๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => El-Bidaye Ven Nihaye => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 08 Eylül 2010, 06:46:20



Konu Başlığı: Halife Mutedid Billah ın Vefatı
Gönderen: Ekvan üzerinde 08 Eylül 2010, 06:46:20
Halife Mutedid Billah´ın Vefatı


Mencük´ün Tutuklanması

Katiplerin Ve Divanların Gözetim Altına Alınması

Feyyaz B. Mühenna´nın Ölümü.

İbn Hilalin Kölesi Muallim Sencer İle İlgili Çok Garip Bir Olay.

Saltanat Naibi İstedmür El-Bahnavî´nin Tutuklanması

Saltanat Naibi Emir Seyfeddin Baydemir´in Dımaşk´a Gelişi

Kalenderiye Mezhebi Mensuplarının Sakal, Kaş Ve Bıyıklarını Traş Etmekten Men Edilmeleri

Hicretin Yediyüzaltmışikinci Senesi

Melik Mansur Selahaddin Muhammed´in Sultan Oluşu.

Garip Bir Olay Ve Tuhaf Bir Raslantı

Melîkü´l-Ümera Baydemirin Dımaşk´tan Çıkıp Gazze Yoluna Koyulması

Sultan Melik Mansur´un Secora Boğazı´nın Batısındaki Sekiye Gelmesi

Baydemir´in Kaleden Çıkış Sebebi Ve Çıkışının Şekli

Sultan Muhammed B. Melik Emir Hacı B. Melik Muhammed B. Melik Kalavun´un Askerleri Ve Emirleriyle Birlikte Dımaşk´a Girişi

Sultanın Dımaşk´dan Misıra Gidişi

Hicretin Yediyüzaltmışüçüncü Senesi

Cidden Garip Bir Rüya.

Halife Mutedid Billah´ın Vefatı



Mencük´ün Tutuklanması


Bir seneden beri Dımaşk havalisinde gizlenmekte olan Mencük or­taya çıkarılıp tutuklanmıştı.

Muharrem ayının yirmiyedisinde perşembe günü Nasih, saltanat naibi Emir Seyfeddin îstedmür´ün yanma gelerek Mencük´ün Dârü´ş-Serefl´l-âlâ´da gizlendiği haberini verince naib hemen bazı haciblerini ve has adamlarını oraya gönderdi. Görevliler gidip onu gözetim altında saraya getirdiler. Öyle ki, bazı görevliler arkadan yaklaşarak onu adeta kucaklamışlardı. Saltanat naibi onunla yüz yüze gelince onu karşıladı. İkramda bulundu ve tahtında yanına oturttu. Ona lütufkâr davrandı. Meşrubat içirdi ve yanında konuk etti. Oruçlu olduğu için, yanında iftar etmiş olduğuna dair bir rivayet de vardır. Saltanat naibi ona kendi elbi­selerini vermiş, sonra zincire vurup aynı gecede yani cuma gecesinde bir grup asker ve emirle birlikte sultana göndermişti. Onu muhafaza altın­da götüren emirlerden biri Emir Hacib Hüsameddin idi. Saltanat naibi, sabahleyin Mencük´ün kılıcım oğluyla birlikte sultana göndermişti. İn­sanlar bu duruma çok şaşmışlardı. Hatta çokları onun uzak beldelerde kaybolduğunu sanmaktaydılar. Kendisinin Dımaşk´ta kılık değiştire­rek insanlar arasında dolaşmakta olduğunu hiç kimse fark edememişti. Anlatıldığına göre kendisi kılık değiştirerek insanlar arasında dolaşı­yor ve cuma günleri Dımaşk Camii´ne gelip orada namaz kıhyormuş, ama bütün bu tedbirler onu kaderden kurtaramamıştı. Her şeyin bir va­desi vardır.

Melikü´l-Ümera onun kılıcını ve kılık değiştirirken giydiği elbisele­ri de sultana göndermişti. Onu bir grup hacib, emirler ve kalabalık as­kerler refakatinde zincire vurulmuş olarak muhafaza altında Mısır di­yarına göndermişti. Melikü´l-Ümeranm oğlu Mısır´dan babasına gönde­rilmiş olan hediye, hü´at ve davarlarla birlikte babasının yanına dön­müştü. Bu arada Hacıbü´l-Hüccaba da hediyeler getirmişti. Emirler cu­ma günü bu hü´atleri giymişler, insanlar merasim yaparak mumlar yak­mışlar, daha sonra Mencük´ün, sultanın huzuruna girdiğine, sultanın onu affedip ona mükemmel bir hil´at giydirdiğin©, emanete alman klıç-lannm, nişanlı atlarının, kıymetli ©Ibiselirinin, mallanma, paralarının kendisine iade edildiğine, kendisine eman verildiğine, emirlerin ve dev­let büyüklerinin kendisine çeşitli armağanlar takdim ettiklerine dair peşpeşe sağlam haberler Dımaşk´a ulaştı. Emir Ali de Hama naibliğine atanmış olup Suğd şehrinden yola koyulmuş, Hama´ya gitmekteyken Dımaşk´a uğramış ve safer ayının dördünde perşembe gecesi Ablak Sa­rayına konuk olmuş ve pazar gecesi yani bu ayın yedisinde Hama yoluna koyularak Dımaşk´tan ayrılıp gitmişti.

