๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => El-Bidaye Ven Nihaye => Konuyu başlatan: Esila üzerinde 02 Şubat 2011, 03:53:05



Konu Başlığı: Hevatifü´l-Cann
Gönderen: Esila üzerinde 02 Şubat 2011, 03:53:05
Hevatifü´l-Cann

 Hz. Peygamber (s.a.v.)´in geleceğini müjdelerken, Yemen hüküm­darı Rebia b. Nasr´a Şıkk ve Satihin söyledikleri şu söz, daha önceki say­falarda da geçmişti: "O, zeki bir peygamberdir. Yüce zat kâtından ona vahiy gelir." Peygamber Efendimiz´in doğumundan bahsederken de Sa-tih´in Abdülmesihe şöyle dediğini yine nakledeceğiz: "Okuma çoğaldı­ğında, Sava gölü kuruduğunda ve değnek sahibi geldiğinde..." Satih, bu sözlerle Hz. Peygamberi kasdetmişti.

Buharı, Abdullah b. Ömer´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ömer´in birşey hakkında;"Doğrusu ben, onun böyle olduğunu zannedi­yorum." dediğim duyduğumda mutlaka o şey, onun zannettiği gibi çı­kardı."

Bir ara Hattab oğlu Ömer, bir yerde oturmakta iken yanından yakı­şıklı bir adam geçti. Onu görünce şöyle dedi: "Zannını beni yanılttı." veya şöyle demişti: "Bu, adam cahiliyetteki dini üzerindedir." Veyahut şöyle demişti: "Bu onların kahinleri idi. Bunu yanıma çağırın hele." Adamı ça­ğırdılar. Geldi, Hz. Ömer, ona bu söylediklerini tekrarladı. O da şöyle de­di: "Bugüne kadar bir Müslümanm böyle karşılandığını görmemişim." Bunun üzerine Hz. Ömer kendisine şöyle dedi: "Allah aşkına sordukla­rımın cevabım ver." Adam da cevap verdi: "Ben, cahiliyette onların ka­hinleri idim." Hz. Ömer bu defa şöyle sordu: "Cinlerin sana getirdiği ha­berler arasında en çok hoşuna giden hangisiydi " Adam şu cevabı verdi: "Bir gün pazarda iken, cinim bana geldi ama kendisinde bir korku müşahede ettim. Bana dedi ki: "Cinleri ve onların şeytani aşmalarını, ümit kesmelerini, tepe üstü düştükten sonra develere ve semerlerine tutunduklarını (yani Muhammed (s.a.v.)´in zuhur edişini) görmedin mi " Hz. Ömer dedi M: "Doğru söylemiş. Çünkü bir ara ben, onların tanrı­larının yanında uyumakta iken, adamın biri bir buzağı getirip boğazla­dı. Orada bir ünleyici bağırdı, o zamana kadar o şiddette bir bağırma duymuş değildim. Bağırıp çağıran, şöyle dİ37ordu: "Ey düşmanlığı açıt olan! Bu iş başarıldı. Dili açık bir adam, Allah´tan başka ilah yok diyor.» Bu sesi duyduktan sonra oradakiler yerlerinden fırladılar. Ben de: "Bu işin arkasındaki şeyi anlamadıkça buradan ayrılmayacağım.» dedim. Sonra yine.o meçhul sesi duydum: "Ey düşmanlığı açık olan! Bu iş başa­rıldı. Dili açık bir adam, Allah´tan başka ilah yoktur, diyor." Üzerimiz­den çok geçmeden denildi 3d işte bu, peygamberdir."[2]

Hz. Ömer´in kendisiyle konuştuğu bu adam, Sevad b. Karib el-Ezdî´dir. Serat´tan Belka dağlarından Sedüsi isminde bir sahabe oldu­ğunu söyleyenler de vardır. O, bir heyetle birlikte Peygamber´Efendi­mizin yanma gelmişti. Ebu Hatmi ile İbn Mende´nin anlattıklarına göre Said b. Cübeyr ile Ebu Cafer Muhammed b. Ali, ondan rivayette bulun­muşlardır. Buharî, onun sahabe olduğunu söylemiş ve Ahmed İbn Revh el-Berzaî ile Darekutni ve diğerleri de onun adını, sahabelerin adları arasında anmışlardır. Hafız Abdülgani b. Said el-Mısrî´ye göre bu zatm adı Sevad b. Karib´dir. Osman el-Vakkasî´nin, Muhammed b. Kab el-Kurzî´den naklettiğine göre bu zat Yemen eşrafından imiş. Ebu Nuaym de "Dclailü´n-Nübüvve" adlı eserinde bundan söz etmektedir.

