๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => El-Bidaye Ven Nihaye => Konuyu başlatan: Esila üzerinde 08 Aralık 2010, 15:57:09



Konu Başlığı: Geçmiş Peygamberlerden Nakledilen Kitaplarda Hz. Peygamber
Gönderen: Esila üzerinde 08 Aralık 2010, 15:57:09
Geçmiş Peygamberlerden Nakledilen Kitaplarda Hz. Peygamber


Hz. Peygamberin Mizacı (Karakteri)

Hz. Peygamber´în Zühdü Ve Dünyaya Îltîfat Etmeyîşî

Hz. Peygamber´în İbadeti Ve Bu Hususta Kendînî Yorması

Hz. Peygamberin Şecaati

Geçmiş Peygamberlerden Nakledilen Kitaplarda Hz. Peygamber.

Nübüvvet (Peygamberlik) Delilleri

Fasıl

Nübüvvetin Manevî Delilleri



Hz. Peygamberin Mizacı (Karakteri)


İbn Luhay´a, Enes´in, şöyle dediğini rivayet eder:

«Rasûlullah (s.a.v.), insanlar arasında çocuklarla en çok şakalaşan kimse idi.»

Nitekim bu konuda Enes´in, Rasûlullah (s.a.v.)´m onun kardeşi Ebu Ümeyr´le şakalaştığına dair hadisi de daha Önceki sayfalarda geçmişti. O hadiste anlatıldığına göre Rasûlullah (s.a.v.), Ebu Ümeyr´e - kendi­sinin oynamakta olduğu bülbül yavrusunu kastederek: "Ey Ebu Ümeyr, bülbül yavrusuna ne oldu " diye sormuş, o da oynamakta olduğu bülbül yavrusunun ölmüş olduğunu Rasûlullah´a söylemişti.

Enes, bu hadisi nakletmekle Rasûlullahın, insanların âdetine uya­rak küçük çocuklarla şakalaştığını ifade etmek istemiştir.

îmam Ahmed b. Hanbel, Halef b. Velid tariki ile Enes b. Malik´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Adamın biri, Peygamber (s.a.v.)´e gelip binek istedi. Rasûlullah (s.a.v.) da ona şöyle dedi:

- Biz seni dişi bir devenin yavrusuna bindirelim.

- Ya Rasulallah, ben dişi deve yavrusunu ne yapayım

- Develeri, dişi develerden başkası mı doğurur ki »

Ebu Davud, Numan b. Beşir´in şöyle dediğini rivayet eder: «Ebu Bekir, Peygamber (s.a.v.)´in yanma girmek için izin istedi. İçe­ride Aişe´nin Peygamber (s.a.v.)´e yüksek sesle bağırdığım işitti. İçeri gi­rince tokatlamak için kızı Aişe´nin üzerine yürüyüp:

- Sen, Rasûlullah´a mı bağırıyorsun diye çıkıştı. Peygamber (s.a.v.) de ona engel olmaya çalıştı. Ebu Bekir de Öfkeli olarak oradan çı­kıp gitti. Çıkıp giderken Rasûlullah, Aişe´ye:

- Görüyorsun değil mi, seni babandan kurtardım dedi. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Hz. Ebu Bekir tekrar Rasûlullah´m yanma girmek için izin İstedi. İçeri girince, Rasûlullah´la Aişe´nin barışmış ol­duklarını gördü ve onlara:

- Beni aranızdaki savaşa nasıl soktunuzsa barışınıza da aynı şekil­de sokun, dedi.

Rasûlullah (s.a.v.):

- Olur, dediğim yaptık, yaptık, diye cevap verdi.»

Ebu Davud, Avf b. Malik el-Eşcaî´nin şöyle dediğini rivayet eder:

«Tebük gazvesinde deri bir çadırda oturmakta olan Rasûlullah (s.a.v.)´m yanına gidip selam verdim. Selamımı aldı ve:

- İçeri gir, dedi. Ben de:

- Vücudumun tamamı ile mi içeri gireyim ya Rasûlallah diye sor­dum.

Oda:

- Evet öyle yap, deyince içeri girdim.

Velid b. Osman b. Ebi Âmile dedi ki: Avf b. Malik el-Eşcaî, Ra­sûlullah´m içinde oturmakta olduğu çadırının küçük oluşu yüzünden vücudumun tamamı ile mi içeri gireyim diye sormuştu.»

Ebu Davud, İbrahim b. Mehdi kanalı ile Enes´in şöyle dediğini riva­yet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.) bana, "Ey iki kulaklı!" dedi.»

îmam Ahmed b. Hanbel, Abdürrezzak kanalı ile Enes´in şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir:

«Zahir adında bâdiyeden bir adam, Peygamber (s.a.v.)´in yanına he­diyelerle gelir. Gideceği zaman da Peygamber (s.a.v.), ona ihtiyacı olan şeyleri temin edip uğurlardı. Uğurladıktan sonra da: «Zahir bizim köy­lümüzdür. Biz de onun kentlisiyiz.» derdi. Onu çok severdi. Zahir, canlı kanlı bir adamdı. Pazarda eşyasını satarken Rasûlullah (s.a.v.), arka­dan gelip onu kucakladı ama o, Rasûlullah´ı göremedi. "Bırak beni, sen kimsin " dedi. Başını çevirince, kendisini kucaklayanın Rasûlullah ol­duğunu anladı. Anladıktan sonra da sırtı Rasulullah´m göğsüne yapışık olduğu için ondan kurtulmaya bile çalışmadı. Rasûlullah da:

- Kim köle satın alır diye sordu. O da şu cevabı verdi:

- Ya Rasûlallah, eğer beni köle diye satmak istersen, vallahi beni beş para etmez biri olarak göreceksin.

