๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => El-Bidaye Ven Nihaye => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 08 Eylül 2010, 08:11:03



Konu Başlığı: Hicretin Yediyüzdördüncü Senesi
Gönderen: Ekvan üzerinde 08 Eylül 2010, 08:11:03
Hicretin Yediyüzdördüncü Senesi

Şakhap Savaşı´nın Başlangıcı

Şakhap Savaşı

Hicretin Yedıyuzıkıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler.

İbn Dakikü´l-İyd.

Şeyh Burhaneddin El-İskenderî

Sadır Cemaleddin B. Attar.

Ebu´l-Abbas Ahmed B. Ebu´l-Feth.

Melikü´l-Âdil Zeyneddin Kutboğa.

Hicretin Yediyüzüçüncü Senesi

Şeyh Ebu İshak İbrahim B. Ahmed.

Şeyh Şemseddin Muhammed B. İbrahim B. Abdüsselam..

Hatip Ziyaeddin.

Şeyh Zeyneddin El-Farikî

Büyük Emir Îzzeddîn Aybbk El-Hamevî

Vezir Fethüddin.

Bu Tarihin Müellifi İbn Kesir´in Babasının Biyografisi

Hicretin Yediyüzdördüncü Senesi

Hicretin Yediyüzdöedüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler.

Şeyh Taceddin B. Şemseddin B. Rüfaî

Sadr Necmeddin B. Ömer.

Hicretin Yediyüzbeşinci Senesi

İbn Teymiye İle Ahmediler Arasında Cereyan Eden Üç Oturum..

Şeyhü´l-İslâm İbn Teymiye İçin Düzenlenen Üç Oturumun İlki

Hîcritîn Yedîyüzbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler.

Şeyh Tsab. Şeyh Seyfeddîn Er-Rahbî

Melik Evhad.

Sadralaeddin.

Hatip Şerefüddin Ebu´l-Abbas.

Şeyhimiz Allame Burhaneddîn Ed-Dimyatî

Hicreitn Yediyüzaltıncı Senesi

Hicretin Yedîyüzaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler.

Kadıtaceddin.

Şeyh Ziyauddin Et-Tusî

Şeyh Cemaleddin İbrahim B. Muhammed B. ´ Sa´d Et-Tibî 25

Şeyh Seyfeddin.Er-Recihî

Emir Farisüddin Er-Revadî

Dımaşk Hatibi Şeyh Şemseddin.

Hicretin Yediyüzyedinci Senesi

Hicretin Yediyüzyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler.

Emir Rükneddin Baybars.

Şeyh Ahmedî Er-Rüfaî

Hicretin Yediyüzsekizinci Senesi

İbn Teymiye´nin Düşmanı Münbicî´nin Gayreti Sonucunda Melik Muzaffer Rükneddîn Baybars El-Caşnigir´in Sultan Olması

Hicretin Yediyüzsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler.

Şeyh Osman El-Halbunî

Şeyh Ebu´l-Hasan Ali B. Muhammed B. Kesir El-Harranî

Seyyid Şerif Zeyneddin.

Şeyhü´l-Celil Zahiruddin.

Hicretin Yediyüzdokuzuncu Senesi

Melikü´n-Nasır Muhammed B. Melikü´l-Manşur Kalavun´un Tahta Dönmesi Muzaffer Caşnîgir Baybarsın Ve Şeyhi Hulûlcü Nasır El-Menbicî´nin İktidardan Düşmeleri

Caşnigir´în Öldürülmesi

Hicretin Yediyüzdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler.

Hatip Nasiruddin Ebu´l-Huda.

Mısır Hanbelîlerinin Kadısı Şerefüddün Ebu Muhammed.

Şeyh Necmeddin Eyyup.

Emir Şemseddin Sungur El-A´ser El-Mansurî

Emir Cemaleddin Akkuş B. Abdullah Er-Resimî

Tac B. Saidü´d-Devle.

Şeyh Şihabüddin.

Hicretin Yediyüzonuncu Senesi

Hicretin Yediyüzonuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler.

Kadilkudat Şemseddin Ebu´l-Abbas.

Sahip Emînü´d-Devle.

Emir Seyfeddin Kıpçak.

Şeyh Kerimüdbin B. Hüseyin El-Eykî

Fakih İzzeddin Abdülcelil

İbn Rif´a.

Hicretin Yediyüzonbirinci Senesi

Hicretin Yediyüzonbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler.

Şeyh Reis Bedreddin.

Şeyh Şaban B. Ebu Bekir B. Ömer El-Erbilî

Şeyh Nasirüddin Yahya B. İbrahim..

Şeyh Ebu Abdullah Muhammed.

Katip İbn Vahid.



