๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => El-Bidaye Ven Nihaye => Konuyu başlatan: Esila üzerinde 02 Aralık 2010, 14:08:54



Konu Başlığı: Hicretin Elliyedîncî Senesi
Gönderen: Esila üzerinde 02 Aralık 2010, 14:08:54
Hicretin Elliyedîncî Senesi

Fudale B. Ubeyd El-Ensârî El-Evsî

Kuşem B. Abbas B. Abdülmuttalib.

Ka´b B. Amr Ebu´l-Yüsr.

Hicretin Ellialtıncı Senesi

Ümmü Haram Bînti Milhan.

Hicretin Elliyedîncî Senesi

Hicretin Ellisekîzînct Senesi

Garip Bir Kıssa.

Bu Senede Vefat Eden Bazı Şahsiyetler.

Şeddad B. Evs B. Sabit

Abdullah B. Amîr.

Hz. Ebu Bekir´in Oğlu Abdurrahman.

Abdurrahmaısrin, Şam Arapları Hükümdarı Cudi´nîn Kızı Leyla Île Olan Hikayesi

Ubeydullah B. Abbas.

Mü´mînlerîn Annesi Hz. Aişe.

Hicretin Ellîdokuzuncu Senesi

Yezid B. Rebia İle Zîyad´ın Oğulları Ubeydullah Ve Abbad Arasında Geçen Kıssa.

Bu Sene Vefat Eden Bazı Şahsiyetler.

Şairhatie.

Abdullah B. Malik B. Kaşeb.

Kays B. Sa´d B. Ubade El-Hazrecî

Ma´kîl B. Yesar El-Müzenî

Ebu Hüreyre.


Fudale B. Ubeyd El-Ensârî El-Evsî


İlk katıldığı savaş, Uhud savaşıdır. Rıdvan be/atında hazır bulun­du, Şam´a gitti. Muaviye´nin zamanında Ebu Derda´dan sonra kadılığı üstlendi.

Ebu Ubeyde´nin ifadesine göre hicretin elliüçüncü senesinde vefat etmiştir. Başkalarına göre ise hicretin altmışyedinci senesinde vefat et­miştir. "El-Muntazam" adlı eserinde İbn Cevzî dedi ki: "Fudale, hicretin ellibeşinci senesinde vefat etmiştir." Doğrusunu Allah bilir. [1]



Kuşem B. Abbas B. Abdülmuttalib


Bu zat, insanlar arasında Rasûlullah (s.a.v.)´a en çok benzeyen kim­se idi. Hz. Ali´nin zamanında Medine naibliğini üstlendi. Semerkand´m fethine asker olarak katıldı ve orada şehid edildi. [2]



Ka´b B. Amr Ebu´l-Yüsr


Ensârfdir. Sülemi kabilesindendir. Akabe bey´atma ve Bedir gaz­vesine katıldı. Bedir savaşında Abbas b. Abdülmuttalib´i esir aldı. Son­raki gazvelerin tamamında Rasûlullah´la birlikte savaştı. Ebu Hatim´Ie diğerlerinin ifadesine göre Kaİ3, hicretin ellibeşinci senesinde vefat et­miştir. Başkaları dediler ki: "KaT), Bedir savaşma katılan mücahidlerin en son vefat edenidir." [3]



Hicretin Ellialtıncı Senesi


Muaviye´nin zamanına denk gelen bu senede Cünade b. Ebi Ümey-ye, Rum diyarına giderek kışı orada geçirdi. Başka bir rivayete göre Rum diyarına giderek kışı orada gaza niyetiyle geçiren kişi, Abdurrah-man b. Mesud´dur. Anlatıldığına göre bu senede Yezid b, Semüre, deniz savaşma gitmiştir. Karada da îyad b. Haris gaza yapmıştır. Bu senenin receb ayında Muaviye, umre yaptı, yine bu senede Velid b. Utbe b. Ebi Süfyan, insanlara haccettirdi. Muaviye, bu senede Said b. Osman´ı Ho­rasan beldelerinin valiliğine tayin etti. Orada vali olarak bulunan Ubeydullah b. Ziyad´ı azletti. Said, Horasan´a gidip Semerkand´a bağlı Suhud mevkiinde Türklerle karşılaştı, onlardan çok kimseyi öldürdü, bu gazada yanında Müslümanlardan bir topluluk vardı. Anlatıldığına göre bu topluluk arasında Kuşem b. Abbas b. Abdülmuttalib de vardı.

