๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => El-Bidaye Ven Nihaye => Konuyu başlatan: Esila üzerinde 30 Kasım 2010, 16:25:38



Konu Başlığı: Hicrî Altmışbirinci Senede Vefat Eden Şahsiyetler
Gönderen: Esila üzerinde 30 Kasım 2010, 16:25:38
Hicrî Altmışbirinci Senede Vefat Eden Şahsiyetler


Hz. Hüseyin.

Cabir B. Atik B. Kays.

Hamza B. Amr El-Eslemî

Şeybe B. Osman.

Abdülmuttalib B. Rabia B. Haris.

Velid B. Ukbe B. Ebi Muayt

Mü´minlerin Annesi Ümmü Seleme.

Hicretin Altmışîkîncî Senesi

Hicretin Altmışikîncî Senesinde Vefat Eden Şahsiyetler.

Büreyde B. Hüseyb El-Eslemî

Rebi B. Haysem..

Alkame B. Kays.

Ukbe B. Nafî El-Fihrî

Amr B. Hazm..

Müslim B. Muhalled El-Ensarî

Müslim B. Muaviye Ed-Deylemî

Hicretin Altmışüçüncü Senesi

Hicretin Altmışdördüncü Senesi

Yezîd B. Muavîye.

Muaviye Oğlu Yezidin Çocukları Ve Sayıları

Yezidin Oğlu Muavîye´nin Emirliği

Abdullah B. Zübeyr´in Emirliği

Mervan B. Hakem´e Bey´at Edilmesi

Mercürahit Savaşı Ve Dahhak B. Kays El-Fıhrî´nîn Öldürülmesi

Numan B. Beşir El-Ensârî´nîn Öldürülmesi



Hicrî Altmışbirinci Senede Vefat Eden Şahsiyetler


Hz. Hüseyin


Bu senede Hz. Ali´nin oğlu Hz. Hüseyin, kendi ehl-i beytinden on kü­sur kişi ile birlikte Kerbela´da öldürüldü. Beraberinde öldürülenlerin yirmi küsur kişi olduğu da söylenmiştir. Nitekim bunu önceki kısımlar­da anlattık. Bunlarla beraber bahadır ve kahramanlardan da bir toplu­luk öldürülmüştü. [1]



Cabir B. Atik B. Kays


Bu zatın soy kütüğü şöyledir: Cabir b. Atik b. Kays Ebu Abdillah el-Ensârî es-Sülemî. Bedir gazvesine, beraberindeki adamlarla birlikte katıldı. îbn Cevzî´nin de dediği gibi Mekke fethi gününde Ensâr´m san­caktarıydı. Bu zat, hicri altmışbirinci senede yetmişbir yaşındayken ve­fat etti. [2]



Hamza B. Amr El-Eslemî


Kadri yüce bir sahabedir. Buharı ve Müslim´in sahihlerinde rivayet olunduğuna göre Hz. Aişe şöyle demiştir: "Hamza b. Amr, Rasûlullah (s.a.v.)´a şöyle bir soru sordu:

- Ya Rasûlallah, ben çok oruç tutuyorum. Yolculukta da oruç tuta­yım mı

- İstersen tut, istersen tutma."

Hamza b. Amr, Şam fethinde hazır bulundu. Ecnadin savaşında

Müslümanların muzafîeriyetine dair müjdeyi Hz. Ebu Bekir´e götüren odur.

Vakidî dedi ki: "Ka´b b. Malik´e, tevbesinin kabul edildiği ve Allah tarafından affedildiğine dair müjdeyi veren de Hamza b. Amr´dır. Bu müjdesine karşılık Ka´b´da ona iki elbisesini vermişti."

"Tarih" adlı eserinde Buharî, sağlam bir senedle rivayet eder ki, Hamza b. Amr el-Eslemî şöyle demiştir: "Zifiri karanlık bir gecede Rasûlullah (s.a.v.)la beraberdik. Parmaklarımdan ışıklar saçıldı, etraf aydınlandı, bu aydınlıkta arkadaşlarımın tamamının eşyalarını topar­ladım."

Hamza b. Amr´ın hicri altmışbirinci senede vefat ettiği ittifakla nakledilir. [3]



Şeybe B. Osman

Bu zatın soy kütüğü şöyledir: Şeybe b. Osman b. Ebi Talha el-Abderi el-Hacbî. Ka´be´nin anahtarı bunun yanındaydı. Babası, Uhud savaşın­da kafir olarak Hz. Ali tarafından öldürülmüştü. Şeybe, Mekke fethi gü­nünde Müslümanlığını açığa vurdu. Hüneyn gazvesine de katıldı. An­cak bu gazvede yine de kalbinde biraz şüphe vardı. Bir ara Rasûlullah´a suikasta niyetlendi. Onun bu kötü niyetini Cenâb-ı Allah, Rasûlüne bil­dirdi. Rasûlullah da Cenâb-ı Allah´ın haber vermesi üzerine gidip Şey-be´ye bu kötü niyetini bildirdi. Şeybe de bunun üzerine kalben de Müslü­man oldu ve İslâmiyet´i güzelce yaşadı. Bunun üzerine Hüneyn savaşın­da çarpıştı ve diğer sebat edenlerle birlikte sabredip sebat gösterdi.

Vakidî, üstadlarınm şöyle dediklerini rivayet etmiştir: «Şeybe dedi ki: "Allah´a yemin ederim ki, bütün insanlar Muhammed´e iman etseler bile ben kendisine iman etmem." diyordum. Mekke´yi fethedip Heva-zin´e sefere giderken fırsatını bulup da bütün Kureyşlilerin Öcünü ken­disinden almak için ben de onunla beraber yola çıktım. O gün insanlar birbirlerine karıştılar. Rasûlullah (s.a.v.), katırından indi, yanına yak­laştın, onu vurmak için kılıcımı kınından sıyırdım, fakat karşımda bir alev belirdi, neredeyse beni yakacaktı. Rasûlullah (s.a.v.), bu hadise üzerine bana dönüp şöyle dedi: "Ey Şeybe, yanıma gel." Yanma yaklaş­tım, elini göğsüme koydu ve şöyle dedi: "Allah´ım, bunu şeytandan ko­ru." Allah´a yemin ederim ki, elini göğsümden kaldırmadan o günde ba­na, gözümden ve kulağımdan daha sevimli oldu. Bundan sonra elini göğsümden kaldırıp: "Haydi git ve savaş." dedi. Ben de düşmana doğru ilerledim. Allah´a yemin ederim ki o esnada düşman safında -şayet ha­yatta olsaydı- babamla karşılaşsaydım onu da öldürürdüm. İnsanlar cepheden geri döndüklerinde Rasûlullah (s.a.v.) bana: "Ey Şeybe! Al­lah´ın senin için murad ettiği şey, senin kendi nefsin için kasdettiğin şeyden daha hayırlıdır." dedi. Sonra da içimde Allah´tan başka kimse­nin bilmediği gizli düşüncelerin hepsini bana anlattı. Ben de şahadet getirip: "Allah´tan af diliyorum." dedim. O da: "Allah seni affetti." dedi.»

Şeybe, Osman b. Talha´dan sonra Ka´be´nin perdedarhğı görevini de üstlendi. Bu görev, onun evladının elinde bugüne kadar yürütülmüştür. Beni Şeybe kabilesi de ona nisbet edilir. Bunlar, Ka´be´nin perdedarları-dırlar.

Halife b. Hayyat ile başkalarının ifadelerine göre Şeybe, hicretin el-Hdokuzuncu senesinde vefat etmiştir. Muhammed b. Sa´d´m ifadesine göre o, Muaviye oğlu Yezid´in zamanına kadar hayatta kalmıştır, "el-Muntazam" adlı eserinde de İbn Cevzî, onun hicri altmışbirinci senede vefat ettiğini söylemiştir. [4]


Abdülmuttalib B. Rabia B. Haris


Bu senede vefat edenlerden biri de Abdülmuttalib b. Rabia b. Haris b. Abdülmuttalib b. Haşim´dir. Bu zat, sahabe idi. Şam´a göçtü, orada bir evi vardı, vefat ederken müzminlerin emiri Muaviye oğlu Yezid´e vasiye­tini yaptı. [5]



Velid B. Ukbe B. Ebi Muayt


Bu zatın soy kütüğü şöyledir; Velid b. Ukbe b. Ebi Muayt b. Ebban b. Ebi Amr Zekvan b. Ümeyye b. Abdu´-Şems b. Abdumenaf b. Kusay Ebu Vehb el-Kureyşi el-Ebşemî. Hz. Osman´ın ana bir kardeşidir. Anasının adı, Erva binti Kureyz b. Rebia b. Habib b. Abdu´ş-Şems´tir. Erva´ın an­nesi de Ümmü Hakim el-Beyza binti Abdülmuttalib´tir. Velid´in, Halid, Ammare ve Ümmü Külsüm adında kardeşleri vardı. Rasûlullah (s.a.v.), onun babası Ukbe b. Ebu Muayt´ı Bedir savaşından sonra diğer esirlerle birlikte Velid´in gözleri önünde öldürmüştü. Velid´in babası Ukbe: "Ya Muhammed, beni öldüreceksin ama çocuklarıma kim bakacak " diye sorunca Rasûlullah: "Onlar için ateş vardır." diye cevap vermişti. Nadr b. Haris´e de böyle yapmıştı.

Velid, Mekke fethinde Müslüman oldu. Rasûlullah (s.a.v.) onu, Muttaliboğullarının zekatlarını toplamakla görevlendirip yola çıkar­mıştı. Onlar da Velid´in gelişini duyunca onu karşılamaya çıkmışlardı. Fakat Velid, kendisiyle savaşmak için yoluna çıktıklarını sanarak geri dönmüş, bu durumu Rasûlullah (s.a.v.)´a anlatmıştı. Rasûlullah (s.a.v.) da bu olay üzerine Muttaliboğullanna karşı bir askeri birlik hazırlama­ya niyet etti. Onlar bu durumu duyunca özür dilemek için Rasûlullah´a bir heyet gönderdiler ve hadisenin aslım anlattılar. Cenâb-ı Allah da Velid hakkında şu ayet-i kerimeyi inzal buyurdu:

"Ey inananlar! Eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın. Yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz." (el-Hucurât,6.)

Birçok tefsirci, bu hadiseyi böyle anlatmışlardır. Bunun doğruluğu­nu yüce Allah daha iyi bilir.

