Konu Başlığı: Hicretin Üçyüzaltmışıncı Senesi Gönderen: Esila üzerinde 20 Kasım 2010, 00:44:50 Hicretin Üçyüzaltmışıncı Senesi Hicretin Üçyüzelliüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Bekkâr B. Ahmed. Ebu İshak El-Cehmî Hicretin Üçyüzellidördüncü Senesi Hicretin Üçyüzellidördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Meşhur Şair Mütenebbî Muhammed B. Hibban. Muhammed B. Hasan B. Yakub. Muhammed B. Abdullah B. İbrahim.. Hicretin Üçyüzellibeşincî Senesi Hicretin Üçyüzellibeşînci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Hasan B. Davud. Muhammed B. Hüseyin. Ebu Bekir B.Ciabî Hicretin Üçyüzellialtıncı Senesi Muizzü´d-Devle B. Büveyh´în Vefatı Hicretin Üçyüzellialtıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Ebü´l-Ferec El-İsfahanî Süyfü d-Devle. İhşid Kafur. Ebu Alı El-Kalî Hicretin Üçyüzelliyedinci Senesi Hicretin Üçyüzellîyedinci Senesinde Vefat Eden Diğer Meşhur Şahsiyetler. Ömer B. Cafer B. Abdillah. Muhammed B. Ahmed B. Ali B. Muhalled. Kâfur B. Abdullah El-İhşidî Hicretin Üçyüzellisekizinci Senesi Hicretin Üçyüzellidokuzuncu Senesi Hicretin Üçyüzellidokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Muhammed B. Ahmed B. Hüseyin. Muharib B. Muhammed B. Muharib. Ebü´l-Hüseyin Ahmed B. Muhammed. Hicretin Üçyüzaltmışıncı Senesi Hicretin Üçyüzaltmışıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Süleyman B. Ahmed B. Eyyüb. Şair Refa Ahmed B. Sırrı Ebü´l-Hasan. Muhammed B. Cafer. Muhammed B. Hasan B. Abdillah El-Acurî Muhammed B. Cafer B. Muhammed. Muhammed B. Davud Ebu Bekir Es-Sofî Muhammed B. Ferhanî Ahmed B.Feth. Hicretin Üçyüzaltmışbirînci Senesi Hicretin Üçyüzaltmışbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Said B. Ebi Said El Cenabı Osman B. Ömer B. Hafif Ali B. İshak B. Halef Ahmed B. Sehl Hicretin Üçyüzaltmışikinci Senesi Hicretin Üçyüzaltmışikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Sirri B. Ahmed B. Ebi´s-Sırrî Muhammed B. Hanî İbrahim B. Muhammed. Said B. Kasım.. Muhammed B. Hasan B. Kevser B. Ali Hicretin Üçyüzaltmışüçüncü Senesi Mutinîn Hal´ Edilip Tai´in Halifeliğe Geçmesi Muiz El-Fatımî İle Hüseyin Arasındaki Savaş. Muiz El-Fatımî´nin, Dımışk´ı Karmatîlerin Elinden Kurtarması Fasıl Hicretin Üçyüzaltmışüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Abbas B. Hüseyin. Ebu Bekir Abdülazîz B. Cafer. Ali B. Muhammed. Şair Ebu Firas B. Hamdan . Hicretin Üçyüzaltmışdördüncü Senesi Dımışk Şehrinin Fatımîlerin Elinden Alınması Hicretin Üçyüzaltmışdördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Türkhacib Sebüktekin. Hicretin Üçyüzaltmışbeşinci Senesi Hicretin Üçyüzaltmışbeşînci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Ahmed B. Cafer B Muhammed B. Selem.. Sabit B.Sinan. Hüseyin B. Muhammed B. Ahmed. Ebu Ahmed B. Adiy El-Hafız. Muiz El-Fatımî Hicretin Üçyüzaltmışaltıncı Senesi Sebüktekin´in Hakimiyetinin Başlangıcı Hicretin Üçyüzaltmışaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Ebu Yakub Yusuf Hüseyin