muavi­ye´nin hasmı da âlicenâb bir hasımdır. Bu ikisinin arasına girmek senin neyine Allah ikisinden de razı olsun."

İmam Ahmed b. Hanbel´e, Ali ile Muaviye arasında geçen hediseler sorulduğunda o, şu ayet-i kerimeyi okudu:

"Onlar geçmiş birer ümmettir. Kazandıkları kendilerine, sizin ka­zandıklarınız da sizedir. Onların yapmış olduklarından sorumlu değil­siniz." (el-Bakara, 141.)

Seleften birçok âlimde kendilerine bu soru yöneltildiğinde yukarı­daki ayet-i kerimeyi okumuşlardır.

Evzaî dedi ki: Hasan Basri´ye, Hz. Ali ile Hz. Osman arasında cere­yan eden hadiseleri sorduklarında Hasan Basri şöyle cevap verdi: Hz. Ali´nin İslâm´da sebkatı vardır. Hz. Osman´ın da Hz. Ali´nin de Hz. Pey-gamber´e yakınlığı vardır. Biri iptilaya uğradı, diğeri afiyet buldu."

Yine Hasan Basri´ye Hz. Ali ile Muaviye arasında cereyan eden ha­diseleri sorduklarında o, şöyle cevap verdi:

- "Ali´nin de Hz. Peygamber´e yakınlığı vardı, Muaviye´nin de. Ali´nin İslâm´da sebkati vardı, Muaviye´nin sebkatı yoktu. İkisi de ipti­laya uğradılar."

Külsüm b. Cevşen dedi ki: "Nadr Ebu Ömer, Hasan Basri´ye şöyle bir soru sordu:

- Ebu Bekir mi daha faziletli yoksa Ali mi

- Sübhanallah, ikisi eşit olamazlar. Ali´nin bazı hizmetleri olmuş­tur ki Ebu Bekir de o hizmetler de onunla ortaktır. Ali´nin bazı hizmetle­ri olmuştur ki Ebu Bekir´in o hizmetlerde ortaklığı yoktur, ama yine de Ebu Bekir, Ali´den daha faziletlidir.

- Ömer mi daha faziletli yoksa Ali´mi

- Ebu Bekir ile Ali´nin durumu ne ise, Ömer ile Ali´nin durumu da aynıdır. Ömer, Ali´den daha faziletlidir.

- Osman mı daha