๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => El-Bidaye Ven Nihaye => Konuyu başlatan: Esila üzerinde 08 Aralık 2010, 15:45:59



Konu Başlığı: Hastalığa Yakalanan Ve Rasûlullah´ın Duası Üzerine Iyîleşen Kîşîler
Gönderen: Esila üzerinde 08 Aralık 2010, 15:45:59
Hastalığa Yakalanan Ve Rasûlullah´ın Duası Üzerine Iyîleşen Kîşîler

Koyunun Rasûlullah´a Secde Etmesi

Kurdun, Rasûlullaıtın Peygamberliğine Şahadet Etmesi

Hz. Peygamberin Evindeki Yırtıcı Hayvanın Kıssası

Aslan Olayı

Geyik Vaıcası

Keler Kıssası

Eşekle İlgili Hadîs.

Kaya Kuşu İle Îlgîlî Mucize.

Işık Mucizesi

Temim Ed-Dârî´nîn Kerameti

Bu Ümmetten Bir Velinin Kerameti

Alâ B. Hadremî Île Dîğer Bir Kişinin Olayı

Zeyd B. Harîce Kıssası Ve Onun Öldükten Sonra Konuşması

Ölülerin Konuşmaları Ve Tuhaf Halleri

Küçük Çocuklar Ve Dilsizlerin Konuşmaları

Hastalığa Yakalanan Ve Rasûlullah´ın Duası Üzerine Iyîleşen Kîşîler

Rasûlullah´ın Hayır Duaları

Fasıl

Fasıl



Koyunun Rasûlullah´a Secde Etmesi


Ebu Muhammed Abdullah b. Hamid, Enes b. Malik´in şöyle dediğim rivayet etmiştir:

"Peygamber (s.a.v.), Ebu Bekir, Ömer ve Ensâr´dan bir adamla bir­likte Ensâr´dan birinin bahçesine girdi. Bahçede bir koyun vardı. Rasûlullah´a secde etti. Ebu Bekir dedi ki:

- Ya Rasulallah, şu koyuna nisbetîe bizim sana secde etmemiz ge­rekir.

- Bir kimsenin, bir başkasına secde etmesi uygun olmaz. Eğer uy­gun olsaydı, kadının kocasına secde etmesini emrederdim."

Bu, garib bir rivayettir. Senedinde tanınmayan kişiler vardır. [1]



Kurdun, Rasûlullaıtın Peygamberliğine Şahadet Etmesi


imam Ahmed b. Hanbel, Yezid kanalı ile Ebu Said el-Hudrî´nin şöy­le dediğini rivayet etmiştir:

"Bir kurt, bir koyuna saldırdı. Yakaladı. Çoban, koyunu kurtarmak için kurdun pençesinden çekti. Bunun üzerine kurt, arkası üstü oturup şöyle dedi:

- Allah´tan korkmaz mısın sen Allah´ın bana gönderdiği bir rızkı elimden çekip alıyorsun! Adam, hayret ve dehşet içinde:

- Hayret, bir kurt benimle insanlar gibi konuşuyor!

- Bundan daha hayret verici birşeyi sana haber vereyim mi Mu-hammed, Medine´de öncekilerin haberlerini insanlara bildiriyor!

Çoban, koyunlarını önüne katıp Medine´ye geldi. Koyunları Medi­ne´nin bir köşesine bıraktı. Sonra Rasûlullah´m yanma gelip durumu anlattı. Rasûlullah (s.a.v.) da emir verdi, insanların mescide toplanma­ları çağrısında bulundu. Sonra Rasûlullah, çıkıp çobana dedi ki:

- Gördüklerini cemaata anlat.

Çoban gördüklerini orada toplanan cemaata anlatınca, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

- Doğru söyledi. Muhammed´in nefsi kudret elinde bulunan zata yemin ederim ki, canavarlar insanlarla konuşmadıkça, kişi kendi kır­bacının ucuyla ve ayakkabısının bağıyla konuşmadıkça ve baldırı da kendisinden sonra ailesinin ne yaptığını kendisine haber vermedikçe kıyamet kopmayacaktır."

Beyhakî, bunun sahih olduğunu söylemiştir.

İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu´l-Yeman kanalıyla Ebu Said el-Hud-rfnin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Bir ara bedevinin biri, Medine´nin bir tarafında koyunlarını otlat­maktayken kurdun biri gelip koyunlarından birine saldırdı. Pençeleri arasına aldı. Bedevi çoban gelip koyunu kurttan kurtarmaya çalıştı, kurda bağırıp çağırdı. Ancak kurt inad etti. Gidip kuyruğunu yere vura­rak arkası üstü oturdu ve çobana hitab etti:

- Allah´ın bana nasib ettiği bir rızkı elimden alıyorsun!

- Hayret, kuyruğunu yere vuran bir kurt benimle konuşuyor ha!

- Vallahi ey çoban, sen bundan daha hayret verici şeyleri bırakmışsın, benimle uğraşıyorsun.

- Bundan daha hayret verici ne var

- iki kara taşlık arasında, iki hurma bahçesi arasındaki Allah Rasûlü, insanlara geçmişte olan şeylerle gelecekte olacak şeyleri haber

veriyor!