Şakhap Savaşı´nın Başlangıcı

Şaban ayının onsekizinde aralarında Emir Rükneddin Baybars el-Caşnigir, Mansurî Sarayı´nın üstadı olarak bilinen Emir Hüsameddin Laçin, Emir Seyfeddin Giray el-Mansurfnin de bulunduğu bir grup Mı­sır askeri geldi. Bunlardan sonra da aralarında Bedreddin Silahtar ve Aybek el-Haznedar´m da bulunduğu ikinci bir grup geldi. Böylece gonüller rahatladı. İnsanlar güven duymaya başladılar. Ama o zamana kadar Haleb, Hama, Humus ve o yörelerdeki bir çok insan göç etmiş, Haleb ve . Hama askerleri Humus´a doğru gerilemişti. Bundan sonra Tatarların kendilerine aniden baskın yapmasından korkarak şaban ayının beşin­de pazar günü Merc´e gelip konakladılar. Tatarlar da Humus ve Baal-bek´e ulaştılar. O arazide çok bozgunlar yaptılar. Fesat çıkardılar. İn­sanlar büyük bir tedirginliğe maruz kalıp şiddetli derecede korkuya ka­pıldılar. Şehirde güvenlik altüst oldu. Çünkü diğer askerlerle birlikte sultanın gelişi gecikmişti. Halk "Şam askerleri, bu Mısırlılarla birlikte çok sayıdaki Tatar ordusuna karşı koyamaz" diyordu. Tek çareleri ko­nak, konak onlar karşısında ricat etmeleriydi. İnsanlar uçurulan yay­garaları dillerine doladılar. Mezkur pazar günü emirler meydanda top­lanarak düşmana karşı koymak hususunda birbirlerine yemin edip söz verdiler. Kendilerini cesaretlendirdiler. Şehirde duyuru yaptırılarak hiç kimsenin başka yere göç etmemesi istenildi, insanlar sükunet bul­dular. Kadılar camide oturarak fukaha ve halk tabakasından olan bir kısım kimselere savaş hususunda yemin verdiler. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye de Hama´dan gelen askerlerin yanma gitti. Katia´da onlarla buluştu. Düşmana karşı koyma hususunda ümeranın ve halkın yaptığı yemini onlara bildirdi. Onlar da uygun bulup düşmana karşı kendileri­nin de savaşacaklarına dair yemin ettiler. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye bu hususta emirlere ve insanlara yeminle teyid ederek "Bu defa siz mu­zaffer olacaksınız" diyordu. Emirler de kendisine "İnşaallah de" deyince o şu cevabı veriyordu : "Olursa anlamında değilde, muhakkak olacak an­lamında inşaallah diyorum"

Bu konuda dinleyicilere ALLAH´ın kitabından bazı ayetleri okuyarak te´vil ediyordu. Mesela şu ayet-i kerimeyi de onlara okumuştu:

«Kim kendisine verilen kadar ceza verirse ve kendisine yine de sal-dırılırsa, and olsunki ALLAH ona, yardım edecektir.» (el Hac, 60).

İnsanlar, Müslüman olduklarını söyleyen ve imama karşı isyan et­meyen bu Tatarlarla hangi şer´i hükme dayanılarak savaşılabileceği ko­nusunu kendi aralarında tartışmaya başlamışlardı. İmama karşı asi sa­yılmazlardı. Çünkü hiç bir zaman onun itaatine girmemişlerdi ki sonra ona muhalefet etmiş sayılsınlar. Bunun üzerine Şeyh Takiyyüddin "Bunlar Ali´ye ve Muaviye´ye karşı çıkan Haricilere benzemektedirler. Çünkü hariciler, halifeliğe kendilerinin Ali´den de Muaviye´den de daha lâyık oldukları görüşündeydiler. Bu Tatarlarsa kendilerini Müslüman­lara nisbetle hakkı yerine getirme hususunda daha yetkili görmektedir­ler, işledikleri günah ve zulümlerden ötürü Müslümanları ayıplıyorlar, ama kendileri kat kat fazlasını irtikab ediyorlatr" dedi. Alimler ve halk, Ibn Teymiye´nin bu açıklamasıyla hakikati anladılar. İbn Teymiye sö­züne devamla şöyle diyordu : "Beni, onların tarafında başımda Mushaf-ı

Şerif bulunduğu halde de görseniz yine Öldürün." bunun üzerine halk, Tatarlarla savaşma hususunda cesaretlendi. Moralleri güçlendi. Azim­leri bilendi. ALLAH´a hamd olsun.

