๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => El-Bidaye Ven Nihaye => Konuyu başlatan: Esila üzerinde 07 Aralık 2010, 12:14:15



Konu Başlığı: Hicretin Onîkîncî Senesi Hadiseleri
Gönderen: Esila üzerinde 07 Aralık 2010, 12:14:15
Hicretin Onîkîncî Senesi Hadiseleri

Umman Ve Mehrelllerin İrtidadları

Hicrî Onbirinci Senede Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler.

Ümmü Eymen.

Sabit B. Akram B. Salebe.

Sabit B. Kays B. Şemmas.

Hazn B. Ebî Vehb.

Zeyd B. Hattab.

Salim B. Ubeyd.

Ebu Dücane Simak B. Hareşe1.

Şüca´ B. Vehb.

Tufeylb. Amr B. Tarif

Abbad B. Bişr B. Vakş El-Ensârî

Saîb B. Osman B. Maz´un.

Saîb B. Avvam..

Abdullah B. Süheyl B. Amr.

Abdullah B. Abdullah B. Übeyy B. Selül

Abdullah B. Ebu Bekir Es-Sıddık.

Ukkaşe B. Mlhsan.

Maanb. Adiy.

Ebu Hüzeyfe B. Utbe B. Rebia.

Ensâr´dan Yemame Savaşında Şehid Edilenler.

Hicri Onbirinci Senede Öldürülen Yalancı Peygamber Müseyleme B. Habib El-Yemamî

Hicretin Onîkîncî Senesi Hadiseleri

Halid B. Velid´în Irak´a Gönderilişi Ve Zâtü´s-Selâsîl Gazvesi

Mîzar (Senî ) Vak´ası

Velce Olayı

Ulleys Savaşı

Fasıl

Halîd B. Velîd´in Enbar´ı Fethî

Aynu´t-Temr Vak´ası

Dumetü´l-Cendel Savaşı

Hasıd Ve Mudayyah Savaşları

Firaz Savaşı

Hîcrî Onîkîncî Senede Meydana Gelen Bazı Olaylar.

Hicretin Onîkinci Senesinde Vefat Eden Şahsiyetler.

Beşîr B. Sa´d B. Salebe El-Hazrecî

Ebu Mersed El-Ğanevî

Ebu´l-As B. Rebî



Umman Ve Mehrelllerin İrtidadları


Ummanlılar arasında Zu´t-Tac Lakit b. Malik el-Ezdî adında bir adam ortaya çıkmıştı. Cahiliye döneminde buna Cülendî adı verilmişti. Bu da peygamberlik iddiasında bulunmuştu. Ummanlıların cahil in­sanları peşine takılmışlardı. Böylece Umman´a hakim olmuş, Cifer ve Abbad´ı hükmü altına almış, halkı dağlık ve deniz kıyıları olan ücra yer­lere sürmüştü. Bunun üzerine Cifer, Hz. Ebu Bekir´e haber göndermiş, kendisine takviye olarak askerler göndermesini dilemişti. Hz. Ebu Be­kir de Hüzeyfe b. Mihsan el-Himyerî ve Ezd kabilesinden Arfece el-Ba-rikfvi göndermişti, ikisinin bir araya gelip görüş birliği yaparak önce­likle işe Umman´dan başlamalarını ve Hüzeyfe´nin komutanlık yapma­sını kendilerine emretmişti. Ama Mehre´ye vardıkları zaman orada ko­muta yetkisinin Arfece´ye devredilmesini buyurmuştu.

Önceki kısımlarda da anlattığımız gibi Hz. Ebu Bekir, İkrime b. Ebu Cehil´i Şurahbil b. Hasene ile birlikte Müseyleme ve adamlarının üzerine gönderirken İkrime acele etmiş ve yalnız başına zafer kazan­mak için Şurahbil´in gelmesini beklemeden Müseyleme´ye saldırmış ve Müseyleme ile beraberindeki askerlerden darbe yemişti. Neticede geri dönerek Halid b. Velid´in gelişini beklemeye başlamıştı. Nihayet Halid gelip Müseyleme´yi mağlub etmişti. Bunu önceki kısımlarda da anlat­mıştık. Bu olay yüzünden Hz. Ebu Bekir, İkrime´ye kınayıcı bir mektup göndermiş ve mektubunda şöyle demişti: "Seni hep beladan sonra görü­yor ve işitiyorum."

Hz. Ebu Bekir, îkrime´ye gidip Umman´da Hüzeyfe ve Arfece´nin ya­nında yer almaşım emretmiş ve şöyle demişti: "Her biriniz kendi asker­lerinin komutanıdır. Ama Umman´da bulunduğunuz sürece Hüzeyfe insanların emindir. Oradaki işinizi tamamladıktan sonra Mehre´ye gi­din. Mehre´deki işinizi de tamamladıktan sonra sen Yemen´e ve Had-ramut´a git, Muhacir b. Ebi Ümeyye ile beraber ol. Umman´dan Hadra-mut´a ve Yemen´e giderken karşılaştığın mürtedlerin de cezasını ver."

ikrime, Hz. Ebu Bekir´in emrini yerine getirmek için yola çıktı. Um­man´a varmadan önce Hüzeyfe ile Arfece´ye yetişti. Hz. Ebu Bekir de da­ha önce Hüzeyfe ile Arfece´ye, Umman´a giderken veya oraya yerleştik­leri zaman îkrime´nin görüşüne uymalarını emreden bir mektup gön­dermişti. Bunlar yollarına devam ettiler. Umman´a yaklaştıklarında Cifer´le yazıştılar. Lakit b. Malik, islâm ordusunun oraya gelmekte ol­duğu haberini alınca, askerleriyle birlikte çıkıp Dübâ garnizonunda or­dugah kurdu. Dübâ, o beldelerin başkenti ve büyük panayırı durumun­daydı. Lakit b. Malik, çocukları ve malları askerlerinin arkasına yerleş­tirmişti ki; bu, savaş için onları daha da cesaretlendirsin. Cifer ile Ab-bad, Sahar mevkiinde toplanıp garnizon kurdular. Hz, Ebu Bekir´in komutanlanna haber saldılar. Hep birlikte Müslümanlarla bir araya gel­diler, iki ordu orada karşılaştı. Şiddetli bir şekilde savaştı. Müslüman­lar, büyük bir mihnete maruz kaldılar, nerede ise dönüp kaçacaklardı. Ama Cenâb-ı Allah, onlara lütuf ve keremi ile ihsanda bulunup takviye gönderdi. Beni Naciye ve Abdü´1-Kays kabilelerinden savaşçılar o anda onlara takviye olarak katıldılar. Aralarında komutanları da vardı. Bu takviye kuvvetleri Müslümanlarla birleşince Müslümanlar fetih ve za­fere nail oldular. Müşrikler dönüp kaçtılar. Müslümanlar, arkadan on­ları takibe başladılar. Müşriklerden 10.000 savaşçıyı öldürüp çoluk ço­cuklarını esir aldılar. Mallarım ve panayırdaki eşyalarını ganimet ola­rak ele geçirdiler. Ganimetlerin beşte birini Arfece adındaki komutanla Hz. Ebu Bekir´e gönderdiler. Arfece, daha sonra arkadaşlarının yanma döndü.

