Konu Başlığı: Hz. Peygamber´în Kendî Vefatından Sonra Benî Haşîm´den Çıkacak Fitneleri Haber V Gönderen: Esila üzerinde 07 Aralık 2010, 12:23:09 Hz. Peygamber´în Kendî Vefatından Sonra Benî Haşîm´den Çıkacak Fitneleri Haber Vermesi Nübüvvet Delilleri Cümlesinden Olarak Hz. Peygamber´în Geleceğe Ait Bilinmeyen Şeyleri Haber Vermesi Hz. Peygamberin, Osman´ın Hilafetinin Son Günleri İle Alînin Hilafeti Döneminde Çıkacak Fitneleri Haber Vermesi Alî Zamanında Görevlendirilen İki Hakem Hakkında Rasûlullah´ın Önceden Haber Verişi 1 Hz. Peygamber´ın Haricîlerden Ve Onlarla Yapılacak Olan Savaştan Haber Vermesi Hz. Peygamber´in Alî B. Ebi Talîb´in Öldürüleceğini Haber Vermesi Hz. Hasan ın Başa Geçlp Sonra Da Hilafeti Muaviye´ye Devretmesi Hz. Peygamberin, Deniz Savaşçılarının Kıbrıs´a Gîdeceklerînî Haber Vermesi Rumlarla Yapılan Savaşa Dair Söylenen Sözler. Hz. Peygamber´in, Hindistan´a Yapılacak Gazveyi Haber Vermesi Hz. Peygamber´in Türklerle Yapılacak Savaşı Haber Vermesi Abdullah B. Selam´la İlglll Bir Haber. Hz. Peygamber´în, Meymune Blntî Harîs´în Şerifte Öleceğini Önceden Haber Vermesi Hz. Peygamber´în, Hlcr B. Adiy İle Arkadaşlarının Öldürüleceklerini Haber Vermesi Rafî B. Hadîc´în Haberi Hz. Peygamber´în Kendî Vefatından Sonra Benî Haşîm´den Çıkacak Fitneleri Haber Vermesi Rasûlullah´ın, Ali´nin Oğlu Hüseyin´in Öldürüleceğini Önceden Haber Vermesi Yezîd B. Muavîye Zamanında Vuku Bulan Harre Vaıcası Başka Bîr Mucize. Fasıl Nübüvvet Delilleri Cümlesinden Olarak Hz. Peygamber´în Geleceğe Ait Bilinmeyen Şeyleri Haber Vermesi Buharı ve Müslim´in sahihlerinde İbrahim b. Sa´d tariki ile Hz. Ai-şe´den rivayet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Doğrusu önceki ümmetlerde muhaddisler vardı. Benim ümmetimde de muhaddis varsa, o, Ömer b. Hattab´dır." Yakub b. Süfyan, Hz. Ali´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah´m sahabeleri olan bizler çok olduğumuz halde huzurun, Ömer´in lisanı ile konuştuğunu reddetmiyorduk." Yani huzur ve sükuneti o temin ederdi. Yakub b. Süfyan, Tarık b. Şihab´m şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Biz, Hz. Ömer´in melek diliyle konuştuğunu söylerdik." Hz. Ömer´in siretiyle ilgili olarak birçok şeyler söyledik. Sariye b. Zenim´le ilgili kıssasında da olduğu gibi onun mükaşefesini, gayba dair haberler verişini ve buna benzer şeyleri anlattık. Hamd ve minnet Allah´adır. Yine bu cümleden olarak Buharî, Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber´in kadınları, bir gün onun yanında toplanıp şöyle dediler: - Ya Rasulallah! Senin vefatından sonra ilk vefat edenimiz kim olacaktır - Eli uzun olanınız benden sonra ilk vefat eden olacaktır." Şevde, bizim aramızda eli en fazla uzun olan kadındı ve Rasûlullah´m vefatından sonra ilk vefat eden kadın da o oldu." Buharfnin "Sahih"inde de o kadının Şevde olduğu ifade edilmiştir. Yunus b. Bükeyr, Şa´bfnin konuyla ilgili hadisi, mürsel olarak rivayet ettiğini beyan etmiş ve Şa´bf nin şöyle dediğini nakletmiş tir: "Zeyneb vefat edince, Rasûlullah´ın zevceleri anladılar ki o, hayır ve sadaka hususunda onlar arasında eli en fazla uzun olandır." Müslim, Hz. Aişe´nin bu hadisi naklettiğini ve şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Zeyneb, eli en fazla uzun olanımızdı. Çünkü o, eliyle çalışır ve sadaka verirdi." Tarih bilginlerinden nakledilen meşhur görüşe göre Zeyneb binti Cahş, Peygamber (s.a.v.)´in ilk vefat eden zevcesidir. Vakidf nin beyanına göre Zeyneb, hicri yirminci senede vefat etmiştir. Cenaze namazını da Hz. Ömer kıldırmıştır. Ben derim ki: Sevde´ye gelince o, Hz. Ömer´in halifeliğinin son demlerinde vefat etmiştir. Bunu İbn Ebi Hayseme de söylemiştir. Yine bu cümleden olarak Müslim, Veysel Karanî´nin kıssasıyla ilgili olarak Üseyd b. Cabir´den rivayette bulunmuş ve Hz. Peygamber´in Hz. Ömer´e, Veysel Karanî´nin Tabiîlerin en hayırlısı olduğunu, onun vücudunda bir alacalık bulunduğunu, Allah´a dua etmesi neticesinde alacalığın vücudundan gittiğini, sadece bir dirhem iriliğinde bir leke kaldığım, onun, annesine iyi davranan bir kimse olduğunu haber verdiğini beyan etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) ayrıca Hz. Ömer´e, Veysel Karanî´den Ömer için istiğfarda bulunmasını istemesini emretmişti. Gerçekten de Hz. Ömer´in zamanında Rasûlullah (s.a.v.)´m belirttiği evsafa uygun olarak Veysel Karanî isminde bir şahsiyete rastlanmıştı. Hamd ve minnet Allah´adır. Yine bu cümleden olarak Ebu Davud, Cerir b. Abdullah ile Abdur-rahman b. Hallad el-Ensârf nin şöyle dediklerini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), Bedir gazvesine giderken Ümmü Varaka bint-i Nevfel ona şöyle dedi: - Ya Rasulallah, izin ver de seninle beraber gazaya katılayım ve hasta bakıcılığı yapayım. Belki Allah bana şehidliği nasib eder. Bunun üzerine Allah elçisi: - Evinde otur. Çünkü Allah -evinde de otursan- sana şehidliği nasib edecektir." dedi. Gerçekten Ümmü Varaka´ya, Şehide adı takılmıştı. Kur´ân okurdu. Peygamber (s.a.v.)´den kendi evinde ezan okumak üzere bir müezzin tutması için izin istemişti. Bir kölesiyle bir cariyesini müdebber yapmıştı. Kölesi ile cariyesi, geceleyin kalkıp onu bir kadifeye sarıp boğdular ve çekip gittiler. Ertesi sabah Hz. Ömer, cemaat arasında kalkıp şöyle dedi: - Bu köle ile cariye hakkında bilgisi olan veya bunları gören kimse onları yanıma getirsin. Köle ile cariyeyi yakalayıp Hz. Ömer´e getirdiler. Hz. Ömer de emir verdi, idam edildiler. Medine´de idam edilen ilk iki kişi bunlardı." Beyhakî, Velid b. Cemi´nin ninesinin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), Ümmü Varaka binti Abdullah b. Haris´i ziyaret eder ve ona ´Şehide´ adım verirdi." Hz. Ömer de şöyle dedi: "Rasûlullah (s.a.v.) doğru söyledi. Kalkın, Şehide´yi ziyarete gidelim." Yine bu cümleden olarak Buharî, Avf b. Malik´den şöyle bir rivayette bulunmuştur: "Rasûlullah (s.a.v.)´m vefatından sonra görülecek altı mucizeden biri şudur: Sonra sizin koyun kırılması gibi ölüp kırılmanızdır." Bu hadise, on gün içinde vuku buldu. Hicretin onsekizinci senesinde Amvas taunu diye bir veba salgını görüldü. Bu hastalık yüzünden sahabelerin Önde gelenlerinden bir topluluk vefat etti. Süfyan, Şurahbil b. Hasene, Ebu Cendel Sehl b. Amr ve babası, Fadl b. Abbas b. Abdülmuttalib, bu salgından ötürü öldüler." Allah hepsinden razı olsun. İmam Ahmed b. Hanbel, Muaz b. Cebel´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Altı şey, kıyamet alametlerindendir: Benim vefatım, Kudüs´ün fethi, insanları, koyunların ölüp kırılması gibi yakalayan bir ölüm, her Müslümanın evinin mahrem yerlerine kadar sızan bir fitne, kişiye 1000 dinar verilmesine rağmen onun memnun olmaması ve Rumlarm savaş çıkarması. Onların üzerine sekiz koldan gidilecek ve her kolda da on iki bin asker bulunacaktır." Hafız el-Beyhakî, Süleyman b. Musa´nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Amuse köprüsü savaşında insanlar vebaya yakalandılar. Amr b. As kalkıp şöyle dedi: - Ey insanlar! Şu hastalık pistir. Bundan uzak durun. Şurahbil b. Hasene de kalkıp şöyle dedi: - Ey insanlar! Ben arkadaşınızın söylediklerini duydum. Vallahi ben Müslüman oldum. Namaz kıldım. Ama Amr, kendi ailesinin devesinden daha çok yolunu bilmez biridir. O, Aziz ve Celil olan Allah´ın indirdiği bir beladır, sabredin. Muaz b. Cebel, kalkıp şöyle dedi: - Ey insanlar! Ben şu iki arkadaşınızın da söylediklerini işittim. Doğrusu şu veba sizin için bir rahmettir ve Peygamber (s.a.v.)