Şaban ayının yirmidördüncü gününde Şam askerleri harekete geç­ti ve Kesve taraflarındaki Cesvere´de ordugah kurdu. Beraberlerinde kadılar da vardı. Onlar hakkında iki ayrı düşünce grubuna ayrıldılar. Kimi onların savaşmak için bir yer seçmek üzere gittiklerini sanıyordu. Çünkü Merc´in her tarafının sular altında kaldığını orada savaşılama-yacağım söylüyorlardı. Kimi de kaçıp sultana ulaşmak amacıyla o taraf­lara gittiklerini söylüyordu. Perşembe gecesi Kesve tarafına gittiler. Onların kaçtıkları hususunda insanların zannı kuvvetlendi. Tatarlar da Kare´ye ulaşmışlardı. Başka bir rivayete göre ise Katia´ya ulaşmış­lardı. İnsanlar bu durumdan korkup paniğe kapıldılar. Köylerde ve ka­sabalarda hiç kimse kalmadı. İnsanlar kaleye ve şehre doldular, evler ve yollar insanla dolup taştı. İzdiham meydana geldi. Düzen bozuldu. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye bu ayın perşembe gününün sabahında büyük bir zorlukla Babü´n-Nasır´dan gelebildi. Beraberinde bir grup insan da yardı. Bunlar savaşmak istiyorlardı. Ama başkaları, Şeyh Takiyyüddin İbn Teymiye´nin kaçmak için oradan çıktığını zannetmişti. Bu yüzden bazı kimseler onu kınayarak "Sen bizi kaçmaktan men ettin, ama sen kendin şehirdin kaçıyorsun. Bu nasıl iştir?" demiş, ancak Şeyh Takiy­yüddin onlara cevap vermemişti. Şehirde yönetici ve hakim kalmamıştı, Hırsızlar ve serseriler evkre ve bahçekre dalarak tahrip ediyorlar, ele geçirebildikleri malları yağmalıyorlar, olgunlaşmadan Önce erikleri, baklaları, buğdayları ve sair sebzeleri devşiriyorlardı. İnsanlar ordu­dan haber alamıyordu. Kesve´ye kadar yollar kesilmiş, şehirde ve kasa­balarda ıssızlık hakim olmuştu. İnsanların hiç işi gücü yoktu, sadece minarelere çıkarak sağa sola ve Kesve taraflarına bakıyorlar, bazan "Bir toz bulutu gördük" diyorlar ve bunun Tatarlara ait olmasından kor­kuyorlardı. Sayılarının çokluğu, teçhizatlarının mükemmelliğine rağ­men kaybolan ordularından hayret ederek "Bunlar nereye gittiler?" di­yorlar ve Cenâb-ı ALLAH´ın onlara neler yaptığından habersizdiler. Ümit­ler kesildi. İnsanlar dua ve niyazı sıklaştırdılar. Namazlarda, namaz dı­şında, her halükârda ALLAH´a yalvarıp yakardılar. Günlerden şabanın yirmidokuzu ve perşembe günü idi. İnsanlar korku ve panik içindeydi­ler. Bunu anlatmak adeta imkânsızdır. Ama genişlik pek yakındaydı. Çokları bunu bilmiyordu. Nitekim Ebu Rezî´nin hadisinde şöyle denil­miştir :

"Kulların genişliğe kavuşması yakın iken ümitsizliğe düşmesinden Rabbin hayret eder. Şiddetli ümitsizliğe kapıldığınız anda O, genişliğin yakın olduğunu bildiği için size güler."

Bugünün akşamında Dımaşk ümerasından Emir Fahreddin İyaz el-Merkibî Dımaşk´a geldi. İnsanlara hayırlı müjdeyi verdi. Şöyle ki: "Sultan, Mısır ve Şam askerlerinin bir araya geldiği vakitte ordugaha ulaştı ve şehirde Tatarlardan birinin bulunup bulunmadığına bakmam, gerekli keşifleri yapmam için beni buraya gönderdi. Görüyorum ki onun istediği gibi bir tek Tatar dahi burada yoktur ve buraya onlardan hiç kimse gelmemiştir" dedi. Tatarlar Dımaşk´a gelirlerken Mısır askerle­rine doğru yönelmişler ve şehre girmemişler, şehirle ilgilenmemişlerdi. Mısır askerlerine doğru yöneldiklerinde "Eğer galip olursak zaten Dı­maşk şehri bizim olacaktır. Ama mağlup olursak o zamanda Dımaşk şehrine zaten ihtiyacımız kalmaz" demişlerdi. Emir Fahreddin İyaz´ın keşif için Dımaşk´a gelmesi, halkın gönlünü rahatlatmak için şehirde duyuruldu. Sultanın da orduya ulaştığı haberi halka ulaştırıldı. İnsan­lar rahatlayıp kalbleri sakinleşti. Cuma gecesi Kadı Takiyyüddin el-Hanbelî havanın bulutlu oluşu nedeniyle hilal görülmediğinden ötürü ramazanın başladığını hükme bağladı, kandiller asıldı. Teravihler kı­lındı. Ramazanın başlaması ve bu ayda bereketlerin çokluğu sebebiyle insanlar sevindiler. Cuma günü ise insanlar şiddetli bir korkuya ve ta­saya kapıldılar. Çünkü onlar kendilerine gelen haberden bihaber idiler. Onlar bu halde iken Emir Seyfeddin Gurlu ei-Adilî gelip kale naibiyle görüştü. Sonra çabucak ordugaha döndü, İnsanlar onun kale naibine ne­ler söylediğini bilemediler. Bunun tizarin© halk arasında çeşitli dediko­dular vg yalan habsrlir dolaşmaya başladı. [1]