Mehre´ye gelince Müslümanlar, Umman´daki işlerini tamamladık­tan sonra İkrime, askerleriyle birlikte Mehre beldelerine doğru yürüdü. Mehre beldelerine saldırdı. Orada iki askeri birlikle karşılaştı. Birlik­lerden birinin başında Beni Muharib kabilesinden Misbah adındaki bir komutan, diğerinin başında Şahrit adındaki bir komutan vardı. Ama bu ikisi birbirleriyle ihtilaf halindeydiler. Bu ihtilaf da mü´minler için bir rahmet oldu. ikrime, Şahrit´e haber saldı. Kendisine katılmasını tavsi­ye etti. Şahrit de îkrime´nin bu tavsiyesine uyup ona katıldı. Böylece Müslümanlar güçlendiler. Misbah´m gücü azaldı. İkrime ona haber sal­dı. Onu Allah´a imana ve kendisine de itaata davet etti. Ancak Misbah, beraberindeki askerlerin çokluğuna ve Şahrit´e olan muhalefetine alda-nıp taşkınlığım sürdürdü. Bunun üzerine İkrime, beraberindeki asker­lerle onun üzerine yürüdü, iki ordu şiddetli bir şekilde savaştılar. Bu sa­vaş, Dübâ´da cereyan eden savaşa göre daha sert bir savaş oldu. Sonra Cenâb-ı Allah, Müslümanlara zafer ve nusret nasib etti. Müşrikler kaçtılar. Misbah da öldürüldü. Kavminden birçok asker de öldürüldü. Müslümanlar da onların mallarını ganimet olarak ele geçirdiler. Gani­met olarak ele geçirdikleri mallar arasında 1000 asil deve de vardı. İkri­me, bu ganimetleri taksim edip beşte birini Şahrit´Ie beraber Hz. Ebu Bekir´e gönderdi ve Allah´ın kendilerine nasib ettiği fethi haber verdi. Bu müjdeyi de Saib adındaki Beni Abid kabilesinden ve Mahzumîlerden biriyle gönderdi. Alcum adındaki bir adam, bu zafer hakkında şöyle bir şiir söyledi:

"Sağmal hayvanlar üzerimize geldiği zaman Cenâb-ı Allah, Şah­rit´e ve Haşimilerden nesebi belirsiz kimselere mükafat verdi.

Öyle bir mükafat M, kötüye verilen bir mükafattır. O kötü, ahde ve­fa göstermedi. Taahhüd ettiği zimmete riayet etmedi. Akrabaların um­duğu şeyi ummadı.

Ey îkrime! Eğer benim kavmimin topluluğu ve faaliyetleri olmasay­dı, çölde yollarımız daralacaktı. Biz, kardeşlerine var gücüyle uyup ria­yet eden kimseler gibi olduk. Zamanlar içinde üzerimize felaketler çök­tü."

Yemenlilere gelince, Önceki bölümlerde de anlattığımız gibi mel´un Esved el-Ansî Yemen´de zuhur ettiği zaman zayıf akıllı ve dini bütün ol­mayan birçok kimseleri saptırmıştı. Çünkü onlardan çoğunu dinden döndürmüş ve İslâm´dan uzaklastırmıştı. Kays b. Mekşuh, Firuz ed-Deylemî ve Dazeveyh adındaki üç komutan onu öldürmüşlerdi. Rasûlullah (s.a.v.)´ın vefat ettiği haberi kendilerine ulaştığı zaman Ye­menlilerin bir kısmı, içinde bulundukları şaşkınlık ve şüpheyi daha da arttırmışlardı. Allah, bizi bundan korusun. O zaman Kays b. Mekşuh, Yemen´de emir olmaya tamahlanmış, bu iş için çaba sarfetmiş, is­lâm´dan irtidad etmiş ve Yemen halkının avam tabakası kendisine uy­muştu. Hz. Ebu Bekir es-Sıddık da islâm ordusu kendilerine hızla ula­şıncaya kadar, Kays b. Mekşuh´a karşı Firuz´a ve beraberindeki arka­daşlarına yardımcı olmaları için Yemenli emir ve reislere mektup gön­dermişti. Kays b. Mekşuh, diğer iki emiri öldürmeye tutkulu idi. Ancak Dazeveyh´ten başkasını öldüremedi. Firuz ed-Deylemî, ondan saklanıp kendini korudu.

Kays, onları şöyle bir tuzağa düşürmüştü: Bir yemek yapmış, önce Dazeveyh´i davet etmişti. Dazeveyh yemeğe gelince, Kays acele davra­nıp onu Öldürmüştü. Sonra yemeğe geliresi için Firuz´a haber salmış, Firuz yolda gelirken bir kadının başka bir kadına şöyle dediğini işitmiş-ti: "Vallahi bu da arkadaşı gibi öldürülecektir." Firuz bu sözü duyunca, yarı yoldan geri dönmüş ve arkadaşlarına Dazeveyh´in öldürüldüğü ha­berini vermişti. Sonra da dayıları olan Holanhların yanına gitmiş, onla­rın yanında kendini korumuştu. Ukayl da ona yardım etmişti. Ak ve Haklılar da yardımlarını ondan esirgememişlerdi. Kays, Firuz ile Daze­veyh´in çocuklarına ve Ebna´ya saldırıp onları Yemen´den sürdü. Bunla­rın bir kısmını karaya, bir kısmını denize doğru sürgün etti. Firuz, buna karşı hiddetlendi ve kalabalık bir toplulukla ona karşı çıktı. Kays ile Fi­ruz ve taraftarları şiddetli bir şekilde savaştılar. Kays ve avam tabaka­sından oluşan askerleri hezimete uğradılar. Esved el-Ansî´nin askerle­rinin kalanları da bu savaşta yenik düştüler. Her biri bir tarafa kaçma­ya çalıştı. Kays ile Amr b. Madikerb de esir düştüler. Amr da irdidad et­miş ve Esved el-Ansî´ye bey´at etmişti. Firuz, bunları Muhacir b. Ebu Ümeyye refakatmda esir olarak Hz. Ebu Bekir´e gönderdi. Hz. Ebu Be­kir, bu ikisini azarlayıp kınadı, ondan özür dilediler. O da onların bu za­hiri mazeretlerini kabul etti, ama kalplerindeki düşüncelerini yüce Al­lah´a havale etti. Onları serbest bırakıp kavimlerine gönderdi. Rasûlullah (s.a.v.)´m valileri, onun hayatında görev yaptıkları yerlere uzun savaşlardan sonra geri döndüler. Eğer bunları detaylı olarak anla­tacak olursak burada büyük bir yer işgal edecektir.

Özetleyecek olursak deriz ki: Arap yarımadasının hemen hemen her tarafında bazı kimseler irtidad etmişlerdi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir, ordu ve komutanları irtidad hadiselerinin vuku bulduğu yerler­deki mü´minlere yardıma olsunlar diye göndermişti. Müslümanlar, ne­rede mürtedlerle karşılaştılarsa mutlaka mürtedleri mağlup ettiler. Hamd ve minnet Allah´adır. Mürtedlerden büyük bir kısmım öldürdü­ler. Çok miktarda ganimetler ele geçirdiler. Bu ganimetler sayesinde o bölgelerdeki Müslümanlar güçlendiler. Ganimetlerin beşte birini, Hz. Ebu Bekir´e gönderdiler. O da bu beşte birlik kısmı halka dağıttı. Böyle­ce onlar da güçlendiler ve kendileriyle savaşma niyetinde bulunan Acemlerle Rumlara karşı savaş hazırlığı yaptılar ki, bununla ilgili ay­rıntıları ilerideki kısımlarda nakledeceğiz.

Durum böyle devam etti. Nihayet Arap yarımadasında Allah´a ve Rasûlüne itaat eden ve Necranlılarla onların statüsünde bulunan zim-milerden başka kimse kalmadı. Hepsi sürüldü ya da öldürüldü. Allah´a hamd olsun.

