Konu Başlığı: Hz. Peygamberin Doğduğu Gece Meydana Gelen Olaylar Gönderen: Esila üzerinde 03 Şubat 2011, 14:15:47 Hz. Peygamberin Doğduğu Gece Meydana Gelen Olaylar Zeyd B. Amr B. Nüfeyl (R.A.) Fetret Devrinde Meydana Gelen Bazı Olaylar. Ka´be´nin Yapılışı Ka´b B. Lüeyy. Zemzem Kuyusunun Yeniden Açılması Abdülmuttalib İn, Oğullarından Birini Kurban Etmeyi Adaması Abdülmuttalîb´in, Oğlu Abdullah´ı, Vehb Ez-Zührî´nin Kızı Amine İle Evlendirmesi Hz. Peygamber´în Sîreti Rasûlullah ´(S.A.V.)´In Doğumu. Hz. Peygamber Nasıl Doğdu . Hz. Peygamberin Doğduğu Gece Meydana Gelen Olaylar. Zeyd B. Amr B. Nüfeyl (R.A.) Şeceresi şöyledir: Zeyd b. Amr b. Nüfeyl b. Abdü´1-Uzza b. Rebah (Ri-yah ) b. Abdullah b. Kurz b. Rezah İbn Adiyy b. Ka´b b. Lüeyy el-Kureyşî el-Adevî. Hz. Ömer´in babası Hattab, Zeyd b. Amr b. Nüfeyl´in amcası aynı zamanda ana bir kardeşiydi. Bu şöyle olmuştu. Zeyd´in babası Amr b. Nüfeyl, babası Nüfeyl´in ölümünden sonra üvey annesiyle evlenmişti. O zamana göre böyle bir evlilik normaldi. Bu kadın, Zeyd´in dedesi Nüfeyl ile evliyken Hattab´ı doğurmuştu. Bu rivayet, Zübeyr İbn Bekkar ile Muhammed b. İshak´a aittir. Zeyd b. Amr, putlara ibadet etmeyi bırakmış ve putperestlikten ayrılmıştı. Besmelesiz kesilen hayvanların etini yemezdi. Yunus b. Bükeyr, Hz. Ebu Bekir´in kızı Esmanın şöyle dediğini rivayet eder: Zeyd b. Amr b. Nüfeyl´in -sırtını Ka´be´nin duvarına yaslanmış vaziyette- şöyle dediğini işittim: "Ey Kureyş topluluğu! Nefsimi elinde tutan Allah´a yemin ederim ki, aranızda benden başka İbrahim´in dininde bulunan hiç kimse yoktur. Allahım, en çok kimi sevdiğini bilseydim, onu vesile ederek sana ibadet ederdim. Ama böyle birini tanımıyorum." dedikten sonra bineği üzerinde secde ediyordu. Ebu Usame de Hişam´dan böyle bir rivayette bulunmuş ve rivayetine şunları eklemiştir: Ka´be´ye doğru namaz kılar ve şöyle derdi, "Benim Rabb´im, İbrahim´in Rabbi´dir. Benim dinim, İbrahim´in dinidir." Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, diri diri toprağa gömülecek olan kızların gömülmelerine engel olup hayatta kalmalarına çabalardı. Bir kimse, kendi kızım toprağa diri diri gömüp öldürmek istediğinde ona şöyle derdi: "Bunu öldürme. Bana ver, ben kendisine bakarım, büyüdüğünde istersen geri alırsın, istersen bırakırsın." Yunus b. Bükeyr, Muhammed b. îshak´tan şöyle bir rivayette bulunur: Şu bir kaç kişi Kureyşlilerden kaçıp gitmişlerdi: Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, Varaka b. Nevfel b. Esed b. Abdi´l-Uzza,Osman b. Huveyris b. Esed b. Abdi´1-Uzza, Abdullah b. Cahş b. Riab b. Ya´mür b. Sabre b. Mürre b. Kebîr b. Ğunm b. Dudan b. Esed b. Huzeyme, annesi Ümeyye binti Abdulmuttalib, kızkardeşi Zennep binti Cahş -ki Rasûlullah, azatlısı Zeyd´in boşamasından sonra kendisiyle evlenmişti.- ...İşte bunlar, bayramlarda önünde kurban kesilen ve Kureyş´e ait olan bir putun yanında toplanan Kureyşli bir topluluğun yanına vardılar. Bunlar, cemaatten ayrılıp bir kenara çekilerek birbirlerine şöyle dediler: "Birbirinize muvafakat edin. Keşke birbirinize uysanız." Sözcüleri ortaya çıkıp onlara şöyle dedi: "Vallahi, kavminizin doğru yolda olmadığını biliyorsunuz, ibrahim´in dininden sapmış, ona muhalefet etmişlerdir. Fayda ve zarar veremeyen bir puta tapılmaz. Kendiniz için hakkı arayın." Bunun üzerine yola koyulup yeryüzünde dolaşmaya ve Hz. İbrahim´in dini olan Hanîf dinini aramaya başladılar. Bunlardan Varaka b. Nevfel, Hristiyanhğı seçti, o dinin sağlam bir mensubu oldu. Hristiyan-lardan, o dinle ilgili kitapları istedi. Ehl-i Kitaptan çok ilimler elde etti. Bunlardan Zeyd b. Amr b. Nüfeyl´den daha müstakim ve daha sebatlı biri yoktu. Putlarla ilgisini kesti. Hristiyanlıktan, Yahudilikten ve diğer dinlerden uzaklaştı. Sadece Hz. İbrahim´in dini olan Hanîf dinine bağlandı. Allah´ın birliğine inandı. Diğer tanrılardan kopup sıyrıldı. Kendi kavminden insanların kestiği hayvanları yemiyordu. Onların içinde bulunduğu yaşantıdan uzaklaşarak kendilerini protesto ediyordu. Hattab, ona çok eziyet etmişti. Mekke´nin yukarı taraflarına götürüp Ku-reyş´in ayak takımı ve beyinsizlerine teslim ederek: «Sakın, bunun Mekke´ye girmesine müsaade etmeyin!» demişti. Zeyd, ancak onlardan gizli olarak Mekke´ye giriyor, farkedilince de dışarı çıkarılıyordu. Dinlerini bozmasından veya kendilerinden birinin ona uymasından korkulduğu için, ona çok eziyet ediyorlardı. Musa b. Ukbe.dedi ki: Takdir ettiğim bir adam, Zeyd b. Amr b. Nüfeyl´den bahsederken onun, Kureyşlilerin kurban kesişlerini beğenmediğini ve onlara şöyle dediğini anlatıyordu: "Koyunu, Allah yarattı.. Gökten onun için su indirdi.. Yerden onun için ot bitirdi... Böyleyken onu keserken, ne diye üzerine Allah´tan başkasının adını anıyorsunuz " İşin önemine dikkat çekmek ve bu yaptıklarından ötürü onları protesto etmek için böyle konuşmuştu. Yunus b. Bükeyr, îbn îshak´m şöyle dediğini rivayet eder: Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, Hz. İbrahim´m dini olan Hanîf dinini aramak maksadıyla yeryüzünde dolaşmaya niyetlenmiş ti. Karısı Safiye binti Hadremî, onun yola çıkmaya hazırlandığım her gördükçe, koşup durumu Hattab b. Nüfeyl´e haber veriyordu. Nihayet bir gün Zeyd, ilk kitap ehli birisinden olan İbrahim´in dinini arayıp sorarak Musul ve Cezire´ye geldi. Sonra Şam´a vardı. Orada