- Hayır, sen Allah katında değersiz değilsin. Aksine sen O´nun nezdinde kıymetlisin.»

Buharî de sahihinde buna benzer bir rivayette bulunarak şöyle der: "Abdullah adında - eşek lakabıyla tanınan- bir adam vardı. Rasûlullah (s.a.v.)´ı şakalarıyla güldürürdü. Bir gün içki içtiğinden yakalanıp Rasulullah´m huzuruna getirildi. Adamın biri:

- Allah buna lanet etsin, ne kadar da içki yüzünden yakalanıp geti­riliyor! deyince Rasûlullah, o adama şöyle dedi:

- Ona lanet okuma. Çünkü o, Allah ve Rasûlünü seviyor.» Buharî ve Müslim, Enes´in şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: «Peygamber (s.a.v.)´in Enceşe adında bir deve sürücüsü vardı. Zev­celerinin bindiği develeri güdüyordu. Develeri süratle yürütmek iste­miş ve yormuştu. Rasûlullah da ona şöyle demişti:

- Yazıklar olsun sana ey Enceşe, şişelere merhametli davran.» Bu hadiste geçen şişeler kelimesi ile kadınlar kastedilmiştir. Bu bir latife kelimesidir. Hz. Peygamber, latife yapmak için kadın kelimesi yerine şi­şe kelimesini kullanmıştır. Allah´ın salat-ü selamı kıyamet gününe ka­dar onun üzerine olsun.»

Rasûlullah (s.a.v.)´m huyunun güzelliğine, ahlakının yüceliğine ve şakacılığına delil olarak da Ümmü Zerr´in hadisini uzun uzadıya Hz. Ai-şe´den dinlemiş olmasıdır. Bazı rivayetlerde naklolunduğuna göre bu hadisi, Hz. Aişe´ye bizzat kendisi anlatmıştır.

îmam Ahmed b. Hanbel´in, Mesruk´tan rivayetine göre Hz. Aişe şöy­le demiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), bir gece kadınlarıyla sohbet etti ve bir hadis an­lattı. Kadınlarından biri dedi ki:

- Ya Rasûlallah, bu, Hurafe´nin hadisidir. Rasûlullah, ona şöyle sordu:

- Sen Hurafe´nin kim olduğunu biliyor musun Doğrusu Hurafe, Azire kabilesinden bir adamdı. Cahiliye döneminde cinler onu esir aldı­lar. Uzun süre cinler arasında kaldı. Sonra onu insanlara geri verdiler. Cinler arasında gördüğü hayret verici şeyleri insanlara anlatırdı, işte onun bu anlattıklarına insanlar, Hurafe´nin hadisi dediler.»

Ben derim ki: Bu garip hadislerdendir, münkerlik içermektedir. Doğrusunu Allah bilir.

Tirmizî, Hasan´m şöyle dediğini rivayet etmiştir: «İhtiyar bir kadın, Rasulullah´m yanma gelip şöyle dedi:

- Ya Rasûlallah Allah´a dua et de beni Cennet´e koysun.

- Ey falanın annesi! İhtiyar kadınlar, Cennet´e giremezler! Bunun üzerine o ihtiyar kadın, ağlayarak Rasûlullah´ın yanından

ayrıldı. Gidişinden sonra Rasûlullah (s.a.v.), yanında bulunanlara dedi ki:

- Gidin, ona deyin ki, o kadın ihtiyar olarak Cennet´e girmeyecek­tir. Zira yüce Allah, şöyle buyurmuştur:

«Biz onları yeniden yaratmışız dır. Onları bakire kılmışızdır.» (ei-Vâkıa, 35-36.)

Tirmizî, Abbas b. Muhammed ed-Dûrî kanalı ile Ebu Hüreyre´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Dediler ki:

- Ya Rasûlallah, sen bizimle şakalaşıyorsun.

- Ben sadece gerçeği söylüyorum (şaka yaparken de doğruyu söylü­yorum).» [1]



Hz. Peygamber´în Zühdü Ve Dünyaya Îltîfat Etmeyîşî


Yüce Allah buyurdu ki:

«Kendilerini sınamak için, dünya hayatının süsü olarak bol bol ge­çimlik verdiğimiz kimselere sakın göz dikme. Rabbinin rızkı daha iyi ve daha devamlıdır.» (Tâ-Ha, m.)

«Sabah akşam Rablerinin rızasını dileyerek ona yalvaranlarla be­raber sen de sabret. Dünya hayatının güzelliklerini isteyerek gözlerini o kimselerden ayırma. Bizi anmasını kendisine unutturduğumuz ve işin­de aşırı giderek hevesine uyan kimseye uyma.» (ei-Kehf, 28.)

«Ey Muhammedi Bizi anmaktan yüz çevirenlere ve dünya hayatın­dan başka birşey istemeyenlere aldırma. Bu, onların ulaştıkları bilgi­nin seviyesini gösterir.» (en-Necm 29-30)

«Andolsun ki, sana daima tekrarlanan yedi ayetli Fatiha´yı ve Kur´ân-ı Azim´i verdik. Kafirler içinde bazı kimselere verdiğimiz kat kat servete gözünü dikme; onlara üzülme. İnananları kanatlarının altına

al.» (el-Hicr, 87-88.)

