Konu Başlığı: Hicretin Yüzonbeşinci Senesi Gönderen: Esila üzerinde 22 Kasım 2010, 12:04:33 Hicretin Yüzonbeşinci Senesi Vehb B. Münebbih El-Yemanî Fasıl Süleyman B. Sa´d. Ümmü Hüzeyl Aişe Bintî Talha B. Abdullah Et-Temîmî Ubeydullah B. Said B. Cübeyr. Abdurrahman B. Eban. Hicretin Yüzonbirinci Senesi Hicretin Yüzonikinci Senesi Hicretin Yüzonikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Reca B. Hayve El-Kindî Şehr B. Havşeb El-Eş´arî Hicretin Yüzonüçüncü Senesi Hicretin Yüzonüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Emir Abdülvehhab B. Buht Şamlı Mekhul Hicretin Yüzondördüncü Senesi Hicretin Yüzondördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Atâb. Ebirebah. Fasıl Hicretin Yüzonbeşinci Senesi Hicretin Yüzonbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Ebu Cafer El-Bakır. Fasıl Vehb B. Münebbih El-Yemanî Kadri yüce bir tabiidir. Evvelki ümmetlerin kitapları hakkında bilgisi vardır. Ka´bü´l-Ahbar´a benzerdi. Salih bir kimse olup ibadet ehli idi. Kendisinden güzel sözler, hikmetler ve öğütler nakledilir. Onun biyografisini "Tekmil" adlı kitabımızda uzun uzadıya nakletmi-sizdir. Allah´a hamdolsun. Vakidî´nin ifadesine göre Vehb, hicri 110. senede San´a şehrinde vefat etmiştir. Başkasının anlattığına göre 111. senede vefat etmiştir. Daha sonraki senelerde vefat ettiğine dair zayıf bir rivayet de vardır. Doğrusunu Allah bilir. Bazılarının iddiasına göre onun mezarı Basra´nın batısındaki Asenı kasabasmdadır, ama ben bunun kaynağını göremedim. Doğrusunu Allah bilir. [1] Fasıl Vehb b. Mühebbih, birkaç sahabeye ulaştı. İbn Abbas, Cabir ve Numan b. Beşir´e senetleri ulaştırarak hadisler rivayet etti. Muaz b. Cebel, Ebu Hüreyre ve Tavus´tan da rivayetlerde bulundu. Tabiilerden bazıları da kendisinden rivayetlerde bulundular. Vehb b. Münebbih dedi ki: «Amel etmeyeceği bir ilmi öğrenen kimse, yanında şifa iksiri bulunup da onunla tedavi olmayan tabibe benzer.» Fadl b. Ebi Ayyaş´m azatlısı Münir´den şöyle rivayet edilmiştir: «Vehb b. Münebbih´in yanında oturmaktaydım. Adamın biri gelip ona şöyle dedi: «Ben falan adamın yanından geçiyordum. O sana sövüyordu.» Vehb öfkelendi ve: «Şeytan senden başka bir elçi bulamadı mı » dedi. O adam yanında oturmakta iken kendisine sövdüğünü iddia ettiği adam geldi. Vehb´e selam verdi. Vehb de selamını aldı. Elini uzatıp onunla tokalaştı ve yanıbaşma oturttu.» İbn Tavus´tan şöyle rivayet edilmiştir: Vehb´in şöyle dediğini işittim: «Ey ademoğlu, dinin için gayret sarfet. Zira rızkın sana gelecektir.» Vehb dedi ki: «Cehennemlikler elbise giyindiler, ama çıplaklık onlar için daha hayırlı idi. Yemek yediler, ama açlık onlar için daha,ha-yırh idi. Kendilerine hayat verildi- Oysa ölüm onlar, için daha hayırlı idi.» Vehb´in rivayetine göre Davud peygamber şöyle demiştir: «Allah´ım, bir yoksul kişi bir zenginden birşey ister de zengin ona kulak vermezse, dilerim ki o zengin sana dua edip de birşeyler isterse, duasına icabet etmeyesin. Senden birşey istediği zaman ona vermeye-sin.» Vehb´den şöyle rivayet edilmiştir: Allah´ın kitablanndan birinde Şöyle bir ibare okudum: «Ey ademoğlu! Bilgisizce amel etmende senin için hayır yoktur. Bildiğin şeyle amel etmemende de senin için hayır