İbn Cerir dedi ki: Hz. Osman´ın oğlu Said, Muaviye´den kendisini Horasan´a vali olarak tayin etmesini istemiş ve ancak Muaviye, Ubey­dullah b. Ziyad´ın orada vali olduğunu söyleyince Said, ona şöyle demiş­ti:

"Vallahi senin asla ulaşamayacağın bir noktaya gelmen için babam her türlü iyiliği yaptı ve seni iyi bir mevkiye getirdi. Ancak sen onun ba­şına gelen musibetten dolayı teessürünü bildinnedin. Ardından da kim­seyi ödüllendirmedin, tutup şu oğlunu öne geçirdin. Ona Müslümanlar­dan bey´at aldın, oysa ki ben şahsen ondan çok daha hayırlı olduğum gi­bi babam ve annem de onun babasından ve annesinden çok daha hayırh-

Onun bu sözleri üzerine Muaviye şöyle konuşmuştu: "Babanın başı­na gelen musibetten dolayı seni ödüllendirmem gerekirdi. Ancak ben el­de ettiğim bu mevkiden dolayı teşekkür olarak babanın kanını talep et­tim. Senin babanın onun babasından daha hayırlı olduğu meselesine ge­lince; evet, vallahi baban benden daha hayırlı idi. Ananın daha hayırlı olduğu meselesine gelince; hayır, vallahi Kureyş´ten bir kadın, Kelb o-ğullanndan bir kadından çok daha hayırlıdır. Senin ondan daha fazilet­li ve üstün olduğun meselesine gelince; senin gibi adamların Şam´a do­lup taşmasına pekte razı değilim."

Bu konuşma üzerine Yezid, babasına: "Ey mü´minlerin emin! Sen, amcanın oğlunun işlerini halletme konusunda herkesten daha çok hak sahibi olan bir kimsesin. O sana serzenişte bulunmuştur. Senin de onun bu serzenişlerini gidermen gerekir." demiş, bunun üzerine Muaviye, Said b. Osman´ı Horasan´ın harp işlerine tayin etmiş. Said de Semer-kan´da gitmişti. Türklerden Sogd halkı ona karşı çıkmış ve iki taraf sa­vaşmıştı. Said, onları yenilgiye uğratıp şehirlerini de kuşatma altına al­mıştı. Soğdlu Türkler, onunla barış yapmışlar ve eşraftan olan kimsele­rin elli oğlunu ona rehin olarak vermişlerdi. Said, Tirmiz´de ikamet et­miş, onlara birşey yapmamış, rehin edilen çocukları yanma alıp Medi­ne´ye getirmişti.

Muaviye, bu senede insanların, oğlu Yezid´e veliaht olarak be/at et­meleri çağrısında bulundu. Muaviye, Muğire b. Şube hayatta iken de daha önce bu işe niyetlenmişti. ŞaTrî tarikiyle İbn Cerir´in rivayetine gö­re Muğire, daha önce Muaviye´nin yanına giderek kendisini Küfe valili­ğinden af etmesini istemiş, yaşlılığından ve zayıflığından Ötürü Muavi­ye onu bu görevden affetmişti. Yerine Said b. As´ı, Kûfe´ye vali olarak atamaya karar vermişti. Muğire, bunu duyunca pişman olur gibi oldu. Kalkıp Muaviye´nin oğlu Yezid´in yanma gitti ve ona, babasından, ken­disini veliaht olarak ataması talebinde bulunmasını tavsiye etti. Yezid de bunu babasından istedi, Muaviye ona: "Bunu sana kim söyledi " diye sorunca o, "Muğire teklif etti." diye cevap verdi. Muaviye, Muğire´nin bu teklifinden hoşlandı ve onu tekrar Küfe valiliğine atadı. Ona, bu işiçin çalışmasını emretti, bunun üzerine Muğire de bu işi başa çıkarmak için olanca gayretini gösterdi. Muaviye, Ziyad´a bir mektub göndererek bu konudaki fikrini sordu. Ancak Ziyad, Yezid´in oyuna ve ava meyilli oldu­ğunu bildiği için bundan hoşlanmadı. Muaviye, Ziyad´ı bu görüşünden vazgeçirmek için yanma samimi arkadaşı olan Ubeyd b. Ka´b b. Numeyrfyi gönderdi. Ubeyd, önce Dımaşk´a gidip Yezid´le görüştü. Ona Ziyad´dan bahsetti ve kendisine veliahtlık talebinde bulunmamasını öğütledi.