Bu konuda birçok ayet daha vardır. Hadislere gelince onları da şu şekilde sıralayabiliriz:

Yakub b. Süfyan, Ebu´l-Abbas kanalı ile Muhammed b. Abdullah b. Abbas´m şöyle dediğini rivayet etmiştir: «tbn Abbas, bize şöyle bir hadi­seyi anlatıyordu: Genâb-ı Allah, Peygamberine meleklerinden birini Cebrail ile birlikte göndermiş. Melek, Allah´ın peygamberine şöyle de­miş:

- Cenâb-ı Allah, kul ve peygamber veya hükümdar ve peygamber unvanlarından birini tercih etmekte seni serbest bırakıyor.

Meleğin böyle demesi üzerine Rasûlullah (s.a.v.), Cebrail´e dönerek fikrini sormuş. Cebrail de tevazulu olmasını ona işaret etmiş. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), o soruyu soran meleğe şu cevabı vermiş:

- Ben kul ve peygamber olmak istiyorum.

Rasûlullah (s.a.v.), böyle dedikten sonra hayatının sonuna kadar bir yere yaslanarak yemek yememişti.»

îmam Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. Fudayl kanalı ile Ebu Hü-reyre´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Cebrail, Rasûlullah´ın yanma gelip oturdu ve göğe baktı. Bir melek iniyordu. Cebrail dedi ki:

- Şu melek, Cenâb-ı Allah´ın kendisini yarattığı günden beri şimdi­ye kadar inmiş değildir.

Melek inince gelip dedi ki:

- Ya Muhammed, Rabbin beni sana elçi olarak gönderdi. Seni hü­kümdar ve nebi mi kılsın, yoksa kul ve rasûl mü kılsın »

Buharî ve Müslim, Rasûlullah´ın zevcelerinden ayrılıp ilâ etmesi, yani bir ay müddetle onlarla temas kurmayacağına yemin etmesi ve evin ikinci katındaki çardakta uzlete çekilmesiyle ilgili olarak şöyle bir rivayette bulunmuşlardır: «Ömer b. Hattab, çardakta uzlete çekilen Rasûlullah (s.a.v.)´ın yanma gitti. Odasında bir sepet selam ağacmm meyvesi, bir sepet arpa ve bir de duvara asılı bir deri parçası vardı. Rasûlullah´m da hasır parçası üzerine uzanmış olduğunu ve hasırın, Rasûlullah´ın böğründe iz yapmış olduğunu gördü. Bunun üzerine göz­leri yaşarmaya başladı. Rasûlullah ona sordu:

- Neyin var ey Ömer

- Ya Rasulallah, sen, Allah´ın yarattıkları içinde seçkin kulsun. Kisra ile Kayser refah ve konfor içinde yaşıyorlar. Bu ne haldir

Rasûlullah, yüzü kızararak kalkıp oturdu ve şöyle dedi:

- Ey Hattab´m oğlu! Sen şüphe içinde misin Onların lezzetleri ve nimetleri dünya hayatında kendilerine erkenden verilmiştir. Dünyanın onlara, ahiretin de bize verilmesine razı olmaz mısın

- Evet, razı olurum ya Rasulallah. .

- Öyleyse Aziz ve Celil olan Allah´a hamd et.»

Aradan bir ay geçince yüce Allah, zevcelerini yanında kalmak veya ayrılıp gitmekte serbest bırakmasını Rasûlullah´a emretti ve ona şu ayeti inzal buyurdu:

«Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: «Eğer dünya hayatını ve süsle­rini istiyorsanız gelin size bağışta bulunayım ve güzellikle salıvereyim. Eğer Allah´ı, peygamberini, ahiret yurdunu istiyorsanız bilin ki, Allah içinizden iyi davrananlara büyük ecir hazırlamıştır.» (ei-Ahzâb, 28-29).

Biz bu konuyu tefsirimizde detaylı olarak anlattık. Bu ayetin nüzulü üzerine Rasûlullah (s.a.v.) işe ilk olarak Hz. Aişe´den sormakla başlamış:

- Ey Aîşe! Sana birşey anlatacağım. Annene ve babana danışma­dan acele karar verme.

Böyle dedikten sonra Aişe´ye yukarıdaki ayet-i kerimeleri okumuş­tu. Aişe de ona şöyle demişti:

- Bu iş için mi anneme ve babama danışacağım Oysa ben Allah´ı, Rasûlünü ve ahiret yurdunu tercih ediyorum.» Rasûlullah´ın diğer zev­celeri de aynı cevabı vermişler, Rasûlullah da onlardan razı olmuştu.»

îmam Âhmed b. Hanbel, Ebu Nadr kanalı ile Enes b. Malik´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.)´m yanma gittim. Şeritle bağlanmış bir kanepe­nin üzerine uzanmıştı. Başının altında lif astarlı, deri kaph bir yastık vardı. Ashabından birkaç kişi de onun yanma geldi.O esnada Ömer de geldi. Rasûlullah, biraz yana döndü. Ömer, onun böğrü ile kanepeyi bağlayan şerit arasında herhangi bir örtü ve astar görmedi. Şerit, Rasûlullah in böğründe iz yapmıştı. Bunun üzerine Ömer ağlamaya başladı. Rasûlullah (s.a.v.), ona şöyle sordu:

- Niçin ağlıyorsun ey Ömer

- Vallahi şunun için ağlıyorum. Ben, Allah katında senin Kis-ra´dan ve Kayser1 den daha kıymetli bir zat olduğunu biliyorum. Onlar, dünya lüksü içinde yaşıyorlar. Sen Allah rasûlü olduğun halde şu gör­düğüm yerde bulunuyorsun... Bu nasıl iştir

- Dünyanın onlara, ahiretin de bize verilmesine razı olmaz mısın

- Olurum.