´in de dua-sıdır. Ben Peygamber (s.a.v.)´in şöyle dediğini işittim: "Siz Şam´a gideceksiniz. Amuse denen bir yere konaklayacaksınız. Orada vücudları-mzda kara sinek iriliğinde çıbanlar çıkacaktır. Allah, o çıbanlar sebebiyle sizleri, çoluk çocuklarınızı şehid edecek. Onunla mallarınızı temizleyecektir." Allah´ım, eğer benim bu hadisi Rasûlullah´tan işittiğimi biliyorsan, Muaz´a ve ailesine bu vebadan en büyük payı ver ve afiyete de erdirme. Ravi diyor ki: Muaz´m işaret parmağında o çıbanlardan biri çıktı. Yarasına bakıp şöyle diyordu: "Allah´ım, bunu bereketli kıl. Çünkü sen küçük birşeye bereket katarsan o şey büyür." Böyle dedikten sonra oğlu da çıban çıkarmaya başladı. Oğlunun yanına gidip şöyle dedi: "Gerçek Rabbindendir, sakın şüphelenenlerden olma." (ei-Bakara, 147.) Oğlu da ona şu cevabı verdi: "Allah dilerse, sabredenlerden olduğumu göreceksin." (es-Sâfîât, 102.) Buharî ve Müslim´in sahihlerinde, Hüzeyfe´nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Biz, Ömer´in yanında oturmaktaydık. Bize dedi ki: - Hanginiz Rasûlullah (s.a.v.)´m fitneyle ilgili hadisini hatırlıyor Ben de dedim ki: - Ben hatırlıyorum. - Oku bakalım, sen cesaretlisin. - Rasûlullah (s.a.v.) kişinin kendi ailesinde, malında, çocuğunda, komşusunda fitneye maruz kalacağını; ancak namaz, sadaka, emri bil-maruf ile nehyi anilmünkerin buna keffaret olacağım anlattı. - Ben bunu sormadım. Benim kasdettiğim deniz dalgası gibi dalgaları olan fitneydi. - Ey mü´minlerin emiri! Seninle o büyük fitne arasında kilitli bir kapı vardır. - Yazıklar olsun sana! Allah açar mı yoksa kırar mı o kapıyı - Aksine kırar. - Eğer o kapı kırılırsa, artık edebiyyete kadar kilitlenemez. - Evet. Biz; Hüzeyfe´ye şöyle dedik: - Ömer, o kapıyı biliyor muydu - Evet. Ben ona demagoji içermeyen bir konuşma yaptım. Ravi diyor ki: Hüzeyfe´ye kapıda kimin bulunduğunu sormayı akıl edemedik. Mesruk´a söyledik. O, ona sordu: - Kapıda kim var - Ömer vardır. Fitne kapısının önünde o duruyor. Gerçekten de öyle idi. Amr b. As dedi ki: Öyle de oldu. Ömer´in öldürülmesinden sonra insanlar arasında fitne koptu. Osman b. Affan´ın öldürülmesiyle de fitnenin ortaya çıkışı güçlendi. Allah, Ömer´den de Osman´dan da razı olsun." Ya´lâ b. Ubeyd, Halid b. Velid´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Emirü´l-mü´minîn olan Ömer, beni Şam´a gönderdi. Şam´ın dışındaki binaların yanına vardığımda o başka bir komutanı bana tercih etmek ve beni görevden alıp Hindistan´a göndermek istedi. Astlarımdan biri bana sabırlı olmamı, çünkü fitnenin ortaya çıktığını söyledi. Ben ona şu cevabı verdim: "Hattab´m oğlu hayatta olduğu sürece fitne çık-nıayacaktır." Gerçekten de onun vefatından sonra fitneler ortaya çıktı." imam Ahmed b. Hanbel, Salim´in babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), Ömer´in üzerinde bir elbise gördü, ona: - Elbisen yeni midir, yoksa yıkanmış mıdır diye sordu. O da: - Yıkanmıştır, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: - Yeni giy. Övgüye layık bir hayat yaşa, şehid olarak öl." Ravi diyor ki: Öyle sanıyorum ki Rasûlullah, Ömer´e şunu da söyledi: "Allah sana dünya va ahirette göz aydınlığı nasib etsin." Gerçekten de Rasûlullah´m bu hadiste verdiği haberler, ileriki zamanlarda tahakkuk etti. Hz. Ömer, Mescid-i Nebevf nin mihrabında sabah namazını kılmaktayken şehid edildi. O mescidin sahibine salat-ü selamların en faziletlisi olsun. Önceki sayfalarda Ebu Zerr kanalıyla rivayet edilen hadiste çakıl tanelerinin Hz. Ebu Bekir´in, sonra Hz. Ömer´in, sonra Hz. Osman´ın ellerinde teşbih getirdikleri ve Hz. Peyamber´in de: "İşte bu, peygamberliğin hilafetidir." dediği nakledilmişti. Nuaym b. Hammad, Sefine´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), Medine mescidini bina ederken Ebu Bekir bir taş getirip duvara yerleştirdi. Sonra Ömer bir taş getirip duvara yerleştirdi. Sonra Osman bir taş getirip duvara yerleştirdi. Rasûlü Ekrem de şöyle buyurdu: "İşte bunlar, benden sonra halife olacaklardır." Abdullah b. Havale tarafından rivayet edilen ve önceki sayfalarda da geçen bir hadis-i şerifte Peygamber (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: "Üç şeyden kurtulan kimse kurtuluşa ermiştir: Ölüm, halife Mutta-hid´in öldürülmesi ve Deccal." Abdullah b. Havale tarafından rivayet edilen diğer hadiste ise Hz. Peygamber, fitne meydana gelmesi esnasında Osman´a uyulmasını emretmiştir. Buharı ve Müslim´in sahihlerinde, Ebu Musa´nın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Evimde abdest aldım. Sonra dışarı çıktım. Bugün Rasûlullahla beraber olacağım, dedim. Mescide gittim. Onu sordum. Çıktığım ve şu tarafa yöneldiğini söylediler. Peşine düştüm. Nihayet Eriş kuyusuna vardım. Orada bir hurma dalı yoktu. Kapının yanında durdum. Sonra Peygamber (s.a.v.)´in ihtiyacını giderdiğini, artık oturduğunu anladım. Yanma gidip selam verdim. Baktım ki o, Eriş kuyusunun başında oturmuş. Ayaklarını kuyuya sarkıtmış, paçalarını da sıvamıştı. Kapıya döndüm ve: Ben Rasûlullah´m kapıcısı olacağım, dedim. Çok geçmeden kapıyı vurdular. Kim o diye seslendim. - Ebu Bekir, denildi. - Yavaş ol, azıcık bekle, dedim. Sonra Peygamber (s.a.v.)´e gidip: - Ya Rasulallah, Ebu Bekir kapıda duruyor, içeri girmek için izin istiyor, dedim. - İçeri girmesine izin ver ve onu Cennetle müjdele, dedi. Aceleyle kapıya gittim ve Ebu Bekir´e: - İçeri gir, Rasûlullah (s.a.v.), seni Cennet´le müjdeliyor, dedim. O da içeri girdi. Gelip Rasûlullah (s.a.v.)´ın sağ yanında oturdu, ayaklarını kuyuya sarkıttı. Rasûlullah gibi o da paçalarım sıvadı. Sonra yine kapıya döndüm. Kardeşimi abdest almakla baş başa bırakmıştım Bana dedi ki: - Ben de seni izliyorum. Ona dedim ki: - Eğer Cenâb-ı Allah, bir adama hayır murad ederse hayrı ona mutlaka ulaştırır. Kapının hareketlendiğini gördüm ve: - Kim o diye sordum. - Ömer, denildi. - Yavaş ol, azıcık bekle, dedim. Rasûlullah (s.a.v.)´m yanma gidip selam verdim ve Hz. Ömer´in kapıda durduğunu söyledim. - Ona, içeri girmesi için izin ver ve onu Cennetle müjdele, dedi. Kapıya gittim, Ömer´e, içeri girmesi için izin verdim ve: - Rasûlullah (s.a.v.), seni Cennet´le müjdeliyor, dedim. O da içeri girdi. Gelip Rasûlullah (s.a.v.)