B. Ahmed. İsmail B. Nüceyd. Hasan B.Büveyh. Muhammed B. İshak. Muhammed B. Hasan. Kadı Münzir El-Belütî Ebü´l-Hasan Ali B. Ahmed. Hicretin Üçyüzaltmışyedinci Senesi Hicretin Üçyüzelliüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler Bekkâr B. Ahmed Bekkâr b. Ahmed b. Bekkâr b. Beyan b. Bekkâr b. Dürüstveyh b. İsa. Kurra idi. Abdullah b. Ahmed´den hadis rivayet etti, Ebu 1-Hasan el-Hammanî de kendisinden rivayet etti. Güvenilir bir ravidir. Altmış seneden fazla bir süreyle Kur´ân okuttu. Allah ona rahmet etsin. Bu senenin rebiyülevvel ayında yetmiş yaşını aşıp seksen yaşma yaklaşmış iken vefat etti. Hayzuran mezarlığına Ebu Hanife´nin mezarının yanına defnedildi. [1] Ebu İshak El-Cehmî Hicretin 250. senesinde doğdu. Hadis dinleyip rivayet etti. Kendisine hadis okuması teklif edildiğinde, 100 yaşını aşmadıkça hadis okumayacağına yemin ederdi. Allah, onun bu yeminini yerine getirdi. 100 yaşını aştıktan sonra hadis okumaya ve rivayet etmeye başladı. 103 yaşında bu senede vefat etti. Allah ona rahmet etsin. [2] Hicretin Üçyüzellidördüncü Senesi Bu senenin muharrem ayının 10´unda Şiîler, önceki âdetlerini devam ettirerek Hz. Hüseyin´in matemini tuttular. Dükkanlar kapatıldı, etrafa mendiller asıldı. Kadınlar saçlarım başlarını açıp sokaklara çıktılar. Ağıtlar yakıp çarşıda pazarda Hz. Hüseyin için yüzlerini tokatladılar. Oysa bu, İslâmiyette hiç de ihtiyaç duyulmayan bir zorlama idi. Eğer bu övünülecek bir iş olsaydı, bu ümmetin ilkleri ve hayırlıları bunu yaparlardı. Kaldı ki, onlar bunlara nisbetle bu işe daha lâyık idiler. «Eğer hayırlı bir iş olsaydı bu hususta onlar bizden öne geçemezlerdi.» (el-Ahkâf, 11.) Ehl-i Sünnet, İslâm büyüklerine uyar ve asla bid´at çıkarmaz. Sonra Ehl-i Sünnet bu yüzden Rafizilere hücum etti. Rafîzilerin yuvası olan Berasa Mescidi´ne baskın yaptı. Ve orada bulunan bazı Rafızi -leri Öldürdüler. Bu senenin receb ayında Bizans imparatoru büyük bir orduyla Misis´e geldi. Zor kullanarak orayı ile geçirdi. Halkın bir kısmını öldürdü. Geride kalanları esir aldı, önüne katarak götürdü. Bunlar 200.000´e yakın kişiydiler. İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn (Doğrusu biz Allah´a aidiz ve O´na dönücüleriz.) Bundan sonra imparator Tarsus´a geldi. Halk kendisinden eman diledi. Onlara eman verdi. Ancak Tarsus´u terkedip gitmelerini, başka yere taşınmalarını emretti. Tarsus´un Büyük Camii´ni kendi atları için tavla edindi. Minberi yaktı. Caminin kandillerini kendi memleketinin kiliselerine taşıttı. Tarsuslularının bir kısmı onun yanına katılıp Hristiyanlığa geçtiler. Allah ona lanet etsin. Tarsuslularla Misis-lilere daha önce büyük bir belâ ve kıtlık ile şiddetli bir veba isabet etmişti. Öyle ki, onlardan günde 800 kişi ölüyordu. Bu da yetmezmiş gibi Bizans imparatorunun hücumu karşısında daha büyük bir musibete maruz kaldılar. Yağmurdan kaçarken doluya yakalandılar. Bizans imparatoru, İslâm ülkesine daha yakın olabilmek amacıyla Tarsus´ta ikamete niyetlendi. Sonra bu iş kendisi için zor