Şakhap Savaşı

Cumartesi günü insanlar hâlâ korku ve sıkıntı içinde sabahladılar. Minarelere çıktıklarında, askerler ile düşmanın bulunduğu tarafta si­yah bir toz bulutu gördüler. Savaşın o günde yapılacağına kesin olarak kanaat getirdiler. Bunun üzerine mescitlerde ve şehrin her tarafından Aziz ve Celil olan ALLAH´a dua edip niyazda bulundular. Kadınlar ve kü­çükler de evlerin damlarına çıkarak saçlarını başlarım yolup feryad-ü figan ettiler. Şehirde büyük bir velvele ve gürültü meydana geldi. O gün­de şiddetli sağanak yağmurlar yağdı. Sonra insanlar sakinleştiler. Öğ­leden sonra camide cumartesi gününün saat ikisinde Şam askerleriyle Mısır askerlerinin Mercüssifir´de sultanın maiyetinde toplandıklarına dair tezkere okundu. Tezkerede halkın dua etmesi, kaleyi muhafaza et­mesi, surlara bekçilik etmesi isteniliyordu. Bunun üzerine halk minare­lere ve şehrin her tarafına yayıldı. Gün böylece sonra erdi. O gün tedir­ginlik verici korkunç bir gün olmuştu. Pazar günü sabahleyin insanlar Tatarların bozguna uğradıklarından bahsetmeye başladılar. Halk Kes-ve tarafına gitti. Döndüklerinde ellerinde epeyi ka^anç^e gelir vardı.

Ayrıca öldürülen Tatarların kesik başlanın da getirmişlerdi. Tatarların kılıçtan geçirildiklerine dair haberler peyder pey geliyordu. Nihayet bu işin kesinlik kazandığı anlaşıldı. Ama insanlar şiddetli korkularından ve Tatarların çokluğundan ötürü bu haberleri hâlâ doğrulamıyorlardı. Öğleden sonra sultanın kale naibine gönderdiği mektup geldi. Bu mek­tupta cumartesi günü öğlen vakti Şakhap´ta ve Kes ve´de askerlerin top­landığı bildiriliyordu. İkindiden sonra sultanın naibi Cemaleddin Ak-kuş el-Efrem´den yine kale naibine bir tezkere geldi. Bu tezkerede cu­martesi günü ikindiden itibaren başlayan savaşın pazar günü saat ikiye kadar devam ettiği, gece gündüz Müslüman askerlerin kılıçlarının Ta­tar boynunu vurmaya devam ettiği, Tatarların kaçıp firar ettikleri, dağ­lara ve yüksek tepelere sığındıkları, az bir kısmı müstesna olmak üzere çoklarının kılıçtan kurtulamadığı bildiriliyordu. Akşam olunca insanla­rın kalbleri rahatlamış, gönülleri bir hoş olmuş, bu büyük fetih ve kutlu zafer sebebiyle sevinmişlerdi. Mezkur günün sabahında da kalede se­vinç ve müjde davulları çalınmıştı. Öğleden sonra göçmenlerin kaleden çıkmaları gerektiği, sultanın oraya konuk olacağı ilan edildi. Bunun üzerine göçmenler kaleden çıkmaya başladılar.

Ayın dördünde pazartesi günü insanlar Kesve´den Dımaşk´a dön­düler. Halka zafer müjdesini verdiler. Aynı günde Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye de arkadaşlarıyla birlikte cihaddan dönerek şehre girdiler. İnsanlar onun gelişine sevindiler. Ona dua ettiler. Onun vasitasiyle Cenâb-ı ALLAH´ın Müslümanlara bahşettiği hayırdan dolayı kendisini tebrik ettiler. Çünkü Şam askerleri, sultana gidip onu Dımaşk´a cihad için gelmeye teşvik etmesi için rica etmişlerdi. O da sultanın yanma git­miş; Mısır´a dönmek üzere iken tekrar cihad için Dımaşk´a gelmeye teş­vik etmişti. O ve sultan birlikte Dımaşk´a gelmişlerdi. Sultan ondan, sa­vaşta kendisinin yanında kalmasını istemiş, Şeyh Takiyyüddin de ona "Kişinin kendi kavminin bayrağının altında durması sünnet gereğidir. Biz Şam askerlerindeniz. Ancak onların yanında dururuz" demişti. Sul­tanı savaşa teşvik etmiş, muzaffer olacağını ona müjdelemiş ve yemin ederek "Kendisinden başka ilah bulunmayan ALLAH´a yemin ederim ki bu defa siz muzaffer olacaksınız" demişti. Emirler kendisine "Böyle der­ken inşaallah de" deyince o da şu cevabı vermişti: "Olabilir anlamında değil de muhakkak olacak anlamında inşaallah diyorum."

