๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => El-Bidaye Ven Nihaye => Konuyu başlatan: Esila üzerinde 22 Kasım 2010, 12:02:53



Konu Başlığı: Hicretin Yüzyirmidördüncü Senesi
Gönderen: Esila üzerinde 22 Kasım 2010, 12:02:53
Hicretin Yüzyirmidördüncü Senesi

 Hicretin Yüzonaltıncı Senesi

Hicretin Yüzonyedinci Senesi

Hicretin Yüzonyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler.

Katade B. Duame Es-Sedusî

Fasıl

İbn Ömer´in Azatlısı Nafi

Şair Zu Rimme.

Hicretin Yüzonsekizinci Senesi

Alî B. Abdullah B. Abbas.

Hicretin Yüzondokuzuncu Senesi

Hicretin Yüzyirminci Senesi

Hicretin Yüzyirmibirînci Senesi

Hicretin Yüzyirmibîrinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler.

Zeyd B. Ali

Mesleme B. Abdülmelik.

Nümeyr B. Kays.

Hicretin Yüzyirmiikinci Senesi

Battal Adıyla Bilinen Abdullah Ebu Yahya.

Hicretin Yüzyirmiikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler.

Îyas Ez-Zekî

Hicretin Yüzyirmiüçüncü Senesi

Hicretin Yüzyirmidördüncü Senesi

Hicretin Yüzyirmidördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler.

Kasım B. Ebi Bezze.

Zührî

Fasıl

Bilal B. Sa´d.

Cad B. Dirhem..



Hicretin Yüzonaltıncı Senesi


Bu senede Muaviye b. Hişam, Anadolu´ya gazaya gitti.

Şam´da ve Irak´ta büyük bir veba görüldü. Vebanın en şiddetlisi Vasıfta görüldü.

Bu senenin muharrem ayında Horasan valisi Cüneyd b. Abdur-rahman el-Mirrî, karnına musallat olan bir hastalıktan dolayı vefat etti. Bu zat, Fadıla binti Yezid b. Mühelleb ile evlenmişti. Mü´minle-rin emiri Hişam b, Abdülmelik ona kızmış, onu görevden azletmiş, yerine Asım b. Abdullah´ı Horasan valiliğine tayin etmişti. Asım´a şu emri de vermişti: «Eğer sen Horasan´a gittiğinde ölmeden Önce Cü-neyd´i ele geçirebilirsen, onun canını sen al.» Asım b. Abdullah Hora­san´a gelmeden Cüneyd, muharram ayında Merv şehrinde vefat eti.

Onun vefatı ile ilgili olarak Ebu Cerir İsa b. İsmet, şu ağıdı yak­mıştı:

«Cömerdlik ve Cüneyd, birlikte öldüler. Cömerdliğe ve Cüneyd´e selam olsun. Dallarda güvercinler öttükleri sürece, İkisi birlikte Merv mezarlığında kalacaklar.

Sizler kerem sahibi kimselerin kötülükten uzak, seçkin şahsiyet­leri idiniz.

Sizler vefat edince cömerdlik ve keremde öldü.»

Asım, Horasan´a gelince Cüneyd´in geride bıraktığı idarecileri da­yağa yatırdı. Onlara çeşitli işkenceler tatbik etti, devlet malını müsa­dere ettiklerini ve çeşitli suçlar işlediklerini ileri sürerek onlara hak­sızlık etti. Bu nedenle Haris b. Şüreyh, ona karşı ayaklanıp isyan etti ve onunla meydanda savaştı. Aralarında burada anlatımı uzun süre­cek vak´alar meydana geldi., Sonra Haris b. Şüreyh bozguna uğradı, Asım ona galip oldu.

Vakidî dedi ki: Bu senede Velid b. Yezid insanlara haccettirdi. O, amcası Hişam b. Abdülmelik´ten sonra hilafete geçmişti. ´Nitekim bu husus inşaallah ileride de anlatılacaktır. [1]



Hicretin Yüzonyedinci Senesi


Bu senede Muaviye b. Hişam, Anadolu kıyılarına gazaya gitti. Süleyman b. Hişam da İç Anadolu taraflarına gazaya gitti. İkisi de mü´minlerin emiri Hişam´m oğullan idiler.

Bu senede "Eşek Mervan" lakabıyla tanınan ve Ermeniye´de bu­lunan Mervan b. Muhammed iki müfreze gönderdi. Bunlar, Lan tarafindaki şehirleri fethettiler, oradaki insanların çoğunu imana getirdi­ler.