Hz. Ömer de Velid´i Beni Talib kabilesinin zekatlarını toplamakla görevlendirmişti. Hz. Osman, onu -Sa´d b. Ebi Vakkas´tan sonra- Küfe valiliğine atamıştı. Bu atama olayı, hicretin yirmibeşinci senesinde ger­çekleşmişti. Daha sonra içki içmiş ve arkadaşlarına sarhoş halde namaz kıldırmış, dcnüp onlara: "Daha da kıldırayım mı size " diye sormuş ve nam karıştırmıştı. Sonra Hz. Osman, onu cezalandırmış ve dört sene sonra Küfe valiliğinden azletmişti. Fakat o yine de Kûfe´de bir vatandaş olarak ikamete devam etmişti. Hz. Ali Irak´a geldiğinde Velid, Rakka´ya gitmiş, orada kendine bir çiftlik satın almış ve orada ikamete başlamış­tı. Ancak Hz. Ali ile Muaviye zamanlarında ve sonraki dönemlerde vuku bulan hadiselere, savaşlara karışmamış, uzlete çekilmiş ve hicri altmış­birinci senede Rakka´daki (çiftliğinde) vefat etmişti. Yine aynı yere, çift­liğine defnedilmişti. Çiftliği, Rakka´ya onbeş mil mesafededir. Anlatıl­dığına göre o, Muaviye´nin zamanında vefat etmiştir. Doğrusunu Allah bilir, imam Anmed b. Hanbel ile Ebu Davud, ondan sadece bir hadis ri­vayet etmişlerdir ki, o hadis te Mekke fethi ile ilgilidir. İbn Cevzi onun bu senede vefat ettiğini söylemiştir. Ayrıca İbn Cevzî, mü´minlerin an­nesi Meymune binti Haris el-Hilaliye´nin de bu senede vefat ettiğini söy­lemiştir. Ancak bu hanımın hicri ellibirinci senede vefat etmiş olduğunu önceki sayfalarda bildirmiştik. Hatta bu hanımın hicri altmışücüncü senede vefat ettiğini, hicri altmışaltına senede vefat ettiğini bildiren değişik rivayetler de vardır. Doğrusu, bizim söylediğimizdir. [6]



Mü´minlerin Annesi Ümmü Seleme


Ümmü Seleme´nin asıl adı şudur: Hind binti Ebi Ümeyye Hüzeyfe (veya) Sehl b. Muğire b. Abdillah b. Ömer b. Mahzum el-Kureşiyye el-Mahzumiye. Ümmü Seleme, Rasûlullah´la evlenmeden önce amcası oğ­lu Ebu Seleme b. Abdilesed ile evliydi. Ebu Seleme vefat etti, Rasûlullah da Ümmü Seleme ile evlendi ve Bedir gazasından sonra hicretin ikinci senesinin şevval ayında onunla gerdeğe girdi. Ümmü Seleme, önceki ko­cası Ebu Seleme´nin kendisine şöyle bir hadis naklettiğini söylemiştir: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Bir Müslüman, bir musibete maruz ka­lırda: "Doğrusu biz Allah´a aidiz ve O´na dönücüleriz. Allah´ım, bu musi­betimden ötürü bana sevab ver ve bunun yerine başka bir şeyi karşıma çıkar." derse Allah mutlaka o musibeti daha hayırlı birşey ile ona değiş­tirir."

Kocam Ebu Seleme vefat edince ben de bu duayı okudum, ancak de­dim ki: "Kocam Ebu Seleme´den daha hayırlı kim var ki O, ilk hicret eden adamdı, ondan daha hayırlı kim olabilir " Sonra Cenâb-ı Allah, ba­na güç verdi. Ben de bu duayı okudum. Allah, bana Ebu Seleme´den da­ha hayırlı birini eş olarak verdi ki, o da Rasûlullah (s.a.vjdır.

Ümmü Seleme, kadınların en güzellerinden ve en çok ibadet edenle-rindendi.

Vakidî´nin ifadesine göre Ümmü Seleme, hicretin ellidokuzuncu senesinde vefat etmiş, cenaze namazım da Ebu Hüreyre kıldırmış tır.

İbn Ebi Haysem´in ifadesine göre Ümmü Seleme, Muaviye oğlu Yezid zamanında vefat etmiştir.

Ben derim ki: Hz. Hüseyin´in öldürülmesiyle ilgili olarak öncpV-sayfalarda geçen hadisler, Ummü Seleme´nin, Hz. Hüseyin´in öldürül mesı sonrasına kadar yaşadığını isbatlamaktadır. Doğrusunu Allah bı hr. Allah, Ummü Seleme´den razı ve hoşnud olsun. Noksanlıklarda!," münezzeh olan yüce Allah doğruyu daha iyi bilir. [7]



Hicretin Altmışîkîncî Senesi


Medine heyeti, bu sene Muaviye oğlu Yezid´in yanma gitti. Yezid, onlara ikramda bulundu ve kıymetli armağanlar verdi. Bu armağanlar­la Yezid´in yanından döndüklerinde onu hallettiler. Başlarına da Abdul­lah b. Hanzale el-Gasilî vali olarak geçirdiler. Yezid de ertesi sene onla­rın üzerine Medine´ye bir ordu gönderdi ve ilerde de inşallah açıklayaca­ğımız gibi Harre vak´ası meydana geldi. Yezid, Amr b. Said b. As´ı Hicaz­dan azletti, onun yerine Velid b. Utbe b. Ebi Süfyan´ı vali olarak tayin et­ti. Velid de Medine´ye gider gitmez mallara, ürünlere ve mülklere el koy­du. Amr b. Said´in kölelerini yakalayıp hapsetti. Bunlar 300 kişi kadar­dılar. Amr b. Said de kalkıp Yezid´in yanma gitti. Kölelerine de zindan­dan çıkıp kendisiyle birlikte gelmeleri için haber gönderdi. Binmeleri için develer hazırladı, onlar da bu emri yerine getirdiler. O, Yezid´in ya­nına vardığında köleler de ona yetiştiler. Yezid, Amr b. Said´e ikramda bulundu- Saygı gösterdi, meclisinde yer verdi, yanına yakın oturttu. Sonra da Ibn Zübeyr´e karşı gerekeni yapmadığından dolayı onu kınadı. Amr da şöyle cevap verdi:

- Ey müzminlerin emiri! Hazırda bulunan, hazırda bulunmayanın görmediğini görür. Mekke ve Hicaz halkı, onu bize karşı kışkırttılar, on­dan taraf oldular, onu sevdiler. Benim de -üzerine gittiğim takdirde-ona karşı koyabilecek kadar ordum yoktu. Kaldı ki, o bana karşı tedbirli davranıyor ve benden çekiniyordu. Ben de ona çok yumuşak davranıyor, işi idare ederek geçiştiriyordum ki, fırsatını bulup da üzerlerine atıla­yım. Mamafih onu sıkıştırdım. Birçok şeyler yapmalarına engel oldum. Mekke´de, Mekke´nin yollarında ve caddelerinde bekçiler diktim. Ge­lenlerin adım, babasının adını, nereden geldiğini, niçin geldiğini, nere­ye gideceğini kaydetmeden hiç kimseyi şehre sokmuyordum. Gelen kişi, eğer onun adamların dans a veya onun yanma gitmek istediği tahmin ediliyorsa, onu tahkir ederek geri çeviriyordum. Eğer böyle bir amacı yok ise şehre bırakıyordum. Şimdi Velid başa geçti, onun ne yaptığı, hangi durumda olduğu hakkında sana bilgiler ulaşacaktır. Böylece sen benim, vermiş olduğun emri süratle yerine getirmek uğruna göstermiş olduğum çabanın kıymetini anlayacaksın. Sana karşı dürüst olan ve öğüt veren bir kimse olduğumu da inşaallah farkedeceksin. Allah, senin lehine hüküm verecek ve düşmanını kahredecektir.

Yezid, ona şu cevabı verdi:

- Sen, sana iftira edenden daha doğru sözlüsün. Beni sana karşı kışkırtandan daha sadıksın. Sen güvendiğim adamlardansın. Yardımı­nı umduğum kimselerdensin. Sıkıntı, gaile ve büyük musibetler zama­nında kendisinden istifade etmek için bir tarafta beklettiğim kimseler­densin.

Velid b. Utbeye gelince o, Hicaz´da ikamet etti. Abdullah b. Zübeyr´i yakalamak için defalarca harekete geçti. Ancak onun tedbirli ve koru­ma altında olduğunu gördü. O sıralarda Yemame´de Necde b. Amir el-Hanefî adında biri de Hz. Hüseyin´in öldürülmesinden sonra ayaklandı. Muaviye´nin oğlu Yezid´e muhalefet etti, ancak Abdullah b. Zübeyr´e muhalefet etmedi. Kendi yolunda yürümeye devam etti. Peşinden yürü­mekte olan adamları vardı. Arefe gecesi olduğunda Velid b. Utbe, büyük bir askeri gücü onun üzerine sevk etti. Ancak İbn Zübeyr ile Necde ve adamlan Velid´e tabi olmadılar. Herkes ayrı ayrı gruplar halinde vakf-lerine devam etti. Sonra Necde, Yezid´e şöyle bir mektup gönderdi:

"Bize, bunak bir adam göndermişsin. Doğru dürüst birşey yapamı­yor, hikmetle öğüt veren bir kimsenin öğüdünü kavrayamıyor, eğer yu­muşak huylu birini gönderecek olursan şimdiye kadar zor görülen işle­rin kolaylaşacağını ve dağılmış olanların da toplanıp bir araya gelecek­lerini umuyorum."

