Konu Başlığı: İmam Ahmed B. Hanbel´in Mutasım´ın Huzurunda Dövülmesi Gönderen: Esila üzerinde 20 Kasım 2010, 01:11:48 İmam Ahmed B. Hanbel´in Mutasım´ın Huzurunda Dövülmesi Hicretin İkiyüzkırkbirînci Senesi İmam Ahmed B. Hanbel İmam Ahmed B. Hanbel´in Takvası, Zühdü Ve Uzleti Mülk, 30.)». İmam Ahmed B. Hanbel´in Uğradığı Mihnetler. Begavî dedi ki: Bu sözleri dinleyen İmam Ahmed´in şöyle dediğini işittim: "Allah´ım, bizden razı ol."» İmam Ahmed B. Hanbel´in Mutasım´ın Huzurunda Dövülmesi Diğer İmamların İmam Ahmed B. Hanbel´e Övgüleri Mihnetten Sonra İmam Ahmed B.Hanbel´in Durumu. İmam Ahmed B. Hanbel´in Vefatı İmam Ahmed B. Hanbel Hakkında Görülen Rüyalar. Sahih hadiste şöyle buyurulmuştur: Hicretin İkiyüzkırkikînci Senesi Ebu Hassan El-Ziyadî Hicretin İkiyüzkırkbirînci Senesi Bu senenin cemaziyelevvel ya da cemaziyelahir ayında Humuslu-lar yine valileri Muhammed b. Abdeveyh´e saldırdılar. Onu öldürmek istediler. Humuslu Hristiyanlar da bu hususta Müslüman halka destek verdiler. Vali, bu durumu bir mektupla halifeye bildirdi. Halife de ona yazdığı cevabi mektubunda asilere karşı direnmesini emretti. Ayrıca Dımışk valisine bir mektup yazarak, kendi askerlerinden bir kısmını Humus valisine takviye olarak göndermesini emretti. Humus valisine yazdığı mektubunda; Humuslulardan şer ve fesatlarıyla meşhur olmuş üç kişinin ölünceye kadar kırbaçlatılmasın^ sonra şehrin kapılarında asılmalarını, yirmi Humuslunun da üçyüzer kırbaç vurularak cezalandırılmalarım ve zincirlere vurularak Samarra´ya gönderilmelerini, Humus´taki bütün Hıristiyanların da sürgün edilmelerini, Büyük Cami bitişiğindeki büyük kiliselerinin yıkılıp camiye katılmasını emretti. Valiye, 50.000 dirhem, kendisine destek veren komutanlara da kıymetli armağanlar verilmesini emretti. Vali, halifenin bu husustaki emirlerini yerine getirdi. Bu senede halife Mütevekkil Alallah, Bağdat eşrafından. İsa b. Cafer b. Muhammed b. Asım adında birine, Öldürücü darbeler vurulmasını emretti. Adam, 1.000 kırbaç yiyince can verdi. Bunun sebebi de şuydu: Onyedi kişi, Bağdat´ın doğu yakasının kadısı nezdinde şahitlik yaparak İsa b. Cafer´in; Hz. Ebu Bekir, Ömer, Aişe ve Hafsa´ya sövdüğünü söylediler. İsa´nın durumu halifeye arzedildiğinde halife, Bağdat valisi Muhammed b. Abdullah b. Tahir b. Hüseyin´e mektup yazarak İsa b. Cafer´e halkın huzurunda sövme haddinin tatbik edilmesini, sonra ölünceye kadar onun kırbaçlatılmasını, öldükten sonra cenaze namazı kılınmaksızm Dicle nehrine atılmasını emretti ki, inat ve ilhad ehli kafirler bu durumu görüp kötülüklerinden ve küfürlerinden caysınlar. Vali de halifenin bu emrini İsa b. Cafer´e tatbik etti. Allah İsa´yı kahretsin ve ona lanet etsin. Böyle biri eğer Hz. Aişe´ye iftirada bulunmuşsa kafir olur. Bu hususta icma vardır. Fakat Peygamber Efendimizin diğer zevcelerine iftirada bulunmuşsa kafir olup olmadığı hususunda iki kavil ileri sürülmüştür. Sahih kavle göre yine kafirdir. Çünkü iftira ettiği hatunlar, Rasûlullah (s.a.v.)