dolaşırken Belka mıntıkasmdaki bir kilisede Hristiyanhkla ilgili bilgilerin kaynağı durumunda olan bir rahibin yanına gitti. Ona, Hz. İbrahim´in dini olan Hanif dinini sordu. Rahip ona dedi ki: "Öyle bir dini soruyorsun ki, bu gün seni ona ulaştıracak bir kimseyi bulamazsın. Onu bilenler çürümüş, onu tanıyanlar yok olup gitmiştir. Yalnız sana şunu derim ki, bir peygamber ortaya çıkmak üzeredir." Zeyd, Yahudiliğe ve Hristiyanlığa bakmış, ama onları beğenmemişti. Rahibin sözlerini tamamlamasından hemen sonra Mekke´ye doğru alelacele yola koyuldu. Lahm mıntıkasına vardığında üzerine saldırıp onu Öldürdüler .Varaka, onun ölümü üzerine şu mersiyeyi söylemişti: "Ey İbn Amr, doğruyu buldun, güzel yaptın. Benzersiz Rabb´e inandığından ve dahi, Tağutlarm putlarını terkettiğinden dolayı, Kızgın ateşli tandırdan[1] uzak durdun. İnsan, yerin altında yetmiş derede de olsa, Rabb´inin rahmeti kendisine ulaşabilir." Muhammed b. osman b. Ebi Şeybe´nin, İbn Ömer´den rivayet ettiğine göre, Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, cahiliye döneminde de dindar bir Mmsey-miş. Allah´a bağlanmanın yollarını ararmış. Hatta bir defasında sefere çıktığında bir Yahudiye uğrayıp ona: "Beni de kendinle birlikte dinine sokmanı arzu ediyorum." demiş. Yahudi, ona şöyle demiş: "Allah´ın gazabından hisseni alıncaya kadar seni dinime sokmam!" Zeyd ise: "Ben zaten Allah´ın gazabından kaçıyorum." demiş ve tekrar yola koyularak bir Hristiyana uğramış, ona da: "Beni de kendinle birlikte dinine sokmanı arzu ediyorum." demiş. Hristiyan ise, ona şöyle demiş: "Sapıklıktan payım alıncaya kadar seni dinime sokmam." Zeyd ise: "Ben zaten sapıklıktan kaçıyorum." demiş. Hristiyan: "Sana öyle bir din göstereceğim ki, ona tabi olursan doğru yolu bulursun." deyince, Zeyd: "O hangi dindir " diye sormuş. O da: "İbrahim´in dini..." diye cevap vermiş. Bu defa Zeyd şöyle şahadet getirmiş: "Allahım, şahid ol. Ben, İbrahim´in dinindeyim. O din üzerine yaşayacak ve o din üzerine öleceğim." Zeyd b. Amr´ın bu durumu Hz. Peygambere anlatıldığında şöyle buyurmuş: "Kıyamet gününde o, tek bir ümmet olacaktır." Muhammed b. Sa´d, Zeyd b. Amr b. Nüfeyl´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Yahudilik ve Hristiyanlığı inceledim. İkisinden de aradığımı bulamadım. Bir zamanlar Şam ve yöresinde bulunuyordum. Orada bulunan bir manastıra uğrayıp rahiple görüştüm. Ona gurbette olduğumu, kavmimden uzaklaştığımı, putperestlikten, Yahudilik ve Hristiyanhktan hoşlanmadığımı anlattım. Bana şu cevabı verdi: "Ey Mekkelilerin kardeşi! Öyle sanıyorum ki, sen İbrahim´in dinini arıyorsun. Aslmda sen, bu güne kadar hiç kimsenin bağlanmadığı bir dini istiyorsun. O da baban İbrahim´in dinidir. O Hanif idi. Yahudi ya da Hristiyan değildi. Memleketindeki Ka´be´ye yönelerek namaz kılıp secde ederdi. Memleketine dön. Allah, memleketinde, kavminden birini peygamber olarak gönderecektir. O, İbrahim´in dinini getirecektir. O, Allah katında yaratıkların en hayırlısıdır." Yunus, İbn îshak´m şöyle dediğini rivayet eder: Zeyd b. Amr b. Nüfeyl ailesinden bazdan bana şunu anlattılar: Zeyd, Ka´be´ye girdiğinde ayakta durarak şöyle demişti: "Seninbuyruğuna amadeyim Allah´ım. Sana ibadet eder, sana kul olurum. Sen, gerçek Rabsm. İbrahim´in sığındığına sığındım. Hani o şöyle demişti: Burnumu senin huzurunda yere sürüyorum. Beni ne kadar zora sürsen de katlanırım. Kibir değil, iyilik isterim. Çok sıcak zamanda yürüyen kişi, rahat rahat konuşan kimse gibi değildir." Ebu Davud et-Tayalisî´nin anlattığına göre Zeyd b. Amr ile Varaka b. Nevfel, din aramak maksadıyla yola koyularak Musul´daki bir rahibe uğramışlar. Rahip, Zeyd b. Amr´a sormuş: - Ey deve sahibi, nereden geliyorsun - İbrahim oğullarının (Mekkelilerin) yanından... - Aradığın nedir - Din arıyorum. - Geri dön. Çünkü aradığın din, yakında senin toprağında ortaya çıkacaktır!.. Varaka, Hristiyanhğa girdi. Ama ben, gerçek bir Hristiyan olmaya azmettim. Ne var ki o bana uymadı. Geri döndü. Dönerken de şöyle diyordu: "Senin buyruğuna amadeyim Allah´ım. Sana ibadet eder, sana kul olurum. Sen, gerçek Rab´sm. Kibir değil, iyilik isterim. Çok sıcak zamanda yürüyen, rahat rahat konuşan gibi değildir. İbrahim´in inandığına inandım. Hani o şöyle diyordu: Burnumu senin huzurunda yere sürüyorum. Beni, ne kadar zora sürsen de katlanırım." Sonra yere kapanıp secde ediyordu. Zeyd´in on oğlundan biri olan Said, Hz. Peygamber´in yanına gelerek: "Ya Rasûlallah! Babam, sana anlatıldığı ve senin de bildiğin gibidir. O´nun için mağfiret dile." demiş, Hz. Peygamber de şu cevabı vermişti: "Evet, kıyamet gününde o, bir tek ümmet olarak haşrolunacaktır." Zeyd b. Amr, Hz. Peygamber´in -peygamberliğinden önce- yanma gelmişti. O esnada Zeyd b. Harise de Allah elçisinin yanında bulunmaktaydı. İkisi, önlerindeki sofradan yemekteydiler. Ona da buyur ettilerse de Zeyd b. Amr şöyle cevap verdi: "Ey kardeşim oğlu! Ben, putlar adına kesilen hayvanların etinden yemem"[2]. Muhammed b. Sa´d, Hacr b. îhab´m şöyle dediğini rivayet eder: Şam´dan dönüşünden sonra Zeyd b. Amr´i, Büvane putunun yanında iken gördüm. Güneşi araştırıyordu. Zeval vakti olunca, Ka´be´ye yönelip iki secdeli bir rekat namaz kıldı. Sonra şöyle dedi: "Bu, İbrahim ile İsmail´in kıblesidir. Taşa ibadet edip namaz kılmam. Putlar adına kesilen hayvanların etlerini yemem. Fal oklarıyla kısmet aramam. Ölünceye kadar ancak bu Beyt´e yönelerek namaz kılarım." Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, hac eder, arefede vakfe yapar, telbiye getirir ve şöyle derdi: "Buyur Allahım buyur. Senin ortağın ve dongin yoktur." Böyle dedikten sonra yaya olarak Arafat dağından inip Müzdelife´ye gider. Giderken şöyle derdi: Buyur Allah´ım buyur. Sana kul, sana köle olur ve sana ibadet ederim." Vakidî, Amir b. Rebia´nın şöyle dediğini rivayet eder: Zeyd b. Amr b. Nüfeyl´in şöyle dediğini işittim: "İsmail neslinden, Abdülmuttalib evladından bir peygamberin gelmesini bekliyorum. Ama onun zamanına ulaşabileceğimi sanmıyorum. Ona inanıyor, onu tasdik ediyor ve onun peygamber olduğuna tanıklık ediyorum. Eğer ömrün vefa eder de onu görürsen, benden ona selam söyle. Onun özelliklerini sana anlatacağını ki, onu görünce tanımakta güçlük çekmeyesin." Ben de, "Öyleyse anlat".dedim. Anlatmaya başladı ve dedi ki: "O öyle bir adamdır M, boyu ne uzun, ne de kısadır. Saçı ne çoktur, ne de azdır. Gözünde hep kızarıklık vardır. İki omuzu arasında peygamberlik mührü bulunur. Adı Ahmed´dir. Şehirde doğacak ve yine bu şehirde peygamber olacaktır. Sonra kavmi, getirdiği dinden hoşlanmayıp onu buradan çıkaracaktır. Nihayet o da Medine´ye hicret edecek ve dini orada zuhur edecektir. Sakın ona karşı aldatılmayasm. Çünkü ben, İbrahim´in dinini aramak amacıyla birçok beldeleri dolaştım.Kendilerine bu konuda soru sorduğum Yahudi, Hristiyan, Mecusi herkes, bana: "Aradığın bu din, ileride gelecektir." dediler. Bu dinin peygamberiyle ilgili olarak sana anlattığım vasıfları, ayniyle bana anlatarak: "Ondan başka gelecek bir peygamber yoktur." dediler. Amir b. Rebia dedi ki: "Ben Müslüman olunca, Zeyd b. Amr´m sözlerini ve selamını Rasûlullah´a naklettim. Rasûlullah, onun selamını aldı, ona şefkat etti ve: "Onu Cennet´te eteklerini sürüyerek dolaşırken gördüm." dedi. Sahih-i Buharî´de Abdullah b. Ömer´den rivayet edildiğine göre kendisine risalet gelmeden önce Hz. Peygamber, Mekke´nin batı yakasındaki Beldah vadisinin aşağı taraflarında Zeyd b. Amr b. Nüfeyl ile karşılaşmış. O esnada Hz. Peygamber´e yemek getirilmiş, Zeyd´e de buyur denilmiş, ama o, bu yemeği yemeyip şöyle demiş: "Putlarınız adına kestiğiniz hayvanların etlerini yemem. Üzerine Allah adı anılmadan kesilen hayvanların etlerini yemem!" Zeyd b. Amr, Kureyşlilerin putlar adına hayvan kesmelerini kınayarak şöyle derdi: "Koyunu yaratan Allah´tır. Onun için gökten su indirip, yerden ot bitiren de Allah´tır. Sonra kalkıp bu nimetleri inkar ediyor, hayvanları Allah´tan başkası adına kesip günaha giriyorsunuz!» Musa b. Ukbe, îbn Ömer´in şöyle dediğini rivayet etmiş: Zeyd b. Amr b. Nüfeyl» dini sorup araştırmak için Şam´a gitmiş. Bir Yahudi bilginine uğrayıp ona Yahudilik dinini sorarak şöyle demiş: ´Ben sizin dininize girmeye karar verdim ve1 girmeye de hazırım." Bilgin: "Allah´ın gazabından payını almadıkça dinimize giremezsin!" deyince Zeyd şu karşılığı vermiş: "Zaten ben de Allah´ın gazabından kaçıyorum. O´nun gazabını yüklenmem, buna gücüm de yetmez. Bana, başka bir yol gösteremez misin " deyince bilgin: "Bilemiyorum. Sen, ancak Hanif dinine girebilirsin." der. Bunun üzerine Zeyd: "Haniflik nedir " diye sormuş, o da şu cevabı vermiş: "Haniflik, İbrahim peygamberin dinidir. İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyandı. Sadece Allah´a ibadet ederdi." Zeyd, Yahudi bilginin yanından ayrılıp yola devam etti. Hristiyan-lardan bir âlimle karşılaştı. Ona da aynı şeyleri anlattı. Bilgin: "Allah´ın lanetinden payını almadıkça dinimize giremezsin!" deyince Zeyd şöyle dedi: "Zaten ben, Allah´ın lanetinden kaçıyorum. O´nun lanet ve gazabından asla birşey yükîenemem. Buna gücüm de yetmez. Sen, bana başka bir alternatif gösterebilir misin " Alim: "Bilemiyorum. Sen, ancak Hanîf olabilirsin." deyince, Zeyd: "Haniflik nedir " diye sordu. Âlim, şu cevabı verdi: "Haniflik, İbrahim´in dinidir. O, ne Yahudi, ne de Hristiyandı. Sadece Allah´a ibadet ederdi." Zeyd, bilginlerin İbrahim peygamber hakkındaki görüş ve düşüncelerini alınca dışarı çıkıp ellerini göğe kaldırdı ve: "Allahım, sen şahid ol ki ben, İbrahim´in dininde- yim." "Hişam b. Urve, Hz. Ebu Bekir´in kızı Esma´mn şöyle dediğini rivayet etmiş: "Zeyd b. Amr b. Nüfeyl´in sırtım Ka´be duvarına dayayarak şöyle dediğini gördüm: "Ey Kureyş topluluğu! Allah´a andolsun ki, aranızda benden başka İbrahim´in dininde kimse yoktur." Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, kızların diri diri toprağa gömülmelerine engel olurdu. Bir kimsenin, kendi kızını diri diri toprağa gömmek üzere olduğunu gördüğünde ona: "Kızını öldürme. Onun geçimini ben temin ederim." der ve kız çocuğunu onun elinden alırdı. Çocuk gelişip büyüyünce babasına: "İstersen kızını alabilirsin. Yoksa ben, onun geçimini sağlarım." derdi[3]. Abdurrahman b. Ebi´z-Zinad, Hz.Ebu Bekir´in kızı Esma´nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Zeyd b. Amr´ı, sırtını Ka´be´ye yaslayarak şöyle derken gördüm: "Ey Kureyş topluluğu! Zinadan sakının. Çünkü o, yoksulluğun meydana gelmesine sebeb olur." îbn Asakir, Rasûlullah (s.a.v.)´ın, Zeyd b. Amr hakkında şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kıyamet gününde o, tek başına bir ümmet olarak diriltilecek (ve hasredilecek) tir." Muhammed b. Osman b. Ebi Şeybe, Cabir (r.a.)