´m sol tarafina oturdu. O da Rasûlullah ile Ebu Bekir gibi ayaklarını kuyuya sarkıtıp paçalarını sıvadı. Kapıya döndüm ve: "Eğer Allah falan kimse (kardeşim) için hayır murad etmişse onu hemen gönderir." dedim. Kapının hareketlendiğini gördüm. - Kim o diye sordum. - Osman b. Affan, denildi. - Yavaş ol, azıcık bekle, dedim. Sonra Rasûlullah´a gidip: - Osman kapıda duruyor. İçeri girmek için izin istiyor, dedim. İçeri girmesine izin ver ve karşılaşacağı bir bela mukabilinde onu Cennet´le müjdele, dedi. Kapıya gittim ve: - Rasûlullah (s.a.v.), içeri girmene izin veriyor ve karşılaşacağın bir bela veya belalar mukabilinde seni Cennet´le müjdeliyor, dedim. Osman da: "Allah´ın yardımına müracaat edilir." diyerek içeri girdi. Kuyunun çevresinde oturacak bir yer bulamadı. Rasûlullah ile Ebu Bekir ve Ömer´in karşılarına geçip oturdu. Rasûlullah, Ebu Bekir ve Ömer´in yaptıkları gibi o da paçalarını sıvayıp ayaklarını kuyuya sarkıttı." Said b. Müseyyeb dedi ki: Onların kuyu başında bu şekilde oturuşlarını, mezarlarının planı olarak tevil ettim. Rasûlullah, Ebu Bekir ve Ömer´in mezarı bir arada, Osman´ınki ise ayrı yerde oldu. Beyhakî, Zeyd b. Erkam´m şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), beni gönderdi ve bana şöyle dedi: Git, Ebu Bekir´in yanma, onu evinde oturmuş olarak göreceksin ve ona de ki: Rasûlullah (s.a.v.), sana selam söylüyor ve seni Cennet´le müjdeliyor. Sonra git tepeye var, orada Ömer´i bir merkebe binmiş olarak göreceksin. Kafasının saçsız yeri parlamakta olacaktır. Ona de ki: Hz. Peygamber, sana selam söylüyor ve seni Cennetle müjdeliyor. Sonra Osman´a git. Onu pazarda alış veriş yaparken göreceksin. Ona de ki: Rasûlullah, sana selam söylüyor ve seni şiddetli bir beladan sonra Cennetle müjdeliyor." Hepsine gittim. Her birini de Rasûlullah´ın anlattığı halde buldum. Onlara bu müjdeyi verirken her biri: - Rasûlullah nerede diye sordu. Ben de falan yerde olduğunu söyledim. Kalkıp yanına gittiler. Osman, Rasûlullah´m yanma vardığında şöyle sormuştu: - Ya Rasulallah hangi bela bana isabet edecektir Seni hak peygamber olarak gönderen Allah´a yemin ederim ki, sana bey´at ettiğimden beri gıybet etmedim, koğuculuk yapmadım. Sağ elimi de tenasül organıma değdirmedim. Şu halde hangi bela başıma gelecek Rasûlullah da ona, başına gelecek belayı anlattı." Hz. Osman´ın başına gelen bela, kendisine karşı protestolarda bulunan bilgisiz ayak takımının çıkardığı belalardı. İnşallah ileride Hz. Osman´la ilgili bölümde de anlatacağımız gibi Rasûlullah´m verdiği bela haberi gerçekleşmişti. Nitekim ayak takımı onu evinde kuşatmışlar, nihayet ona eziyet edip öldürmüşler ve cesedini yol ortasına atmışlar, cesedi günlerce o halde kalmıştı. Ne namazı kılmıyordu, ne de kendisine dönüp bakan oluyordu. Günlerce yerde kaldıktan sonra yıkandı, namazı kılındı, Baki yolunda bir yere defiıedüdi Allah ondan razı olsun. Onu hoşnud kılsm. Makamını Firdevs Cennet´i yapsın.» İmam Ahmed b. Hanbel, Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), bana: - Ashabımdan birini bana çağır, dedi. Ben de ona sordum: - Ebu Bekir´i mi çağırayım - Hayır. - Ömer´i mi çağırayım - Hayır. - Amcan oğlu Ali´yi mi çağırayım - Hayır. . - Osman´ı mı çağırayım - Evet. Osman geldiğinde Rasûlullah bana, yanlarından uzaklaşmamı emretti. Sonra eğilip Osman´ın kulağına birşeyler fısıldadı. Osman´ın rengi değişti." Ebu Sehle dedi ki: Hz. Osman´ın evi kuşatıldığı ve muhasara altına zalındığı günde kendisine dedi ki: - Ey mü´minlerin emîri! Senin için asilerle savaşmayalım mı - Hayır, çünkü Rasûlullah (s.a.v.) bana bir söz söyledi ve bu hususta da benden söz aldı. Ben bunun için sabredeceğim. Nefsimi dayanmaya zorlayacağım, dedi." «Kitabu´l-Fiten ve´l-Melahim»de Nuaym b. Hammad, Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.)´m yanma girdim. Huzurunda Osman vardı. Onunla gizli konuşuyordu. Rasûlullah´ın ona söylediklerini duymadım. Yalnız Osman´ın şöyle dediğini işittim: - Ya Rasulallah, ama bu zulüm ve tecavüzdür, öyle değil mi Rasûlullah´m ona ne dediğini, Osman´ın öldürüldüğü zamana kadar anlayamadım. Sonra anladım ki, Rasûlullah onu Öldüreceklerini haber vermiş. Osman´ın başına gelecek şeylerin benim de başıma gelmesini isterdim. Onun basma gelen şeylerden hoşlanmadım. Eğer öldürülmesinden memnun olmuşsam ben de öldürüleyim. Devesinin mahfiline o kadar ok atılmıştı ki, o mahfil adeta kirpiyi andırıyordu." Ebu Davud et-Tayalisî, Hüzeyfe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "İmamınızı öldürmedikçe ve kılıçlarınıza dayanıp güçlülük gösterisi yapmadıkça, şerli kimseleriniz de dünyanıza sahip olmadıkça kıyamet kopmayacaktır." Beyhakî, Abdullah b. Ömer´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´m şöyle buyurduğunu işittim: "Size on iki halife gelecektir. Bunlardan biri Ebu Bekir es-Sıddık´tır. O, benden sonra çok kalmayacaktır. Arapların değirmeninin sahibi, övgüye layık bir şekilde yaşayacak ve şehid olarak ölecektir." Adamın biri: - O kimdir ya Rasulallah diye sordu. Rasûlullah: - Ömer b. Hattab´dır, dedi. Sonra Osman´a dönüp baktı ve şöyle dedi: - Ve insanlar Allah´ın sana giydirdiği bir gömleği çıkarmanı senden isteyeceklerdir. Beni hak peygamber olarak gönderen zata yemin ederim ki, eğer o gömleği üzerinden çıkarırsan, deve iğne deliğinden geçinceye kadar Cennet´e giremezsin." Beyhakî, Ebu Habibe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Osman´ın evine girdim. O, evinde kuşatma altına alınmıştı. Ebu Hüreyre, konuşmak için ondan izin istedi. Osman ona izin verdi. O da kalkıp Allah´a hamd ü senada bulunduktan sonra şöyle dedi: Ben, Rasûlullah (s.a.v.)´m şöyle buyurduğunu işittim: "Benden sonra fitne ve ihtilafla karşılaşacaksınız." Yanında bulunanlardan biri kalkıp sordu: - O zaman kimin yaranda yer alalım. Bize ne emredersin ya Rasu-lallah. - Güvenilir insanın ve arkadaşlarının yanında yer alın. (Böyle derken Rasûlullah, Osman´a işaret ediyordu.)" Bu hadisin doğruluğuna delil olarak, önceki sayfalarda Abdullah b. Havale´nin de bir hadisi geçmişti. Doğrusunu Allah bilir. imam Ahmed b. Hanbel, Abdullah b. Mesud´un şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "İslâm´ın değirmeni, hicretin otuzbeşinci veya otuzaltmcı veya otuz yedinci senesine kadar dönecektir. Eğer helak olurlarsa bu, helak olanların yoludur. Eğer dinleri ayakta kalırsa, onlar için yetmiş yıl ayakta kalır." Ben ona şöyle bir soru sordum: - Bu yetmiş senelik süre geçen zamandan mı, yoksa kalan zamandan mı mahsub edilecektir " Rasûlullah: - Kalan zamandan, dedi." Ebu Davud, Abdullah b. Mesud tarikiyle Rasûlullah (s.a.v.)´ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Doğrusu İslâm değirmeni, hicretin otuzbeşinci veya otuzyedinci senesinde duracak ve yok olacaktır. Eğer helak olursan bu helak olanın yoludur. Eğer dinleri ayakta durursa onlar için yetmiş sene ayakta duracaktır." Ömer (r.a.) dedi ki: - Ya Rasulallah, bu yetmiş sene geçen zamandan mı, yoksa kalan zamandan mı mahsub edilecektir - Hayır, kalan zamandan mahsub edilecektir, dedi." Beyhakî, Mansur´un şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bana ulaşan bir habere göre bu hadiste, Hz. Osman´ın hicri otuzbeşinci senede,,öldürülmesiyle ortaya çıkan fitneye, sonra da Hz. Ali´nin hilafeti zamanında ortaya çıkan fitnelere işaret edilmiştir. Yetmiş sene ile de Emevilerin hakimiyetleri kastedilmiştir. Çünkü Emevilerin hakimiyetlerinin kurulması ile Horasan´da propagandacıların zuhur etmesi ve Emevi idaresinin gevşeyip zayıflaması arasında yetmiş senelik bir zaman geçmiştir. Ben derim ki: Sonra bu savaşlar, Sıffin günlerinde dürüldü. Ali (r.a.), o esnada Haricîlerle savaştı. Nitekim bunu haber veren ve şahinliğinde ittifak edilen hadis, önceki bölümlerde geçmişti. O hadiste Haricîlerin ve onlar arasında bulunan eksik yaratılışlı adamın evsafı bildirilmektedir. İmam Ahmed b. Hanbel, Ishak b. İsa kanalı ile Ümmü Zerr´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ebu Zerr, can çekiştiği zaman ben ağladım. Bana: - Niçin ağlıyorsun diye sorunca, ben de şu cevabı verdim: - Niçin ağlamıyayım. Sen çölde ölüyorsun ve senin defninle ilgilenecek kimse yok. Ayrıca yanımda sana kefen olarak yetecek bir kumaş da mevcud değil. - Ağlama, sana müjdeler olsun. Çünkü ben, Rasûlullah (s.a.v.)´m şöyle buyurduğunu işittim: "Sizden bir adam çölde vefat edecektir. Onun cezanesinde mü´min-lerden bir cemaat hazır bulunacaktır." O cemaattan her biri mutlaka bir köyde veya bir topluluk içinde vefat etti. Ben ise çölde ölecek olan kişiyim. Allah´a yemin ederim ki, Rasûlullah böyle demekle yalan söylemedi. Ben de onun böyle dediğini sana anlatırken yalan söylemedim." Bu hadis, Ebu Zerr´in hicri otuzikinci senede Osman b. Affan´m halifeliği zamanında Rabaza´da öldüğünü bildiren meşhur bir hadistir. Cenazesine gelen cemaat arasında Abdullah b. Mesud vardı. Namazını o kıldı, sonra Medine´ye gitti. Orada on gece kaldıktan sonra kendisi de vefat etti. Allah ondan razı olsun. Beyhakî, el-Hakim kanalı ile, Ebu Derda´nm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Dedim ki: Ya Rasulallah, duyduğuma göre sen şöyle buyurmuşsun: "Bir kavim iman etmişken sonra yine dinden çıkacaktır." - Evet, böyle dedim, ama sen onlardan biri değilsin. Ebu Derda, Hz. Osman´ın öldürülmesinden Önce vefat etti." Yakub b. Süfyan, Ebu Derda´nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ben, sizden önce vefat edip havuz başına gideceğim, sizden yanıma gelecek olanları bekleyeceğim. Sakın sizden biri için benimle tartışılmasın. Ben onun, ümmetimden olduğunu söyleyeyim de onun hakkında bana: - Onların senden sonra neler çıkardıklarını biliyor musun denilmesin. Ebu Derda diyor ki: Ben öylelerinden biri olmaktan korktum. Ra-sûlullah´ın yanına gidip ona bunu söyledim. Rasûlullah da bana: - Sen onlardan biri değilsin, dedi." Ebu Derda, Hz. Osman´ın öldürülmesinden ve fitnelerin ortaya çıkmasından önce vefat etti. Said b. Abdülaziz dedi ki: Ebu Derda, Hz. Osman´ın hilafetinin bitimine iki sene kala vefat etti. Vakidî, Ebu Ubeyd ve birkaç kişi daha dediler ki: Ebu Derda, hicretin otuzikinci senesinde vefat etti. Allah ondan razı olsun.[1] Hz. Peygamberin, Osman´ın Hilafetinin Son Günleri İle Alînin Hilafeti Döneminde Çıkacak Fitneleri Haber Vermesi Buharı ve Müslim´in sahihlerinde, Süfyan b. Uyeyne kanalı ile Üsa-me b. Zeyd´in şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah (s.a.v.), Medine tepelerinden birine çıktı ve şöyle buyurdu: "Benim gördüklerimi görüyor musunuz Doğrusu ben evlerinizin arasına yağmur damlalarının düştükleri yerleri gördüğüm gibi fitnelerin çıkacağı yerleri de görüyorum." İmam Ahmed b. Hanbel ile Müslim, Hüzeyfe b. Yeman´m şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: "Allah´a yemin ederim ki ben, benimle kıyamet arasında çıkacak fitnelerin tamamını diğer insanlardan daha iyi bilmekteyim. Bu da Rasûlullah´m, başkasına değil de sadece bana anlattığı bir sırra vâkıf olmamdan ötürüdür. Ne var ki Rasûlullah (s.a.v.), kendisine fitnelerin sorulduğu bir mecliste oturmaktayken fitneleri sayıyor ve şöyle buyu-ruyordu: "Fitnelerden üç fitne vardır ki, hemen hemen hiçbir şeyi bırakmazlar (hepsini yok ederler). Fitnelerin bazısı yaz rüzgarları gibidir. Kimi küçük, kimi de büyüktür " Hüzeyfe dedi ki: Rasülullah´ın kendilerine fitneden bahsettiği o cemaatın tamamı vefat etti. Sadece ben hayatta kaldım." Beyhakî dedi ki: Hüzeyfe, Hz. Osman´ın öldürülmesiyle kopan ilk fitneden sonra ve Hz. Ali´nin devrinde vuku bulan iki fitneden önce vefat etti. Ben derim ki: İclî ile birkaç tarih âlimi şöyle dediler: "Hüzeyfe´nin vefatı, Hz. Osman´ın öldürülüşünden kırk gün sonra vuku buldu. Hüzeyfe, Hz, Osman´ın öldürülmesi bir hidayet olsaydı, ümmet o sayede süt sağardı. (Yani sükûna kavuşurlardı. Ama onun Öldürülüşü bir dalalet idi´ Bu yüzden de ümmet kan sağdı. (Öldürme hadiseleri çoğaldı.) Eğer Osman´a yaptıklarınız sebebiyle bir kimseden sevinip oyun oynamasını isterseniz, bunu isteyenin sevinip oyun oynaması daha uygun olur." İmam Ahmed b. Hanbel, Süfyan´m şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Peygamber (s.a.v.) uykudan uyandı, yüzü kızarmıştı. Şöyle diyor- du: "Allah´tan başka ilah yoktur. Zamanı yaklaşan bir serden dolayı Araplara yazıklar olsun. Bugün Ye´cuc ve Me´cuc şeddinden kapı açıldı. (Böyle derken de işaret ve başparmağıyla bir halka yaptı.) Dedim ki: - Ya Rasulallah, aramızda salih kimseler olduğu halde yine helak olur muyuz - Evet, eğer kötülük ve murdarlık çoğalırsa helak olursunuz." Buharı, Ümmü Seleme´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), uykudan uyandı ve şöyle dedi: "Sübhanallah. Allah ne hazineler ve ne fitneler indirmiş " Ebu Davud et-Tayalisî, Zübeyr´in şu aşağıdaki ayeti okurken şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Aranızdan yalnız zalimlere erişmekle kalmayacak fitneden sakının." {el-Enfâl, 25.) Ben daha önceleri bu ayeti okurden, kendimi bu ayetin kapsamında görmüyordum. Ama şimdi kapsamına girmiş olduk.» Bunun senedi zayıftır. Ama başka bir yoldan da rivayet edilmiştir. İmam Ahmed b. Hanbel, Zübeyr b. Avvam´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Aranızdan yalnız zalimlere erişmekle kalmaya cak fitneden sakının." (el-Enfâl, 25.) Bu ayet nazil olurken biz, Rasülullah´ın yanında kalabalık bir cemaat olarak bulunuyorduk. Ayet nazil olunca: "Bu ne fitnedir " diye sormaya başladık, ama bu fitnenin ne zaman ve nerede vuku bulacağını bilmiyorduk." Zübeyr b. Avvam, Cemel gazvesi dönüşünde Siba´ vadisinde öldürülmüştü. Yeri gelince bunu inşaallalı anlatacağız. Ebu Davud es-Sicistanî, "Sünen" adlı eserinde, Said b. Zeyd´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Peygamber (s.a.v.)´in yanındaydık. O, bize bir fitneden bahsetti ve müthiş bir fitne olacağını söyledi. Biz de dedik ki: - Ya Rasulallah, eğer sözünü ettiğin fitne zamanında yaşayacak olursak hepimiz mahvoluruz. - Hayır, öldürmek size yeter. Said dedi ki: Kardeşlerimin öldürüldüklerini gördüm." Ebu Davud es-Sicistanî, Hüzeyfe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Fitne zamanına yetişen herkesin başına bir felaket gelmesinden korktum. Ancak Muhammed b. Seleme için korkmuyordum. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.)