Bu senede Hişam, önceki senede Cüneyd´in yerine Horasan´a ta­yin ettiği vali Asım b. Abdullah el-Hilalî´yi görevden azletti. Hora­san´ı daha önceki uygulamaların devamı olarak Irak valisi Abdullah b. Halid el-Kusarî´nin uhdesine verdi. Bunu azledilmiş olan Asım b. Abdullah el-Hilalî´nin bir mektubuna dayanarak yaptı. O, mü´min­lerin emiri Hişam´a şöyle bir mektup yazmıştı: «Horasan valiliği, an­cak Irak valiliği ile birlikte yürütülebilir. (Kendisi bu teklifte bulun­muştu ama bu teklif kendisi için değil de başkaları için gerçekleşti.) Hişam, onun bu nasihatini kabul etmiş ve Horasan´ı Halid el-Kusa­rî´nin uhdesine tevdi etmişti. [2]



Hicretin Yüzonyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler


Katade B. Duame Es-Sedusî


Künyesi Ebu´l-Hattab el-Basrî idi, a´ma idi. Tabiin ulemasından ve ilmiyle amel eden imamlardandı. Aralarında Said b. Müseyyeb, Mısrî, Ebu´l-Aliye, Zürare b. Evfa, Atâ, Mücahid, Muhammed b. Şi­rin, Mesruk, Ebu Miciez ve diğerlerinin de bulunduğu bir tabii cema­atından ve Enes b. Malik´ten rivayetlerde bulunmuştur. Eyyüb, Ham-mad b. Mesleme, Humeyd et-Tavil, Said b. Ebu Arube, A´meş, Şube, Evzaî, Mes´er, Muammer ve Hemmam gibi büyüklerin de aralarında bulunduğu bir cemaat da ondan hadis rivayet etmişlerdir.

Said b. Müseyyeb dedi ki: «Katade´den daha faziletli başka bir Iraklı bana gelmiş değildir.»

Bekir el-Müzenî: «Hıfzı ondan daha sağlam başka birini göreme­dim.» demiştir.

Muhammed b. Şirin: «O, insanlar arasında hıfzı en sağlam olan kimse idi.» demiştir.

Matar dedi ki: «Katade, bir hadisi dinlediği zaman onu ezberle-yinceye kadar, bir korku ve titreme kendisini alırdı. Nihayet o hadisi ezberlerdi.»

Zührî: «Katade, MekhuTden daha âlimdi.» demiştir.

Muammer: «Zührî, Hammad ve Katade´den daha fakih birini gör­medim.» demiştir.

Katade dedi ki: «Duyduğum herşeyi kalbim hıfzetti.»

Ahmed b. Hanbel dedi ki: «Katade, Basralılar arasında hafızası en sağlam olan bir kimseydi. Duyduğu herşeyi ezberlerdi. Cabir, bir defasında ona bir sayfalık yazıyı okumuş, o da dinlediği o sayfadaki ifadeleri ezberlemişti. Cabir, bir gün ondan bahsetti, onun ilmini, fık­hını, cedel ilmi hususundaki bilgisini, tefsire vukufunu ve diğer özel-likerini övdü.»

Ebu Hatim dedi ki: «Katade, hicretin 117. senesinde Vasıfta ta­undan Öldü. O zaman ellialtı veya elliyedi yaşında idi.»

Katade dedi ki: «Bir kimse Allah´a bağlanırsa, Allah onunla bera­ber olur. Allah´ın kendisiyle beraber olduğu kimsenin yanında yenil­meyen bir cemaat, uyumayan bir bekçi, sapmayan bir hidayet kılavu­zu ve unutmayan bir âlim vardır.»

Katade dedi ki: «Cennet´te, Cehennem tarafına bakan bir pencere vardır. Cennetlikler oradan bakıp şöyle derler: "Şu şakilere ne olmuş-ki Cehennem´e girmişlerdir Bizler sizin te´dibiniz sayesinde Cennet´e girdik." Cehennemlikler şöyle derler: "Evet, bizler sizi te´dip etmek için sizlere emirler verdik, ama kendimiz o emirleri yerine getirmez­dik. Sizi bazı şeylerden yasaklardık ama o yasakları kendimiz çiğner­dik."»

Katade dedi ki: «Kişinin kendi nefsini, dinini ve insanları ıslah etmek amacıyla ilimden bir bab ezberlemesi, bir sene müddetle iba­det etmesinden daha faziletlidir.

Eğer ilimle yetinilecek olsaydı, Musa (a.s.), sahip olduğu ilimle yetinirdi. Ama o daha fazlasını istedi.»

Bu senede vefat edenler arasında Ebu Habbab Said b. Yesar, A´rec, İbn Ebi Müleyke, Abdullah b. Ebi Zekred el-Huzaî ve Meymun b. Mehran b. Musa b. Verdan da vardı. [3]



Fasıl


Said b. Yesar´a gelince o, abid ve zahidlerdendi. Bir sahabe cema­atından rivayetlerde bulundu.