- îşte bu böyledir.»

Ebu Davud et-Tayalisî, Mesudî kanalı ile Alkame b. Mesud´un şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), bir hasırın üzerine uzandı. Hasır, onun cildinde iz yaptı. Ben de cildini ovalamaya başladım ve şöyle dedim:

- Anam babam sana feda olsun. İzin versen de şu hasırın seni incit­mesine engel olacak bir sergi serelim de üzerinde uzan ve uyu.

- Ben dünyada bir ağacın altına gelip gölgelenerek dinlenen, sonra kalkıp giden bir yolcu gibiyim.»

İmam Ahmed b. Hanbel, İbn Abbas´m şöyle dediğini rivayet etmiş­tir:

«Rasûlullah (s.a.v.), hasır üzerinde uzanmış vaziyette iken Ömer yanma geldi. Hasır onun böğründe iz meydana getirmişti. Ömer şöyle dedi:

- Ya Rasulallah, şu hasırdan daha yumuşak bir yatak edinsen ol­maz mı

- Ben dünyada yaz gününde bir günün bir saatinde bir ağacın altı­na gelip gölgelenen, dinlendikten sonra kalkıp giden bir yolcu gibiyim.»

Buharî, Ebu Hüreyre´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: «Benim Uhud dağı kadar altınım ol­sa bile üç gün geçmeden onu infak etmesem, memnun ve hoşnud olmam. Ancak bir borç için ayıracağım kısım müstesna.»

Buharî ve Müslim, Ebu Hüreyre´den naklen Rasûlullah (s,a.v.)´m şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: «Allah´ım, Muhammed ailesi­nin rızkını geçimlik yap.»

İbn Mace´nin, Ebu Said´den naklettiği hadise göre Hz. Peygamber (s.a.v.), şöyle buyurmuştur:

«Allah´ım, beni miskin olarak yaşat, miskin olarak Öldür. Miskinler zümresi arasında da hasret.»

Bu zayıf bir hadistir, doğrusunu Allah bilir.

Ancak Tirmizî de bunu başka bir kanaldan rivayet etmiştir. Bu ri­vayete göre Enes, Rasûlullah (s.a.v.)´m şöyle buyurduğunu nakletmiş-tir:

«Allah´ım, beni miskin olarak yaşat. Miskin olarak öldür. Kıyamet gününde beni, miskinler zümresi içinde hasret.» Aişe validemiz, Ra-sûlullah´a şöyle sormuş:

- Niçin böyle diyorsun ya Rasulallah

- Çünkü miskinler, Cennet´e zenginlerden kırk sene önce girerler. Ey Aişe, yarım hurma parçası vererek de olsa miskini boş çevirme. Ey Aişe, miskinleri sev, onları kendine yakın kıl ki, kıyamet gününde Allah da seni kendine yakın kılsın.»

Bu, garib bir hadistir. Senedinde zayıflık, metninde de münkerlik vardır. Doğrusunu Allah bilir.

îmam Ahmed b. Hanbel, Abdussamed kanalı ile Said b. Sa´d´m şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Bana şöyle bir soru soruldu:

- Rasûlullah (s.a.v.), hiç elenmiş halis un gördü mü

- Rasûlullah (s.a.v.), yüce Rabbinin huzuruna varıncaya kadar elenmiş halis un görmedi.

- Rasûlullah zamanında sizin elekleriniz var mıydı

- Hayır, eleklerimiz yoktu.

- Peki arpayı nasıl ekmek yapardınız

- Onu üflerdik uçan uçup gider, kalanı da ekmek yapardık.» Tirmizî, Ebu Üiname´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.)´ın evinde arpa ekmeği artmazdı.»

îmam Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Said kanalı ile Ebu Hazım´m şöy­le dediğini rivayet etmiştir:

Ebu Hüreyre´nin, parmağıyla defalarca işaret ederek şöyle dediğini gördüm:

«Ebu Hüreyre´nin nefsi elinde bulunan zata yemin ederim ki, Al­lah´ın peygamberi ve ailesi, üç gün peşpeşe buğday ekmeğine doyma­dılar. Bu hali, onun dünyadan ayrılışına kadar devam etti.»

Buharî ve Müslim, Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:

«Medine´ye gelişlerinden beri Muhammed ailesi, üç gün peş peşe buğday ekmeğine doymuş değildi. Bu hal, onun irtihaline kadar devam etti.»

îmam Ahmed b. Hanbel, Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah´m vefatına kadar Muhammed ailesi, üç gün peş peşe buğday ekmeğine doymadı. Yine onun vefatına kadar sofrasından ek­mek parçası asla kaldırılmış değildir (Yani sofraya konan bütün ekmek­ler tüketilirdi).»

İmam Ahmed b. Hanbel, Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Kendisini hak peygamber olarak gönderen Allah´a yemin ederim ki, Muhammed (s.a.v.) elek görmediği gibi, elenmiş undan yapılan ek­mek de görmedi. Bu hali, Allah´ın onu peygamberlikle görevlendirme­sinden vefat edişine kadar devam etmiştir. Ravi, Hz. Aişe´ye şöyle sorduğunu söylüyor:

- Mademki eleğiniz yoktu, arpayı nasıl yerdiniz

- Üfleyerek ayıklayıp yerdik.»

Buharı, Muhammed b. Kesir kanalı ile Aişe´nin şöyle dediğini riva­yet etmiştir:

«Biz, paçayı onbeş gün sonra çıkarıp yerdik.