´m ona: "Fitne sana zarar vermeyecektir." dediğini işittim." Ebu Davud et-Tayalisî, Hüzeyfe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ben bir adam biliyorum ki, fitne ona zarar vermeyecektir. Medine´ye geldik, bir çadırın kurulu olduğunu gördük. Çadırda Mu-hammed b. Mesleme el-Ensârî ile karşılaştık. Ona durumunu sordum. O da dedi ki: - Bu fitne, Müslüman cemaatın üzerinden kalkmadıkça ben şehire yerleşmeyeceğim." İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Bürde´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rabaza´ya gittim. Orada bir çadırın kurulu olduğunu gördüm. Kime ait olduğunu sordum. Muhammed b. Mesleme´nin çadırı olduğunu söylediler. İçeri girmek için izin istedim. İzin verilince, içeri girdim ve ona şöyle dedim: - Allah sana rahmet etsin. Sen bu işte saygın bir yere sahipsin, insanlar arasına girsen de onlara iyiliği emredip kötülükten menetsen daha iyi olmaz mı - Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurdu: "Fitneler, ayrılmalar ve ihtilaflar olacaktır. Böyle olduğu zaman sen kılıcını alıp Uhud´a git. Kılıcının keskin tarafinı dağa vur. Ağzını parçala. Okunu kır. Kirişini kopar ve kör bir darbe sana gelinceye veya Allah sana afiyet verinceye kadar evinde otur," Gerçekten de Rasûlullah´m verdiği bu haber ortaya çıktı. Söylediği şey gerçekleşti. Ben de onun bana verdiği emri yerine getirdim. Böyle dedikten sonra o, çadırın direğine asılı bir kılıcı indirdi. Parçaladı. Kılıcın tahtadan yapılmış olduğunu gördüm. Bana dedi ki: - Ben Rasülullah´m bana verdiği emri yerine getirdim ve bu kılıcı da insanları korkutmak için yanıma almıştım." Beyhakî, Mahmud b. Lebid´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Muhammed b. Mesleme dedi ki: - Ya Rasulallah, dalalet sahibi kimseler ihtilafa düştükleri zaman ne yapayım - Kılıcını al, kara taşlığa git ve kılıcını taşlara vur. Sonra da ecelin gelinceye veya serseri bir darbe sana isabet edinceye kadar evinde bekle." İmam Ahmed b. Hanbel, Ebul-Eş´as es-San´anf nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Yezid b. Muaviye, bizi İbn Zübeyr´e gönderdi. Medine´ye geldiğimde bir adamın yanma girdim. Adam bana dedi ki: - İnsanlar yapabildikleri kadarıyla kötülük yaptılar. Sen bu işe ne dersin, tavsiyen nedir - Dostum Ebu´l-Kasım bana şu tavsiyede bulunmuştu: (fEğer şu fitnelerin zamanına kadar yaşarsan, Uhud´a git. Kılıcını dağa vurup ağzını parçala. Sonra dönüp evine git ve evinde otur. Eğer bir kimse senin evine girerse, sen evinin kilerine gir. O adam kilere de girerse, sen dizlerin üzerine çömel ve ona şöyle de: Eğer üzerime gelirsen hem benim günahımla, hem kendi günahınla döner ve cehennemliklerden olursun, bu da zalimlerin cezasıdır." işte ben kılıcımı kırdım ve evimde oturuyorum." «el-Fiten ve´1-Melahim» adlı eserde Nuaym b. Hammad, Ehban el- Gifarfnin kızının şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hz. Ali, Ehban´ın yanma gelip şöyle dedi: - Bize tabi olmanı engelleyen sebep nedir - Dostum ve senin amcan oğlu Peygamber (s.a.v.), ileride bölünmeler, fitne ve ihtilaflar olacağını bana bildirdi ve şu tavsiyede bulundu: "İleride ayrılmalar, ihtilaf ve fitneler doğacaktır. Eğer böyle olursa sen kılıcını kır. Evinde otur ve (başkalarını caydıracak bir silah görünümünde olması için) tahtadan bir kılıç edin." dedi. İmam Ahmed b. Han-bel´in başka bir rivayetine göre ravilerden Müemmil, yukarıdaki hadise şunu eklemiştir: "Tahtadan bir kılıç edin ve serseri bir darbe sana isabet edinceye veya hayatına son verecek ölüm seni yakalayıncaya kadar evinde otur." Buharî, Ebu Hüreyre kanalıyla Rasûlullah (s.a.v.)´m şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Yakın bir gelecekte bir takım fitneler olacaktır. Fitne zamanında (ona kanşmayıp) oturan kişi, (karışmak üzere) ayakta durandan hayırlıdır. O esnada ayakta duran da (fitne sebeplerini hazırlamaya) gidenden hayırlıdır. Bu yolda yürüyen de fiilen fesada çalışandan hayırlıdır. Her kim fitne vukuuna vakıf olup onu görmeye çalışırsa, muhakkak onun kahrına uğrar. Her kim, o fitne zamanı sığınacak bir yer bulursa, hemen sığınsın (fesadçılara karışmasın)." Buharî, Abdullah b. Mesud´un şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Yakın bir gelecekte hükümdarların zulmü olacak ve hoşlanmadığınız işlerle karşılaşacaksınız." Sahabeler dediler ki: - O zaman ne yapmamızı emredersin ya Rasulallah - Başkalarının sizin üzerinizdeki haklarını ödersiniz ve sizin de haklarmızı Allah´tan istersiniz." İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Bekre´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Yakın gelecekte bir fitne görülecek, ondan sonra başka bir fitne daha görülecektir. Dikkat edin, o fitneler esnasında yürüyen adam, o fitneleri hazırlamaya çalışandan daha hayırlıdır. O fitneler esnasında oturan adam, ayakta durandan «laha hayırlıdır. Dikkat edin, o esnada uzanıp yatan adam, oturandan daha hayırlıdır. Dikkat edin, bu fitneler koptuğu zaman koyunu olan kişi, koyununun başına gitsin. Arazisi olan kişi, arazisinin başına gitsin. Devesi olan kişi de devesinin başına gitsin. O esnada hazır bulunanlardan biri dedi ki: - Ey Allah´ın Peygamberi, Allah beni sana kurban etsin. Peki ya koyunu, devesi veya tarlası olmayan adam ne yapsın - Kılıcını alsın. Sonra onu bir kayaya vursun ve kılıcının ağzını taşa vurarak parçalasın. Sonra da kurtulabiliyorsa kurtulsun. Allah´ım, tebliğ ettim mi Başka bir adam da şöyle sordu: - Ya Rasulallah, Allah beni sana kurban etsin, ya elimden zorla tutulur, ben iki saftan veya iki gruptan birine götürülürsem, bir başka adam da kalıcıyla beni vurup Öldürürse, benim durumum ne olacaktır - Hem senin günahını alır, hem kendisi günahkârlarla Cehennemlikler arasına katılır." îmam Ahmed b. Hanbel, Kays´m şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hz. Aişe, Cemel savaşına gitmek üzere yola çıktığında, geceleyin Beni Amir kabilesinin sularına vardığında köpek ulumalarını işitti. - Bu hangi sudur diye sorunca, - Hav´ab suyudur, dediler. O da: - Mutlaka dönmem gerektiğini sanıyorum, dedi. Beraberinde bulunanlardan biri: - Hayır, yoluna devam etmelisin. Müslümanlar seni görürlerse, belki bu sayede Allah onların arasım düzeltir, dedi. Bunun üzerine Aişe de şu karşılığı verdi: - Doğrusu Allah´ın Rasûlü, bir gün bize şöyle demişti: "Sizden birine Hav´ab köpekleri ulursa, onun hali nice olacaktır " îmam Ahmed b. Hanbel, Kays b. Ebi Hazm´m şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hz. Aişe, (Cemel savaşma giderken) Hav´ab mıntıkasına geldiğinde, oradaki köpeklerin ulumalarını işitti ve şöyle dedi: - Öyle sanıyorum ki, geri dönmem gerekiyor. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.), bize şöyle demişti: "Durun bakalım hele, Hav´ab köpekleri sizden hanginize uluyacaktır " Zübeyr, Hz. Aişe´ye şöyle karşılık verdi: - Geri mi dönüyorsun Oysa bu savaşa gelirsen, belki Allah senin vasıtanla insanların arasım düzeltir." Hafiz Ebu Bekr el-Bezzar, Ibn Abbas´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Ah keşke bilseydim hanginiz Edip devenin sahibi olacaktır ki, o deveyle yola koyulacak, nihayet ona Hav´ab köpekleri uluyacaktır. Onun sağında,ve solunda birçok insanlar öldürülecektir "Taberânî, îbn Abbas´m şöyle´ dediğini rivayet etmiştir: "Basra´ya giderlerken Basrahların, Talha ile Zübeyr´i yakalayıp etraflarını çembere aldıkları haberi Hz. Ali ve arkadaşlarına ulaşınca, bu durum onları üzdü. Hz. Ali de şöyle dedi: - Kendisinden başka Tanrı bulunmayan Allah´a yemin ederim ki; Rabbim, Talha ile Zübeyr´i, Basralılara galip kılacaktır. Ama sonunda onlar, Talha ile Zübeyr´i öldüreceklerdir. Kûfelilerden karşınıza 6000 yahut 5500 veya 5550 adam çıkacaktır." îbn Abbas dedi ki: Ali´nin bu sözleri kalbime tesir etti. O, Kûfe´ye gelince yanına gittim ve dedim ki: - Hele bir duruma bakayım. Eğer Hz. Ali´nin dediği gibi olursa bu, mutlaka onun duyduğu bir hadise dayanmaktadır. Aksi takdirde bu, onun bir savaş taktiğidir. Ordudan bir adama rastladım. Ona bu durumu sordum. O da hiç beklemeden Hz. Ali´nin dediklerinin aynısını söyledi. Demek ki bu haberi ona Rasûlullah vermişti." Beyhakî, Ümmü Seleme´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Peygamber (s.a.v.), kendi zevcelerinden bazılarının devlet düzenine baş kaldıracaklarını anlattı. Hz. Aişe de güldü. Peygamber (s.a.v.) ona: - Bak ey Hümeyra! Sen bu kadınlardan biri olmayasm, dedi. Sonra Hz. Ali´ye dönüp şöyle dedi: - Ey Ali, eğer bu senin idaren altında olursa buna yumuşak davran." Bu, cidden garib bir hadistir. Bundan daha garibi de Beyhakî´nin, Ebu Bekre´den yaptığı şu rivayettir: "Ebu Bekre´ye denildi ki: - Cemel savaşında güçlü olduğun halde savaşmanı engelleyen sebep neydi - Ben, Rasûlullah (s.a.v.)´m şöyle dediğini işittim: "Bir kavim, meşru devlet düzenine baş kaldıracaktır. Onlar helak olacaklar, felah bulmayacaklardır. Liderleri ve komutanları bir kadındır. Liderleri ve ko-mutanlarıysa cennettedir." Bu, cidden münker bir hadistir. Buharı, Ebu Bekre´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), Farslıların başlarına Kisra´nm karısını hükümdar yaptıklarını duyunca, şöyle dedi: "İdarelerinin başına bir kadım geçiren kavim felah bulmayacaktır." Bu hadis, mahfuzdur. îmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Vail´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hz. Ali, Ammar ile Hasan´ı Kûfe´ye gönderdi ki Hz. Aişe ve etrafındaki adamları geri çevirsinler. Bunun için de Ammar, şöyle bir konuşma yaptı: "Doğrusu ben biliyorum ki, Hz. Aişe dünyada da ahirette de Rasûlullah´m zevcesidir. Ama Allah, sizin kendisine mi, yoksa Aişe´ye mi tabi olduğunuzu bilmek için sizi imtihana tabi tutmuştur." Buharî, Gunder´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bütün bu hadiseler, Cemel Vak´ası günlerinde görüldü. Hz. Aişe de oraya gelişine pişman oldu. Zübeyr b. Avvam da pişman olmuştu. O, savaş alanında durmaktayken orada savaşmasının doğru olmayacağını hatırlamış ve geri dönmüştü. Abdürrezzak, Katade´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Cemel savaşında Zübeyr geri dönünce, Ali bundan haberdar oldu ve şöyle dedi: "Safiyye´nin oğlu eğer hak yolda olduğunu bilseydi, savaştan geri dönmezdi." Zübeyr´in geri dönüşünün sebebi şuydu: Peygamber (s.a.v.), Beni Saide gölgeliğinde Zübeyr ile Ali´ye rastlamış ve Zübeyr´e şöyle sormuştu: - Ey Zübeyr, sen Ali´yi seviyor musun - Onu sevmeme ne engel var ki onu sevmiyeyim - Peki kendisine karşı haksız olduğun halde, onunla savaşırsan ne yapacaksın işte Zübeyr, bu sebepten dolayı savaştan geri dönmüştü." Hafız el-Beyhakî, Ebu Esved ed-Dakalî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ali ile arkadaşları, Talha ve Zübeyr´in yakınına gelip de safları birbirine tamamen yaklaştığında Hz. Ali, Rasûlullah´m katırına binmiş olarak ortaya çıktı ve şöyle seslendi: - Bana Zübeyr b. Avvam´ı çağırın. Zübeyr geldi. O da binek üzerindeydi. Yaklaştı, nihayet Ali ile Zü-beyr´in bineklerinin boyunları birbirine değdi. Ali, ona şöyle dedi: - Ey Zübeyr, Allah aşkına söyle. Sen Rasûlullah (s.a.v.)´ın falan günde falan yerde sana uğradığı ve: - Sen Ali´yi seviyor musun diye sorduğunu, senin de kendisine: - Dayım oğlunu, amcam oğlunu, dindaşımı niye sevmiyeyim dediğini hatırlıyor musun O esnada Rasûlullah, dönüp bana da şöyle sormuştu: - Ey Ali, sen de Zübeyr´i seviyor musun Ben de şu cevabı vermiştim: - Ya Rasulallah, halam oğlunu ve dindaşım Zübeyr´i niye sevmiyeyim Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), sana şöyle demişti: - Ama vallahi ey Zübeyr, sen, kendisine karşı haksız olduğun halde Ali ile savaşacaksın. Bunun üzerine Zübeyr (r.a.) şöyle dedi: - Evet, vallahi ben bu hadisi Rasûlullah´tan duyduğum günden beri ta şimdiye kadar hatırlanmamıştım. Allah´a yemin ederim ki, seninle savaşmayacağım. Böyle dedikten sonra Zübeyr (r.a.), bineğinin üzerinde safları yararak geri döndü. Oğlu Abdullah b. Zübeyr karşısına çıkü ve: - Neyin var senin diye sorunca Zübeyr, ona şu cevabı verdi: - Ali, Rasûlullah´tan duyduğum şu hadisi bana hatırlattı: Rasûlullah (s.a.v.) bana: - Ey Zübeyr! Kendisine karşı haksız olduğun halde Ali ile savaşacaksın! demişti. îşte bu sebeple ben Ali ile savaşmayacağım. - Sen savaşmak için mi gelmiştin Oysa sen insanların arasını düzeltmek ve bu ihtilafi halletmek için gelmiştin. - Ali´yle savaşmamaya yemin ettim. - Köleni azad et, bir hayır işle ve insanların arasını düzeltinceye kadar da burada bekle. Oğlunun böyle demesi üzerine Zübeyr, kölesini azad etti ve orada beklemeye başladı. İnsanların işi karışınca ve aralarında ihtilaf başgös-terince o, atına binip geri döndü." Beyhakî, Hz. Ali´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Organlarından birinin kendisinden önce Cennet´e gireceği bir adama bakmak isteyen kimse Zeyd b. Savhan´a baksın." Ben derim ki: Hadiste kendisinden söz edilen Zeyd, Cemel Vak´asın-da Ali´nin askerlerince öldürüldü. Buharî ve Müslim´in sahihlerinde, Ebu Hüreyre´nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Davaları aynı olan iki büyük cemaat birbirleriyle savaşmadıkça kıyamet kopm ayacaktır." Bu iki cemaat, Cemel ve Sıffin savaşlarında çarpışan iki taraftır. Çünkü tarafların ikisi de İslâm´a davet ediyorlardı. Sadece idare konusunda birbirleriyle çekişiyorlardı. Ümmet ve reaya ile ilgili bazı maslahatların gözetiminde anlaşamıyorlar di. Aslında savaşmamaları, savaşmalarından daha iyi olacaktı. Nitekim ileride de anlatacağımız gibi cumhur-u sahabe bu görüştedir. Yakub b. Süfyan, Safvan b. Ömer´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Şamlılar 60.000 kişiydiler. Onlardan 20.000´i öldürüldü. Iraklılar 120.000 kişiydiler. Onlardan da 40.000 kişi öldürüldü. Ama Ali ile arkadaşları, Muaviye´nin adamlarına nisbetle hakka daha yakın idiler. Mu-aviye´nin adamları, Ali ve grubuna karşı haksızlık edip taşkınlık yapıyorlardı. Nitekim Müslim, Ebu Katade´nin şöyle dediğim rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.), Ammar´a: "Seni mütecaviz bir grup Öldürecektir." dedi." Müslim, Ümmü Seleme´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.): "Ammar´ı mütecaviz bir grup öldürecektir." dedi. Başka bir rivayete göre de Rasûluîlah: "Onu öldüren