´in.şöyle dediğini rivayet eder: "Cahüiye döneminde sırtım Ka´be´ye dayayarak "ilahım, İbrahim´in ilahıdır. Dinim, İbrahim´in dinidir." diyen ve secde eden Zeyd b. Amr b. Nüfeyl´in durumu kendisine sorulduğunda Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Benimle Meryem oğlu İsa arasında o, tek başına bir ümmet olarak haşrolunacaktır." Vakidî, Said b. Müseyyeb´in, Zeyd b. Amr b. Nüfeyl hakkında şöyle dediğini rivayet eder: "Vahyin Rasûlullah (s.a.v.)´a gelmeye başlamasından beş sene önce Rureyşliler Ka´be´yi yemden inşa ederlerken Zeyd vefat etti. O, kendisinin Hz.İbrahim´in dinine bağlı olduğunu söylüyordu. Oğlu Said, Müslüman olup Rasûlullah (s.a.v.)´a tabi olmuştu. Said ve Hz. Ömer, birlikte Rasûlullah (s.a.v.)´m yanma gelerek Zeyd´in durumunu ondan sormuşlardı.O da şöyle buyurmuştu: "Allah, onu bağışlasın ve ona rahmet etsin. O, İbrahim´in dini üzere ölmüştür." Vakidî der ki: O günden sonra Müslümanlar, onu hep rahmetle anmış ve kendisi için istiğfarda bulunmuşlardır. Sonra Said b. Müseyyeb de şöyle demiştir: Allah onu bağışlasın ve ona rahmet etsin. Muhammed b. Sa´d´m, Vakidî´den naklen anlattığına göre Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, Mekke´de vefat etmiş ve Hira dağının eteklerinde bir yere defnedilmiştir. Daha önce anlatıldığına göre, Zeyd b. Amr, Şam´a bağlı Belka mıntıkasında, Meyfaa denen yerde Lalım oğullarının saldırısı neticesinde ölmüştür. Doğrusunu Allah bilir. Bağendî, Hz. Aişe´den Rasûlullah (s.a.v.)´m şöyle buyurduğunu nakleder: "Cennet´e girdim. Orada Zeyd b. Amr b. Nüfeyl´e ait uzun dallı, İM büyük ağaç gördüm." Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, kendi şiirlerinin birinde şöyle demiş: "Dünya durdukça övgü ve sitayişlerimi, Beğenilen sözlerimi, kendisinden daha üst, Bir İlah ve daha yüksek bir hükümdar, Ve kendisine denk bir Rab bulunmayan, Allah´a hediye ve ithaf ediyorum." Bu şiirin, Ümeyye b. Ebi´s-Salt´a ait olduğunu söyleyenler de olmuştur. Doğrusunu Allah bilir. Muhammed b. İshak, Zübeyr b. Bekkar ve diğerlerinin rivayetlerine göre Zeyd b. Amr, tevhide dair bir şiirinde de şöyle demiştir: "Ağır kayalar yüklenen yerin teslim olduğu Allah´a, Yöneldim, o yer ki, dümdüz oldu, düzelince de onu, Tespit etmek için üzerine dağlar yerleştirdi. Tatlı ve berrak suları taşıyan bulutların yöneldiği, Allah´a yöneldim, o bulutlar ki, her nereye sevk, Edilirlerse, emre itaat ederler, gönderildikleri, Beldelere sağanak sağanak yağmur yağdırırlar. Rüzgarların kendisine yöneldiği Allah´a yöneldim. O rüzgarlar ki, halden hale dönüp giderler." Muhammed b. İshak, Hişam b. Urve´nin şöyle dediğini rivayet eder: Babam rivayet etti ki, Zeyd b. Amr, bir şiirinde şöyle demiştir: "îşler taksim edilirken bin Rabbe mi yoksa bir Rabbe mi tapacağım Lat ile Uzza´yı tamamen bıraktım. Dayanıklı ve sabırlı kimse,işte böyle yapar. Ne Uzza´ya, ne de iki kızma tapmam. Amr oğullarının putlarını da ziyaret etmem. Daha Önce uzun zaman tanrımız olan Ganem´e de tapmam. Çünkü o zaman aklım az idi. Hayret ettim. Gecelerde ve gündüzlerde hayret edilecek haller vardır. Basiret sahibi kimseler bunu görür ve bilirler ki, Cenâb-ı Allah, günahkar bir çok kimseyi yok etmiştir. Kavmin iyiliği sebebiyle diğerlerine ilişmemiştir. Onlardan küçük çocuklar çoğalır. Bir ara adam tökezleyip kayar ve bir gün döner. Parlak ve yeşil dalın gelişip büyümesi gibi. Ama ben, bağışlayıcı Rabbimin günahımı bağışlaması için, Rabbim olan Rahman´a ibadet ediyorum. Habbinize karşı takvalı olun. Takvayı muhafaza edin, Muhafaza ettiğiniz sürece helak olmazsınız. İyi kimselerin diyarlarımı- Cennet olduğunu görürsün. Kafirler için çılgın alevli kızgın bir ateş vardır. Dünyada rüsvay olacak, Ölünce de kalpleri sıkıştıran zorluklarla karşılaşacaktır." Hişam b. Urve, Hz.Ebu Bekir´in kızı Esma´nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, bir şiirinde şöyle demişti: "Cinni ve cinleri bıraktım. Dayanıklı ve sabırlı kimse, işte böyle yapar. Ne Uzza´ya taparım. Ne de iki kızma. Tasem oğullarının da putunun etrafında dolaşmam. Ganem´e de tapmam. Daha önce uzun zaman o bizim tanrımızdı. Ama o zaman aklımız az idi. İşler taksim edildiği zaman bin Rabbe mi, yoksa bir Rabbe mi tapacağım Bilmez misin ki Allah, günahkar adamları yok etmiş ve diğerlerine de kavmin iyiliği sebebiyle ilişmemiştir. Onlardan küçük çocuklar çoğalır. Bir ara adam tökezleyip düşer, birgün de dönüp gelir. Parlak ve yeşil dalın gelişip büyümesi gibi." Hz. Ebu Bekir´in kızı Esma, Varaka b. Nevfel´in şöyle dediğini rivayet eder: "Ey îbn Amr, doğruyu buldun, iyi ettin, Kızgın ateşli tandırdan uzaklaştm. Çünkü sen, benzersiz Rabbe taptın, Dağların cinlerini de olduğu gibi bıraktın. Korkulu bir yere indiğimde derim ki: Bana acı, acı, çünkü, cinlerin umudu sensin. Tanrım ve umudum sensin! ey Rabbimiz. Kişi, yetmiş dere yerin altında olsa bile, Rabbinin rahmeti yine ulaşır. Dualara icabet edene taparım, hiç işitmeyene tapmam. Her mabette namaz kılarken ben derim ki: Mübareksin, senin adını anıp dua edenleri çoğalttım." Daha önce de belirtildiği gibi Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, Varaka b. Nev-fel, Osman b. Huveyris ve Ubeydullah b. Cahş birlikte Şam´a