Eğer bu işten vazgeçerse, bu iş için çalışmasından daha hayırlı ola­cağını söyledi. Yezid de bu talebinden vazgeçti. Babası ile görüşerek vazgeçtiğini bildirdi ve ikisi de bu hususta o zaman anlaştılar, ancak bu senede Ziyad vefat edince, Muaviye işi sonuçlandırmak için teşebbüse geçti. İnsanları Yezid´e veliaht olarak bey´ata davet etti. Oğlu Yezid için bey´at akdetti ve bunu bütün beldelere birer mektubla bildirdi, diğer beldelerdeki insanlar da veliaht Yezid´e bey´at ettiler, ancak Hz. Ebu Bekir´in oğlu Abdurrahman, Hz. Ömer´in oğlu Abdullah, Hz. Ali´nin oğ­lu Hüseyin, Zübeyr´in oğlu Abdullah ve Abbas´m oğlu Abdullah, Yezid´e bey´at etmediler. Bu sırada Muaviye, umre için Mekke´ye gitti. Mekke dönüşünde Medine´ye uğradığında o beş kişiden herbirini ayrı ayrı çağı­rıp tehdit etti, bey´at etmediklerinden ötürü korkuttu. Bunlardan Mua-i karşı şiddetle karşı koyan ve sert konuşan Abdurrahman b. Ebu Bekir oldu, en yumuşak cevap veren de Abdullah b. Ömer oldu. Sonra bu beş kişi, minberin alt tarafında hazır beklemekte iken Muaviye, minbe­re çıkıp bir hutbe okudu. Halk Yezid´e be/at ettiler. Bu beş kişide orada oturmaktaydılar. Ne muvafakat ettiler, ne de muhalefette bulundular. Çünkü Muaviye, onları tehdit edip korkutmuştu. Bundan sonra diğer şehirlerde de Yezid´e bey´at edilmişti. Diğer ülkelerden heyetler, Ye-zid´in yanına geldiler, gelenler arasında Ahnef b. Kays da vardı. Muavi­ye ona, gidip Yezidle konuşmasını emretti. O da gidip Yezidle sohbet et­ti, konuştu. Sonra Yezid´in yanından ayrıldığında Muaviye, Ahnefe şöyle dedi:

- Yeğenini nasıl buldun

- Yalan söylersek Allah´tan korkarız, doğru söylersek de sizden korkarız. Sen, gecesinde, gündüzünde, gizlisinde, açığında, girdisinde, çıktısında, Yezid´i bizden daha iyi bilirsin. Benim ne demek istediğimi çok iyi anlarsın, bize düşen, emri dinleyip itaat etmektir. Sana düşen de, ümmete nasihat etmektir."

Muaviye, Hz. Hasan´la barış yaptığı zaman kendisinden sonra Hz. Hasan´ın veliaht olmasını kararlaştırmıştı. Ancak Hz. Hasan, vefat e-dince Yezid´in durumu Muaviye nezdinde kuvvetlendi ve Muaviye, onu veliahtlığa layık gördü, bu da babanın evladına olan sevgisinden dolayı idi. Yezid´de dünyevi necabet ve asaleti görüyordu. Özellikle hükümdar çocuklarının savaş taktiklerini bildiklerini, yönetimi düzgünce yürüte­bileceklerini, idari görevleri layıkı veçhiyle ifa edebileceklerini biliyor­du. Bunu sahabelerden herhangi birinin hakkıyla yerine getiremeyece­ğini sanıyordu. Bu sebepledir ki Muaviye, Abdullah b. Ömer´e şöyle de­mişti:

- Benden sonra reayanın (halkın) başıboş koyunlar gibi yöneticisiz kalmasından korktuğum için Yezid´i veliaht tayin ettim.

Ibn Ömer de ona şöyle demişti:

Herkes Yezid´e bey´at ettikten sonra ben de kendisine -organları ke­sik bir köle olsa bile- bey´at ederim.

Yezid´i veliaht tayin ettiğinden dolayı Said b. Osman b. Affan da Muaviye´yi kınamış ve Yezid´in yerine kendisini veliaht tayin etmesini istemişti. Ona şöyle demişti:

- Babam seninle ilgilendi. Nihayet şeref ve onurun doruk noktası­na yükseldin ama kendi oğlunu benden öne geçirdin, oysa ben şahsen ondan daha üstünüm, babam ve annem de onun babasından ve annesin­den daha üstündürler.