´ın zevceleridir ki, Allah onlardan razı olsun. İbn Cerir dedi ki: «Bu senenin cemaziyelahir ayının birinci gecesi olan perşembe gecesinde Bağdat´ta, yıldızların sağa sola kaydıkları görüldü.» Yine bu senenin ağustos ayında Bağdat´ta şiddetli şekilde sağanak yağmurları yağdı. Bu senede birçok hayvan, özellikle sığırlar öldü. Bu senede Bizanslılar, Ayn-ı Zerde´ye hücum edip oradaki Zutları esir aldılar. Kadınlarını, çocuklarını ve bineklerini ele geçirdiler. Bu senede Tarsus´ta, kadi´l-kudat Cafer b. Abdülvahid´in huzurunda, halifenin bu konudaki iznine dayanılarak Müslümanlar ile Bizanslılar arasında esir değişimi yapıldı. Halife bu iş için İbn Ebi´ş-Şe-varib´i görevlendirmişti. Bizanslılar´ın elinde 785 erkek ve 125 kadın esir vardı. İmparatorun mel´un annesi Tedvire, elinde bulunan ve sayıları 20.000´i bulan Müslüman esirlere Hristiyanlık dinini teklif etmiş, kabul etmeyen Müslüman esirleri öldüreceğini söylemişti. Bunlardan 12.000´ini öldürdü. Bir kısmı da Hristiyanlık dinini kabul etti. Geride, kadın erkek olarak 900 kadar Müslüman esir kalmıştı. Bu senede Becceliler, Mısır´daki Müslümanlara hücum ettiler. Bu güne kadar Becceliler Müslümanlara saldırmamışlardı. Çünkü iki taraf arasında ateşkes antlaşması vardı. Fakat bu sene antlaşmayı bozdular ve muhalefetlerini açığa vurdular. Becceliler, Mağrib ülkesindeki Sudanlılardan bir gruptular. No-beliler, Şenunlular, Zağrirliler, Yeksumlular da böyleydiler. Bunların ülkelerinde altın madenleri ve mücevher yatakları vardı. Bunlar, her sene Mısır´a bu madenlerden bir miktar verirlerdi. Fakat halife Mütevekkil başa geçince bunlar, vermekle yükümlü oldukları altın ve mücevherleri birkaç sene müddetle ödemediler. Mısır valisi ve Kavse-re adıyla tanınan aynı zamanda Hadi´nin azatlısı olan Yakup b. İbrahim el-Bazgisî, bu durumu halife Mutevekkü´e bir mektupla bildirdi. Halife Mütevekkil, buna çok öfkelendi ve durum hakkında ümera ile müşavere yaptı. Komutanlardan biri şöyle dedi: "Ey mü´minlerin emiri! Becceliler deve sahibi ve çölde yaşayan kimselerdir. Ülkeleri de bizden çok uzakta ve susuz bir yerdir. Oraya gidecek askerlerin orada kalabilmeleri için beraberlerinde yiyecek ve su götürmeleri zorunludur." Adamın bu sözleri, halifeyi oraya asker sevketmekten vaz-geçirdi. Daha sonra halife, Beccelilerin Said taraflarına hücum ettiklerini duydu. Mısırlılar, çoluk çocuklarına bunların zarar vermelerinden korktular. Bunun üzerine halife Mütevekkil, oraya göndermek üzere Muhammed b. Abdullah el-Kummî´ye bir askeri birlik hazırladı. Onu, Beccelilerin diyarına komşu olan mıntıkaların valiliğine atadı. Sonra Mısır´da görevli valilere mektuplar yazarak Muhammed b. Abdullah´ın ihtiyaç duyduğu yiyecek ve diğer şeylerin temin edilmesini emretti. Yapılan hazırlıklar tamamlandıktan sonra Muhammed b. Abdullah el-Kummî, 20.000 süvari ve piyadeyle Becce ülkesine girdi. Erzakını da beraberindeki yedi gemiyle oraya götürdü. Muhammed b. Abdullah, orada bulunan Müslüman askerlere, kendisinin Becce ülkesinin ortalarına ulaşması anında yanına gelmelerini emretti. Sonra ül-kelerine girdi. Maden yataklarının yanından geçti. O esnada askerleri, Muhammed b. Abdullah´mkinden kat kat fazla olan Becce hükümdarı Ali Baba, putperest askerleriyle birlikte Muhammed´in karşısına çıktı. Hükümdar Ali Baba, erzakları tükensin sonra da Müslümanları elleriyle yakalasın diye oyaladı. Müslümanların erzakları tükenince, Sudanlılar onlara galip