yoktur. O zaman senin durumun, odun toplayıp da yük yapan ve taşımaya kalktığında bu yükü taşıyamayan, buna rağmen o yüke biraz daha odun ekleyen adama benzer.» Vehb dedi ki: «Allah´ın 18.000 âlemi vardır. Dünya, bu âlemlerden sadece biridir. Harabeler arasındaki bir mamure, çöldeki bir çadıra benzer.» Taberanî, Vehb´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Allah´ın taatı ile amel etmek istediğin zaman başkalarına nasihat vermeye ve Allah rızası için çalışmaya gayret sarfet. Çünkü başkalarının iyiliği için nasihat vermeyen kimsenin ameli kabul edilmez. Nasihat da ancak Allah´a taatla olgunlaşır. Tıpkı kokusu ve rengi güzel olan hoş bir meyve gibidir. Allah´ın taatı işte böyledir. Nasihat onun kokusu, amel de tadıdır. Sonra sen taatım yumuşak huyluluk, akıllılık, fakihlik ve amel ile süsle. Sonra da nefsini sefihlerin ve dünya kullarının ahlakından yüksek tut. Nefsini peygamberlerin ve ilmi ile amel eden âlimlerin ahlakıyla ahlaklandır. Hikmet sahibi kimselerin fiillerini yapmaya alıştır. Kendini şaki kimselerin amelini yapmaktan geri tut. Nefsini takva sahibi kimselerin yolundan yürüt; habis kimselerin yolundan uzalaştır, fazla malın olursa maddeten senden düşük durumda olan kimselere yardımcı ol. Maddeten senden düşük durumda olan kimselere yardımcı ol ki, onları da kendi seviyene ulaştırasm. Hikmet sahibi kimse odur ki, fazla mallarını toplar ve kendisinden düşük durumda olanlara verir. Kendisinden düşük durumda olan kimselerin eksikliklerini tesbit eder, ona takviye olur, onu ümitlendirir ve nihayet kendi seviyesine çıkarır. Eğer fakihse fıkhını -şayet kendisine arkadaşlık etmek ve yardımcı olmak istiyorsa- ona aktarmalıdır. Malı varsa malı olmayanlara vermelidir. Islah edici bir kimse ise, günahkarın günahının bağışlanması için mağfiret diler ve tevbesini ümid eder. İyiliksever bir kimse ise, kendisine kötülük yapana iyilikte bulunur. Böylece sevabı hakeder. Fiili güzel oluncaya kadar söze itibar edip aldanmaz. Fiilini güzel yaptığı zaman Allah´ın lütfuna ve ihsanına bakar. Birşeyi yapmadan, yapacağım diye kuruntuya girmez. Allah´ın taatında belirli bir seviyeye ulaştığında ulaşmış olduğu bu seviyeden Ötürü Allah´a hamdeder, sonra da ulaşamadığı daha yüksek seviyelere ulaşmaya talib olur. Bir günahı hatırladığında onu insanlardan gizler ve onu bağışlamaya muktedir olan Allah´tan mağfiret diler. Hikmetten birşey öğrenirse onunla yetinmez. Hikmet alanında daha yüksek seviyelere çıkmaya talib olur. Sonra yalana sığınmaz-Yalandan yardım istemez. Çünkü yalan, bedene musallat olan kurtçuk gibidir. Kısa sürede bedeni yeyip tüketir, ya da ağaca musallat olan kurtçuk gibidir. Ağacın dışı hoş görünür, ama içi çürür, dışardan görenler aldanırlar. Nihayet bir gün ağaç kırılır ve kendisine alda-nanlarda helak olur, konuşurken yalan söylemek de böyledir. Sahibi hep yalana güvenip aldanır, yalanın kendisini destekleyeceğini, ihtiyacını elde etme hususunda kendisine yardımcı olacağını, arzuladığı şeye ulaşabilmek için kendisine kılavuzluk yapacağını zanneder. Nihayet onun yalancı olduğu anlaşılır. Akıl sahipleri onun yalanma aldandığını anlarlar. Fakihler onun içinde gizlediği şeyleri açığa çıkarırlar. Bu duruma vakıf