Mürtedlerle yapılan bu savaşların büyük bir kısmı, hicri onbirinci sene sonlarında ve onikinci sene başlarında* yapılmış ti.

Bu hadiseleri anlattıktan sonra hicri onbirinci senede vefat eden meşhur şahsiyetlerden bahsedeceğiz. Bu senede Muaz b. Cebel: Ye­men´den dönmüştü. Hz. Ebu Bekir, Yemen´de Ömer b. Hattab´ı bırak­mıştı.[1]



Hicrî Onbirinci Senede Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler


Bu senede önde gelen birçok meşhur şahsiyet vefat etmişti. Bunlar­la birlikte Yemame savaşında Öldürülen şahsiyetleri de andık. Çünkü bu savaş, bazılarının ifadelerine göre hicri onbirinci senede olmuştu. Ama meşhur görüşe göre bu savaş, hicri onikinci senenin rebiyülevvel ayında cereyan etmiştir.

Hicri onbirinci senede insanlığın dünya ve ahiretteki efendisi Ab­dullah oğlu Muhammed (s.a.v.), rebiyülevvel ayının onikinci gecesin­den sonraki pazartesi günü vefat etmiştir. Bununla ilgili açıklamayı ön­ceki kısımlarda da vermiştik. Rasûlullah (s.a.v.)´m vefatından altı ay sonra kızı Fatıma (r.a.) vefat etti. O, "babasının anası" ile künyelenmış-ti. Rasûlullah (s.a.v.), vefat etmeden önce Fatıma´ya, kendisinden sonra ilk vefat edip kendisine en önce ulaşacak olanın kendisi olacağını bildir­mişti. Bunu bildirirken de: "Cennetlik kadınların hanımefendisi olmaktan memnun olmaz mısın " diye sormuştu. Meşhur görüşe göre Fa-tıma, Peygamber (s.a.v.)´in en küçük kızı idi. Rasûlullah´m vefatından sonra Fatıma´dan başka hiçbir çocuğu hayatta kalmamıştı. Bu sebeple Fatıma´nm sevabı büyük olmuştu. Çünkü o, Peygamber Efendimiz´in vefatı gibi büyük bir musibetle karşılaşmıştı. Anlatıldığına göre Hz. Fa-tınıa, Rasûlullah (s.a.v.)´m oğlu Abdullah ile ikiz olarak dünyaya gel­miştir. Rasûlullah´m nesli de ancak Fatıma vasıtasıyla devam etmiştir.

Zübeyr b. Bekkar dedi ki: Rivayet olunduğuna göre Hz. Peygamber (s.a.v.), Fatıma ile Ali´nin zifaf gecesinde abdest almış, abdest suyunun artığını Fatıma ile Ali´nin üzerine serpmiş ve nesillerinin mübarek ol­ması için dua etmiştir.

Rasûlullah´m amcası oğlu Ebu Talib oğlu Ali, hicretten sonra, yani Bedir gazvesinden (zayıf bir rivayete göre Uhud gazvesinden veya Rasûlullah (s.a.v.)´m Aişe ile evlenmesinden dört buçuk ay) sonra Fatı­ma ile evlenmiştir. Nikahtan yedi buçuk ay sonra Ali, Fatıma ile gerde­ğe girmiş ve değeri 400 dirhem olan Hatmi yapısı zırhını ona mehir ola­rak vermiştir. Fatıma evlendiği zaman on beş yaşını doldurmuştu. On altı yaşından da beş ay almıştı. Ali, o zaman kendisinden altı yaş daha büyüktü. Hz. Ali ile Fatıma´nm evlenmelerine dair mevzu hadisler nak­ledilmiştir ki, bunları nahoş gördüğümüz için burada anlatmadık.

Bu evlilikten, Hasan, Hüseyin, Muhsin adında üç oğulları ve Ümmü Külsum adındaki bir kızları doğmuştur. Bilahare Hz. Ömer, Ümmü Külsum ile evlenmiştir.

imam Ahmed b. Hanbel, Atâ´nm babası Saib´in şöyle dediğini riva­yet etmiştir:

"Rasûlullah (s.a.v.), Ali ile Fatıma´yı evlendirdiği zaman çeyiz olarak Fatıma´ya saçaklı bir yaygı, içi hurma lifiyle doldurulmuş deri yüzlü bir yastık, el değirmem, su kabı ve iki çömlek vermişti. Bir gün Ali, Fatıma´ya şöyle dedi:

- Vallahi kuyudan su çeke çeke artık göğsüm ağrıyor. Allah, baba­na esir olarak cariyeler göndermiştir. Git de bize hizmet etmesi için on­dan bir cariye iste.

Fatıma da:

- Vallahi el değirmenini döndüre döndüre benim de elimde güç kal­madı, deyip Peygamber (s.a.v.)´in yanma gitti. Peygamber (s.a.v.):

- Ey kızcağızım, buraya niçin geldin diye sordu. Faüma:

- Sana selam vermek için geldim, dedi. Ondan bir cariye istemek­ten utandı ve eve geri döndü. Ali:

- Ey Fatıma, ne yaptın diye sorunca, Fatıma:

- Ondan bir cariye istemeye utandım, dedi. Sonra ikisi kalkıp bir­likte Rasûlullah´m yanma gittiler. Hz. Ali dedi ki:

- Ya Rasulallah, vallahi kuyudan su çeke çeke göğsüm ağrıyor.

Fatıma da dedi ki:

- El değirmenini döndüre döndüre elimde güç kalmadı. Allah sana cariye ve mal gönderdi. Bize bir hizmetçi ver.

Rasûlullah, onlara şöyle cevap verdi:

- Vallahi Suffa ehli açlıktan kıvranırken, onlara sarfedecek birşey bulamazken size birşey verecek değilim.

Rasûlullah´m böyle demesi üzerine evlerine geri döndüler. Ancak Rasûlullah, daha sonra yanlarına gitti. îkisi kadife yaygıya bürünmüş-" lerdi. Bu yaygıyı başlarına Örttükleri zaman ayakları açıkta kalıyordu. Ayaklarına örttükleri zaman da başları açıkta kalıyordu. Rasûlullah´m geldiğini görünce ayağa kalktılar. Rasûlullah:

- Yerinizde durun, dedi. Sonra onlara şöyle bir soru sordu:

- Benden istediğiniz şeyden daha hayırlı birşeyi size bildireyim mi

- Evet bildir.

- Size bildireceğim şey, Cebrail´in bana öğrettiği bazı kelimelerdir ki, onlar da şunlardır: Her namazdan sonra on kere Sübhanallah, on ke­re Elhamdülillah, on kere de Allahu Ekber, diyeceksiniz. Yatağınıza gi­rerken de otuzüç kere Sübhanallah, otuzüç kere Elhamdülillah, otuz-dört kere de Allahu Ekber, diyeceksiniz.

Ali dedi ki: "Rasûlullah (s.a.v.)ın bana öğrettiğinden beri Allah´a yemin ederim ki, bu kelimeleri terketmiş değilim. Îbnü´1-Keva, ona dedi ki:

- Ey Ali! Sıffîn gecesinde de mi bu kelimeleri terketmedin Bunun üzerine Hz. Ali, şöyle karşılık verdi:

- Allah sizi kahretsin, ey Iraklılar! Evet, Sıffîn gecesinde de bu keli­meleri terketmedim.