gelecekleri umuduna kapıldılar, ama -kendisine hamdolsun- yüce Allah, erzak gemilerinin o esnada Müslümanlara ulaşmasını müyesser kıldı. Gemilerde gıda maddeleri, hurma ve zeytinyağı ile diğer ihtiyaç maddeleri vardı. Komutan Muhammed b. Abdullah, bu erzakı askerlere paylaştırıp ihtiyaçlarını karşıladı. Bunun üzerine Sudanlılar, Müslümanların açlıktan öleceklerine olan ümitlerini yitirdiler. Artık Müslümanlarla savaşma hazırlığına başladılar. Binek develeri, hecin cinsindendi. Az tüylü ve çok koşan cins develere biniyorlardı. Bunlar bir ses duyunca veya birşey görünce hemen kaçarlardı. Savaş günü olunca Müslümanların komutanı, yanlarındaki bütün çanların, atların boyunlarına takılmasını emretti. Savaş başlayınca Müslümanlar hep birlikte saldırıya geçtiler. Atlarının boyunları ndaki çanların sesini duyan develer kaçmaya başladılar. Sağa sola kaçıştılar. Müslümanlarda onları kovalamaya ve dilediklerini öldürmeye başladılar. Hiç kimse onlara karşı koyamıyordu. Müslümanların öldürdüğü müşrik askerlerin sayısını ancak yüce Allah bilir. Sabah olunca Müslümanlar piyade olarak toplandılar. Muhammed b. Abdullah el-Kummî, düşmanı tahmin etmedikleri bir yerden kıstırıp hücuma geçti ve geride kalanlarının hepsini de öldürdü. Hükümdarları eman diledi. Üzerindeki herşeyi Müslümanlara verdi. Yakalanıp esir olarak halifeye götürüldü. Bu savaş, bu senenin ilk savaşıydı. Halife, bu savaşın komutam Muhammed b. Abdillah el-Kummî´yi, o mıntıkaların valiliğine tayin etti. Hamd ve minnet Allah´a´dır. İbn Cerir dedi ki: Bu senenin cemaziyelahir ayında Kavsere adıyla bilinen Yakub b. İbrahim vefat etti. Ben derim ki: Bu adam, halife Mütevekkil tarafından atanan Mısır valisi idi. Bu senede Abdullah b. Mahr b. Davud insanlara haccettirdi. Mekke yolunun emniyet ve idaresinden, aynı zamanda hac mevsimindeki işlerin yürütülmesinden sorumlu Cafer b. Dinar da bu senede hacca gitti. İbn Cerir, bu senede muhaddislerden herhangi birinin vefat ettiğini söylememiştir. Bu senede meşhur şahsiyetlerden İmam Ahmed b. Hanbel, Cebbare b. Muğassil el-Hammanî, Ebu Sevbe el-Halebî, İsa b. Hammad Seccade ve Yakup b. Humeyd b. Kasib de vefat ettiler. [1] İmam Ahmed B. Hanbel Allah´tan yardım dileyerek söze başlarız. İmam Ahmed´in soy kütüğü şöyledir: Ahmed b. Muhammed b. Hanbel b. Hilal b. Esed b. İdris b. Abdullah b. Hayyan b. Abdullah b. Enes b. Avf b. Kasit b. Mazin b. Şeyban b. Zühl b. Salebe b. Akkabe b. Sa´b b. Ali b. Bekr b. Vail b. Kasit b. Huneb b. Aksa b. Duma b. Cedile b. Esed b. Rebia b. Nizar b. Maad b. Adnan b. Ed b. Eded b. Hümeysa b. Hamel b. Nebt b. Kayzar b. İsmail b. İbrahim Halil Ebu Abdillah eş-Şeybani el-Mervezî el-Bağdadî. Hafız Ebu Bekir el-Beyhakî, üstadı hafız Ebu Abdullah Hakim (Müstedrek adlı eserin sahibi)´den nakilde bulunarak İmam Ahmed´in menkibelerine dair yazmış olduğu kitabında İmam Ahmed´in soy kütüğünü böyle nakletmiştir. İmam Ahmed b. Hanbel´in oğlu Salih´in şöyle dediği rivayet edilmiştir: «Babam bu soy kütüğünü bana ait bir kitapta görünce: "Sen bununla ne yapacaksın " diye sordu, ama nesebi inkar etmedi.» Dediler ki: İmam,Ahmed b. Hanbel, annesinin rahminde iken babası, onun annesini Merv şehrinden alıp Bağdat´a getirdi. Annesi de