- Bunun üzerine bedevi çoban, koyunlarına ünledi, onları önüne katıp Medine´nin bir taranna bıraktı, sonra Peygamber (s.a.v.)´in evine doğru yola koyuldu, gelip kapısını çaldı. Peygamber (s.a.v.), namazını tamamladıktan sonra:

- Koyunların sahibi bedevi nerede diye sordu. Bedevi ayağa kalk­tı. Rasûlullah (s.a.v.) ona:

- Duyduklarını ve gördüklerim insanlara anlat, dedi. Bedevi´de gördüğü kurdun durumunu ve ondan işittiği sözleri insanlara anlattı. Rasûlullah (s.a.v.) da şöyle buyurdu:

- Doğru söyledi. Kıyametten önce bazı alametler görülecektir. Nef­sim kudret elinde bulunan zata yemin ederim ki, sizlerden biri, ailesi­nin yanından çıktıktan sonra ayakkabısı veya kırbacı veya değneği ken­disinden sonra ailesinin ne yaptığını kendisine haber vermedikçe, kıya­met kopmayacakür."

imam Ahmed b. Hanbel, Ebu Hüreyre´nin şöyle dediğini rivayet et­miştir:

"Bir kurt, bir koyun sürüsüne gelerek bir koyunu kapıp aldı. Sürü­nün çobanı onunla uğraştı, nihayet koyunu onun pençesinden kurtardı. Bunun üzerine kurt, bir tepeye çıkıp kuyruğunu yere vurarak arkası üs­tü oturdu ve şöyle dedi:

- Allah´ın bana nasib ettiği bir rızka yöneldim, ama sen onu elim­den çekip aldın!

- Vallahi bugüne kadar konuşan bir kurt görmedim.

- Bundan daha hayret verici birşey var. Bir adam iki hurmalık ve iki kara taşlık arasında (Medine´de) geçmişteki hadiseleri ve bundan sonra cereyan edecek hadiseleri size haber veriyor!

Çoban Yahudi idi. Peygamber (s.a.v.)´in yanına gidip Müslüman ol­du. Gördüğü hadiseyi ona bildirdi. Peygamber (s.a.v.) de onu tasdik etti. Sonra da şöyle dedi:

- Bu, kıyametten Önce görülecek alametlerden biridir. Yakın bir zamanda kişi evinden çıkacak, evine dönmeden ayakkabıları ve değne­ği, kendisinden sonra ailesinin ne yaptığını kendisine anlatacaktır."

«Delâilü´n-Nübüvve» adlı eserde Ebu Nuaym, Enes b. Maliksin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

ebük gazvesinde Peygamber (s.a.v.) ile beraberdim. Koyunlarım ürküp kaçtılar. Kurdun biri gelip sürüden bir koyunu kapıp aldı. Çoban­lar onun peşinden koştular. Kurt, dedi ki:

- Allah´ın-bana yedireceği bir rızkı elimden çekip alacaksınız. Öyle mi

Oradakiler şaşkına döndüler. Kurt, konuşmasına devamla şöyle dedi:

- Kurdun konuşmasından ne diye hayrete düşüyorsunuz Oysa Muhammed´e vahiy nazil olmuştur. Kimi onu tasdik etmiş, kimi de ya­lanlamıştır."

Beyhakî, İbn Ömer´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.)´m zamanında bir çoban vardı. Kurdun biri gelip sürüsüne saldırdı ve bir koyunu kapıp götürdü. Çoban da arkasından koşup koyunu, kurdun pençesinden kurtardı. Kurt dönüp ona şöyle de­di:

- Allah´tan korkmaz mısın sen Allah´ın bana yedireceği bir rızkı pençemden çekip alıyorsun!

- Hayret, bir kurt konuşuyor!

- Sana bundan daha hayret verici birşeyi göstereyim mi O şey de şudur: Hurmalıkta (Medine´de) bir adam var, insanlara geçmişlerin ve sonradan geleceklerin haberlerini anlatıyor, işte onun bu durumu, be­nim konuşmamdan daha hayret vericidir.

Kurdun böyle söylemesi üzerine çoban koşup Medine´ye geldi. Ra-sûlullah´m huzuruna varıp durumu haber verdi ve Müslüman oldu. Rasûlullah (s.a.v.) da ona:

- Bu durumu insanlara da anlat, dedi."

Hafiz b. Adiy, Ebu Bekr b. Ebi Davud´un şöyle dediğini rivayet et­miştir: "Halk, o çobanın oğullarına: "Kurtla konuşanın oğullan." derdi. Onların malları ve davarları vardı. Huzaa kabilesine mensubtular. Kurtla konuşan kişinin adı Esban´dır. Muhammed b. Eşlas el-Huzaî, onun evladuıdandır."

Beyham dedi ki: Bu da bu hadisenin meşhur olduğunu göstermekte­dir ve sözü edilen hadisi de takviye etmektedir.

Beyhakî, Ebu Süleyman el-Makrî´nin şöyle dediğini rivayet etmiş­tir:

"Bir merkebe binerek bazı şehirleri dolaşmaya gittim. Ne var ki, merkeb beni yoldan saptırıyordu. Başına vurdum. Birkaç darbe vurun­ca, başını kaldırıp bana şöyle dedi:

- Vur ey Ebu Süleyman vur. Senin beyninde ancak: "O işte vuru­yor." diye yazılıdır.

- Anlaşılır şeyler söylüyorsun!