Muhammed b. İshak, Hz. Osman´ın kölesi Abdullah´tan rivayet etti ki; Hz. Ömer, bir ara halk arasında Mescid-i Nebevi´de oturmakta iken bir Arap onun yanma geldi. Tiz, Ömer, ona balonca şöyle dedi: "Bu adam, hâlâ müşrildiktedir. Müşriklikten ayrılmış değildir." veya: "Bu adam cahiliye döneminde kahin idi." dedi.

Adam, Hz. Ömer´e selam verip oturdu. Hz. Ömer: "Müslüman oldun mu " diye sorunca, Adam: "Evet, ya emir´ül-mü´minin." diye cevap verdi.

Hz. Ömer: "Sen cahiliyette kahin miydin " diye sordu. Adam, şu ce­vabı verdi: "Sübhanallah ya emir´ül-mü´minin! Halifeliğe geçtiğinden beri reayandan hiç birine söylemediğin bir sözü bana söyledin. Ve beni bu zan ile karşıladın!"

Hz. Ömer dedi ki: "Allahım, bağışla bizi, cahiliyet devrinde biz bun­dan daha kötü bir durumda idik. Putlara tapar, onları kucaklardık. Ni­hayet Allah, peygamber ve İslâmiyet ile ikramda bulunup bizleri yücelt­ti." Adam da; "Evet, ya Emirü´l-mü´minin. Ben, cahiliye döneminde ka- -hin idim." dedi. Hz Ömer; "Öyleyse sana bağlı olan cinin nasıl haberler getirdiğini söyle." dedi. Bunun.üzerine adanı: "İslâmiyet´ten bir ay veya daha az bir zaman önce cinim yanıma geldi ve şöyle dedi: "Cinleri ve şey-tanlaşmalarını, dinlerinden ümit kestiklerini, develere ve semerlerine tutunduklarını (yani Muhammed (s.a.v.)´in zuhurunu) görmedin mi " dedi.

İbn İshak, bu sözlerin şiir olmayıp seci olduklarını söyler.

O esnada Hz. Ömer, yanındakilere şöyle diyordu: "Vallahi ben, cahi­liye devri putlarının yanında bir kaç Kureyşli ile birlikte oturmaktay­dım. Araplardan biri, o put için bir buzağı kesip kurban etti.Biz de o kur­ban etinden bize biraz vermesini bekliyorduk. O esnada, o buzağının içinden bir ses duydum. O zamana kadar o şiddette bir ses duymuş değil­dim. Bu hadise de İslâm´dan bir ay veya daha az bir süre önce olmuştu. Ses şöyle diyordu: "Ey zehirli böcek! Bu iş başarıldı. Bir adam şöyle di­yor: Lâ ilahe illallah" İbn Hişanı dedi ki, o ses şöyle diyordu: "Adam, fa­sih bir lisanla şöyle ünlüyor: Lâ ilahe illallah, diyor." Yine İbn Hişanı de­di ki: Şiirden anlayan bazı kimseler bana şu kıtaları okudular:

"Cinlere ve şeytanlaşmalanna şaştım,

Develerini yükleyip Muhammed´e tabi olmalarına hayret ettim.

Hidayet talebiyle Mekke´ye yöneldiler.

Cinlerin mü´minleri, murdarları gibi değildir."