Muaviye, böyle diyen Hz. Osman´ın oğlu Said´e şu karşılığı verdi:

- Babanın bana iyilik ettiğini söylüyorsun. Bu, inkar edilmeyecek birşeydir. Babanın, Yezid´in babasından daha üstün ve hayırlı olduğu­nu söylüyorsun, bu gerçektir. Senin annen Kureyşf dir. Onun annesi Kelp kabilesindendir ve ondan da daha hayırlıdır. Senin Yezid´den daha hayırlı ve üstün olmana gelince, Allah´a yemin ederim ki, senin gibi adamlar, Dımaşk´ın Gota mıntıkasına dolup dolaşsalar bile Yezid, be­nim nazarımda hepinizden daha sevimlidir.

Muaviye´nin bir gün hutbe irad ederken şöyle dediğini önceki kısım­larda rivayet etmiştik:

"Allah´ım! Yezid´i bu idari işe ehil gördüğüm için veliaht tayin etmiş olduğumu biliyorsan, Yezid´in yönetime geçme işini başarıyla sonuçlan­dır. Eğer kendisini sevdiğim için veliaht tayin ettiğimi biliyorsan, onun yönetime geçme işini tamamlama."

Hafız İbn Asakir´in anlattığına göre Muaviye, bir gece arkadaşla­rıyla sohbeti derinleştirmiş. Çocuğu asil doğacak bir kadın hakkında ar­kadaşlarıyla konuşmuş, arkadaşları da çocuğu asil olacak bir kadının evsafını kendisine anlatmışlardı. Bunun üzerine Muaviye şöyle demiş­ti: "Bu nitelikte bir kadını tanımak isterdim." Meclisinde oturan arka­daşlarından biri ona şöyle demişti:

- Ey mü´minlerin emin! Sen bu nitelikte bir kadın buldun.

- Kimdir o

- Kızımdır, ey mü´minlerin emiri!

Bunun üzerine Muaviye, o kızla evlendi. Bu evlilikten oğlu Yezid, asil, necip, zeki ve mahir bir insan olarak doğdu. Muaviye, daha sonra başka bir kadınla evlendi. Bu kadın, onun yanında itibar sahibi oldu. Ona başka bir erkek çocuk doğurdu. Bunun üzerine Yezid´in annesi göz­den düştü ve Muaviye´nin evinin bitişiğindeki bir eve yerleşti. Muaviye, bir ara makamında diğer karısıyla oturmakta iken Yezid´in annesine baktı. Kadın, oğlu Yezid´in saçlarım tarıyordu. Diğer kadın, Yezid´in an­nesini kastederek şöyle dedi: "Allah, bu kadını ve saçım taradığı çocuğu­nu kahretsin." Bunun üzerine Muaviye de ona şöyle dedi:

"Niçin böyle söylüyorsun Allah´a yemin ederim ki, onun oğlu, senin oğlundan daha asil ve daha neciptir. İstersen bunu sana açıklarım." Böyle dedikten sonra Muaviye, ikinci karısının oğlunu çağırdı, ona şöyle dedi:

"Şu anda mü´minlerin emiri, senin her isteğini yerine getirmeye ha­zırdır, dile benden ne dilersen.

- Senden isteğim şudur ki, bana av köpekleri, atlar ve avcılar vere­sin, av partisine katılacak arkadaşları bana veresin.

- Bu isteklerini yerine getirmek üzere adamlarıma emir verdim. Bundan sonra Muaviye, Yezid´i çağırdı ve ona diğer oğluna söyle­diklerinin aynısını söyledi. Yezid de şu karşılığı verdi:

- Şu vakitte böyle bir istekte bulunmaktan mü´minlerin emiri beni affetmez mi

- Hayır, mutlaka isteğini söylemelisin.

- Allah, mü´minlerin emirinin ömrünü uzatsın. İsteğim, kendisin­den sonra beni valiaht tayin etmesidir. Zira öğrendiğime göre halka bir gün adaletle hükmetmek, 500 sene süreyle ibadet etmek kadar sevap­tır.

- Senin bu isteğini yerine getirdim.