- Nasıl sen benimle konuşuyorsan, ben de seninle konuşuyorum." Said b. Mesud, Ebu Hüreyre´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "O kurt geldi, Peygamber (s.a.v.)´in huzurunda oturdu. Kuyruğunu

sallamaya başladı. Rasûlullah´tan birşeyler umuyordu. Rasûlullah da sahabelere şöyle dedi:

- Bu, kurtların elçisidir. Mallarınızdan kendisine birşey vermeni­zi istemek için buraya geldi.

- Hayır, vallahi bunu yapmayız (ona hiçbir şey vermeyiz). Orada hazır bulunanlardan biri, bir taş alıp kurda firlattı. O da arkasını dönüp uluyarak gitti. Bu durumu gören Rasûlullah (s.a.v.):

- Kurt, ama ne kurt dedi."

Muhammed b. îshak, Hamza b. Ebi Üseyd´in şöyle dediğini rivayet

etmişti:

"Rasûlullah (s.a.v.), EnsâVdan bir adamın Baki mezarlığına gömül­mekte olan cenazesi için mezarlığa gitti. Yolda bir kurdun ön ayaklarını yere yaymış olduğunu gördü.

- Bu sizden birşeyler istemek için gelmiş, deyince sahabeler:

- Sen bu hususta ne teklif edersin ya Rasulallah diye sordular. Rasûlullah da:

- Senelik olarak otlayan her sürüden bir koyun verin.

- Çoktur ya Rasulallah.

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), gerektiğinde gelip onlardan an­sızın bir şeyler kapıp götürmesi için kurda işaret etti.

Kurt da çekip gitti."

Vakidî, Muttalib b. Abdullah b. Hanteb´in şöyle dediğini rivayet et­miştir:

"Bir ara Rasûlullah (s.a.v.), Medine´de iken kurdun biri gelip huzu­runda durdu. Rasûlullah (s.a.v.):

- Bu, kurtların size gönderdiği elçidir. Dilerseniz ona malınızdan birşeyler verin ki, başkalarına saldırmasın. Yok, isterseniz onu kendi haline biralarsınız, ona karşı tedbirinizi alırsınız. Buna rağmen sizden birşey kapıp götürürse o da onun rızkı olur, dedi.

- Ya Rasulallah, ona birşey vermeye gönlümüz razı olmuyor, dedi­ler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), gerektiğinde insanlardan bir-şeyleri ansızın kapıp götürmesi için kurda üç parmağıyla işaret etti. O da arkasını dönüp uluyarak gitti."

Ebu Nuaym, Cüheyne´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Yüz kadar kurt temsilcileri, Rasûlullah (s.a.v.)´m yanına gelip oturdular. Rasûlullah (s.a.v.) da orada bulunan sahabelere şöyle dedi:

işte bunlar kurtların temsilci heyetleridir. Kendilerine azıkları­nızdan birşey vermenizi istemek üzere size gelmişler ki, bunların zarar­larından emin olasınız.

Ancak sahabeler, kendilerinin muhtaç olduklarını söyleyerek Rasûlullah´a şikayette bulundular. Kurtlar da dönüp gittiler. Uluyarak uzaklaştılar."

Vehb b. Münebbih´in rivayetine göre böyle bir durum, Ebu Süfyan b. Harb ile Safvan b. Ümeyye´nin de başına gelmiş. Bunlar bir kurdun bir çocuğu alıp Harem´e getirdiğini, oraya bıraktıktan sonra dönüp gittiğini görmüşler ve hayret etmişler. Kurt da onlara şöyle demiş:

- Bundan daha hayret verici birşey var: Medine´de Abdullah oğlu Muhammed, sizi Cennet´e davet ediyor, siz ise onu Cehennem´e davet ediyorsunuz.

Ebu Süfyan dedi ki:

"Lat ve Uzza´ya yemin olsun ki, eğer ben bu durumu Mekke´de in­sanlara anlatacak olsaydım, halk şehri terkederdi." [2]



Hz. Peygamberin Evindeki Yırtıcı Hayvanın Kıssası


Bu hayvan, Peygamber (s.a.v.)´e saygı gösterirdi. Bu konuda İmam Ahmed b. Hanbel, Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Rasûlullah (s.a.v.)´m evinde yırtıcı bir hayvan vardı. Rasûlullah (s.a.v.) evden çıkıp gittikten sonra bu hayvancağız oynar, sağa sola ko­şar, önce arkaya doğru giderdi. Rasûlullah´ın eve girdiğini hissedince, ayaklarını kıvırıp otururdu. Rasûlullah evde olduğu sürece ağzını dahi açmazdı ki, Rasûlullah rahatsız olmasın."

Bu, meşhur bir hadistir. Doğrusunu Allah bilir. [3]



Aslan Olayı


Rasûlullah (s.a.v.)´ın azadlısı Sefine´nin tercüme-i halinden bahse­derken onun bir gemiye binmiş olduğunu, dalgalar sebebiyle geminin parçalanması esnasında tahta levhalardan birine tutunduğunu, böyle­ce denizdeki bir adaya ulaştığını söylemiştik. Sefine, orada bir aslanla karşılaşmış ve ona şöyle demişti:

- Ey Ebu Haris! Ben, Rasûlullah (s.a.v.)´m azadlısı Sefine´yim!