A´rec ile İbn Ebi Müleyke de böyle idiler. Meymun b. Mehran´a gelince o, tabii âlimlerinin zahid ve abidlerinin en kıymetlilerindendi. Önde gelen imamlarmdandı. Meymun, Cezire halkının imamı idi. Taberanî´nin rivayetine göre ona şöyle demişler:

- Sana ne olmuş ki, bir kardeşin dahi senden kızarak ayrılmıyor. Meymun şu cevabı vermişti:

- Ben onunla tartışmam ve alış veriş yapmam.»

Ömer b.Meymun dedi ki: «Babam çokça namaz kılmaz, çokça oruç tutmazdı, ama Aziz ve Celil olan Allah´a karşı gelmekten hoşlan­mazdı.»

İbn Ebi Adiy, Yunus tariki ile Meymun´un şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Âlim ve cahille tartışma. Alimle tartışırsan onun ilmine ulaşamazsm, cahille tartışırsan kalbin katılaşır.»

Ömer b. Meymun dedi ki: «Babamı bir gün elinden tutarak Basra caddelerinde gezdirdim, bir su kanalının yanına geldik. Babam orayı geçemedi, ben kanalın üzerine uzandım, sırtıma basarak geçti. Sonra kalkıp tekrar elinden tuttum ve Hasan-ı Basrî´nin evine gittik. Kapı­ya vurdum, Sedusili bir cariye karşımıza çıktı. Kim olduğumuzu sor­du, babamı göstererek: «Bu, Meymun b. Mehran´dır. Hasan´la görüş­mek istiyor.» dedim. Cariye: «Ömer b. Abdülaziz´in katibi Meymun mu » diye sorunca evet, dedim. O da babama dönüp: «Ey bahtsız adam, ne diye şu kötü zamana kadar kaldın » dedi. Babam ağladı. Hasan-ı Basrî, onun ağlayışını duydu, kapıya geldi. İkisi kucaklaştı­lar. Sonra içeri girdiler, babam ona dedi ki: «Ey Ebu Said, ben kal­bimde bir katılık görüyorum, sen onu yumuşat ve sükuna erdir.» Ha­san, ona şu ayeti okudu:

«Bana söylesene, ey Muhammedi Biz onlara yıllar yılı nimetler vermiş olsak, sonra da tehdit edildikleri şey başlarına gelse, kendile­rine verilmiş olan nimetler onlara bir fayda sağlar mı » (eş-Şuarâ, 205-207.) Babam bayılıp yere düştü, koyun kesilirken nasıl ayaklarını oy­natıp çırpmıyorsa babamın da ayaklarım oynatıp çırpındığını gör­düm. Uzun bir süre sonra ayağa kalktı. Sonra cariye geldi ve: «İhtiya­rı yordunuz, haydi kalkın evinize gidin.» dedi. Babamın elini tutup oradan ayrıldım, ona dedim ki:

- Babacığım, bu Hasan-ı Basrî miydi

- Evet.

~ Onu daha yaşlı sanıyordum.

Ben böyle dedikten sonra göğsüme bir yumruk vurdu, sonra şöyle dedi:

- Ey oğulcuğum! O bize öyle bir ayet okudu ki, eğer sen o ayeti kalbinle anlasaydm, o ayet nedeniyle kalbinde birçok yaralar görür­dün.»

Taberanî´nin rivayetine göre Meymun b. Mehran, şöyle demiştir:

Zevk ve safa uğruna bir dirhem verip yerine 100.000 dirhem ka­zanmaktansa, şu ayetin kapsamına girmemeyi daha çok arzularım:

«İnsanlar arasında, bir bilgisi olmadığı halde Allah yolundan sap­tırmak için gerçeği boş sözlerle değişenler ve Allah yolunu alaya alan­lar vardır. İşte alçaltıcı azap bunlar içindir.» (Lokman, 6.)

Cafer b. Berkan, Meymun b. Mehran´ın şöyle dediğini rivayet et­miştir:

«Ömer b. Abdülaziz´in yanında oturuyordum, kalkıp oradan ayrıl­dığımda Ömer şöyle dedi: «Bu ve benzerleri gittikten sonra insanlar arasında sadece döküntüler kalır.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Meymun b. Mehran´m şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Nefsini üç şeyle ibtila etme:

1- Her ne kadar, "Ona, Allah´a taatta bulunmasını emredeceğim." desen de sultanın yanına gitme.

2- Her ne kadar, "Kendisine Allah´ın kitabını öğreteceğim" desen de bir kadının yanına gitme.