gitmişlerdi. Zeyd hariç> diğerleri Hristiyanhğa girmişler. Zeyd, hiç bir dine gir-meyip fitrat üzere kalmakta devam etmiş. Bir ve ortaksız olan Allah´a ibadet etmiş, önce de anlattığımız gibi Hz. İbrahim dinine elden geldiğince uymaya çalışmıştı. Varaka b. Nevfel´e gelince, onunla ilgili bilgileri, bi´set konusunun baş kısmında nakledeceğiz. Osman b. Huveyris, kayserin yanında ölünceye dek Şam´da ikamet etmişti. Ümevfnin onunla ilgili olarak anlattığı tuhaf bir haber vardır. Özet olarak şöyledir: Osman b. Huveyris, kayserin yanma geldiğinde kendi kavminden gördüğü eziyetleri anlatıp şikayette bulundu. Bunun üzerine kayser, Şam Araplannın meliki İbn Cefne´ye mektup yazarak, Kureyşlilerle savaşmak üzere Osman´ı takviye için bir ordu göndermesini emretti. Araplar, Mekke´nin önemli ve azametli bir yer olduğunu, Cenâb-ı Allah´ın fil sahiplerine neler yaptığını bildiklerinden dolayı, bu işten vazgeçmesi için İbn Cefne´ye mektup yazdılar. Bunun üzerine îbn Cef-ne, boyalı ve zehirli bir gömleği Osman´a giydirip öldürdü. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl de Osman için bir mersiye söyledi. Vefatı, bi´setten otuz yıl kadar öncedir. Doğruyu, noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [4] Fetret Devrinde Meydana Gelen Bazı Olaylar Ka´be´nin Yapılışı Ka´be´yi ilk defa yapanın, edenin Hz. Adem olduğu söylenir. Bu konuda Abdullah b. Ömer´den gelen merfu bir hadis vardır. Ancak bu hadisin senedinde İbn Luhay´a´nın adı geçmektedir ki o da zayıf ravilerden-dir. Kuvvetli görüşe göre Ka´be´yi ilk yapan, İbrahim peygamberdir. Nitekim bu görüş, Önceki sayfalarda da nakledilmişti. Hz. İbrahim´den sonra yıkılmış, Amalika kabilesi yeniden yapmış, sonra yine yıkılmış, bu sefer Cürhümlüler inşa etmiş, sonra yine yıkılmış, Kureyşliler yeniden yapmışlar. Nitekim Simak b. Harb, Halid b. Arara´dan, o da Hz. Ali´den böyle rivayet etmiştir. Kureyşlilerin Ka´be´yi yeniden yapmalarıyla ilgili bilgileri, daha sonraki sayfalarda vereceğiz. Onlar bi´setten beş veya zayıf bir kavle göre onbeş- sene önce Ka´be´yi yeniden yapmışlardır. Yeri geldiğinde bütün bunlar anlatılacaktır. Güvencimiz ve dayanağımız Allah´tır. [5] Ka´b B. Lüeyy Ebu Nuaym´m, Ebu Seleme´den rivayet ettiğine göre Ka*b b. Lüeyy, Kureyşlilerin, Arube diye adlandırdıkları cuma gününde halkını toplayıp şöyle hitapta bulunurmuş: "Dinleyin ve öğrenin. Anlayın ve bilin. Gece karanlıktır, gündüz aydınlıktır. Yer döşek, gök tavandır. Dağlar kazıklar, yıldızlar işaretlerdir. Öncekiler, sonrakiler gibidir. Erkek, dişi, eş ve hareketli herşey, eninde sonunda çürüyecektir. Yakınlarınızla ziyaretlesin, hısımlarınızla aranızdaki bağları muhafaza edin, mallarınızı nemalandırm. Ölen bir kimsenin geri döndüğünü gördünüz mü hiç Asıl yaşanacak yurt, bu dünyadan sonrakidir. Gerçek, sizin söylediğiniz ve zannettiğiniz gibi değildir. Harem´inizi süsleyip gereken saygıyı gösterin. Ona tutunun. Onunla ilgili olarak size büyük bir haber gelecektir. Oradan çok kıymetli ve üstün bir peygamber çıkacaktır. "Sözlerine devamla şöyle demiştir: Gece ve gündüz, her gün bir olay meydana gelir. Bunların gecesi de gündüzü de birdir. Her gelişlerinde yeni bir olay meydana getirirler, Biz farkında olmadan bol nimet perdelerini, Üzerimize salar, Peygamber Muhammed gelir. Haberler getirir, o haberleri veren doğru sözlüdür. Allah´a andolsun ki görüp işitseydim, elim ayağım yetseydi, deve gibi hızla koşup ona giderdim. Aygır gibi süratle fırlayıp ona ulaşırdım. Aşireti, hakkı bıraktığı zaman keşke ben onun davetinin özüne şahit olsaydım. KaT b. Lüeyy´in vefatından 560 sene sonra Hz. Muhammed (s.a.v.)´e peygamberlik gelmiştir. [6] Zemzem Kuyusunun Yeniden Açılması Cürhümlüler, Zemzem kuyusunu kapattıklarından yeri bilinemez hale gelmişti. Bu durum, Haşim oğlu Abdülmuttalib zamanına kadar devam etmişti. O zat, Zemzem, kuyusunun yerini bulmuş ve yemden açmıştı. Muhammed b. İshak dedi ki: Abdülmuttalib, bir ara Kabe´nin bitişiğindeki Hatim denen kısımda uyumaktayken, rüyasında bir adam kendisine görünmüş ve Zemzem kuyusunu yeniden açmasını emretmişti. Yezid b. Ebi Habib el-Mısrî´nin, Abdullah b. Züreyr el-Gafikı den rivayet ederek bana anlattığına göre Abdülmuttalib´in Zemzem kuyusunu yeniden açmaya başlaması şöyle olmuştur: Ali b. Ebi Talib (Hz. Ali), Ab-dülmuttalib´in Zemzem kuyusunu yeniden açmakla emrolunduğu durumdan bahs ederken şöyle demiştir: Abdülmuttalib dedi ki: Ben, Hatim´de uyumaktaydım. Biri, bana gelip, "Tibe´yi kaz." dedi. Kendisine, "Tibe nedir " diye sormam üzerine benden uzaklaşıp gitti. Ertesi gün yine aynı yere gidip uyuduğum zaman, aynı adam yine bana gelip, "Berre´yi kaz." dedi. Kendisine, "Berre nedir " diye sormam üzerine benden uzaklaşıp gitti. Ertesi gün yine aynı yere gidip uyudum, yine o adam bana gelerek, "Mazmune´ yi kaz." dedi. Kendisine "Mazmune nedir " diye sormam üzerine benden uzaklaşıp gitti. Ertesi gün yine aym yere gidip uyuduğumda yine bana gelip, "Zem-zem´i kaz." dedi. Kendisine, "Zemzem nedir " diye sormam üzerine bana dedi ki: "O kuyunun suyu asla-azalmaz ve kuramaz. Bütün hacıların içmesine yeter. Kanla dışkı arasında, kara karga çukurunun yanında ve Karınca köyündedir." Zemzem kuyusunun yeri ve özelliği, Abdü1muttalib´e açıklanıp ta o, bu açıklamanın doğruluğunu anlayınca, ertesi gün oğlu