Sefine diyor ki: Ben böyle deyince o, pençesini hafifçe omuzuma vur­du ve beni iteleye iteleye yola kadar götürdü. Sonra homurdandı. Ho­murdanmakla bana veda ettiğini anladım.

Abdurrezzak, Muhammed b. Münkedir*in şöyle dediğini rivayet et­miştir:

"Rasûlullah´m azadlısı Sefine, Rum diyarında orduyu kaybetmiş veya oralarda esir düşmüştü. Orduyu aramak için kaçıp yollara düş­müştü. Yolda bir. aslanla karşılaşmış ve ona şöyle demişti:

- Ey Ebu Haristey Aslan), ben Rasûlullah (s.a.v.)´m azadlısıyım. Başıma şu ve şu haller geldi.

Sefine nin böyle demesi üzerine aslan kuyruğunu sallayarak yanı başında durdu. Onun sesini duydukça ona sokuluyordu. Sonra yanı ba­şında yürümeye başladı ve nihayet onu orduya ulaştırdı. Sonra da geri döndü." [4]



Geyik Vaıcası


Merhum Hafiz Ebu Nuaym Naim el-İsbahanî, «Delâilü´n-Nübüvve» adlı kitabında, Enes b. Malik´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Rasûlullah (s.a.v.), bir geyiği avlayıp çadırın direklerinden birine bağlayan bir kavme uğradı. Geyik, onu görünce şöyle dedi:

- Ya Rasulallah, beni yakaladılar. İki yavrum var. Onlardan izin iste, beni bıraksınlar. Gidip yavrularımı emzireyim, sonra tekrar yanla­rına dönüp geleyim.

Rasûlullah (s.a.v.):

- Şu geyiğin sahipleri nerede diye sordu. Oradakiler şöyle cevap verdiler:

- Biziz ya Rasulallah.

- Bunu bırakın, gidip yavrularını emzirsin, sonra tekrar dönüp ya­nınıza gelsin.

- Bunu bize kim garanti eder

- Ben.

Rasûlullah´m teminat vermesi üzerine geyiği bıraktılar. O da gidip yavrularını emzirdi, sonra tekrar sahiplerinin yanma döndü. Onu yine direğe bağladılar. Rasûlullah (s.a.v.), yine oraya gelince şöyle sordu:

- Şunun sahipleri nerede

- Biziz ya Rasulallah, işte buradayız.

- Bunu bana satar mısınız

- Senin olsun ya Rasulallah.

- Öyleyse onu salıverin.

Onlar da geyiği salıverdiler. Hayvancağız çekip gitti."

Ebu Nuaym, Peygamber (s.a.v.)´in zevcesi Ümmü Seleme´nin şöyle

dediğini rivayet etmiştir:

"Bir ara Rasûlullah (s.a.v.), bir yerlerde dolaşırken görünmeyen bir

ses duydu:

- Ya Rasulallah, ya Rasulallah.

Hz. Peygamber:

- Arkama dönüp baktım, hiç kimseyi görmedim. Ama o görünme­yen ses, yine bana seslendi. Sesin geldiği-tarafa yöneldim. Yürümeye başladım. Bir geyiğin kuvvetli bağlarla bağlanmış olduğunu gördüm. Öte yandan da bir bedevi bir örtüye bürünmüş, güneşte uyumaktaydı.

Geyik dedi ki:

- Ya Rasulallah, şu bedevi beni az Önce avladı. Ama şu dağda be­nim iki yavrum var. Eğer müsaade edersen beni bıraksın, gidip onları emzirenim, tekrar buraya geleyim, beni yine bağlasın, olmaz mı

Rasûlullah dedi ki:

- Böyle yapar mısın

- Eğer böyle yapmazsam, sözümü yerine getirmezsem Ailah, Aşşar´m azabıyla beni azablandırsm.

Geyiğin böyle demesi üzerine Rasûlullah (s.a.v.), onu salıverdi. O da gidip yavrularım emzirdi, tekrar dönüp geldi. Rasûlullah (s.a.v.), onu bağlarına bağlamaktayken avcı bedevi uyandı ve şöyle dedi:

- Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah, onu az önce avlamıştım. Ona ihtiyacın mı var

- Evet.

- Senin olsun.

Böyle demesi üzerine Rasûlullah (s.a.v.), geyiği salıverdi, ö da sıçraya sıçraya koşarak çöle gitti. Hayvancağız sevinmiş olduğundan ayaklarının ikisini yere vurarak sıçrıyor ve şöyle diyordu:

- Allah´tan başka ilah olmadığına, senin de Allah rasûlü olduğuna şahadet ederim."

Hafız Ebu Bekr el-Beyhakî, Ebu Said´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Rasûlullah (s.a.v.), bir çadıra bağlanmış bir geyik gördü. Geyik ona dedi ki:

- Ya Rasulallah, beni salıver, gidip yavrumu emzireyim. Sonra tekrar döneyim ve beni yine çadıra bağla.