3- Heva ve heves sahibi kimsenin sözlerine kulak verme, çünkü onun sözlerinden senin kalbine nelerin takılacağım bilemezsin.»

Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Meymun´un şu ayetler hakkında şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Cehennem, yalnız azgınları bekleyen yerdir.» (en-Nebe1,2i.)

«Doğrusu Rabbin hep gözetlemekteydi.» (ei-Fecr, 14.) Şu gözetleme yerlerinden kendiniz için bir geçit yeri arayın.

«Sakın Allah´ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma.» (ibra-

him, 42.)

Bu ayette zalime şiddetli bir tehdit, mazluma da bir teselli var­dır. Eğer Kur´ân ehli kimseler salih olurlarsa, bütün insanlar salih olurlar.»

Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Meymun b. Mehran´ın şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir:

«Dünyada sadece iki adam için hayır vardır: Günahlarından ötü­rü tevbe eden bir adam, bir de iyilik yolunda dereceler kazanmak için çabalayan ve salih amel işleyen bir adam... Dünyada yaşayıp kalmak sadece şu iki adam için hayırlıdır: Keffaretler, yani günahlarının ba­ğışlanması için amelde bulunan bir adam, bir de iyilik yolunda dere­celer kazanmak için çalışıp çabalayan ve amelde bulunan bir adam... Bu iki adamdan başkasının dünyada kalması kendisi için vebal teşkil eder.»

Cafer b. Berkan, Meymun b. Mehran´ın şöyle dediğini rivayet et­miştir:

«Doğrusu şu Kur´ân, birçok insanların kalbinde yaratıldı, ama onlar başka sözleri arar oldular. Şu ilme tabi olup bunu dünyayı elde etmek için sermaye edinen bazı kimseler vardır. Bazıları da bu ilmi bir tartışma aracı edinir, bazıları ise bu ilmi öğrenir ve bununla Aziz ve Celil olan Allah´a itaat eder. İşte bu sonuncu kısım, insanların en hayırlılarıdır. Bir kimse, Kur´ân´a uyarsa Kur´ân onu Cennet´e sokun-caya kadar gider. İleriye sevkeder, bir kimse de Kur´ân´ı terkederse Kur´ân onu Cehennem ateşine atmadan yakasını bırakmaz.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Meymun b. Mehran´m şöyle dediğini ri­vayet etmiştir:

«Kişi kendisi ile haram arasına helaldan bir engel koymazsa, he-lala salimen ulaşamaz.»

Meymun dedi ki: «Kişi, Allah katındaki mertebesini öğrenmek is­terse ameline baksın. Çünkü her ne olursa, ameli kendisini layık ol­duğu mertebeye götürür.»

Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Meymun b. Mehran´ın şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir:

«Muhacirlerden biri, namazı çabuk kılan bir adama baktı ve bun­dan ötürü onu kınadı, namazı çabuk kılmış olan adam ise: «Namaz­dayken bir yitiğimi hatırladım, onun için namazı acelece kıldım.» di­yerek kendini savunmak istediyse de Muhacir ona şöyle dedi: «Sen namazı acele kılmakla en büyük şeyini yitirmiş oldun.»

Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Meymun´un şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Emiri tanıma, onu tanıyanı da tanıma.»

Yine Abdullah, onun şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Beytü´1-ma-hn bana tevdi edilmesine razı olurum ama bir kadının bana emanet edilmesine razı olmam.»

Ebu Ya´lâ el-Musilî, Meymun´un şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Keşke gözlerimden birini kaybetseydim de yöneticilik yapmış ol­masaydım.

Ben kendisine: «Ömer b. Abdülaziz´in de maiyetinde yöneticilik yapmak istemez miydin » diye sorduğumda şu cevabı verdi: «Ömer b. Abdülaziz´in de maiyetinde çalışmak istemezdim. Ne onun, ne de baş­kasının maiyetinde yöneticilik yapmakta hayır yoktur.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Meymun b. Mehran´ın şöyle dediğini ri­vayet etmiştir: «Sözlerimi fiiliyatıma vurduğumda nefsimden mutla­ka bir itirazla karşılaştım.»

Taberanî, Cafer´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Meymun bana dedi ki: "Hoşuma gitmeyen şeyleri yüzüme karşı söyle, zira kişi, kardeşinin hoşuna gitmeyen şeyleri onun yüzüne kar­şı söylememesi halinde onun samimi dostu olamaz."»

Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Meymun´un şu ayet-i kerimeyi tef­sir ederken şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Kimini alçaltacak ve kimini yükseltecek...» (ei-Vâkıa, 3.) Cenâb-ı Al­lah, bazı kavimleri alçaltır, bazılarını yükseltir.»

Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Ebu Melih´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Arkadaşlarımdan biri bana dedi ki: Meymun´la beraber yürüyor­dum, bana baktı ve üzerimde keten bir elbise görünce bana şöyle de­di: «Keten elbiseyi zengin veya azgın kimseden başkasının giymeyece­ğini duymadın mı »

Aynı senetle rivayet edildiğine göre Meymun b. Mehran şöyle de­miştir:

«Kendisi binek üzerinde olup yanında yaya adam yürüten ilk kış1 Eş´as b. Kays el-Kindî olmuştur. Ben selefin zamanına ulaştım, onlar kendisi binek üzerinde giderken yanında yaya adanı yürüten birini gördüklerinde o süvariye: «Cebbar olan Allah onu kahretsin.» derler­di.»

Abdullah b. Ahnıed b. Hanbel, Meymun´un şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Benim için Ruha ile Havran arasındaki yolda beş dirhem para bulunmasını bile istemem.»

Meymun dedi ki: Adamın biri şöyle diyor: «Evinde otur, kapını üzerine kilitle ve bak bakalım rızkın sana geliyor mu » Evet vallahi, eğer onun Meryem ile İbrahim peygamberin yakinî inancı gibi bir inancı olsa ve kapısını üzerine kilitleyip perdesini sarkıtsa yine de rızkı kendisine gelir. Bizden her bir insan, kazancına mukayyed olsa ve sadece temiz ve helal kazanç elde etse, mali yükümlülüklerini ye­rine getirse, zenginlere muhtaç olmaz, fakirler de hiç kimseye el avuç açmazlar.»

Ebu Melih, Meymun´un şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Bir mü´min kardeşimden bana bir kötülük gelirse, onun kötülü­ğünü hafifletmekten çok tümüyle ortadan kaldırmayı isterim. Eğer; ben böyle birşey dememişim, derse "dememişim" sözü, onun aleyhin­de tanıklıkta bulunacak sekiz şahitten daha çok hoşuma gider. Eğer, "dedim" der ve özür dilemezse, onu sevdiğim kadar ona kızarım da.»

İbn Abbas´ın şöyle dediğini işittim: «Bir mü´min kardeşimden ba­na bir kötülük isabet ederse, onu şu üç konumdan birine koyarım:

1- Eğer benden üstün biri ise, kadrini tanırım. Kıymetini bilirim.

2- Eğer benim dengim ise, ona lütufta bulunur ve kusurunu gör­mezden gelirim.

3- Eğer benden aşağı durumdaki biri ise, onunla arkadaşlık et­mem ve meclisinde oturmam, benim nefsime uyguladığım gidiş tarzı budur. Her kim bu gidiş tarzımdan yüz çevirirse, Allah´ın yeri geniş­tir.»

Eban b. Ebi Raşid el-Kuşeyrî dedi ki: «Gazaya gideceğim zaman vedalaşmak için Meymun b. Mehran´m yanma gittim. Bana şu iki cümleden fazla birşey söylemedi: "Allah´tan kork, tamah ve gazap se­ni aldatmasın."»

Ebu Melih, Meymun´un şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Her beldedeki âlimler benim yitiklerimdir. Onlar her şehirdeki dostlarımdır, kalbimi âlimlerin meclisine katılmakla ıslah ettim.»

Meymun b. Mehran, şu ayet-i kerimeyi tefsir ederken şöyle de­miştir:

«Yalnız sabredenlere, ecirleri sonsuz olarak ödenecektir.» (ez-Zümer, ıo.) Ecirleri hiçbir sıkıntıya düşmeden kendilerine verilecektir.»

Meymun dedi ki: «Sağlığımda bir dirhemi sadaka olarak vermem, ölümümden sonra yüz dirhem sadaka verilmesini vasiyet etmemden daha hoşuma gider.

Zikir iki türlüdür: Allah´ı dil ile zikretmek. Bundan daha fazilet­lisi Allah´ı, onun helal ve haram kıldığı şeylerin yanında anmak ve masiyet işleneceği zaman onu anıp masiyetten geri durmaktır. İşte böyle yaparsan şerefli olursun.

Üç şey var ki, bu üç şeyde kafir ile mü´min eşit haklara sahiptir­ler:

1- Emaneti sana bırakan kimse, Müslüman da olsa kafir de olsa emanetini ona vereceksin.

2- Annen baban Müslüman da olsalar, kafir de olsalar onlara iyi davranacaksın.

3- Söz verdiğin kimse mü´min de olsa kafir de olsa ona verdiğin sözü yerine getireceksin.»

SafVan, Meymun´un şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Ben öyle kimselere kavuştum ki, Aziz ve Celil olan Rablerinden korktukları için gözlerini tam olarak göğe dikip bakamazlardı.»