Safer ayının onsekizinde perşembe-günü Kadı Bahaeddin Ebü´l-Beka, Trablus´tan Dımaşk´a eski vazifesine başlamak üzere geldi. Bu vazifesine döndüğüne dair olan sultan fermanı da yanındaydı. Babası Veliyyüddin bu görevini vekâleten yürütmekteydi. Kadilkudat Taced-din de Haristan mıntıkasına kadar gidip kendisini karşılamıştı. Daha sonra insanlar, konağına giderek onu tebrik ettiler. Vatanına dönüşün­den ötürü çok sevindiler.

Bu ayın ilk günlerinde -ki bu senenin safer ayı aynı zamanda şuba­ta denk gelmekteydi- çok miktarda kar yağdı. Aylardan beri susuz kalan bahçeler suya kandı. O zamana dek insanlar çok büyük zahmetlere kat­lanıp türlü meşakkatlere maruz kalarak ancak su elde edebiliyorlardı. Hatta bazan insanlar su yüzünden tekme tokat birbirlerine girişiyor, gürzler ile birbirlerini vuruyor ve bu yüzden de çok rezaletler meydana geliyordu. İnsanlar suya kavuşmak için çok masraflar yapıyorlardı. Aralık ve ocak aylarında, şubatın ilk günlerinde sular gayet az ve kıttı. Aynı şekilde Havran taraflarında da insanların çoğu çok uzak mıntıka­lara giderek su ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Sonra Yüce ALLAH onlara lütfetti, kar yağdı, yağmurlar çoğaldı, dereler akmaya başladı. Nehirler suyla dolup taştı. Hamd ve minnet ALLAH´adır. Yağmurlar aralıksız yağ­maya devam etti. Ocağın sonlarından şubatın sonuna kadar seller ak­maya devam etti. Oysa aralıkta bir tek oluktan su akmış değildi.

Rebiyülevvel ayında Emir Seyfeddin Mencük, sultan için bir med­rese ve Mescid-i Aksa´nın batı tarafında bir hankah yaptırmak üzere Kudüs´e gitti. Kendisi için altın yaldızla yazılan fermanı Dımaşk´a getir­di. İnsanlar bu fermanı gördüler. Ben de bunun bir nüshasını gördüm. Fermanda sultan ona gon derece tazimkâr ifadelerle hitap ediyor, onu övüyordu. Eski hizmetlerini şükranla anıyor, bu devlete yararlı bir kim­se olduğunu ifade ediyor, önce yapmış olduğu hatalarını affettiğini bildi­riyordu. Hülasa onun biyografisini çok güzel ibarelerle anlatıyordu.

Rebiyülâhır ayının ilk günlerinde İbn Hilâl´in kölelerinden büyük servet sahibi Muallim Sencer´in 600.000 dirhem para cezasına çarptırıl­dığına dair olan sultan fermanı Dımaşk´a ulaştı. Babu´n-netifaniy-yîn´de medrese niyetiyle yaptırmakta olduğu inşaata el konuldu. Burayı öksüz mektebi olarak inşa etmesi emredildi. Ayrıca burası için geliri olan vakıf da tahsis etmesi istenildi. Memleketin büyük medreselerin­den her birine de vakıfların gelirinden pay ayırması kararlaştırıldı ki, bu güzel bir maksattı. Muallim Sencer, divan başkanına teslim edildi ki, ondan mezkur meblağı çabucak tahsil etsin. Bunun üzerine Muallim Sencer ona 200.000 dirhemi peşin olarak Ödedi. Sonra da on askerin emi-riyle birlikte Mısır diyarına sevkedildi. [1]