Harisle birlikte -o zaman Haris´ten başka oğlu yokmuş- kazmayı eline alıp tarif edilen yeri kazmaya başladı. Kuyunun iç duvarlarını görünce tekbir getirmeye başladı. Kureyşliler, onun amacına ulaştığını anlayınca yanına varıp şöyle dediler: "Ey Abdülmuttalib! Bu, bizim atamız İsmail´in kuyusu-dur. Bunda bizim hakkımız vardır. Kendine bizi de ortak yap." Abdülmuttalib, bu isteklerim kabul etmeyip şöyle dedi: "Bunu yapamam. Bu, size değil de özel olarak bana verildi." Kureyşliler, "Yansını bize ver. Seni bırakacak değiliz. Yoksa seninle mücadele ederiz." deyince, Abdülmuttalib: "Sizinle benim aramı bulması için, dilediğiniz bir kimseyi hakem tayin edin." dedi. Onlar, Sa´d b. Hüzeym kabilesinin kahini olan bir kadının hakemlik yapmasını istediler. Abdülmuttalib, onların bu teklifini kabul etti. Şam yakınlarındaki yüksek yerlerden birinde bulunan kahin kadının yanına gitmek üzere Abdülmuttalib ve Ümeyye oğullarından bir kaç kişi yola koyuldular. Kureyş´e bağlı kabilelerden de birer kişi kafileye katıldı. Yolları, çölden geçiyordu. Yoldayken Abdülmuttalib ve beraberindekilerin suyu tükendi. Susadılar. O kadar ki, öleceklerine kesin gözle bakıyorlardı. Kureyşli kafileden su istediler. Ama onlar, su vermeye yanaşmayarak: "Çöldeyiz. Suyumuzu size verirsek, biz de sizin gibi susuz kalmaktan korkuyoruz." dediler. Bunun üzerine Abdülmuttalib, onlara şöyle bir teklifte bulundu: "Herkes şu anda kalan son gücünü kullanarak kendine bir çukur kazsın. Her bir kişi ölünce diğer biri, onu çukura gömüp üzerini toprakla örtsün. Böyle olunca sonunda, cenazesi açıkta kalan bir tek kişi kalır. Ve onun cenazesi gö-mülmeyip zayi olur. Bir toplumun tamamının cenazesinin zayi olmasmdansa, bir kişinin cenazesinin zayi olması daha kolaydır." Kafîledekiler, "güzel bir teklif´ diyerek işe koyuldular, her biri, kalkıp kendine bir çukur kazdı. Sonra da oturup susuzluktan ölümün kendilerine gelmesini beklemeye başladılar. Daha sonra Abdülmuttalib, arkadaşlarına şöyle dedi: "Allah´a andolsun ki, kendimizi elimizle Ölüme bırakmamız, dolaşıp çare aramaksızın beklememiz acizliktir. Umulur ki Allah, bazı beldelerde bize su nasib edecektir. Haydin bakalım, yola koyulun!.." Yola koyuldular. Abdülmuttalib, bineğini harekete geçir-. di. Adımını atar atmaz, ayağının altından tatlı bir su pınarı fışkırmaya başladı. Bunu gören Abdülmuttalib ve arkadaşları tekbir getirdiler. Sonra inip o sudan içti. Arkadaşları da içti. Su kaplarını doldurdular. Bütün bunlar olup biterken kendilerini seyretmekte olan Kureyşlileri de: "Suya gelin! Allah bize su verdi!" diyerek davet etti. Onlar-da gelip kana kana içtiler, kaplarını doldurdular. Sonra da şöyle dediler: "Allah´a andolsun ki, sen haklı çıktın. Zemzem kuyusu üzerine seninle artık dava görmeyecek ve hak taleb etmeyeceğiz. Bu çölde sana bu suyu veren Allah, Zemzem suyunu da vermiştir. Artık doğruca yoluna giderek Zemzem suyuyla sen ilgilen." Bunun üzerine Abdülmuttalib ve beraberindeki kafile, kahin kadına ulaşmadan geri döndü. Kureyşliler, Zemzem kuyusuna karışmadılar ve Abdülmuttalib´i rahat bıraktılar. îbn İshak der ki: Abdülmuttalib´ten bahseden bir adamın şöyle dediğini işittim: Zemzem kuyusunu yeniden kazmakla emrolunduğu zaman Abdülmuttalib´e şöyle denmiş: "Sonra bulanık olmayan kandına suyu iste, Allah´ın beytinin ziyaretçilerine içirirsin. Yaşadığın sürece ondan korkun olmasın." Bu buyruğu aldıktan sonra Abdüîmuttalib, Kureşlüere gitti. Onlara: "Bilesiniz ki ben, Zemzem kuyusunu yeniden kazmakla emrolun-dum." dedi. Onlar da: "Zemzem´in nerede olduğu sana açıklandı mı " diye sordular. O da "Hayır" deyince, kendisine dediler ki: "Bu rüyayı görürken nerede uyuyor idiysen yine oraya gidip uyu. Eğer gördüğün şeyler gerçekten Allah´tansa O, sana hakikati açıklayacaktır. Eğer şeytan-dansa bir daha sana görünmeyecektir." Kureyşlilerin bu sözü üzerine Abdülmuttalib, oraya geri dönüp uyudu. Rüyada biri, gelip ona şöyle dedi: "Zemzem kuyusunu kaz. Kazarsan pişman olmayacaksın. Çünkü o, senin büyük babanın mirasıdır. Suyu, asla eksilmez ve kurumaz. Dağılmamış büyük deve kuşu sürülerini andıran hacılar topluluğuna yeter. Orada bir adakça, adakta bulunursa o, bir miras ve sağlam bir akid olur. Bazı bildiklerin gibi değildir. O, kan ve dışkı arasından çıkar." îbn Ishak dedi ki: Rivayete göre rüya halinde Abdülmuttalib´e böyle dendiğinde o, "Zemzem nerededir " diye sormuş ve kendisine şöyle cevap verilmiş: "O kuyu, Karınca köyünde, karganın gagaladığı yerdedir." Bu anlatılanlardan hangisinin doğru olduğunu Allah bilir. Ertesi gün, oğlu Haris ile birlikte -O zaman Haris´ten başka oğlu yoktu- Abdülmuttalib işe koyuldu. (Ümevî´nin anlattığına göre kölesi Esrem de beraberlerindeymiş.) Karınca köyünü, yani karıncaların toplandıkları yuvayı buldu. Bir karganın orada, isaf ve Naile putları ara-. sında bir yeri gagalamakta olduğunu gördü. Kureyşlüer, o putların önünde kurbanlarını keserlerdi. Abdülmuttalib, kazmayı getirdi ve emrolunduğu üzere kuyuyu kazmak için ayağa kalktı. Ama Kureyşlüer, gelip karşısına diküerek: "Allah´a andolsun ki, önlerinde kurbanlarımızı kesmekte olduğumuz putlarımızın arasındaki yeri kazmana müsaade etmeyiz." dedüer. Abdülmuttalib, oğlu Haris´e şöyle dedi: "Kuyuyu ka-zıncaya kadar beni koru. Allah´a andolsun ki, emrolunduğum işi