Ahmed b. Büzeyğ, Harun Ebu Muhammed el-Berberî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Ömer b. Abdülaziz, Meymun b. Mehran´ı Cezire´ye kadı ve haraç işleri sorumlusu olarak tayin etti. Meymun, bir süre görev yaptıktan sonra Ömer´e mektup yazarak istifasını sundu ve: «Beni üstesinden gelemeyeceğim bir işle yükümlü kıldın. İnsanlar arasında hüküm ve­riyorum, ama ben yaşlı, zayıf ve güçsüz bir adamım.» dedi. Ömer ona şu cevabi mektubu gönderdi:

«Temiz haracı topla, insanlar arasında görüşüne göre hüküm ver, eğer bir iş hakkında hüküm veremez olursan, onu bana arzet. Eğer insanlar yükümlü kılındıkları bir işi -üstesinden gelemiyeceklerini söyliyerek- bırakırlarsa, onların ne dini de de dünyaları kalır.»

Kuteybe b. Said, Meymun b. Mehran´ın şöyle dediğini rivayet et-, mistir:

«Kul bir günah işlediği zaman kalbinin üzerinde siyah bir nokta meydana gelir. Tevbe edince o nokta silinir ve mü´minin kalbi ayna gibi parlamaya başlar, şeytan ona hangi taraftan gelecek olursa şey­tanı görür. Ama günah işledikçe kalbinin üzerinde bir siyah nokta meydana gelir, günah işlemeye devam edince kalbi tümden kararır ve şeytanın kendisine nereden geleceğim de göremez.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Meymun´un şöyle dediğini rivayet et­miştir:

«İnsanların akıllı ve iyileri ne kadar da azalmış! Kişi kendi ışme bakamıyormu ki, insanların durumuna ve kendisini nereye sürükle-

diklerine bir baksın. Kendisini dünyada hangi çukura yuvarladıkları­nı görsün.»

Meymun şöyle derdi: «Şu insanlar develer gibidirler, gamsızdır­lar, sadece karınlarını düşünürler. Onların gafletini görünce kendi nefsine bakar ve şöyle der: «Vallahi, ben kendimi de bunların kötülük ve serleri hususunda bir deve gibi görmekteyim.»

Meymun´un şöyle dediği de aynı senetle rivayet edilmiştir: «Zalim sultan karşısında doğru sözü söylemekten daha üstün ve faziletli bir sadaka yoktur.»

«Köleye işkence etme ve işlediği her suçtan ötürü onu dövme, ama bu suçlarını aklında tut. Aziz ve Celil olan Allah´a isyan edip gü­nah işlemesi durumunda onu bu günahı nedeniyle cezalandır ve sana karşı işlediği suçları da kendisine hatırlat.»

Kuteybe, Meymun b. Mehran´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Ortağın ortağı hesaba çekmesinden daha sıkı bir şekilde kişi kendi nefsim hesaba çekmedikçe takvalı kimselerden olamaz. Bu ki-Şİ, yiyeceğinin ve içeceğinin helalden mi yoksa haramdan mı geldiğini bilmedikçe takvalılardan sayılmaz.»

Ebu Zür´a ed-Darimî, Meymun´un şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Fasık kişi canavar gibidir, onun. hakkında konuşur ve onu ser­best bırakırsan sanki Müslümanlar arasına bir canavar bırakmış gibi olursun.»

Cafer b. Berkan dedi ki: Meymun b. Mehran´a şöyle dedim:

- Falan kişi seni ziyarette gecikiyor, sana sık sık uğramıyor.

- Kalblerde dostluk sabit olunca araya ne kadar uzun fasıla gir-sede geç ziyaretleşmelerin bir sakıncası olmaz.

İmam Ahmed b. Hanbel, Meymun´un şöyle dediğini rivayet et­miştir: «Karnın ve sırtın kadar seni rahat bırakan başka bir alacaklı bulamazsın.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Habib b. Ebi Merzuk´un şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Meymun´un üzerinde elbiselerinin altına giydiği yün bir cübbe gördüm. Kendisine: "Bu nedir " diye sorduğumda şu karşılığı verdi: "Evet, bunu hiç kimseye söyleme."»

Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Meymun´un şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Bir kimse gizlice günah işlerse, gizlice tevbe etsin, bir kimse açıkça günah işlerse açıkça tevbe etsin. Çünkü Cenâb-ı Allah, bağış­lar ve utanmaz; insanlar ise utanırlar ve bağışlanma dilemezler.»