Katiplerin Ve Divanların Gözetim Altına Alınması


Bu senenin rebiyülâhir ayının onbeşinde çarşamba günü Mısır di­yarından bir emir Dımaşk´a geldi. Divanlardaki katiplerin insanlara sultan tarafından tahsis edilen maaşları ve sadakaları zimmetlerine ge­çirmeleri yüzünden haklarında soruşturma açılması için, sultan bu emirle birlikte Dımaşk´a bir ferman da göndermişti. Bu ferman gereğin­ce Berraniye´deki adalet sarayında sorguya alındılar. Sorgulama neti­cesinde çok miktarda para cezasına çarptırıldılar. Öyle ki bu para ceza­sını ödemek için eşyalarını, kumaşlarını, yataklarını, emtialarını sat­mak mecburiyetinde kaldılar. Hatta satacak eşyası bulunmayanlar, kızlarım satmak için getirip tezgaha oturtuyorlardı. Bu durumu gören insanlar bu kızların babalarına acıdıklarından ağlaşıyor, feryadü figan ediyorlardı. Daha sonra bu katiplerden mali gücü olmayan, hiç bir eşya­sı olmayan yoksullar serbest bırakıldılar. Sahip, Müstevfî gibi rütbelere sahip olan büyükleri bu para cezasını ödemekle yükümlü kılındılar. Da­ha sonra tahsilat amacıyla sıkıştırıldılar. Baskı altına alındılar ve şid­detlice dövüldüler. Sahip, büyük bir meblağ ödemekle yükümlü kılındı. Öyle ki, kendisi bazı emirlerden, devlet büyüklerinden ve tüccarlardan ya bizzat gidip isteyerek veya mektup yazarak yardım talebinde bulun­du. Onlar da kendisine ödemekle yükümlü olduğu meblağa yakın mik­tarda mali yardımda bulundular. Dövülmek için çırılçıplak edildikten sonra bu yardım kendisine ulaşmıştı. Ama tam dövüleceği esnada ken­disini dövmekten vaz geçtiler ve Mısır diyarında bu cezasını ödeyecek meblağın bulunduğu haberi etrafa duyuruldu. Bu konuda anlatacakla­rımız burada sona ermektedir. [2]



Feyyaz B. Mühenna´nın Ölümü


Bu senenin rebiyülâhir ayının onsekizinde cumartesi günü Feyyaz b. Mühenna´nın ölüm haberi Dımaşk´a geldi. İnsanların çoğu buna se­vindiler. Bu müjde sultana da ulaştırıldı. Çünkü Feyyaz, sultana asi ol­muş, cemaatten ayrılmış, nifak ve isyan diyarında cahiliyet ölümü üzere ölmüştü. İnsanlara zulüm yaptığı, hiç mazereti yokken ramazan ayında oruç bozduğu, adamlarına ve akrabalarına da böyîe yapmalarım emret­tiğine dair bazı örnekleri daha önce size sunmuştuk. İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciun (Doğrusu biz ALLAH´a aidiz ve O´na dönücüleriz) Ölürken yetmiş yaşını aşmıştı.

Bu konuda anlatacaklarımız burada sona ermektedir. Doğrusunu ALLAH bilir. [3]



İbn Hilalin Kölesi Muallim Sencer İle İlgili Çok Garip Bir Olay


Rebiyülâhir ayının yirmidördünde Muallim Sencer el-Hilalî 600.000 dirhem tutarındaki para cezasını ödedikten sonra serbest bıra­kıldı. Kurtuluşuna sevindiğinden Babü´n-nettafıyyîn´deki evinde gece­yi geçirdi. Sabah olunca hamama gitti, o esnada sultanın ulağı Mısir´dan Dımaşk´a gelerek onun malına mülküne el konulmasına dair fer­manı yetkililere tebliğ etti. Bunun üzerine hacibler, nakkibü´n-nükaba ve yardımcıları her taraftan gelip Muallim Sencer´in konağını kuşatma altına aldılar. Konağa ve içindeki eşyalara el koydular. Kendisini ve ço­cuklarım da gözetim altına aldılar. Kadınları, konaktan çok zor bir hal­de dışarı çıkarıldı. Üzerleri arandı, üzerlerindeki ziynetler, mücevher­ler, kıymetli eşyalar alındı. Orada ayak takımından ve halk tabakasına mensup kimselerden büyük bir topluluk teşekkül etti. Mallan teslim al­mak, gerekli tutanakları hazırlamak için bazı kadılar da şahitleriyle birlikte oraya geldiler. Kendisinden bu durumu bütün detaylarıyla öğ­renmek için Muallim Sencerl de huzurlarına çağırdılar. Günün ilk saat­lerinde konakta gümüş olarak 370.000 dirhem ele geçirildi. Sonra açıl­mamış başka sandıklar da bulundu. Vakit dar olduğu için bunların sayı­mı ve dökümü yapılamadı. Pazar günü de aynı şekilde sabahleyin işe başlandı, ancak pazar gecesi nöbetçiler kapılarda ve damlarda nöbet tuttular ki, geceleyin kimse bu konağa hücum etmesin. Muallim Sencer ile çocukları da göz altına alınarak Mansure kalesinde geceyi geçirdiler. Daha önceki musibetten yeni kurtulduğu halde yeniden bu büyük musi­bete maruz kalışından dolayı insanlar Muallim Sencer´e acıdılar.

Bu ayın sonlarında Emir Nasirüddin Muhammed b. Devaddar es-Sükkerî vefat eti. Bu, üstadının yanında büyük bir mertebeye ve yüksek makama sahipti. Görevinde büyük bir mutluluğa kavuşmuştu. Sonra Cenab-ı ALLAH, üstadının ona karşı kalbini karıştırdı. Üstadı onu dövdü. Malını müsadere etti. Görevden alıp hapse attı. Bu sebeple insanların nazannda da kadri azaldı. Neticede daha önceki kendisinin tebaası olan kimselerin yanına atıyla gidiyor, onlarla alış veriş yapıyor, karşılıklı ko­nuşuyor, sonra ihtiyaç duyduğu eşyaları satın alıp bineğine yükleyerek evine götürüyordu. İnsanlar arasında bir nevi ibret haline gelmişti. Da­ha öne© divgddarlık görevindi o kadar îzzst v© itibar sahibi olmuş, dün­yâda yükıelip zsngin olmuş ikin bu hallin düşmüştü, Dünya işindi yükselen bir şeyi tekrar alçaltmak ALLAH´ın hakkıdır.

Cemaziyelevvel ayının onyedisinde pazar günü sabahleyin Mual­lim Sencer el-Hihalî ile oğulları tutuklu bulundukları Mansure kalesin­den tahliye edildiler. Evleri ve eşyaları kendilerine teslim edildi. Ama kendisinin konağında bulunan 320.000 dirhem tutarındaki gümüş mü­sadere edilmişti. Ayrıca bu konu için bir mahkeme yapılması ve sadece sermayesini ele geçirebilmesi için hüccetleri mühürlenmişti. Bu işte şu âyet-i kerimenin hükmüne uyulmuştu. Şöyle ki:

"Eğer tevbe ederseniz sermayeniz sizindir. Böylece haksızlık etme­miş ve haksızlığa uğramamış olursunuz." (el-Bakara, 279).

Ayrıca şehirde bir duyuru yapılarak Muallim Sencer´e, zekat Öde­mediği riba muamelesi yaptığı için bu cezanın verildiği anlatıldı. Sultanm hacibi ve şehir mütevellisi de bu işte onunla müşterek çalışmışlardı. Diğerlerinin de bu yüzden cezalandırıldıkları, şehrin her tarafında hal­ka duyuruldu.

Cemaziyelevvel ayının yirmisekizinde divanlarda çalışan ve göze­tim altına alınmış olan katiplerin memleketlerine ve ailelerine serbest bırakılıp gönderilmelerine dair sultanın fermanı Dımaşk´a geldi. İnsan­lar bu katiplerin çekmekte oldukları eziyetten kurtuldukları ve ağır pa­ra cezasından muaf tutuldukları için sevindiler. Ancak bunlar salıveril­mişler, para cezasından muaf tutulmuşlardı ama, görevlerine devam

edemiye çekler di.

Cemaziyelevvel ayının sonlarında Mısır diyarından gelmiş olan Şeyh Şihabeddin el-Makdisî, Emevî Camii´deki sahabe mihrabının kar­şısında vaaz verdi. İnsanlar vaazını dinlemek için toplandılar. Şafiî ve Malikî kadilkudatlan da vaazını dinlemek için Emevî Camii´ne gelmiş­lerdi. Vaiz Şihabeddin, Kur´an´m bir kaç âyetini tefsir etmiş, tefsir eder­ken de tasavvufî bazı şeylere akıcı, fasih, tatlı ifadelerle işaret etmişti. İfadeleri, yürekleri paralayan cinstendi. Çok faydalı ve güzel bilgiler vermişti. Memleketine döneceğini söyleyerek insanlarla vedalaştı. Dua ederken insanlar ayağa kalkıp dua ettiler. Ben de bir mecliste onu gör­düm. Son derece güzel bir görünümü vardı. Edepliydi, konuşması güzel­di. ALLAH bizi de onu da ıslah etsin, amin.

Cemaziyelâhir ayının başlarında Haleb naibi Emir Seyfeddin Bay-demir, askerleriyle birlikte gaza için Sis ülkesine gitti. ALLAH ona zafer nasib etsin, onu güçlendirsin. Yine bu ayın başlarında kale halkı bir sa­bah Arap emirlerinin kaledeki meclislerinin üst taraflarından sarık ve iplere tutunarak hendeğe indiklerini ve Zülamiye köprüsünün yanın­dan çıktıklarım gördüler. İki kişi kaçtı. Üçüncüsü yakalandı. Bu zindan­da kaldı. Bu, onlar için ipleri ve sarkmada kullandıkları sarık bezlerini tutuyor, onlar da bu iplere v© larık bizlarini tutunarak aşağıya mvkı-yorlardı. Bu kaçma hadisesini saltanat naibi kali naibini kızarak pro­testo etti. Onun iki oğlunu ve kardeşini nakip (kontrol amiri) dövdü ve zindana attı. Bu olay sultana bir mektupla bildirilince sultan, kale nai­binin görevden azledilip kaleden çıkarılmasını, altı yıllık görev süresin­ce elde etmiş olduğu paraların hesabını vermesi için de Mısır´a gönderil­mesini emretti. Biri nakip diğeri de saray üstadı olan iki oğlunu görev­den azletti. Bunlar da aziz iken azledilip zelil oldular.

Cemaziyelâhir ayının onyedisinde pazartesi günü Emir Taceddin Cibril, Haleb naibi Emir Seyfeddin Baydemir´in yanından Dımaşk´a gel­di. Emir Seyfeddin Baydemir, Sis´e bağlı Tarsus ve Adana´yı fethetmiş, buraların anahtarlarını Cibril ile birlikte sultana göndermişti. ALLAH sultanı güçlendirsin. Daha sonra kısa süre içinde az bir zahmetle Sey­feddin Baydemir, başka bir ç«^k kaleyi de fethetmişti. Sır katibi Kadı Nasirüddin bu sebeple beliğ ve güzel bir nutuk irâd etti. Bana gelen bir mfektupta anlatıldığına göre Adana kilisesinin kapıları gemilere bindi­rilerek Mısır diyarına gönderilmişti.

Ben derim ki: Bu kapılar, daha önce Sefih mezarlığının yanındaki Nasıriye kapılarıydı. Sis hükümdarı, Kazan senesi dediğimiz hicri 699, senede bunları alıp götürmüştü. Müslümanlar bu senede bu kapıları kurtarıp geri getirmişlerdi. Hamd ve minnet ALLAH´adır.

Bu ayın sonlarında duyduğumuza göre Şeyh Kutbeddin Hermas Dımaşk´a uğramıştı. Bu zat, malı müsadere edilmiş, evi temele kadar yı­kılıp indirilmiş, sultanın yanından uzaklaştırılarak Misyaf a sürgün edilmişti. İşte bu ayın sonlarında Dımaşk´a uğradığında Babü´l-Ferec dışındaki Celile Medrese si Jne konuk olmuştu. Ben de kendisine selam vermek için ziyaretine gittim. Yaşlı ve güzel bir kimseydi. Cidden güzel Arapça konuşuyordu. Faziletli bir insandı. Mütevazi ve mutasavvıf bir kimseydi. ALLAH akıbetini güzel kılsın. Daha sonra Celile Medrese-si´nden ayrılıp Azraviye Medresesi´ne geçti.

Receb ayının onyedisinde cumartesi günü sabahleyin Şeyh Şere-füddin Ahmed b. Hasan b. Kadi´l-Cebel el-Hanbelî, Mısır diyarına gitti. Bu zat, sultanın Kahiretü´l-Muizziye´de yaptırdığı medresede Hanbelî fakihlerine ders vermek üzere sultan tarafından Mısır´a çağırılmıştı. Yola çıkarken kadılar v§ ayan tabakasına mensup kimseler onu uğurla­mak için şehir dışına çıkmışlardı. ALLAH ona selamet nasib etsin.

Bu konuda anlatacaklarımız burada sona ermektedir. Doğrusunu ALLAH bilir. [4]



Saltanat Naibi İstedmür El-Bahnavî´nin Tutuklanması


Receb ayının yirmibeşinde çarşamba günü sabahleyin Dımaşk sal­tanat naibi Emir Seyfeddin İstedmür tutuklandı. Yelboğa el-Bah-navî´nin kardeşi olan Seyfeddin İstedmür, sultanın, küçük devaddarla Dımaşk´a gönderdiği ferman gereğince tutuklanmıştı. O gün kendisi İbn Babek meydanı tarafında dolaşmaktaydı. Yahudi ve Hristiyan me­zarlığının bulunduğu tarafa geldiğinde büyük hacib ve beraberindeki askerler onu çembere aldılar. Trablus tarafına gitmesi gerektiğini söy­lediler ve o tarafa gitmesi için de kendisini zorladılar. O da Dârüssaâde Sarayına dönme imkanı bulamadığı için Şeyh Raslan yolunun üst rara-fmdan Trablus´a yöneldi. Kendisini işsiz güçsüz bir şekilde Trablus´ta ikamet edecek şekilde sürgün etmişler ve Trablus´a gidinceye kadar kendisine refakat edecek askerleri de yanına vermişlerdi. Her şeye hük­metme gücünü elinde bulunduran ALLAH, noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. O dilediğini yapar. Bu karar neticesinde Dımaşk şehri naibsiz kaldı. Sultanın fermanı gereğince büyük hacib geçici olarak şehri yönet­meye başladı. Naibliğe Haleb naibi Emir Seyfeddin Baydemir atandı.

Şaban ayında Haleb naibi Emir Seyfeddin BaydennYin Dımaşk na-ibliğine atandığına dair olan sultan fermanı Dımaşk´a ulaştı. Bir grup Haleb askeriyle yola koyularak sultana itaat ettirmek üzere Emir Hiyar b. Mühenna´mn üzerine gitmesi emredildi. Aynı şekilde Hama ve Hu­mus emirlerine de bu işinde Emir Seyfeddin Baydemir´e yardımcı olma­ları için emirname gönderildi. Şaban ayının dördünde cuma günü bun­lar Silmiye´de Emir Hiyar´la karşı karşıya geldiler. Birbirlerine tam yaklaşmadan karşılıklı atışmaya başladılar. Bu çatışmayı müşahede edenlerden Emir Taceddin Devaddar, Bedevilerin bu düzenli orduyu her taraftan kuşatma, altına aldıklarım bana anlattı. Çünkü Bedeviler yaklaşık 800 kadar kişiydiler. Hama, Humus ve Haleb´ten gelen Türkler 150 kişiydiler. Bedevilere ok atmaya başladılar. Onlardan büyük bir kısmını öldürdüler. Türklerden sadece bir kişi öldürüldü. Onu da Türk­lerden biri Bedevi zannederek bir ok atarak öldürmüştü. Sonra araya gece girdi. Türkler daire dışına çıktılar.

Türklerin ve bedevilerin mallan yağmalandı. Büyük bir fitne cere­yan etti. Durumu kontrol altına almak, kayıpları telafi etmek amacıyla Dımaşk´tan bir kaç komutanın emri altında bir devriye birliği yola çıka­rıldı. Saltanat naibi de orada onların gelişlerini beklemeye başladı. Masma lakabını taşıyan Emir Ömer b. Musa b. Mühenna, bedevilerin komutanı olarak Mısır diyarından geldi. Beraberinde Emir Bedreddin b. Cemmaz da vardı. Masma, Dımaşk´taki Ablak Sarayına indi. Emir Remle kendi adeti üzere Tuziye´ye indi. Sonra ikisi birlikte beraberle­rindeki itaatkar bedevi devriye birliğiyle birlikte Emir Hiyar´ın üzerine gittiler. Beraberlerinde Dımaşk, Hama ve Humus askerleri de vardı. Bunlar Emir Hiyar´ın hakkından gelmeyi kafalarına koymuşlar, onu sultanın itaatine sokmaya karar vermişlerdi. ALLAH akıbeti hayreylesin. [5]



Saltanat Naibi Emir Seyfeddin Baydemir´in Dımaşk´a Gelişi


Şaban ayının ondokuzunda cumartesi günü sabahleyin Emir Sey­feddin, askerleriyle birlikte Haleb yönünden Dımaşk´a girdi, cumartesi gecesi Vat´ay-ı Berze´de kaldı. İnsanlar Hama´ya ve Hama yakınlarına kadar giderek onu karşıladılar. Önceki paragraflarda anlattığımız gibi onunla bedeviler arasında bir savaş cereyan etmişti. İşte bu günde Dı­maşk´a büyük bir debdebe ve merasimle girdi. Adet üzere eşiği öptü ve Dârüssaâde Sarayına yaya olarak gitti. Etrafındaki maiyeti, kıymetli ve güzel elbiselerini giyinmişlerdi. Teçhizatları tamdı. Kıymetli silah­lar taşıyorlardı. Şehamet, kararlılık, iyiliği emretme ve kötülüğü nehyetme gibi özellikleri bulunduğundan insanlar, Emir Seyfeddin´in Di-maşk´a saltanat naibi olarak gelişine çok sevindiler. ALLAH ona güç ve kuvvet versin, onu doğru yola iletsin.

Ramazan ayının onikisinde cuma günü Hanbelîler Kubaybat Ca-mii´nde hutbe okudular. Burada görev yapmakta olan Kadı Şihabeddin Kadıasker el-Hanbelî, sultanın fermamyla azledildi. Çünkü sultan onun göreve atandığından bu zamana kadar sadece Hanbelîlere hizmet vermekle yetindiğini biliyordu.

Ramazanın onaltısında cuma günü Osman b. Muhammed öldürül­dü. Bu, İbn Debadip ed-Dekkak adıyla meşhur olmuştu. Yalan söyle­mekte bir araya gelip anlaşmaları imkansız olan bir topluluğun şehade-tiyle bunun Rasûlullah (s.a.v.)´a çokça sövdüğü tesbit edilince, Maliki hakiminin huzuruna götürüldü. Aleyhinde bu iddia ileri sürüldü. Kor-kuyormuş gibi bir numara yaptı. Daha sonra suçu işlediği sabit görülün­ce demirle vurularak öldürüldü. ALLAH onu kahretsin. Onu rahmetinden uzak tutsun, ona merhamet buyurmasın.

Ramazanın yirmi altısında pazartesi günü Zübale adıyla çağırılan Muhammed Behtar, Peygamber (s.a.v.)´e sövdüğünden kâfirane davra­nışlarda bulunup iddialarda bulunduğundan öldürüldü. Anlatıldığına göre kendisi çokça namaz kılıp oruç tutarmış, ama bununla birlikte Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve müminlerin annesi Hz. Aişe ile Peygamber (s.a.v.) hakkında çok çirkin sözler sarfedermiş. İşte bu yüzden bu günde, Sukü´l-Hayl´de boynu vuruldu. Hamd ve minnet ALLAH´adır.

Şevval ayının onüçünde sultanın tahtırevanı hacca gitmek üzere saraydan hareket etti. Hac kafilesinin emiri, Nasirüddin b. Kara Sun­gur, kafilenin kadısı ise Şeyh Şemseddin Muhammed b. Sind idi. Bu zat muhaddis olup müftülük vazifesini ifâ edenlerdendi.

Şevval ayının sonlarında Şagor mahallesinde terzilik yapmakta olan Hasan adındaki biri tutuklandı. Bunun mel´un Firavun´dan yana ifadeler sarfettiği ve onun Müslüman olarak öldüğünü iddia ettiği ileri sürüldü. Kendisi şu aşağıda nakledeceğimiz âyet-i kerimeye dayanarak Firavun´un boğulurken Müslüman olduğunu söylemişti:

"İsrail oğullarının inandığından başka Tanrı olmadığına inandım. Artık ben O´na teslim olanlardanım" (Yunus, 90).

Ancak o, yani terzi Hasan bu âyetin devamındaki ifadelerin mana­sını kavrayamamıştı:

"Şimdi mi inandın? Daha önce baş kaldırmış ve bozgunculuk etmiş­tin." (Yunus, 91).

Şu âyet-i kerimelerin de manasım kavrayamamıştı:

"ALLAH bunun üzerine onu dünya ve ahiret azabına uğrattı." (en-Nazi-at, 25).

"Ama Firavun o Peygambere karşı gelmişti de onu çok ağır bir şekil­de tutup cezalandırmıştık." (ei-Muzemmii, 16).

Firavun´un en büyük kâfirlerden biri olduğunu isbatlayan daha bir çok ayet-i kerime ve hadis-i şerif mevcuttur. Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar da bu hususta müttefiktirler.

Zilkade ayının altısında cuma günü sabahleyin Mısır´dan Dı-maşk´a posta gelerek saltanat naibinin, Tengiz´in adeti üzere saygı ve ikram içinde sultan tarafından Mısır´a çağırıldığını haber verdi. Bunun üzerine saltanat naibi, yanına saraya layık kıymetli hediye ve armağan­ları alıp zilkade ayının ondordünde cumartesi günü sabehleyin yola çık­tı. Çıktığında kadılar, önde gelen hacibler ve emirler onu yolcu ettiler. Zilhicce ayının başlarında saltanat naibi kendi eliyle bir mektup yaza­rak Dımaşk´taki Kadilkudat Taceddin eş-Şafıfye gönderdi ve onu Ku­düs´e davet etti. Hz. İbrahim´in mezarım ziyaret etmesini istedi. Mektu­bunda ayrıca sultanın kendisine ihsan ve ikramda bulunduğunu, saygı gösterdiğini, at, davar, para, ürün, tahıl ve birçok eşya armağan ettiğini de bildiriyordu. Bunun üzerine kadilkudat, zilhicce ayının dördünde cu­ma günü altı posta atıyla yola koyuldu. Yanında münasip miktarda ve değerde hediyeler de vardı. Zilhiccenin onsekizinde cuma günü akşam­leyin kendi bahçesine döndü.