Bunun üzerine Yezid, Velid´i valilikten azletti, yerine Osman b. Mu-hammed b. Ebi Süfyan´ı tayin etti. Osman da Hicaz´a gitti. Fakat tecrü­besiz, idareden anlamayan bir genç olduğunu gördüklerinde, karşı ta­raftakiler onu altetmeye niyelendiler. Medine´ye girdiğinde aralarında Abdullah b. Hanzele el-Gasil el-Ensârî´nin de bulunduğu bir heyeti Ye­zid´e gönderdiler. Heyette ayrıca Abdullah b. Ebi Amr b. Hafs b. Muğire el-Hadremî, Münzir b. Zübeyr ve birçok Medineli eşraf da vardı. Bunlar yanma vardıklarında Yezid, onlara ikramda bulundu. İyilik yaptı, saygı gösterdi, bol bol armağanlar verdi. Bunlar, daha sonra Medine´ye dön­düler. Ancak Münzir b. Zübeyr, ai"kadaşı Basra valisi Ubeydullah b. Zi-yad´m yanma gitti. Yezid, ona heyetteki arkadaşlarının hissesi kadar 100.000 dirhem armağan verdi. Heyet, Medine´ye döndüğünde açıkça Yezid´e sövmeye ve onu kınamaya başladılar. Şöyle dediler:

"Biz dinsiz, içki içen ve meclisinde kadınlara şarkı söyletip çalgı çal­dıran bir adamın yanından geldik ve onu hilafetten hal etmiş oldu­ğumuza şahit olun" Halk da onların Yezid´i hilafetten hal edişlerine uy­gun nazarla baktı. Abdullah b. Hanzele el-Gasilf ye ölüm üzerine be/at ettiler. Ancak Abdullah b. Ömer, onların bu davranışım protesto etti. Münzir b. Zübeyr de Basra´dan kalkıp Medine´ye döndü ve heyetteki ar­kadaşlarına, Yezid´i görevden hal etmeleri hususunda muvafakat etti ve Yezid´in içki içip sarhoş olduğunu, hatta namazı bıraktığını da bildirdi. Yezid´in ayıplarını arkadaşlarından daha çok açığa vurdu. Yezid, bu­nu duyunca şöyle dedi: "Allah´ım, ben onu arkadaşlarından ayrı tuttum. Ona özel alaka gösterdim, ikramda bulundum ve gördüğün şeyleri yap­tı. Sen onu yakala ve ondan intikam al."

Yezid, Medinelilere daha sonra Numan b. Beşir´i gönderdi ki, onları bu yaptıklarından men etsin ve böyle faaliyetlerinden onları sakındır­sın. Tekrar Yezid´in emrini dinlemelerini, ona itaat etmelerini ve cema­ata katılmalarını sağlasın.

Numan, Medinelilere gitti. Yezid´in emrettiklerini yaptı. Onları fit­ne çıkarmaktan ötürü tehdit edip korkuttu ve şöyle dedi:

- Fitne korkunçtur, vahimdir. Şamlılara karşı çıkamazsınız. On­lara gücünüz yetmez.

Abdullah b. Mutî de ona şöyle karşılık verdi:

- Ey Numan! Topluluğumuzu dağıtmana, Allah´ın düzelttiği işi­mizi bozmana seni iten sebep nedir

- Allah´a yemin ederim ki, etrafımzı topluluklar saracak ve atlılar dört bir yanınızı alıp herkesin tepesine ve alınlarına kılıçlarla vuracak, ölüm her iki taraf arasında da kol gezecek olsa, bana öyle geliyor ki, sen katırına binip Mekke´ye doğru kaçarsın ve bu zavallı Ensâr´ı yollarda, mescitlerde ve evlerinin kapıları önünde öldürülür halde bırakıp gider-

sin.

Fakat kimse onun dediğini dinlemedi. O da çekip gitti ve durum onun dediği gibi oldu.

İbn Cerir dedi ki: Hicretin altmışikinci senesinde insanlara Velid b. Utbe hac ettirdi. Ancak bunda ihtilaf vardır. Doğrusunu Allah bilir. [8]



Hicretin Altmışikîncî Senesinde Vefat Eden Şahsiyetler


Büreyde B. Hüseyb El-Eslemî


Bu zat, Rasûlullah´m Medine´ye hicret ederken kendisine Küraü´l-Gemim yanında izin verdiği esnada Müslüman olmuştu. Oraya vardı* ğında Büreyde, seksen kişilik ailesiyle onu karşılamış olup hepsi Müs­lüman olmuşlardı. Onlara yatsı namazını kıldırmış ve o gece ona Mer­yem sûresinin baş kısmından birkaç ayeti öğretmişti. Sonra Uhud gaz­vesinin ardından Medine´ye gitmiş ve Rasûlullah (s.a.v.)´la birlikte bü­tün gazvelere katılmış, Medine´de ikamete başlamıştı. Basra fethedıl-diği zaman oraya gitmiş ve orada kendine bir ev yapmıştı. Sonra Hora­san gazvesine katılmış, Yezid´in hilafeti zamanında Merv şehrinde ve­fat etmişti. Onun bu senede vefat ettiğini birden fazla tarihçi ifade et­miştir. [9]



Rebi B. Haysem


Bu zatın soy kütüğü şöyledir: Rebi b. Haysem Ebu Yezid es-Sevrî el-Kufi. İbn Mesud´un arkadaşlarındandır. Abdullah b. Mesud, ona şöyle demişti: "Seni her gördüğümde mutlaka Allah´tan korkan, alçak gönül­lü kimseleri hatırlıyorum. Eğer Rasûlullah (s.a.v), seni görmüş olsaych mutlaka severdi." İbn Mesud, ona çok saygı gösterirdi. ŞaTrî dedi ki: "Re­bi, sadakat ve doğruluk menbaı idi. İbn Mesud´un en takvalı arkadaşı idi".

İbn Main dedi ki: "Onun gibisinden hesap sorulmaz." Ona ait pek çok menkıbe vardır. îbn Cevzî, onun hicri altmışikinci senede vefat etti­ğini söylemiştir. [10]



Alkame B. Kays
Bu zatın soy kütüğü şöyledir: Alkame b. Kays Ebu Şebl en-Nahai el-Kûfî. îbn Mesud´un en büyük ve en kıymetli arkadaşlarından ve âlimle-rindendi. İbn Mesud´a benzerdi. Alkame, sahabelerden bir topluluktan hadis rivayet etmiştir. Tabiilerden bazıları da ondan hadis rivayet et­mişlerdir. [11]



Ukbe B. Nafî El-Fihrî


Muaviye, bu zatı 10.000 kişilik bir ordunun başında komutan ola­rak îfrikiyye´ye (Tunus´a) gönderdi. Kayravan şehrini kurdu. Şehrin ye­ri daha önce sık ağaçlıklarla kaplıydı. Yırtıcı hayvanlardan, yılanlar­dan, haşerelerden oraya gidilemiyordu. Cenâb-ı Allah´a dua etti. Duası bereketine hayvanlar oradan yavrularını alıp taşlar arasından ve ko­vuklardan çıkıp gittiler. O da Kayravan şehrini oraya kurdu ve hicretin altmışikinci senesine kadar orada kaldı. Berberiler ve Rumlarla savaş­tı. Şehid edilip ahirete göçtü. Allah ondan razı olsun. [12]



Amr B. Hazm


Kadri yüce bir sahabedir. Rasûlullah (s.a.v), onu onyedi yaşında iken Necran valiliğine atadı. Orada bir müddet kaldı ve Yezid b. Muavi-ye´nin zamanına kadar yaşadı. [13]


Müslim B. Muhalled El-Ensarî


Zurkî kabilesindendir. Hicret senesinde doğdu. Rasûlullah (s.a.v)´dan hadis dinledi. Mısır fethinde hazır bulundu. Muaviye ve YeZxd zamanlarında onlar adına Mısır ordularına komuta etti. Hicretin ,conpftinin zilkade avında vefat etti.senesinin zilkade ayında vefat etti. [14]



Müslim B. Muaviye Ed-Deylemî


Kadri yüce bir sahabedir. Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarına, müş­riklerin saflarında yer alarak katıldı. Müslümanlara çok zarar verdi. Sonra Müslüman oldu ve İslâmiyet´ini güzelce yaşadı. Mekke fethine ve Hüneyn gazvesine katıldı. Hz. Ebu Bekir´le birlikte hicretin dokuzuncu senesinde hac etti. Veda haccına da katıldı. Cahiliye döneminde altmış, İslâmiyet döneminde de altmış olmak üzere 120 sene yaşadı. Vakidî bövle demiştir. Yezid b. Muaviye zamanına kadar yaşadı. İbn Cevzî´nin ifadesine göre hicretin altmışikinci senesinde vefat etmiştir.

Aynı senede Hz. Ali´nin oğlu Hz. Hüseyin´in zevcesi Rebab binti Enif de vefat etti. Bu hanım, Iraklıların cuma veya cumartesi gününde koca­sı Hz. Hüseyin´in öldürülüşüne şahit olmuştu. Kocası Hüseyin ki, Ali ile Rasûlullah (s.a.v)´ın kızı Fatıma´nm oğluydu. [15]



Hicretin Altmışüçüncü Senesi


Bu senede Harre vak´ası meydana geldi. Bu vak´anm meydana geliş sebebi şuydu: Medineliler, Muaviye oğlu Yezid´i hal ettiklerinde yerine Kureyşlilerin başına Abdullah b. Mutf yi, Ensârîlerin başına da Abdul­lah b. Hanzele b. Ebu Amirî´yi vali olarak geçirdiler. Bu senin başında bu yaptıklarını açıkladılar. Minberin yanında toplandılar. Onlardan bi­risi: "Şu sarığımı başımdan çıkardığım gibi Yezid´i de yöneticilik maka­mından çıkarıp attım." diyor ve başındaki sarığı çıkarıp atıyordu. Diğeri birisi de: "Şu ayakkabımı ayağımdan çıkarıp attığım gibi Yezid´i de hila­fet makamından çıkarıp attım." diyordu. Böylelikle orada birçok sarık ve ayakkabı yığıldı. Sonra Yezid´in tayin ettiği vali Osman b. Muham-med b. Ebu Süfyan´ı kendi aralarından çıkarıp kovmaya,Ümmeyye oğullarını da Medine´den sürgün etmeye karar verdiler. Bunun üzerine Ümeyye oğullan, Mervan b. Hakem´in evinde toplandılar. Medineliler, bu evin çevresini çembere alıp onları kuşattılar. Hz. Hüseyin´in oğlu Ali Zeynelabidin bunlardan uzak durdu. Abdullah b. Ömer de uzak durdu. Bu ikisi, Yezid´i hal etmediler. îbn Ömer´in ailesindende hiç kimse Ye­zid´i hal etmedi. İbn Ömer, kendi aile halkına şöyle dedi: "Sizden hiçbiri­niz Yezid´i hal etmesin. Aramızda kesin hükme varırız ya da aramıza kı­lıç girer."

İbn Mutî ve İbn Hanzele´ye ölüm üzerine bey´at edişlerinden dolayı Medine halkını da kınayıp protesto etti ve şöyle dedi: "Biz sadece Rasûlullah (s.a.v.)´a, cepheden kaçmamak üzere bey´at ederdik." Abdül-muttalib oğullarından da hiçbiri Yezid´i hal etmedi. Muhammed b. Ha-nefiyye´den, Yezid´i hal etmesi istenildiğinde kabul etmedi ve buna şid­detle karşı koyup tartışmaya başladı. Yezid´i savundu ve Yezid´in içki iç­tiğine, bazı namazları terk ettiğine dair yaptıkları suçlamaları da kabul etmedi. Nitekim bunları Yezid´in biyografisinden bahsederken inşaal-lah detaylı olarak anlatacağız.