olduklarında haberini yalanlarlar, şahitliğini hükümsüz kılarlar, doğruluğunu itham ederler, şanım tahkir ederler. Onun bulunduğu yerde oturmaktan hoşlanmazlar, gizliliklerini ondan saklarlar, ona sır vermezler. Sözlerini onun yanında konuşmazlar, emanetlerini ondan başkalarına teslim ederler. İşlerini ondan gizlerler, din ve dünyaları hususunda ondan sakınırlar, toplantılarına onu dahil etmezler. Onu kendilerine sırdaş etmezler ve bu hususta ona güvenmezler, aralarında geçen anlaşmazlıkları çözümlemek için onu hakem tayin etmezler.» AbdülmünÜm b. İdris, Vehb´den rivayet etti ki; Lokman (a.s.), kendi oğluna şöyle demiştir: «Zikir ehli, nur gibidir. Gaflet ehli de karanlık gibidir.» Vehb dedi ki: «Tevrat´ta peşpeşe dört satır okudum, orada şunlar yazılıydı: Allah´ın kitabını okuyup da Allah´ın kendisini bağışlamıyacağını zanneden kişi, Allah´ın ayetleriyle alay edenlerdendir. Başına gelen bir musibetten ötürü şikayetçi olan kişi, ancak Aziz ve Celil olan Rabbini şikayet etmiş olur. Dünyada kaçırdığı fırsatlardan ötürü üzülen kimse, Aziz ve Celil olan Rabbinin yargısına kızmıştır. Bir zengine yaltaklanmak için boyun eğen kimsenin dininin üçte biri gider.» Vehb dedi ki: Ben Tevrat´ta şunları okudum: «Bir ev ki, zayıfların emek ve gücüyle inşa edilmiştir. O evin akibeti harab olmaktır. Bir mal ki, helal olmayan yerden toplanmıştır. O malın sahipleri çabucak yoksullaşırlar.» Abdullah b. Mübarek, Vehb b. Münebbih´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Bir kitabta Cenâb-ı Allah´ın şu ayetine rastladım: "Kulum bana itaat ederse, o bana dua etmeden önce kendisine icabet ederim. O benden istemeden önce kendisine veririm. Kulum bana itaat ederse, göklerin ve yerin halkı onun üzerine çullansalar bile onun için bir çıkış yolu yaratırım. Ama kulum bana isyan ederse, onun sema kapılarındaki yollarını kapatırım, onu havada boşlukta bırakırım. Yaratıklarından biri ona bir kötülük yapmak isterse, kendini ona karşı koruyamaz."» İbn Mübarek, Vehb b. Münebbih´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Cenâb-ı Allah, İsrail oğullarının âlimlerini kınayarak onlara şöyle demiştir: «Siz fikhı, dini amaçtan başka amaçla öğreniyorsunuz. İlmi, amel etmemek için öğreniyorsunuz. Ahiret ameli ile dünya satm alıyorsunuz. Kuzu postu giyiyorsunuz ama kurt şahsiyeti taşıyorsunuz. İçeceğinizi içerek gıdalanıyor ve dağlar misali haramları yutuyorsunuz. İnsanların sırtına dağ gibi dini emirleri yüklüyorsunuz. Sonra da serçe parmağınızı dahi oynatarak onlara yardımcı olmuyorsunuz. Namazı uzatıyor, elbiselerinizi beyaz kumaşlardan seçip giyiniyorsunuz. Bunu yaparakta yetim ve dulların haklarını eksiltiyorsunuz. Onur ve izzetime yemin ederim ki, başınıza Öyle bir fitne getiririm ki, o fitnenin içine düşen görüş sahibi kimsenin görüşü, hikmet sahibi kimsenin de hikmeti dahi dalalete düşer, yolunu kaybeder.» Taberanî, Vehb b. Münebbih´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Doğrusu Cenâb-ı Allah, herhangi bir kimseyi, kendisine yaptığı itaattan ötürü Övmez ve hiçbir kimse de ilahi rahmet olmaksızın kendi işlediği amellerle Allah´tan hayra ulaşamaz. Allah, insanların hayrını beklemeyeceği gibi şerlerinden de korkmaz. Allah insanlara ancak