gelince, Konstantini-ye´ye gitti. Beraberinde ve hizmetinde Ermeni hükümdarı mel´un Do-mestikos da vardı. Bu senede hacıların kafile başkanlığı, Talibilerin nakibi Ebu Ah-med Hasan b. Musa el- Musevî´ye verildi. O, Razi ile Murtaza´nm babasıdır. Nakiblik ve hac emirliğine atandığına dair ferman yazılıp kendisine verildi. Bu senede Muizzü´d-Devle´nin kız kardeşi vefat etti. Halife de bir gemiye binerek başsağlığı için Muizzü´d-Devle´nin yanına geldi. Muiz-zü´d-Devle onun huzurunda yeri öptü. Gelişinden ötürü ona şükranlarını sundu. Bu sadakat ve samimiyetinden ötürü ona teşekkürlerini bildirdi. Bu senenin zilhicce ayının 12´sinde Rafîziler -Önceki sayfalarda da anlatıldığı gibi- âdet üzere Gadir-i Hum bayramını kutladılar. Bu senede İbnü´l-Ahvazî adındaki bir adamın desteği ile Reşik en-Nesimî Antakya´yı istila etti. Reşik, değirmen kiralayıp çalıştıran bir kimseydi. İbnü´l-Ahvazî, Antakya´yı alması için onu tamahlandır-dı ve bu uğurda ona çok mal verdi. Seyfü´d-Devle´nin Meyyafarikin işiyle uğraşmakta olduğunu, Halep´e dönemeyeceğini söyledi. Sonra ikisi birlikte Antakya´yı aldıktan sonra ordularıyla Halep üzerine yürüdüler. Kendileri ile Seyfü´d-Devle´nin Halep vali vekili arasında büyük savaşlar cereyan etti. Reşik, şehri ele geçirdi. Vali vekili kaleye sığındı. Sonra Seyfü´d-Devle´nin, Beşşare adındaki kölesi komutasında gönderdiği takviye kuvvet, vali vekiline ulaştı. Reşik bozguna uğradı. Atından düştü. Bedevilerden biri tez davranarak onu öldürdü. Başını koparıp Halep´e götürdü. Bundan sonra İbnü´l-Ahvazî yalnız başına Antakya´ya döndü. Halep´te emir olarak Rumlardan Dezber adında birini, daha sonra halife kılmak amacıyla da "Üstad" adını verdiği bir Aleviyi bıraktı. Ancak Halep vali vekili Kar´uye bunların amiri pozisyonunundaki İbnü´l-Ahvazî´nin üzerine hücum etti. İkisi şiddetlice savaştılar. İbnü´l-Ahvazî onu mağlup etti ve Antakya´da hakimiyetini kurdu. Seyfü´d-Devle Halep´e döner dönmez orada sadece bir gece kaldı. Sonra Antakya üzerine yürüdü. İbnü´l-Ahvazî onun karşısına çıktı. İkisi şiddetle savaştılar. Dezber ile İbnü´l-Ahvazî bozguna uğradılar. Esir alındılar ve Seyfü´d-Devle ikisini de öldürdü. Bu senede Karmatîlerden Mervan adında bir adam -ki bu, Seyfü´d-Devle tarafından atanan ve yolların muhafızlığını yapıp güvenliğini sağlayan bir kimseydi- Humus´ta ayaklandı. Orayı ve çevresini ele geçirdi. Halep´ten Emir Bedir komutasında bir ordu onun üzerine hücuma geçti. İki taraf savaştılar. Bedir ona zehirli bir ok atarak okunu isabet ettirdi. Fakat o esnada Mervan´m adamlarıda Bedir´i esir aldılar. Mervan huzurunda onu eli kolu bağlı vaziyette öldürttü. Ama bundan bir kaç gün sonra da Mervan´m kendisi de öldü. Adamları dağıldılar. Bu senede Sicistan halkı, valileri Halef b. Ahmed´e isyan ettiler. Şöyle ki: Vali Halef b. Ahmed, hicretin 353. senesinde hacca gittiğinde yerine vekil olarak Tahir b. Hüseyin´i bırakmıştı. Ancak Tahir ondan sonra valiliğe göz dikti ve halkla ittifak kurdu. Asıl vali Halef