Ümeyye oğullan, Yezid´e bir mektup göndererek kuşatma altında tutulduklarım, ihanete uğradıklarını, aç ve sussuz kaldıklarını, kendi­lerini bu durumdan kurtaracak birini göndermediği takdirde son adam­larına kadar Öldürüleceklerini bildirdiler. Bu mektubu bir ulakla Ye­zid´e gönderdiler. Ulak, mektubu Yezid´e götürdüğünde onun tahtında oturmakta olduğunu, ayaklarım da nikris illetinden Ötürü serinletmek

için suya sarkıttığını gördü. Yezid, mektubu okuyunca üzüldü. Rahat-sız oldu ve ulağa şöyle dedi:

- Vay sana! Ümeyye oğulları içinde 1000 erkek yok mu

- Evet var.

Gündüzün bir saatinde savaşamazlar mıydı

Bundan sonra Anar b. Said b. As´a haber gönderip yanma çağırttı. Amr gelince Yezid mektubu ona okudu. Kuşatma altında bulunan Ümeyye oğullarım kurtarmak için kimi göndereceğini ona sordu. Ken­disini göndermek istediğini söyleyince Amr itiraz edip şöyle dedi:

- Mü´minlerin emiri, orada düzen sağlamken, işler yoluna gitmek­te iken beni oradaki valilikten azletti. Şimdi ise Kureyşlilerin kanları orada toprağa akmaktadır. Bu durumda onlara valilik yapmak iste­mem. Bu işi onlara benden daha uzak biri üstlensin.

Bunun üzerine Yezid, habercisini yaşlı ve güçsüz bir adam olan Müslim b. Ukbe el-Müzenî´ye gönderdi. O, bu görevi kabul etti. Yezid, onu 10.000 süvarinin (Başka bir rivayete göre 12.000 veya 15.000 süva­rinin) komutanı olarak Medine´ye gönderdi. Bu süvarilerden herbirine 100 dinar (veya 400´er dinar) verdi. Sonra onları kendi atma binmiş va­ziyette resmi geçitten geçirdi.

Medainî dedi ki: "Yezid, Şamlı süvarilerin başına Abdullah b. Mes´ade el-Fezarî´yi, Humuslu süvarilerin başına Husayn b. Nümeyr es-Sekunî´yi, Ürdünlü süvarilerin basma Hubeyş b. Dülce el-Kaynfyi, Filistinli süvarilerin başına Ruh b". Zenba el-Cüzamî´yi ve Şerik el-Kinanî´yi, Kinnesrinli süvarilerin basma Tarif b. Hashas el-Hilhalfyi komutan olarak tayin etti. Başkomutan olarak da Gatafanlı Müslim b. Ukbe el-Müzenfyi tayin etti. Selef uleması Müslim´e, Müsrif b. Ukbe adını vermişlerdi. Numan b. Beşir:

- Ey müminlerin emiri! Beni onlara vali tayin et. Seni onların bela­sından kurtarayım, dedi.

Numan, Abdullah b. Hanzele´nin ana bir kardeşi idi. İkisinin annesi de Amre binti Revaha idi. Ancak Yezid:.

- Hayır olmaz, onlara ancak şu zalimi vali olarak göndereceğim. Allah´a yemin 3derim ki, onlara ihsanda bulunduktan ve defalarca onla­rı af ettikten sonra şimdi de öldüreceğim, dedi. Numan da şu karşılığı verdi:

- Ey mü´minlerin emiri! Allah aşkına, aşiretine ve Rasûlullah´m ensânna zarar verme.

Abdullah b. Cafer de Yezid´e şöyle dedi:

- Eğer onlar tekrar sana itaat ederlerse, bu itaatleri kabul edilir mi

- Eğer tekrar bana itaat edecek olurlarsa onlara ilişümeyecektir. Yezid, Müslim b. Ukbe´ye şu talimatı verdi: "Onları üç kez itaata davet et. Eğer itaata dönerlerse kabul et ve onlara ilişme, ama itaata dön­mezlerse onlara karşı Allah´tan yardım dile ve onlarla savaş. Eğer onla­rı mağlup edersen Medine´yi üçgün süreyle mubah say. Onları öldür. Bu süre dolduktan sonra da insanlardan el çek. Hüseyin´in oğlu Ali´ye dik­kat et, ona zarar verme, ona iyi davran, onu meclisine yaklaştır. Çünkü o, diğerlerinin girdiği kapıdan girmemiştir. Onların yaptıkları bozgun­culuğu yapmamıştır."

Bundan sonra Yezid, Müslim b. Ukbe´ye Medine´deki işini tamam­ladıktan sonra İbn Numeyr´i kuşatma altına almak üzere Mekke´ye git­mesini emretti ve ona şöyle dedi: "Eğer senin basma birşey gelirse mai­yetindeki askerlerin komutanı Husayn b. Numeyr es-Sekunî olsun."

Yezid, Abdullah b. Ziyad´a da İbn Zübeyr´in üzerine gidip onu Mek-ke´de kuşatma altına alması için mektup gönderdi. Ancak o bunu yap­maya yanaşmadı ve şöyle dedi: "Hayır, Allah´a yemin ederim ki, o fası-km hatırı için ben önceki günahıma ikinci bir günahı eklemeyeceğim. Hem Rasûlullah´m kızının oğlunu öldüreyim, hem de bundan sonra Beyt-i Haram´a gidip savaşayım! Bu olacak şey mi "

Hz. Hüseyin´i öldürdüğü zaman annesi Mercane, Abdullah b. Zi-ya´da: "Yuh sana! Sen ne yaptın Nasıl bir günah işledin " diyerek şid­detle azarlamıştı^

Anlatıldığına göre İbn Zübeyr´in hutbesinde şöyle dediğini insanlar Yezid´e haber vermişlerdi: "Maymunların Yezid´i, içki içen, namazı terk eden, şarkıcı cariyelerle başbaşa kalan Yezid."

Müslim b. Ukbe askerlerini harekete hazır hale getirip Yezid´e res­mi geçit yaptığı zaman şöyle diyordu:

"Gece karanlık basınca ve bu askerler, Vadi´1-Kura´ya varınca söyle Ebu Bekir´e, Senin bu gördüğün sarhoşlar topluluğu mu, Ümmü´l-Kurâ´da dinden çıkanın vay haline! Din ile aldatıp yalan ve iftira atandan vay."

Başka bir rivayette anlatıldığına göre ise şöyle demiştir:

"İş ehlinin eline düşüp de ordu, Vâdi´l-Kurâ´ya indiğinde Ebu Be­kir´e haber verdi.

Genç, yaşh 20.000 kişi, senin bu gördüğün sarhoşlar topluluğu mu­dur "

Müslim, beraberindeki askerlerle Medine´ye doğru yola çıktı. Ora­ya yaklaştığında Medineliler, Ümeyye oğullarım kuşatma işine girişti­ler ve bu hususta çaba sarfedip onlara şöyle dediler: "Allah´a yemin ede­riz ki, ya bize-şu gelen Şamlılara bizi teslim etmeyeceğinize, bize karşı onlarla işbirliği yapmayacağınıza ve açığınızı onlara vermeyeceğinize dair kesin söz ve teminat verirsiniz ya da sizi baştan sona öldürürüz." Ümeyye oğulları da onlara bu hususta kesin söz ve teminat verdiler. Şam ordusu Medine´ye vardığında Ümeyye oğulları onları karşıladılar. Müslim b. Ukbe, onlardan her ne soruyorsa onlar hiçbir şey söylemiyor­lardı. Müslim, bu durumdan sıkıldı. Mervan oğlu Abdülmelik, ona gelip şöyle dedi: "Eğer zafer istiyorsan Medine´nin doğusuna, Harre´ye gidip konakla, eğer sana karşı gelirlerse güneş sizin ensenize, onların da yüz­lerine vurur. Onlan itaate davet et, eğer bu davetine icabet ederlerse ne alâ! Aksi takdirde Allah´tan yardım dileyip onlarla savaş. Allah onlara karşı- imama muhalefet edip itaattan çıktıklarından - sana yardım ede­cektir." Müslim b. Ukbe, bu konuşma ve tavsiyesinden dolayı ona teşek­kür etti ve tavsiyesine uydu, gidip Medine´nin doğusuna, Harre´ye ordu­gah kurdu. Üç gün süreyle Medinelileri itaata davet etti. Her davetinde Medineliler icabetten kaçtılar. Sadece savaşmaya razı oldular. Üç gün­lük süre geçince dördüncü günde ki o günde hicri altmışüçüncü senenin zilhicce ayının yirmisekizinci günü olan çarşamba idi. Onlara şöyle de­di:

- Ey Medine halkı! Üç günlük süre doldu. Mü´minlerin emîri bana

şöyle demişti: "Medineliler, benim aslım ve aşiretimdir. Onların kanla­rının akıtılmasını istemiyorum." Mü´minlerin enıiri, size üç günlük sü­re vermemi emretmişti. Bu süre geçip gitti. Şimdi ne yapacak siniz Ba­rış mı yapacaksınız, yoksa savaşacak mısınız

- Savaşacağız.

- Böyle yapmayın, barış yapın. Gücünüzü ve kuvvetinizi şu dinsiz İbn Zübeyr´e yöneltelim.

- Ey Allah´ın düşmanı! Eğer amacın buysa sana bu amacı gerçek­leştirme imkanını vermeyeceğiz. Çekip gidesiniz ve Allah´ın kutsal Beyt´inde dinsizlik yapasmız diye bırakmayız. Böyle dedikten sonra Medineliler savaşa hazırlandılar. Kendileri ile Müslim b. Ukbe arasına hendek kazmışlardı. Askerlerini dört kola ayırmışlar, her kolun başına bir komutan tayin etmişlerdi. Bu kolların en güçlüsü ve en düzenlisi Ab­dullah b. Hanzole el-Gasilî´nin de aralarında bulunduğu koldu. Bundan sonra Medineliler şiddetlice savaşmaya başladılar. Sonra hezimete uğ­radılar. İki taraftan da önde gelen şahsiyetlerden birçoğu öldürüldü. Öl­dürülenler arasında Abdullah b. Mutî de vardı. Onunla beraber yedi oğ­lu da Öldürülmüştü. Yine öldürülenler arasında Abdullah b. Hanzele el-Gasilî, anne bir kardeşi Muhammed b. Sabit b. Şemmas ve Muhammed p. Amr b. Hazm da vardı. Muhammed bir Amr b. Hazm yerde yatmakta iken Mervan, onun yanından geçti ve ona hitaben şöyle dedi: "Allah sana rahmet etsin, Mescid-i Nebevf nin direklerinin yanında nice zamanlar seni gördüm ki orada uzun uzadıya kıyamda duruyor ve secdeye kapanı­yordun."