Böyle dedikten sonra Muaviye, karısına şöyle dedi: "Yezid´i nasıl gördün " Kadın da Yezid´in kendi oğlundan daha üstün ve faziletli oldu­ğunu kesin olarak anlamış oldu. [4]



Ümmü Haram Bînti Milhan


İbn Cevzfnin.anlattığına göre bu sene de, yani hicretin elîialtına. se­nesinde Ümmü Haram binti Milhan el-Ensârîye vefat etmiştir. Bu ka­dın, Ubade b. Ubade b. Samit´in zevcesi idi. Alimlerin naklettikleri sa­hih kavillere göre bu kadın, Hz. Osman´ın halifeliği zamanında hicretin yirmiyedinci senesinde vefat etmiştir. Bu kadın, kocası ile birlikte Mua­viye komutasında Kıbrıs´a girişte katın tarafından yere atılıp ezilerek Ölmüş ve Kıbrıs´a demedilmiştir, tuhaf olan şudur ki; îbn Cevzî, bu kadı­nın biyografisinden bahsederken Buharî ve Müslim´in sahihlerinde yer alan bir hadisi nakletmiştir. Şöyle ki: "Peygamber (s.a.v.), bu kadının evinde öğle uykusuna yatmış iken rüyasında ümmetinden bir toplulu­ğun hükümdarlar gibi denizin ortasına gaza için gittiklerini görmüş ve rüyasını Ümmü Haram´a anlatınca o da Hz. Peygamber (s.a.v.)´den, kendisinin de bu deniz gazasında giden topluluk arasında bulunması için dua etmesini talep etmiş, Peygamber (s.a.v.) de ona bu şekilde dua etmişti. Sonra tekrar uyumuş, aynı rüyayı görmüş. Kadın yine şöyle de­mişti: "Ya Rasûlallah, beni de bu deniz gazasına giden topluluk arasına katması için Allah´a dua et." Rasûlullah (s.a.v.) da ona: "Hayır, sen ilk gruba dahilsin," demişti. Bunlar, Kıbrıs´ı fetheden topluluk idi ve bu ka­dın da onlarla beraber hicretin yirmi yedinci senesinde Kıbrıs´a gitti. Hicretin yirmi yedinci senesinde Muaviye´nin oğlu Yezid´le birlikte Rum beldelerine giden ikinci grupta bulunmadı, o grupta da Ebu Eyyüb el-Ensârî vardı. Ö zat, Kostantiniyye´de (İstanbul) vefat etti, mezarı Konstantiniyye surlarının yakınındadır, bunu peygamberlik delilleri bölümünde de nakletmiştik. [5]



Hicretin Elliyedîncî Senesi


Bu senede Abdullah b. Kays, Rum diyarına gazaya giderek kışı ora­da geçirdi.

Vakidî´nin ifadesine göre bu senenin şevval ayında Muaviye, Medi­ne valisi Mervan b. Hakem´i görevden azlederek yerine Velid b. Utbe b. Ebi Süfyan´ı vali tayin etti. Bu senede insanlara haccettiren kişi de odur. Çünkü Medine valiliği, onun uhdesine verilmişti. Bu senede Küfe valisi Dahhak b. Kays, Basra valisi Ubeydullah b. Ziyad, Horasan valisi Said b. Osman´dı.

İbn Cevzî dedi ki: Bu sene, Osman b. Hanif el-Ensârî el-Evsî vefat etti. Bu zat, Ubade üe Sehl b. Hanifin kardeşidir. Hz. Ömer, onu Irak´ta­ki Sevad haracım toplamak üzere göndermiş ve onu Küfe valiliğine ata­mıştı. Talha ile Zübeyr, Hz. Aişe ile birlikte oraya geldiklerinde o, emir­liği onlara teslim etmeye yanaşmadığı için sakalı, kaşları ve kirpikleri yolundu, ayrıca kendisine işkence yapıldı. Hz. Ali, Kûfe´ye geldiğinde şehri ona teslim etti. O, şöyle dedi: "Ey mü´minlerin emiri, senin yanın­dan ayrılıp buraya geldiğimde sakallı idim ama şimdi seninle sakalsız olarak buluşuyorum." Hz. Ali, onun bu deyişine gülümsedi ve: "Senin bu halinin sevabı Allah katandadır." dedi. Bu zatın, gözleri kör bir adamın Rasûlullah´a müracaat ederek gözlerinin aydınlığım kendisine geri ver­mesi için Allah´a dua etmesini istemesi ve Rasûlullah´m da duası saye­sinde Allah´ın gözlerini ona geri vermesine dair rivayet ettiği bir hadis vardır. Neseî tarafından da nakledilen bir hadisi vardır. Bu zatın, hicri elliyedinci senede vefat ettiğim İbn Cevzfden başkası söylemiş değildir. Doğrusunu Allah bilir. [6]



Hicretin Ellisekîzînct Senesi


Bu senede Malik b. Abdullah el-Has´amî, Rum diyarına (Anadolu) gazaya gitti.