Hz. Fatıma, yoksulluk ve sıkıntı günlerinde Hz. Ali ile beraber sab­retmiş ve her türlü mahrumiyete katlanmıştı. Vefatına kadar Hz. Ali, onun üzerine başka bir kadınla evlenmemişti. Ancak bir zamanlar, Ebü Cehil´in kızı Bedre ile evlenmek istemişse de Rasûlullah (s.a.v.) bundan rahatsız olmuş ve cemaata şöyle bir nutuk irad etmişti:

"Ben helali haram, haramı da helal etmem. Fatıma benim vücu­dumdan bir parçadır. Onu kuşkulandıran şey, beni de kuşkulandırır. Onu rahatsız eden şey, beni de rahatsız eder. Ben onun kanından fitne­ye düşmenizden korkuyorum. Ama ben isterim ki, Ebu Talib´in oğlu onu boşasm da ondan sonra Ebu Cehil´in kızı ile evlensin. Allah´a yemin ede­rim ki, Allah´ın peygamberinin kızıyla Allah´ın düşmanının kızı aynı adamın nikahı altında asla bir arada bulunamazlar." Rasûlullah´m böy­le demesi üzerine Ali, Ebu Cehil´in kızıyla evlenmekten vazgeçti.

Rasûlullah (s.a.v.) vefat edince Hz. Fatıma, Ebu Bekir´den babası­nın mirasım istedi. Ancak Ebu Bekir ona, Rasûlullah´m şöyle buyurduğunu haber verdi: "Bize mirasçı olunmaz. Bizim terekemiz sadakadır."

Bunun üzerine Hz. Fatıma, kocası Ali´nin bu sadaka üzerinde nazır olmasını taleb etti. Ancak Hz. Ebu Bekir, onun bu talebini de kabule ya-naşmayıp şöyle dedi:

"Ben, Rasûlullah (s.a.v.)´m geçimlerini sağladığı kimselerin geçim­lerini sağlayacağım. Çünkü ben, Rasûlullah (s.a.v.)´m yapageldiği bir-şeyi yapmadığım takdirde dalalete düşmekten korkarım. Allah´a yemin ederim ki, Rasûlullah (s.a.v.)´m akrabalarını gözetmem, kendi akraba­larımı gözetmemden daha hoşuma gider."

Hz. Fatuna, Hz. Ebu Bekir´in bu sözlerinden kırıldı ve hayatı boyun­ca ona öfke duydu. Hastalandığı zaman Hz. Ebu Bekir, onun ziyaretine gelip gönlünü almaya çalıştı ve şöyle dedi:

"Allah´a yemin ederim ki ben, sırf Allah ve Rasûlü ile Rasûlün Ehl-i Beytini hoşnut kılmak için diyarımı, malımı, ailemi ve aşiretimi terket-tim." Hz. Ebu Bekir´in böyle demesi üzerine Hz. Fatıma´nın gönlü hoş ol­du. Allah ikisinden de razı olsun.

Hz. Fatıma, ölüm döşeğinde iken kendisini Ebu Bekir´in zevcesi Es­ma binti Umeys´in yıkamasını vasiyet etti. Vefat edince onu Esma, Hz. Ali ve Selma Ümmü Rafi yıkadılar. Denildiğine göre, onu yıkayanlar arasında Abbas b. Abdülmuttalib de varmış. Hz. Faüma´nın vefat etme­den önce yıkandığına ve öldükten sonra kendisini kimsenin yıkamama­sını vasiyet ettiğine dair gelen rivayet zayıftır ve itimada şayan değil­dir. Doğrusunu Allah bilir.

Hz. Fatıma´nm cenaze namazını kocası Ali kıldırdı. Bir rivayete göre amcası Abbas kıldırmıştır. Başka bir rivayete göre ise Ebu Bekir es-Sıddık kıldırmıştır. Doğrusunu Allah bilir. Hicretin onbirinci senesi­nin ramazan ayının üçüncü gecesi olan çarşamba gecesinde defnedildi. Peygamber Efendimiz´in vefatından iki ay, başka bir rivayete göre ise yetmiş gün, diğer zayıf bir rivayete göre ise yetmiş beş gün sonra vefat etmiştir. Peygamber Efendimiz´in vefatından üç ay veya sekiz ay sonra vefat etmiş olduğuna dair zayıf rivayetler de vardır. Sahih kavle göre Hz. Fatıma, Peygamber Efendimiz´in vefatından altı ay sonra vefat et­miş ve geceleyin defnediîmiştir. Anlatıldığına göre o, babasının vefatın­dan sonra kendi vefatına kadar geçen süre zarfında hiç gülmemiştir. Babasının ölümüne üzüldüğünden ve ona hasret duyduğundan dolayı günden güne eriyormuş. Vefat ettiği gün kaç yaşında olduğu hususunda ihtilaf edilmiştir. Kimine göre yirmi yedi, kimine göre yirmi sekiz, kimi­ne göre yirmi dokuz, kimine göre otuz, kimine göre de otuz beş yaşınday­mış. Fakat otuz beş yaşında olması uzak bir ihtimaldir. Önceki rakam­lar doğruya daha yakındırlar..Doğrusunu Allah bilir.

Hz. Fatuna, Baki mezarlığına defnedildi. O, naaşı ilk perdelenen ve örtülen kadın oldu. «Sahih-i Buharî»de sabit olan bir rivayette anlatıldıgına göre Hz. Fatıma´nm hayatı boyunca Hz. Ali, insanlardan uzak ya­şamıştı. O vefat edince Hz. Ali, Ebu Bekir es-Sıddık´a bey´at etme yolunu aramış ve Buharf de de rivayet olunduğu gibi ona bey´at etmişti. Bu beyatı, miras meselesi sebebiyle aralarında meydana gelen kırgınlığı gidermek için yapmıştı. Bu ikinci bir bey´at sayılır. Daha önceden Hz. Ebu Bekir´e bey´at ettiğine dair rivayete ters düşmemektedir. Nitekim biz de böyle demişizdir. Doğrusunu Allah bilir. [2]



Ümmü Eymen


Ümmü Eymen´in asıl adı Bereke binti Salebe b. Anar b. Husayn b. Malik b. Seleme b. Amr b. Numan´dır. Rasûlullah (s.a.v.)´m azadhlarm-dandır. Rasûlullah (s.a.v.)´a babasından, başka bir rivayete göre ise anasından miras kalmıştır. Küçüklüğünde Rasûlullah´m baklalığını yapmıştır. Daha sonraları da ona hizmet etmiştir. Hatta idrarını dahi içmiştir. Bu nedenle de Rasûlullah ona şöyle demişti: "Uzaktaki bir ate­şi getirdin."

Rasûlullah (s.a.v.), onu ve kocası Ubeyd´i azad etmişti. Bu evlilikle­rinden Eymen adında bir oğulları doğmuştu ki bu kadın, oğlunun adıyla künyelenmiş ve tanınmıştı. Daha sonra Rasûlullah´m azadlısı Zeyd b. Harise onunla evlenmiş, bu evlilikten de Üsame b. Zeyd doğmuştu. Üm­mü Eymen, birincisi Habeşistan´a, ikincisi de Medine´ye olmak üzere iki kez hicret etmişti. Saliha kadınlardandı. Rasûlullah (s.a.v.), onu evinde ziyaret eder ve: "Bu benim öz annemden sonraki annemdir." derdi. Ebu Bekir ve Ömer de onu evinde ziyaret ederlerdi. Rasûlullah (s.a.v. )´ın ve­fatından beş veya başka bir rivayete göre ise altı ay sonra vefat etmiştir. [3]



Sabit B. Akram B. Salebe


Bu zatm soy kütüğü şöyledir: Sabit b. Akram b. Salebe b. Adiy b. Ac-lan el-Belevî. EnsâYm müttefiki olup Bedir gazvesine ve müteakip gaz­velere katılmıştır. Mu´te gazvesine katılanlardandır. Abdullah b. Reva-ha öldürüldüğü zaman bayrağı buna vermiş, bu da teslim alıp Halid b. Velid´e ulaştırmıştı ve Halid´e: "Sen savaşmayı benden daha iyi bilir­sin." demişti. Önceki kısımlarda da anlatıldığı gibi Tuleyha el-Esedî, bunu ve beraberinde Ukkaşe b. Mihsan´ı öldürmüştür. Tuleyha şöyle di­yerek onları öldürmüştü:

"Dün akşam îbn Akram´ı helak olmuş olarak yerde bıraktım. Ukka­şe el-Ğunemfyi de kalkan altında ölü olarak bıraktım."

Bu iki zatın ölümü, hicretin onbirinci senesinde, başka bir rivayete göre ise onikinci senesinde vuku bulmuştur. Urve´den rivayet olundu­ğuna göre Sabit b. Akram, Peygamber Efendimiz hayatta iken öldürülmüştür. Bu, garip bir rivayettir. Sahih olan öncekidir. Doğrusunu Allah bilir. [4]



Sabit B. Kays B. Şemmas


Bu zatın soy kütüğü şöyledir: Sabit b. Kays b. Şemmas el-Ensarî el-Hazrecî Ebu Muhammed. Ensâr´m hatibi idi. Hz. Peygamber´in hatibi olduğu da söylenir. Sabit olan bir rivayette anlatıldığına göre Peygam­ber (s.a.v.), onu şehidlikle müjdelemiştir. Bu müjdeyi içeren hadis, Pey­gamberlik delilleri bölümünde nakledilmişti. Sabit b. Kays, Yemame savaşında Ensâr´m bayrağım taşırken şehid edilmişti.

Tirmizî, Ebu Hüreyre´den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Sabit b. Kays b. Şemmas, ne güzel bir adamdır."

Ebu Kasım et-Taberanî, Atâ el-Horasanfnin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Medine´ye geldim. Bana Sabit b. Kays b. Şammas´m hadisini anla­tacak bir adam aradım. Beni onun kızına gönderdiler. Kızına sordum, o da şöyle dedi: Babamın şöyle dediğini işittim:

"Şüphesiz ki Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez." (Lokman, 18.)

Bu ayet-i kerime, Rasûlullah (s.a.v.)´a nazil olduğu zaman Sabit´in çok zoruna gitti. Kapısını üzerine kilitleyip ağlamaya başladı. Hz. Pey­gamber (s.a.v.), onun durumundan haberdar edildi. Çağırıp ona, niçin böyle yaptığını sorunca, o da bu ayetin nüzulü üzerine çok sıkıntıya düş­tüğünü anlattı ve:

- Ben güzelliği seven bir adamım. Kavmime liderlik yapıyorum, dedi.

Rasûlullah (s.a.v.), ona şu karşılığı verdi: .

- Sen onlardan değilsin. Aksine sen hayırla yaşayacak, hayırla da öleceksin ve Allah seni Cennet´e koyacaktır."

"Ey inananlar! Seslerinizi, peygamberin sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin. Farkına varmadan, işlediklerinizin boşa gitmemesi için, peygambere, birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın." (ei-

Hucurât, 2.)

Bu ayet Rasûlullah (s.a.v.)´a nazil olunca, yine Sabit sıkıntıya düştü ve evine kapanıp kapısını üzerine kilitledi, ağlamaya başladı. Rasûlullah (s.a.v.), onun durumundan haberdar edilince onu yanma ça­ğırttı ve ona niçin böyle yaptığını sordu. O da bu ayetin nüzulünden sı­kıntıya düştüğünü, çünkü sesinin yüksek olduğunu, bu sebeple de Rasûlullah´ın karşısında yüksek sesle konuşunca amelinin boşa çıkma­sından korkmakta olduğunu ifade etti. Rasûlullah (s.a.v.) da ona şöyle cevap verdi:

- Sen, bu ayette sözü edilenlerden değilsin. Aksine sen Övgüye la­yık bir şekilde yaşayacak ve şehid olarak öldürüleceksin. Allah da seni Cennet´ine koyacaktır."

Hz. Ebu Bekir, Müslümanları mürtedlere, Yemamelilere ve Müsey-lemetü´l-Kezzab´a karşı savaşa çağırınca, savaş için ayağa kalkanlarla birlikte Sabit de ayağa kalkıp harekete geçti. Bunlar, Müseyleme ve Be­ni Hanife ile karşılaştıklarında Müslümanlar, üç kez hezimete uğradı­lar. Sabit b. Kays ile Ebu Hüzeyfe´nin azadlısı Salim dediler ki:

- Biz daha önce Rasûlullah (s.a.v.)´la böyle savaşmıyorduk. Böyle dedikten sonra kendileri için bir çukur kazıp çukurun içine

girdiler. Savaşmaya başladılar. Nihayet öldürüldüler.

Sabit b. Kays´m kızı dedi ki: Müslümanlardan biri, rüyasında Sabit b. Kays´ı görmüş, Sabit ona şöyle demiş:

- Ben dün öldürüldüğüm zaman Müslümanlardan biri cesedimin yanına uğradı. Üzerimdeki nefis zırhımı çıkarıp götürdü. Onun evi gar­nizonun uç tarafindadır. Evinin yanında bir at vardır. Zırhın üzerine taştan bir kazanı koymuş, kazanın üzerine de yükleri bırakmıştır. Ha-lid b. Velid´e git. Zırhımı araştırıp bulsun ve alsm. Rasûlullah´m halife­sinin yanma gittiğin zaman, üzerimde şu kadar borç bulunduğunu ve buna karşılık da şu kadar malım olduğunu söyle. Falan kölem de hür­dür. Sakın: "Bu bir rüyadır." deyip de geçme."

Rüyayı gören adam, Halid b. Velid´in yanma gitti. Durumu anlattı. Halid de zırhın bulunduğu yere gitti ve onu anlatıldığı yerde ve şekilde buldu.

Sonra rüyayı gören adam, Ebu Bekir´in yanma gitti ve Sabit´in rü­yada kendisine söylediklerini anlattı. Ebu Bekir de Sabit´in ölümünden sonra vasiyetini yerine getirdi. Sabit b. Kays b. Şemmas´tan başka ölü­münden sonra yaptığı vasiyetin yerine getirildiği başka bir şahıs bilmi­yoruz.

Bu hadis ve bu kıssanın doğrulayıcı başka şahitleri de vardır.

Hammad b. Seleme, Enes´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Sabit b. Kays b. Şemmas, Yemame savaşında geldi. Hanut kokusu sürünmüş, kefenini açmıştı. Şöyle dedi:

- Allah´ım! Şunların yaptıklarından sana sığınıyorum. Benim bu­nunla ilişiğim yoktur. Bunların yaptıklarından sana Özür beyan ediyo­rum. Böyle dedikten sonra öldürüldü. Bir zırhı vardı. Öldükten sonra onu üzerinden alıp götürmüşlerdi. Adamın biri, onu rüyada gördü. Sa­bit, rüyada o adama şöyle dedi: "Zırhım falan kazanda ve ocağın altında­dır. Yeri de şöyle ve şöyle bir yerdir."

Böyle dedikten sonra da ona bazı vasiyetlerde bulunmuştu. Zırhını aradılar, buldular, vasiyetini de yerine getirdiler." [5]



Hazn B. Ebî Vehb


Bu zatın soy kütüğü şöyledir: Hazn b. Ebi Vehb b. Amr b. Amir b. îm-ran el-Mahzumî. Hicret etmiş bir zattır. Fetih senesinde Müslüman ol­duğu söylenir. Said b. Müseyyeb´in dedesidir.