Cehennemidedir." demiştir." Bu hadis, Hz. Peygamber´in hicretinin ilk zamanlarında Mescid-i Nebevî´nin yapılışından bahsederken nakledilmişti. Bazı Rafizîler, bu hadise: "Allah, kıyamet gününde benim şefaatimi ona ulaştırmasın." cümlesini eklemişlerdir ki, bunun dayanağı yoktur. Aksine bu, Ra-fizîlerin ihtilafındandır. Allah onları kahretsin. Beyhakî, Ammar´m cariyesinin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ammar hastalandı. Uykusu kaçtı, bayıldı. Sonra ayılmca, çevresinde oturup ağlamakta olduğumuzu gördü ve bize şöyle dedi: - Niçin ağlıyorsunuz Yatağımda Öleceğimden mi korkuyorsunuz Oysa sevgilim Rasûlullah (s.a.v.), beni mütecaviz bir topluluğun öldüreceğini ve dünyadaki en son azığımın da su karıştırılmış bir içimlik süt olacağını bildirmiştir." İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Bahterî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Sıffin savaşında Ammar şöyle dedi: - Bana bir içimlik süt getirin. Zira Rasûlullah (s.a.v.), bana şöyle demişti: "Dünyada en son içeceğin şey, bir içimlik süttür." Böyle dedikten sonra Ammar, getirilen sütü içti. İleriye atıldı. Sonra da öldürüldü." Abdurrahman b. Mehdi, Ebu Bahterî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ammar b. Yasir´e, bir içimlik süt getirildi. O da gülüp şöyle dedi: Öleceğim zaman içeceğim en son içeceğin, bir içimlik süt olacağını Rasûlullah bana bildirmişti." Beyhakî, İbn Mesud´un şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "İnsanlar ayrılığa düştükleri zaman îbn Sümeyye hakla beraber olacaktır." Bilindiği gibi Ammar (İbn Sümeyye), Sıffin´de Şamlı adamlar tarafından öldürüldü. Onu öldürenin adı Ebu Fadiye idi. Basit bir adamdı. Sahabe olduğunu söyleyenler de vardır. Ebu Ömer İbn Abdilberr ile diğerleri, sahabelerin adları arasında Ebu´l-Fadiye Müslim diye birinin bulunduğunu zikretmişlerdir, Ammar´ı öldüren kişinin Yesar b. Üzeyhir el-Cühenî eî-Kudaî olduğunu söyleyenler de olmuştur. Yesar´m Müzen kabilesinden olduğu da söylenmiştir. Bazılarına göre, Ammar´m katilleri iki kişidir. Başkaları bu kişinin, Ammar b. Yasir´in katili olduğunu ifade etmişlerdir. Hatta bu kişi, Ammar´ı, nasıl öldürdüğünü utanmadan açıkça anlatmıştır. SıfEn savaşından bahsederken, bu adamın tercüme-i halinden ve Ammar´ı öldürüşünden ayrıca bahsedeceğiz. Bunun, Bedir gazvesine katılmış bir kişi olduğunu söyleyenler yanılmıştır. İmam Ahmed b. Hanbel, Hanzale b. Hüveylid el-Anzfnin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir ara ben Muaviye´nin yanındayken iki kişi ona gelip Ammar´ın başı hakkında tartıştılar. İkisi de Ammar´ı kendisinin öldürmüş olduğunu iddia ediyordu. Abdullah b. Amr, onlara dedi ki: - Babacığım, sen, Rasûlullah (s.a.v.)´m Ammar´a şöyle dediğini işitmedin mi : "Vay sana ey İbn Sümeyye (Ammar)! Seni mütecaviz bir topluluk öldürecektir." Bunun üzerine Amr, Muaviye´ye: - Şunun dediklerini işitiyor musun diye sordu. Muaviye de ona şu cevabı verdi: - Buna dair yasak, bize hâlâ gelmektedir, ama Ammar´ı biz mi öldürdük ki böyle diyorsun Aslında onu, getirenler öldürdüler." Muaviye´nin: "Ammar´ı kılıçlarımızın önüne getirenler öldürdüler." demesine gelince bu, tevili, gerçekten akıldan uzak bir sözdür. Zira durum böyle olursa, ordunun komutanı, Allah yolunda savaşan kimselerin katili olur. Çünkü onları, düşmanın kılıçları Önüne süren odur. Abdürrezzak, Misver b. Mahreme´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Amr, Abdurrahman b. Avfa şöyle dedi: - Şu ayeti okuduğumuzu sen bilmiyor musun "Allah uğrunda gereği gibi cihad edin." (el-Hacc, 78.) Yani zamanın evvelinde Allah uğruna hakkıyla cihad ettiğiniz gibi zamanın sonunda da cihad edin. Abdurrahman b. Avf dedi ki: - Bu ne zaman olacaktır ey mü´minlerin emiri - Ümeyye oğulları emir, Muğire oğulları da vezir oldukları zaman bu böyle olacaktır." Beyhakî, bunu burada zikretmekle bu babdan sonra anlatılacak hakem meselesi için bunu delil olarak ileri sürmek istemiştir. [2] Alî Zamanında Görevlendirilen İki Hakem Hakkında Rasûlullah´ın Önceden Haber Verişi Ali b. Ahmed b. Abdan, Süveyd b. Gafle´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "İsrailoğulları ayrılığa düştüler. İhtilafları aralarında devam etti. Nihayet iki hakem görevlendirdiler. O hakemler de saptılar ve kendilerine uyanları da saptırdılar. Bu ümmet de ayrılığa düşecektir. Aralarındaki ihtilafları devam edecek, nihayet iki hakem görevlendireceklerdir. Bu hakemlerin kendileri sapıtacakları gibi, kendilerine tabi olanları da saptıracaklardır." Bu, gerçekten tuhaf ve münker bir hadistir. Çünkü hakemlerin ikisi de sahabelerin seçkin şahsiyetlerindendiler. Bunlardan biri Amr b. As, diğeri de Ebu Musa el-Eş´arî idi. Bunlar insanların aralarını bulmak, Müslümanların akan kanlarını durdurmak için hakem olarak görevlendirilmişlerdi ve görevlerini de ifa etmişlerdi. Bunlar sebebiyle Haricîler fırkasından başka sapıklığa düşen de olmamıştı. Haricîler, Mua-viye ile Ali´nin hakem tayin etmelerine karşı çıkmış, onları kafirlikle itham etmişlerdi. Nihayet Ebu Talib oğlu Ali onlarla savaşmıştı. îbn Abbas, onlarla münazara yapmış, bu münazara neticesinde onlardan bir grup hakka dönmüş, diğerleri sapıklıkta kalmaya devam etmişlerdi. Neticede çokları Nehrevan´da ve diğer rezil yerlerde öldürülmüşlerdi. Nitekim bunu ileride de açıklayacağız. [3] Hz. Peygamber´ın Haricîlerden Ve Onlarla Yapılacak Olan Savaştan Haber Vermesi Buharı, Ebu´l-Yeman kanalı ile Ebu Said el-Hudrf nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir gün Peygamber, ganimet dağıtırken oradaydık. O sırada Temim oğulları kabilesinden Zü´1-Huvaysıra adında bir adam gelerek: - Ya Rasulallah, adil ol ve hakkaniyetten ayrılma, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: - Yazıklar olsun sana. Ben adil davranmıyorsam, İrim davranıyor Eğer ben adaleti yürütmüyorsam büyük bir zarara uğramış olurum. Ben adaleti yürütmüyorsam lam yürütür dedi. Hz. Ömer: - Ya Rasulallah, bana izin ver de şunun boynunu vurayım, dedi. Peygamber Efendimiz de ona şöyle karşılık verdi: - Vazgeç ondan. Zira onun öyle arkadaşları vardır ve onlar öyle bir topluluktur İri, herhangi biriniz, kendi namazını onların namazı karşısında ve kendi orucunu onların orucu karşısında küçük görür. Kur´ân´ı okurlar, fakat okudukları Kur´ân onların hançere ve köprücük kemiklerini geçmez. Okun avı delip geçtiği gibi onlar da İslâm dininden çıkarlar. O okun temrenine bakılır, onda birşeye rastlanamaz. Ucuna bakılır, onda birşeye rastlanamaz. Sonra gövdesine bakılır, onda birşeye rastlanamaz. Son teleğine de bakılır, onda da birşeye rastlanamaz. İşkembe, bağırsak ve kana bulaşmadan delip geçmiştir. O topluluğun alametleri, aralarında siyah bir adamın bulunmasıdır. Adamın iki kolundan biri, kadın memesi veya gövdeden kesilip sarkan et parçası gibi sallanıp durur. Halk arasında tefrika ve ayrılık başgösterince onlar ortaya çıkarlar." Şahidlik ederim İri ben bunu Hz. Peygamberden kulağımla dinledim ve şahidlik ederim ki, Ebu Talib oğlu Ah" bu kimselerle savaşırken ben de beraberindeydim. Ali (r.a.)