Böyle dedikten sonra halka, savaştıkları sürece oruç tutmamaları­nı, oruçlu iseler oruçlarını bozmalarını söyledi. Bu hususta fetva verdi. Kendisi de orucunu bozdu. Askerlerin ve emirlerin yanına gidiyor. Elin­de bulunan bir şeyi yiyordu ki, oruçlarını açıp kuvvetlenmelerinin, savaş hususunda güçlenmelerinin oruçlu iken başkalarına mağlup ol­maktan daha faziletli olduğunu anlasınlar. Şamlılara da şu hadisi oku­yup manasını açıklıyordu : "Siz yarın düşmanın karşısına çıkacaksınız.

Oruç bozmanız daha da kuvvetlenmenize yarar."

Peygamber (s.a.v), Ebu Said el-Hudrî´nin rivayet ettiği hadiste de anlatıldığı gibi Mekke fethi senesinde sahabilerin cephede iken oruç tut­mamalarım emretmişti. Halife Ebu Rebî Süleyman, bu savaşta sultanın yanında bulunuyordu. Askerler saf düzenine girip karşı karşıya geldik­lerinde ve savaşa giriştiklerinde sultan büyük bir sebat gösterdi. Kaç­masın diye atımn zincire vurulmasını emretti. Bu alanda dururken yüce ALLAH´a be/at etti. Çok büyük olaylar cereyan etti. O günde aralarında saltanat konağının üstadı Emir Hüsameddin Laçin er-Rumî´nin de bu­lunduğu, önde gelen emirler öldürülmüşlerdi. Bu arada sekiz öncü ko­mutanı, Selaheddin b. Melik Said Kamil b. Said b. Salih İsmail ve diğer bir grup büyük komutanlar da şehid edilmişlerdi. Bundan sonraki gün­de ikindiye yakın bir zamanda Müslümanlar muzaffer oldular. Düşma­na karşı galip oldular. Hamd ve minnet ALLAH´adır.

Geceleyin Tatarlar yüksek yerlere, tepelere ve dağlara sığındılar. Müslümanlar onları çembere aldılar. Kaçmalarına mani oldular. Fecre kadar onlara ok yağdırdılar. Sayılarını ancak Aziz ve Celil olan ALLAH´ın bildiği miktarda Tatar askerini öldürdüler. Onları ipe bağlayıp getiri­yor ve boyunlarını vuruyorlardı. Sonra Tatarların bir kısmı kaçmaya yeltendi. Sadece az bir kısmı kurtulabildi. Sonra Tatar askerleri vadile­re ve ölüm çukurlarına yuvarlanmaya başladılar. Bir kısmı da karanlık yüzünden Fırat´a düşüp boğuldu. Böylece Cenâb-ı ALLAH, Müslümanla­rın üzerindeki büyük bir sıkıntıyı giderdi. Hamd ve minnet ALLAH´adır.

Sultan, ramazan ayının başında salı günü Dımaşk´a girdi. Önünde halife gitmekteydi. Şehir 3üslennıişti. Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler bu duruma çok sevindiler. Sultan, Kasr-ı Ablaka ve Meydana indi. Sonra perşembe günü kaleye intikal etti. Orada cuma namazım kıldı. Beldelerin naiblerine hil´at giydirdi ve onlara, beldelerine dönme­lerini emretti. Gönüllerini aldı. Ümitsizlik gitti, insanlar rahatladı. Kalbleri sakinleşti. Sultan, İbn Nahhas´ı Medine valiliğinden azletti. Yerine Emir Alaeddin Aydoğdu Emir Alem´i tayin etti. Has valisi San-müddin İbrahim´i Berr valiliğinden azlederek yerine Emir Küçük Hüsa­meddin Laçin´i atadı. Sonra ramazan ayını bitirip Dımaşk´ta bayram et­tikten sonra şevvalin üçünde salı günü Mısır´a döndü.

Sufiler, Dımaşk naibi Efrem´den kendileri için, Safiyyüddin el-Hindî´yi Şeyhü´ş-Şüyûhluk makamına atamasını talep ettiler. O da bu talebi yerine getirdi. Safiyyüddin de şevvalin altısında cuma günü Nası-rüddin b. Abdüsselam´ın yerine bu göreve başladı.

Sultan, şevvalin yirmiüçünde salı günü Kahire´ye girdi, O gün mahşeri andıran ve görülmesi gereken muazzam bir gündü. Kahire çok süslenmişti.

Bu senenin zilhicce ayının yirmiüçünde perşembe safeahı büyük bir deprem meydana geldi. Depremin şiddeti Mısır diyarında hissedilmişti. Bu yüzden denizler dalgalanmış, gemiler kırılmış, evler yıkılmış, sayı­larını ancak ALLAH´ın bildiği çok miktarda insan ölmüş, duvarlar çatla­mıştı. O çağlarda böylesine şiddetli bir deprem meydana geldiği görül­memişti. Şam´da da biraz sarsıntı hissedilmişti. Ancak buradaki sarsın­tı diğer beldelere nisbetîe çok hafif olmuştu.