Rasûlullah (s.a.v.):

- Sen bir kavmin avısın. Onların çadırına bağlanmışsın, dedi. On­dan yemin etmesini istedi. O da yemin etti. Sonra bağını çözdü. Hayvan­cağız gittikten kısa bir süre sonra dönüp geldi. Memesindeki sütleri sil­keledi. Rasûlullah (s.a.v.) da onu tekrar eski yerine bağladı. Sonra çadı­rın sahipleri geldiler. Geyiği kendisine hibe etmelerini onlardan istedi. Onlar da geyiği kendisine hibe ettiler. Sonra Rasûlullah, onun bağını çözdü ve şöyle buyurdu:

- Eğer sizin bildiğiniz kadar hayvanlar ölümü bilselerdi, onların asla yağlarını ve etlerini yiyemezdiniz,"

Beyhakî, Zeyd b. Erkam´m şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Peygamber (s.a.v.)´le birlikte Medine´nin bazı yollarında dolaşıyor­duk. Bir bedevi çadırının önünden geçmekteyken, bir geyiğin çadıra bağlı olduğunu gördük. Geyik dedi ki:

- Ya Rasulallah, şu bedevi beni avladı. Çölde iki yavrum var, me­melerimde sütüm katılaştı. Ne beni kesiyor ki, rahatımı bulup kurtula­yım, ne de beni salıveriyor ki, yavrularımın yanına gideyim.

Rasûlullah buyurdu ki:

- Eğer seni salıverirsem, tekrar buraya döner misin

- Dönerim. Eğer dönmezsem Allah beni Aşşar´m azabıyla azablandır sın.

Rasûlullah (s.a.v.), böyle demesi üzerine geyiği salıverdi. Çok geç­meden hayvancağız dilini çıkarıp soluyarak geldi. Rasûlullah da tekrar onu çadıra bağladı. Bedevi adam, yanında bir kırba su ile oraya geldi. Rasûlullah (s.a.v.) ona sordu:

- Şu geyiği bana satar mısın

- Senin olsun ya Rasulallah.

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), geyiği serbest bıraktı."

Ravi Zeyd b. Erkanı diyor ki:

«Allah´a yemin ederim ki, o geyiğin çölde teşbih getirdiğini gördüm. "Lâ ilahe illallah Muhammedün Rasûlullah" diyordu". Bu hadisle ilgili rivayetlerin bir kısmında münkerlik vardır. Doğrusunu Allah bilir.

Peygamber (s.a.v.)´in süte bereket katıp çoğaltması babında da an­lattığımız gibi çölde iken Rasûlullah (s.a.v.)´a bir koyun gelmiş, Rasûlullah (s.a.v.) da Ebu Bekir´in azadhsı Hasan b. Said´e, o koyunu sağmasını emretmiş, o da koyunu sağmıştı. Rasûlullah, o koyunu gece­leyin muhafaza etmesini Hasan´a emretmiş, ancak o farkında değilken koyun çekip gitmişti. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.):

- Onu getiren götürdü de, demişti.

Önceki sayfalarda da ifade ettiğimiz gibi bu hadis, sahabelerden iki yolla rivayet edilmiştir. Doğrusunu Allah bilir. [5]



Keler Kıssası


Beyhakî, Ebu Mansur Ahmed b. Ali ed-Damganî kanalı ile Ömer b. Hattab´m şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Rasûlullah (s.a.v.), ashabıyla bir toplantı halindeydi. Beni Süleym kabilesinden bir bedevi geldi. Bir keler avlamış, onu yerine koymuştu ki, götürüp eşyalarının yanında pişirip yesin. Topluluğu görünce:

- Bu kimdir diye sordu. Sahabeler de:

- İşte bu, peygamber olduğunu söyleyen zattır, diye cevap verdiler. Bunun üzerine o da geldi, topluluğun arasına girdi ve şöyle dedi:

- Lat ve Uzza´ya yemin olsun ki, gökte ve yerde dili bulunan kimse­lerden senin kadar kendisine öfke duyduğum, kızdığım başka bir kimse yoktu. Eğer kavmin beni aceleci olarak niteleyecek olmasaydı, ben tez davranır ve seni öldürürdüm. Seni öldürmem yüzünden siyah, beyaz, kızıl tenli ve diğer renklerden olan her millet sevinecekti.

Ömer b. Hattab dedi ki:

- Ya Rasulallah, izin ver de kalkıp şu adamı öldüreyim.

- Ey Ömer, bilmez misin ki, yumuşak huylu adam neredeyse pey­gamber olacaktı

Rasûlullah (s.a.v.), böyle dedikten sonra o bedeviye dönüp şöyle sordu:

- Bu sözleri söylemeye seni iten sebep neydi Sen gerçek olmayan birşey söyledin ve meclisimde bana saygı göstermedin.

- Hâlâ benimle konuşuyor musun sen (Böyle diyerek Rasûlullah´ı küçümsedi.) Lat ve Uzza´ya yemin olsun ki, şu keler sana iman etmedik­çe, ben sana iman etmeyeceğim.

Böyle dedikten sonra, keleri yerinden çıkarıp Rasûlullah´m önüne bıraktı. Rasûlullah (s.a.v.) da:

- Ey keler! diye seslendi. Keler de ona fasih bir Arapça ile cevap verdi. Oradakiler de onun cevabım hep birlikte işittiler. Keler, şöyle ce­vap vermişti:

- Buyur, sana mutluluklar dilerim, ey kıyamete gelenlerin ziyneti.

- Ey keler, sen kime ibadet edersin

- Arş´ı semada, saltanatı yerde, yolu denizde, rahmeti Cennet´te ve azabı da Cehennem´de olana ibadet ederim.