Sonra selef ulemasının kendisine Müsrif b. Ukbe dedikleri Müslim b. Ukbe - Allah onu kahretsin, o ne cahil ve ne kötü bir ihtiyardı - Ye-zid´in emri üzerine Medine´yi üçgün mubah kıldı. Saygınlığını hiçe say­dı. Allah ona hayır mükafat vermesin. Medine eşrafının kurrâlarının çoğunu öldürdü, çok miktarda mal yağmaladı. Çoklarının anlattıkları gibi orada büyük birşey ve yaygın bir fesat vuku buldu. Müslim´in önün­de öldürülenlerden biri de Ma´kil b. Sinan´dı. Ma´kil, Müslim´in eski dos­tuydu, ancak Yezid hakkında kötü sözler sarfederek bu sözleri Müslim´e duyurdu. Müslim de bu sebeple ondan intikam aldı.

Müslim, Hz. Hüseyin´in oğlu Ali´yi çağırttı. Ali´de Mervan b. Hakem ile Mervan´m oğlu Abdülmelik´irı arasına girerek Müslim´in yanma gel­di ki, bu ikisi onun için Müslim´den eman alsınlar, ancak Ali, Yezid´in kendisine iyi davranmasını Müslim´e tavsiyede bulunduğundan haber­sizdi. Müslim´in huzurunda oturunca Mervan, kendisine içecek veril­mesini istedi. Müslim b. Ukbe, beraberinde Şam´dan Medine´ye kar ge­tirmişti. Bu karı içeceği şeye katarak serinletip içiyordu. İstediği şerbet getirildiğinde Mervan biraz içti. Kalanı da Hz. Hüseyin´in oğlu Ali´ye verdi ki, böylece onun için eman alsın. Mervan, Hz. Hüseyin´in oğlu Ali´yi severdi. Müslim b. Ukbe, ona bakıp bardağı elinde tuttuğunu gö­rünce Ali´ye: "İçeceğimizden içme." dedi. Sonra da ona: "Mervan ve oğlu ile birlikte geldin ki, bunlar senin için eman mı alsınlar " diye sordu. Onun bu sorusu karşısında Hz. Hüseyin´in oğlu Ali´nin eli titredi. Elin­deki bardağı ne yere indirebiliyor, ne de içindekini içebiliyordu. Sonra Müslim b. Ukbe, ona şöyle dedi: "Eğer mü´minlerin emiri Yezid sana iyi davranmamı tavsiye etmiş olmasaydı, mutlaka senin boynunu vura­caktım. Şimdi istersen şurubu iç, istersen içme. Sana başka bir kâse ge­tirsinler." Ali de: "Şu elimdeki kâseyi içmek istiyorum." dedi ve içti. Da­ha sonra Müslim b. Ukbe ona: "Haydi gel, şuraya otur." dedi ve onu tah­tına oturttu. Sonra da: "Mü´minlerin emiri Yezid sana iyi davranmamı tavsiye etti. Bunlar beni uğraştırdıkları için seninle ilgilenemedim, bel­ki de şimdi ailen senin için korkmuştur." dedi. Ali de: "Vallahi öyledir." diye karşılık verdi. Müslim de bineğinin hazırlanıp eğerlenmesini em­retti. Sonra Ali´yi bineğine bindirdi ve alayişle kendi evine gönderdi. Sonra da Ümeyye oğullarıyla birlikte çıkmamış olan Hz. Osman´ın oğlu Amr´ı yanma çağırttı. Ona şöyle dedi: "Eğer Medinelüer galib olsalardı, onlara ben de sizinle beraberim diyecektin, eğer Şamlılar galip olsalardı onlara ben mü´minlerin emirinin oğluyum, diyecektin." Bundan sonra emir verdi. Amr´m gür sakalı onun huzurunda yolundu.

Medainî dedi ki: "Müslim b. Ukbe, Medine´yi üç gün süreyle mubah saydı. Saygınlığım hiçe saydı. Askerleri rastladıkları herkesi öldürü­yorlar, malları yağmalıyorlardı. Su´da binti Avf el-Mirrî´ye, Müslim b. Ukbe´ye haber göndererek ona şöyle dedi: "Ben amcan kızıyım. Adamlarina emir ver, falan yerdeki develerimize ilişmesinler." Bu haberi alan Müslim, adamlarına: "Önce bu kadının develerini ele geçirin." dedi. Başka bir kadın da gelip Müslim´e şöyle dedi: "Ben senin yandaşınım. Oğlum esirler arasındadır." Müslim, adamlarına: "Çabucak şunun oğ­lunu yakalayıp getirin." dedi ve oğlunun başım vurdurup annesine tes­lim etti, sonra da: "Konuşmasaydm ve böylece başı vurulmasaydı daha iyi olmaz mıydı Sen buna razı olmaz miydin " dedi. * Müslim´in askerleri, Medineli kadınlara tecavüz ettiler, öyleki o günlerde 1000 kadar kadın evlilik dışı hamile kaldı, denilmektedir. Doğrusunu Allah bilir.

Medainî, Hişam b. Hassan´m şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Harre vakıasından sonra Medineli olup bekar olan 1000 kadın ço­cuk doğurdu." Aralarında Cabir b. Abdullah´ın da bulunduğu Önde gelen sahabeler; Müslim b. Ukbe´nin askerlerinden gizlendiler. Ebu Said el-Hudrî de Medine´den çıkıp dağdaki bir mağaraya yönelmiş, oraya sığın­mak istemişti. Ancak Şamlı askerlerden biri onun peşine takıldı. Ebu Said diyor ki: "Ben onu görünce kılıcını sıyırdı ve üzerime hücum etti, beni Öldüreceğini kesin olarak kafasına koyduğunu anlayınca ben de kı­lıcımı kınına soktum ve ona şöyle dedim: "Ben, hem benim nemde kendi günahım yüklenip cehennemliklerden olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur."(ei-Mâidc, 29.)

O adam bu durumu görünce bana sordu:

- Sen kimsin

- Ebu Said el-Hudrî´yim

- Rasûlullah (s.a.y)´m ashabından mısın

- Evet.

Bundan sonra adam beni bırakıp gitti."

Medainî dedi ki: "Müslim b. Ukbe´ye Said b. Müseyyeb´i getirdiler. Müslim ona: "Bey´at et" deyince o: "Ben Ebu Bekir ile Ömer´in yolundan gidecek emire bey´at ederim," dedi. Bunun üzerine Müslim, Said´in boy­nunun vurulmasını emretti. Orada bulunanlardan birisi, Said´in deh ol­duğuna şahidlik edince Said serbest bırakıldı.

Medinelüer, Harre savaşında yenilgiye uğradıklarında kadınlar ve çocuklar çığlık attılar. îbn Ömer: "Ka´be´nin Rabbine yemin ederim ki, bu olanlar, Osman´a yapılanların intikamı dır. "dedi.»

Medainî, Medineli bir ihtiyarın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Zührî´ye sordum: Harre gününde Medinelilerden kaç kişi öldürüldü " O da bana şu cevabı verdi: "Muhacir ve Ensâr´dan önde gelen 700 kişi öldü­rüldü. Ayrıca mevalinin önde gelenlerinden tanıdığım, tanımadığım kür ve kölelerden ve diğerlerinden de 10.000 kişi kadar olduruldu.

Harre vak´ası, hicretin altmışüçüncü senesinin zilhicce ayının biti­me üçgün kala meydana geldi. Müslim b. Ukbe´nm askerleri uç gun süreyle Medine´yi yağmaladılar.

Vakidî ile Ebu Maşer dediler ki: "Harre vak´ası, hicri altmışüçüncü senenin zilhicce ayının bitimine iki gece kala çarşamba günü meydana geldi."

Vakidî, İbn Avn´m şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hicretin altmış üçüncü senesinde Abdullah b. Zübeyr insanlara hac ettirdi. Ona, sığı­nan (yani Beyt´e sığınan) kişi anlamına gelen el-Aiz adını takmışlardı. İşin şura ile yürütülmesi gerektiği görüşündeydiler. Harre vak´asınm haberi, muharrem ayının ilk gecesinde Misver b. Mahreme´nin azatlısı Said tarafından Mekkelilere ulaştırıldı. Halk bu habere çok üzüldü ve Şamlılarla savaşma hazırlığına başladı.

İbn Cerir, Cüveyriye b. Esma´nın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Medineli yaşlıların şöyle dediklerini işittim: Muaviye, can çekişir­ken oğlu Yezid´i çağırıp ona şöyle demiş: "Medineliler, bir gün sana karşı ayaklanacaklardır. Eğer öyle yaparlarsa üzerlerine Müslim b. Ukbe´yi gönder, onun bize sadık olduğunu anlamışımdır." Muaviye vefat edince Medinelilerden bir heyet, Yezid´in yanma geldi. Heyette şerefli, fazilet­li, ibadet ehli, efendi bir adam olan Abdullah b. Hanzele b. Ebi Ainir´de vardı. Beraberinde sekiz oğlu da vardı. Yezid, bunlara 100.000 dirhem verdi. Her bir oğluna da verdiği elbise ve armağanlardan ayrı olarak 10.000 dirhem daha verdi. Sonra bunlar Medine´ye döndüler. Medine´ye vardıklarında halk yanlarına gelip sordu: "Ne haber " Abdullah da dedi ki: "Size öyle bir adamın yanından geliyorum ki, vallahi eğer şu çocukla­rımdan başkası yanımda yer almasa bile yine de onunla cihad edeceğim. Medineliler: "Duyduğumuza göre sana armağan vermiş, sana hizmet etmiş, sana bağışta bulunup ikramda bulunmuş." diye sorunca Abdul­lah: "Ben bu armağanları sırf onunla savaş hazırlığı yapmak, ona karşı güçlenmek için kabul ettim." demiş ve insanları Yezid´e karşı kışkırt­mıştı. Medineliler de ona bu hususta bey´at etmişlerdi. Yezid, bu du­rumdan haberdar olunca Medinelilerin üzerine Müslim b. Ukbe´yi gön­derdi. Medineliler, Müslim b. Ukbe´nin üzerlerine gelmekte olduğu ha­berini alınca kendileriyle Şam arasında bulunan bütün su kaynakları­na birer küp katran dökerek suyu kuruttular. Cenâb-ı Allah da Şam or­dusuna bol miktarda yağmur yağdırdı. Böylece Şamlılar, o su kaynakla­rından bir kova su dahi alma ihtiyacını hissetmeksizin yağmur suyuyla yetinerek Medine´ye vardılar. Medineliler, büyük bir kalabalık ve eşi görülmemiş bir şekilde Şamlılara karşı çıktılar. Şamlılar, onları görün­ce korktular ve onlarla savaşmak istemediler. Komutanları Müslim b. Ukbe, sert bir adamdı. Medine halkı onlarla savaşmakta iken arkadan Medine içinden tekbir sesleri işittiler. Duvarlar üzerinde duran Şamlı­lardan Harise oğullan onlara hücum ettiler. Medineliler hezimete uğra­dılar. İsabet alanlar hendeğe düştüler. Bunların sayısı Öldürülenlerden daha çoktu. Nihayet Şamlılar, Medine´ye girdiler. Abdullah b. Hanzele de sırtım bir duvara yaslamış uyuklamaktaydı. Oğlu onu uyandırdı. Gözlerini açınca etrafında olup bitenleri gördü, en büyük oğluna emir verdi. O ilerledi, savaşmaya başladı, nihayet öldürüldü. Müslim b. Uk­be, Medine´ye girdi, Yezid´in hizmetkarları olduklarını, onların canları­na, mallarına, insanlarına dilediği gibi hükmedeceğini söyleyerek halkı Yezid´e bey´at etmeye çağırdı."