b. Ahmed, hacdan döndüğünde Tahir b. Hüseyin şehri ona teslim etmedi ve asi oldu. Halef b. Ahmed bunun üzerine Buhara´ya, Emir Mansur b. Nuh es-Samanî´nin yanma gidip ondan yardım istedi. Emir Munsur, onunla birlikte bir askeri birliği Sicistan´a gönderdi. Bu askeri birliğin komutam Sicistan şehrini Tahirin elinden kurtarıp vali Halef b. Ahmed´e teslim etti. Halef b. Ahmed, âlimleri seven ve kendisi de âlim olan bir kimseydi. Ancak Tahir b. Hüseyin, gidip asker topladı ve tekrar gelip Halef b. Ahmed´i muhasara altına alarak Sicis-tan´ı onun elinden aldı. Halef b. Ahmed de tekrar Emir Mansur es-Samanî´nin yanına döndü. Emir Mansur, şehri ikinci kez geri alacak bir komutanı ve askeri birliği Sicistan´a gönderdi. Şehri tekrar kurtarıp Halef b. Ahmed´e teslim ettiler. Halef b. Ahmed, Sicistan´da hakimiyetini kurduktan sonra Buhara emiri Mansur´a gönderilmesi gereken hediyeler ve armağanlarla hü´atleri göndermedi. Emir Mansur da onun üzerine asker şevketti. Halef bir kaleye sığındı. Buna Irak kalesi deniliyordu. Dokuz sene süreyle askerler onu kuşatma altında tuttukları halde onu ele geçire-mediler. Çünkü kale son derece müstahkem, geçit vermez, yüksek ve çevresindeki hendekleri de derin olan bir kaleydi. Halef b. Ahmed´in bundan sonraki durumu, ileriki kısımlarda anlatılacaktır. Bu senede Türklerden bir grup Hazar ülkesine hücum etti. Ha-zarlılar onlara karşı Harezmlilerden yardım istediler. Harezmliler de* "Eğer Müslüman olursanız size yardım ederiz." dediler. Hükümdarları hariç olmak üzere Hazarhların tümü Müslüman oldular. Harezmliler de onlarla birlik olup Türklere karşı savaştılar. Türkleri oradan uzaklaştırdılar. Bundan sonra Hazar hükümdarı da Müslüman oldu. Hamd ve minnet Allah´adır. [3] Hicretin Üçyüzellidördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler Meşhur Şair Mütenebbî Ahmed b. Hüseyin b. Abdüssamed Ebü´t-Tîb el-Cu´fî. Mütenebbî adıyla tanınan meşhur şairdir. Babası îdanüssaka adıyla tanınırdı. Babası Mekkelilere kendi devesi üzerinde su taşırdı. Yaşlı bir adamdı. İbn Makula ve Hatib´e göre babasının adı İdan´dır. Ama başka bir rivayete göre ise Aydan´dır. Doğrusunu Allah bilir. Mütenebbî, 306. hicri senede Kûfe´de doğdu. Şam´ın Badiye mıntıkasında büyüdü. Edebiyat öğrendi. Edebiyatta kendi çağdaşlarının fevkine çıktı. Seyfü´d-Devle b. Hamdan´m yanma gitti. Onu övdü, onun yanında değeri yükseldi. Sonra Mısır´a gitti, İhşid´i övdü. Sonra da onu yerip yanından kaçtı. Bağdat´a geldi. Bazı Bağdatlıları övdü. Sonra Küfeye geldi, İbnü´l-Amid´i övdü. İbnu 1-Amid ona 30.000 dinar armağan verdi. Sonra Mütenebbî Fars ülkesine gitti. Adüdü´d-Devle b. Büveyh´i övdü. Adüdü´d-Devle de ona 200.000 dinara yakın armağan verdi. Başka bir rivayetle anlatıldığına göre Adüdü´d-Devle ona 30.000 dinar kadar armağan vermiş, sonra ona şöyle bir tuzak kurmuştu: "Adüdü´d-Devle b. Büveyh´in mi, yoksa Seyfü´d-Devle b. Ham-dan´ın mı armağanları daha güzeldir " diye kendisine bir soru soruldu. O da şu cevabı verdi: "Adüdü´d-Devle´nin