Cafer, Meymun´un şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Malda üç afet vardır, malın sahibi bu afetlerden birinden kurtulsa da diğer ikisin­den kurtulamaz. İkisinden kurtulsa üçüncüsünden kurtulamaz. Kişinin malı, helal ve temiz olmalıdır. Sizden hanginizin kazancı teiniz olur ve kazancına sadece helal ve temiz şeyler girer Eğer kazancı ha­ramlardan arınmış ise, mali yükümlülüklerini ve yoksulların hakları­nı ödemesi gerekir. Bu yükümlülükleri yerine getirirse, bu defa har­camalarında ne aşırıya gitmeli, ne de kıt ölçüler içinde kalmalıdır.»

Cafer, Meymun´un şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Orucun en ko­layı, yeme ve içmeyi bırakmaktır.»

Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Meymun b. Mehran´ın şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir: «Peygamber veya başka herhangi bir kimse, bü­yük hayırlara ancak sabır sayesinde ulaşmıştır.»

Yine aynı senedle rivayet olunduğuna göre Meymun, şöyle demiş­tir: «Dünya, tatlı ve yeşildir, şehvetlerle çevrelenmiştir. Şeytan ise hazırda bekleyen bir düşmandır, kişiye ahiretin sonradan geleceğini, dünya işinin ise acil olduğunu zannettirir.»

Yunus b. Ubeyde dedi ki: Meymun b. Mehran´ın bulunduğu bel­dede taun hastalığı baş gösterdi. Mektup yazarak ona ailesinin duru­munu sordum, bana şu cevabi mektubu gönderdi: «Mektubunu aldım, aile efradımın durumunu soruyorsun, ailemden ve yakınlarımdan on-yedi kişi öldü, başımıza geldiğinde ben beladan hoşlanmam, ama bela üzerimizden kalkıp gidince ´keşke olmasaydı´ da demem. Sana gelin­ce, sen Allah´ın kitabına sarıl, çünkü insanlar şaşıp onu unuttular ve başka adamların sözlerini tercih ettiler. Dinde gösteriş yapan kimse­lerden uzak dur.»

Meymun b. Mehran´ın oğlu Ömer dedi ki: «Babamla beraberdim. Kabe´yi tavaf ediyorduk. Yaşlı bir adamla karşılaştı, kucaklaştılar. Yaşlı adamın beraberinde benim yaşıtım olan bir genç vardı. Babam ona sordu:

- Şu genç kimdir

- Oğlumdur.

- Nasıl, ondan memnun musun

- Bütün iyilikleri kendisinde gördüm ey Eyyüb´un babası, sadece birini göremedim.

- O neymiş

- Ölse de onun ölümü nedeniyle sabredip sevap kazanmak istiyo­rum.

Bu karşılıklı konuşmalardan sonra babam, o yaşlı adamın yanın­dan ayrıldı. Babama: «Kim bu ihtiyar adam » diye sordum. Babam da onun Mekhul olduğunu söyledi.»

Meymun b. Mehran dedi ki: «İnsanların en kötüsü, başkalarını ayıplayandır. Keten elbiseyi de ancak zengin veya yoldan çıkmış az­gın kimseler giyer.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Meymun b. Mehran´m şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Ey ademoğlu, sırtındaki yükünü hafiflet, çünkü sırtın, bu yükle­rin tümünü taşıyacak güçte değildir. Şuna zulmediyorsun, şunun ma­lını yiyorsun, şuna haksızlık ediyorsun ve bu kötülüklerin tümünün günahını da sırtına vurup taşıyorsun, sen sırtındaki yükünü hafiflet.»

«İyi amelleriniz azdır, bari şu az amellerinizi de ihlasla yapın.»

«Bir kavmin meclisinde ve toplantı yerlerinde şeriata uymayan çirkinlikler işlenirse, onların helakları haktır.»

Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Meymun b. Mehran´ın: «Ey suçlu­lar, bugün mü´minlerden ayrılın.» (Yasin, 59.) mealindeki ayet-i kerime­yi okuduğunu, sonra feryad-ü figan edip ağladığım rivayet etmiştir. Meymun, ağladıktan sonra da şöyle demişti: «Bütün yaratıklar bun­dan daha şiddetli bir tanımlamayı duymuş değildirler.»

Ebu Avane, Meymun´un şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Ali, Osman, kader ve yıldızlar hakkında konuşma, İslâm´dan başka adlarla adlandırılan bütün heva ve heveslerden sakının.»