hicri 164. senenin rebiyülevvel ayında onu Bağdat´ta doğurdu. Kendisi üç yaşındayken babası vefat etti. Annesi onun yetiştirilmesiyle ilgilendi. Salih, babası İmam Ahmed b. Hanbel´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Küçüklüğümde annem kulaklarımı deldi ve kulaklarıma iki inci taktı. Ben büyüyünce bu incileri bana verdi. Ben de onları otuz dirheme sattım.» Ebu Abdillah Ahmed b. Hanbel, hicretin 241. senesinin rebiyülevvel ayının 12´sinde cuma günü, yetmişyedi yaşında iken vefat etti. Allah ona rahmet etsin. Gençliğinde Kadı Ebu Yusuf un meclisine devam ederdi. Sonra o meclisi terkedip hadis dinlemeye yöneldi. İlk olarak hicretin 187. senesinde üstadlarından hadis dinlemeye başladı. O zaman onaltı yaşındaydı. İlk defa hicretin 187. senesinde, sonra 191. senesinde haccetti.,O senede Velid b. Müslim de haccetmişti. Sonra 196. senede hacca gitti ve 197. senede de mücavir olarak Mekke´de kaldı. Hicretin 198. senesinde de hacca gitti. Hicretin 199. senesinde de mücavir olarak Mekke´de kaldı. Oradan da Yemen´e, Abdürrezzak´m yanma gitti. Ondan hadis dinleyip yazdı. Yahya b. Maîn ile İshak b. Raheveyh de onunla ilim arkadaşlığı yaptılar. İmanı Ahmed b. Hanbel dedi ki: «Beş kez hacca gittim. Üçünde yaya gitmiştim, bu haclarımdan birinde otuz dirhem harcadım. Bir defasında yaya olarak gitmekteyken yolumu kaybettim, "Ey Allah´ın kulları, bana hac yolunu gösterin." demeye başladım. Sonra bu sözü tekrarlaya tekrarlaya doğru yolu buldum. Kûfe´ye gitmiştim. Öyle bir evdeydim ki, başımın altına yastık olarak bir kerpiç koymuştum. Yanımda doksan dirhem para olsaydı Rey şehrinde bulunan Cerir b. Ab-dülhamid´in yanına giderdim. Arkadaşlarımdan bazıları oraya gittiler, ama yanımda param olmadığı için ben gitme imkanını bulamamıştım.» İbn Ebi Hatim, İmam Şafiî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ahmed b. Hanbel, Mısır´a gelmek üzere bana söz vermişti, ama gelmedi." İmam Ahmed b. Hanbel, birçok ülkeleri ve beldeleri dolaşmış, asrının âlimlerinden dersler almıştı. Âlimler ona saygı ve tazim gösterirler. Kendisi onlardan ders aldığı halde ona hürmet gösterirlerdi. Şeyhimiz, İmam Ahmed b. Hanbel´in üstadlarının adlarını alfabetik sıraya göre iki sıra halinde tertiplemiştir. Onun ravilerini de bu şekilde sıralamıştır. Beyhakî, İmam Ahmed b. Hanbel´in üstadlarından bir kısmının adlarını sıraladıktan sonra der ki: «Ahmed b. Hanbel, Müsned´inde ve diğer eserlerinde Şafiî´den rivayetlerde bulunmuş, Kureyş´in neseplerine dair bazı sözlerini nakletmiş, fikıhta da onun meşhur kavillerini bizlere aktarmıştır. İmam Ahmed b. Hanbel vefat ettiği zaman, onun terekesinde, İmam Şafiî´nin kadim ve cedit risalelerini bulmuşlardı.» Ben derim ki: İmam Ahmed b. Hanbel´in, İmam Şafiî´den naklettiği hadislerin sayısı yirmiyi bulmaz. Onun İmam Şafiî´den rivayet ettiği hadislerin en güzellerinden biri şudur: _ Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: "Mü´minin ruhu, Cennet ağaçlarına konan bir kuştur. Nihayet o ruh, haşr gününde cesedinin sahibine dönecektir." Hicretin 190. senesinde İmam Şafiî, Bağdat´a ikinci gelişinde otuz küsur yaşında olan İmam Ahmed b. Hanbel´e şöyle demişti: "Ey Abdullah´ın babası! Sizin yanınızda bulunan