Hafız Ebu Ya´lâ el-Mavsilî, Muhammed b. Ka´b el-Kurezî´den riva­yet etti ki: Bir ara Hz. Ömer, bir yerde oturmakta iken adamın biri ya­nından geçti. Kendisine: ´Ya emir´ül-mü´minin! Şu adamı tanıyormu-sun " diye sorduklarında o; "Bu kimdir " diye sordu. Dediler ki: "Bu, Se­vad b. Karib´dir. Haberci cini, Rasûlüllah´ın zuhur ettiğini ona bildir­mişti."

Hz. Ömer, onu yanma getirtti. Ona: "Sen Sevad b. Karib misin " diye sorunca o da, evet, dedi. Hz. Ömer: "Sen hala kahinliğini sürdürüyor musun " de}dnce adam öfkelenip şu cevabı verdi: "Müslüman olduğum günden beri hiç kimse, bana bu soruyu yöneltmemişti ey emir´ül-mü´mi­nin!"

Hz. Ömer dedi ki: "Ey Allah´ım, sen ne münezzeh ve ne yücesin! Arkadaş, müşriklikteki günahımız, senin kahinlik günahından daha büyük idi. Hz. Peygamberin zuhuruna dair haberci cinin sana getirdiği haberleri bana anlat." Adam dedi ki: "Ey mü´minlerin emiri. Ben bir gece uyku ile uyanıklık arasında iken, haberci cinim bana geldi. Ayağıyla ba­na vurdu ve: "Ey Sevad b. Karib, kalk. Sözlerimi dinle. Eğer aklın varsa anla. Bilesin ki, Lüey b. Galip soyundan bir peygamber gönderildi. İnsanları, Allah´a imana ve O´na ibadet etmeye davet ediyor." dedi. Son­ra da şu şiiri okudu:

"Cinlere ve taleblerine şaştım,

Develerini yükleyip Muhammed´e tabi olmalarına hayret ettim.

Hidayet talebiyle Mekke´ye yöneliyorlar. Cinlerin doğruları, yalancıları gibi değildir. Haşimîlerin temiz olanına yönel. Onların öndekileri, arkadakileri gibi değildir."

Ona: "Bırak biraz uyuyayım. Akşama kadar çok yoruldum." dedim. İkinci gece yine gelip ayağıyla beni iterek şöyle dedi: "Kalk ey Sevad h. Karib! Sözlerime kulak ver. Eğer aklın varsa anlamaya çalış. Bilesin ki, Lüey b. Galip soyundan bir peygamber gönderildi. O, Allah´a imana ve O´na ibadete davet ediyor." Böyle dedikten sonra şu şiiri okudu:

"Cinlere ve haber vermelerine şaştım,

Develerini yükleyip Muhanımed´e tabi olmalarına hayret ettim.

Hidayet talebiyle Mekke´ye yöneliyorlar.

Cinlerin mü´minleri, kafirleri gibi değildir.

Haşimîlerin saf ve temiz olanına yönel.

O, Mekke´nin tepeleriyle taşları arasındadır."

Ona: "Bırak uyuyayım. Çünkü akşama kadar çok yoruldum." de­dim. Üçüncü gece yine gelip ayağıyla bana vurdu ve : "Ey Sevad b. Karib! Kalk ve sözlerime kulak ver. Eğer akim varsa sözlerimi anlamaya çalış. Bilesin ki Lüey b. Galip soyundan bir peygamber gönderildi. O, insanla­rı Allah´a imana ve O´na ibadet etmeye davet ediyor." dedikten sonra şu şiiri okudu:

"Cinlere ve haber vermelerine şaştım,

Develerini yükleyip Muhammed´e tabi olmalarına hayret ettim.

Hidayet talebiyle Mekke´ye yöneldiler,

Cinlerin hayırlıları, murdarları gibi değildir.

Haşimîlerin saf ve temiz olanına yönel,

Gözlerinle onun başına bak."

Kalktım ve dedim ki: "Allah, benim kalbimi imtihan etti." Daha son­ra da deveme binip Mekke´ye geldim. Baktım ki Rasûlullah, ashabı ara­sında oturuyor. Yaklaşıp dedim ki: "Ya Rasûlallah, sözlerimi dinle." O da: "Yaklaş ve konuş." dedi. Ben de şu şiiri okumaya başladım:

"Geceleyin sükuna erip uykuya daldığımda dostum bana geldi.