kendi rahmetiyle şefkat gösterir. Ama insanlar ona tuzak kurmak isterlerse, tuzaklarını boşa çıkarır. Ona hile yapmak isterlerse, hilelerini kendi başlarına döndürür. Ona karşı yalan uydururlarsa yalanlarını başlarına geçirir. Eğer yüz çevirirlerse köklerini kazır. Eğer kendisine yönelirlerse, yönelişlerini kabul eder. Yaptıkları hileleri, tuzakları, aldatmaları, öfkeleri, gazapları ve boğuşmaları kabul etmez. Hayır, ancak Cenâb-ı Allah´ın rahmeti ile gelir. Allah´ın rahmeti cihetinden hayır taleb etmeyen kimse, girebileceği herhangi bir kapıyı göremez. Cenâb-ı Allah´a ancak taatta bulunarak hayrına ulaşılır. Kendisine boyun eğip ibadette bulunmalarından ötürü ancak Cenâb-ı Allah, insanlara şefkat gösterir. Tazarru ve ihtiyaçlarını karşılar. Kul, Cenâb-ı Allah´tan ancak bu yolla rahmet elde edebilir. Kulların boyun eğip ibadet etmeleri ve yalvarıp yakarmaları olmadan Allah´ın rahmetine ulaşılacak bir yol yoktur. Aziz ve Celil olan Allah´ın rahmeti, onun tarafından gelecek bütün hayırların kapısıdır. Bu kapının anahtarı da Aziz ve Celil olan Allah´a niyazda bulunup kulluk göstermektir. Anahtarı elde etmeyen kimseye kapı açılmaz. Anahtarı getiren kimseye kapı açılır. Kapı anahtarsiz nasıl açılabilir Bütün hayır hazineleri Allah´ındır. Bu hazinelerin kapıları ise, Allah´ın rahmetidir. Allah´ın rahmet kapısnm anahtarları da; boyun eğip yalvarıp, yakarmak ve Allah´a muhtaç olduğumuzu arzet-mektir. Bu anahtarı ele geçiren kimseye hazinelerin kapılan açılır ve o kimse hazinelerin içine girer. Orada nefislerin arzuladığı, gözlerin bakmaktan hoşlandığı şeyler vardır. Oraya dilediğiniz ve istediğiniz herşey güvenli bir makamdadır. Oraya giren kimse artık çıkmaz. Oradakiler hiçbir şeyden korkmazlar, yorulmazlar. İhtiyarlamaz, inuhtaç olmaz ve ölmezler. Ebedi bir nimet, büyük bir sevap ve yüce bir ecir içredirler ki, bu da bağışlayan ve esirgeyen Allah katından onlara sunulan bir konukluktur.» Süfyan b. Uyeyne, Vehb´in şöyle dediğini riveyet etmiştir: «Din hususunda ahlakın insana en fazla yardımcı olanı, dünyada zahidlik yapmaktır. Dini insandan çabucak gideren ahlak ise, heveslere tabi olmak, mal sevmek ve şeref tutkunu olmaktır. Mal ve şeref sevgisi nedeniyle insan haramları hiçe sayar. Haramları hiçe saymak, Rabbi gazablandırır. Rabbin gazabına karşı ise tedavi edici hiçbir ilaç yoktur. Cenâb-ı Allah, kitaplarından birinde İsrail oğullarını kınayarak şöyle buyurmuştur: "Bana itaat edilirse razı olurum. Razı olursam, malınıza bereket koyarım. Benim bereketimin sonu yoktur. Ama bana isyan edilirse, gazablanınm, gazablamnca da lanet ederim. Benim lanetim, kişinin yedinci zürriyyetine kadar ulaşır."» Yine Vehb dedi ki: «İsrailoğullarında Aziz ve Celil olan Allah´a 200 sene süreyle isyan eden bir adam vardv Bu adam ölünce ayağından tutup cesedini bir çöplüğe attılar. Cenâb-ı Allah, Musa peygambere: «Git, onun cenaze namazım kıl.» diye vahyetti. Musa peygamber ise: «Ya Rab, İsrailoğulları onun 200 sene müddetle sana isyan ettiğine şahitlik ederler. Ben onun namazını nasıl kılarım » diye sorunca Cenâb-ı Allah, şöyle cevap verdi: «Evet öyle oldu, ancak o adam Tevrat´ı her açıp içinden Muhammed (s.a.v.)