sahih bir hadis varsa onu bana bildirin ki, ona göre hareket edeyim ve ona uyayım. Bunu sana nakleden kişi ister Hicazlı olsun, ister Şamlı olsun, ister Iraklı olsun, ister Yemenli olsun, farketmez." Yani İmam Şafiî, Hicazlılardan başkalarının rivayetlerini kabul etmeyen Hicaz fıkıhçilarınm görüşünde değildi. Çünkü Hicaz fikıhçı-lan, kendilerinden başkaları tarafından rivayet edilen hadisleri Ehl-i Kitab´ın sözleri seviyesine indiriyorlardı. İmam Şafiî´nin İmam Ahmed b. Hanbel´e söylediği bu söz, İmam Ahmed´e tazimde bulunup kıymet vermesi demektir. İmam Ahmed b. Hanbel de gerçekten âlimler ve imamlar nezdinde bu mertebede yüksek bir kimseydi. Ümmetin âlimleri ve imamları onun ilim ve hadiste yüksek mevki sahibi olduğunu itiraf ediyorlardı. Kendi zamanında ünü her tarafa yayılmış, gençliğinde adı İslâm ülkesinin her tarafına ulaşmıştı. Beyhakî, İmam Ahmed b. Hanbel´in iman hakkındaki sözlerini nakletmiş; imanın hem söz hem amel olduğunu, artıp eksildiğini ifade ettiğini bildirmiştir. Kur´ân´ın Allah kelamı olduğunu ve mahluk olmadığını söylediğini iletmiştir. Kur´ân´ın mahluk olduğunu söyleyenleri İmam Ahmed reddederdi. Ancak Kur´ân´m lafzının muhdes yani mahluk olduğunu kabul ederdi ve buna delil olarak da şu ayet-i kerimeyi gösterirdi: "Sağında ve solunda onunla beraber oturan iki alıcı melek, yanında hazır birer gözcü olarak söylediği her sözü zapte-derler." (Kaf, 17-18.) Lafız, insanların ağzından çıkan kelimelerdir. Tabii ki mahluktur. Başkalarından rivayet olunduğuna göre İmam Ahmed b. Hanbel Kur´ân hakkında şöyle demiştir: "Kur´ân´ın kelimeleri üzerinde her ne kadar tasarrufta bulunulsa da o mahluk değildir. Bizim fiillerimize gelince, onlar mahlukturlar." Ben derim ki: Kulların fiilleri ile ilgili olarak Buharî de bu manayı kabul etmiş ve "Sahih"inde böyle demiştir. Bu görüşüne takviye olarak Peygamber (s.a.v.)´m şu hadisini delil göstermiştir: "Kur´ân´ı seslerinizle zinetlendirin." Birçok imam da demişler ki: "Kelam, yara-´tacının kelamıdır. Ses ise okuyucunun sesidir." Beyhakî de bu görüşü benimsemiştir. Beyhakî, İmam Ahmed b. Hanbel´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Kur´ân´ın muhdes olduğunu söyleyen kafirdir." Ebü´l-Hasan el-Meymunî´nin rivayetine göre Ahmed b. Hanbel, kendisine: "Rablerinden kendilerine gelen her yeni ihtarı mutlaka gönülleri gaflet içinde eğlenerek dinlerler." (ei-Enbiya, 2.) ayetini okuyup delil olarak ileri süren Cehmiye mezhebi mensublarına şöyle cevap vermişti: "Kur´ân´m bize indirilmesinin muhdes olması mümkündür. Kur´ân´ın bizzat kendisi muhdes değildir." İmam Ahmed b. Hanbel´in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Yukarıdaki ayet-i kerimede geçen ihtar kelimesiyle Kur´ân´dan başka bir ihtarın kastedilmiş olması muhtemeldir ki, o da Rasûlullah (s.a.v.)´m İhtan veya vaazıdır." Sonra Beyhakî, İmam Ahmed b. Hanbel´in ahiret diyarında Ce-nâb-ı Allah´ın görüleceğine dair sözlerini nakletmiş ve Suhayb´in rü -yetle ilgili hadisini delil olarak ileri sürmüştür. Onun, teşbihin reddi, kelamla ilgili konulara dalmanın terkedilmesi, kitap ve sünnetle amel edilmesi, Rasûlullah´ın ashabının sözlerine bağlamlması gerektiğine dair tavsiyelerini de nakletmiştir. Beyhakî, İmam Ahmed b. Hanbel´in, şu ayet-i kerimeyi şöyle yorumladığını nakletmiştir: "Rabbin geldi." (ei-Fecr, 22.) Yani, Rabbinin sevabı geldi." İmam Ahmed b. Hanbel, Abdullah b. Mesud´un: "Müslümanların güzel gördükleri şey, Allah katında da güzeldir. Onların çirkin gördükleri şey de Allah katında çirkindir." dediğini rivayet edip şöyle demiştir: Bütün sahabeler, Hz. Ebu Bekir (r.a.)