Rasûlullah (s.a.v.), ona Sehi adını takmak istemişse de o bunu ka­bul etmemiş ve: "Ebeveynimin bana taktıkları bir adı değiştirmem. Biz­de sertlik devam edecektir." demişti. (Hazn kelimesi sertlik anlamına gelir.) Bu zat, Yemame savaşında şehid edilmişti. Beraberinde oğullan Abdurrahman, Vehb ve oğlunun oğlu Hakim b. Vehb b. Hazn da öldürül­müştü. Bu senede şehid edilenlerden biri de Yemen emirlerinden Daze-veyh el-Farisî´dir. Bu, Esved el-Ansf yi öldüren Yemen komutanların-dandır. Kays b. Mekşuh, bunu irtidad ettiği ve İslâm´a dönüşünden ön­ceki bir zamanda suikast neticesinde öldürmüştür. Hz. Ebu Bekir, bu suikastı nedeniyle Kays b. Mekşuh´u kınayıp azarlayınca Kays, bunu inkar etmişti. Hz. Ebu Bekir de onun bu zahirî ifadesini ve Müslümanlı­ğını kabul etmişti. [6]



Zeyd B. Hattab


Bu zatın soy kütüğü şöyledir: Zeyd b. Hattab b. Nüfeyl el-Kureşî el-Adevî Ebu Muhammed. Ömer b. Hattab´ın baba bir kardeşidir. Zeyd, Ömer´den daha yaşlı idi. İlk zamanlarda Müslüman olmuş, Bedir sava­şma katılmış, müteakip gazvelerde de savaşmıştı. Rasûlullah (s.a.v.), onunla Maan b. Adiy el-Ensârî´yi kardeş kılmış, bu ikisi Yemame sava­şında şehid edilmişlerdi. Şehid edildiği zaman Muhacirlerin bayrağını taşıyordu. Bayrak elinde ilerlemeye devam ederken Öldürüldü ve yere düştü. Bayrağı onun elinden Ebu Hüzeyfe´nin azadhsı Salim aldı. O sa­vaşta Zeyd b. Hattab, asıl adı Nehar olan Rical b. Unftive´yi öldürmüştü. Bu Rical, Müslüman olmuş, el-Bakara sûresini okumuş, sonra irtidad edip İslâm´dan çıkmış, Müseyleme´nin peygamberliğini tasdik edip rasûllüğüne şahadet getirmişti. Bu sebeple büyük bir fitne meydana gelmişti. Zeyd de onu öldürmüştü. Allah, Zeyd´den razı olsun. Zeyd´i, Ebu Meryem el-Hanefî adındaki biri öldürmüş, sonra bu kişi Müslüman olup Hz. Ömer´e şöyle demişti:

"Ey mü´minlerin emiri! Cenâb-ı Allah, benim vasıtamla Zeyd´e ik­ramda bulundu ve onun vasıtasıyla beni tahkir etmedi."

Denildiğine göre Zeyd b. Hattab´ı, Seleme b. Sabih b. Ömer Ebu Meryem öldürmüştür ki, o da bu Ebu Meryem´dir. Ebu Ömer, bu görüşü tercih edip şöyle demiştir: "Çünkü Ömer, Ebu Meryem´i kadı olarak ta­yin etmek istedi."

Bu, önceki satırlarda söylediğimize ters düşmemektedir. Doğrusunu Allah bilir.

Kardeşi Zeyd b. Hattab´ın ölüm haberini alan Hazreti Ömer şöyle demişti: "Kardeşim iki güzellikte benden önce davrandı. Benden önce Müslüman oldu, benden önce de şehid oldu."

Mütemmim b. Nüveyre, kardeşi Malik´in ölümü üzerine önceki kı­sımlarda naklettiğimiz beyitlerle bir mersiye söylemişti. Onun bu mer­siyesini beğenen Hz. Ömer de şöyle demişti:

- Eğer güzel şiir söyleyebilseydim, ben de senin gibi söylerdim.

- Eğer kardeşim, senin kardeşin Zeyd gibi öldürülseydi ona üzül­mezdim.

- Hiç kimse beni, senin gibi teselli edemedi.

Bununla beraber Hz. Ömer şöyle derdi: "Saba yeli estikçe bana, kar­deşim Zeyd b. Hattab´ı hatırlatır." Allah ondan razı olsun.[7]



Salim B. Ubeyd


Anlatıldığına göre Salim b. Ubeyd´in dedesinin adı Yamel´dir. Sa­lim, Ebu Hüzeyfe b. Utbe b. Rebia´mn azatlısı idi. Bu zat, zevcesi Sübey-te binti Yead için azad edilmişti. Ebu Hanife, onu evlatlık edinmiş ve kardeşinin kızı Fatıma binti Velid b. Utbe ile evlendirmiş ti. Cenâb-ı Al­lah:

"Evlatlıkları babalarına nisbet edin."(ei-Ahzâb, 5.) ayet-i kerimesini inzal buyurunca Ebu Hüzeyfe´nin karısı Sehle binti Sehl b. Amr, Hz. Peygamber´in yanma gelip şöyle dedi:

- Ya Rasulallah, haberim olmadan Salim yanıma geliyor. Rasûlullah (s.a.v.), Sehle´ye, Salim´i emzirmesini emretti. O da bu

süt vesilesiyle rahatlıkla Sehle´nin yanma gidip gelebiliyordu. Salim, Müslümanların Önde gelen şahsiyetlerindendi. İlk zamanlarda Müslü­man olmuş ve Rasûlullah (s.a.v.)´dan önce Medine´ye hicret etmişti. Oradaki Muhacirlere namaz kıldırıyordu. Namaz kıldırdığı cemaat arasında Ömer b. Hattab da vardı. Salim, Kur´ân´ı fazla miktarda ezber­lediğinden imamlık yapıyordu. Bedir gazvesine ve müteakip gazvelere katılmıştı. Rasûlullah (s.a.v.)´m kendileri hakkında: "Kur´ân´ı dört kişi­den dinleyin." dediği dört kişiden biri idi. Rasûlullah (s.a.v.), böyle der­ken o dört kişiden biri olarak da Salim´in adını anmıştı.

Rivayet olunduğuna göre Hz. Ömer ölüm döşeğinde can çekişirken: "Eğer Salim hayatta olsaydı, halife seçimini meşveret meclisine bırak­mazdım." demiştir.

Ebu Ömer İbn Abdilberr dedi ki: Hz. Ömer, böyle demekle Salim´in görüşüne göre halife tayin edeceğini kasdetmişti.

Salim, Yemame savaşında Zeyd b. Hattab´ın öldürülmesinden son­ra bayrağı eline aldığı zaman Muhacirler, ona şöyle demişlerdi:

- Senin tarafından bize s aldırılmasın dan mı korkuyorsun O da şöyle cevap vermişti:

- O zaman ben Kur´ân´m ne kötü bir taşıyıcısı olurum. Sağ eli kesil­di, bayrağı sol eliyle tuttu, sol eli kesildi, bu defa bayrağı kucaklayıp tut­tu. Bayrağı kucağında tutarken şöyle diyordu:

"Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamber­ler geçmişti." (Âl-i Imrân, 144.)

"Nice peygamberlerin yanında Rabba kul olmuş pek çok kimse sa­vaşmıştır." (Âl-i îmrân, 146.)

Salim vurulup yere düşünce, arkadaşlarına sordu:

- Ebu Hüzeyfe ne yaptı

- Öldürüldü.

- Ya falan ne yaptı

- O da öldürüldü.

- Beni ikisinin arasına yatırın.