´in adını gördüğünde o´ adın yazılı olduğu kısmı öper ve gözlerinin üzerine koyup salavat getirirdi. İşte ben onun bu iyiliğine karşı teşekkür edip günahlarını bağışladım ve ona yetmiş huri verdim.» Bu rivayette illet vardır. Böyle bir rivayet sahih olamaz. Bunun senedinde gariblik, metninde de şiddetli bir münkerlik vardır. İbn İdris, Vehb´den rivayet etti ki, Musa (a.s.), şöyle demiştir: - Ya Rab, insanların benim aleyhimde konuşmalarına imkan verme, onların dillerini tut. - Ey Musa, ben bunu kendim için yapmadım. Senin için hiç yapmam. Yusuf (a.s.), Mısır Aziz´inin huzuruna çağrıldığında kapıda durup şöyle dua etti: «Dünyalık elde etmektense dinim bana yeter. Ey Rab-bim, senin şanın yücedir. Övgün yüksektir. Senden başka ilah yok- tur.» Böyle dedikten sonra Aziz´in huzuruna girdi. Aziz, onu görünce tahtından indi ve Yusuf un önünde secdeye kapandı, sonra onu alıp tahtta, yanında oturttu ve; "Bugün senin yânımızda önemli bir yerin ve güvenilir bir durumun vardır." dedi.» (Yûsuf, 54.) Yusuf da ona şöyle dedi: «Beni memleketin hazinelerine memur et. Çünkü ben korumasını ve yönetmesini bilirim.» (Yûsuf, 55.) Bu kıtlık senelerini geçirmeyi ve bana emanet ettiğin mallan muhafaza ederim. Yanıma gelen herkesin dilinden anlarım. İmam Ahmed b. Hanbel, Vehb b. Münebbih´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Cenâb-ı Allah, balığa, Yunus peygambere zarar vermemesini ve onu yaralamamasını emredince şöyle buyurdu: «Eğer Allah´ı teşbih edenlerden (daha önce ibadet edenlerden) olmasaydı, tekrar diriltilecek güne kadar balığın karnında kalacaktı.» (es-Sâffat, 143.) Cenâb-ı Allah, onun önceki ibadetlerini hatırladı. Yunus peygamber, denizden çıkınca kıyıda uykuya daldı. Cenâb-ı Allah, onun yani-başında kabak ağacı bitirdi. Yunus uyanıp o ağacın kendisini gölgelemekte olduğunu ve yemyeşil olduğunu görünce hoşuna gitti. Sonra tekrar uyudu. Uyandığında bu defa kabak ağacı kurumuştu. Buna üzüldü. Kendisine denildi ki: «Sen onu yaratmadın, ona su vermedin, onu bitirmedin, ama kuruduğu için üzülüyorsun. Oysa ben ateşten 100.000 veya daha çok can yarattım. Sonra onlara rahmet ettim, bu -durum sana ağır geliyor.» İmam Ahmed b. Hanbel, Vehb b. Münebbih´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Nuh peygambere her canlıdan bir çifti alıp gemiye koyması em-redildiğinde şöyle dedi: - Ya Rab, aslanla sığırı, oğlakla kurdu, eşekle kediyi nasıl bir arada tutacağım - Peki bunları birbirine kim düşman kıldı - Sen ya Rab. - Öyleyse ben onları birbirlerine ısındırırım ki, birbirlerine zarar vermesinler.» Vehb b. Münebbih, Atâ el-Horasanî´ye dedi ki: «Yazıklar olsun sana ey Atâ. «Bana dua edin, duanızı kabul edeyim.» {ei-Gâfir, 60.) diye buyuran zatın kapısını bırakıp sana karşı kapısını kilitleyen, yoksulluğunu izhar eden, zenginliğini gizleyen kimsenin kapısına mı geliyorsun Yazıklar olsun sana ey Atâ, sana yetecek şey, seni müstağni kılıyorsa, dünyadaki en basit ve en az şey sana yeterli olur. Ama sana yetecek kadar şeyler seni müstağni etmiyorsa, o halde dünyada sana yetecek hiçbir şey yoktur. Yazıklar olsun sana ey Atâ, senin karnın ancak denizlerden bir deniz, vadilerden bir vadidir ki, onu topraktan başka hiçbir şey dolduramaz.» Biri kunutu ve sessizliği uzun süren, diğeri