- Ey keler, ben kimim

- Alemlerin Rabbinin elçisi ve peygamberlerin de sonuncususun, seni tasdik eden kurtuluşa erer. Seni yalanlayan kayba uğrar.

Bunun üzerine o bedevi şöyle dedi:

- Allah´a yemin ederim ki, gözümle gördüğüm şeyden sonra haber­lere uymayacağım. Allah´a yemin ederim ki, ben sana geldiğimde yeryü­zünde senin kadar kızdığım başka bir kimse yoktu. Ama bugün sen ba­na babamdan da, gözümden de, canımdan da daha sevgilisin. Ben seni içim ve dışımla, gizlilik ve aşikârlığımla seviyorum. Allah´tan başka ilah bulunmadığına, senin de Allah Rasûlü olduğuna şahadet ediyo­rum.

Bedevinin bu sözünden sonra da Rasûlullah şöyle buyurdu:

- Seni benim vasıtamla hidayete erdiren Allah´a hamd olsun. Doğ­rusu şu din yücelir ve onun üstüne hiçbir şey de çıkamaz ve bu din, an­cak namazla kabul edilir. Namaz da ancak Kur´ân´la kabul edilir.

- Bana Kur´ân´ı öğret.

Rasûlullah da bedeviye Ihlas sûresini öğretti. Bedevi dedi ki:

- Bana daha fazlasını öğret. Çünkü ben düz sözlerde de, vecizeler­de de bundan daha güzel birşey işitmedim.

- Ey bedevi! Kuşkusuz bu, Allah kelâmıdır. Şiir değildir. Eğer sen, îhlas sûresini bir kez okursan Kur´ân´m üçte birini okumuş kimse kadar sevab kazanırsın. Bu sûreyi iki kez okursan, Kur´ân´m üçte ikisini oku­yan kimse kadar sevab kazanırsın. Bu sûreyi üç kez okursan, Kur´ân´m tamamını okuyan kimse kadar sevab kazanırsın.

- Bizim tanrımız ne güzel bir tanrıdır. Az şeyi kabul ediyor, bol se­vap veriyor. .

- Senin malın yar mıdır

- Beni Süleym kabilesinin içinde benden daha yoksul bir adam yok. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), ashabına:

- Buna birşeyler verin, diye emretti. Onlar da bedeviye çok mal ve­rip onu nimete boğdular. Abdurrahman b. Avf, kalkıp şöyle dedi:

- Ya Rasulallah, benim yanımda on aylık gebe olan bir dişi deve var. Horasan devesinden daha düşük ama başıboş develerden de daha yüksek değere sahiptir. Kervana da yetişemez. Tebük gününde bana hediye edilmişti. Şimdi ben bunu vesile kılarak yüce Allah´a yaklaşmak istiyorum. Bunu bu bedeviye vereceğim. Ne dersin

- Devenin evsafim belirttin. Ben de kıyamet gününde Allah katın­da sana verilecek devenin evsafını belirteyim mi

- Evet.

- Kıyamet gününde sana, içi oyulmuş inciden yapılma bir deve ve­rilecektir ki, onun ayakları yeşil zebercedden, boynu sarı zebercedden-dir. Üzerinde bir mahfe vardır. Mahfenin üzerinde ipek ve ibrişimler vardır. Seni Sırat köprüsünün üzerinden şimşek gibi geçirecektir. Kıya­met gününde seni gören herkes sana imrenecektir.

- Razı oldum ya Rasulallah.

Sahabelerden aldığı mallarla birlikte o bedevi Rasûlullah´m yanın­dan kalkıp gitti. Yolda Beni Süleym kabilesinden 1000 süvariyle karşı­laştı. Ellerinde birer kılıç ve kargı vardı. Onlara sordu:

- Nereye gidiyorsunuz

- Şu tanrılarımızı yeren adama gidiyoruz, onu Öldüreceğiz.

- Böyle yapmayın. Çünkü ben, Allah´tan başka ilah bulunmadığı­na, Muhammed´in de Allah Rasûlü olduğuna şahadet ederim.

Böyle dedikten sonra onlara, kendisiyle Rasûlullah arasında geçen şeyleri anlattı. Onlar da topluca şahadet getirerek Rasûlullah´m mecli­sine gittiler. Geldikleri Rasûlullah´a haber verilince o, abasız olarak on­ları karşılamaya çıktı. Onlar da bineklerinden inip Rasûlullah´m nere­sine rastlarsa öpücük kondurarak, "lâ ilahe illallah Muhammedün Rasûlullah" deyip Müslüman oldular. Sonra:

- Ya Rasulallah, bize ne buyuracaksan buyur, dediler. Rasûlullah da:

- Halid b. Velid´in sancağı altında olun, diye emretti. Araplardan bunlar gibi topluca Müslüman olan başka bin kişilik bir grup görülme­di." [6]



Eşekle İlgili Hadîs


Büyük hadis hafızlarından birkaçı, bunu niünker saymışlardır. Ebu Muhammed b. Abdullah b. Hamid, Ebu Manzur´un şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Cenâb-ı Allah, peygamberine Hayber fethini nasib edince, ona Hayber ganimetlerinden dört çift katır, dört çift deve, on okiye altın ve gümüş, kara bir eşek ve bir de ölçek nasib etti. Peygamber (s.a.v.), eşekle konuştu, eşek de ona cevap verdi. Eşeğe şöyle sordu:

- Adın nedir

- Adım Yezid b. Şihab´dır. Allah benim dedemin soyundan doksan eşek yarattı. Bu eşeklere, peygamberlerden başkası binmedi. Dedemin soyundan yeryüzünde benden başka eşek de kalmadı. Peygamberler­den de sadece sen kaldın. Ben, bana binmeni bekliyordum. Senden Önce Yahudi bir adamın mülkiyetinde idim. Onu düşürmek için kasıtlı ola­rak tökezlerdim. Çünkü o benim karnımı aç bırakır, sırtıma da dayak atardı.