´nin emri üzerine o adam ortaya getirildi de adama baktım. Tıpa tıp Peygamber Efendimiz´in buyurduğu vasıfla idi." Müslim, Ebu Said´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Müslümanların tefrikaya düştüğü sıralarda bir grup dinden çıkacaktır. Onları, hakka en yakın olan grup öldürecektir." Müslim, Beşir b. Amr´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Sehl b. Hanife şöyle bir soru sordum: - Rasûlullah (s.a.v.)´ın şu Haricîlerden söz ettiğini duydun mu - Duydum ve eliyle doğuya -başka bir rivayete göre ise Irak´a- işaret edip gösterdi. Sonra da onlar hakkında şöyle buyurdu: "Bir kavim ortaya çıkacak ki, onlar Kur´ân´ı dilleriyle okuyacaklar, ama bu onların köprücük kemiklerini geçmez. Okun yaydan çıkışı gibi onlar da dinden çıkacaklardır. Başları traşlıdır." Muhammed b. Kesir el-Mısısî de bu hadisi merfu olarak Enes´ten rivayet etmiştir. Bu rivayete göre Peygamber (s.a.v.), Haricîlerden söz ederken şöyle buyurmuştur: "Onların alameti ve siması traşlı olmaktır. Onlar, halkın en şerlisi ve en ahlaksızlarıdır." Buharî ve Müslim´in sahihlerinde, Ali b. Ebi Talib´in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.)´ın şöyle buyurduğunu işittim: "Ahir zamanda yeni yetme bir topluluk ortaya çıkacaktır. Beyinsiz ve akılsız kimselerden oluşan bu topluluk, yaratıkların en hayırlısının sözünü söyleyeceklerdir, ama imanları hançerelerini aşmayacaktır. Nerede rastlarsanız onları öldürün. Onları öldüren kimse kıyamet gününe kadar sevap kazanacaktır." Yakub b. Süfyan, Said b. Ebi Vakkas´m şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), memeli adamdan bahsetti ve onunla ilgili olarak şöyle buyurdu: "Redhe şeytanıdır. At çobanı gibidir. Becile´den gelen bir adam onu kovacaktır. Becileli adama, Eşheb veya tbn Eşheb denir. O, zalim bir kavim içinde bir alamettir." Süfyan dedi ki: Ammar ez-Zehebfnin bana anlattığına göre kendilerine Eşheb veya tbn Eşheb denen bir adam gelmiş. Yakub b. Süfyan, Sa´d b. Malik´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ebu Talib oğlu Ali, Redhe (Mahdic) şeytanını öldürdü." Allah bilir ya o, böyle demekle onu Hz. Ali*nin arkadaşlarının öldürmüş olduğunu söylemek istemiştir. Ali b. Ayyaş, Habib vasıtasıyla Seleme´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hz. Aişe, Merv ordusunun ya da Nehrevan halkının Muhammed (s.a.v.)´in dili ile lanetlenmiş olduklarını biliyordu." İbn Abbas dedi ki: "Merv ordusu, Hz. Osman´ın katilidir." Beyhakî, Ebu Said el-Hudrf nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.)´ın şöyle buyurduğunu işittim: "Sizden bazı kimseler, Kur´ân´m indirilmesi konusunda savaştığı gibi, tevili konusunda da savaşacaktır. Ebu Bekir dedi ki: - O ben miyim ya Rasulallah - Hayır. Ömer dedi ki: - O ben miyim ya Rasulallah - Hayır, ama ayakkabıyı yamayıp dikendir (yani Ali´dir.)." Yakub b. Süfyan, Lahik´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Nehrevan´da Hz. Ali´ye karşı çıkan Haricîler 4000 kişiydiler. Müslümanlar, onlara hücum ettiler ve onları öldürdüler. Onlar da Müslümanlardan ancak dokuz kişiyi öldürmüşlerdi. Dilerseniz Ebu Berze´ye gidip sorun. O buna şahadet edecektir." Ben derim ki: Haricîlerle savaşılacağına dair haberler, Rasûlullah (s.a.v.)´dan mütevatir olarak rivayet edilmiştir. Çünkü bu rivayetler, hadis imamları nezdinde kesinlik ifade eden yollarla nakledilmektedirler. Bu savaşın Hz. Ali zamanında vuku bulmuş olduğu, bütün ilim ehli nazarında kesin olarak bilinmektedir. Ama onların isyanlarının ne şekilde vuku bulduğu, isyan sebebi ve İbn Abbas´m bu konuda onlarla münazara yaptığı, onlardan bir çoğunun sapıklıktan geri dönüşü ile ilgili açıklamalar yeri geldiğinde anlatılacaktır. [4] Hz. Peygamber´in Alî B. Ebi Talîb´in Öldürüleceğini Haber Vermesi İmam Ahmed b. Hanbel, Ammar b. Yasir´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), Uşeyre gazvesine gönderirken üzerinde toprak gördüğü için Ali´ye: "Ey Ebu Turab" diye hitab etmiş ve sonra da ona şöyle demişti: - Sana insanların en bahtsız iki adamım söyliyeyim mi - Evet ya Rasulallah, diye cevap verdik. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v), Ali´ye hitaben şu cevabı verdi: - Biri Salih peygamber´in devesini boğazlayan Semud kavminin kızıl tenli adamıdır. Diğeri de senin şu kafana vurup sakalını ıslatacak kadar kanatan adamdır." Beyhakî, babası Bedir gazvesine katılmış olan Fudale b. Ebu Fuda-le el-Ensârfnin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ali´nin yaralanması sebebiyle ziyaretine babamla birlikte gittim. Babam ona şöyle sordu: - Seni şu evinde ikamete zorlayan sebep nedir Eğer ecelin gelirse Cüheyneliler seni alıp Medine´ye götürürler. Eğer ecelin isabet ederse, arkadaşların senin cenazenle ilgilenir ve namazını kılarlar. Hz. Ali dedi ki: - Rasûlullah (s.a.v.), kafamın kanıyla sakalım ıslanmadıkça ölmeyeceğimi bana söyledi. Gerçekten de Hz. Ali öldürülüp şehid olmuş, Ebu Fudale de onun yanında Sıffin savaşında öldürülmüştü." Ebu Davud et-Tayalisî, Zeyd b. Vehb´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Haricîlerin reisi, Ali´nin yanma geldi ve ona: - Allah´tan kork. Sen öleceksin, dedi. Ali de ona şu karşılığı verdi: - Hayır, taneyi yarıp ekini bitiren ve canlıları yaratan Allah´a yemin ederim ki ben, şu kafamdan darbe yeyip sakalım kanla ıslanmadıkça ölmeyeceğim. Bu, kesinleşmiş bir hükümdür ve Rasûlullah tarafından bana bildirilmiştir. İftira edenler de kayba uğramışlardır." Ebu îdris el-Ezdî, Hz. Ali´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), bana dedi ki: "Bu ümmet benden sonra sana hıyanet edecektir." Buharî, Sa´lebe b. Yezid´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ali dedi ki: - Habbeyi yarıp ekini bitiren ve canlıları yaratan Allah´a yemin ederim ki, başımdan sakalıma kadar yüzüm kana bulanacaktır (Yani öldürüleceğim.). Abdullah b. Sübey´ dedi ki: - Allah´a yemin ederim ki, ey mü´minlerin emiri! Eğer bir adam çıl-dırıp ta seni öldürecek olursa, biz onun aşiretinin tamamını sana karşılık öldürmeyi tercih edeceğiz. - Allah aşkına böyle yapmayın. Katilimden başkasını öldürmeyin. - Ey mü´minlerin emiri! Yerine bir kimseyi halef tayin etmeyecek misin - Rasûlullah sizleri nasıl bıraktıysa, ben de sizleri öylece bırakacağım. - Bizi başsız bıraktığın takdirde Rabbine ne diyeceksin - Derim ki: Allah´ım, sen uygun gördün, beni onların başına emir yaptın. Sonra canımı aldın. Ben de seni onların başında bıraktım. Dilersen onları ıslah edersin, dilersen bozarsın." Meşhur rivayete göre, Hz. Ali, sabah namazına giderken sed yanında Abdurrahman b. Mülcem denen bir Haricî tarafından vurulmuştu. Yaralanan Hz. Ali, iki gün yatakta yattı. O sırada İbn Mülcem de hapsedildi. Hz. Ali, oğlu Hasan´a vasiyetini yaptı. Orduyu alıp göreve devam etmesini emretti ve: "Cariyenin gelişi gibi yanıma gelme." dedi. Hz. Ali vefat edince Abdurrahman b. Mülcem, kısas veya had gereği öldürüldü. Doğrusunu Allah bilir. Sonra oğlu Hasan, ordunun başına geçip Muaviye´y |