Hz. Ömer, onun mirasım, kendisini azad eden hanımefendisi Bü-seyne´ye göndermiş, ancak o, bu mirası reddedip:

- Ben onu adak için azad etmiştim, demişti. Bunun üzerine Hz. Ömer, mirası Beytü´l-mal´a devretmişti. [8]



Ebu Dücane Simak B. Hareşe1


Bu zatın soy kütüğü şöyledir: Simak b. Evs b. Hareşe b. Levzan b. Abdud b. Zeyd b. Salebe b. Hazrec b. Saide b. Ka.´b b. Hazrec el-Ensârî el-Hazrecî.

Bedir gazvesine katıldı. Uhud savaşında da, çok yararlılık gösterdi. Şiddetlice savaştı. Rasûlullah (s.a.v.), o gün ona bir kılıç verdi. Kılıcın hakkını ödedi. Savaş esnasında düşmana karşı gururlu davranırdı. Peygamber (s.a.v.), onun bu gururlu davranışı hakkında şöyle demişti:

"Bu yürüyüş, Allah´ın gazab ettiği bir yürüyüştür. Ancak böyle bir yerde bu şekilde yürümekten Allah gazaplanmaz."

Ebu Dücane, başına kırmızı bir şerit sarardı. Bu, onun kahramanlık sembolü idi. Yemame savaşında şehid edildi. Yemame savaşında Beni Hanife üzerine saldırmış ve ayağı kırılmıştı. Savaşmaya yine devam et­miş ve nihayet o gün vurulup şehid olmuştu. Vahşî b. Harb ile birlikte Müseyleme´yi Öldürmüştü. Vahşî, mızrağını Müseyleme´ye vurmuş, sonra Ebu Dücane gelip kılıcıyla Müseyleme´nin işini bitirmişti. Vahşî ona:

- Hangimizin Müseyleme´yi öldürdüğünü Rabbin daha iyi bilir, de­mişti.

Anlatıldığına göre o, uzun süre yaşamış, nihayet Hz. Ali ile birlikte Sıffîn savaşma katılmıştır. Ama Yemame savaşında öldürüldüğüne dair gelen rivayet daha sahihtir.

Ebu Dücane´ye nisbet edilen ve savaşta insanı ölümden koruyan bir muskanın mevcudiyetine dair nakledilen rivayetin senedi zayıftır ve bu rivayete iltifat edilmez, doğrusunu Allah bilir. [9]



Şüca´ B. Vehb


Bu zatın soy kütüğü şöyledir: Şüca b. Vehb b. Rebia el-Esedî. Beni Abdüşşems kabilesinin müttefikidir. İlk zamanlarda Müslüman olmuş, hicret etmiş, Bedir gazvesine ve müteakip gazvelere katılmıştır. Ra­sûlullah (s.a.v.) tarafından elçi olarak, Haris b. Ebu Şemr el-Gassanî´ye gönderilmiş, ancak Haris Müslüman olmamış, Haris´in mabeyincisi Se­vi Müslüman olmuştu.

Şücâ´ b. Vehb, Yemame savaşında kırk küsur yaşında iken şehid edilmişti. Uzun boylu, nahif ve kolları uzun bir adamdı. [10]



Tufeylb. Amr B. Tarif


Bu zatın soy kütüğü şöyledir: Tufeyl b. Amr b. Tarif b. As b. Salebe b. Süleym b. Fihr b. Ganem b. Devs ed-Devsî. Hicretten önce Müslüman ol­du. Kavmine dönüp onları Allah´a imana davet etti. Allah da onun vası­tasıyla kavmini hidayete eriştirdi. Peygamber (s.a.v.), Medine´ye hicret ettiği zaman o, Devs kabilesinden doksan aileyi Müslüman olarak Me-. dine´ye getirdi. Yemame savaşma, oğlu Amr´ı da yanma alarak Müslü­manlarla birlikte katıldı. Tufeyl, rüyasında başımn traş edildiğini gör­dü. Yine rüyasında karısının kendisini tenasül organının içine soktuğu­nu, oğlunun da kendisine ulaşmaya çalıştığını ama ulaşamadığım gör­müştü. Bu rüyasını kendisinin öldürüleceği ve defnedileceği, oğlunun her ne kadar şehid olmaya çalışacak olsa da o senede şehidlik mertebesi­ne ulaşamayacağı şeklinde tevil etmişti. Rüyası da tıpkı tevil ettiği gibi tahakkuk etmişti. Oğlu, ileride de anlatılacağı gibi Yermûk savaşında şehid edilmiştir. [11]



Abbad B. Bişr B. Vakş El-Ensârî


Bu zat, hicretten ve Muaz b. Cebel ile Üseyd b. Hudayr´m Müslüman olmalarından önce Mus´ab b. Ümeyr vasıtasıyla Müslüman olmuştu. Bedir ve daha sonraki gazvelere katılmıştır. Ka*b b. Eşrefi öldürenler­dendir. Rasûlullah (s.a.v,)´ın yanından çıkarken karanlık bir gecede bastonu kendisine aydınlık vermişti.

Musa b. Ukbe, Zührî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Abbad b. Bişr, kırk beş yaşında iken Yemame savaşında şehid edildi. Çok zahmet ve sıkıntı çekmişti."

Muhammed b. îshak, Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), teheccüd namazını kıldı. Abbad´m sesini işitti.

Onun için: "Allah´ım, onu bağışla." dedi. [12]



Saîb B. Osman B. Maz´un


Bedir gazvesine katılan okçulardandır. Yemame savaşında bir ok darbesi üzerine genç yaşta şehid edildi. Allah ona rahmet etsin. [13]



Saîb B. Avvam


Bu zat, Zübeyr b. Avvam´m kardeşi olup Yemame savaşında şehid edilmiştir. Allah kendisine rahmet etsin. [14]



Abdullah B. Süheyl B. Amr


Bu zatın soy kütüğü şöyledir: Abdullah b. Süheyl b. Amr b. Abdüş-şems b. Abdud el-Kureşî el-Amirî. İslâm´ın ilk zamanlarında Müslüman olup hicret etti. Sonra Mekke´de müstazaf olarak yaşadı. Bedir savaşı olduğu zaman Mekkeli müşriklerle Müslümanlara karşı savaşmak üzere çıktı. Müslümanlarla karşı karşıya geldiğinde, Müslümanların safına katıldı ve onlarla birlikte kafirlere karşı savaştı. Yemame sava­şında öldürüldü. Ebu Bekir haccettiği zaman babasına taziyetlerini sundu. Babası Süheyl de şöyle dedi:

Duyduğuma göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Doğrusu şehid, ailesinden yetmiş kişiye şefaat edecektir."

Dilerim ki, oğlum önce benim için şefaat etsin." [15]



Abdullah B. Abdullah B. Übeyy B. Selül


Bu zat, Ensârî ve Hazrecf dir. Sahabelerin önde gelen faziletli şahsi­yetlerinden olup Bedir gazvesine ve müteakip gazvelere katılmıştır. Babası, münafıkların başıydı. O, babasına karşı insanların en şiddetli-siydi. Eğer Rasûlullah (s.a.v.), kendisine izin vermiş olsaydı, babasının boynunu vuracaktı. Adı Habbab idi. Rasûlullah (s.a.v.), ona Abdullah adını taktı. Yemame savaşında şehid edildi. Allah ondan razı olsun. [16]



Abdullah B. Ebu Bekir Es-Sıddık


Bu zat, islâm´ın ilk dönemlerinde Müslüman olmuştu. Anlatıldığı­na göre o, Sevr mağarasında bulunan Rasûlullah (s.a.v.) ile Ebu Bekir´e yiyecek, içecek ve haberler getirirmiş. Geceleyin yanlarında kalır, saba­ha doğru Mekke´ye gider ve sabahleyin sanki Mekke´de geceyi geçirmiş gibi Mekkelilerle birlikte kalkarmış. Rasûlullah (s.a.v.) ile Ebu Bekir için düzenlenen hile ve oyunları kendilerine haber verirmiş. Taif gazve­sine katılmış. Ebu Mihcen es-Sakafî´nin attığı bir okla yaralanmış, bu yaradan dolayı vücudunda zaafiyet görülmüş, iyileşmesi zor olan bu ya­radan sürekli olarak müteessir olmuştu. Nihayet hicri onbirinci sene­nin şevval ayında vefat etmişti. [17]



Ukkaşe B. Mlhsan


Bu zatın soy kütüğü şöyledir: Ukkaşe b. Mihsan b. Harsan b. Kays b. Mürre b. Kesir. Ganem b. Dudan b. Esed b. Huzeyme el-Esedî ailesinden olup Beni Abdüşşems´in müttefikidir. Ebu Mihsan künyesi ile tanınır.