Zilhicce ayında Şeyh Ebu´l-Velid b. Hac el-İşbilî el-Malikî, Şeyh Şemseddin Muhammed es-Sinhacî´nin vefatından sonra Dımaşk Ca-mii´ndeki Malikîler mihrabının imamlığı görevine başladı. [2]

Hicretin Yedıyuzıkıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

İbn Dakikü´l-İyd

Şeyh imam, alim, allame, hafız, kadilkudat Takiyyüddin b. Daki-ku´l-İyd el-Kuşeyrî. Mısırlıydı. Hicretin 625. senesinin şaban ayının yir-mibeşinde cumartesi günü Hicazın Yenbu şehri kıyısında doğdu. Çok miktarda hadis dinledi. Hadis toplamak amacıyla çeşitli beldelere seya­hatlerde bulundu, Hadis tahriç etti. Bu hususta senet ve metinleri ile birçok hadis musannafatı hazırladı. Bunlar eşsizi ve faydalı eserlerdi. Kendi zamanında ilim reisliği payesini aldı. Akranlarının fekvine çıktı. Başka yerlerden talebeler ders almak için yanma gelirlerdi. Birçok mekânda ders verdi. Sonra hicretin 695. senesinde Mısır diyarının, ka­dılığına ve Kâmiliye Darü´l^Hadisinin hocalığına atandı. Şeyh Takiy­yüddin b. Teymiye kendisiyle görüştü. Takıyüddin b. Dakikü´1-İyd onda­ki ilimleri görünce ona; "Senin gibi başka birinin yaratılacağını zannet­miyorum!" dedi. Ağır başlı, az konuşan, çok faydalı, çok bilgili, birçok il­me vakıf, dindar ve nezih bir kimseydi. Yüksek derecede şiir yazardı. Bu senenin safer ayının onbirinde cuma günü vefat etti. Aynı günde cenaze manazı, Sukul-Hayl´de kılındı. Cenaze merasiminde saltanat naibi ve emirler hazır bulundular. Küçük Kurafa Mezarlığı´na defnedildi. ALLAH kendisine rahmet etsin. [3]



Şeyh Burhaneddin El-İskenderî


İbrahim b. Felah b. Muhammed b. Hatim. Hadis dinledi. Dindar ve faziletli bir kimseydi. Hicretin 636. senesinde doğdu. Bu senenin şevval ayının yirmidördünde salı günü altmışbeş yaşındayken vefat etti. Vefa­tından birkaç ay sonra şu meşhur zat da vefat etmişti. [4]



Sadır Cemaleddin B. Attar


Kırk seneden beri sicil katipliği yapmaktaydı. Bu senede vefat etti. Yüce ALLAH kendisine rahmet etsin, amin. [5]



Ebu´l-Abbas Ahmed B. Ebu´l-Feth


Şeceresi şöyledir : Ahmed b. Ebu´1-Feth Mahmud b. Ebi´1-Vahş Esed b. Sülame b. Fityan eş-Şeybanî. Ebu´l-Abbas onun künyesiydi. Hayırlı,, seçkin, takvası güzel insanlardandı. Kasyun Mezarlığındaki mağara­nın altında bulunan türbelerine defnedildi. Kendilerine çok iyilik ve ih­sanı dokunduğu için vefatı yüzünden insanlar çok üzülmüşlerdi. ALLAH ona rahmet etsin. [6]



Melikü´l-Âdil Zeyneddin Kutboğa


Bu senede Hama naibi iken vefat etti. Daha önce Serhat valiliği yapmıştı. Kurban bayramı ve aynı zamanda cuma günü vefat etti. Naşiri hankâhının batısında Adiliye denen Sefih Mezarlığındaki türbe­sine nakledildi, Burası pencereli, kapılı, kuleli güzel bir türbedir. Bura­ya bir çok gelir getirici vakıflar tahsis edilmişti. Kur´an okuyan, ezan okuyan, imamlık yapan ve diğer görevleri ifa eden kimselerin maaşları bu vakıflarca ödeniyordu. Zeyneddin Kutboğa, Mansuriye devleti zama­nında büyük emirlerdendi. Eşref Halil b. Mansur´un öldürülmesinden sonra ülkeye hakim oldu. Sonra Laçin, hakimiyeti onun elinden aldı. Kendisi de Dımaşk kalesinde oturdu. Daha sonra Serhad´a göçtü. La-çin´in öldürülmesine kadar orada kaldı. Laçin öldürülünce Melik Nasır b. Kalavun tahta geçti ve Zeyneddin´i Hama naibliğine tayin etti. Niha­yet bu senede Hama naibi iken vefat etti. Hayırlı, âdil, çokça ihsan eden, iyilik seven hükümdarlardan, emir ve naiblerdendi. ALLAH rahmet etsin. [7]



Hicretin Yediyüzüçüncü Senesi


Bu sene başında yöneticiler, önceki senedekilerin aynı idiler. Safer ayında Şeyh Kemaleddin b. Şerişî, Emevi Camii´nin nazırlığına atandı. Kendisine hil´at giydirildi. Güzel bir törenle göreve başladı. İnsanlar arasında ayırım gözetmedi. Receb ayında bu görevden istifa etti.