Şebabe, Fırat b. Saib´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Meymun b. Mehran´a; «Sence Ebu Bekir ve Ömer mi yoksa Ali mi daha faziletlidir » diye sorduğumda titredi, elindeki değneği yere düştü. Sonra şöyle dedi:

«Ebu Bekir ve Ömer ile Ali´yi birbirine denk tutacak bir insanın zamanına kadar yaşayabileceğimi sanmıyordum. Oysa Ebu Bekir´le Ömer, İslâm´ın izar ve peş temalıdırlar. İslâm´ın başı, cemaatın da li­deridirler.» Kendisine: «Ebu Bekir mi daha önce Müslüman oldu yok­sa Ali mi » diye sorduğumda şu cevabı verdi: «Vallahi, Peygamber (s.a.v.), rahip Bahira´ya uğradığı zaman, Ebu Bekir kendisine iman etmişti. Ebu Bekir´in kendisi Rasûlullah´la Hatice arasında gidip gel­di. Nihayet Hatice´yi ona nikahladı. Bütün bunlar, Ali´nin doğumun­dan önce olmuştu. Bundan önce Ebu Bekir, Rasûiullah´ın arkadaşı ve samimi dostu idi.»

Meymun b. Mehran, İbn Ömer´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur:

«Ahir zamanda helal dirhem veya güvenilir bir kardeş az buluna­caktır.»

Meymun, yine İbn Ömer´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur:

«Ahir zamanda malın en şerlisi kölelerdir.»

İbn Ebi´d-Dünya, Meymun´un şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Karşılıksız olarak kardeşlerin rızasını talep eden kimse mezar-dakilerîe arkadaşlık etsin.»

«Bir kimse, bir başkasına haksızlık eder de onun hakkını ödeyip helalleşme fırsatını ele geçiremez ve o mazlum kişi vefat ederse, her namazın arkasında onun için mağfiret dilesin. Böyle yaparsa onun hakkını Ödemiş olur inşaallah. Buna ırzlar, mallar ve diğer haksızlık­lar dahil olur.»

Meymun dedi ki: «Katil, öldürmeyi emreden, emredilen, zalim ve zulme rıza gösteren kimseler günahta eşittirler.»

«Sabrın en faziletlisi, nefsinin Aziz ve Celil olan Allah´a taatta zorlanmasına dayanmaktır.»

Meymun, bir sahabe cemaatından rivayette bulunmuştur. Kendi­si Rakka´da ikamet etmiştir. Allah ona rahmet etsin. [4]



İbn Ömer´in Azatlısı Nafi


Ebu Abdullah el-Medenî. Aslı, Mağrib ülkesindendir. Nisaburlu, Kabilli olduğuna dair rivayetler de vardır. Adı geçen yerlerden başka bir ülkeye nıensub olduğu da söylenmiştir.

Efendisi Abdullah b. Ömer´den ve bir sahabe cemaatından riva­yetlerde bulunmuştur. Kendilerinden rivayette bulunduğu sahabe ce­maatı arasında Rafi´ b. Hadic, Ebu Said, Ebu Hüreyre, Aişe ve Ümmü Seleme gibi şahsiyetler vardır. Tabiilerden ve diğerlerinden de bir grup, kendisinden rivayetlerde bulunmuştur. Kendisi asil, sika ravi-lerden, parlak şahsiyetli imamlardandı.

İmam Buharî onun hakkında şöyle demiştir: «İmam Malik´in se­netlerinin en sahihleri, Nafi tariki ile İbn Ömer´den gelenlerdir.»

Başkaları dediler ki: Ömer b. Abdülaziz, Nafi´i -insanlara sünneti öğretmesi için- Mısır´a gönderdi.

İmamlardan bir çoğu onu övdüler. Sika bir ravi olduğunu söyledi­ler. Meşhur rivayete göre Nafi, hicretin 117. senesinde vefat etmiştir. [5]



Şair Zu Rimme


Asıl adı, Ğaylan b. Utbe b. Behis´tir. Beni Abdi Menat b. Ed b. Tabiha b. İlyas b. Mudar oğullarından dır. Künyesi Ebu´l-Haris´tir. Şairlerin önde gelenlerinden biridir. Meşhur divanı vardır.

Meyye binti Mukatil b. Talbe b. Kays b. Asım el-Minkarî hakkın­da gazeller okurdu. Meyye, çok güzel bir kadındı. Ama Zu Rimme´nin kendisi çirkin suratlı, siyah tenli idi. İkisi arasında fuhuş ve sevişme olmamıştı. Birbirlerini de görmemişlerdi, sadece birbirlerinin adları­nı duymuşlardı.

Anlatıldığına göre Meyye, Zu Rimme´yi gördüğü takdirde develer kurban edeceğini adamıştı. Onu görünce: «Eyvah, ne kadar da çırkın-miş!» demişti. Zu Rimme, Meyye´nin yüzünü sadece bir defa görmüş ve şöyle demişti:

«Meyye´nin yüzünde tatlı bir