O, imtihan edildiğim hususlarda yalancı değildi.

Üç gece üstüste geldi ve dedi ki:

Lüey b. Galip soyundan sana bir peygamber geldi.

Ben de paçaları sıvayıp süratle deveme bindim.

Devem beni çöllerden aşırıp getirdi.

Allah´tan başka birşey olmadığına şahadet ederim.

Senin de bütün gaibler üzerine güvenilir olduğuna tanıklık ederim,

Ey şerefli ve temiz kimselerin oğlu!

Sen, Allah´a yaklaştıran vesilelerin en yakınısın.

Getirdiğin hükümler, saç örgülerini ağartacak kadar ağır da olsa.

Ey beşerin en hayırlısı, getirdiklerini bize söyleyip emret.

Şefaatin olmayacağı günde bana şefaatçi ol.

Sevad b. Karib´i azaptan kurtar."

Bu sözlerim üzerine Rasûlullah (s.a.v..) ile ashabı çok sevindiler. Öy­le ki; sevinçleri yüzlerinden okunuyordu. Hz. Ömer yerinden fırlayıp ya­nıma geldi. Bana sarılıp şöyle dedi: "Bu sözleri senden duymayı çok ar­zuluyordum. Haberci cinin bugün de sana geldi mi "diye sordu. Ben de şöyle cevap verdim: "Kur´ân okuduğum günden beri bana gelmedi. Cine . karşı Allah´ın kitabı ne güzel bir bedeldir." Sonra Hz. Ömer şöyle dedi: "Birgün Kureyş´in bir mahallesinde idik. O mahalle halkına Alu-Zerih denirdi. Bunlar, bir buzağı kesip kurban etmişlerdi. Kasap, onu yüzmek ve etlerini ayırmakla meşguldü. O esnada buzağının karnından bir ses duyduk. Ama birşey görmedik. Sesin sahibi şöyle diyordu: "Ey Alu-Ze­rih! Bu iş başarıldı. Açık dilli bir ünleyici şöyle sesleniyor: Allah´tan baş­ka ilah olmadığına şahadet ederim."

Hanz Ebu Bekir Muhammed b. Cafer b. Sehl el-Haraitî, Hevatifül-canla ilgili olarak derlediği kitabında Ebu Cafer Muhammed b. Ali´nin şöyle dediğini rivayet eder: Sevad b. Karib es-Sedûsî, Hattab oğlu Ömer´in yanına gitmiş, Ömer ona şöyle demişti: "Allah aşkına ey Sevad b. Karib! Söyle bakalım. Bugün de kahinliğinden birşeyler hissedebil­mekte misin " Sevad şu cevabı vermişti: "Sübhanallah ey mü´minlerin emiri! Bugün meclisinde oturanlardan herhangi birine bana yönelttiğin bu soruyu yöneltmedin." Hz.Ömer : "Sübhanallah ey Sevad! Müşriklik-teki günahlarımız, senin kehanet günahından daha büyük idi. Allah´a andolsun ki ey Sevad, senin çok hoşuma giden bir sözünü duymuştum." dedi.

Sevad dedi ki: "Vallahi ey mü´minlerin emiri, o söz çok hayret verici

bir sözdü."

Hz. Ömer: "Öyleyse onu bana tekrarla." dedi.

Sevad dedi ki: Ben cahiliye döneminde kahin idim. Bir gece uyu­makta iken haberci cinim, yanıma gelip ayağıyla beni iterek: "Ey Sevad, sana söyleyeceklerime kulak ver." dedi. Ben de; söyle, deyince söze şöyle başladı:

"Cinlere ve onların ses verişlerine şaştım.

Develerini yükleyip Muhammed´e tabi olmalarına hayret ettim.

Hidayet talebiyle Mekke´ye yöneldiler.1

Cinlerin mü´minleri, murdarları gibi değildir.

Haşinin1 erin saf ve temiz olanlarına yönel.

Gözlerinle onun başına bak."