yapmaya devam edeceğim!" Kureyşlüer, onun bu işten vazgeçmeyeceğini anlayınca, yakasından el çektiler ve kuyuyu kazmasına engel olmadılar- Biraz kazınca, kuyunun iç duvarları göründü. Tekbir getirmeye başladı ve gördüğü rüyanın gerçek olduğunu anladı. Kazma işini sürdürünce, Cürhümlülerin daha önce oraya gömmüş oldukları iki altın geyik heyke-liyle bir miktar zırh ve kılıç buldu. Kureyşlüer ona: "Ey Abdülmuttalib! Bu bulduklarında bizim de hak ve ortaklığımız vardır." dedilerse de o, bunu kabul etmedi: "Hayır. Ama gelin aramızda insaflı bir çözüm yolu olarak fal ve şans okları çekelim". "Bunu nasıl yapacağız " diye sorduklarında o şöyle bir açıklamada bulundu. "Ka´be için iki ok, kendim için iki ok, sizin için de iki ok ortaya koyacağım. Kimin okuna ne çıkarsa, o şey onun olur. Okuna birşey çıkmayana da verilecek birşey yoktur." Bu açıklaması üzerine Kureyşlüer "İnsaflı söyledin." dedüer. Abdülmuttalib, Ka´be için sarı, kendisi için siyah, Kureyşlüer için de beyaz iki ok belirledi. Sonra bu okları, Hübel putunun yanında fal okları çekmekle görevli olan adama verdiler. Hübel, onların en büyük putu idi. Bu sebepledir ki Uhud savaşında Ebu Süfyan şöyle demişti: "Yücel ey Hübel!" Oklar falcıya verildi. Abdülmuttalib, kalkıp şöyle dua etti: "Allahım! Sen övülen hükümdarsın. İlk yaratan, öldürdükten sonra diriltensin. Sağlam direkleri ayakta tutansın, Eski, yeni, hepsi senden gelmiştir. İstersen, hüye ve demirin yerini, İlham edip bana bildirirsin. Bu gün, dilediğin gibi açıkla. Çünkü ben sözümü yerine getirmeyi adadım, Rabbim! Onu bana nasib et. Geri dönmem ben." Fal oklarım çeken adam çekmeye başladı. Ka´be´ye ait iki sarı oka, altın geyikler çıktı. Abdülmuttalib´e ait iki siyah oka kılıçlarla zırhlar çıktı. Kureyşlilerin beyaz oklarına ise, birşey çıkmadı. Abdülmuttalib, küıçları eritip Ka´be´ye kapı yaptı. Altın geyikleri de eritip o altınla Ka´be kapısını kapladı. Anlatıldığına göre Ka´be, ilk olarak o altınlarla süslenmiştir. Daha sonra Abdülmuttalib, Zemzem suyunu hacılara dağıtma görevini üstlendi. İbn îshak ve diğerlerinin anlattıklarına göre, Zemzem kuyusunun ortaya çıkmasından önce Mekke´de Abdülmuttalib zamanında bir çok kuyu varmış. Bu kuyuların sayısını, adlarını, Mekke´de nerede bulunduklarını ve kimler tararından kazıldıklarını anlatan îbn İshak, sözlerini şöyle tamamlar: Zemzem´in suyu diğer kuyularmkine üstün geldi. Çünkü o, Mescid-i Haram´da bulunuyordu. Ayrıca diğer sulardan daha faziletli idi. O, İbrahim oğlu İsmail´in kuyusudur. O kuyu vesilesiyle Abdu Menaf oğulları, Kureyşlüere ve diğer Araplara karşı övünmüşlerdir. Sahih-i Müslim´de, Ebu Zerr´in Müslüman oluşundan söz edilirken, Rasûlullah (s.a.v.)´m Zemzem hakkında şöyle buyurduğu nakledilir: "Zemzem, beslenme yemeği ve hastalık şifasıdar." Ahmedb. Hanbel, Cabir´den, Rasûlullah (s.a.v.)´m şöyle dediğini rivayet eder: "Zemzem suyu, hangi niyetle içilirse onun için olur." İbn Mace ile Hakim de böyle bir rivayette bulunarak Ibn Abbas´m bir adama şöyle dediğim nakletmişlerdir: "Zemzem suyunu içeceğin zaman Ka´be´ye yönel, besmele çek, içerken üç defa nefes al ve kana kana iç. İçtikten sonra da Allah´a hamd et. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Bizimle münafıkları birbirinden ayıran alamet şudur: Onlar, Zemzem içerken kaburgalarının aralarını doldurmaz (yani kana kana içmezler)." Abdülmuttalib´in Zemzem hakkında şöyle dediği nakledilir: Anlatıldığına göre Abdülmuttalib şöyle demiştir: "Allahım, Zemzem suyunu yıkananlar için helal kılmıyorum. Ama içenler için helal ve mubah olsun." Bazı fıkıhçılar, bunu Abdülmuttalib oğlu Abbas´m söylediğim ifade etmişlerse de gerçekte bu söz, Abdülmuttalib´in kendisine aittir. Çünkü Önce de söylediğimiz gibi Zemzem kuyusunu, kapatıldıktan sonra yeniden kazan odur. Doğrusunu Allah bilir. "Megazî" adlı eserinde el-Ümevî, Said b. Müseyyeb´den rivayet etti ki, Zemzem kuyusunu yemden kazarken Abdülmuttalib şöyle demiştir: "Ben, Zemzem´i yıkananlara değil de içenlere helal ve mubah kılıyorum." Çünkü o, Zemzem suyunu iki havuza aktarmış, birini içenlere, diğerini de abdest alanlara tahsis etmiştir. İşte o esnada: "Ben, Zemzem´i, yıkananlara helal kılmıyorum." demiştir ki Mescid-i Haramı gusül yeri haline gelmekten kurtarmış olsun. Doğrusunu Allah bilir. Şikayet, (hacılara su temin ve dağıtma) işini hayatı boyunca Abdülmuttalib yürütmüş tür. Vefatın dan sonra bu iş, bir süre oğlu Ebu Talib tarafından yerine getirilmişti. Ancak o, bu işi yapmayı bazı yıllar zaruret gereği bırakmıştır. Bir ara kardeşi Abbas´tan, ertesi hac mevsimine kadar ödemek üzere 10.000 dirhem borç almış, bu paraları o sene şikayet işine sarfetmiş. Ödeme zamanı gelince ödeyememiş, kardeşi Ab-bas´a şöyle demiş: "Gelecek seneye kadar bana 14.000 dirhem daha borç ver. Seneye, sana olan bütün borcumu ödeyeceğim." Abbas da, "Olur ama, ödemezsen şikayet işini bana bırakman şartıyla..." demiş, Ebu Talib bu şartı kabul etmiş. Ertesi sene Abbas´a borcunu ödeyemeyince şikayet görevini ona bırakmış. Ondan sonra bu görev, Abbas´a geçmiş. Abbas´tan sonra, Abdullah b. Abbas´a, ondan sonra Abdullah´ın oğlu Ali´ye, ondan sonra Ali´nin oğlu Davud´a, ondan sonra Ali´nin oğlu Süleyman´a geçmiş. Daha sonra bu görevi Mansur devralmış, ama kendisi adına bu işi yürütmekle kölesi Ebu