- Niçin böyle yapardınız

Benim bu sorum üzerine Hz. Aişe güldü ve şöyle dedi:

- Muhammed ailesi, Muhammed´in vefatına kadar katıklı ekmeği doyasıya yiyememiştir.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Yahya kanalı ile Hz. Aişe´nin şöyle dediği­ni rivayet etmiştir:

«Muhammed ailesinin üzerinden bir ay geçtiği halde ateş yakma­dıkları olurdu. Ancak hurma ve su ile geçinirdik. Bazen de dışardan et getirilmiş olurdu ki bu, bir istisna idi.»

Buharî ve Müslim´in sahihlerinde Hz. Aişe´nin şöyle dediği rivayet edilmiştir:

«Biz Muhammed ailesinin üzerinden bir ay geçtiği halde ateş yak­madığımız olurdu. Ancak su ve hurma denen iki siyah şeyle geçinirdik. Bir de çevremizde Ensâr´dan bazı evler vardı ki, Rasûlullah´a koyunları­nın sütünü gönderirler, o da bu sütü içer, bize de içirirdi.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Abdullah kanalı ile Urve b. Zübeyr´üı şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Hz. Aişe´nin şöyle dediğini işittim:

- Üzerimizden bir iki ay geçtiği halde Rasûlullah´m evlerinden bi­rinde ateş yakılmadığı olurdu.

Dedim ki:

- Teyzeciğim peki ateş yakınıyordunuz da ne ile geçiniyordunuz

- İki siyah şeyle; su ve hurma ile geçinirdik.»

Ebu Davud et-Tayalisî,Şube kanalı ile Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), vefat edinceye kadar iki gün peş peşe doyasıya arpa ekmeği yememişti.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Ebu Bekir, geceleyin bize bir koyun budu gönderdi. Ben tuttum,

Rasûlullah o budu kesip parçaladı (veya Rasûlullah tuttu; ben o budu kesip parçaladım), ama bu kesip parçalama işini karanlıkta yapıyor­duk. Kandilimiz yoktu. Eğer kandilimiz olsaydı, onu geceleyin pişirip katık yaparak yerdik. Muhammed ailesinin üzerinden bir ay geçtiği halde ekmek pişirme dikleri, tencerenin altında ateş yakmadıkları gö­rülürdü.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Halef kanalı ile Ebu Hüreyre´nin şöyle de­diğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.)´m ailesinin bazen bir iki ay geçtiği halde evle­rinde ekmek pişirmek, yemek yapmak için ateş yakmadıkları olurdu.

Dediler ki:

- Peki ya ne ile geçinirlerdi ey Ebu Hüreyre

- İki siyah şeyle, yani hurma ve su ile geçinirlerdi. Ensâr´dan kom­şuları vardı. Allah onlara hayır mükafat versin. O komşuların koyunla-

. rı vardı. Bu koyunlarının sütünün bir kısmını, Rasûlullah ailesine gön­derirlerdi.»

"Sahih-i Müslim"de Hz. Aişe´nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.) vefat ettiğinde insanlar iki siyah şeye, hurma ve suya doymuşlardı.»

İbn Mace, Süveyd b. Said kanalı ile Ebu Hüreyre´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.)´a günün birinde sıcak yemek getirildi. O yemeği yedikten sonra: "Elhamdülillah. Şu kadar zamandan beri karnıma sı­cak yemek girmemişti." dedi.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Enes b. Malik´in şöyle dediğini rivayet et­miştir:

«Hz. Patıma, Rasûlullah (s.a.v.)´a bir parça arpa ekmeği verdi. Rasûlullah da: "Bu üç günden beri babanın yediği ilk ekmektir." dedi.»

İmam Ahmed b. Hanbel, İbn Abbas´m şöyle dediğini rivayet etmiş­tir:

«Rasûlullah (s.a.v.), birkaç gece peş peşe aç gecelerdi. Ailesi akşam yemeği bulamazdı. Genellikle ekmekleri, arpa ekmeği idi.»

Tirmizî,"Şemail"de Ebu Yusuf b. Abdullah b. Selam´ın şöyle dediği­ni rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.)´m bir parça arpa ekmeği aldığını, bu ekmeğin üzerine bir hurma koyduğunu ve: "Bu, buna katıktır." deyip yediğini

gördüm.»

Buharî ve Müslim´in sahihlerinde, Hz. Aişe´nin şöyle dediği rivayet edilmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v)´ın en çok sevdiği içecek, tatlı ve serin olan içecek

Buharı, Enes´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), Allah´ın huzuruna varıncaya kadar yufka ek­meği ve haşlanmış koyun eti görmedi.»

Yine bir rivayette Enes şöyle demiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), masa üzerinde küçük tabakta yemek yemedi. Yufka da yemedi.

Ravi diyor ki: Ben Enes´e şöyle sordum:

- Peki öyleyse yemeği neyin üzerinde yerlerdi

- îşte şu sofra üzerinde yerlerdi.»

Katade, Enes´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.)´a biraz arpa ekmeği ve eritilmiş yağ götürdüm. O, zırhını bir Yahudi´nin yanına rehin bırakarak ondan, ailesi için arpa almıştı. Rasûlullah´ın bir gün şöyle dediğini işittim: Muhammed ailesi yanında ne bir ölçek hurma, ne de bir ölçek tahıl kalmıştır.»

îmam Ahmed b. Hanbel, Enes b. Malik´in şöyle dediğini rivayet et­miştir:

«Rasûlullah (s.a.v.)´m yanında istisnalar hariç sabah ve akşam ye­meklerinde et ile ekmek bir arada bulunmamıştır.»