- Ben sana Ya´fur adını taktım. Ey Ya´fur!

- Buyur.

- Dişilere arzu duyar mısın

- Hayır.

Rasûlullah (s.a.v.), işini görmek için ona binerdi. Üzerinden inince onu gerektiği zaman bir adamın kapısına gönderir, o da gidip başıyla kapıya vurup çalar, ev sahibi çıkınca da ona, Rasûlullah´m yanına gel­mesi için işaret ederdi. Rasûlullah (s.a.v.) vefat edince o, Ebu Heysem b. Nebehan´m kuyusuna gelerek kendini kuyuya attı. Rasûlullah´m ayrı­lık hasretine dayanamadığı için kuyu ona mezar oldu." [7]



Kaya Kuşu İle Îlgîlî Mucize


Ebu Davud et-Tayalisî, Abdullah b. Mesud´un şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Bir yolculukta Rasûlullah (s.a.v.) ile beraberdik. Adamın biri, düz bir araziye gidip kaya kuşu yumurtasını çıkarıp getirdi. Sonra kaya ku­şu gelip Rasûlullah ile ashabının etrafında uçuşmaya başladı. Ra­sûlullah:

- Bunu hanginiz üzdü diye sorunca, cemaatten bir adam kalkıp:

- Yumurtasını ben aldım, dedi. Rasûlulîah da o kuşa acıdığı için:

- Yumurtasını geri ver, geri ver, dedi."

Beyhakî, Abdullah b. Mesud´un şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir yolculukta Rasûlullah (s.a.v.) ile beraberdik. Bir ağacın yanma geldik. Ağacın üzerinde kaya kuşu yavruları vardı, iki yavruyu da al­dık. Sonra anneleri gelip Rasûlullah´m çevresinde kanat çırpmaya baş­ladı. Rasûlullah da:

- İki yavrusunu alarak, bunu üzen kimdir diye sordu. Orada bulu­nan bizler de:

- Biziz, diye cevap verdik. Rasûlullah da yavrularmi kendisine geri vermemizi emretti. Biz de iki yavruyu ağaçtaki yuvalarına bıraktık, ama anneleri oraya geri dönmedi."

Beyhakî, İbn Abbas´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.) def-i hacete çıkmak istediği zaman epey uzakla­ra giderdi. Yine bir gün def-i hacete gitti. Semüre ağacının altına otur­du. Mestlerini çıkardı. Sonra birini giydi. Bir kuş gelip boşta duran mes­tini aldı, göğe doğru uçarken o mestten bir yılan süzülüp geldi. Ra­sûlullah (s.a.v.) da bu hadise üzerine şöyle buyurdu:

- Bu, Allah´ın bana ikramda bulunduğu bir keramettir. Allah´ım, ben ayakları üzerine yürüyen şeylerin ve karnı üzerine yürüyen (sürü­nen) şeylerin şerrinden sana sığınırım." [8]



Işık Mucizesi


Buharı, Enes b. Malik´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ashabdan iki adam, Rasûlullah´m yanından çıkıp gittiler. Önlerin­de iki kandil gibi aydınlık vardı. Birbirlerinden ayrıldıklarında da her birinin önünde birer kandil gibi aydınlık vardı. Evlerine ulaşıncaya ka­dar bu aydınlık devam etti."

«Abdurrezzak, Enes´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Üseyd b. Hudayr el-Ensârî ile Ensâr´dan bir başka adam, Peygam­ber (s.a.v.)´in yanına gidip bir işlerini konuştular. Gece ilerlemişti. O ge­ce de çok karanlıktı. Nihayet Rasûlullah´m yanından çıkıp evlerine git­mek üzere yola koyuldular. Her birinin elinde de bir değnek vardı. Değ­nekleri, onlara ışık saçtı. Değneklerinin ışığına bakarak yürüdüler. Sonra yolları ayrıldı. Bu defa herbirinin değneği kendisine ışık saçtı ve değneklerinin ışığından istifade ederek evlerine vardılar." Beyhakî, Ebu Hüreyre´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.)´la beraber yatsı namazını kılıyorduk. O, namaz kılarken secdeye vardığında Hasan ile Hüseyin sırtına atlıyorlardı. Ba­şım secdeden kaldırdığında onları sırtından alıp yere yumuşak bir şe­kilde bırakıyordu. Ama yine secdeye varınca, onlar yine sırtına atlıyor­lardı. Namazım tamamladıktan sonra birini bir tarafa, diğerini de bir tarafa bıraktı. Bundan sonra yanma gidip:

- Ya Rasulallah, bunları annelerine götüreyim mi diye sordum. O esnada şimşek gibi bir aydınlık zuhur etti. Raşûlullah da onlara:

- Haydi annenize gidin, dedi. Onlar da o nurun aydınlığından isti­fade ederek evlerine gittiler ve nihayet içeri girdiler."