Uykuya daldım ve sözlerini önemsemedim. İkinci gece cin yine bana gelip ayağıyla iterek şöyle dedi: "Ey Sevad b. Karib! Sana söyleyecekleri­me kulak ver." Ben de; söyle deyince söze şöyle başladı:

"Cinlere ve taleplerine şaştım.

Develerini yükleyip Muhammed´e tabi olmalarına hayret ettim.

Hidayet talebiyle Mekke´ye yöneliyor.

Cinlerin doğruları, yalancıları gibi değildir.

Haşimîlerin saf ve temiz olanlarına yönel.

Öndekileri, arkadakileri gibi değildir."

Bu defa cinin söyledikleri beni biraz daha etkiledi. Fakat tekrar uyudum. Üçüncü gece yine gelip ayağıyla bana vurdu. Sonra şöyle dedi: "Ey Sevad b. Karib! Anlıyor musun yoksa anlamıyor musun " Ben de; neyi diye sordum. Bunun üzerine bana dedi ki: Mekke´de bir peygam­ber ortaya çıktı. İnsanları, Rabbine ibadete davet ediyor. Sen, onun ya­nına git. Benim söyleyeceklerime kulak ver." Ben de, söyle dedim. Sö",e şöyle başladı:

"Cinlere ve taleplerine şaştım.

Develerini yükleyip Muhammed´e tabi olmalarına hayret ettim.

Hidayet talebiyle Mekke´ye yöneliyor.

Cinlerin doğruları, yalancıları gibi değildir.

Haşimîlerin saf ve temiz olanlarına yönel.

O, Mekke´nin taşlarıyla tepeleri arasındadır."

Anladım ki bu defa Cenâb-ı Allah, benim için hayır ve iyilik murad etmiş. Ben de kalkıp bir abamı ikiye böldüm. Onu giydim. Yola çıkarak Peygamber (s.a.v.)´in yanma geldim.İslâmiyet´i bana anlattı. Ben de Müslüman oldum ve durumumu kendisine anlattım. Buyurdu ki: "Müslümanlar, biraraya geldiklerinde bu haberleri onlara da anlat." Müslümanlar toplandıklarında ayağa kalkıp şöyle dedim:

"Haberci cinim üç gece peşpeşe, ortalığı sessizlik kaplayıp herkes uyuduktan sonra yanıma geldi. İmtihan edildiğim şeyde ben yalan söy­lemiyorum. O bana dedi ki: "Lüey b. Galip soyundan bir peygamber sana geldi!" Ben de genç ve süratli deveme binip çölleri aşarak buraya geldim.

Biliyorum ki Allah´tan başka bir Rab yoktur. Sen de her gaib olanın üze­rine güvenilir bir kimsesin. Ey soylu ve temiz kimselerin oğlu! Sen, in­sanları Allah´a en çok yaklaştıran bir vasıtasın. Ey en hayırlı peygam­ber! Bize getirdiğin şeyler, saç örgülerini ağartacak cinsten de ağır olsa, onları bize söyleyip emret."

Müslümanlar, bu konuşmam üzerine çok sevinmişlerdi. . Hz.Ömer, bana: "Bugünde o eski kehanetinden birşeyler hissedebil­mekte misin " diye sorunca ben: "Allah´ın, bana Kur´ân´ı öğretmesinden sonra kahinliği hissetmiyorum." dedim.

Muhammed b. Saib el-Kelbî, Ömer b. Hafs´m şöyle dediğini rivayet eder: Hz. Ömer, yanma gelen Sevad b. Karib´e şöyle bir soru sormuştu: "Ey Sevad b. Karib! Kahinliğinden birşeyler kaldı mı " Sevad bu soruya öfkelenerek şöyle cevap verdi: "Ey mü´minlerin emiri! Araplardan her­hangi birini bu şekilde karşıladığını zannetmiyorum."

Hz. Ömer, Sevad´m yüzündeki öfkeyi görünce şöyle dedi: "Bak Se­vad! Şu günümüzden önceld yolumuz olan müşriklik, kahinlikten daha büyük bir günahtı. Ey Sevad! Bana senden duymayı arzuladığım şeyleri

söyle.