Ebu Davud et-Tayalisî, Numan b. Beşir´in şöyle dediğini rivayet et­miştir:

«Hutbe irad eden Ömer b, Hattab´ın insanlara, Cenâb-ı Allah´ın ver­diği fütuhattan bahisle şöyle dediğini işittim: «Rasûlullah (s.a.v.)´m aç­lıktan kıvrandığını, karnını doyuracak kadar kalitesiz hurma dahi bu­lamadığını görmüşümdür.»

Sahih hadiste anlatıldığına göre Ebu Talha şöyle demiştir: "Ey Üm-mü Süleym! Rasûlullah (s.a.v.)´ın sesini duydum. Ama sesinden onun aç olduğunu anladım." Bu hadisin tamamı "Delâilü´n-Nübüvve" kısmında gelecektir.

Ebu Heysem b. et-Teyyihan kıssasında ise şöyle denmektedir: «Ebu Bekir ile Ömer, açlıktan dolayı evlerinden dışarı çıktılar. Bu esnada Rasûlullah´ın da çıktığını gördüler. Onlara sordu:

- Niçin çıktınız

- Açlıktan çıktık.

- Nefsim kudret elinde bulunan Allah´a yemin ederim ki, ben de si­zin gibi açlık yüzünden evimden dışarı çıktım.

Böyle dedikten sonra hep birlikte Heysem b. Teyyihan´ın bahçesine gittiler. Heysem, onlara taze hurma yedirdi. Koyun kesti, etini yediler, soğuk su içtiler. Rasûlullah, onlara şöyle buyurdu:

- îşte bu, size sorgusu yapılacak olan nimetlerdendir.» Tirmizî, Abdullah b. Ebu Ziyad kanalı ile Ebu Talha´mn şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah´a, açlığımızı şikayet ettik. Karınlarımızın üzerine bağ­ladığımız taşları birer birer çıkarıp gösterdik. Rasûlullah (s.a.v.) da kar­nı üzerine iki taş bağlamış olduğunu gösterdi.» Bu garip bir hadistir.

Buharî ve Müslim´in sahihlerinde Urve´nin şöyle dediği rivayet edilmiştir:

«Rasûlullah´ın yatağının özelliklerini Hz. Aişe´ye sordum. Bana şu cevabı verdi:

- Onun yatağı deri kaplı olup içinde hurma lifi vardı.» Hasan b. Arfe, Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Ensâr´dan bir kadın yanıma geldi. Rasûlullah´ın yatağının katlan­mış bir aba olduğunu gördü. Kalkıp gitti ve içi yün dolu bir yatağı bana gönderdi. Sonra Rasûlullah, yanıma gelip sordu:

- Ey Aişe, bu nedir

- Ya Rasûlallah falan Ensârî kadın yanıma geldi, senin yatağını gördü. Kalkıp evine gitti ve bana şu yatağı gönderdi.

- Yatağı ona geri gönder!

Hz. Aişe diyor ki: Ben yatağı o kadına geri göndermedim. Yatağı be­ğenmiştim, evimde kalmasını istiyordum. Nihayet Rasûlullah, geri ver­memi üç kez bana emretti ve şöyle dedi:

- Ey Aişe! Bu yatağı ona geri ver, Allah´a yemin ederim ki, eğer ben istemiş olsaydım, Cenâb-ı Allah, dağları altın ve gümüş olarak benimle birlikte yürütürdü.»

"Şemail" adlı eserinde Tirmizî, Hz. Aişe´ye şöyle bir soru sorulduğu­nu rivayet etmiştir:

- Rasûlullah (s.a.v.)´m senin evindeki yatağı nasıldı

- Deri yüzlüydü, içi hurma lifiyle doldurulmuştu. Hz. Hafsa´ya da aynı soru soruldu. O, şu cevabı verdi:

- Rasûlullah´m yatağı ikiye katlanmış bir Arap abasıydı. Onun üzerinde uyurdu. Bir gece şu abayı dörde katlayayım da Rasûlullah için daha yumuşak olsun dedim ve abayı dörde katladım. Böylece onun üze­rinde uyudu, sabahladığında:

- Bu gece bana nasıl bir yatak serdiniz diye sordu: Biz de:

- Her geceki yatağındır. Ancak bu gece onu iki kat değil, dört kat yaparak altına sermiştik ki, senin için daha yumuşak olsun.

- Onu eski haline getirin. Çünkü yumuşaklığı, bu gece namaz kıl­mama engel oldu.»

Taberanî, Hakim b. Hizam´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Yemen´e gittim. Zi-Yezen elbisesi alıp getirdim. Rasûlullah (s.a.v.)´ a hediye ettim, ama bana geri verdi. Ben de onu sattım. Rasûlullah, onu satın alıp giydi. Sonra ashabının arasına o elbiseyle çıktı. O elbise kadar onun üzerinde güzel birşey görmedim, kendimi tutamayıp şöyle dedim: "Alnında ve ayaklanndaki beyazlık apaçık göründükten sonra dev­let reisleri nimetlere bakıp aldırış etmezler, onu cidden mukayese ettikleri zaman sert ve keskin şeyleri kesen, kanlar akıtan kıhç ile o, onları geride bırakıp geçer."

Peygamber (s.a.v.), böyle dediğimi işitince bana dönüp gülümsedi. Sonra evine girip Usame b. Zeyd´e giydirdi."