´i halife seçmeyi uygun gördüler.» Ben derim ki: Bu rivayetle ilgili bir hikaye vardır ki, sahabelerin Hz. Ebu Bekir´i hilafette diğerlerine öne geçirmeleri hususunda icma akdedilmiştir. Durum, İbn Mesud´un dediği gibidir. Birçok imam da bunu kesin ifade ile belirtmiştir. İmam Ahmed b. Hanbel, mihnet zamanında Me´mun´un yanma götürülürken Humus´tan geçtiği esnada Amr b. Osman el-Humusî onun yanına gitmiş ve: "Halifelik hakkında ne diyorsun " diye sormuş. O da Amr´a şu cevabı vermişti: "Hilafette önce Ebu Bekir, sonra Ömer, sonra Osman, sonra da Ali´dir. Her kim Ali´yi Osman´a takdim ederse şura ashabına hakaret etmiş olur. Çünkü şura ashabı, hilafette Hz. Osman´ı Hz. Ali´den Önceye almışlardır." [2] İmam Ahmed B. Hanbel´in Takvası, Zühdü Ve Uzleti Beyhakî, Müzenî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: «İmam Şafiî, Harun Reşid´e: "Yemen´e bir kadı tayin etmek gerekiyor." demiş. Harun Reşid de ona: "Bir adam seç de oraya kadı tayin edelim." demişti. Bunun üzerine İmam Şafiî, ders alan diğer arkadaşlarıyla birlikte yanına gidip gelmekte olan İmam Ahmed b. Hanbel´e: "Yemen kadılığını kabul eder misin " diye sormuş, İmam Ahmed de bunu kesinlikle reddetmiş ve İmam Şafiî´ye şöyle demişti: "Ben insanı dünyada zahid kılan ilmi öğrenmek üzere senin yanma gelip gidiyorum. Sen de kalkmış, benim kadılığa tayin olmayı kabul etmemi tavsiye ediyorsun. Bu nasıl iştir Eğer ilim tahsil etmek ihtiyacım olmasaydı, bu günden sonra seninle hiç konuşmazdım." Onun bu cevabı karşısında İmam Şafiî utanmıştı.» Sultanın armağanlarını kabul ettikleri için İmam Ahmed b. Hanbel, amcası İshak ile amcası oğullarıyla konuşmaz ve arkalarında namaz kılmazmış. Bir defasında üç gün aç kalmış, yiyecek birşey bulamamış, nihayet arkadaşlarından birine haber göndererek bir miktar un ödünç almıştı. Bunun üzerine ailesi de onun acıktığından ve yemek ihtiyacından haberdar olunca acele davranarak hamur yoğurmuşlar ve çabucak ekmek pişirmişlerdi. Bu durumu gören İmam Ahmed b. Hanbel: "Bu ne aceledir, ekmeği nasıl pişirdiniz " diye sormuş, ailesi de: "Oğlun Salih´in tandırının yanmakta olduğunu gördük. Ekmeğini sana orada pişirdik." dediklerinde İmam Ahmed: "Haydi bu ekmeği kaldırın." demiş ve yememişti. Sonra da kendi evinden Salih´in evine açılan kapının kapatılmasını emretmişti. Beyhakî´nin rivayetine göre oğlu Salih, halife Mütevekkil Alallah´ın armağanını kabul ettiği için İmam Ahmed b. Hanbel onun tandırında pişirilen ekmeği yememişti. İmam Ahmed b. Hanbel´in oğlu Abdullah dedi ki: "Babam orduda, halifenin yanında onattı gün kaldı. Orada sadece dört avuç un yedi. Her üç günden sonra iftarını hurma lifinden örülmüş bir sofra üzerinde açıyordu. Nihayet evine döndü. Fakat ancak altı ay sonra kendini toparlayabildi. Gözlerinin açlıktan ötürü çukurlaştığmı gördüm." Beyhakî dedi ki: "Halife, İmam Ahmed b. Hanbel´e içinde çeşitli yiyecekler bulunan bir sofra gönderirdi, ama İmam Ahmed o sofradaki yiyeceklerden hiçbirini yemezdi. Me´mun, bir defasında hadis âlimlerine paylaştırılmak üzere bir miktar altın gönderdi. Bütün hadisçiler paylarına düşen altınları aldılar. Sadece İmam Ahmed b. Hanbel almadı." Süleyman eş-Şazkonî dedi ki: «İmam Ahmed b. Hanbel´i gördüm. Bir kovasını Yemen´deki bir rehinciye bırakmıştı. Kovasını rehinden kurtarmaya geldiğinde rehinci ona iki kova gösterdi ve: "Hangisi se-ninse onu al." dedi. İmam Ahmed, kovalardan hangisinin kendisine ait olduğunu bilemedi ve rehinciye: "Kovam sana helal olsun, onu geri almayacağım." deyip gitti.» İmam Ahmed b. Hanbel´in oğlu Abdullah dedi ki: «Halife Vasık´m zamanında şiddetli bir geçim sıkıntısına düştük. Adamın biri bu arada babama şöyle bir mektup gönderdi: "Yanımda babamdan miras olarak bana intikal etmiş 4.000 dirhem para var. Bu para ne sadakadır ne de zekattır. Bunu kabul etmeyi uygun görüyorsan sana vereyim." Babam o paraları kabul etmedi. Adam teklifini tekrarladı, babam yine kabul etmedi. Bir süre sonra bu durumu babama hatırlattığımızda babam bize şöyle dedi: "Bakın, o paraları o zaman almış olsaydık şimdi çoktan tüketmiştik. Yeyip bitirmiştik." Tüccarlardan biri babama, kendi adına yaptığı ticaretten kazanç olarak sağladığı 10.000 dirhemi vermeyi teklif etti. Ama babam kabul etmedi ve şöyle dedi: "Biz ihtiyacımızı yeterince karşılamışız. Allah, bu hayırlı niyetinden ötürü sana mükafatını versin." Başka bir tüccar da babama 3.000 dinar para vermeyi teklif etti babam onun bu teklifini kabul etmedi ve meclisinden kalkıp gitti.» Yemen´de bulunuyorken, İmam Ahmed b. Hanbel´in harçlığı kalmamışti. Üstadı Abdürrezzak ona bir avuç dolusu dinar vermeyi teklif etti, ama İmam Ahmed: "Bizim ihtiyacımız yeterince karşılanmıştır." dedi ve dinarları almayı kabul etmedi. Yemen´de iken elbiseleri çalındı. Evine kapanıp oturdu, kapıyı üzerine kilitledi. Arkadaşları onu göremeyince evine geldiler. Durumunu sordular, o da elbiselerinin çalındığını söyledi. Ona altın vermeyi teklif ettiler, ama kabul etmedi. Sadece kağıt kalem alıp kendilerine gerekli dersleri yazabilmek için bir dinar aldı. Allah ona rahmet etsin. Ebu Davud dedi ki: "Ahmed b. Hanbel´in meclisi, ahiret meclisleri gibiydi. Bu meclislerde, dünya işlerinden hiç bahsedilmezdi. Ahmed b. Hanbel´in dünyadan bahsettiğini hiç görmedim." Beyhakî´nin ifadesine göre İmam Ahmed b. Hanbel´e tevekkülün manasını sormuşlar, o da şöyle cevap vermiş: "İnsanlara ihtiyacı bil-dirmemek ve onlardan ümidi kesmektir." Kendisine: "Bu hususta bir delilin var mı " diye sormuşlar, o da şu cevabı vermişti: "Evet, bu hususta delilim vardır. Şöyle ki: İbrahim (a.s.), mancınıkla ateşe atılırken Cebrail yanına gelmiş ve: "Bir ihtiyacın var mı " diye sormuş. O da: "Sana ihtiyacım yok." diye cevap vermiş, bunun üzerine Cebrail: "Bana yoksa, kime varsa ona ihtiyacını arzet." deyince İbrahim (a.s.) şöyle demişti: "Kendisine ihtiyacım olan Allah benim hakkımda şu iki şeyden hangisini istiyorsa ben de onu isterim." Ebu Cafer Muhammed b. Yakub es-Saffar şöyle demiştir: «İmam Ahmed b. Hanbel´in yanında oturuyorduk. Yanımızda başka