Sahabelerin önde gelen faziletli şahsiyetlerindendir. Hicret etmiş, Bedir gazvesine katılmış ve o gazvede büyük bir imtihan geçirmiş, imti­hanını güzelce vermiş, kılıcı kırılmış, Rasûlullah (s.a.v.) o gün ona bir ağaç dalı vermiş, o dal onun elinde kılıca dönüşmüş ve o kılıç demirden daha sağlam bir kılıç olmuştu. O kılıca Avn adını verirdi. Uhud, Hendek ve diğer gazvelere katıldı. Rasûlullah (s.a.v.), hesapsız olarak Cennet´e girecek yetmiş kişiden bahsederken Ukkaşe:

- Ya Rasulallah, Allah´a dua et de beni de o yetmiş kişiden biri yap­sın, deyince Rasûlullah (s.a.v.):

- Allah´ım, Ukkaşe´yi de o yetmiş kişiden biri yap, diye dua etmişti. Sonra başka bir adam kalkıp:

- Ya Rasulallah, Allah´a dua et de beni de o yetmiş kişiden biri yap­sın deyince, Rasûlullah (s.a.v.) ona:

- Bu hususta Ukkaşe senden önce davrandı, diye cevap vermişti. Bu hadis, katiyyet ifade eden yollarla rivayet edilmiştir. Ukkaşe,

Hz. Ebu Bekir´in emri üzerine Halid b. Velidle birlikte Zi´1-Kassa´ya git­mişti. Halid, onu ve Sabit b. Akram´ı öncü kuvvetlerle beraber ileriye göndermiş; bunlar, Tuleyha el-Esedî ile kardeşi Seleme´ye rastlamışlar, ikisini de öldürmüşlerdi. Ukkaşe, şehid edilmeden önce Hibal b. Tuley-ha´yı da öldürmüştü. Bundan sonra Tuleyha, Müslüman olmuştu. Nite­kim bunu önceki kısımlarda da anlatmıştık. Ukkaşe, şehid edildiği gün kırkdört yaşında olup insanların en yakışıklılanndândı. Allah ondan razı olsun. [18]



Maanb. Adiy


Bu zatın soy kütüğü şöyledir: Maan b. Adiy b. Ca´d b. Aclan b. Du­ba/a ei-Belevî. Beni Amr b. Avfin müttefikidir. Asım b. Adi/in kardeşidir. Akabe´ye, Bedir´e, Uhud´a, Hendek ve diğer savaşlara katılmıştır.

Rasûlullah (s.a.v.), onunla Zeyd b. Hattab´ı kardeş kılmıştı. îkisi de Ye-

mame savaşında öldürülmüşlerdi. Allah ikisinden de razı olsun. Malik, Salim´in babasının şöyle dediğim rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), vefat ettiği zaman insanlar onun için ağlayıp

şöyle dediler:

- Allah´a yemin ederiz ki, biz Rasûlullah´tan önce ölmek isterdik. Ondan sonra fitneye düşmekten korkarız.

însanlarm böyle demesi üzerine Maan b. Adiy şöyle demişti:

- Ama ben Allah´a yemin ederim ki, Rasûlullah´tan önce ölmek is­temiyordum. Zira o hayatta iken kendisini tasdik ettiğim gibi ölü iken de onu tasdik edeyim. Ammare b. Velid b. Muğire´nin oğulları Velid ile Ebu Ubeyde de hicri onikinci senede şehid edildiler. Bunlar, amcaları Halid b. Velid´le birlikte Bitah´ta savaşmışlardı. Babaları Ammare b. Velid de savaşta yanlarında yer almıştı. O, Necaşi´ye gönderilen Amr b. Asım´ın refiki idi ki, meselesi meşhurdur. [19]



Ebu Hüzeyfe B. Utbe B. Rebia


Bu zatın soy kütüğü şöyledir: Ebu Hüzeyfe b. Utbe b. Rebia b. Ab-düşşems el-Kureşî el-Abşemî. Darul-Erkam´dan önce Müslüman ol­muş, Habeşistan´a ve Medine´ye hicret etmişti. Bedir gazvesine ve mü­teakip gazvelere katılmıştı. Rasûlullah (s.a.v.), onunla Abbad b-. Bişr´i kardeş kılmıştı. İkisi de Yemame savaşmJa şehid edilmişlerdi. Ebu Hü­zeyfe, şehid edilirken elliüç veya ellidört yaşındaydı. Uzun boylu, güzel yüzlü ve dişleri üst üste binmiş bir zattı. Dişlerinin üzerinde fazla bir di­şi vardı. Asıl adı Heşim, başka bir rivayete göre ise Haşim idi.

Hicri onbirinci senede vefat edenlerden biri de Ebu Dücane´dir ki, asıl adı Simak b. Hareşe´dir. Bununla ilgili açıklama önceki sayfalarda geçti.

Özetleyecek olursak deriz ki: Yemame savaşında sahabe, Kur´ân hafızı ve diğerlerinden 450 kişi şehid edilmişti.

Bu zatların isimlerini meşhur oldukları için burada andık. Yardı­mına başvurulacak olan zat yüce Allah´tır.

Ben derim ki: Yemame savaşında şehid edilen Muhacirlerin adları şöyledir:

Malik b. Amr. Bu zat, Beni Ğanem´in müttefiki olup Bedir gazvesine katılmıştır.

Yezid b. Rukayş b. Rebab el-Esedî. Bu zat da Bedir gazvesine katıl­mıştı.

Hakem b. Sa´d b. As b. Ümeyye el-Ümevî.

Hasan b. Malik b. Buhayre. Bu zat, Abdullah b. Malik el-Ezdfnin kardeşidir. Beni Muttalib b. Abdümenafm müttefikidir.

Amir b. Bekr el-Leysî. Bu zat Beni Adiy´in müttefiki olup Bedir gaz­vesine katılmıştır.

Malik b. Rebia. Bu zat, Beni Abdüşşems´in müttefikidir.

Ebu Ümeyye Safvan b. Ümeyye b. Amr.

Yezid b. Evs. Bu zat, Beni Abdüddar´m müttefikidir.

Hüyey (veya Mualla) b. Harise es-Sakafî.

Velid b. Abdüşşems el-Mahzumî.

Abdullah b. Amr b. Bücre el-Adevî.

Ebu Kays b. Haris b. Kays es-Sehmî. Bu zat, Habeş´e hicret eden Muhacirlerdendir.

Abdullah b. Haris b. Kays.

Abdullah b. Mahreme b. Abdi Uzza b. Ebi Kays b. Abdud b. Nasr el-Amirî. Bu zat, ilk M