Vakidî dedi ki: Bu senede Yezid b. Şecere, deniz gazasına gidip kışı orada geçirdi. Başka bir rivayette anlatıldığına göre Cünade b. Ebi Ümeyye, Rum illerine ve deniz seferine gitti. Rum diyarında kışı geçiren kişinin Amr b. Yezid el-Cühenî olduğu da söylenmiştir.

Ebu Maşer ile Vakidî dediler ki: Bu senede Velid b. Utbe b. Ebi Süf-yan, insanlara haccettirdi. Bu senede Muaviye, Abdurrahman b. Abdul­lah b. Osman b. Rabia es-Sakafî tbn Ümmii Hakem´i Küfe valiliğine ata­dı. Ümmü Hakem, Muaviye´nin kızkardeşidir. Muaviye, Küfe valisi Dahhak b. Kays´ı görevden azletti. İbn Ümmü Hakem, Kûfe´ye vali ola­rak gittiğinde güvenlik kuvvetlerinin başına Zaide b. Kudame´yi atadı. îbn Ümmü Hakem´in valiliği zamanında Hariciler baş kaldırdılar. Bu hadisede onların reisleri Havyan b. Dahyan es-Sülemî idi. îbn Ümmü Hakem, onların üzerine bir ordu gönderdi, bu ordu bütün Haricileri öl­dürdü, sonra İbn Ümmü Hakem Kûfelilere kötülük yaptı. Yönetimi alt üst etti. Kûfeliler de onu aralarından çıkarıp kovdular. O da dayısı Mua­viye´nin yanma dönerek durumu ona anlattı. Muaviye ona: "Seni Mı­sır´a vali olarak tayin edeceğim. Mısır senin için daha hayırlıdır." dedi ve onu Mısır valiliğine atadı. Mısır´a gitti. Şehre girmeden iki konak dı­şarıda Muaviye b. Hadic onu karşıladı ve kendisine: "Dayın Muavi­ye´nin yanına dön, ömrüme yemin ederim ki, seni Mısır´a sokmayacağız ki burada Kûfeli kardeşlerimize yaptığın gibi bize de kötülük yapmaya-sm ve kötü bir idare tarzı sergileyemiyesin." dedi. Bunun üzerine İbn Ümmü Hakem, Muaviye´nin yanma döndü. Muaviye b. Hadic te bir he­yetle birlikte onun peşi sıra yola çıkarak Muaviye´nin yanma geldi. Mu­aviye´nin huzuruna gittiğinde Muaviye´nin kızkardeşi Ümmü Hakem´i de orada buldu. Bu kadın, Kûfelilerin ve Mısırlıların kovduğu vali Ab-durrahman´m annesi idi. Muaviye onu görünce: "Aferin aferin işte bu, Muaviye b. Hadic´tir." dedi. Ümmü Hakem de: "Buna merhaba değil, bu­nun adını işitmek, kendisini görmekten daha iyidir." dedi. Muaviye b. Hadic te şu karşılığı verdi: "Yavaş ol bakalım ey Ümmü Hakem! Allah´a yemin ederim M, sen evlendin ama şereflenmedin, çocuk doğurdun ama asil bir çocuk doğurmadın. Fasık oğlunun bize vali olmasını istedin ki,

kardeşlerimiz Küfelilere yaptığı kötülüğü bize de yapsın, ama Allah bu fırsatı ona vermeyecektir, eğer o bize kötülük yapacak olursa, ona bir darbe vururuz. Senin yanında oturmakta olan şu Muaviye bundan hoş-lanmasa bile bunu yaparız." Muaviye de Ümmü Hakem´e dönerek "Ye­ter." dedi. [7]



Garip Bir Kıssa


Bu kıssayı "el-Muntazam" adlı kitabında İbn Cevzî senediyle birlik­te anlatır. Şöyle ki: Beni Özre kabilesinden bir genç ile îbn Ümmü Ha­kem arasında bir kıssa cereyan etmişti. Bu kıssanın özeti şudur: Muavi­ye, bir gün sofrada iken Beni Özre kabilesinden bir genç gelip karşısına dikildi ve ona, zevcesi Suad´a olan iştiyakını anlatan bir şiir okudu. Mu-aviye; onu yanma oturtup başından geçenleri anlatmasını istedi. Genç te şöyle dedi:

- Ey mü´minlerin emiri, ben amcam kızı ile evliydim, develerim ve koyunlarım vardı. Bunları ona harcadım, elimdeki malım azalmca.ba-bası benden yüz çevirdi ve beni Kûfe´deki valin İbn Ümmü Hakem´e şi­kayet etti. Küfe valisi, zevcemin güzelliğini duymuştu, beni zincire vu­rup hapse attı. Eşimi boşamam için bana baskı yaptı, ben de boşamak mecburiyetinde kaldım. Zevcemin iddeti tamamlanınca babası onu 10.000 dirhem karşılığı olarak Kûfe´deki valine verdi. Onunla evlendir­di, işte şimdi sana geldim. Ey mü´minlerin emiri, sen hüzünlenenlerin, darda kalanların, yandım diyenlerin imdadına koşarsın. Mahndan yok­sun bırakılanların dayanağısın, şimdi benim bu sıkıntıdan kurtulacak bir yolum yokmu Böyle dedikten sonra ağladı ve şöyle dedi:

"Yüreğimde ateş vardır, ateş kıvılcımlanıyor. Vücudum bitkin düştü, rengim sarardı.

Gözlerim keder yaşlarını akıtıyor, bu yaşlar sağnak yağmurlar gibi­dir.

Aşkından ağlıyorum, bu halime tabip şaşıyor.

Büyük bir bela ile karşılaştım, buna dayanacak güç yoktur.

Gecem gece değil, gündüzüm de gündüz değil."

Muaviye, o gence acıdı ve Küfe valisi îbn Ümmü Hakem´e bir mek-tub yazarak bu davranışından dolayı onu ayıplayıp kınadı ve gencin ka­rısını itirazsız boşamasını emretti. Mektubu alan Küfe vahşi İbn Ümmü Hakem, derin bir ah çekip: "Keşke mü´minlerin emiri beni bu kadınla bir yıl başbaşa bıraksaydı da sonra boynumu kılıçla vursaydı." dedi ve kadı­nı boşamaya kendini zorladı ama buna güç yetiremedi. Nefsi de boşama isteğine icabet etmedi. Fakat ulak, Muaviye´nin azarlayıcı mektubunu ona teslim edince mektuptaki ifadeler kendisini o kadını boşamaya zor­ladı. O da çaresiz kadını boşadı, yolundan çıktı. Bir heyetle birlikte Mu-aviye´ye gönderdi, kadın gidip Muaviye´nin huzurunda durunca Muavi­ye, çok güzel bir manzara ile karşılaştı. Kadını konuşturunca onun çok fasih ve tatlı konuştuğunu gördü. İnsanların en güzeli ve en nazlısı ol­duğunu müşahede etti. Kocası ve aynı zamanda amcası oğlu olan o gen­ce şöyle dedi: "Ey bedevi! Sana daha güzel şeyler versem bu kadının yo­lundan çıkar mısın " Genç şu karşılığı verdi: "Evet, başımı gövdemden ayırırsan bu kadının yolundan çıkarım." dedi. Sonra da şu şiiri söyledi:

"Beni yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş kimse gibi darb-ı me­sellere konu yapma.

Suad´ı, kendisine hayran olan üzüntü ve anma ile akşamlayıp aynı şekilde sabahlayan kederli kimseye geri ver.

Istıraplar beni bitkin düşürdü, yüreğim yanıyor, hem de ne yanma.

Allah´a yemin ederim ki, Suad´ın aşkım unutmayacağım, mezarım­da taşlar altında gövdem kayboluncaya dek onu aklımdan çıkarmaya­cağım.

Onun yolundan nasıl çekilebilirim ki, gönlüm ona tutkundur, kal­bim onsuz yapamıyor, sabredemiyor."

Muaviye dedi ki: "Kadına seçme hakkı verelim, ya seni ya da tbn Ümmü Hakem´i seçsin." Muaviye´nin böyle demesi üzerine Suad, şöyle dedi:

"Bunun her ne kadar işi kırığa gitmişse de,

Serveti azalmışsa da,

Benim nazarımda babamdan da, komşumdan da, dirhem ve dinar sahiplerinden de daha sevgilidir.