Safer ayında Şeyh Şemseddin ez-Zehebî, Kefribatna hatipliğine atandı ve orada ikamete başladı. Bu senede Belka taraflarında bulunan saltanat naibi Şeyh Zeyneddin el-Farikî bazı işleri açığa çıkardı. Gelince Farikinin görevi hususunda sultanla konuştular. O da hatipliğe Şere-füddin el-Fezari´yi tayin etti. Şamiyetü´1-Berraniye Medresesi´nin mü­derrisliğine ve Darü´l-Hadis hocalığına Kemaledçlin b~7 Şerişî´yi atadı.

Bunu da Şeyh Takiyyüddin b. Teymiyenin önerisi üzerine yapmıştı. Na-sıriye Medresesi´nin müderrisliğini elinden alıp Şeyh Kemaleddin b. Zemlekâniye verdi. Bu konuda fermanların yazılmasını emretti. Şeyh Şerefüddin de imamlık ve hatiplik görevine başladı. İnsanlar onun bu görevlere atanmasına çok sevindiler. Çünkü kıraati güzel, sesi hoş, hal ve hareketleri düzgündü. Rebiyülevvel ayının yirmiikisinde pazartesi sabahı Mısırdan, Dımaşk´a Şeyh Sadreddin b. Vekilin maiyetinde posta geldi. Elinde bulunan müderrislik görevine ek olarak Şeyh Zeyneddin el-Farîkinin bütün görevlerinin kendisine verildiğine dair sultan karar­namesi daha önceden çıkmıştı. Gidip sarayda salanat naibiyle görüştü. Oradan çıkıp camiye gitti. Hitabet dairesinin kapısı açıldı. İçeri girdi. Halk onu tebrike geldi. Kurralar ve müezzinler yanında hazır bulundu­lar. İkindi namazını cemaate kıldırdı. İmamlık görevini iki gün devam ettirince insanlar onun imamlık ve hatipliğinden memnun olmadıkları­nı bildirdiler. Gidip saltanat naibine şikayette bulundular. Saltanat na­ibi de Şeyh Sadreddin b. Vekili hatiplikten alıkoydu. Onu sadece müd-derrislik ve Darü´l-Hadis hocalığı görevlerinde bıraktı. Bu arada sulta­nın, Şerefüddin el-Fezarî´yi hatipliğe atadığına dair fermanı geldi. O da cemaziyelevvel ayının onyedisinde cuma günü bu göreve başladı. Bu münasebetle ona hil´at olarak taylesan giydirildi. İnsanlar bu duruma çok sevindiler. Şeyh Kemaleddin b. Zemlekanî, Sadreddin b. Vekilden Şamiyetü´l-Berraniye müderrisliği görevini cemaziyelevvel ayı başında devraldı. Önceki iki medresesiyle birlikte Darü´l-Hadis, Sadreddin b. Vekilin elinde kaldı. Zannediyorum ki o iki medrese Azraviye ile Şami-yetü´l-Cevvaniye medreseleridir.

Cemaziyelevvel ayının onikisinde posta Dımaşk´a ulaştı. Gelen emirde Sencerî´nin kale naibliğine iade edildiği, kale naibi emir Seyfed-din Cevkenderanî´nin İzzeddin el-Hamevfnin yerine Humus naibliğine atandığı bildiriliyordu. Çünkü İzzeddin el-Hamevî vefat etmişti.

Ramazmm onkisinde cumartesi günü Mısırdan 3.000 süvari geldi. Bunlara Dımaşk´ın 2.000 süvarisi de eklendi. Hep birlikte yola koyuldu­lar. Humus naibi Cevkendarinfyi de yanlarına aldılar. Hama´ya ulaştı­lar. Hama naibi Emir Seyfeddin Kıpçak da onlara katıldı. Trablus naibi İstedmür yanlarına gelip saflarına katıldı. Haleb naibi Kara Sungur da bunlara katıldı. Sonra Haieb´de bu birleşik ordu ikiye ayrıldı. Bir firkası Kıpçağın komutasında Malatya ve Rum kalesi tarafına diğer fırkası ise Kara Sungur komutasında Derbent tarafına gitti. Derbent tarafina gi­den Kara Sungur komutasındaki firka, Telhamdun´u kuşattı zilkade ayının üçünde uzun bir kuşatmadan sonra şiddet kullanarak Telham­dun´u fethetti. Bu sebeple Dımaşk´ta müjde davulları çalındı. Sis vali­siyle de bir anlaşma yapıldı. Anlaşma gereğince Ceyhan nehrinden Ha­leb´e ve Maveraünnehir´den kendi taraflarına kadar olan araziler Müslümanların olacak ve buraların iki yıllık geliri de peşin olarak Müslü­manlara ödenecekti. Bu şart yerine getirildi ve ateşkes yapıldı. Ama ateşkes yapılıncaya kadar Ermenilerden ve reislerinden çok sayıda adam öldürülmüştü. Askerler güçlenmiş ve muzaffer olarak Dımaşk´a döndüler. Sonra Mısır askerleri de komutanları Emir-i Silahın komuta­sında Mısıra yöneldiler. Bu sene sonlarında Kazan han öldü. Yerine kar­deşi Harbenda geçti. Kazan hanın asıl adı Mahmud b. Ergun b. Abaka-dır. Bu senenin şevval ayının dördünde yahut onbirinde veya onüçünde vefat etmişti. Hemedan yakınlarında vefat etmiş, ancak Şam adı verilen Beyberindeki türbesine nakledilmişti. Zehirlenerek öldürüldüğüne da­ir bir rivayet vardır. Kendisinden sonra yerine kardeşi Harbenda Mu-hammed b. Ergun geçti. Ona Melik Giyaseddin lakabını taktılar. Irak, Horasan ve oralara bağlı beldelerdeki minberlerde Melik Giyaseddin adına hutbe okunmaya başladı.