kimseler yoktu. Kendisine: "Bizim için Allah´a dua et." dedik. O da şöyle dua etti: "Allah´ım, sen de biliyorsun ki, sen; bizim isteyip arzuladıklarımızdan daha fazlasına sahipsin. Sen, devamlı sevdiğin şeylerin üzerinde bizi bulundur." Böyle dedikten sonra sustu. Kendisine: "Bizim için daha da dua et." dediğimizde şöyle dedi: "Allah´ım, göklere ve yere dediğin kudretini senden istiyoruz, hani onlara şöyle demiştin: "İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin." dedi. ikisi de: "İsteyerek geldik." dediler." (ei-Fussilet, ıı.) Allah´ım, bizleri rızana uygun işler yapmaya muvaffak kıl. Allah´ım, fakirlikten sadece sana sığınıyoruz. Zilletten sadece sana sığınıyoruz. Allah´ım, bize fazla mal verme ki, şı-marmayalım. Bizi yoksul kılma ki, unutulmayalım. Kendi rahmetinden ve bol rızkından dünyamıza yetecek kadarını bize ver. Kendi lüt-funun zenginliğinden bize bağışta bulun."» Hafız Beyhakî dedi ki: Ebü´1-Fadl et-Temimî´den rivayet olunduğuna göre İmam Ahmed b. Hanbel secde halinde Allah´a şöyle niyazda bulunurmuş: "Allah´ım, bu ümmetten olup da hak yolda olduğunu zanneden ama hak yolda olmayan kimseleri hak yola ilet ki, hak ehli kimselerden olsunlar. Allah´ım, Muhammed ümmetinin asilerinin kurtulması için fidye verilmesini kabul edecek olursan beni onların kurtulması için fidye olarak kabul buyur." İmam Ahmed b. Hanbel´in oğlu Salih dedi ki: «Babam, abdest almak için kendisinden su isteyen herkes için mutlaka kuyudan su çekerdi. Bu işi bizzat yapardı. Kuyudan çektiği kova suyla dolu olarak çıktığında, "Elhamdülillah." derdi. Kendisine: "Babacığım, bunun ne faydası var " diye sorduğumda şöyle cevap verirdi: "Ey oğulcuğum! Sen Aziz ve Celil olan Allah´ın şu buyruğunu duymadın mı: "Suyunuz yere batarsa söyleyin, size kim bir temiz su kaynağı getirebilir " (el- Mülk, 30.)» Bu konudaki haberler cidden pek çoktur. Ayrıca, İmam Ahmed b. Hanbel, zühdle ilgili büyük bir kitap tasnif etmiştir. Bu kitap gibi bir kitap, önceleri yazılmadığı gibi ondan sonra da yazılamamıştır. Öyle sanıyorum ki, hatta kesin olarak inanıyorum ki o, bu kitapta yazılı zühd kurallarına imkanı nisbetinde riayet ederdi. Allah ona rahmet etsin. İsmail b. İshak es-Serrac dedi ki: «İmanı Ahmed b. Hanbel bana: "Senin evine geldiği zaman, Haris-i Muhasibi´yi bana gösterebilir misin " diye sordu. Ben de ona: "Evet." diye cevap verdim ve buna sevindim. Sonra Haris´in yanına gittim: "Bu gece arkadaşların ile birlikte evime gelmeni çok arzuluyorum." dedim. O da: "Olur, ama arkadaşlarım çoktur, onlar için hurma hazırla." dedi. Akşamla yatsı arasında geldiler. İmam Ahmed b. Hanbel, onlardan önce gelmiş ve kendilerini göreceği, sözlerini duyabileceği, ama onların kendisini göremeyecekleri bir odaya oturmuştu. Yatsı namazını kıldıktan sonra başka bir namaz kılmadılar. Gelip Haris´in önünde başlarını eğmiş olarak oturdular. Sanki başlarının üzerinde rahatsız etmek istemedikleri bir kuş vardı. Gece yansına yaklaşıldığı sırada adamın biri Haris´e bir mesele sordu. Haris de o meseleyi açıkladı. O meseleyle ilgili zühd, takva ve öğütleri dile getirdi. Bunun üzerine soruyu soran adam ağlamaya başladı. Ardından oradakilerin kimi ağladı, kimi hıçkırdı, kimi inledi. Son |