๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => El-Bidaye Ven Nihaye => Konuyu başlatan: Esila üzerinde 07 Aralık 2010, 12:16:20



Konu Başlığı: Hulefa-i Raşidîn Dönemi
Gönderen: Esila üzerinde 07 Aralık 2010, 12:16:20
Hulefa-i Raşidîn Dönemi


Hz. Ebu Bekir´in Halifeliği Ve O Dönemde Cereyan Eden Hadiseler.

Üsame B. Zeyd Ordusunun Göreve Gönderilmesi

Yalancı Peygamber Esved El-Ansîtstîn Ortaya Çıkışı, Yönetimi Ele Geçirmesi Ve Öldürülüşü

Hz. Ebu Bekir´in İrtîdad Eden Ve Zekat Vermeyenlerle Savaşmaya Hazırlanması

On Bîr Emîre Bayrak Hazırlayıp Verdiği Zaman Hz. Ebu Bekir´in Zî´l-Kassa´ya Gldlşl

Komutanların Zi´l-Kassa´dan Ayrılıp Görev Yerlerine Gitmeleri

Ümmü Zeml Hadisesi

Fücae Kıssası

Secah Ve Beni Temîm Olayı

Malik B. Nüveyre El-Yerbuî Et-Temîmfnîn Kıssası

Müseylemetü´l-Kezzab´ın Öldürülmesi

Bahreynlilerin Îrtîdadları Ve Tekrar İslâm´a Dönüşleri



Hulefa-İ Raşidîn Dönemi


Hz. Ebu Bekir´in Halifeliği Ve O Dönemde Cereyan Eden Hadiseler


Hicri On Birinci Sene:Bu senenin rebiyülevvel ayının oniki-sinde pazartesi günü, Rasûlullah (s.a.v.)´m vefat etmiş olduğunu önceki kısımlarda anlatmıştık. Buna dair yeterli açıklamayı da vermiştik. Mu­vaffakiyet Allah´tandır.

Daha önce de anlatıldığı gibi Rasûlullah (s.a.v.), pazartesi günü kuşluk vaktinde vefat etti. İnsanlar Beni Saide gölgeliğinde Ebu Bekir´e bey´at etmekle meşgul oldular. Sonra da pazartesi gününün geri kalan kısmında ve salı günü sabahında mescitte ona genel bey´at yaptılar. Ni­tekim bu husus, önceki kısımlarda uzun uzadıya anlatılmıştı. Bey´at işi tamamlandıktan sonra Rasûlullah (s.a.v.)´m cesedini yıkama, kefenle­me ve üzerine cenaze namazını kılma işiyle de salı gününün kalan kıs­mında meşgul oldular. Çarşamba gecesi de defnettiler. Bu meseleyi ye­rinde, delilli ve bürhanlı olarak anlatmıştık.

Muhammed b. İshak b. Yesar, Enes b. Malik´in şöyle dediğini riva­yet etmiştir:

"Beni Saide gölgeliğinde sabahleyin Ebu Bekir´e bey´at edildiği za­man Ebu Bekir oturdu. Ömer kalkıp ondan önce konuşmaya başladı. Al­lah´a hamd ü senada bulunduktan ve onu layıkı veçhiyle övdükten son­ra şöyle dedi:

- Ey insanlar! Ben dün size birşeyler söylemiştim. O sözleri Al­lah´ın kitabında ve Rasûlullah´m bana söylemiş olduğu sözler arasın­dan çıkarıp aktarmış değildim. Ama ben, Rasûlullah (s.a.v.)´m bizim işi­mizi idare edeceğini ve tedbirimizi alacağını görüyordum ve doğrusu yü­ce Allah, kendisinde Rasûlünün hidayeti bulunan zatı aranızda baki bı­rakmıştır. Eğer siz ona sarılırsanız, Allah´ın onu iletmiş olduğu hidayet yoluna kavuşursunuz. Yüce Allah sizin idarenizi, Rasûlullah´m arka­daşı ve mağarada iki kişiden ikincisi olan en hayırlınızın eline vermiş­tir. Kalkın, ona bey´at edin."

Hz. Ömer´in bu konuşmasından sonra insanlar, Ebu Bekir´e Beni Saide gölgeliğindeki bey´atten sonra umumi olarak bey´at ettiler. Sonra Ebu Bekir konuşmaya başladı. Allah´a layıkı veçhiyle hamd ü senada bulunduktan sonra şöyle dedi:

- İmdi ey insanlar! Ben sizin en hayırlınız olmadığım halde idarenizin başına geçtim. Eğer iyi idare edersem bana yardım edin. Eğer kötü davranırsam beni düzeltin. Doğruluk emanettir. Yalan hıyanettir.

Sizin en zayıfınız, hakkını alıp kendisine verinceye kadar benim na­zarımda en güçlünüzdür. înşaallah bunu böyle yapacağım. Sizin en güç­lünüz de başkasının kendisindeki hakkını alıp sahibine verinceye ka­dar benim nazarımda en zayıftır. înşaallah bunu böyle yapacağım. Bir kavim Allah yolunda cihadı terkederse, Allah mutlaka onları yardımsız bırakır, zillete düşürür. Bir kavimde fuhşiyat yayılırsa, Allah onlara umumi bela verir. Ben, Allah ve Rasûlüne itaat ettiğim sürece siz de ba­na itaat edin. Ben Allah ve Rasûlüne isyan edersem sizin üzerinizde ita­at hakkım kalmaz. Kalkın, namazınızı kılın, Allah size rahmet etsin."

Bu rivayetin senedi sahihtir. Sahabeler, o vakitte Hz. Ebu Bekir´e bey´at edilmiş olduğu hususunda görüş birliği etmişlerdir. Hatta Ebu Talib oğlu Ali ile Zübeyr b. Avvam da bey´at etmişlerdir. Allah onlardan razı olsun. Bunun delili de Beyhakfnin şu rivayetidir:

Beyhakî, Ebu-Said el-Hudrî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Rasûlullah (s.a.v.) vefat etti. İnsanlar Sa´d b. Ubade´nin evinde top­landılar. Aralarında Ebu Bekir´le Ömer de vardı. Ensâr´m sözcüsü kal­kıp şöyle dedi:

- Biliyor musunuz, biz Rasûlullah´m ensârıyız ve onun ensârı oldu­ğumuz gibi onun halifesinin de ensârı olacağız.

Sonra Ömer b. Hattab kalkıp şöyle konuştu:

- Sözcünüz doğru söyledi. Eğer bundan başka birşey söylemiş ol­saydınız, sizinle bey´atleşmezdik.

Böyle dedikten sonra Hz, Ömer, Ebu Bekir´in elini tutup:

- İşte adamınız budur! Onunla bey´atleşin, dedi. Önce kendisi Hz. Ebu Bekir´e bey´at etti. Sonra da Muhacirlerle Ensâr ona bey´at ettiler.

Hz. Ebu Bekir minbere çıktı. Cemaatın yüzüne baktı. Aralarında Zübeyr´i göremedi. Haber gönderip Zübeyr´i çağırttı. O da geldi. Zü-beyr´e şöyle dedi:

- Rasûlullah (s.a.v.)´m halası oğlu Zübeyr, sen Müslümanların bir­liğini bozmak mı istedin

Zübeyr:

- Ey Rasûlullah´m halifesi, bugün kimseyi kınama, dedi. Kalkıp Hz. Ebu Bekir´e bey´at etti. Sonra Hz. Ebu Bekir cemaata baktı. Hz. Ali´yi göremedi. Haber gönderip onu da çağırttı. Hz. Ali gelince, Hz. Ebu Bekir ona şöyle dedi:

- Ey Rasûlullah´m amcası oğlu ve damadı, sen Müslümanların bir­liğini bozmak mı istedin

- Ey Rasûlullah´m halifesi, bugün kimseyi kınama. Hz. Ali böyle dedikten sonra kalkıp Hz. Ebu Bekir´e bey´at etti."

Musa b. Ukbe, «Megazi» adlı eserinde Sa´d b. ibrahim´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Babamın bana anlattığına göre dedem Abdurrahman b. Avf, Hz. Ömer´le berabermiş. Muhammed b. Mesleme, Zübeyr´in kılıcını kırmış. Sonra Ebu Bekir hutbe irad etmiş ve insanlardan Özür dileyip şöyle de­miş:

- Allah´a yemin ederim ki, ben bir gün ve bir gece dahi emir olmaya hırs göstermedim. Ne gizli, ne de aşikâr olarak bu mertebeyi bana ver­mesini Allah´tan istemedim.

Muhacirler, Hz. Ebu Bekir´in bu sözünü kabul ettiler. Ah ile Zübeyr de dediler ki:

- Biz bey´at etmeye geç geldik. Çünkü meşverette geri bırakıldık. Oysa biz, Ebu Bekir´in halifeliğe insanlar içerisinde en layık şahsiyet ol­duğunu biliyoruz. O, mağarada Rasûlullah´a arkadaşlık etmiştir. Onun şeref ve iyiliğini kabul ediyoruz. Rasûlullah hayatta iken onu imam ola­rak cemaatın önüne geçirmişti."

Hz. Ali´nin böyle demesi, kendisinden beklenilen bir husustur. Eserlerde anlatıldığına göre Hz. Ali, namazlara gelip Hz. Ebu Bekir´in arkasında namaz kılarmış. Rasûlullah´m vefatından sonra da onunla birlikte Zi´1-Kassa´ya gitmiştir. Nitekim bunu ileride de anlatacağız. Ayrıca Hz. Ebu Bekir´in yanma gelir, ona öğüt verir, onun meşveret meclisine katılır, fikirlerini açıklarmış. Hz. Ali´nin, Fatıma´nm vefatın­dan sonra Hz. Ebu Bekir´e bey´at etmesine gelince, bu hususta diyeceği­miz şudur ki: Hz. Fatıma, babasının vefatından altı ay sonra vefat et­mişti. Bu da Hz. Ali´nin, Hz. Ebu Bekir´e ikinci kez bey´at ettiği şeklinde anlaşılmalıdır. İkinci defa bey´at etmesinin sebebi, Rasûlullah´m mira­sını taleb etmeleri, Hz. Ebu Bekir´in ise: "Biz peygamberlere mirasçı olunmaz. Bizim terekemiz sadakadır." hadis-i şerifine dayanarak mira­sı onlara vermemesi yüzünden aralarında meydana gelen kırgınlığı gi­dermek istemesiydi. Nitekim bu hadisle ilgili senedler ve lafızlar önceki kısımlarda verilmiştir. Hamd Allah´adır.