armağanı daha çoktur, ama o bu armağanı verirken kendini zorlayıp yapmacık hareketler yapıyor. Fakat Seyfu d-Devle´ninki her ne kadar daha az ise de o gönül hoşluğuyla veriyor. O, armağan verme tabiatına sahiptir. Fakat bu, yapmacıklık içinde armağan veriyor, bununkisi sunidir." Bu cevabı Adüdu d-Devle´ye aktarıldığında öfkelendi. Ona bedevilerden bir grubu musallat etti. Onlar da kendisi Bağdat´a dönmekte iken yolda karşısına çıktılar. Başka bir rivayette anlatıldığına göre Mütenebbî, karşısına çıkan bedevilerin lideri îbn Fatik el-Esedî´yi hicvetmişti. O bedeviler yol ke-sicilik yapıyorlardı. Bu nedenle Adüdü´d-Devle onlara, Mütenebbî´nin yolunu kesmelerini, onu öldürmelerini ve beraberindeki mallarını almalarını tenbihlemişti. Onlar da bu senenin ramazan ayının bitimine Üç gün kala çarşamba günü, başka bir rivayete göre ramazımn bitimine beş gün kala çarşamba günü, diğer bir rivayete göre şaban ayında altmış süvari ile yoluna çıktılar. Kendisi bir armut ağacının altında mola verip dinlenmekteydi. Yemek için sofrasını kurmuştu. Yanında oğlu Muhsin ile onbeş kölesi de vardı. Baskıncıları görünce onlara: "Ey Arapların eşrafı, buyurun yemeğe!" dedi. Kendisiyle konuşmadıklarını görünce kötülük yapacaklarım hissetti. Silahına ve atma koştu. Atına binip silahını eline aldı. Bir saat kadar çarpıştılar. Çarpışma esnasında oğlu Muhsin ve bazı köleleri Öldürüldü. Kendisi kaçmak isteyince kölelerinden biri ona şöyle çıkıştı: - Nereye gidiyorsun Oysa bir zamanlar sen şöyle demiştin: "At, gece ve sahra beni tanır. Vurmak, darbe atmak, kağıt ve kalem de beni tanır." - Yazıklar olsun sana. Sen beni öldürdün (ölümüme sebebiyet veriyorsun). Böyle dedikten sonra geri döndü. Ancak baskıncıların lideri boynuna bir mızrak fırlatıp onu öldürdü. Sonra baskıncılar üzerine geldiler ve onu canı çıkıncaya kadar mızrakladılar. Sonra da beraberindeki mal ve eşyaları alıp götürdüler. Bu hadise, Numaniye´ye yakın bir yerde cereyan etmişti. Mütenebbî o zaman Bağdat´a dönmekteydi. Numaniye´ye defnedildi. Ölümünde kırksekiz yaşındaydı. İbn Asakir´in anlattığına göre Mütenebbî öldürüldüğü konaktan bir konak önceki mevkide iken, bedevilerden bazıları kendilerine elli dirhem verdiği takdirde kendisini gizleyeceklerini söylemişler; ancak cimriliği, kibri ve yiğitlik iddiasında bulunuşu bu parayı onlara vermesine mani olmuştu. Mütenebbî´nin nesebi Cu´fî idi, onların sulbünden geliyordu. Ama Semave´ye Humus´a yakın bir yerde Beni Kelb kabilesinin yanmday-ken Alevi olduğunu iddia etmiş. Daha sonra kendisine vahiy indirilen bir peygamber olduğu iddiasında bulunmuş, o kabilenin cahillerinden ve aşağı tabakasından bir topluluk ona tabi olmuştu. Kendisine Kur´-ân nazil olduğunu ileri sürmüş ve şu örneği onlara göstermişti: "Gezen yıldıza, dolaşan feleğe, geceye ve gündüze yemin ederim ki kâfir ziyandadır. Sen kendi yoluna devam et ve senden Önceki Rasûllerin izini takib et. Çünkü Cenâb-ı Allah, kendi dininden çıkan kimselerin kökünü senin vasıtanla kazıyacaktır. Onun