Rezin´i görevlendirmiş. Ümevî bunu böyle anlatır. [7] Abdülmuttalib İn, Oğullarından Birini Kurban Etmeyi Adaması İbn İshak dedi ki: Anlatıldığına göre Abdülmuttalib, Zemzem kuyusunu açarken Kureyşlilerden gördüğü eziyetten dolayı şöyle bir adakta bulunmuştu: *´Eğer on oğlum olur da bunlar, buluğa erip beni koruyabilecek güce erişirlerse, onlardan birini Ka´be önünde Allah için kesip kurban edeceğim." Haris, Zübeyr, Hacel, Dirar, Mukavvim, Ebu Leheb, Abbas, Hamza, Ebu Talib ve Abdullah adlarında on oğlu oldu. Bunların kendisini koruyabilecek güce eriştiklerim anlayınca yanma topladı. Sonra bu adağını, onlara anlattı. Onları, Allah´a yerilen sözü yerine getirmeye davet etti. Onlar da babalarının bu isteğine uyarak. "Bunu nasıl yapalım dersin " diye sordular. Abdülmuttalib: "Her biriniz bir ok alıp üzerine adını yazsın. Yazdıktan sonra da bana getirsin." dedi.Öyle yaptılar. Okları babalarına verdiler. Abdülmuttalib, onları Ka´be´nin içindeki Hübel putunun yanma götürdü. Ka´be´ye hediye edilen eşya, o kuyuda toplanırdı. Hübel´in yanında yedi ok vardı. Arapların diyet, neseb veya benzeri konularda bir problemleri olduğu zaman gelip o okları çeker, okun üzerinde daha Önceden yazılı olan yasaklayıcı veya emredici ifadeye göre hareket ederlerdi. Nihayet Abdülmuttalib, Hübel putunun yamna gelip ok çekince, en çok sevdiği küçük oğlu Abdullah´ın adının yazılı olduğu ok çıktı. Abdülmuttalib, oğlu Abdullah´ın elini tutup bıçağı eline aldı. Sonra onu kesmek üzere İsaf ve Naile putlarının bulunduğu tarafa götürdü. Öte yandan kendi meclislerinde oturmakta olan Kureyşliler oraya gelerek, "Ey Abdülmuttalib, ne yapmak istiyorsun " diye sordular. O da, "Keseceğim!" deyince Kureyşliler ve Abdullah´ın kardeşleri: "Vallahi onu, asla kesmeyeceksin! Yoksa bu işte kusurun sabit olur. Eğer oğlunu kesersen, bundan sonra herkes kendi oğlunu kesmeyi âdet haline getirir. Bu halde insanlar nasıl kalabilirler " Yunus b. Bükeyr´in, İbn İshak´tan rivayet ettiğine göre kesilmek üzere yere yatırılmış olan Abdullah´ı, babasının ayağının altından çekip kurtaran Abbas olmuştur. Denilir ki, o esnada Abdülmuttalib, Abbas´m yüzüne vurarak yaralamış ve o yaranın izi, ölümüne kadar Abbas´m yüzünden silinmemişti. Sonra Kureyşliler, Abdülmuttalib´e, Hicaz´da bulunan ve cincilik yapan falcı bir kadına gitmesini ve bu problemin çözümünü ona bırakmasını söyleyip demişler ki: "Ona sorduktan sonra eğer oğlunu kesmen gerektiğini söylerse kesersin. Başka bir çare gösterirse o yola girersin. "Bunun üzerine Abdülmuttalib ve beraberindekiler yola koyulup Medine´ye gelirler. Secah adındaki falcı kadını bulurlar. Yunus b. Bükeyr´in anlattığına göre kadın Hayber´deymiş. Bineklerine binip oraya varmışlar. Abdülmuttalib, kendisiyle oğlunun hikayesini ona anlatmış. Falcı kadın: "Bugün gidin, Cinim geldiğinde kendisine sorar ve gerekeni sonra size söylerim." demiş. Onlar da yanından ayrılıp çıkmışlar. Çıkarken de Abdülmuttalib, Allah´a yalvarıjp niyazda bulunmuş. Ertesi gün yanına gittiklerinde fala kadın, onlara: "Bana haber geldi. Sizde bir adamın diyeti (kan bedeli) ne kadardır " diye sormuş, onlar da, o zamana göre on deve olduğunu söylemişler. Bunun üzerine falcı kadın, onlara demiş ki: "Memleketinize dönün. Sonra kurban edilecek adamınızla on deveyi bir araya getirin. Develerle onun üzerine ok çekin. Ok, eğer kurbanlık adama çıkarsa, Rabbinizi razı edinceye kadar develerin sayısını arttıran. Eğer develere çıkarsa, kurbanlık adamın yerine develeri kesin. Böylece Rabbiniz razı olur ve adamınız da kurtulur." Çıkıp Mekke´ye geldiler. Falcı kadının söylediklerini uygulamak için bir araya geldiklerinde Abdülmuttalib kalkıp Allah´a dua etmeye başladı. Sonra Abdullah ile on deveyi biraraya getirip ok çekmeye başladılar. Çekilen ok, Abdullah´ın aleyhine idi. On deve daha ekleyerek yine ok çektiler. Yine Abdullah´ın aleyhine çıktı. Onar onar ekleyip ok çekmeye devam ettiler. Oklar, hep Abdullah´ın aleyhine çıkıyordu. Nihayet deve sayısı yüz olunca ok, develere çıktı. O anda Hübel putunun yanında dua etmekte olan Abdülmuttalib´e Kureyşliler: "Tamam, bu iş bitti artık. Rabbin razı oldu ey Abdülmuttalib!" dediler. Rivayete göre o: "Hayır, üç defa daha ok çekeceğiz." demiş. Üç defa daha çekmişler, her üç defasında da oklar develere çıkmış. Bunun üzerine develerin hepsi kurban edilmiş. Onlardan yemek isteyenlerin hiçbiri engellenmemiş. Ibn Hi-şam´ın dediğine göre yırtıcı hayvanların yemelerine dahi engel olunma* mış. Başka bir rivayete göre develerin sayısı 100´ü bulunca ok, yine Abdullah´ın aleyhine çıkmış. 100 tane daha ekleyip 200 etmişler, tekrar çektiklerinde ok, yine Abdullah´ın aleyhine çıkmış. 100 tane daha ekleyip 300 etmişler. Bu defa çektiklerinde ok, develere çıkmış ve bunun üzerine Abdülmuttalib te develeri kesmiş. Anlatılan bu iki rivayetten ilki doğrudur. Doğrusunu Allah daha iyi bilir. îbn Cerir´in rivayetine göre, oğlunu Ka"be´de kesip kurban etmeyi adayan bir kadın, İbn Abbas´a gelerek duruma bir çare bulmasını istemiş, îbn Abbas´ta ona, oğluna karşılık 100 deve kesip kurban etmesini teklif etmiş ve Abdülmuttalib´in kıssasını anlatmış. Bu defa o kadın, Abdullah b. Ömer´e gidip durumu anlatıp bir çare bulmasını istemiş, Abdullah b. Ömer bir fetva verememiş, çekimser kalmış. Nihayet bu mesele o z |