Sevad söze şöyle başladı: "Evet... Bir ara geceleyin Serat´ta deveme binerek yola çıkmıştım. Birara uykuya dalmıştım. Cinlerden haberci bir dostum yanıma gelerek ayağıyla beni itip şöyle dedi: ´Ey Sevad b. Karib, Kalk! Tihame´de bir peygamber zuhur etti. İnsanlan hakka ve dosdoğru

yola davet ediyor."

Sevad, serüvenini önceld sayfalardaki gibi tam olarak baştan sona anlattı. Ve şiirinin sonuna şu beyti ilave etti:

"Senden başka bir yakının fayda vermeyeceği günde, Bana şefaatçi ol ve Sevad´ı azaptan kurtar."

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Kavmine git ve bu şiiri onlara da

oku."

Hafız İbn Asakir, Said b. Cübeyr´in şöyle dediğini rivayet eder: "Se­vad b. Karib el-Ezdî bana haber verdi ki: "Bir ara Serat dağlarından bi­rinde uyumakta idim. Bir şahıs, gelerek ayağıyla bana vurdu..." Böyle dedikten sonra Sevad, serüvenim baştan sona anlattı.

Yine Hafız İbn Asakir, Sevad b. Karib´in şöyle dediğini rivayet eder: "Ben, Hindistan´a gitmiştim. Bir gece haberci cinim yanıma geldi..." Böylece söze başlayarak serüvenini baştan sona anlattı. Serüveninin sonunda okuduğu şiirini tamamladığında da, Rasûlullah (s.a.v.) azı diş­leri görününceye kadar gülmüş ve: "Sevad kurtuluşa erdi." demişti.

"Delailü´n-Nübüvve" adlı eserde Ebu Nuaym, Abdullah el-Um-manî´nin şöyle dediğini rivayet eder: Bizde, Mazin b. Adup adında bir adam vardı. Mazin-, Semaya köyündeki bir putun hizmetkarlığım yapı­yordu. Semaya, Umman´a bağlı bir köydü. Samit oğulları, Hütame oğul­ları ve Mühreliler, oradaki puta ibadet ederler di.Mühreli ler, Mazin´in dayılarıydılar. Mazin´in annesi, Zeynep binti Abdullah b. Rebia b. Hü-veystir ki, o da Nemran oğulları kabile sindendir.

Mazin şöyle demişti: "Bir gün putumuzun yanında bir kurban kes­miştik. Kurbanın karnından bir ses duydum. Sesin sahibi şöyle diyordu: "Ey Mazin, kulak ver, sevineceksin. Hayır açığa çıktı. Şer gizlendi. Mu-dar oğullarından bir peygamber zuhur etti. O, en büyük Allah´ın dinine bağlıdır. Taştan yontulma putları bırak ki, Cehennem´in sıcaklığından kurtulasın!" Bu sesi duyunca, çok korktum. Aradan bir kaç gün geçtik­ten sonra bir kurban daha kestik. Bu defa puttan şöyle bir ses geldi: "Bana bak bana! Aslında bildiğin şeyleri benden dinle. Bu, gönderilen bir peygamberdir. Hak ile gelmiştir. Ona, vahiy inmiştir. Ona iman et ki doğru yola giresin. Yanmakta olan alevli Cehennem ateşinden kurtula­sın. O ateş ki, yakıtı büyük taş parçalarıdır." Kendi kendime, "Bu çok hayret verici birşey" dedim. Aslında bu, benim için murad edilen hayır ve iyiliktir. Bize, Hicaz´dan bir adam geldi. "Gerilerde ne haber var " di­ye sordum. Dedi ki: Ahmed adında bir adam ortaya çıktı. Yanına gelen herkese: "Allah´ın davetçisine icabet edin." diyor. Bunun üzerine yanı­mıza gelen Hicazlı adama: Bu duymadığım bir haber, dedim. Putumu­zun üzerine atılıp onu paramparça ettim. Deveme binip Rasûlullah (s.a.v.)´ın yanma geldim. Allah, kalbimi İslâm´a açmıştı. Ben de Müslü­man oldum ve şöyle dedim:

"Yacur putunu kırıp paramparça ettim. Bir Rabbimiz vardı. Onu ta­vaf ederdik. Saptıkça sapardık, ama Haşimî ile sapıklıktan kurtulup hi­dayete erdik. Yacur´un dini umurumda değildi. Ey Süvari, Samit oğulla­rıyla kardeşleri Hutame´ye ve dostlarına benden şu haberi götür: Bana Rabbimin Yacur olduğunu söyleyenlere kızgınım!"