«Tarih» adlı eserde Buharı, Amr el-Eslemî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Çok karanlık bir gecede Rasûlullah´la beraberdik. Ayrıldık, par­maklarım ışık saçtı. Onların ışıklarından yararlanarak yoluma devam ettim."

Beyhakî, Ebu Abs´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Namazlarımı Raşûlullah (s.a.v.)´la beraber kılıyor, sonra Beni Ha­rise yurduna dönüyordum. Yağmurlu, karanlık bir gecede mahallemize dönmek üzere Mescid-i Nebevfden dışarı çıktım. Değneğimden bir nur zuhur etti. 3 nurun aydınlığından yararlanarak Beni Harise yurduna ulaştım."

Beyhakî der ki: Ebu Abs, Bedir gazvesine katılanlardandır.

Ben derim ki, Tabiinden Yezidb. Esved adlı zattan rivayet ettiğimi­ze göre Ebu Abs, Cisr´den gelip Dımaşk camiinde namaz kılarmış. Belki de o karanlık gecede ayak baş parmağı ona aydınlık saçmıştır.

Tufeyl b. Amr ed-Devsf nin hicretten önce Mekke´de İslâm´a girişine dair kıssayı önceki kısımlarda nakletmiştik. Bu kıssada anlatıldığına göre o, kavmim İslâm´a davet etmek için keramet olarak gösterebileceği birşeyi Rasûlullah´tan istemişti. Bu dileği kabul edilmiş olacak ki o, kavmine giderken tepe aşağı inişinde iki gözünün arasında bir nur be­lirmiş ve etrafa aydınlık saçmış. Bunun üzerine kendisi de: "Allah´ım, korkarım ki kavmim bunun, benim için bir azab olduğunu sanırlar " de­miş, bu yüzden Cenâb-ı Allah da o aydınlığı gözlerinin arasından alıp değneğinin ucuna aktarmıştı ve kavmi de değneğinin ucundaki aydınlı­ğı, kandilden saçılan ışık gibi görmeye başlamışlardı. [9]



Temim Ed-Dârî´nîn Kerameti


Hafız el-Beyhakî, Muaviye b. Harmel´in şöyle dediğini rivayet et­miştir:

"Medine´nin kara taşlığında bir ateş görüldü. Bunun üzerine Hz. Ömer, Temim ed-Dârfye gelip:

- Şu ateşin yanma gel bakalım, dedi. O da şu karşılığı verdi:

- Ey mü´minlerin emiri, ben kimim, ben neyim ki oraya geleyim

Hz. Ömer ısrar etti, nihayet o da çaresiz, kalkıp onunla birlikte ate­şin yanma geldi. Ben de ikisinin peşinden oraya gittim. Ateşin yanına gittiler. Temim ed-Dârî ateşi elleriyle iteledi, iteledi, nihayet boğaza ka­dar götürdü. Kendisi de ateşin ardı sıra oraya girdi. Hz. Ömer, o esnada şöyle diyordu:

- Gören, görmeyen gibi değildir (Bu sözünü üç kez tekrarlamıştı.)." [10]



Bu Ümmetten Bir Velinin Kerameti


Keramet de mucizelerden sayılır. Çünkü bir velinin gösterdiği kera­met, onun peygamberinin mucizesidir.

Hasan b. Urve, Ebu Sebre en-Nehaî´nin şöyle dediğini rivayet et­miştir:

"Yemen´den bir adam geldi. Yoldayken eşeği ölmüştü. Kalkıp ab-dest aldı, iki rekat namaz kıldı. Sonra şöyle dua etti: "Allah´ına* ben se­nin yolunda cihad etmek ve senin rızanı kazanmak amacıyla Define´den kalkıp geldim. Şahadet ederim ki, sen ölüleri diriltir, mezardakileri de canlandırarak çıkarırsın. Bugün beni bir kimsenin minneti altına sokma. Bugün senden eşeğimi diriltmem istiyorum." Adamın böyle dua et­mesi üzerine eşeği, kulaklarım çırparak ayağa kalktı."

Beyhakî, bu senedin sahih olduğunu söylemiştir. Böyle bir olay, şe­riat sahibi için bir keramettir.

Ebu Bekr b. Ebu´d-Dünya, "Men âşe ba´del-mevti" (Ölümden sonra yaşayan) adlı kitapta, Şa´bf nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Allah yolunda gönüllü cihad etmek isteyen bir topluluk, Ye-men´den çıkıp geldi. Yolda iken onlardan birinin eşeği öldü. O adamın kendileriyle birlikte gelmesini istediler, ama adam bu isteklerini kabul etmedi. Kalkıp abdest aldı. Namaz kılda, sonra şöyle dua etti: "Allah´ım, ben Define´den senin yolunda cihad etmek ve rızanı taleb etmek maksa­dıyla çıkıp geldim ve senin ölüleri diriltip mezardakilerini canlandıra­rak çıkardığına şahadet ediyorum. Bugün beni hiç kimsenin minneti al­tına sokma. Senden, eşeğimi di