yolundan şa-şanları senin aracılığınla yok edecektir." Bu da onun saçmalıklarının, ziyanının ve kaybının çokluğuna bir örnektir. Eğer bir kafiyeye bağlı kalsaydı münafık onu nifakla; hicivci de onu yalancılık ve bahtsızlıkla överdi ve kendisi de şairlerin en büyüğü, fasihlerin en fasihi olurdu. Ama o cahilliği ve kıt aklı ile hareket ederek âlemlerin Rabbinin sözüne benzer sözler söylemeye yeltendi. Oysa cinler, insanlar ve bütün yaratıklar âlemlerin Rabbinin kitabındaki sûrelerden en kısasının benzerini ortaya koymaya çalışsalar bile bunu beceremezler. Onun Semave´de ortaya çıktığına ve bazı geri zekâlıların onun etrafında toplandıklarına dair haber etrafa yayılınca, İhşid oğulları tarafından atanan Humur valisi Lü´lü´ -Allah onun yüzünü ak etsin-karşısına çıktı ve onunla savaştı, topluluğunu dağıttı. Onu horlanmış ve kovulmuş olarak esir aldı. Uzun bir süre zindanda tuttu. Bu yüzden Mütenebbî zindanda hastalandı. Neredeyse helak olacaktı. O zaman vali onu huzuruna çağırdı ve tevbe etmesini istedi. İddia ettiği peygamberliğinin asılsızlığını itiraf ettiğine, bütün bunlardan ötürü tevbe edip İslâm dinine döndüğüne dair bir yazı yazdırdı. İmzasını aldı. Bundan sonra onu serbest bıraktı. Daha sonraları bu durumlar kendisine hatırlatıldığında, imkânı varsa bunu inkâr ediyor, yoksa Özür dileyip mahçub oluyordu. Kendisi, yalancılığına ve ortaya attığı iddiaların iftira ve bühtan olduğuna delalet eden "Mütenebbî" (yalancı peygamber) adıyla meşhur olmuştu. Bu da onun yalancılığını gösteren en büyük delildi. Hamd ve minnet Allah´adır. Şairin biri onu hicvederek şöyle demiştir: "Sabah akşam insanlardan fazilet taleb eden bir şair için daha nasıl bir fazilet olsun ki, Bir zamanlar Kûfe´de su satarak yaşadı, bir zamanlar da yüz suyunu satarak yaşadı." Mütenebbî´nin meşhur bir divanı vardır. Bu divanında parlak ve manalı şiirler vardır ki, daha önce bunların benzerleri görülmemiştir. Bunlar gerçekten orijinal ve şahika eserlerdir. Mütenebbî, zamanımız şairleri arasında tıpkı eski şairler arasındaki İmrü´ül-Kays gibidir. Anlatıldığı gibi o benim nazarımda bu işten, yani şiirden iyi anlayan uzman bir kişidir. Ebul-Ferec İbnul-Cevzî, "el-Muntazam" adlı eserinde Müteneb-bî´ye ait güzel bulduğu bazı şiirleri nakletmiştir. Kendi mıntıkasının şeyhi Hafız İbn Asakir de onun güzel bulduğu bazı şiirlerini nakletmiştir. Meselâ Îbnü´l-Cevzî, onun şu şiirini çok güzel bulmuştur: "Hastalığı kin ve düşmanlık olan aziz kişi hastalığına esir düştü. Öyle bir hastalık ki, o yüzden daha önceleri aşıklar da öldüler. Bakmak isteyen bana baksın. Benim görüntüm aşkın kolay olduğunu sananlar için bir uyarıcıdır. Onun aşkı benim damarlarımda kan gibi dolaştı. Ve beni hiçbir şeyle ilgilenmez hale getirdi. Hastalık benim cesedimde hiçbir tüy bırakmadı ki, O tüyün üzerinde mutlaka hastalığı gösteren bir fiil vardır. Sanki senden taraf bir gözetici benim kulaklarımı tıkadı. Ve kınamaların sesi kulaklarıma asla girmez. Sffhki gecenin uykusuzluğu beni |