İmam Ahmed b. Hanbel, Hüseyn b. Ali kanalı ile Ümmü Seleme´nirr şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Rasulullah (s.a.v.), yüzü sararmış vaziyette yanıma geldi. Rahat­sızlığından dolayı yüzünün sararmış olduğunu sandım. Kendisine şöyle sordum:

- Ya Rasulallah, yüzünün sararmış olduğunu görüyorum, bu has­talıktan mıdır

- Hayır, dün bana yedi dinar getirilmişti. Onu infak etmeyi unut­tum, yatağın kıvrımı arasında kaldı."

İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Ümame b. Senlin şöyle dediğini riva­yet etmiştir:

"Bir gün ben ve Urve b. Zübeyr, Hz. Aişe´nin yanına gittik. Bize şöyle dedi:

- Siz, Allah´ın Peygamberini görmeliydiniz. Bir gün hastalığı esna­sında yanında altı dinarı vardı. Bana bu dinarları yoksullara dağıtma­mı emretti. Hastalığı, benim bu dinarları dağıtmama engel oldu. Niha­yet yüce Allah, ona şifa ihsan etti. İyileştikten sonra o dinarları ne yaptı­ğımı sordu. Ben de:

- Senin hastalığınla meşgul olduğum için onları dağıtamadım, de­dim. O dinarları getirmemi emretti. Kendisine getirdim. Sonra avucuna dizdi ve şöyle dedi:

- Bu dinarlar yanında kalmış olduğu halde Allah´ın huzuruna çık­mış olsaydı, Allah´ın peygamberinin durumu nice olurdu, biliyor mu­sun "

Kuteybe, Cafer b. Süleyman kanalı ile Enes´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasulullah (s.a.v.), yarına birşey saklamazdı.»

Yani çabucak bozulabilen yiyecek ve benzeri şeyleri ertesi güne bı­rakmazdı. Çünkü Buharı ve Müslim´in sahihlerinde bulunan bir rivaye­te göre, Hz. Ömer şöyle demiştir: «Cenâb-ı Allah´ın, rasûlüne fey olarak verdiği ve Müslümanların üzerine at ve binek sürmedikleri Nadiroğul-ları mallarından, Rasulullah kendi ailesi için bir senelik nafakayı ayı­rır, geri kalan kısmı Allah yolunda hazırlık olsun diye silah ve teçhizata sarfederdi.»

Bu da bizim anlattıklarımızı teyid etmektedir.

İmam Ahmed b. Hanbel, Mervan b. Muaviye kanalı ile Enes b. Ma-lik´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasulullah (s.a.v.)´a üç kuş hediye edildi. Bunlardan birini hizmetçişine yedirdi. Ertesi gün hizmetçisi (öbürlerini) ona getirdi. Hz. Pey­gamber, ona şöyle dedi:

- Seni, birşeyi yarma saklamandan men etmemiş miydim Doğru­su Aziz ve Celil olan Allah, her yarının rızkını gönderir.»

Beyhakî, Ebu´l-Hüseyn b. Büşran kanalı ile Ebu Hüreyre´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Rasulullah (s.a.v.), Bilal´in yanına gitti. Yanında bir küme hurma gördü. Ona şöyle sordu:

- Bu nedir ey Bilal

- Kendim için biriktirip sakladığım hurmadır.

- Yazıklar olsun sana ey Bilâl. Bunun Cehennem ateşinde şiddetli bir sıcaklık olmasından korkmuyor musun Ey Bilâl, bunu Allah yolun­da infak et, Arş´m sahibinin, rızkını azaltmasından da korkma."

Beyhakî, Ebu Davud es-Sicistanî kanalı ile Abdullah el-Havzinî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Halep´te Rasûlullah´m müezzini Bilal ile karşılaştım. Ona şöyle dedim:

- Ey Bilal, bana Rasûlullah´m nafakasını anlat.

- Onun pek çok şeyi yoktu. Olan şeyi de benim idaremde idi. Bu ha­li, Allah´ın onu peygamberlikle görevlendirmesinden vefatına kadar böyle devam etti. Yoksul bir Müslüman kişi, onun yanına geldiğinde o bana emir verir, ben de gider bir miktar ödünç para bulur, o parayla o yoksul kimse için aba, giyecek ve yiyecek satın alırdım. Öyle ki, müşrik­lerden bir adam bana rastladı ve şöyle dedi:

- Ey Bilal! Benim mal varlığım vardır. Ödünç alacak oldun mu, hiç kimseden isteme, gel benden iste.

Ben de öyle yaptım. Bir gün ben abdest alıp namaz için ezan oku­mak üzere yerimden kalktığımda, o müşrikin birkaç tüccarla birlikte geldiğini gördüm. Müşrik tüccar beni görünce, şöyle dedi:

- Ey Habeşî!

- Buyur.

Ben böyle dedikten sonra bana hücum etti. Kaba ve incitici sözler söyledi. Sonra sözüne şunları ekledi:

- Aybaşma kaç gün kaldığını biliyor musun

- Az bir zaman kaldı.

- Aybaşma dört gece kaldı. O zaman sendeki alacağımı tahsil ede­ceğim. Sana ödünç olarak verdiğim parayı senin kıymetli bir adam olu­şundan veya arkadaşının (Rasûlullah´m) kıymetli oluşundan ötürü ver­miş değilim. Ödeyemediğin takdirde kölem olasın ve önceleri gibi tekrar koyunları otlataşm diye sana ödünç vermiştim.

Bilâl diyor ki: İnsanların kalbine gelen şey, benim de kalbime geldi. Telaşlanmaya başladım. Gidip ezan okudum. Yatsı namazını kıldım.