Kendisine ihanet edersem Cehennem ateşinin sıcaklığından korka­rım."

Muaviye güldü ve ona 10.000 dirhem para, binek ve sergi verilmesi­ni emretti, iddeti tamamlanınca da onu eski kocasına teslim edip onun­la evlendirdi.

Bu senede yani hicretin ellisekizinci senesinde Ubeydullahb. Ziyad ile Hariciler arasında çok hadiseler cereyan etti. Ubeydullah, onlardan çok sayıda adam Öldürdü, kalanları da hapsetti. O da babası gibi atılgan ve Hariciler hakkında kararlı bir kimse idi. Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah, elbetteki doğruyu daha iyi bilir. [8]



Bu Senede Vefat Eden Bazı Şahsiyetler


Bu senede Said b. As b. Ümeyye b. Abdü´ş-şems b. Abdumenaf el-Kureşi el-Umevî vefat etti. Onun babası Bedir savaşında kafir olarak öl­dürüldü. Onu, Hz. Ali öldürmüştü. Said, Hz. Osman´ın kucağında büyü­dü. Rasûlullah´m vefatı esnasında dokuz yaşında idi. Müslümanların Önde gelen şahsiyetlerinden ve meşhur cömert kişilerdendi. Dedesi Sa­id b. As Ebu Ecniha, Kureyş kabilesinde reisti. Ona taç sahibi anlamına gelen züttaç deniliyordu, çünkü o sarık sardığı zaman ona hürmeten o gün başkası sarık sarmazdı. Said, Hz. Ömer tarafından Sevad valiliğine atanmıştı. Hz. Osman da fasihliğinden ötürü onu Mushafları yazan gö­revliler arasına katmıştı, sakalı Rasûlullah´m sakalına çok benzerdi. Kur´ân´ı derleyip yazan ve talim eden on iki kişiden biri idi. Übey b. Ka*b ile Zeyd b. Zabit´te bu oniki kişi arasında idi. Hz. Osman, Velid b. Uk-be´yi azlettikten sonra Said´i Küfe valiliğine atadı. Said, Taberistan ve Cürcan´ı fethetti. Azerbaycanlılar, antlaşmayı bozunca Said, üzerlerine gitti ve orayı fethetti. Hz. Osman vefat edince fitneden uzaklaşıp bir kö­şeye çekildi. Cemel ve Sıffin savaşlarına katılmadı. Yönetim Muavi­ye´nin eline geçince yanma gitti. Muaviye onu kınadı. O da mazeretini beyan etti. Bu hususta uzun uzadıya ağır bir konuşma yaptı. Muaviye, onu iki kez Medine valiliğine atadı. İki kez de Mervan b. Hakem sebebiy­le onu bu görevden azletti. Bu zat, Peygamber (s.a.v.)´den, Ömer b. Hat-tab´tan, Osman´dan ve Aişe´den hadis rivayet etmiştir. Oğulları Amr b. Said el-Eşdak ile´Ebu Said, Salim b. Abdullah b. Ömer, Urve b. Zübeyr ve diğerleri de kendisinden hadis rivayet etmişlerdi. Onun, "Müsnet" ve Kütüb-ü Sitte´de hadisleri yoktur, güzel bir hayat tarzı vardı. İyi su* sak­lardı, çoğu kez arkadaşlarını cuma günleri toplar, onlara yemek yedirir ve elbise giydirirdi. Evlerine çeşitli hediyeler, armağanlar ve bol mik­tarda buğday gönderirdi. Keseleri doldurup mescitte ihtiyaç sahibi na­maz kılan kimselerin önüne bırakırdı.

îbn Asakir dedi ki: "Said´in Dımaşk´ta Dar-ı Naim denen bir evi ve Hammam-ı Naim denen bir hamamı vardı. Evi ile hamamı Dimas taraf-larındaydı, sonra Medine´ye döndü ve vefat edinceye kadar orada ika­met etti. Alicenâb, cömert ve övgüye layık bir kimse idi."

Ibn Asakir, onun şu hadislerini rivayet etmiştir:

Said b. As´tan rivayet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.), şöyle bu­yurmuştur: "Sizin İslâmiyet dönemindeki seçkinleriniz, cahiliye döne­mindeki seçkinlerinizdir."

Said b. As´tan rivayet olunduğuna göre îbn Ömer, şöyle demiştir: Kadının biri, Rasûlullah (s.a.v.)´a bir hırka getirdi ve şöyle dedi