Bu senede maiyetinde kırk Emir bulunduğu halde Mısır naibi Emir Seyfeddin Salar, insanlara hac ettirdi. Yanında emirlerin bütün çocuk­ları da vardı. Onlarla birlikte Mısır veziri Emir İzzeddin el-Bağdadî de hac etmişti. Bereke´de onun yerine Nasirüddin Muhammed eş-Şeyhî vekâlet ediyordu. Salar cidden büyük bir alâyişle yola çıktı. Mısırlıların hac kafilesinin başkanı Hacı İbak el-Hüsamî idi. Şeyh Safiyyüddin, Şey-hü´ş-Şuyühluk görevini bıraktı. Bu göreve Kadı Abdülkerim b. Kadilku-dat Muhammed b. Zeki atandı. Şeyhü´ş-Şüyûhluğa atanan Kadı Abdül­kerim, zilkade ayının onbirinde cuma günü hankâhta hazır bulundu. İbn Saserî, İzzeddin el-Kalanisî Sahib İbn Meyser ve muhtesip ile bir topluluk da meclisinde hazır bulunmuşlardı.

Bu senenin zilkade ayında Tatarlardan kaçan kendiside bir Tatar komutanı olan Emir Bedreddin Cengi b. Baba, İslâm ülkesine geldi. Be­raberinde on kadar Tatar da vardı. Bunlar camide cuma namazını kıldı­lar. Sonra Mısır´a doğru yola koyuldular. Mısır´da kendilerine ikram edildi ve emir Bedreddin´e 1.000 kişinin komutanlığı verildi. İkametga­hı Amid beldesinde oldu. Sultanla samimi bir komutan olup onunla mektuplaşırdı. Tatarların açık taraflarını ona haber verirdi. Bu sebeple Nasıriye devletinde şanı yüceldi.

Bu senede vefat eden Meşhur şahsiyetler arasında Tatar ham Ka­zan da vardır. [8]



Şeyh Ebu İshak İbrahim B. Ahmed


Şeyh, önder, âbid Ebu İshak İbrahim b. Ahmed b. Muhammed b. Meali b. Muhammed b. Abdülkerim. Rakkalıydı. Hanbelî mezhebine mensuptu. Aslen şark beldelerindendir. Hicretin 647. senesinde-Rak-ka´da doğdu. İlim tahsil etti. Biraz hadis dinledi. Dımaşk´a geldi. Emevi Camii´nin doğu minaresinin alt tarafında tuvaletlere yakın bir yerde ailesiyle yaşamaya başladı. Avam ve havas tarafından saygı görürdü. İbaresi fasih, ibadeti çok bir kimseydi. Kıt kanaat geçinen, meclisinde güzel sözler sarfedilen, konuşması tatlı, Kur´an okuyuşu çok, teveccühü kuvvetli, ender rastlanan alimlerden biriydi. Tefsir, hadis, fikıh, man­tık ve kelamı iyi bilirdi. Tasnif eserleri ve hutbeleri vardı. Güzel şiirler yazardı. Bu senenin muharrem ayının onbeşinde cuma gecesi evinde ve­fat etti. Cuma namazından sonra cenaze namazı kılındı. Şeyh Ebu Ömer´in Sefih Mezarlığı´ndaki türbesine nakledildi. Cenazesine büyük bir kalabalık iştirak etmişti. ALLAH ona rahmet etsin. Makamını da âli kılsın.

Bu senede Efrem´in saray üstadı Emir Zeyneddin Karaca aynı ayda vefat etti ve Meydanı Hasa´daki türbesine defnedildi. Bu meydanlık da nehrin kenarındaydı. [9]



Şeyh Şemseddin Muhammed B. İbrahim B. Abdüsselam

İbn Hubla adıyla tanınmıştır. Hayırlı insanlardandı. Haçlıların elinde bulunduğu zamanda defalarca A