Seyf b. Ömer et-Temimî, Asım b. Adiy´in şöyle dediğini rivayet et­miştir:

"Üsame´nin ordusunu sefere göndermek için Rasûlullah´m vefatı­nın ertesi gününde Hz. Ebu Bekir´in tellalı şöyle bir duyuruda bulundu:

- Dikkat edin. Üsame ordusunda kayıtlı bulunan her şahıs mutla­ka Cüruf teki garnizona gitsin. Bunlardan Medine´de hiç kimse kalma­sın!

Hz. Ebu Bekir de kalkıp cemaata yöneldi. Allah´a hamd ü senada bulunduktan sonra şöyle dedi:

- Ey insanlar! Ben de sizin gibiyim. Zannedersem siz Rasûlullah´m yapabildiği işleri bana teklif edeceksiniz. Doğrusu yüce Allah, Muham-med´i âlemler üzerine seçkin kıldı. Onu afetlerden korudu. Ben ona tabi olan bir kimseyim. Kendiliğinden iş yapabilecek biri değilim. Eğer ben doğru yolda yürümeye devam edersem, bana bey´at edin. Eğer sapar­sam, beni düzeltin ve doğrultun. Doğrusu Rasûlullah (s.a.v.) vefat etti ve bu ümmetten hiçbir kimse bir kırbaç darbesi kadar dahi ondan kısas alacaklısı değildir. Bana musallat olan bir şeytanım vardır. O bana gel­diği zaman benden uzak durun ki, sîzin saçlarınıza ve tenlerinize zarar vermeyeyim. Siz, ecel çerçevesinde sabah gidip akşam dönmektesiniz ki, o ecelin ne zaman geleceğini bilemezsiniz. Mutlaka salih amel üzere olmayı becerebilecekseniz, bunu yapın ve salih amel işleyin. Bunu da ancak Allah´ın yardımıyla becerebilirsiniz. Ecellerinize teslim olup amellerinizin sona ermesinden önce zaman müsait iken hayırlarda ya­rışın. Çünkü bir kavim ecellerini unuttular ve salih amelleri sonraya bı­raktılar. Sakın onlar gibi olmayasmız. Gayret gösterin, gayret gösterin. Kurtuluşa, kurtuluşa ermeye bakın. Çabuk olun, çabuk olun. Çünkü pe­şinizde sizi yakalamak isteyen ve sizi yakalamaya tutkulu olan bir ecel vardır ve bu ecel, hızla size doğru gelmektedir. Ölümden sakının, ona karşı tedbirli olun. Babalarınızdan, oğullarınızdan ve kardeşlerinizden ibret alın. Ölülere itaat edeceğiniz kadar dirilere itaat edin."

Yine Hz. Ebu Bekir, kalkıp Allah´a hamd ü senada bulunduktan sonra şöyle dedi:

- Allah, sadece kendi rızası için işlenen amelleri kabul eder. Yaptı­ğınız amellerle Allah rizasmı amaçlayın. Sizler ancak ihtiyaç duyup yoksul olacağınız bir zaman için ihlaslı oldunuz. Ey Allah´ın kulları, siz­den ölen kimselerden ibret alın. Simden öncekileri düşünün. Onlar dün neredeydiler, bugün nerededirler Savaş alanlarında çarpışma ve gali­biyet hatıraları okunan o zorbalar ve güçlüler bugün nerededirler Za­man onları zayıflattı. Onlar, çürümüş kemiklere dönüştüler. Yokluk ve yoksulluk onların üzerlerinden peş peşe geçti. Murdarlar murdarlara, pisler de pislere aittirler. Yeryüzünü sürüp imar eden hükümdarlar ne­rede Uzaklaştılar, anıları unutuldu, yok gibi oldular. Ancak Aziz ve Ce-lil olan Allah, sorumluluk ve günahlarını üzerlerinde kalıcı olarak bı­raktı. Onların şehvet ve arzularını kesti. Geçip gittiler, ama amelleri defterlerinde yazılı kaldı. Bugünkü dünya, onların bıraktığı dünyadan başka bir dünyadır. Onlardan sonra biz dünyaya gönderildik. Eğer biz onlardan ibret alırsak kurtuluşa ereriz. Eğer vartaya yuvarlanırsak da onlar gibi oluruz. Nerede parlak yüzlü güzeller, nerede gençlikleriyle övünenler Onlar toprak oldular. Aşın gidişleri, onlar için bir hasret ve pişmanlık oldu. Şehirleri kurup etraflarını surlarla sağlamlaştiranlar ve şehirlerde hayret verici işler yapanlar, bugün nerededirler Onlar bütün yaptıklarını kendilerinden sonra gelecek olanlara bıraktılar, işte bu meskenler, onların boş bıraktığı hanelerdir. Onlarsa mezar karan-hklanndadırlar: "Şimdi onlardan hiç birini duyuyor veya hiçbir ses işitiyor musun " (Meryem, 98.)

Nerede bilip tanıdığınız babalarınız ve kardeşleriniz Ecelleri gelip onları geldikleri yerlere götürdü. Onlar ilk yerlerine dönüp ikamete başladılar. Ölüm sonrası ya şaki veya saiddirler. Ya mutlu ya da baht­sızdırlar. Dikkat edin, Allah´ın ortağı yoktur. O´nunlayaratıklarından hiçbiri arasında bir aracı yoktur ki, o aracı vasıtasıyla ona iyilik versin veya o aracı vasıtasıyla bir kötülüğü ondan uzaklaştırsın. Hayır, insan ancak taati ve Rabbinin emrine uyması sayesinde iyiliğe ve hayra kavu­şabilir, veya bir kötülükten kurtulabilir. Bilesiniz ki siz, Allah´a borçlu kullarsınız. O´nun katında bulunan şeylere de ancak O´na yapılacak ta-atla ulaşılabilir. Cehennem ateşinden uzaklaşıp Cennet´ten uzaklaş­mama vaktiniz gelmedi mi [1]



Üsame B. Zeyd Ordusunun Göreve Gönderilmesi


Rasûlullah (s.a.v.)´m, Zeyd b. Harise ile Cafer-i Tayyar ve Abdullah b. Revaha´nın öldürüldükleri Şam´ın Belka nahiyesinin sınırlarına gön­dermek için hazırladığı bu ordu, Cüruf e gidip ordugah kurdu. Araların­da Ömer b. Hattab da vardı. Anlatıldığına göre Ebu Bekir es-Sıddık da vardı. Ancak Rasûlullah, imamlık yapması için onu ordudan çıkardı. Rasûlullah (s.a.v.)´m hastalığı ağırlaşınca ordu Cürüfte kalmaya de­vam etti. Vefat edince musibet büyüdü. îş zorlaştı. Medine´de nifak zu­hur etti. Medine çevresindeki Arap kabilelerinden bazıları irtidad etti. Diğerleri, Hz. Ebu Bekir´e zekat vermeye yanaşmadılar. Mekke ve Me­dine dışında Cuma namazı kılınan bir şehir kalmadı. «Sahih-i Bu-harî»de de İbn Abbas´tan rivayet edilen bir hadiste anlatıldığı gibi in­sanların hakka dönmelerinden sonra ilk Cuma namazı Bahreyn´in Ce­vaz kasabasında kılınmıştı. Taifteki Sakif kabilesi, islâm üzere sebat etmiş, firar etmemiş, dinden de dönmemişti.

Kısaca demek istediğimiz şudur ki, bu işler meydana geldiği zaman insanlardan birçokları Üsame ordusunu sefere göndermemesi için Hz. Ebu Bekir´e-tavsiyede bulundu. Bu orduya daha önemli işlerde ihtiyaç duyulacağım ifade ettiler. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.), barış zamanında bu orduyu sefere gitmek için hazırlamıştı. Hz. Ömer, bu yolda ona fikir beyanında bulunduysa da Ebu Bekir bu teklifleri şiddetle reddetti ve mutlaka orduyu sefere göndereceğini beyan ederek şöyle dedi:

- Allah´a yemin ederim ki, Rasûlullah´m bağladığı bir bayrağı ben çözmem. Kuşlar gelip tepemizi gagalasalar, Medine çevresindeki yırtıcı hayvanlar gelip bizi yaralasalar ve köpekler gelip mü´minlerîn annele­rinin ayaklarım sürüyüp götürseler de Üsame ordusunu sefere gönde­receğim. Bekçilerin de Medine çevresinde bulunmalarını emredeceğim.

Durum bu iken ordunun sefere gitmesi, elbetteki Müslümanların yararına idi. Bu ordunun uğradığı Arap kabileleri korktular. Ordu, çok güçlü kabilelere uğradı. Kırk gün -başka bir rivayete göre yetmiş gün-dolaştılar. Sonra salimen ve ganimet kazanmış olarak döndüler. Dön­dükten sonra Hz. Ebu Bekir bu defa orduyu, mürtedler ve zekat verme­yenlerle savaşmak için tekrar göreve gönderdi. Bununla ilgili açıklama, ilerideki kısımlarda verilecektir.

Seyf b. Ömer, Hişam´ın babası Urve´nin şöyle dediğini rivayet etmistir:

"Kendisine bey´at edildikten sonra Hz. Ebu Bekir, ihtilafa düştükle­ri konuda kendileriyle konuşmak için Ensâr´ı toplayıp onlara şöyle dedi:

- Üsame ordusu sefere gidecektir. Çünkü Araplar, genel olarak ve­ya özel olarak irtidad etmişlerdir. Her kabilede irtidad hadisesi vardır. Nifak ortaya çıkmıştır. Yahudilik ve Hıristiyanlık, nifakı doyasıya içle­rine sindirmişlerdir. Müslümanlar, peygamberlerini kaybettikleri, sa­yıları az ve düşmanları çok olduğu için soğuk bir gecede sağa sola dağı­lan koyun sürüsü haline gelmişlerdir.

Kendisini dinleyenler de Hz. Ebu Bekir´e şöyle karşılık verdiler:

- Gördüğün gibi Müslümanların büyük çoğunluğu ve Araplar, sen­den desteğini çekmek üzeredirler. Şu anda Müslüman cemaatı kendin­den koparman uygun olmaz.

- Ebu Bekir´in nefsi kudret elinde bulunan Allah´a yemin ederim ki, yırtıcı hayvanlar gelip beni yaralayacak olsalar bile Rasûlullah (s.a.v.)´m emrettiği gibi Üsame ordusunu -bu kasabalarda benden baş­ka kimse kalmasa bile- sefere göndereceğim."

Hişam b. Urve, Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Rasûlullah (s.a.v.) vefat edince, Araplar toplu olarak irtidad ettiler ve münanklık onların içlerine sindi. Allah´a yemin ederim ki, benim ba­şıma gelen musibet büyük dağların üzerine inseydi, o dağları parçalar­dı. Muhammed (s.a.v.)´in ashabı, yağmurlu bir gecede yırtıcı hayvanla­rın bulunduğu bir arazideki dağınık bir topluluk haline gelmiştir. Al­lah´a yemin ederim ki, onlar hangi^noktada ihtilafa düşerlerse babam mutlaka o ihtilaftaki yanlış sözleri giderir, o işi çözümleyip karara bağ­lar."

Ravi diyor ki: Ben daha sonra Hz. Ömer´den söz ettim. Hz. Aişe, o-nun için şöyle dedi:

"Her kim Ömer´i görürse, onun İslâm´a destek ve takviye için ya­ratılmış olduğunu anlar. Allah´a yemin ederim ki o, işe ciddiyetle koyu­lan bir kimse idi. îşleri yerli yerince yapardı."

Hafiz Ebu Bekr el-Beyhakî, Ebu Hüreyre´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah´a yemin ederim ki, eğer Ebu Bekir halife seçiîmeseydi, Allah´a kulluk edilmezdi. Ebu Hüreyre, bu sözünü ikinci kez söyledi. Sonra üçüncü kez söyleyince ona:

- Bu kadarı yetmez mi ey Ebu Hüreyre denildi, o da şöyle cevap verdi:

- Doğrusu Rasûlullah (s.a.v.), 700 kişilik bir ordunun başında Üsa­me b. Zeyd´i Şam´a yöneltti. Zi-Haşeb mevkiine vardıklarında Ra­sûlullah (s.a.v.) vefat etti. Medine çevresindeki Araplar dinden döndü­ler. Rasûlullah´m ashabı toplanıp Ebu Bekir´e giderek şöyle dediler:

- Ey Ebu Bekir, şu orduyu geri çek ve Rumların üzerine gönder. Çünkü Medine çevresindeki Araplar irtidad etmişlerdir.

Ashabın bu teklifi üzerine Hz. Ebu Bekir şöyle dedi:

- Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah´a yemin ederim ki kö­pekler, Rasûlullah (s.a.v.)´ın zevcelerinin ayaklarını çekip sürseler bile ben, Rasûlullah (s.a.v.)´m yola çıkardığı bir orduyu geri çekmem. Onun diktiği bir bayrağı indirmem.

Böyle dedikten sonra Hz. Ebu Bekir, Üsame ordusunu yola çıkardı. Bu ordu, irtidad etmek isteyen hangi kabileye uğradıysa, o kabile şöyle dedi:

- Eğer Müslümanların gücü olmasaydı, böylesine büyük bir ordu­yu sefere çıkaramazlardı. Şimdi biz-onları Rumlarla karşılaşıncaya ka­dar kendi hallerine bırakalım.

Üsame ordusu, Rumlarla çarpıştı. Rumları öldürüp hezimete uğ­rattı. Salimen Medine´ye döndü. Müslümanlar da îslâm üzere sebat et­tiler."

Seyf b. Ömer, Hasan Basrfnin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hz. Ebu Bekir, Üsame ordusunu yola çıkarmaya karar verince Ensâr´dan bazıları, Hz. Ömer´e dediler ki:

- Ebu Bekir´e söyle de Üsame´den başkasını üzerimize komutan yapsın.

Hz. Ömer, EnsâYm bu dileğini Hz. Ebu Bekir´e aktardı. Ebu Bekir de Ömer´in sakalını tutup şöyle dedi:

- Anan seni kaybetsin ey Hattab´m oğlu! Rasûlullah´ın tayin ettiği bir komutandan başkasını mı komutan yapacağım

Daha sonra bizzat Hz. Ebu Bekir ordunun beklemekte olduğu Cüruf mevkiine gitti. Resm-i geçit yaptırdıktan sonra Üsame ordusunu yola çıkardı. Kendisi de onlarla birlikte yaya olarak bir miktar yürüdü. Üsame de binek üzerindeydi. Abdurrahman b. Avf ise, Ebu Bekir´in boş bineğini gütmekteydi. Üsame dedi ki:

- Ey Rasûîullah´m halifesi, ya sen de bineğe bin ya da ben ineyim. Hz. Ebu Bekir:

- Allah´a yemin ederim ki ne sen yere inersin, ne de ben bineğe bi­nerim, dedi. Sonra Ebu Bekir, Üsame´den askerler arasında bulunan Ömer´i kendisine bırakmasını istedi. Üsame de Ömer´e izin verdi. Bu se­bepledir ki Ömer, daha sonraları Üsame ile karşılaştığı her yerde ona mutlaka:

- Selam sana ey komutan, diye hitab ederdi." [2]



Yalancı Peygamber Esved El-Ansîtstîn Ortaya Çıkışı, Yönetimi Ele Geçirmesi Ve Öldürülüşü


Ebu Cafer b. Cerir, Gassan b. Abdülhamid ile Cüveyriye b. Esma ta­rikiyle onların bazı ´şeyhlerinin şöyle dediklerini rivayet etmiştir: Hz. Ebu Bekir, rebiyülevvel ayının sonlarında Üsame b. Zeyd ordusunu yola çıkardı. Bu ordu yola çıktıktan sonra rebiyülevvel ayının sonunda Es-ved el-Ansf yi öldürdü. Bu da Medine´de bulunan Ebu Bekir´in ilk fethi oldu.

Daha önce de anlatıldığı gibi Yemen, Himyerlilerindir. Hükümdar­larına Tübba adı verilirdi. Cahiliye döneminden bahsederken bu konu­ya biraz değinmiştik. Sonra Habeş meliki, komutanlarından iki kişiyi gönderdi. Bunlardan birinin adı Ebrehetü´l-Eşrem, diğerininkiyse Er-yat idi. Bu iki komutan Yemen´i, Habeş hükümdarı için Himyerlilerin elinden aldılar. Böylece Yemen, Habeş hükümdarının mülkiyetine geç­ti. Sonra bu iki komutan anlaşmazlığa düştü. Eryat öldürüldü. Ebrehe yalnız başına vali oldu. Anis adıyla adlandırdığı bir kilise inşa etti. Bu kilise yüksek olduğu için Anis adı verilmişti. Ebrehe, Arap hacılarının KaTae´yi bırakıp bu kiliseyi tavaf etmelerim istemişti. Kureyşli biri gelip bu kiliseye pislemişti. Durumdan haberdar olan Ebrehe, Mekke´deki Kale´yi yıkmaya yemin etmişti. Bunun için de büyük bir ordu hazırla­mış, ordunun Ön kısmına da Mahmut adlı bir fil koyup Mekke üzerine yürümüştü. Fakat Cenâb-ı Allah´ın, kitabında da anlattığı gibi başları­na büyük bir bela gelmişti. Bunu yerinde detaylı olarak anlatmıştık. Mekke´de Allah´ın gönderdiği Ebabil kuşları sebebiyle musibete maruz kalan Ebrehe, askerlerinden arta kalanlarla birlikte çok kötü ve peri­şan bir halde geri dönmüştü. Yolda vücudundan parça parça etler dü­şüyordu. San´a kentine vardıklarında göğsü parçalandı ve Öldü. Kendi­sinden sonra hükümdarlığa oğlu Belsiyum b. Ebrehe, sonra diğer oğlu Mesruk b. Ebrehe geçti. Yemen hakimiyeti, yetmiş sene süreyle Habeş-lilerin elinde kaldı. Sonra Seyf b. Zî-Yezen el-Himyerî ayaklandı, öc al­ma tutkusuna kapıldı. Bizans hükümdarına gidip Habeşlilere karşı yardım diledi, ama Bizans hükümdarı ona yardıma yanaşmada. Çünkü onunla Himyerîler arasında din birliği vardı. Her iki taraf da Hristiyan-dı. Bunun üzerine Seyf b. Zî-Yezen Fars hükümdarı Kisra´ya gidip yar­dım diledi. Aralarında çeşitli konuşmalar geçti. Sonra Kisra, zindanında bulunan bazı mahkumları Vehrez adında birinin liderliğinde Seyf b. Zî-Yezen´le birlikte gönderdi. Vehrez, Yemen tahtını Habeşlilerin elin­den aldı. Mesruk b. Ebrehe´yi öldürdü. San´a´ya girdiler. Seyf b. Zî-Ye-zen de baba ve dedelerinin geleneğine göre Yemen tahtına oturdu. Her taraftan Araplar gelip onu tebrik ettiler. Yalnız Kisra´nın o beldeler üze­rinde bazı niyetleri vardı. Bu hal devam etti. Nihayet Rasûlullah (s.a.v.) risaletle görevlendirildi. Mekke´de bir süre kaldı. Sonra Medine´ye hic­ret etti. Çeşitli ülkelere mektuplar yazıp onları bir ve ortaksız olan Al­lah´a ibadet etmeye davet edici mektuplar yazarken Fars hükümdarı Kisra´ya da şöyle bir mektup yazdı:

"Rahman ve Rahim olan Allah´ın adıyla. Allah Rasûlü Muham-med´den Farsların büyüğü Kisra´ya.

Hidayete tabi olanlara selam olsun. îmdi Müslüman ol ki selamet bulasın..."

Bu mektup Kisra´ya ulaşınca: "Bu nedir " diye sordu. Yanındakiler de: "Bu, Ceziretü´l-Arap´ta ortaya çıkan ve peygamber olduğunu iddia eden bir adamdan geliyor." dediler. Mektubu açınca yazının kendi adın­dan Önce Muhammed adıyla başladığını gördü, buna çok kızdı. Mektubu okumadan parçaladı. Yemen´deki valisi Bazam´a şu mealde bir mektup yazdı:

"îmdi şu mektubum sana ulaşınca yanındaki kumandanlardan iki­sini Ceziretü´l-Arap´ta ortaya çıkan ve peygamber olduğunu iddia eden o adama gönder. Onu yakalayıp bana getirsinler."

Kisra´nın mektubu Bazam´a ulaşınca o, yanındaki komutanlardan akıllı iki komutanı Rasûlullah (s.a.v.)´a gönderdi. Gönderirken de onla­ra şu talimatı verdi:

"Şu adama gidin, durumuna bakın. Eğer yalancıysa onu yakalayıp Kisra´ya götürün. Eğer öyle değilse tekrar yanıma dönün ve durumunu bana bildirin ki ona ne yapacağımı düşüneyim."

Bu iki komutan, Medine´ye Rasûlullah´m yanına geldiler. Onu çok güzel bir halde gördüler. Hayret verici hareketlerini gördüler Yanında bir ay kaldılar. Sonra niçin oraya geldiklerini Rasûlullah´a bildirdiler ve sonra da Rasûlullah´m cevabını beklediler. Rasûlullah onlara dedi ki:

"Valinizin yanma gidin ve ona deyin ki: Benim Rabbim bu gece onun Rabbini (Kisrasım) öldürmüştür."

Komutanlar, Rasûiullah´m bu haberi verdiği anı tarih olarak bir ye­re yazdılar. Sonra acele ile Yemen´e döndüler ve Rasûlullah´m kendile­rine verdiği haberi, vali Bazam´a ilettiler. O da şöyle dedi: "O geceyi aklı­nızda tutun. Eğer durum onun dediği gibi ortaya çıkarsa, demek ki o peygamberdir."

Sonra hükümdarlarından kendilerine bir mektup geldi. Mektupta, Kisra´nın şöyle ve şöyle bir gecede öldürüldüğü bildiriliyordu ki, o da Rasûlullah´m bildirdiği gece idi. Kisra´yı, oğlu öldürmüştü. Bunun için de şairin biri şöyle demiştir:

"Kisra´yı oğullan kılıçlarla bölüp parçaladılar, tıpkı et parçalar gibi, Ölüm bir günde ona geldi. Her hamile, mutlaka vakti tamam olunca doğumunu yapar."

Kisra´dan sonra oğlu Yezdücürd tahta geçti. Yezdücürd, vali Ba­zam´a mektup yazdı. Mektubunda tebaasından kendisi adına bey*at al­masını emretti ve Rasûlullah´a gitmesini, ona hakaret etmemesini, ak­sine ikramda bulunmasını yazıyordu. Bunun üzerine Bazam´m ve Ye­men´deki Farslılar ile zürriye ti erinin kalbine İslâmiyet girdi. Ra­sûlullah (s.a.v.)´a da Müslüman olduğunu bildiren bir mektup gönderdi. Rasûlullah (s.a.v.) da ona, Yemen valiliğini onun uhdesine bıraktığını bildiren bir mektubu cevap olarak gönderdi. Vefat edinceye kadar onu valilikten azletmedi. Vefat edince Bazam´m oğlu Şehr, San´a ile bazı mıntıkaların valiliğini üstlendi. Peygamber (s.a.v.) de ashabından ba­zılarını diğer vilayetlere vali olarak gönderdi. îlk olarak hicretin onuncu senesinde Ali ile Halid b. Velid´i, sonra Muaz ile Ebu Musa el-Eş´arfyi o vilayetlere vali olarak gönderdi. Yemen valiliklerini sahabelerden bir cemaat arasında paylaştırdı. Şehr b. Bazam ile Amir b. Şehr el-He-medanî bu valilerden bazılarıdır. Rasûlullah (s.a.v.), Ali´yi Hemedan´a, Ebu Musa´yı Me´rib´e, Halid b. Said b. As´ı Amir-i Necran, Ref ve Zebid vilayetlerine, Ya´lâ b. Ümeyye´yi Cünd vilayetine, Tahir b. Ebi Hâle´yi Al vilayetine ve Eş´arîlerin üzerine, Amr b. Haram´ı Necran vilayetine, Ziyad b. Lebid´i Hadramut vilayetine, Ukkaşe b. Mür b. Ahdar´ı Sekasik vilayetine, Muaviye b. Kende´yi de Sekün vilayetine vali olarak atadı. Muaz b. Cebel´i de Yemen ve Hadramut beldelerine öğretmen olarak gönderdi. Muaz, bazen Yemen´e, bazen Hadramut´a gidip eğitim öğre­tim faaliyetlerinde bulunurdu. Seyf b. Amr, bunu böyle anlatmıştır. Bü­tün bu atama işleri, hicretin onuncu senesinde Rasûlullah´m hayatının son zamanlarında gerçekleşmişti. Onlar bu halde iken. mel´un Esved el-Ansî ortaya çıkmıştı.

Esved´in asıl adı Abhale b. Ka*b b. Gavs´tır. Kehf-i Hannan şehrin­dendir. 700 savaşçıyla birlikte ortaya çıkmıştı. Peygamber (s.a.v.)İn Ye­men´deki valilerine hitaben şöyle bir mektup yazmıştı:

"Ey bize karşı direnenler! Elimizden aldığınız topraklarımızı bize geri verin. Topladığınız malları da iade edin. Çünkü biz o topraklara ve mallara, sizden daha layıkız ve size nisbetle o mallarla yerler üzerinde daha çok hak sahibiyiz. Siz de kendi işinize bakın."

Sonra atma binip kuvvetleriyle birlikte Necran´a yöneldi. On gece sonra orayı ele geçirdi. Necran´dan sonra San´a kentine yöneldi. Orada karşısına Şehr b. Bazam çıktı. Savaştılar. Esved onu yenip öldürdü. Farshlardan teşekkül eden ordusunu kırıp geçirdi. San´a şehrini yirmi-beşinci gecede işgal etti. Muaz b. Cebel de oradan kaçıp Ebu Musa el-Eş´arf nin yanına gitti. İkisi birlikte oradan da ayrılıp Hadramut´a gitti­ler. Hz. Muhammed (s.a.v.)´in Yemen´deki valileri, Tahir mıntıkasına çekildiler. Amr b. Haram ile Halid b. Said b. As Medine´ye döndüler. Ye­men ülkesi tamamen Esved el-Ansf nin eline geçmiş oldu. Onun işi güç­lendi ve hükmü ateş kıvılcımı gibi her tarafa yayıldı. Şehr b. Bazamla karşı karşıya geldiği günde ordusu 700 süvari idi. Komutanları da Kays b. Abdi Yağus, Muaviye b. Kays, Yezid b. Mahrem b. Hısn el-Harisî, Ye-zid b. Efkel el-Ezdî idi. Hakimiyeti güçlendi. İşi sağlamlaştı. Yemenli­lerden bazıları irtidad ettiler. Oradaki Müslümanlar, islâmiyet´lerini gizleyerek ona karşı takiyye yaptılar. Böylece onunla muamelelerini sürdürdüler. O zaman Esved´in Mezhiç´teki naibi Amr b. Ma´dikerib idi. Esved, ordu yönetimini Kays b. Abdi Yağus´a bıraktı.

Yemen´deki Farslıların işini de Feyruz ed-Deylemî ile Dazeveyh´e havale etti. Feyruz ed-Deylemfnin amcası kızı ve Şehr b. Bazam´ın da karısı olan İzaz ismindeki güzel bir kadınla evlendi. Bu kadın, Allah ve Rasûlüne iman etmiş, saliha kadınlardandı.

Seyf b. Amr et-Temimî dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.), Esved el-Ansfnin durumundan haberdar olunca, Vebr b. Yahnes ed-Deylemî adındaki bir adamla mektubunu Yemenlilere gönderdi. Bu mektubunda oradaki Müslümanların Esved el-Ansî ile savaşmalarını, ona hücum etmelerini emretti. Muaz b. Cebel, bu mektuptaki emri tamamiyle yerine getirdi. O, Sekün şehrinden Remle adında bir kadınla evli idi. Bu belalara sab­redip tahammül ettiği için Sekün şehri âdeta onun başına yıkılmış gi­biydi. Sekünlüler, Rasûlullah´ın emrini yerine getirmek için Muaz b. Cebel´le birlikte ayaklandılar ve Rasûlullah (s.a.v.)´m bu mektubunu oradaki Müslüman valilere ve Müslümanlardan da ulaştırabildikleri herkese ulaştırdılar. Esved´in ordu komutanı Kays b. Abdi Yağus ile ce­maatlarını ittifak ettirdiler. Kays, Esved´e kızmış olduğu için onu hafife almış ve onu öldürmeye kasdetmişti. Feyruz ed-Deylemî de bu durum­daydı. Onun nazarında Esved gücünü yitirmişti. Dazeveyh de bu görüş­teydi. Durumu Vebr b. Yahnes, Kays b. Abdi Yağus´a bildirince -ki bu, Kays b. Mekşuh´tur- gökte ararken sanki yerde bulmuş gibi oldu. Esved el-Ansî´yi öldürme hususunda onlarla işbirliği yaptı. Müslümanlar da bu anlaşmaya muvafakat ettiler. Kendileri de bu görüşe katıldılar. Onunla söz birliği ettiler. Esved´in şeytanı bu durumdan haberdâr olun­ca Esved´e haber verdi. O da Kays b. Mekşuh´u çağırıp şöyle dedi:

- Ey Kays! Bak bakalım bu ne diyor .

- Ne diyormuş

- Bana diyor ki: Sen Kays´a ikramda bulundun. Onu yüksek ma-

kamlara çıkardın. Senin kadar yüceldi, ama senin düşmanlarınla işbir­liği yaptı. Senin hükümranlığım elinden almaya çabaladı. Sana ihanet etmeyi içinde planladı. Ey Esved! Ey Esved! Durum vahim, sen dolaş, Kays´ı yakala, kellesini uçur! Yoksa o, senin tahtını elinden alacak. Sen­den önce o hükümranlık mevkiini ele geçirecek.

- Yemin ederim ki yalan söylüyor. Karısının baş örtüsü için sava­şan kişiye yemin ederim ki sen, sana anlatamıyacağım kadar kalbimde büyük ve kıymetli bir şahsiyetsin.

- Sen hükümdarına yalan söylüyorsun. Hükümdarın doğru söylü­yor ve biliyor ki, sen sırrına vâkıf olunduğu için şu anda tevbe ediyor­sun!

Bu konuşmadan sonra Kays, Esved´in yanından çıkıp arkadaşları Feyruz ile Dazeveyh´in yanma gitti. Esved´in kendisine söylediklerini, kendisinin de ona cevaben söylediği sözleri onlara anlattı. Onlar da ken­disine tedbirli olmasını öğütlediler. O da onların bu husustaki görüşleri­ni sordu. Onlar, böylece müşavere yapmaktalarken Esved´in elçisi yan­larına gelip onları huzura çağırdı. Onlar da Esved´in huzuruna gittiler. Onlara, şöyle bir soru sordu:

- Sizi, milletinizin üzerine şerefli kimseler yapmadım mı

- Evet öyle yaptın.

- Peki hakkınızda duyduğum şeyler nelerdir, biliyor musunuz

- Bu defa bizi affet.

- Hakkınızda duyduğum şeyler, affedilecek gibi değildir.

Kays b. Mekşuh diyor ki: Biz Esved´in yanından çıktık, ama tehlike­de idik. Bu halde iken bize Amir b. Şehr adındaki Hemedan emiri, Züzu-leym Zikula ve diğer Yemen emirlerinden mektuplar geldi. Bunlar bize yardım edeceklerini ve bize itaatkâr olacaklarım, Esved´e muhalefeti­miz hususunda yanımızda yer alacaklarını beyan ediyorlardı. Hz. Pey­gamber (s.a.v.)´in mektubu bunlara gelmişti. Bunları, Esved el-Ansfye karşı hücuma geçmeye teşvik ediyordu. Bunun için bize bu mealde mek­tuplar göndermişlerdi. Biz de kendilerine kesin karar vermedikçe pla­nımız hakkında kimseye birşey söylememelerine dair mektup yazdık. Ben, Esved´in karısı tzaz´m yanma gittim. Ona şöyle dedim:

- Amca kızı! Şu adamın, kavminin başına ne belalar getirdiğini bi­liyorsun. Önceki kocanı öldürdü ve milletini de kırıp geçirdi. Ölen adamların karılarını perişan etti. Onları rezil rüsvay hale getirdi. Buna karşı yanımızda yer almaz mısın

- Hangi hususta

- Onu buradan sürgün etme hususunda.

- Onu öldürme hususunda mı

- Evet, onu öldürme hususunda ne dersin

- îyi olur, derim. Allah´a yemin ederim ki, Allah onun kadar kendisinden nefret ettiğim başka bir adam yaratmış değildir. Allah´ın hak kıldığı işleri yapmıyor. Allah´ın haram kıldığı işlerden de geri durmu­yor. Siz onu öldürmeye karar verdiğiniz zaman bana haber verin ki, bu iş için size bazı şeyler öğreteyim.

Kays b. Mekşuh diyor ki: Evsed´in karısının yanından çıktığımda, Feyruz ve Dazeveyh ile karşılaştım. Onlar beni bekliyorlardı. Ona karşı ayaklanmak istiyorlardı.

Kays b. Mekşuh, Feyruz ve Dazeveyh ile toplantı yapmaya başla­madan Esved el-Ansî ona haber salıp çağırttı. Kays da gitti. Esved´in kavmi ile yaptığı toplantıya dahil oldu. Esved, ona sordu:

- Ben sana gerçeği söylemiyor muyum ki, sen bana yalan haber ve­riyorsun O diyor ki: Eyvah eyvah, durum çok vahim! Eğer sen Kays´m elini kesmezsen o senin boynunu keser!

Kays, Esved´in kendisini öldüreceğini zannetti ve şöyle dedi:

- Hayır, bu doğru değildir. Senin ailene ve Allah´ın elçisi olan sana yemin ederim ki, hergün ölmektense bugün öldürülmek daha çok hoşu­ma gider!

Kays´m bu sözleri üzerine Esved, ona karşı yumuşadı ve yanından çıkıp gitmesini emretti. Kays da çıkıp arkadaşlanmn yanma gitti ve:

- Yapacağınızı yapın. Planınızı uygulamaya koyun, dedi. Onlar kapıda durup birbirleriyle müşavere yapmaktalarken Esved çıkıp yan­larına geldi. Onun için yüz kadar sığır ve deve getirilmişti. Bir çizgi çiz­di. Kendisi çizginin beri tarafında, hayvanlar da öbür tarafında durdu­lar. Onları bağlamadan boğazladı. Ruhlarını teslim ettiler. Kays dedi ki: "O manzara kadar feci bir manzara, o gün kadar da vahşi bir gün gör­medim." Sonra Esved, Feyruz´a şöyle sordu:

- Senin hakkında duyduklarım doğru mudur ey Feyruz Seni de kesip boğazlamak ve şu hayvanların arasına katmak isterdim!

Böyle dedikten sonra da mızrağını çıkarıp Feyruz´a gösterdi. Fey­ruz, ona şöyle cevap verdi:

- Bizi hısımlığa seçtin. Çocuklara üstün kıldın. Eğer sen peygam­ber olmasaydın, biz sana nasibimizi satamazdık. Böyle olunca da senin vasıtanla bizim için dünya ve ahiret işi nasıl bir araya gelirdi Duydu­ğun şeylere göre bize muamele etme. Ben senin hoşnud olacağın bir du­rumdayım. Razı olmayacağın işleri yapmıyorum.

Feyruz´un böyle demesi üzerine Esved, ondan memnun oldu ve kesi­len hayvanların etlerini taksim etmesini ona emretti. Feyruz da o etleri San´ahlara taksim etti. Sonra hemen Esved´in yanına gitti. Bir adamın Esved´in kulağına eğilerek kendisi aleyhinde konuştuğunu ve Esved´i kendisine karşı kışkırttığını jurnal ettiğim işitti. Esved de o jurnalciye şöyle diyordu:

- Feyruz´u ve arkadaşlarını yarın öldüreceğim. Bu iş için yarın yanıma gel.

Esved, böyle dedikten sonra arkasına dönüp bakınca Feyruz´u gör­dü ve ona:

- Ne var diye sordu. Feyruz da etleri taksim edip halka dağıttığını ona bildirdi. Bundan sonra Esved evine gitti. Feyruz da arkadaşlarının yanına döndü ve duyduklarını onlara anlattı. Kendisinin ne dediğini ve kendisine neler söylendiğini de onlara aktardı. Hepsi Esved´i öldürmek üzere karısıyla tekrar görüşme hususunda fikir birliği ettiler. Feyruz, onların temsilcisi olarak Esved´in karısının yanına gitti. Kadın, ona şöy­le dedi:

- Evdeki bütün odalar bekçilerle kuşatılmıştır. Yalnız şu oda hariç. Bu odanın dış duvarı yolun falan kısmına denk gelmektedir. Akşam olunca yol tarafından bu odanın duvarını delin. Orası bekçisizdir. Böy­lece hiçbir engelle karşılaşın aksı zm Esved´i öldürebilirsiniz. Ben bu odaya bir kandil ve bir silah bırakacağım.

Feyruz, Esved´in karısının yanından çıkarken Esvedle karşılaştı. Esved, başım sallayarak ona:

- Karımın yanında ne işin var diye sordu. Esved, çok sert bir adamdı. Karısı bağırınca, Esved ondan vazgeçti. Eğer böyle olmasaydı, Esved onu öldürecekti. Karısı:

- Amcam oğlu ziyaretime gelmişti, deyince Esved:

- Sus, babası ölesice. İşte onu sana bağışladım, dedi. Feyruz da çıkıp arkadaşlarının yanma gitti ve:

- Acele edin, kurtulmaya bakın, dedi ve durumu onlara bildirdi, onlar da ne yapacaklarını şaşırdılar. Kadm, onlara şöyle bir haber gön­derdi:

"Kararınızdan vazgeçmeyin, gevşemeyin."

Bunun üzerine Feyruz ed-Deylemî, Esved´in karısının yanma gitti. Kendilerine gönderdiği haberin doğruluğunu tesbit etti. Sonra Esved´in karısının kendilerine göstermiş olduğu odaya girdiler. Onu iç taraftan oymaya başladılar ki, dışardan duvarı delmek kolaylaşsın. Sonra Es­ved´in karısı normal olarak ziyaretçi gibi onların yanında oturdu. Esved içeriye girince:

- Bu ne diye sordu. Karısı da:

- Bu benim süt kardeşim, bu da benim amcam oğludur, diye cevap verdi. Esved, Feyruz´u kovup dışarı çıkardı. Feyruz da arkadaşlarının yanına döndü. Gece olunca odanın duvarını dışardan deldiler, içeriye gi­rince bir kandil gördüler. Feyruz ed-Deylemî, Esved´e yöneldi. Esved, ipek bir yatak üzerinde uyumaktaydı. Başı gövdesine gömülmüştü. Sarhoştu, horluyordu. Karısı da yanında oturmaktaydı. Feyruz kapıda görününce şeytanı onu oturttu ve onun diliyle konuştu. Bununla be­raber o hırıltı çıkarıyordu.

- Benim seninle ne işim var ey Feyruz diye sordu. Feyruz geri dön­düğü takdirde hem kendisinin hem de Esved´in karısının öldürüleceğin­den korktu. îşi aceleye getirdi. Onunla boğuştu. O, deve gibi idi. Başını yakalayıp boynunu ezdi, dizlerini sırtına dayadı. Nihayet onu öldürdü. Arkadaşlarına haber vermek için kalkıp dışarı çıkmak istedi. Kadın, onun eteğinden tutup:

- İşini bırakıp nereye gidiyorsun diye sordu. Feyruz´un Esved´i öl­dürmemiş olduğunu zannetti. Feyruz da:

- Esved´i öldürdüğümü arkadaşlarıma bildirmek için çıkmak isti­yorum, dedi. Arkadaşları Esved´in kafasını koparmak için içeri girdiler. Şeytanı onu hareketlendirdi. O da titremeye başladı. Onu tam öldüre-memişlerdi. Nihayet iki kişi sırtına oturdular. Karısı da saçından yaka­ladı. Dilini şapırdatıp sesler çıkarmaya başladı. Diğeri de boynunu tu­tup çekmek için uğraştı ama Esved öküz gibi hatta daha şiddetli bir ses­le böğürmeye başladı. Öyle bir ses o zamana kadar duyulmuş değildi. Böğürmesini duyan muhafızlar köşke koştular ve:

- Ne var, neler oluyor diye sordular. Esved´in karısı da:

- Peygamberinize vahiy iniyor, diye cevap verdi. Bunun üzerine muhafızlar geri döndüler.

Kays, Dazeveyh ve Feyruz, Esved´i öldürdüklerini kendi taraftarla­rına nasıl bildireceklerini düşünmeye başladılar. Neticede şu karara vardılar: Sabah olunca kendileriyle Müslümanlar arasındaki parolayla sesleneceklerdi. Sabah olunca Kays, kalenin suru üzerine çıkıp parolayı yüksek sesle söyledi. Müslümanlarla kafirler, kalenin çevresinde top­landılar. Kays (başka bir rivayete göre Vebr b. Yahneş) ezan okumaya başladı. Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah ve enne Abhale kezzab (Muhammed´in Allah Rasûlü olduğuna, Abhale´nin yani Esved´in de ya­lanca olduğuna şahadet ederim) dedi. Esved´in kafasını da adamlarının üzerine fırlattı. Esved´in adamları da hezimete uğrayıp dağıldılar. Müs­lümanlar, onları takibe başladı. Nerede yakaladılarsa onları esir aldı­lar, islâmiyet ve Müslümanlar güçlendiler. Rasûlullah (s.a.v.)´m valile­ri de vilayetlerine döndüler. Kays, Dazeveyh ve Feyruz emirlik husu­sunda çekiştiler. Sonra Muaz b. Cebel´in insanlara namaz kıldırması hususunda anlaştılar. Durumu Rasûlullah (s.a.v.)´a bir mektupla bil­dirdiler. Zaten Cenâb-ı Allah da olayın vuku bulduğu gecede Rasûlünü haberdar etmişti. Nitekim Seyf b. Ömer et-Temimî, îbn Ömer´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Esved´in öldürüldüğü gecede bize müjde vermesi için Peygamber (s.a.v.)´e gökten haber geldi. Haberi alan Peygamber (s.a.v.) de şöyle de­di:

- Dün gece Ansı öldürüldü. Onu, mübarek bir aileden mübarek bir adam öldürdü.

- O kimdir ya Rasulallah diye sorulunca:

- Feyruz´dur Feyruz, diye cevap verdi."

Anlatıldığına göre Feyruz´un, Esved´i öldürdükten sonra hakimiye­ti üç ay, başka bir rivayete göre ise dört ay sürmüştür. Doğrusunu Allah bilir.

Seyf b. Ömer, Feyruz´un şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Esved´i öldürdük. San´a kentinde durum eski haline döndü. Yalnız Muaz b. Cebel´e haber saldık. Onun namaz kıldırması ve emirlik yap­ması hususunda anlaştık. O da San´a´da bize namaz kıldırırdı. Allah´a yemin ederim ki, o bize, üç gün namaz kıldırmadan Rasûlullah´m vefat ettiği haberi geldi, işler yine bozuldu. Daha önce uygun gördüğümüz birçok işleri uygun görmemeye başladık, işler karıştı."

Önceki kısımlarda da anlattığımız gibi Esved el-Ansî´nin öldürül­mesine dair haber, Üsame ordusunun yola çıkmasından sonra rebiyül-evvel ayının sonlarında Ebu Bekir es-Sıddık´a ulaştı. Başka bir rivayete göre ise Rasûlullah (s.a.v.)´m vefatının sabahında bu müjde Medine´ye ulaşmıştır. Birinci rivayet daha meşhurdur.

Kısaca demek istediğimiz şudur ki, Müslümanların faydaları, sözlerinin birliği, kalplerinin birbirine ısınması ve tamamının islâm di­nine sarılmalanyla ilgili espiriyi Müslümanlara sadece Ebu Bekir es-Sıddık getirmiştir, ileride de anlatılacağı gibi Hz. Ebu Bekir onlara, alt üst olan memleket işlerini düzene koyacak, güçlerini eski seviyesine çı­karacak, aralarında tslâmî prensipleri hakim kılacak adamlar gönder­miştir. Allah ondan ve onlardan razı olsun. [3]



Hz. Ebu Bekir´in İrtîdad Eden Ve Zekat Vermeyenlerle Savaşmaya Hazırlanması


Daha önce de anlatıldığı gibi Rasûlullah (s.a.v.), vefat edince birçok Arap kabilesi irtidad etti. Medine´de nifak zuhur etti. Beni Hanife kabi­lesi ile birçok kimse Yemame´de Müseylemetü´l-Kezzab´m saflarına ka­tıldı. Beni Esed ve Tay kabileleriyle birçok insan da peygamberlik iddia­sında bulunan Tuleyha el-Esedfye iltifat edip yöneldiler. Müseyleme-tü´1-Kezzab da peygamberlik iddiasında bulunmuştu, işler karışmış, durum çok zorlaşmıştı. Ebu Bekir es-Sıddık, Üsame ordusunu yola çı­karmıştı. Ebu Bekir´in yanındaki asker sayısı azalmış, bedevilerin bir­çoğu Medine´ye hücum etmeye niyetlenmişlerdi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir, Medine girişlerine bekçiler yerleştirmişti. Bunlar sabaha kadar Medine´yi bekliyorlardı. Bu bekçi ve muhafızların komutanların­dan bazıları şunlardı: Ali b. Ebi Talib, Zübeyr b. Avvam, Talha b. Abdul­lah, Sa´d b. Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Avf ve Abdullah b. Mesud idi.

Bazı Arap heyetleri Medine´ye gelmeye başladılar. Bunlar namaz kılmayı kabul ediyor, ama zekat vermeye yanaşmıyorlardı. Bazıları ze­kat vermeyi kabulleniyorlarsa da bunu Ebu Bekir´e vermek istemiyor­lardı. Hatta böylelerinden bazıları, delil olarak şu ayeti ileri sürüyorlar­dı:

"Ey Muhammed! Mallarının bir kısmını, kendilerini temizleyip arı­tacak sadaka olarak al, onlara dua et, senin duan onlar için bir güven­dir." (et-Tevbe, 103.)

Bu ayeti delil olarak ileri sürenler şöyle diyorlardı: "Zekatımızı, an­cak duası bizim için güven olana veririz."

Bunlardan bazıları da şöyle bir şiir söylemişlerdi:

"Rasûlullah´a aramızda bulunduğu sürece itaat ettik.

Ama Ebu Bekir´in hakimiyeti de ne demek oluyor Buna şaşıyoruz."

Sahabeler bunları zekat vermemeleri hususunda kendi hallerine bırakması, iman tamamen kalplerine yerleşinceye kadar onları İslâm´a ısındıncı bir davranış içine girmesi için Ebu Bekir ile konuşup bazı tek­liflerde bulundular. Böyle yapıldığı takdirde bunların daha sonra zekat vereceklerini ifade ettiler. Ama Hz. Ebu Bekir es-Sıddık, bu teklifleri kabul etmedi ve böyle bir davranış içine girmeyi de yeğlemedi. îbn faace dışında bir muhaddisler cemaatı, kitaplarında Ebu Hüreyre´nin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:

"Ömer b. Hattab, Ebu Bekir´e dedi ki:

- İnsanlarla ne diye savaşıyorsun Oysa Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Allah´tan başka ilah bulunmadığına, Muhammed´in de Allah´ın rasûlü olduğuna şahadet etmelerine kadar insanlarla savaşmakla em-rolündüm. Eğer onlar bu sözü söylerlerse canlarını, mallarını -hak etme dışında- bana karşı korumuş olurlar."

Ebu Bekir, buna karşılık şu cevabı verdi:

- Allah´a yemin ederim ki, onlar (daha önce zekat olarak verdikle­ri) bir oğlağı -başka bir rivayete göre ise bir yuları- bana vermeyecek olurlarsa, onlarla bu yüzden savaşırım. Çünkü zekat, malın hakkıdır. Allah´a yemin ederim ki, namaz ile zekat arasında ayırım yapan kimse ile savaşacağım. Ömer dedi ki: "Bu, Allah tararından Ebu Bekir´in kal­binin savaşa açılmış olduğunu gösteriyordu ve bunun doğru olduğunu da anladım."

Ben derim ki: Yüce Allah, bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Eğer tevbe eder, namaz kılar ve zekat verirlerse yollarım serbest

birakin." (et-Tevbe, 5.)

Buharî ve Müslim´in sahihlerinde sabit olan bir hadiste de Hz. Pey­gamber (s.a.v.), şöyle buyurmuştur:

"İslâmiyet beş şey üzerine kurulmuştur: Allah´tan başka ilah bu­lunmadığına ve Muhammed´in Allah Rasûlü olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, Beyt´i haccetmek ve ramazan orucunu tutmak."

Hafız b. Asakir, Salih b. Keysan´m şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"îrtidad hadiseleri vuku bulunca Ebu Bekir, insanlar arasında kal­kıp Allah´a hamd ü senada bulunduktan sonra şöyle dedi:

"İnsanları hidayete iletip onlara yeten, onlara bağışta bulunup zen­gin kılan Allah´a hamd olsun. Kuşkusuz yüce Allah, ilim dağınık vazi­yette iken Muhammed (s.a.v.)´i peygamber olarak gönderdi.

İslâmiyet gariptir, dışlanmıştır. İp çürümüştür. Zaman eskimiştir. Müslümanlar, İslâm´dan uzaklaşmışlardır. Allah, Ehl-i Kitaba gazab etsin, onlara yanlarındaki bir iyilik karşılığında hayır vermesin. Yanla­rında bulunan şerri de onlardan uzaklaştırmasın. Onlar, kitaplarım de­ğiştirdiler ve kitaptan olmayan şeyleri kitaba kattılar. Araplar güven içindedirler. Kendilerini Allah tarafından bir koruma altında sanıyor­lar. Oysa onlar, Allah´a ibadet etmiyor ve O´na dua etmiyorlar. Allah da onları dar bir geçime soktu. Onları dinden uzaklaştırdı. Yeryüzünün üc­ra bir köşesinde üzerlerinde bulutlar durmuş iken Allah, onların sonunu Muhammed´le getirdi. Onları, en hayırlı ümmet kıldı. Kendilerine tabi olan kimseler vasıtasıyla onlara yardım etti. Onları, başkalarına muzaffer laldı. Nihayet Cenâb-ı Allah, Peygamber (s.a.v.)´i vefat ettirdi. Şeytan da onları, kendi bindiği bineğe bindirdi. Ellerinden tutup onları helake sürükledi.

"Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamber­ler geçmişti. Ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz Geriye dö­nen, Allah´a hiçbir zarar vermez. Allah, şükredenlerin mükafatını vere­cektir." (Âl-i Imrân, 144.)

Doğrusu çevrenizde bulunan Araplar, koyunlarını ve develerini ze­kat olarak vermek istemiyorlar. Onlar dine dönseler de daha Önceleri dinde değillerken Peygamber onlara hiç ihtiyaç hissetmemişti ve siz de Müslüman olarak bugünkü kadar hiçbir zaman güçlü olmamıştınız. Bu da Peygamber (s.a.v.)´inizin önceki bereketi sayesindedir. O, sizi herşe-ye yetecek olan Mevla´ya ısmarlamış tır. O Mevla ki, onu, yolunu kaybet­miş olarak buldu da doğru yola iletti. Onu muhtaç olarak buldu da zen­gin kıldı."

"Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı." (Âl-i Imrân, 103.) Yemin ederim ki, Allah´ın sözü yerine getirilinceye, ona veri­len vaad tam olarak gerçekleştirilinceye kadar Allah´ın dini uğruna sa­vaşmaktan bir an olsun vazgeçecek değilim. Nihayet bizden şehid ola­rak öldürülen, cennetlik olacaktır. Hayatta kalan gaziler de Allah´ın ar­zında (toprağında), onun halifesi ve nesli olarak kalacaktır. Bu, Allah´ın hak olan hükmüdür ve tersi düşünülc^ıiypcek olan buyruğudur:

"Allah, içinizden inanıp yararlı iş işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına dair söz vermiş­tir." (en-Nör, 55.)

Ebu Bekir, sözünü böylece tamamladıktan sonra minberden indi.

Hasan, Katade ve diğerleri; "Ey inananlar! Aranızda dininden kim dönerse bilsin ki, Allah, sevdiği ve onların kendisini sevdiği bir millet getirir." (ei-Mâide, 54.) ayetiyle ilgili olarak dediler ki:

"Bu ayette sözü edilenler, Ebu Bekir ve arkadaşlarıdır. Onlar, mür-tedler ve zekat vermeyenlerle savaştıkları için bu ayette kendilerine işaret edilmiştir."

Muhammed b. Ishak dedi ki:

"Rasûlullah (s.a.v.)´ın vefatı esnasında Mekke ve Medineliler dışın­daki Araplar irtidad ettiler. Başlarında Tuleyha b. Hüveylid el-Esedî adındaki kahin olmak üzere Esed ve Gatafan kabileleri, başlarında Eş´as b. Kays el-Kindî olmak üzere Kinde kabilesi ile bağlıları ve başla­rında Esved b. Ka*b el-Ansî adındaki kahin olmak üzere Mezhic ve bağlı kabileleri irtidad ettiler. Mağrur b. Numan b. Munzir´le beraber Rebia kabilesi de irtidad etti. Hanife kabilesi, Müseyleme b. Habib b. el-Kezzab´la birlikte kendi mürtedliklerini devam ettiriyorlardı. Enes b. Abdi Yaleyl´le birlikte Süleym kabilesi irtidad etti. Kahin bir kadın olan Se-cah´la birlikte Beni Temim kabilesi de irtidad etti."

Kasım b. Muhammed dedi ki:

"Esed, Gatafan ve Tay kabileleri, Tuleyha el-Esedfnin liderliğinde toplandılar, Medine´ye heyetler gönderdiler. Medine´nin önde gelen şahsiyetlerine uğrayıp konuk oldular. Hepsi onları konuk olarak kabul ettiler. Sadece Abbas, onları kabul etmedi. Bunlar, konuk oldukları kimseleri Ebu Bekir´e gönderdiler ki, zekâtı vermemelerini kabul etsin de kendileri sadece namaz kılmakla yetinsinler. Ancak Cenâb-ı Allah Ebu Bekir´e, hak yolda sebat etme azmini verdi.

Ebu Bekir:

- Eğer bir yuları benden esirgeyecek olsalar bile onlarla cihad ede­rim, dedi. Onları reddetti. Onlar da aşiretlerine döndüler ve Medine nü­fusunun azlığını kavimlerine bildirdiler. Onları Medine´ye saldırmaya teşvik ettiler. Ebu Bekir (r.a.) de Medine girişlerine bekçiler ve muhanz-lar yerleştirdi. Medinelileri Mescid-i Nebevî´de toplantıya çağırdı. Top­lantının açılışında şöyle bir konuşma yaptı:

- Doğrusu dünya kafirdir. Yeryüzündeki insanların heyetleri sizin az olduğunuzu görmüşlerdir. Siz onların geceleyin mi, yoksa gündüzle-yin mi üzerinize geleceklerini bilmiyorsunuz. Onların size en yakın olanları bir beridlik mesafededir. Onlar, sadece namaz kılmalarını ama zekat vermemelerini kabul etmemizi, kendileriyle anlaşacağımızı ümid ediyorlardı, ama bu tekliflerini kabul etmedik. Siz onlar için gerekli ha­zırlığı yapın. Onlar size saldırabilirler."

Çok geçmeden üç gün sonra onlar, Medine´ye saldırıya geçtiler. Adamlarının yarısını kendileri için ihtiyat olsunlar diye Zi-Huseyn mıntıkasında bıraktılar. Medine girişlerindeki muhafızlar, mürtedle-rin Medine´ye saldırıya geçtikleri haberini gönderdiler. Hz. Ebu Bekir de yerlerinden ayrılmamaları için muhafızlara talimat gönderdi. Ken­disi de Medinelilerle birlikte develere binip mürtedlere karşı çıktı. Düş­man dağıldı. Müslümanlar, develeri üzerinde onları takibe koyuldular. Nihayet Zi-Huseyn mıntıkasına vardıklarında ihtiyat kuvvetleriyle de karşılaştılar. Bütün düşman yığınları Müslümanlara karşı hücuma geçtilerse de fetih Müslümanlara nasib oldu. Mürtedlerden biri şu şiiri söyledi:

"Aramızda bulunduğu sürece Rasûlullah´a itaat ettik. Ey Allah´ın kulları, şu Ebu Bekir´e de ne oluyor

Rasûlullah (s.a.v.) vefat ederken kendisinden sonra Ebu Bekir´i bi­ze veliahd mı tayin etti Eğer durum böyleyse, Allah´ın ömrüne yemin ederim ki, bu bizim belimizi kıracaktır.

Rasûlullah´ın zamanında niye heyetlerimizi geri çevirmediniz Yoksa deve çobanının öldürmesinden mi korktunuz

Bizim sizden istediğimiz, ama sizin bize vermek istemediğiniz şey, hurma gibi veya bana göre hurmadan daha tatlıdır."

Ebu Bekir es-Sıddık, cemaziyelahir ayında Medineliler ve Medine girişlerindeki muhafızlarla birlikte yola çıktı. Medine çevresinde bulu­nup Medine´ye saldırıya geçen bedevilerin üzerine gitti. Beni Abs, Beni Mürre, Beni Zübyan, onlarla işbirliği yapan Beni Kinane kabilesi -ki bunlara Tuleyha da, oğlu Hibal vasıtasıyla takviye göndermişti- Hz. Ebu Bekir´le karşılaştıkları zaman bir tuzak kurdular. Yağ tulumlarını şişirip dağ tepelerinden aşağıya yuvarladılar. Hz. Ebu Bekir´in ve arka­daşlarının develeri bu yağ tulumlarının aşağıya doğru yuvarlandığını görünce sağa sola dağılıp kaçtılar. O gece düşmanlara, Müslümanlar birşey yapamadılar. Nihayet Medine´ye döndüler. Hatil b. Evs, bu konu­da şöyle bir şiir söyledi:

"Beni Zübyan kabilesine bineğim ve devem feda olsun. O gece ki, Ebu Bekir´e mızrakla saldırıyorlardı.

Ama adamlarıyla saldırıyı savıyorlardı. O kadar ki, yerlerinde dur­dular ve esir alamadılar. Allah´ın askerleri vardır; onlar tadacaklarını tadarlar ki, zamanın hayret verici şeylerinden sayılanlardan olsunlar.

Aramızda bulunduğu sürece Rasûlullah´a itaat ettik. Ey Allah´ın kulları, şu Ebu Bekir´e de ne oluyor "

Bu olup bitenler üzerine düşmanlar, Müslümanların güçsüz olduk­larını sandılar. Başka yörelerdeki aşiretlerine haber saldılar. Onlar da toplandılar. Ebu Bekir, o geceyi uyumadan sabaha kadar askerleri tabi^ ye ederek geçirdi. Sağ kanada Numan b. Mukrin´i, sol kanada kardeşi Abdullah b. Mukrin´i, artçıların başına sağ ve sol cenah kumandanları­nın kardeşleri Süveyd b. Mukrin´i geçirdi. Fecir doğarken onlarla düş­manlar aynı düzlükte idiler. Düşmanlar, Müslümanların seslerini ve hareketlerini, hatta fısıltılarını bile duymamışlardı. Nihayet Müslü­manların kılıçları altında kaldılar. Gün doğarken de dönüp kaçmaya başladılar. Müslümanlar, onların çoklarını kırıp geçirdiler. Hibal de öl­dürüldü. Hz. Ebu Bekir, onları takibe başladı. Derken Zi´1-Kassa´ya in­di. Bu, fethin başlangıcı oldu. Müşrikler orada alçaldılar. Müslümanlar güçlenip yüceldiler. Beni Zübyan ve Beni Abs kabileleri, aralarında ya­şayan Müslümanlara saldırıp onları öldürdüler. Gerideki kabileleri de bunlar gibi yaptılar.

Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir, aralarındaki Müslümanları öldüren kabilelerden, öldürdükleri Müslümanlar sayısınca hatta daha fazla müşriki öldürmeye yemin etti. Bu hususta Ziyad b. Hanzele et-Temimî şöyle demişti:

"Sabahleyin Ebu Bekir üzerlerine gitti, bineğin ölüme gidişi gibi git­ti.

Anırma kanalları üzerinde Ali´yi rahatlattı. Hibal de kalbinin kanı­nı onlara tükürdü."

Aynı şair, bir başka şiirinde de şöyle demişti:

"Şimal çizgisi boyunca onlara karşı durduk. Onlar da gaziler gibi üst üste yığıldılar ve çöktüler. Savaşa dayanamadılar. Ebu Bekir´in adamları, yükselen günün sabahında alevlenen muharebeye karşı da­yanamadılar. Beni Abs kabilesine, yüksekliğinin en az yerinden yakla­şıp geceleyin vardık. Zübyan kabilesini de belleri kıran Ebu Bekir´e kar­şı koruduk."

Bu hadise, İslâm´ın ve Müslümanların zaferi hususunda en büyük yardımı teşkil etmişti. Çünkü Müslümanlar her kabilede güçlenmişler, buna karşı kafirler de her kabilede alçalmış, zelil olmuşlardı. Hz. Ebu Bekir, güçlü ve muzaffer olarak salimen hem de ganimet elde etmiş ola­rak Medine´ye döndü. O gece Medine´ye, Adiy b. Hatim, Safvan ve Zibri-kan´ın zekatları geldi. Bunlardan birincisi gecenin ilk diliminde, ikinci­si ortasında, üçüncüsü de son diliminde gelmişti. Bunlardan her biri ~için Medine girişindeki muhafızlardan bir müjdeci geldi. Sa´d b. Ebi Vakkas, Safvan´m müjdecisi olarak geldi. Abdurrahman b. Avf, Zibri-kan´m müjdecisi olarak geldi. Abdullah b. Mesud da Adiy b. Hatim´in müjdecisi olarak geldi. Adiy b. Hatim´in müjdecisi olarak Ebu Katade el-Ensârî´nin gelmiş olduğunu söyleyenler de vardır. Allah ondan razı ol­sun. Bu hadise, Rasûlullah (s.a.v.)´m vefatının altmışıncı gecesinde vu­ku bulmuştu. Bundan birkaç gece sonra Üsame b. Zeyd geldi. Ebu Bekir, onu Medine´de kendi yerine vekil bıraktı. Bineklerini dinlendirmelerini emretti. Sonra da beraberindekilerle birlikte önceki olayın cereyan etti­ği Zi´l-Kassa*ya gitti. Müslümanlar, ona:

- Sen Medine´ye dönsen de yerine başka bir adamı göndersen daha iyi olmaz mı dedilerse de o, şöyle cevap verdi:

- Hayır, vallahi böyle yapmam. Bizzat kendim size yardıma olaca­ğım.

Böyle dedikten sonra askerleri tabiye etmek üzere Zi´1-Hassa ve Zil-Kassa´ya gitti. Numan, Abdullah ve Süveyd adlarındaki Mukrin oğulla­rı, hareketlerini devam ettiriyorlardı. Nihayet Ebu Bekir, Ebrak´taM Rabazahların yanına gitti. Orada Beni Abs ve Zübyan kabileleriyle Beni Kinane kabilesinden bir topluluk vardı. Savaştılar. Allah, Haris ile Avfı hezimete uğrattı. Hatie de esir alındı. Beni Abs ile Beni Bekir kabileleri de kaçtılar. Ebu Bekir, Ebrak´ta birkaç gün kaldı. Beni Zübyan kabilesi, o beldelerde galib oldular. Ama Ebu Bekir:

- Beni Zübyan kabilesinin şu beldelere sahip olmaları haramdır. Bu imkansızdır. Çünkü Cenâb-ı Allah, buraları bize ganimet olarak bı­raktı. Ebrak mıntıkasını da Müslüman süvarilerle korudu, dedi.

Beni Abs ve Beni Zübyan kabileleri kaçıp Talha´mn himayesine sı­ğındılar. O, Buzaha´ya inmekteydi.

Ebrak savaşıyla ilgili olarak Ziyad b. Hanzele şöyle demişti:

"Ebrak gününde Beni Zübyan kabilesi üzerinde alevler yükseldiği­ni gördük.

Hiçbir şeyi geride bırakmayan, herşeyi yok eden bir savaşla Ebu Be­kir es-Sıddık´m refakatinde onlara geldik. O kınamayı bırakmıştı." [4]



On Bîr Emîre Bayrak Hazırlayıp Verdiği Zaman Hz. Ebu Bekir´in Zî´l-Kassa´ya Gldlşl


Üsame ordusu dinlendikten sonra Hz. Ebu Bekir, Müslüman asker­lerle birlikte kılıcını çekerek Medine´den Zi´1-Kassa´ya gitti. Zi´1-Kassa, Medine´ye bir konaklık mesafede bulunan bir yerin adıdır. Ali b. Ebi Ta-lib de Hz. Ebu Bekir´in bineğim güdüyordu. Allah ikisinden de razı ol­sun. Hz. AİHÎe diğer bazı sahabeler, Medine´ye dönmesi ve bedevilerle savaşmak üzere başka bahadırlardan birini göndermesi için Hz. Ebu Bekir´e ısrar ettiler. O da onların bu ısrarlarına dayanamayıp istekleri­ni kabul etti. On bir komutan tayin etti. Bunların her birine bir sancak verdi. Nitekim bunu ileride detaylı bir şekilde anlatacağız. Darekutnî, Ibn Ömer´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hz. Ebu Bekir, Zi´1-Kassa´ya gittiğinde bineği üzerinde doğrulup durduğu zaman Ali, onun bineğinin yularını tuttu ve şöyle dedi:

- Ey Rasûlullah´m halifesi, nereye gidiyorsun Ben sana, Uhud gü­nünde Rasûlullah´m söylediği şu sözü söylüyorum: "Kılıcım kınına sok ve kendini feda ederek başımıza musibet getirme. Medine´ye dön. Al­lah´a yemin ederim ki, eğer seni kaybetme musibetine maruz kalırsak, artık ebediyyen islâm´ın nizam ve düzeni kalmaz."

Ali´nin böyle demesi üzerine Ebu Bekir, Medine´ye döndü." Bu, garip bir hadistir.

Zekeriyya es-Sacî, Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Babam bineği üzerine atlayıp kılıcını çekerek Zi´1-Kassa vadisine gitti. Ebu Talib oğlu Ali gelip onun bineğinin yularım tuttu ve şöyle dedi:

- Ey Rasûlullah´m halifesi, nereye gidiyorsun Ben sana, Uhud gününde Rasûlullah (s.a.v.)´m söylediği şu sözü söylüyorum: "Küıcmı kını­na sok ve kendini feda ederek başımıza m