de secdesi uzun süren namaz kılmakta olan iki adamın durumunu ve bunlardan hangisinin daha faziletli olduğunu Vehb´e sorduklarında şu cevabı verdi: «Bunlardan hangisi Aziz ve Celil olan Allah için mü´minlere daha fazla nasihat veriyorsa o, diğerinden daha faziletlidir.» Vehb şöyle demişti: «Övülmeyi sevmesi, yerilmekten de hoşlanmaması münafık kimsenin huyundandır. Yani yapmadığı iyiliklerle övülmeyi sevmesi ve yaptığı kötülüklerden ötürü yerilmekten de hoşlanmaması münafık kimsenin huyundandır.» Vehb´in rivayetine göre Lokman (a.s.), kendi oğluna şöyle öğüt vermiştir: «Ey oğulcuğum, kendini Allah´a karşı frenle. Çünkü insanların en akıllısı, kendini Allah´a karşı frenleyip haramlarını aşmayan ve çiğnemeyendir. Doğrusu şeytan, akıllı kimseden kaçar ve ona tuzak kuramaz.» Vehb, yanında oturmakta olan meclis arkadaşlarından birine şöyle dedi: - Öğrenmekte tabiplerin zorlanmayacağı bir tıbbı, öğrenmekte fı-kıhçılann zorlanmayacağı bir fıkhı, öğrenmekte yumuşak huylu kimselerin zorlanmayacağı bir ilmi sana öğreteyim mi - Evet, öğret ey Abdullah´ın babası. - Öğrenmekte tabiplerin zorlamayacağı tıb şudur: Bir yemek yiyeceği zaman başlarken besmele çek, sonunda da Allah´a hamdet. Öğrenmekte fıkıhçıların zorlanmayacağı fıkıh ise şudur: Sana birşey sorarlar da o şey hakkında bilgin varsa, cevabını bildiğine göre ver. Eğer o hususta bilgin yoksa, «Bunun hükmünü bilmiyorum.» de. Öğrenmekte yumuşak huylu kimselerin zorlanmayacağı ilme gelince, o da şudur: Sana birşey sorulmadıkça konuşma ve suskunluğunu devam ettir. Vehb dedi ki: «Çocukta haya ve korku gibi iki huy bulunursa, o çocuğun reşit olması, yani doğru yolu bulması ümid edilir.» «Zülkarneyn, güneşin doğduğu yere varınca orada bulunan bir hükümdar kendisine şöye dedi: - Bana insanları anlat. - Akılsız kimse ile konuşma, ölülere şarkı okuman gibidir. Akılsız kimse ile konuşman, sert kayayı yumuşatman için ıslatmaya benzer. Akılsız kimse ile konuşman, katık yapıp yemek amacıyla demiri pişirmeye benzer. Akılsız kimse ile konuşman, mezardaki ölüleri için sofra kurmaya benzer. Dağ başlarından taş taşıyıp getirmek, akılsız kimse ile konuşmaktan daha kolaydır.» «Kitablardan birinde okuduğuma göre her sabah dördüncü gök katında bir münadi şöyle seslenirmiş: - Ey kırklı yaşlarındaki insanlar! Siz olgunlaşan ekinler gibisiniz, hasad mevsimiz yaklaştı. Ey ellili yaşlarındaki insanlar! Bugüne kadar hangi salih amelleri işlediniz Ey altmışlı yaşlarındaki insanlar! Artık sizin mazeretiniz yoktur. Keşke yaratıklar yaratılmış olmasalardı. Keşke onlar yaratıldığında yaratılış gayelerini bilmeselerdi. Vaktiniz geldi, tedbirinizi alın.» Vehb b. Münebbih´ten rivayet olunduğuna göre Danyal (a.s.), şöyle demiştir: «Vah o zamana ki, salih kimseler aranacaklar, hiçbiri bulunamayacaktır. Ancak ekini biçen kimsenin arkasında rastlanılan tek tuk başaklar gibi salih kimselerde çok seyrek bulunacaktır. Ya da meyve devşiren kimselerin arkalarında kalan tek tuk meyve taneleri gibi nadiren görüleceklerdir. Onlarında yakın zamanda üzerlerine ağıtçıları ağlayacaktır.» Abdürrezzak, Vehb b. Münebbih´in, «Kıyamet günü doğru teraziler kurarız.» (ei-Enbiyâ, 47.) ayetiyle ilgili olarak şöyle dediğini rivayet etmiştir: « |