İbn Asakir, Medainî´nin şöyle dediğim rivayet etmiştir: Harre´de Medineliler öldürüldüklerinde Mekke´de Ebu Kubeys dağının tepesin­de o akşam görünmezden bir ses duyuldu, tbn Zübeyr de oturmakta iken o sesi işitti. Sesin sahibi şöyle diyordu:

"Oruç tutan, gönüllü olarak kendilerini ibadete veren, salâh ve iba­det sahipleri,

Hidayete ermiş olup iyilik yapan ve felaha önceden gidenler,

Vakimde, Baki´de sabahleyin hücuma geçen aslanlara ne oluyor

Yesrib mıntıkasında neler oluyor Yazıklar olsun onlara ki, ağıt ya­kıp çığlık atıyorlar.

Seçkin oğlu seçkin heybet ve semahat sahibfkmıseler öldürüldü­ler."

İbn Zübeyr dedi ki; Ey ahali! arkadaşlarınız öldürüldüler. İnna lil-lah ve inna ileyhi raciun (doğrusu biz Allah´a aidiz ve ona dönücüleriz.).

Yezid, Müslim b. Ukbe´ye Medine´yi üç gün süreyle mubah sayıp saygınlığını hiçe sayması için emir verirken hata yapmıştı. Bu çok bü­yük ve fahiş bir hatadır. Ayrıca sahabelerden ve çocuklarından çok sayı­da adamda öldürtmüştü. Önceki kısımlarda da anlatıldığı gibi o, Hz. Hüseyin´i ve adamlarım da Abdullah b. Ziyad vasıtasıyla öldürtmüştü. Bu üç günlük süre zarfında Medine-i Nebeviye´de haddi ve ölçüsü belir­siz olan, miktar ve niteliği bilinemeyen büyük mefsedetler ve bozgun­luklar vuku bulmuştu ki, bunları ancak Aziz ve Celil olan Allah bilir. Ye­zid, Müslim b. Ukbe´yi Medine´ye göndermekle kendi saltanat ve haki­miyetini sağlama almak, hilafet dönemini çekişmesiz bir şekilde sür­dürmek amacım gütmüştü. Ama Cenâb-ı Allah onu kendi amacının zıd­dıyla cezalandırdı. Onunla amaanm arasına engeller koydu. Onu zorba hükümdarlara yaraşırcasma kahretti. Onu, güçlü ^ aziz bir zata layık bir şekilde yakaladı. "Allah, kasabaların zalim halkını yakalayınca, böyle yakalar; yakalaması da şiddetli ve elimdir."{Hûd, 102.)

Buharî, Sa´d b. Ebi Vakkas´tan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur:

"Bir kimse, Medine halkına tuzak kurarsa mutlaka tuzun suda eriyişi gibi erir."

Müslim, Sa´d b. Ebi Vakkas´tan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Bir kimse, Medine´ye kötülük yapmak isterse Cenâb-ı Allah, onu mutlaka kurşunun eriyişi gibi ateşte eritir (veya tuzun suda eriyişi gibi eritir)."

İmam Ahmed b. Hanbel, Saib b. Hallad´dan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Bir kimse, Medinelilere haksız yere korku verirse, Allah da onu korkutur. Allah´ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Kıyamet gününde Allah, onun farz ve nafile hiçbir ibadetini ka­bul etmez."

Darekutnî, Cabir b. Abdullah´ın oğulları Muhammed ile Abdurrah-man´m şöyle dediklerini rivayet etmiştir:

"Harre gününde babamızla birlikte dışarı çıktık. Babamızın gözleri kör olmuştu, şöyle dedi: "Rasûlullah (s.a.v.)´ı korkutan helak olsun." Kendisine: "Baba hiçbir kimse Rasûlullah´ı korkutabilir mi " diye sor­duğumuzda şöyle cevap verdi: Ben, Rasûlulah (s.a.v.)´m şöyle buyurdu­ğunu işittim. "Şu Ensâr kabilesini korkutan şurayı korkutmuş olur (böyle derken elini alnına koydu)."

Bu hadisi ve benzerlerini delil olarak ileri sürenler, Muaviye oğlu Yezid´i lanetlemenin caiz olduğunu söylemişlerdir. Ebu´l-Ferec b. el-Cevzî de Yezid´i lanetlemenin caiz olduğunu söylemiştir. Ancak başka âlimler, onu lanetlemenin caiz olmadığını söylemişler ve bu hususta eserler tasnif etmişlerdir ki Yezid´i lanetlemek, babasını ve sahabeler­den birisini lanetlemeye vesile olmasın. Onun yaptığı kötülükleri de yanlış tevil yaparak ve yanılarak yaptığı şeklinde yorumlamışlar ve şöyle demişlerdir: "Bununla beraber Yezid, fasık bir imamdı. İmam fa-sık olduğu zaman sırf fasıkhğı sebebiyle görevden azledilemez. Âlimle­rin bu husustaki iki kavlinden doğru olan budur. Aksine ona karşı ayak­lanmak da caiz olmaz. Çünkü bu nedenle fitne kopar, anarşi doğar, ma­sum kanlar akıtılır, mallar yağmalanır, kadınlarla ve diğerleriyle fuhuş yapılır. Daha da kat kat fesatlar ortaya çıkar ki, bunların günahı daha fazladır."

Bazı kimselerin anlattıkları şöyle bir hadise vardır: Yezid, Medine-lilerin ayaklanma haberini ve Müslim b. Ukbe ile askerlerinin Harre´de yaptıklarını duyunca çok sevinmişti. Çünkü o, kendini imam (devlet başkanı) gözüyle görüyor ve Medinelilerin kendisine asi oldukları, baş­kalarını imam tanıdıkları kanaatine varmıştı. Bu yüzden itaatlarını sağlayıncaya ve cemaata onları katıncaya kadar onlarla savaşma hak­kına sahip olduğunu görüyordu. Nitekim Numan b. Beşir ve Müslim b. Ukbe vasıtasıyla onları uyarmıştı. Bunu önceki kısımlarda da anlat­mıştık, sahih hadiste şöyle buyurulmustur:

"Düzeniniz yerine oturmuş ve ittifakınız sağlanmışken bir kimse, sizi bölüp parçalamak amacıyla size geldiğinde kim olursa olsun onu öl­dürün."

Bu hususta Uhud vak´ası ile ilgili olarak îbn Zibara´nın şu şiirini de­lil olarak ileri sürenler de vardır:

"Keşke Bedir´deki atalarım mızrak darbeleri karşısında Hazreçlile-rin paniğe kapıldıklarını görselerdi.

Onların şehir girişine zincir ve bu kağılarla inildiğini- Abdüleşhel kabilesinin arasına ölümün aktığım görselerdi.

O zaman biz onların eşrafından kat kat fazlasını öldürdük ve Bedr´in eğriliğini doğrultup düzelttik."

Bazı Rafiziler de bu şiire şu beyti eklemişlerdir. "Haşimiler, melekle oynadılar. Kendilerine gelen bir melek olmadığı gibi vahiy de nazil ol­madı." Bunu eğer Muaviye oğlu Yezid söylemişse, ona Allah´ın ve lanet-çilerin laneti olsun, eğer o söylememişse bunu uyduran ve onu kışkırt­mak isteyen kimseye Allah´ın laneti olsun. Bu husus, Muaviye oğlu Ye-zid´in biyografisinden bahsedilirken anlatılacaktır. Ayrıca onun hak­kında anlatılan ve işlediği çirkin fiillerle söylediği sözler de nakledile­cektir: Bu husus, hicretin altmışdordüncü senesi olaylarından bahsedi­lirken ele alınacaktır. Yezid, Harre vak´asmdan ve Hz. Hüseyin´in şehit edilmesinden çok kısa bir süre sonra Cenâb-ı Allah tarafindan zorba hü­kümdarlara yaraşırcasma yakalanıp kahredildi. Allah, herşeyi bilen ve herşeye güç yetiren bir zattır.

Hicretin altmışüçüncü senesinde Harre vak´asmda sahabelerden ve diğer insanlardan meşhur şahsiyetler öldürüldü. Bu hususu anlat­mak uzun sürecektir. Yalmz öldürülen sahabelerin meşhurları arasın­da; Abdullah b. Hanzele (Harre vak´ası esnasındaki Medine emiri), Ma´kil b. Sinan, Ubeydullah b. Ziyad b. Asım vardı. Allah onlardan razı olsun. Mesruk b. Ecda da öldürülmüştü. [16]



Hicretin Altmışdördüncü Senesi


Bu senenin muharrem ayı başında Müslim b. Ukbe, îbn Zübeyr ve etrafında toplanan bedevilerle savaşmak üzere Mekke´ye doğru yola çıktı. İbn Zübeyr ile etrafında ki bedeviler, Yezid´e muhalefet etmektey­diler. Harekete geçen Müslim b. Ukbe, Medine´de yerine Ravh b. Zen-ba´l, vekil bıraktı. Herşa tepesine vardığında askerlerin reislerine ha­ber salıp yanma çağırttı. Onlarla toplantı yaptı ve şöyle dedi:

"Mü´minlerin emiri Yezid, eğer ölürsem yerime başınıza komutan olarak Husayn b. Nümeyr es-Sekunfyi atamamı bana emretti. Allah´a yemin ederim ki, eğer yetkim olsaydı bunu başımza komutan yapmaz­dım." Böyle dedikten sonra Husayn´ı çağırtıp ona şöyle dedi: "Ey eşek se­merinin oğlu! Sana yapacağım tavsiyeleri aklında tut. Mekke´ye varır varmaz üç güne kalmadan İbn Zübeyr´le hemen savaşa başla." Hu-sayn´a bu tavsiyede bulunduktan sonra şöyle dedi: "Allah´ım, ben, Al­lah´tan başka ilah bulunmadığına ve Muhanımed´in de Allah elçisi oldu­ğuna yaptığım şahadetten ayrı olarak Medine halkını öldürmekten çok ahirette sevabını umduğum hiçbir amel işlemiş değilim. Eğer buna rağ­men Cehennem´e girersem demek ki ben bedbahtım." Bundan sonra Müslim öldü. Allah ona lanet etsin. Vakidî´nin ifadesine göre Meslek´e defnedildi. Ondan sonra Muaviye oğlu Yezid, rebiyülevvel ayının ondör-düncü gecesinde Öldü. Allah onları umduklarına kavuşturmadı, aksine kulları üzerine kahredici güce sahip olan yüce Rab onları kahretti. Ha­kimiyeti ellerinden aldı. Hakimiyeti dilediği kulun elinden çekip alan zat, sahip oldukları hakimiyeti onların elinden çekip aldı.

Husayn b. Nümeyr de ordusuyla Mekke´ye doğru gitti. Vakidî´nin ifadesine göre muharrem ayının bitimine dört gün kala oraya vardı. Muharrem ayının yedinci gününde oraya vardığı da söylenir. Medine halkının sağ kalan eşrafı, İbn Zübeyr´in etrafında toplandı. Yemameli Necde b. Amir el-Hanefi de beraberindeki grupla ona katıldı ki, ka´be´yi Şamlılara karşı korusunlar. Husayn b. Nümeyr, Mekke dışına konakla­dı, oraya ordugah kurdu. İbn Zübeyr, Mekkeliler ve kendisine katılan diğer adamlarla birlikte ona karşı çıktı. İki taraf şiddetlice savaştılar, Münzir b. Zübeyr ve Şamlılardan bir adam mübareze yaptılar. Göğüs göğüse vuruştular. İkisi de birbirlerini öldürdüler, Şamlılar, Mekkelile-re şiddetle saldırdılar. Mekkeliler geri çekildiler. Abdullah b. Zübeyr´in katırının ayağı sürçtü, yere düştü. Misver b. Mahreme ile Mus´ab b. Ab-durrahman b. Avf ve bir grup Mekkeli, onu koruma altına aldılar. Hepsi öldürüldüler. îbn Zübeyr, Şamlılara karşı geceye kadar direndi. Etra­fındaki adamlar, ondan uzaklaştılar. Sonra muharrem ayının kalan son kısmında ve sefer ayının baştan sona bütün günlerinde savaştılar. Hicri altmış dördüncü senenin rebiyülevvel ayının üçüncü günü olan cumar­tesi gününe girdiklerinde Şamlılar, Ka´be´yi yıkmak için mancınık dik­tiler, hatta ateşe verdiler. Cumartesi günü Ka´be´nin duvarları yandı. Vakidî böyle demiştir. Şamlılar, Ka´be´ye mancınıkla taş atarken şöyle diyorlardı:

"Ağzı köpük saçan deve gibi atıyor, Onunla mescidin direklerini vuruyoruz"

Ömer b. Havte es-Sedusî de şöyle diyordu:

"Mancınığın neler yaptıklarını görüyor musun Onları Safa ile Mer-ve arasında yakalıyor." Başka bir rivayette anlatıldığına göre Ka´be´nin yanmasının sebebi şuydu: Mekkeliler, Ka´be´nin etrafında otururken ateş yaktılar. Bu ateşten bazı kıvılcımlar Ka´be´nin örtüsüne sıçradı. Örtü yarımca ateş, Ka´be´nin tahtalarına ve tavanına sirayet etti. Böyle­ce Ka´be yanmaya başladı. Başka bir rivayette anlatıldığına göre ise Ka´be´nin yanmasının sebebi şudur: İbn Zübeyr, karanlık bir gecede Mekke dağlarından birinden tekbir sesi işitti. Tekbir alanların Şamlı­lar olduğunu sandı. Mızrak ucunda bir ateşi yakıp yükseltti ve etrafi ay­dınlatarak dağın tepesindekilerin kimler olduğunu anlamak istedi. Mızrağın ucundaki ateşten bazı kıvılcımları rüzgar, Rükn-ü Yemani ile hacer-i esved arasındaki Ka´be örtüsüne sıçrattı. Ateş alan örtü, Ka´be´nin tahtalarını da tutuşturdu, böylece ka´be yandı. Hacer-i esved karardı ve üç yerden çatladı.

Kuşatma, rebiyülahır ayının başına kadar sürdü. O esnada Muavi­ye oğlu Yezid´in ölüm haberi geldi. Rebiyülevvel ayının yirmidördüncü gecesinde öldüğü bildirildi. Ölürken otuzbeş, otuzsekiz veya otuzdokuz yaşındaydı. Halifeliği üç sene altı veya sekiz ay sürmüştü. İşte o esnada Şamlılar mağlup oldular. Küçülmüş ve zelil olarak geri döndüler, o sıra­da savaş ateşi söndü, fitne alevleri dindi.

Anlatıldığına göre Şamlılar, Yezid´in ölümünden kırk gece sonrası­na kadar İbn Zübeyr´i kuşatma altında tutup beklemişlerdi. Denilir ki, İbn Zübeyr, Yezid´in ölüm haberini Şamlılardan önce duydu ve onlara Şöyle seslendi:

- Ey Şamlılar! Allah sizin azgınınızı ve taşkınlık yapanınızı helak etti. Sizden her kim diğer insanların girdiği kapıdan girmek istiyor ve onlarla bebarber olmak istiyorsa bunu yapsın. Her kim de Şam´ına gen dönmek istiyorsa dönsün! Ancak Şamlılar, Mekkelilerin kendilerine

verdikleri bu habere inanmadılar. Nihayet Sabit b. Kays b. Kayka ger­çek haberi onlara getirdi.

Anlatıldığına göre İbn Zübeyr, iki ordunun safları arasında kendi­siyle görüşüp konuşmak için Husayn b. Numeyr´i çağırdı. İkisi bir araya geldiler. Öyleki atlarının başları bile birbirlerine değdi. Husayn´m atı kaçmak istiyordu, tepmiyordu, ama Husayn onun dizginini çekiyordu îbn Zübeyr ona sordu:

- Neyin var senin

- Güvercin, atımın ayağı altındaki pislikleri yiyor, ben de atımın Harem güvercinlerini ezmesini istemiyorum, onun için dizginini çeki­yorum.

- Müslümanları öldürüyorsun, ama güvercini ezmek istemiyor-:´ sun

- Bize izin ver, Kabe´yi tavaf edelim. Sonra da memleketimize dö­nelim.

İbn Zübeyr, onlara izin verdi. Ka´be´yi tavaf ettiler.

îbn Cerir´in anlatımına göre Husayn ile îbn Zübeyr, bir gece toplan­mak üzere sözleştiler ve nihayet Mekke dışında bir araya geldiler. Hu­sayn ona dedi ki:

- Yezid öldüğüne göre artık ondan sonra halifeliğe insanlar arasın­da en layık olan kişi sensin. Benimle beraber Şam´a gel. Allah´a yemin ederim ki, senin halifeliğin konusunda iki kişi dahi anlaşmazlığa düş­meyecektir.

İbn Zübeyr, ona güvenmedi ve ağır sözler söyledi. Husayn da ondan nefret edip uzaklaştı. Giderken: "Ben onu halifeliğe davet ediyorum ama o bana kötü sözler sarfediyor." dedi. Sonra da Şam´a gitmek üzere askerlerim harekete geçirdi ve: "Ben ona hükümdarlığı vaad ediyorum, ama o beni ölümle tehdit ediyor." dedi. Sonra îbn Zübeyr, oha kötü söz­ler sarfettiğinden dolayı pişman oldu ve ona haber göndererek şöyle de­di: "Ben Şam´a gelemem, sen benim adıma orada bey´at al, size teminat veriyorum, sizi güven altında tutacağım ve size adaletle hükmedece­ğim."

Husayn da ona haber göndererek şöyle cevap verdi: "Şam´da halife­liği bu aile arasında isteyen çok kimseler var." Dönüp Medine´ye geçti. Medineliler ona saldırdılar, ona çok hakaretlerde bulundular, ancak Hz. Hüseyin´in oğlu Ali Zeynel Abidin ona ikramda bulundu ve kendisi­ne azık, bineğine de yem verdi. Ümeyye oğulları ,orduyla birlikte Şam´a göçtüler. Yezid´in oğlu Muaviye´nin, babasının vasiyeti üzerine babası­nın yerine halifeliğe geçmiş olduğunu gördüler. Doğrusunu noksanlık­lardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [17]



Yezîd B. Muavîye


Yezid´in soy kütüğü şöyledir: Yezid b. Muaviye b. Ebu Süfyan b. Sahr b. Harb b. Ümmeyye b. Abdu´ş-Şems emirü´l-mü´minin Ebu Halid el-Ümevî. Hicretin onbeşinci veya onaltmcı veya onyedinci senesinde doğdu. Babasının sağlığında veliahd olarak kendisine bey´at edeldi ki babasından sonra halifeliğe geçsin. Babası hicretin altmışıncı senesi­nin receb ayının ortasında vefat edince halifeliği kesinleşti. Kendisi hic­retin altmış dördüncü senesinin rebiyülevvel ayının ondördünde vefat edinceye kadar halifeliği sürdürdü. Anasının adı Meysun binti Mihvel b. Enif b.Dülce b. Nüfase b. Adiy b. Züheyr b. Harise el-Kelbf dir. Babası Muaviye´den naklederek Rasûlullah (s.a.v.)´ın şöyle buyurduğunu riva­yet etmiştir:

"Allah, bir kimseye hayır dilerse onu dinde fakih kılar." Ayrıca ab-destle ilgili bir hadis daha rivayet etmiştir. Oğlu Halid ile Mervamn oğ­lu Abdülmelik de kendisinden hadis rivayet etmişlerdir, Ebu Zur´a ed-Dımaşkî, Yezid´i, sahabeleri izleyen tabakada anmıştır ki bu, sahabe­lerden sonra gelen en yüksek tabakadır. Ebu Zur´a, onun rivayet ettiği hadislerin mevcut olduğunu söylemiştir.

Yezid, şişman, iri yarı, saçı gür, yakışıklı, uzun boylu, iri başlı, par­makları ayrık ve kalın bir kimse idi. Yüzünde çiçek hastalığının izleri vardı. Babası, kendisini karnında taşımakta iken annesini boşamıştı. Annesi de rüyasında ön tarafından bir ay doğduğunu görmüştü. O da bu rüyayı gidip kendi annesine anlatınca anne annesi şöyle demişti: "Eğer bu rüya gerçekse kendisine hilafet be/atı yapılacak bir çocuğu doğura­caksın."

Annesi Meysun, bir gün oturmuş, küçük yaştaki Yezid´in saçlarını taramaktaydı. Babası Muaviye de gözde karısı Fahite binti Kürza ile balkonda oturmakta olup onları seyretmekteydi. Ümmü Meysun, saç tarama işini bitirdikten sonra Yezid´e baktı. Onu çok sevip beğendi ve alnından öptü. Bu manzarayı gören Muaviye, o esnada şöyle dedi:

"Öldüğü zaman ondan sonra Müzeyne iflah olmaz. Ey Müzeyne, bu­na nazardan korunması için muska bağla."

Yezid, yürümeye başladı. Fahite de onu gözüyle takip ediyordu. Yezid´e: Allah senin annenin bacaklarının siyahlığına lanet etsin, dedi.

Muaviye de ona şu karşılığı verdi:

- Vallahi Yezid, senin oğlun Abdullah´tan daha iyi, daha hayırlıdır (Abdullah, Muaviye´nin Fahite´den doğan oğlunun adı olup, ahmak bir çocuktu).

- Hayır vallahi, sen Yezid´i oğlum Abdullah´a tercih ediyorsun.

- Ben bunu sana açıklayacağım ve şuradan kalkmadan sen bunun gerçek olduğunu anlayacaksın.

Bundan sonra oğlu Abdullah´ı çağırdı ve ona şöyle dedi:

- Mecliste bulunduğun şu anda benden ne istersen sana verece­ğim, dile benden ne dilersen.

- Bana maharetli bir köpek ve bir de eşek almanı istiyorum.

- Oğlum zaten sen eşeğin tekisin. Sana ne diye eşek satın alayım Haydi kalk ve buradan git! Bundan sonra Muaviye, Abdullah´ın annesi Fatihe´ye :

- Nasıl, gördün mü dedi. Sonra da Yezid´i çağırdı ve ona şöyle dedi:

- Şu anda benden ne dilersen sana vereceğim. Dile benden ne di­lersen. Yezid, babasının huzurunda temenna etti, sonra doğrulup şöyle dedi:

- Mü´minlerin emiri babamı bu yaşa kadar yaşatan ve onu bu ma­kamda bana gösteren Allah´a hamd olsun. Senden dileğim, beni kendine veliahd etmendir. Ayrıca bu yaz beni Müslümanlarla gazaya gönder­men ve gaza dönüşünde hacca gitmeme izin vermen, Müslümanlara be­ni hac emiri olarak tayin etmen, Şamlıların maaşlarına onar dinar zam yapman ve bunu da benim tavassutumla gerçekleştirmen, Beni Cümah oğulları, Beni Sehm oğulları ve Beni Adiy oğullarının yetimlerine maaş bağlam andır.

- Beni Adiy kabilesinin yetimlerinden sana ne

- Hayır, onlar benimle ittifak kurdular. Benimle antlaşma yaptı­lar ve evime geldiler.

- Öyleyse bütün isteklerini kabul ettim. Dileklerini yerine getir­dim.

Böyle dedikten sonra Yezid´in yüzünü öptü, sonra da karısı Fahite binti Kurza´ya şöyle sordu:

- Nasıl, gördün mü

- Ey mü´minlerin emiri, beni de Yezid´e vasiyet et, bana sahip ol­masını söyle. Sen onu benden daha iyi tanıyorsun.

Muaviye, karısı Fahite´nin isteği üzerine ölümünden sonra kendisine iyi davranması ve sahiplik etmesi için Yezid´e vasiyette bulundu.

Başka bir rivayette anlatıldığına göre Yezid, babasının kendisine: "Dile benden ne dilersen" demesi esnasında babasına şöyle demiştir:

- Beni ateşten azad et ki, Allah da seni ateşten azad etsin.

- Bu nasıl olacak

- Ben okuduğuma göre anladım ki, tslâm ümmetinin yöneticiliği­ni yapan ve bu görevi üç gün sürdüren bir halifeyi Cenâb-ı Allah, Cehen­nem ateşine haram kılar, onu ateşte yakmaz. Bunun için senden sonra halife olmam şartıyla beni veliahd yap. Muaviye, Yezid´in bu isteğini ye­rine getirdi.

Utbî dedi ki: Muaviye, oğlu Yezid´in bir kölesini dövmekte olduğunu görünce ona şöyle dedi: "Şunu bil ki Cenâb-ı Allah, s´enin buna güç yetir­menden daha çok sana güç yetirir. Yazıklar olsun sana. Savunmasız bir kimseyi mi dövüyorsun Allah´a yemin ederim ki, güçlü olduğum halde düşmanlarıma saldırıp da intikam almadım. Affedenin en güzeli, gücü yettiği halde düşmanını affedendir."

Ben derim ki: Sahih hadiste sabit olduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.), Ebu Mesudun kendi kölesini dövmekte olduğunu görünce ona şöyle de­miştir: "Ey Ebu Mesud! Şunu bil ki, senin buna güç yetirmenden daha çok Allah sana güç yetirir."

Utbî dedi ki:Ziyad, çok mal ve mücevherle dolu bir sepeti Muavi-ye´ye getirmişti. Muaviye, buna sevinmişti ve Ziyad kalkıp minbere çı­karak Irak diyarında sükuneti temin edip otoriteyi Muaviye adına sağ­lama aldığından dolayı övündü. Yezid de kalkıp şöyle dedi:

"Ey Ziyad! Eğer böyle yaparsan biz de seni Sakiflilerin valiliğinden alıp Kureyşlilerin valiliğine naklederiz. Kalemden alıp minbere taşırız. Ziyad b. Ubeyd olan adım da Harb b. Ümeyye olarak değiştiririz." Mua­viye de ona: "Otur, anam babam sana feda olsun." dedi.

Ata b. Saib şöyle demiştir: "Muaviye, oğlu Yezid´e öfkelenmiş, onu kovmuştu. Ahnef b. Kays da Muaviye´ye şu uyarıda bulunmuştu:

- Ey mü´minlerin emiri, bizim evladımız; kalplerimizin meyvesi, sırtımızın direğidir. Biz de onlar için gölge veren bir sema ve boynunu büken bir yeriz. Eğer öfkelenirlerse onlan hoşnut et. İstedilerse onlara ver. Onlara ağır yük olma ki, senin hayatından bakıp da ölümünü iste­mesinler.

Muaviye, Ahnefe şöyle dedi:

- Ey Ebu Bahr, Allah senin hayrını versin. Ey köle, Yezid´e git ve ona benden selam söyleyip şöyle de: "Mü´minlerin emiri sana 100.000 dirhem ve yüz elbise verilmesini emretmiştir."

Köle gitti, bu mesajı Yezid´e ulaştırdı. Yezid de şöyle dedi:

- Hayır, ben bu paraları ve bu elbiseleri teslim alıp muhtaçlara paylaştıracağım.

Aldığı 100.000 dirhemin 50.000´ni ve 100 elbisenin de ellisini Ah-nef´e gönderdi."

Taberanî, İbn Aişe´nin babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Yezid, gençliğinde içki içer ve yaramaz işler yapardı. Muaviye, bunu hissedince ona yumuşakça öğüt vermek istedi ve şöyle dedi:

- Oğlum, işi harama götürmeksizin isteklerini yerine getiremez misin Halbuki buna gücün yeter. Aksi takdirde mürüvvetin ve gücün kaybolur. Düşmanların sana yürek soğutur, dostların da üzülürler. Ey oğulcuğum, sana bazı beyitler okuyacağım. Sen bunlara göre kendine bir çeki düzen ver ve bu beyitleri aklında tut.

"Gündüz kendini yüksek hasletleri aramaya ver.

Yakınında bulunan dosttan birazcık uzak durmaya sabret,

Gece olup da karanlık bastırınca,

Seni gözetleyenin gözleri yumuluyup sürmelenince,

Geceleyin istediğini yap, arzularını tatmin et.

Çünkü gece, akıllı kimse için gündüzdür.

Nice fasık kimse var ki, sen onu ibadet ehli sanarsın*

Ama o, geceleyin acayip işler çevirir.

Gece, perdesini onun üzerine örter,

Güven içinde ve bol bir yaşantıda olur.

Ahnıakın lezzeti, açıktadır,

Ona kastı olan her düşman ona doğru koşar."

Ben derim ki: Bu, tıpkı hadiste de anlatıldığı gibidir. Şöyle ki: "Şu pisliklerden birini yapmakla mübtela olan kimse, Aziz ve Celil olan Al­lah´ın Örtüsüyle örtünsün." Yani günahı açığa vurmasın. Alenen günah işlemesin.

Medainf den rivayet olunduğuna göre Abdullah b. Abbas, Muavi­ye´nin yanma gelmiş, Muaviye de oğlu Yezid´e, gelip İbn Abbas´a, Hz. Ali´nin oğlu Hasan´m ölümü sebebiyle taziyetlerini sunmasını emret­mişti. Yezid, İbn Abbas´m yanma geldiğinde ona hoş geldin, dedi ve ik­ramda bulunup yanma oturdu. İbn Abbas, onun biraz daha yukarıda oturmasını isteyince Yezid kabul etmedi ve şöyle dedi: "Ben, taziyetleri­ni sunan bir adamım. Tebrik sunan biri değilim. Onun için taziyetlerini sunan bir adama yaraşır bir yerde oturmam gerekir." Böyle dedikten sonra Hz. Hasan´dan söz açtı ve şöyle dedi: "Allah, Muhammed´in babası Hasan´a rahme