Zilhicce ayında ve ondan önceki ayda bir çok mekanda cidden bü­yük sel baskınları meydana geldi. Bu baskınların izlerini Baalbek şeh­rinde gördük. Bu yüzden bir çok ağaç yıkılmıştı. Bir çok mekan tahrip ol­muş ve parçalanmıştı. Sel baskınlarının izleri bir çok mekanlarda halen görülmekteydi. Mesela Ca´lus mıntıkasında meydana gelen sel baskını yüzünden cidden çok miktarda eşya telef olmuş ve bu baskınlar netice­sinde yörenin kadısı, beraberindeki bazı seçkin kimselerle birlikte sular altında kalıp boğulmuştu. Bunlar bir tepe üzerinde durmakta iken ani­den sel baskınıyla karşılaşmışlar. Bundan kurtulmayı başaramamışlar ve neticede can vermişlerdi. Hissetü Cemal nahiyesinde de bir sel baskı­nı meydana gelmiş, bu yüzden bir çok ağaç, davar, üzüm bağı ve başka şeyler telef olmuştu. Haleb´te meydana gelen sel baskını yüzünden de Türkmenlerden ve diğerlerinden çok sayıda insan, erkek, çocuk, davar ve deve telef olmuştu. Ben bu felaketi gözüyle gören bir kimsenin mektu­bunda okudum. Onun anlattığına göre Haleb taraflarında dolu yağmıştı ki her birinin ağırlığı, yaklaşık 700 dirhem kadardı. Bazıları bundan da­ha iri, bazıları ise daha küçüktü.

Bu konuda anlatacaklarımız burada sona ermektedir. [6]



Kalenderiye Mezhebi Mensuplarının Sakal, Kaş Ve Bıyıklarını Traş Etmekten Men Edilmeleri


Zaten bunu yapmak İbn Hazm´in anlattığına göre icma ile haram kılınmıştır. Ancak bazı fakihlerse bunun mekruh olduğunu ifade etmiş­lerdir.

Zilhicce ajanın onbeşinde salı günü sultanın mektubu Dımaşk´a geldi. Bu mektupta Kalenderilerin Müslüman kılığına bürünmeleri, Acemlerin ve Mecusilerin kılığını terk etmeleri emrediliyordu. Bu bid´atvari kılığı terk etmeden bu çirkin elbiseleri üzerlerinden çıkarıp atmadan bunlardan her hangi birinin sultanın ülkesine girmelerine im­kan tanınmayacağı, bu fermana riayet etmeyenlerinse şer´an tazir edi­lecekleri, yerinden yurdundan sökülüp atılacakları bildiriliyordu. Bun­ların pis ve değersiz esrar içmekten de vaz geçmelerinin emderilmesi ge­rekiyordu. Bunu içip sarhoş olanlara had tatbik edileceğinin de bildiril­mesi zorunlu hale gelmişti. Nitekim bazı fakihler bu yolda fetva vermiş­lerdir. Hülasa sultanın onlarla ilgili olarak gönderdiği ferman, çarşam­ba günü sabahleyin şehrin her tarafında duyuruldu.

Zilhicce ayının beşinde salı günü Cibras şehrinde Şeyh Ahmed b. Musa ez-Zer´fnin vefat ettiği haberim aldık. Bu zat, iyiliği emredip kö­tülüğü yasaklamak işiyle görevlendirilmiş, sultan ve devlet kademeleri nezdinde insanların çıkarlarını gözeten bir insan olmuştu. Havas ve avam nezdinde itibarlıydı. ALLAH rahmet etsin.

Bu ayda Dımaşk´ta haciblik ve emirlik yapmış olup daha sonra bu görevlerinden azledilerek sultan tarafından Trablus´a sürgün edilmiş olan Emir Seyfeddin Kehlen b. Akves, Trablus´ta vefat etti.

Saltanat naibi Emir Seyfeddin Baydemir bu ayda Mısır diyarından Dımaşk´a döndü. Dönüşünde Kudüs-ü Şerife uğramış, arefe günü ve Kurban Bayramının birinci günü orada kalmış sonra Ersof ormanlığı­nın yolunu tutmuş, orada avlanmak istemiş, ancak sancılandığı için bu­nu yapamayınca yoluna hızla devam etmiş ve zilhicce´nin yirmibirinde pazartesi günü sabahleyin Dımaşk´a ulaşmış ve büyük bir debdebe ve alayişle şehre girmişti. Dönüşünü seyretmek için insanlar yola çıkmış­lardı. Kendisi muazzam ve kıymetli dokumalı bir kaban giyinmiş olup adet gereğince önünde bayrak ve filamalan, muhafızları vardı. Halka iyilik ve ihsanda bulunmak, vakıfların durumunu ıslah etmek, bu hu­susta tıpkı Tengiz gibi yapmak istiyordu. Merhum Tengiz´in metodunu takip etmek niyetindeydi. [7]



Hicretin Yediyüzaltmışikinci Senesi


Bu sene başında Mısır, Şam, Haremeyn-i Şerifeyn ve buralara bağlı mıntıkalarda İslâm´ın ve Müslümanla