Dedim ki: Ya Rasûlallah, ben eğlenceye düşkünüm. Kadınlara ve iç­kiye de tutkunum. Kurak seneler bizi mahvetti. Mallarımızı götürdü. Çoluk çocuğumuzu bitkin düşürdü. Benim oğlum yoktur. Allah´a dua et te bendeki bu kötülükleri gidersin. Bana haya nasip etsin ve bir oğul bahşetsin."

Peygamber (s.a.v.) şöyle dua etti: "Allahım, ona eğlence yerine Kur´ân okumayı, haram yerine helali, günah ve zina yerine iffeti ver. Ona haya nasip et ve bir oğul bahşet."

Cenâb-ı Allah, kendimde hissettiğim kötülükleri benden giderdi. Umman, verimli hale gelip bol bitkiler verdi. Dört hür kadınla evlendim. Kur´an´m yansım ezberledim. Allah, bana Hayyan isminde bir evlad ba­ğışladı."

Mazin, böyle dedikten sonra da, şu şiiri okudu:

"Ya Rasûlallah! Bineğim koşup sana geldi. Çölleri aştı. Umman´dan Arc´a kadar geldi ki, ey çakıllara basanların en hayırlısı; bana şefaat edesin de Rabbin beni bağışlasın. Ve kurtuluşa ermiş olarak kavmime döneyim. O kavmim ki, Allah rızası için dinlerinden ayrıldım. Onların görüşü benim görüşüm değildir. Onlar, benim gibi kimseler değildirler. Ben, içkiye ve zinaya düşkün bir kimse idim. Gençliğimde böyle idim. Nihayet ihtiyarlayıp bitkin düştüm. Rabbim, içki yerine Allah korkusu­nu ve haşyetini verdi. Zina yerine, iffeti verip haya yerlerimi korudu. Ar­tık yegane düşüncem cihad oldu. Niyetim, orucum ve haccım da Allah içindir."

Kavmime döndüğümde bana küfrettiler, kınayıp azarladılar. Bir şairlerine emredip bana hicviyeler dizdirdiler. Ben de; "Eğer ona karşı­lık verirsem, aslında kendimi yermiş olurum." dedim ve yanlarından ayrıldım. Fakat daha sonra onlardan kalabalık bir heyet yanıma geldi. Daha önceleri ben onların idarecisiydim. İşlerini yürütürdüm. Bana de­diler ki: "Ey Amca oğlu! Sana kötü davrandık. Bundan memnun değiliz. Eğer bu kötülüğümüzü görmezden gelirsen, tekrar yurduna dön ve işle­rimizi de eskisi gibi idare et. Dinin sana kalsın." Ben de onlarla birlikte yurduma döndüm ve şöyle dedim:

"Size karşı öfkeli olmak, tadımı çok acı birşeydir.

Bize karşı öfkeli olmanız ise ey kavmim, size göre süt gibidir.

Sizin ayıplarınız açıklansa ve yayılsa bile, bunu âlem anlamaz.

Ama bizim ayıplarımız söylendiğinde, bunu hepiniz anlarsınız.

Şairimiz, size karşı kötü birşey söyleyemez.

Ama sizin şairiniz, bize küfretmede dili açık bir kimsedir.

Bilesinizki, size karşı kalblerimizde kin yoktur.

Ama sizin kalblerinizde, kin ve düşmanlık vardır."

Mazin dedi ki: Bundan sonra Cenâb-ı Allah, onların tamamını İslâm hidayetiyle nurlandırdı.

Hafız Ebu Nuaym, Cabir b. Abdullah´ın şöyle dediğini rivayet eder: Peygamber (s.a.v.)´in risaletle görevlendirildiği haberinin Medine´de ilk yayılışı şöyle oldu: Medine´de cinlerden habercisi olan bir kadın vardı. Günün birinde cin, beyaz bir kuş şekline bürünerek kadının evinin duvarına kondu Kadın ona: "Niçin yanımıza geliniyorsun Gelde sohbet edelim. Karşılıklı haberleşelim." dedi. Cin, kadına şu cevabı verdi: "Mekke´de bir peygamber ortaya çıktı. Zinayı haram kıldı. Bize de gök­lerden haber alma yolu kapandı."

Vakidî, Ali b. Hüseyn´in şöyle dediğini rivayet eder: Peygamber (s.a.v.)´in risaletle görevlendirildiğine dair ilk haberin Medine´ye gelişi şöyle oldu: Fatıma adındaki bir kadının haberci bir cini vardı.Günün birinde o haberci cin gelip Fatıma´nm evinin duvarı üzerine kondu. Fatı-nıa: "İçeri gelmez misin " diye sorunca, o, şöyle cevap verdi: "Hayır, zinayı haram kılan peygamber ortaya çıktı."

Tahinilerden bazıları, bu mı mürsel olarak rivayet etmişlerdir. O haberci cinin adının da Ibn Levzan olduğunu söylemişlerdir.İbn Levzan, bir süre kaybolup Fatıma´ya görünmez olmuştu. Bilahare geldi­ğinde Fatıma onu kınamış ve niçin geciktiğini sormuştu. O da: "Ben Rasûle gittim. Onun zinayı haram kıldığım işittim. Sana selam olsun." diye karşılık vermişti.

Vakidî, Osman b. Afîan´m şöyle dediğini rivayet eder: "Bir kervanla birlikte Şam´a gitmiştik. Gidişimiz, Rasûlullah (s.a.v.)´m bisetinden ön­ce idi. Şam girişine vardığımızda orada kahin bir kadın vardı. Karşımı­za çıktı ve şöyle dedi: "Arkadaşım gelip kapımda durdu. İçeri girmez mi­sin " dediğimde bana şu cevabı verdi: "Buna yol ve imkan yok. Ahmed çıktı ve karşı durulmaz birşey getirdi. Sonra dönüp Mekke´ye geldim. Rasûlullah (s.a.v.)´m Mekke´de zuhur edip insanları yüce Allah´a imana davet ettiğini gördüm."

Vakidî, Muhammed b. Abdullah ez-Zührî´nin şöyle dediğini rivayet eder: "Daha önce vahiy, cinler tarafından duyulurdu. İslâmiyet geldik­ten sonra onlar, vahyi dinlemekten menolundular. Beni Esed kabilesin­den Saire adında bir kadın vardı. Onun cinlerden bir habercisi vardı. Ar­tık vahyin cinler tarafından duyulamaz olduğunu görünce Saire´nin ya­nma dönüp göğsünün içine girdi.Göğsünde sıkıntılar meydana getirdi. Saire´nin de aklı başından gitti. Göğsünün içindeki cin şöyle konuşuyor­du: "Şiddetli durum ortaya kondu. Göklerden haber almak men olundu. Karşı durulamayacak şey geldi. Ahmed, zinayı haram kıldı."

Hafız Ebu Bekir el-Haraitî, Mirdas b. Kays es-Sedüsî´nin şöyle dedi­ğini rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v.)´m meclisinde bulundum. Yanında kahinlikten ve Peygamber (s.a.v.)´in zuhuru esnasında kahinliğin deği­şikliğe uğramasından bahsedildi.Dedim ki: "Ya Rasûlallah! Bu hususta bizde bazı bilgiler var. Sana şunu haber vereyim ki, bizde bir cariye var­dı. Adı, Hülasa idi. İyi bir kimse olarak bilinirdi. Bir defasında yanımıza gelip şöyle konuştu: "Ey Devs topluluğu! Başım