Rasûlullah (s.a.v.-), evine döndü. Yanına girmek için izin istedim. Bana izin verdi. Kendisine şöyle dedim:

- Ya Rasulallah, anam babam sana feda olsun. Kendisinden ödünç para almakta olduğumu sana söylediğim o müşrik adam, bana şöyle ve şöyle dedi. Ne senin yanında ne de benim yanımda ona oîan borcumuzu ödeyecek bir mal yok. O beni rezil rüsvay edecektir. Bana müsaade et de Müslüman olan şu kabilelere gideyim de Cenâb-ı Allab, zimmetimdeki borcu o müşrike ödeyebileceğim kadar malı rasûlüne nasip etsin.

Ben böyle dedikten sonra Rasûlullah´ın yanından çıktım. Evime geldim. Kılıcımı, mızrağımı, kargımı ve ayakkabımı başucuma koy­dum, ufka yöneldim. Her uykuya dalışımda tekrar uyanıyordum. Gece yarısı olunca uykuya daldım. Nihayet fecr-i evvel doğdu, kalkıp gitmek istedim. Bir de baktım ki, bir adam bana şöyle sesleniyor:

- Ey Bilal, Rasûlullah´ın çağrısına icabet et!

Hemen döndüm. Rasûlullah´ın yanma gittim. Baktım ki yanında dört tane yüklü deve var. Rasûlullah in yanma vardım. İzin istedim. Ba­na şöyle dedi:

- Sana müjdeler olsun. Allah, sana zimmetindeki borcu ödeyecek kadar mal gönderdi!

Ben de Allah´a hamd ettim. Rasûlullah, bana şöyle dedi:

- Şu" yere çökmüş develeri alıp götürmeyecek misin

- Evet, götüreceğim.

- Onlar ve üzerlerindeki yükler senin olsun.

Baktım ki develerin üzerinde giyecek ve yiyecekler var. Onları, Rasûlullah´a Fedeklilerin büyüğü hediye etmişti. Rasûlullah, bana şöy­le dedi:

- Bunları al götür, sonra da borcunu öde.

Ben de öyle yaptım. Üzerlerindeki yükü indirdim. Onlara yem ver­dim. Sonra sabah ezanını okumak üzere mescide yöneldim. Ezan oku­dum. Rasûlullah namazı kıldırdıktan sonra Baki mezarlığına yönel­dim. Parmaklarımı kulağıma götürüp şöyle ünledim:

- Rasûlullah´tan alacağı olan ve bu alacağını taleb eden kimse var­sa buraya gelsin!

O develerin yüklerini satmaya devam ettim. Borçları ödedim. Artık yeryüzünde Rasûlullah´tan alacaklı olan bir kimse kalmadı. Yine de ya­nımda iki veya bir buçuk okiyelik mal kaldı. Tekrar mescide gittim. Gü­nün çoğu geçmişti.

Rasûlullah (s.a.v.)´m mescitte yalnız başına oturmakta olduğunu gördüm. Kendisine selam verdim. Bana şöyle dedi:

- Şimdiye kadar ne yaptın

- Rasûlullah´ın zimmetinde olan bütün borçları Cenab-ı Allah ödettirdi, hiçbir şey kalmadı.

- Arta kalan mal var mı

- Evet, iki dinar arttı.

- Beni onlardan da kurtaracak bir çareye bak (yani onları da yok­sullara dağıtarak beni rahatlat), çünkü ben o paralardan kurtulup ra­hat bulmadıkça evime girmeyeceğim, Bilal diyor ki: O sıralarda yanımı­za hiç kimse uğramadı ki, kendisine o artan paraları sadaka olarak ve­relim. Böyle olunca da Rasûlullah mescitte kaldı. Evine gidemedi. Saba­ha kadar orada bekledi, ikinci gün de mescitte kaldı. Nihayet akşam vakti iki yolcu geldi. Ben de onları alıp o paralarla onlara yiyecek ve gi­yecek satın alarak teslim ettim. Yatsı namazım kıldıktan sonra Rasûlullah (s.a.v.), beni yanma çağırıp şöyle dedi:

- Şimdiye kadar ne yaptın

- Allah, seni o arta kalan paralardan kurtarıp rahata erdirdi.

´Benim bu cevabım üzerine Rasûlullah (s.a.v.) -o fazla paralar yanın­da iken ölmekten korktuğu için - tekbir getirdi ve Allah´a hamd etti. Sonra beraberce mescitten kalkıp dışarı çıktık. Kendisi eşlerinin yanı­na gitti. Her birine ayn ayrı selam verdi. Sonra geceleyeceği odaya çekil­di, îşte benden sorduğun şeyin cevabı budur.»

"Şemail" adlı eserinde Tirmizî, Harun b. Musa kanalı ile Hz. Ömer´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Adamm biri, Rasûlullah (s.a.v.)´m yanma geldi. Ondan kendisine birşeyler vermesini istedi. Rasûlullah da ona şöyle cevap verdi:

- Sana verecek birşeyim yok. Ancak benim adıma git, borca birşey­ler satın al. Elime birşeyler geçerse o borcu ben öderim.

Hz. Ömer dedi ki:

- Ya Rasulallah, işte ben ona verdim. Allah, yapamayacağın ve üs­tesinden gelemeyeceğin şeyleri sana yüklemedi.

Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Ömer´in bu sözünden hoşlanmadı. Ensâr´dan bir adam da şöyle dedi:

- Ya Rasulallah, malını infak et, Arş´m sahibinin, senin malını azaltacağından da korkma!

Rasûlullah (s.a.v.), Ensâr´dan olan o adamm bu sözü üzerine gülüm­sedi ve ona tebessümle yönelerek şöyle dedi: