Konu Başlığı: Akkâ´nın Alınmasından Sonra Meydana Gelen Olaylar Gönderen: Esila üzerinde 17 Kasım 2010, 12:02:16 Akkâ´nın Alınmasından Sonra Meydana Gelen Olaylar. Hicretin Beşyüzseksenyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Melik Muzaffer. Emir Hüsameddîn Muhammed B. Ömer B. Laşin. Emir Alemüddin Süleyman B. Haydar El-Halebî Safi B. Faiz. Mütehassıs Hekim Es´ad B. Mitran. Şeyh Necmeddin. Hicretin Beşyüzseksensekizîncî Senesi Hicretin Beşyüzseksensekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Kadı Şemsed.Din Muhammed B. Muhammed B. Musa. Anadolu Hükümdarı İzzeddin Kılıç Arslan B. Mes´ud. Nasr B. Mansur En-Nümeyrî Seyfeddin Ali B. Ahmed El-Meştub. Hicretin Beşyüzseksendokuzuncu Senesi Sultan Selahaddîn´în Terekesi Ve Biyografisi Fasıl Hicretin Beşyüzseksendokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Sultan Selahaddîn Eyyubî Ahlat Valisi Emir Begtimur. Atabeg Îzzeddîn Mes´ud. Cafer B. Muhammed B. Fatira. Yahya B. Said B. Gazî Seyyîde Zübeyde. Şeyha´saliha Fatıma Hatun. Halife Nasır, Îbn Cevzî´den Adînin Beyitlerine Ekleme Yapmasını Talep Ediyor. Hicretin Beşyüzdoksanıncı Senesi Hicretin Beşyüzdoksanıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Ahmed B. İsmail B. Yusuf Eş-Şatibiye Adlı Manzum Eserin Yazarı: İbn Şatıbî Hicretin Beşyüzdoksanbirincî Senesi Hicretin Beşyüzdoksanbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyerler. Alî B. Hassan B. Safîr. Hicretin Beşyüzdoksanikincî Senesi Vezir Müeyyedüddin Ebü´l-Fadl Fahr Mahmud B. Alî Şair Ebü´l Ganaim Muhammed B. Alî Fakîh Ebü´l-Hasan Ali B. Said. Şeyh Ebu Şücâj Hicretin Beşyüzdoksanüçüncü Senesi Hicretin Beşyüzdoksanüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Seyfül-Îslâm Tuğtekin. Emirü´l-Kebir Ebü´l-Heycâ Es-Semîn El-Kürdî Bağdad Kadısı Ebu Talip Alî B. Ali B. Hibetullah B. Muhammed. Bağdat´taki Tâlibîlerin Nakibi Seyyid Şerif Sit Azra Binti Şâhînşah. Hicretin Beşyüzdoksandördüncü Senesi Hicretin Beşyüzdoksandördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Avam B. Ziyade. Kadı Ebü´l-Hasan Ali B. Recâ B. Züheyr. Emir İzzeddîn Cordil Hicretin Beşyüzdoksanbeşincî Senesi Mısır Hükümdarı Azizin Vefatı Sultan Ebu Muhammed Yakub B. Yusuf Hicretin Beşyüzdoksanbeşincî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. Emir Mücahidüddîn Kaymaz Er-Rumî Akkâ´nın Alınmasından Sonra Meydana Gelen Olaylar Haçlılar hep birlikte Askalan´a doğru yürümeğe başladılar. Sultan Selahaddin de askerleriyle birlikte onların yanı sıra Askalan´a doğru gidiyordu. Konak konak onlara saldırıyor, Müslümanlar da onları kapıp öldürüyor, her yerde mallarını yağmalıyorlardı. Sultana getirilen her esiri hemen oracıkta öldürmelerini sultan görevlilere emrediyordu. İki ordu arasında çok hadiseler, müteaddid vak´alar cereyan etti. Sonra İngiliz kralı, Sultan Selahaddin´in kardeşi Melik Âdille görüşmek istedi. Görüşme esnasında ondan barış ve eman talebinde bulundu. Sahil beldelerinin sahiplerine iade edilmesini istedi. Melik Âdil ona: «Sahil beldelerini ele geçirmeniz için bütün süvari ve piyadelerinizin öldürülmesi gerekecektir» deyince lanetli İngiliz kralı öfkelendi ve öfkeli olarak Melik Âdil´in yanından kalkıp gitti. Sonra Haçlılar Arsuf ormanı yanında sultanla savaşmak için toplandılar. Neticede Müslümanlar muzaffer oldular. Arsuf ormanı yanında binlerce Haçlı öldürüldü. Müslümanlardan da çok sayıda adam öldürüldü. Askerler savaşın ilk aşamasında sultanı bırakıp kaçmışlardı. Sultanın yanında sadece onyedi savaşçı kalmıştı. Ama o sabredip sebat göstermişti. Savaş kösleri aralıksız çalıyor, bayraklar dalgalanıyordu. Bundan sonra askerler sultanın yanına geri döndüler ve zafer Müslümanların oldu. Bundan sonra Sultan Selahaddin, askerleriyle ilerledi. Yoluna devam etti. Askalan dışında konakladı. Görüş sahibi kimseler ona kâfirlerin ele geçirmelerinden korktukları için Askalan şehrini tahrip etmesini önerdiler. Çünkü orayı ele geçirdikleri takdirde orayı Kudüs´ü almak için bir vesile ve basamak taşı yapacaklarını söylediler. Böyle yapmaması halinde de Akkâ´dakine benzer bir savaşın orada cereyan edeceğini, hatta daha şiddetli bir çarpışmanın vuku bulacağını ifade ettiler. Sultan o geceyi bu mesele üzerinde düşünerek geçirdi. Sabah olunca Cenâb-ı Allah onun kalbine, Askalan´ı tahrip etmenin daha uygun olacağı düşüncesini yerleştirmişti. Bunu, yanında bulunanlara söyledi ve «Allah´a yemin ederim ki bütün çocuklarımın ölmesi, benim için Askalan´daki bir binanın tek bir taşım tahrip etmekten daha kolay olacaktır. Ama şehri tahrip etmekte Müslümanlar için bir yarar varsa bence bunun bir sakıncası yoktur» dedi. Sonra komutanlardan, düşmanın oraya gelmesinden önce şehri çabucak yıkmalarını istedi. Askerler de orayı tahrip etmeğe başladılar. Askalanhlar ve orada hazır bulunanlar, şehrin güzelliğine ve hoşça dinlenilecek bir yer oluşuna, ekinlerinin ürünlerinin, meyvelerinin çokluğuna, nehirlerinin ye çiçeklerinin parlaklığına, mermerlerinin çokluğuna, binalarının güzelliğine yanarak ağladılar. Binaların damlarına ateş bırakıldı. Başka bir yere nakledilip taşınması imkânsız olan eşyalar ve ürünler telef edildi. Yıkma ve yakma işleri cemaziyelahir ayından şaban ayının sonuna kadar devam etti. Ramazan ayının ikinci gününde Sultan Selahaddin, yola koyuldu. Askalan´ı yerle bir edip gitti. Orada bir tek insanın dahi izi kalmadı. Sonra Remle´ye geçti. Remle kalesini ve orada bulunan Lüd kilisesini tahrip etti. Kudüs´ü ziyaret etti. Sonra çabucak otağına döndü. Bu arada İngiliz kralı, Sultan Selahaddin´e haber göndererek işin uzadığını, hem Frankların hem de Müslümanların helak olduklarını, amaçlarının sadece üç şey olduğunu söyledi. Haçın iadesini, sahil beldelerinin geri verilmesini ve Kudüs´ün tekrar kendilerinin olmasını istedi. Bir an dahi gözlerini kırpmaksızın bu üç şeyden vaz geçmeyeceklerini ve bunları geri almak için çabalayacaklarını bildirdi. Sultan da ona sert bir cevap ve doğru ifadeler gönderdi. Haçlılar Kudüs´e hücum etmeye niyetlendiler. Sultan Selahaddin de ordusuyla Kudüs´e doğru ilerledi. Zilkade ayında Kumame kilisesi yakınında bulunan keşişler evine yerleşti. Şehri tahkim etmeğe ve hendeklerini derinleştirmeğe başladı. Bu işte bizzat kendisi ve çocukları da çalıştılar. Emirler, kadılar, alimler ve salih insanlar da çalışmaktan geri durmadılar. O gün görülmeğe değer muazzam bir gündü. Franklar tarafında bulunan şehrin çevresindeki çapulcular da her zaman Haçlılara hücum ediyor, bir kısmını öldürüyor, bir kısmını esir alıyor, mallarını ganimet ediyorlardı. Hamd ve minnet Allah´adır. Bu sene böylece sona erdi. Kâtip îmad´m anlattığına göre bu senede Muhiddin Muhammed b. Zeki, Dımaşk kadılığına atandı. Bu senede Mekke emiri Davud b. İsa b. Füleyte b. Haşim b. Muhammed b. Ebi Haşim el-Hasenî Ka´be´ye saldırdı. Oradaki mallan gasb etti. Oyleki Hacer-i Esved´in gümüş çerçevesini de zorla çıkarıp aldı. Bu Karmatî, o çerçeveye gürzle vurduğu zaman Hacer-i Esved çatlamıştı. Sultan Selahaddin onun bu yaptıklarını hacılardan duyunca onu görevinden azletti. Yerine kardeşi Bükeyr´i atadı. Davud´un Ebu Kubeys dağı üzerinde yaptırmış olduğu kaleyi yıktırdı. Davud da hicretin 587. senesinde vefat edinceye dek Nahle´de ikamet etti. [1] Hicretin Beşyüzseksenyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler Melik Muzaffer Melik Muzaffer Takiyyüddin Ömer b. Şahinşah b. Eyyup. Amcası Sultan Selahaddin´in gözdesi olup onun nazarında çok kıymetli bir şahsiyetti. Amcası onu Mısır´da ve diğer beldelerde naib olarak görevlendirdi. Sonra Hama´yı ve Hama çevresinde bulunan Cezire ülkesindeki bir çok şehirleri ona iktâ olarak verdi. Akkâ muhasarasında amcası Sultan Selahaddin´in yanındaydı. Sonra Cezire ve Fırat´a, kendi beldelerine kontrole gitmek için amcasından izin istedi. Oralara gidince işleriyle meşgul oldu. Çevredeki başka beldeleri de hükümdarlarının elinden almaya göz koydu. Onlarla savaşmaya başladı ve bu halde iken vefat etti. Başkalarının mülküne göz koyup amcasının yardımına gelmediğinden ötürü amcası Sultan Selahaddin ona çok kızmıştı. Cenazesi alınıp Hama şehrine getirildi ve oraya defnedildi. Hama´da muazzam büyüklükte bir medresesi vardı. Aynı şekilde Dımaşk´ta da meşhur bir medresesi mev-cud olup oraya tahsis edilmiş çok vakıflar vardır. Ölümünden sonra yerine oğlu Mansur Nasirüddin Muhammed geçti. Sultan Selahaddin de çok uğraşmalardan, vaad ve tehditlerden sonra onun bu görevde kalmasını onayladı. Sultan Selahaddin´in kardeşi Âdil eğer aracılık etmeseydi o bu görevde kalmayacaktı. Ama Allah ona selamet ihsan etti. Melik Muzaffer bu senenin ramazan ayının ondokuzunda cuma günü vefat etti. Cesaretli ve atak bir kimseydi. [2] Emir Hüsameddîn Muhammed B. Ömer B. Laşin Annesi Sittüşşam binti Eyyub´tur. Dımaşk´taki iki Şamiye´nin vâkıfıdır. O da bu senenin ramazan ayının ondokuzunda cuma gecesi vefat etti. Sultan Selahaddin, kardeşinin oğlu ile kız kardeşinin aynı gecede vefatları sebebiyle büyük bir musibete maruz kalmış oldu. Çünkü bunlar onun en büyük yardımcılarından idiler. Emir Hüsameddin, Hü-samiye türbesine defnedildi. Avniye mahallesindeki bu türbeyi annesi inşâ ettirmişti. Burası aynı zamanda Şamiyetü´1-Berraniye külliyesi içinde bulunmaktadır. [3] Emir Alemüddin Süleyman B. Haydar El-Halebî Sultan Selahaddin´in en büyük devlet adamlarmdandı. O nereye giderse hizmetinde bulunurdu. Askalan şehrinin yıkılıp tahrip edilmesini sultana öneren de oydu. Kudüs´te hastalandı. Dımaşk´ta tedavi görmek için sultandan izin istedi. Sultan da ona bu izni verince Dımaşk yoluna koyuldu. Gebagib mıntıkasına varınca bu senenin zilhicce ayının sonlarında orada vefat etti. [4] Safi B. Faiz Bu senenin receb ayında Dımaşk naibi Emirü´l-Kebir Safi b. Faiz de vefat etti. Bu zat, Sultan Selahaddin´in hükümdarlıktan önceki en büyük arkadaşlarındandı. Sonra Sultan onu Dımaşk´a naib olarak atamıştı. Nihayet bu senede orada vefat etti. [5] Mütehassıs Hekim Es´ad B. Mitran İslâm´a girmekle şereflenmiş ti. Tıptaki maharet ve uzmanlığı sebebiyle havas ve avam onu şükranla karşılarlardı. Bu senenin rebiyü-levvel ayında vefat etti. [6] Şeyh Necmeddin Sultan Selahaddin´in emri üzerinde Mısır´da Şafiî türbesini inşa eden kişidir. Oraya çok kıymetli vakıflar da tahsis etmiştir. Sultan, onu bu medresenin müderrisliğine ve nazırlığına atamıştı. Sultan ona hürmet gösterir, ikramda bulunurdu. Cüyuşatî lakabını taşırdı. Tabaka-tü´ş-Şafnye adlı eserde ondan bahsetmişimdir. Şerhü´l-Vasit ve mezheple ilgili başka tasnifatı vardır. Cüyuşatî vefat edince bir grup onun yerine müderris olina talebinde bulundular. Melik Âdil de kardeşi Sultan Selahaddin nezdinde aracılık yaparak Şeyhü´ş-Şüyûh Ebu´l-Hasan Muhammed b. Hanıeveyh´in müderris olmasını sağladı. Sultan da onu bu göreve atadı. Melik Âdil´in vefatından sonra sultan onu bu görevden azletti. Fakat Melik Âdil´in çocukları hep onu himaye ederlerdi. Bundan sonra fakihler ve müderrisler bu medreseye döndüler. [7] Hicretin Beşyüzseksensekizîncî Senesi Bu sene başında Sultan Selahaddin, Kudüs´te ordugah kurmuştu. Surları da oğulları ve emirleri arasında paylaştırmış ti. Bu işlerde bizzat kendisi de çalışıyordu. Eğerinin önüne taş koyarak taşıyordu. İnsanlar da onu Örnek alıyorlardı. Fakihler ve kurralar da çalışmaktaydılar. Melun haçlılara gelince onlar da Askalan şehrinin çevresinde ve oraya bağh mıntıkalarda bulunuyorlardı. Ancak Kudüs´e yaklaşmağa cesaret edemiyorlardı. Çünkü orada muhafızlar ve yağmacılar vardı. Ancak onlar Kudüs´ü kuşatmaya kesin kararlıydılar. İslâm´a tuzak kurmak için elbirliği etmişlerdi. Bazan onlar muhafızları mağlup ediyor, bazan da muhafızlar onları mağlup ediyorlardı. Bazan onlar muhafızların eşyalarını yağmalıyorlar, bazan da muhafızlar onların eşyalarını yağmalıyorlardı. Rebiyülahir ayında Emir Seyfeddin Meştub esaretten kurtulup sultanın yanına geldi. O, zaptedildiği zaman Akkâ şehrinin naibi idi. 50.000 dinar kurtuluş akçesi vererek esaretten kurtuldu. Sultan da bu akçelerin çoğunu bizzat kendisi ona verdi ve onu Nablus şehrine naib olarak tayin etti. O da bu senenin şevval ayında orada vefat etti. Bu senenin rebiyülahir ayında Sur valisi Merkis öldürüldü. Allah ona lanet etsin. İngiliz kralı iki fedaiyi göndererek onu öldürtmüştü. Bu fedailer Hristiyan olduklarım söyleyerek kiliseye kapanmışlar, nihayet bir fırsatını bularak onu Öldürmüşlerdi. Ancak kendileri de öldürüldüler. İngiliz kralı Sur şehrine kardeşinin oğlu Belam Kont Herri´yi naib olarak tayin etti. O, Fransız kralının baba tarafından kız kardeşinin oğluydu. Fransızlar onun dayıları oluyorlardı. Sur şehrine varınca Mer-kis´in öldürülmesinden sonra Merkis´in karısıyla gerdeğe girdi. Mer-kis´in karısı da hamile idi. Belam İngilizlerle Merkis arasındaki şiddetli düşmanlıktan ötürü bunu yapmıştı. Sultan Selahaddin ise her ikisine kızgındı. Ancak Merkis, Sultan Selahaddin´e biraz yaltaklanan biriydi. Öldürülmesi yine de Sultan Selahaddin´in hoşuna gitmemişti. Bu senenin cemaziyelevvel ayının dokuzunda Haçlılar -Allah onlara lanet etsin- Darum kalesini istila ettiler ve orayı yıktılar. Oradaki ahalinin çoğunu öldürdüler. Çocuklardan bir kısmını esir aldılar. İnna lillah ve inna ileyhi raciun (doğrusu biz Allah´a aidiz ve O´na dönücüleriz). Sonra hep birlikte Kudüs´e yöneldiler. Sultan Selahaddin, iman ordusuyla karşılarına çıktı. İki taraf karşı karşıya gelince şeytan ordusu geri dönüp savaştan ve mağlubiyetten kaçtı. Sultan Selahaddin de Kudüs´e döndü. «Allah, inkâr edenleri, kinleriyle geri çevirdi. Bir hayra ulaşamadılar. Savaşta, inananlara Allah´ın yardımı yetti. Allah kuvvetli olandır, güçlü Oİandir.» (el-Ahzâb, 25). Sonra Allah kendisine lanet etsin. İngiliz kralı -ki o, o zamanlarda Haçlı hükümdarlarının en büyüğü idi- Müslümanların surlarından bir gedik bularak geceleyin bir baskın yaptı ve birçok Müslümanı öldürdü. 500 kadar Müslüman askeri esir aldı. Bol miktarda para, deve, at, ve katırı ganimet edindi. Ganimet olarak ele geçirilen Develerin sayısı 3.000´di. Haçlılar, böylece kuvvetlendiler. Bu, Sultan Selahaddin´in çok ağırına gitti ve bunun sonucundan korktu. İngilizler deve bakıcılarını develere bakmakla görevlendirdiler. Katırcıları katırlara bakmakla, seyisleri de atlara bakmakla vazifelendirdiler. İngiliz kralı güçlenmiş, moral bulmuş olarak Kudüs´ü muhasaraya yöneldi. Sahilde bulunan diğer Haçlı kontlarına da haber saldı. Onları ve şövalyelerini huzurunda topladı. Sultan Selahaddin de onlara karşı gerekli hazırlıkları yaptı ve ordusunu tabiye etti. Surları ikmal etti. Hendekleri onardı. Mancınıkları dikti. Kudüs çevresinde bulunan suların kapatılmasını emretti. Sultan, cuma gecesi yani cemaziyelahir ayının ondukuzuncu gecesi emirleri Ebu Heyca el-Mübessimîn, Meştub ve Esedî´yi huzuruna çağırdı. Bu elem verici, acı ve feci olay hakkında fikirlerini sordu. Onlar da gerekli açıklamalarda bulundular. Öneriler yaptılar. Kâtip İmad hepsine Kub-beiu´s-Sahra yanında ölüm üzere ahidleşmelerini, tıpkı sahabiler gibi bir yol izlemelerini tavsiye etti. Onlar da bu tavsiyeye uydular. Bütün bu görüşmeler yapılırken Sultan Selahaddin susmuş, başını önüne eğmiş, düşüncelere dalmıştı. Oradaki herkes sükût etmişti. Başlarının üzerinde kuş varmış gibi bir tavır sergilemişlerdi. Bundan sonra Sultan Selahaddin onlara söyle dedi: «Allah´a hamd olsun. Rasûlullah (s.a.v.)´e de selatu selam olsun. Bilesiniz ki bugün sizler İslâm´ın ordusu ve savunucularısınız. Biliyorsunuz ki Müslümanların kanları, canları, malları, çoluk ve çocukları zim-metinizdedir. Onlardan siz sorumlusunuz. Aziz ve Celil olan Allah kıyamet gününde onları size soracaktır. Şu düşmana karşı Müslümanları sizden başka koruyacak, İslâm ülkesini sizden başka himaye edecek kimse yoktur. Allah korusun, cepheden dönüp kaçacak olursanız ülkenin defteri dürülür. Kullar helak olurlar. Mallar gasbedilir. Kadınlar ve çocuklar esir düşerler. Mescidlerde haça tapılır. Kur´an ve namaz mescidlerden uzaklaştırılır. Bütün bunlar sizin zimmetinizdedir. Bunlardan siz sorumlusunuz. Bu işe paçalarını sıvayanlar,sizlersiniz. Müslümanların Beytü´l-nıahndan, onları düşmanlarına karşı korumak, zayıflarına yardımcı olmak için para aldınız.Geçiminizi sağladınız. Diğer beldelerde bulunan Müslümanlar da sizin zimmetinizdedirler vesselam.» v Sultanın bu sözlerine Seyfeddin el-Meştub şöyle cevap verdi: «Ey efendimiz! Bizler senin kulların ve köleleriniz. Sen bize bağışta bulundun. Bizi büyüttün. Bizi ulu kimseler kıldın. Bizler boyunlarımızı uzatmış, senin emrini beklemekteyiz. Allah´a yemin ederiz ki aramızdan hiç kimse ölünceye kadar sana yardım etmekten geri dönmeyecektir.» Oradaki toplulukta bulunan herkes de Seyfeddin gibi konuştu. Sultan Selahaddin buna sevindi ve kalbi rahatlayıp gönlü hoş oldu. Onlara )ir sofra kurdurdu ve sofradan kalktıktan sonra bu duygular huzurdan ayrıldı. Sonra Sultan Selahaddin emirlerden bazılarının şöyle dediklerini duydu: «Bu beldede de tıpkı Akkâ´daki gibi başımıza bela gelmesinden korkuyoruz. Böyle olduğu takdirde onlar İslâm ülkesini belde belde ele geçireceklerdir. Akıllıca yapılacak iş, onları şehir dışında karşılamamız olacaktır. Eğer onları hezimete uğratacak olursak, diğer beldelerini de ele geçiririz, ama biz hezimete uğrayacak olursak hiç değilse askerlerimiz ölümden kurtulurlar ve yolumuza devam ederiz. Onlar Kudüs´ü alırlar. Ama İslâm ülkesinin diğer beldeleri muhafaza edilmiş olur hiç değilse Kudüs´süz de olsa uzun bir süre kendimizi koruma altında tutmuş oluruz.» Bundan sonra sultana şu mesajı gönderdiler: «Eğer istiyorsan Kudüs´te Haçlı muhasarası altında kalırız ama sen veya ailenden biri bizimle beraber olun ki askerler emrin altında kalmış olsunlar. Çünkü Kürtler, Türklere itaat etmezler. Türkler de Kürtlere itaat etmezler.» Sultan bu mesajı alınca çok ağırına gitti. O geceyi üzüntülü ve kederli olarak geçirdi. Emirlerin bu mesajı üzerinde derinden derine düşündü. Sonra iş açığa çıktı ve Baalbek valisi Melik Emced´in yanlarında Kudüs´te naib olarak kalması kararlaştırıldı. Günlerden cuma günüydü. Sultan Selahaddin, cumaya gelip de müezzin öğle ezanını okuduğunda kalkıp iki ezan arasında iki rek´at namaz kıldı. Secdeye kapandı. Yüce Allah´a tazarru ve niyazda bulundu. Rabbine yalvarıp yakardı. Meskenet arzetti bu sıkıntıyı kaldırmasını mevlasmdan diledi. Ertesi gün yani cumartesi günü şehir çevresindeki muhafızlardan, Haçlıların kendi aralarında anlaşmazlığa düştüklerine dair haber geldi. Fransız kralı «Biz uzak beldelerden geldik. Kudüs´ü kurtarıp kendi hakimiyetimiz altına almak için çok paralar harcadık. Kudüs´le aramızda bir konaklık mesafe kalmıştır» dedi. İngiliz kralı da «Bu beldeyi kuşatmak bizim için çok zordur. Çünkü çevresindeki sular yok edilmiştir. Uzak mesafelerden çok zorluklarla bize su getirilecek olursa kuşatma işi boşa çıkar. Askerler telef olur» dedi. Sonra bu işi karara bağlamaları için iki taraf 300 kişiyi hakem tayin ettiler. Bu 300 kişilik hakem komitesi karar için oniki kişiyi görevlendirdi. Bu oniki kişilik komitede üç kişiyi karar vermede yetkili kıldılar. Geceyi bekleyerek geçirdiler. Sabah olunca da ayrılıp memleketlerine dönme kararını verdiler. Bu komitenin kararma muhalefet edemediler. Geriye doğru çekilip gittiler. Allah hepsine lanet etsin. Yola koyulup gittiler. Nihayet Remle´ye vardılar. Gurbet ve aileden uzaklık çok uzun sürmüştü. Çekilip gitmeleri cemaziyelahir ayının yirmibirinin sabahında vuku bulmuştu. Sultan Selahaddin de askerleriyle Kudüs dışına çıkmış, onları takip etmişti. Mısır´a gitmelerinden korkuyordu. Çünkü beraberlerinde çok miktarda binek, mal ve para vardı. İngilizler bunu çok istiyorlardı. Ama Cenâb-ı Allah, onları bu amaçlarına ulaştırmadı; onları perişan etti. İngiliz kralı üç sene sürecek bir ateşkes yapılması, Sultan Selahad-din´in kendilerine eman vermesi, Askalan şehrini kendilerine iade etmesi, Beyt-i Makdis ve Komame kiliselerini kendilerine hibe etmesi, orayı ziyaret edip hac etmek isteyen Hristiyanlara bedelsiz imkân tanıması için Sultan Selahaddin´e elçi gönderdi. Ancak Sultan Selahaddin Askalan şehrini onlara iade etmeğe yanaşmadı. Komame kilisesini ise onlara verdi. Orayı ziyaret edecek olan Hristiyanlarm bir miktar para ödemelerini şart koştu. İngiliz kralı Askalan´ı kendilerine vermemesi halinde bu şartları kabul etmeğe yanaşmayacağını bildirdi. Ayrıca surların eski haline getirilip onarılmasını da istedi. Sultan Selahaddin, Önün isteğini kabul etmeyeceğini kesin bir dille bildirdi. Sonra da yola koyuldu. Yafa´ya gitti. Orayı şiddetli bir kuşatma altına alıp fethetti. Şehirdekiler, büyüklü küçüklü herkes eman aldı. Onlar bu haldeyken İngiliz gemilerinin denizden gelmekte oldukları görüldü. Bunun üzerine Yafalılar moral bulup güçlendiler ve asi oldular. Mel´un İngiliz kralı hücum ederek Yafa´yı geri aldı. Orada kalan Müslümanları huzurunda eli kolu bağlı vaziyette öldürdü. Sultan Selahaddin de Haçlıların kendi ordusuna zarar vermesinden korktuğu için kuşatma menzilinden geri çekildi. İngiliz kralı, Sultan Selahaddin´in gücünden ve satvetinden hayrete düşüp böylesine büyük bir şehri iki günde nasıl aldığına şaştı. Başkasının bu şehri değil iki günde iki senede bile fethedemeyeceğini söyledi. «Ama şunu anlayamıyorum ki bu kadar şehametli cesaretli bir kimse olduğu halde sırf benim gelişim nedeniyle menzilini bırakıp geri çekiliyor. Oysa ben ve maiyetimdekiler denizden silahlı olarak çıktık» dedi. Sonra da barış talebinde ısrar etti. Askalan şehrinin de barış anlaşmasına dahil edilmesini istedi. Sultan onun isteğini kabul etmedi ve o gecelerden birinde onyedi savaşçıyla birlikte İngiliz karargahına baskın yaptı. Çevresinde az sayıda piyade vardı. Askerleriyle kralın çevresini kuşattı. Şayet askerleri işi sıkı tutsalardı, kralın kurtuluşu imkânsızdı. Ama askerleri hamleden caydılar. Geri çekildiler. Güç ve kuvvet ancak Allah sayesindedir. Sultan, askerlerini çok teşvik etti. Ama hepside hastanın tedavi şurubu içmekten sakınışı gibi hücumdan sakındılar. İngiliz kralı kendi adamlarıyla harekete geçti. Savaş hazırlığı yaptı. Müslümanların sağ cenahından saldırıp sol cenahın sonuna kadar ilerledi. Ama hiç bir süvari onun karşısına çıkmadı. Hiç bir bahadır onu geri püskürtmedi. O esnada Sultan Selahaddin de geriye doğru çekildi. Askerlerinden itaat eden birini görmeyişi onu çok hüzünlendirdi. înna hllah ve inna ileyhi raciun (doğrusu biz Allah´a aidiz ve O´na dönücüleriz). Onlara gücü yetseydi, hiçbirinin Beytü´l-malden bir kuruş dahi almasına müsaade etmeyecekti. Bundan sonra İngiliz kralı ağır bir hasta-nğa yakalandı. Sultan Selahaddin´e haber göndererek ondan meyve ve kar istedi. Sultan da alicenaplık göstererek istediği şeyleri gönderdi. Sonra meVun iyileşti. Elçilerini tekrar göndererek sultandan barış istedi. Ülkesine ve çocuklarına kavuşma özlemi içinde olduğunu söyledi. Sultan da onun isteğine uydu. Bunun üzerine ingiliz kralı Askalan şehrini istemekten vazgeçti ve sultanın ileri sürdüğü şartlara razı oldu. Şaban ayının onyedisinde iki taraf arasında barış antlaşması yapıldı. Bütün Haçlı kralları, kontları Müslümanların emirleri ve komutanları bu antlaşmayı imzaladılar. Yalnız sultanların adeti üzere Sultan Selahad-din şifahi söz söylemekle yetindi. îmza atmağa gerek görmedi. îki taraf da buna çok sevindiler. Memnuniyetlerini izhar ettiler. Otuz sene altı ay süreyle savaşılmayacağma dair barış yapılmış oldu. Haçlıların ellerindeki sahil beldeleri kendilerine bırakılıyordu. Müslümanlara da Cebeliye beldeleri denilen sahile karşı mıntıkalar bırakılıyordu. İki taraf arasındaki kaza ve nahiyelere gelince buralarda yarı yarıya paylaşılacaktı. Sultan Selahaddin, Askalan surlarını tahrip etmeleri ve oradaki Haçlıları çıkarıp kovmaları için bir emir maiyetinde 100 sur delicisini Askalan1 a gönderdi. Sultan Selahaddin, Kudüs´e döndü. Oranın durumunu düzeltti. İşleri yoluna koydu. Sağlamlaştırdı. Medrese vakfına bütün dükkanlarıy-la birlikte bir çarşıyı ve bütün bahçeleriyle birlikte bir araziyi de ekledi. Sofiye vakfına da ilaveler yapıldı. O sene hacca gitmeye niyetlendi. Kararını Hicaz, Yemen, Mısır ve Şam´a mekuplarla bildirdi ki, hepsinin durumdan haberleri olsun ve gerekli hazırlıkları yapsınlar. Kadı Fadıl, Haçlıların ülkeyi istila etmesinden ve oralarda çok zulümlerin yapılacağından korktuğu için sultana bir mektup yazarak bu sene hac etmekten vazgeçmesini istedi. Çünkü insanların fesada sürüklendiklerini, askerlerin bozulduklarını, söz dinlemediklerini bildirdi. Müslümanların hallerine ve maslahatlarına bakmanın bu sene hacca gitmekten daha hayırlı olacağını, düşmanların Şam çevresinde ordugah kurduklarını bildirip şöyle dedi: «Sen de biliyorsun ki onlar güçlenip çoğalmak için seninle ateşkes yaptılar. Bundan sonra onlar güçlenince anlaşmayı bozup ihanet edeceklerdir.» Sultan Selahaddin onun tavsiyesini dinledi. Öğüdünden dolayı ona teşekkür etti. Hacca gitme niyetinden vazgeçti ve bunu da diğer beldelere mektupla bildirdi. Kendisi ramazan ayı boyunca oruç tutup namaz kılıp Kur´an okuyarak Kudüs´te ikamet etti. Haçlı reislerinden her biri ziyarete geldiğinde ona -gönüllerini kazanmak amacıyla- çok ikramda bulunuyordu. Haçlı hükümdarlarından kılık değiştirerek Komame kilisesini ziyarete gelmeyen ve diğer davetlilerle birlikte sultanın sofrasına katılmayan bir tek kişi dahi kalmadı. Ancak bu hükümdarlar kılık değiştirdikleri için tanınmıyorlardı. Sultan da bunun ne özetini ne de detayım biliyordu. Bu sebeple onlara ikramda bulunuyor, dostluk göster, bol ihsanda bulunuyordu. Bu senenin şevval ayının beşinci gününde Sultan Selahaddin, skerleriyle Dımaşk´a gitmek üzere Kudüs´ten ayrıldı. Kudüs´te naib olarak İzzeddin Cordbeğ´i bıraktı. Kudüs kadılığına Bahaeddin b. Yusuf b Kafi b. Temim eş-Şafiî´yi tayin etti. Ceyb vadisinden geçti. Birketü´d-Daviye´de geceyi geçirdi. Sabah olunca Nablus´a gitti. Şehrin.durumuna baktı. Sonra oradan da ayrılıp yoluna devam etti. Uğradığı kalelerin, şehirlerin durumuna bakıyor, oradaki haksızlıkları gideriyordu. Yolda iken Antakya valisi Beymend gelip kendisini ziyaret etti. Hizmetinde bulunacağını söyledi. Sultan´da ona, ikram ve ihsanda bulundu. Bol miktarda para ve hü´atler verdi. Kâtip İmad bu seferinde de Sultan Selahaddin´in beraberindeydi. Sultanın uğradığı menzilleri bir bir anlatmış ve nihayet şöyle demiştir: «Pazartesi günü Aynü´l-Harr´i geçerek Merci Beyus´a vardı. Artık sıkıntı ve perişanlık ortadan kalkmıştı. Orada, Dımaşk´ın ayan ve eşrafi ziyaretine geldiler. Salı günü Arrade´ye vardı. Orada kendisine hediyeler ve adet üzere karşılayıcılar geldiler. Şevval ayının onaltıncı günü olan çarşamba sabahında selamet ve güven içinde Dımaşk cennetine girdik. Sultan oradan dört sene müddetle uzak kalmıştı. Dımaşk şehri herşeyini ortaya koymuş, kadınları çocukları ve erkekleri caddelere dökülmüştü. O gün ziynet ve süslenme günüydü. Şehir ahalisinin çoğu dışarı çıkmıştı. Şehirdeki büyük küçük herkes toplanmıştı. Diğer şehirlerin emirleri de sultanı ziyarete geldiler. O senenin kalan kısmını ava çıkmak, adalet sarayına gitmek, iyilik ve ihsanda bulunmak gibi güzel işlerle geçirdi. Kurban bayramı olunca şairin biri onu şu kasidesiyle övmüştü: «O sevgilinin babasına yemin ederim ki, gözlerindeki aşk kıvılcımları olmasaydı, Aşkla ilgili hiçbir şiir söylemeyecektim. Melik Nasır´m (Selahaddin´in) methiyeleri ve onun yaptığı işler hakkında fikir yoruyorum. Öyle bir hükümdar ki ülkeyi adaletle doldurdu. Tıpkı bütün halka iyilikte bulunuşu gibi, Oruçluyken de oruçsuzken de bayramlarda sevinç meydana getirir. Karaları, denizleri, uğurla, bereketle doldurur. Başka hükümdarlar günahlarda ısrar ettikleri halde, O insanlara, Allah´a itaat etmelerini emreder. Çaba ve gayretinle dini ve dünyayı elde ettin. Artık hükümdarların hepsine övünerek bunu söylemeğe hazırlan, Soy sop bakımından iki şerefi topladm kendinde. Dünya ve ahiret diyarlarına da sahip oldun.» Bu senede meydana gelen hadiselerden biri de Gazne hükümdarı Şihabüddin es-Sebüktekin ile Hindistan hükümdarı ve adamları arasında meydana gelen büyük savaştır. Hindliler, Şihabüddin´i hicretin 583. senesinde mağlup etmişlerdi. Ama bu senede Cenâb-ı Allah onu Hindlilere karşı muzaffer kıldı. Onları bozguna uğrattı. Bir kısmını öldürdü. Bir kısmını da esir aldı. Esir aldıkları arasında Hindlilerin büyük hükümdarı da vardı. Hind ordusundan onsekiz fili ele geçirmişti. Bu fillerden biri de onu yaralamıştı. Sonra Şihabüddin, Hindistan hükümdarını huzuruna stirtmiş, ona hakaretlerde bulunmuş, hiç saygı göstermemiş, kalesin* istila etmişti. Hindistan hükümdarı kaledeki kıymetli kıymetsiz herşeyi ona bildirmiş, bundan sonra Şihabüddin onu öldürmüş ve muzaffer, güçlenmiş, sevinmiş, mutlu olmuş halde Gazne´ye dönmüştü. Yirmi seneden beri hac emirliği yapmakta olan, son derece güzel muamelesi bulunan Taştekin Bağdat´ta itham edildi. Bağdat´ı alması için Sultan Selahaddin b. Eyyub´a mektup yazdığı, Bağdat´ı almasına hiç kimsenin engel olamayacağını bildirdiği söylendi. Ama bu bir iftiraydı. Buna rağmen hakaret gördü. Hapse atıldı. Malı müsadere edildi. [8] Hicretin Beşyüzseksensekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler Kadı Şemsed.Din Muhammed B. Muhammed B. Musa İbn Ferraş adıyla meşhur olmuştur. Dımaşk´ta kadıaskerlik yapmıştır. Sultan Selahaddin onu çevre ülkelerin hükümdarlarına elçi olarak gönderirdi. Bu senede Malatya şehrinde vefat etti. [9] Anadolu Hükümdarı İzzeddin Kılıç Arslan B. Mes´ud îzzeddin Kılıç Arslan b. Mes´ud b. Kılıç Arslan. Ülkesini -kendilerine itaat edeceklerini umarak- oğullarına paylaştırdı. Ancak oğulları ona -muhalefet ettiler. Zorbalık yaptılar. Emirlerine karşı geldiler. Kad-. rini kıymetini düşürdüler. Kendileri yükseldiler. îzzeddin bu senede vefat edinceye dek hal-i perişanı devam etti. Bu senenin rebiyülahir ayında şair Ebü´1-Mürhif de vefat etmişti. [10] Nasr B. Mansur En-Nümeyrî Ebül-Mürhif onun künyesidir. Çok hadis dinlemiş, edebiyatla meşgul olmuştur. Ondört yaşındayken çiçek hastalığına yakalandı. Gözlerinin feri epey azaldı. Uzaktaki şeyleri göremiyordu. Ama yakındaki şeyleri görüyordu. Gözünde arazı olmasına rağmen her hangi bir güdücüye ihtiyacı yoktu. Gözlerini tedavi etmek amacıyla Irak´a göçtü, Ancak ta-bibler, hastalığının ümitsiz olduğunu kendisine bildirdiler. O da Kur´-an´ı ezberlemek ve salih kimselerle arkadaşlık etmekle meşgul oldu ve gerçekten kendini kurtardı. Başarıya ulaştı. Güzel ve büyük bir şiir divanı vardır. Bir defasında mezhebi ve itikadı kendisine sorulmuş o da şu şiiri okumuştu: «Ali´yi, Fatıma´yı ve çocuklarını seviyorum. Ebu bekir ve Ömer´in önceliklerini inkar etmiyorum. Osman´a hakaret ederlerken uzağım. Tıpkı İbn Mülcem´in dostluğundan uzak olduğum gibi. Hadisçile-rin sadakatleri beni hayrette bırakıyor. Ben onlardan başka bir kavme mensup değilim.» Şair Ebü´l-Mürhif bu senede Bağdat´ta vefat etti ve Babul-Harp´teki şehidler mezarlığına defnedildi. Yüce Allah rahmet etsin. Amin. [11] Seyfeddin Ali B. Ahmed El-Meştub Esedüddin Şirkuh´un adamlarındandı. Mısır´daki üç savaşta onunla beraberdi. Sonra Sultan Selahaddin´in en büyük emirlerinden biri oldu. Haçlıların zaptettikleri zaman Akkâ naibi idi. Onu diğer esirlerle birlikte esir almışlardı. 50.000 dinar kurtuluş akçesi ödeyerek kendini kurtardı. Kudüs´te bulunan Sultan Selahaddin´in yanına geldi. Sultan ona kurtuluş fidyesinin çoğunu verdi ve onu Nablus´a naib olarak atadı. Seyfeddin bu senenin şevval ayının yirmiüçünde pazar günü Kudüs´te vefat etti ve kendi evine defnedildi. [12] Hicretin Beşyüzseksendokuzuncu Senesi Bu senede Sultan el-Melikü´n-Nasır Selahaddin Yusuf b. Eyyub vefat etti. Yüce Allah kendisine rahmet etsin. Sene başında o son derece sağlıklıydı. Kardeşi Âdil ile birlikte Dımaşk´ın doğusunda ava çıkmışlardı. Haçlıların işini bitirdikten sonra kendisinin Rum illerine, kardeşinin de Bağdat´a gitmesi hususunda aralarında anlaşmışlardı. Bu işi tamamladıktan sonra ikisi birlikte Acemlerin ülkesi olan Azerbaycan´a gideceklerdi. Azerbaycan´ı kendilerine karşı savunacak kimseler yoktu. Safer ayının onbirinde pazartesi günü Sultan Selahaddin, hacıları karşılamağa çıktı. Beraberinde kardeşinin oğlu Yemen hükümdarı Seyfül-îslâm da vardı. Ona ikramda bulundu, yanından ayırmadı. Kaleye döndü. Babü´l-Hadid´ten kaleye girdi. Bu sefer, dünyadaki son seferi olmuştu. Sonra safer ayının onaltısmda cumartesi gecesi safral humması onu yakaladı. Sabah olunca Kadı Fadıl, İbn Şeddad ve oğlu Efdal huzuruna girdiler. Dün gece çekmiş olduğu ağrılardan, sancılardan şikâyet etmeğe başladı. Güzel konuştu. Yanında uzun süre kaldılar. Sonra hastalığı arttı ve devam etti. Dördüncü gününde tabipler yanına geldiler. Sonra vücudunda bir kuruluk meydana geldi. Çok terlemişti. Öyleki teri yere akmıştı. Sonra vücudunun kuruluğu fazlalaştı. Emirler ve devlet büyükleri huzuruna getirildiler. Oğlu ve o zamanın Dımaşk naibi olan Efdal Nureddin Ali´ye beyat edildi. Kendisinde şiddetli zaafiyet emareleri ve zaman zaman hanza kaybı görüldüğünden oğluna beyat edilmişti. O bu halde iken yanma gelenler Kadı Fadıl, İbn Şeddad ve beldenin kadısı İbn Zeki geldi. Sonra safer ayının yirmi yedisinde çarşamba gecesi durumu fenalaştı. Külase imamı Şeyh Ebu Cafer´i o gece yanında kalıp Kur´an okuması ve durumu ciddileştiğinde kelime-i şehadet telkin etmesi için yanına çağırdı. Anlatıldığına göre Şeyh Ebu Cafer kendisine can çekişmesi esnasında şu ayeti kerimeyi okumuştu: «O, görüleni de görülmeyeni de bilen, kendisinden başka Tanrı olmayan Allah´tır.» (el-Haşr, 22). Şeyh Ebu Cafer kendisine bu ayeti kerimeyi okuduğu zaman Sultan Selahaddin, «Evet böyledir, doğrudur» buyurmuştur. Sabah ezanı okunduğunda Kadı Fadıl yanına geldi. Sultan son nefesini vermek üzereydi. Kendisine şu ayeti kerime okundu: «O´ndan başka Tanrı yoktur. Yalnız O´na güveniyorum.» (et-Tevbe, 129). Okuyucu bu ayeti kerimeyi okurken Sultan Selahaddin gülümsedi, yüzünün rengi açıldı ve ruhunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Rabbine teslim edip bu fani dünyadan ayrıldı. Yüce Allah ona rahmet etsin. Makamını yüceltsin. Cennetü´l-Firdevs´i de ona mekân olarak versin. Sultan Selahaddin vefat ederken elliyedi yaşındaydı. O, hicretin 532. senesinde Tikrit´te doğmuştu. Allah kendisine rahmet etsin. O, İslâm´ın savunucusu, koruyucusu ve müdafii idi. Alçak kafirlerin tuzaklarına karşı bir İslâm barınağı ve sığınağı idi. Vefatı nedeniyle Dımaşk-lılar benzeri görülmemiş bir üzüntüye maruz kaldılar. "Keşke oğullarımız, dostlarımız, arkadaşlarımız ölseydi de, o ölmeseydi" dediler. Vefatı nedeniyle çarşı pazar her taraf kilitlendi. Devlet malları muhafaza edilip koruma altına alındı. Sonra cenazesini teçhiz etmeğe başladılar. Bütün çocukları ve aile efradı toplandılar. Cenazesini Dımaşk hatibi Fakih ed-Doleî yıkadı. Kefenini ve diğer teçhizatını Kadı Fadıl, kendi öz ve helal malından temin etmişti. Küçük büyük bütün çocukları orada ağlaşıp feryad ediyorlardı. Halk da feryad-ü figan edip ağıt yakmaya, onun için tazarru ve niyazda bulunmaya başladı. Öğle namazından sonra mübarek naaşı tabuta konulup getirildi. Kadı İbn Zekî cenaze namazını kıldırdı. Sonra sultan, Mansure kalesindeki evine defnedildi. Daha sonra oğlu, Mescidü´l-Kadem yakınında babası için bir türbe, Şafüler için de bir medrese yaptırmağa başladı. Çünkü sultanın bu yönde vasiyeti vardı. Bina tamamlanamadı. Oğlu Aziz gelip de kardeşi Efdal´i kuşatma altına aldığında hicretin 590. senesi idi. Efdal, Külase´nin kuzeyinde bir-ev satın aldı. Kadı Fadıl da oraya ilaveler yaptırarak bir türbe haline getirdi. Rahmet yağmurları Sultan Selahaddin´in üzerine olsun. İlahi şefkat ve merhamet lütufları ona ulaşsın. Türbesine hicretin 592. senesinin" aşure gününde nakledildi. Orada Nesir denen yerin altında Kadil-kudat Muhammed b. Ali el-Karayibî İbn Zekî, Efdal´ın izniyle cenaze namazım kıldırdı. Sonra sultan, lahdine konuldu. Oğlu Efdal bizzat onun mübarek naaşım lahide yerleştirdi. Efdal o zaman Şam´ın sultanıydı. Bir rivayete göre cihad ve gazalarda kullandığı kılıcı da Kadı Fadıl´ın emriyle yanına bırakılmıştır. Kıyamet gününde inşaallah cennete girerken bu kılıca dayanarak girmesi ümidiyle bu kılıcı yanma bırakmışlardı. Sonra Emevî Camii´nde üçgün süreyle onun için taziyet meclisi kuruldu. O meclise havastan, avamdan, reayadan, yöneticilerden herkes katıldı. Şairler onun için çok güzel mersiyeler yazdılar. En güzeli Kâtip İmad´m el-Berkuşşamî adlı kitabının sonunda yer alan ve 202 beyitten ibaret olan, sonra da er-Ravzateyn adlı eserde Şeyh Şihabüddin Ebu Şame tarafından nakledilen şu mersiyedir: «Hidayet yolunu ve ülkeyi dağınık hale düşmüşken derleyip toparladı. Zaman bozulmuştu. İyilikler yok edilmişti. O bütün bunları düzeltti. Nerede o hükümdar ki her zaman kendisinin heybetinden korkulurdu. Varlığından da her zaman ümit beklenirdi. Nerede o hükümdar ki kendisine bütün varlığımızla itaat etmiştik. Kendisi de Rabbinin itaatmdaydı her zaman. Allah aşkına söyleyin, nerede o Melikü´n-Nasır ki Allah´a karşı bütün niyetleri halisane ve sofiyane idi. Nerede o sultanımız ki her zaman bağışı ümid edilir ve satvetinden de korkulurdu. Nerede o hükümdar ki zaman onun faziletiyle şereflendi. Onun şereflendirmesi her zaman faziletli kimselerin üzerindeydi. Nerede o hükümdar ki, Haçlılar onun kuvveti karşısında zelil olup alçaldılar. Onun intikamları düşmanların boynundaki zincirlere ulaştı, kılıcıyla parçalandı. Bütün varlıklara atlarının yularlarıyla nimet ulaştırdı.» Şu mersiyede Kâtip İmad´a aittir: «Yüksekliklere, zirvelere, hidayetlere koruyucu kim vardır Savaşlara nimet bahşetmeğe kim vardır artık Sultan Selahaddin kendi hükümdarlığı için ahirette ebediyet istedi, Çünkü o dünyada hükümdarlığın ebediyetine inanmadı O öyle bir denizdi ki iyilik ve ihsaniyle bütün karaları denize döndürdü. Kılıcıyla da sahil beldeleri fethedildi. Onun zamanında hak ehli kimseler, Onun izzet ve şerefiyle batıl ehlini püskürttüler. Fetihleri varya onun, ki Kudüs onun ilk fetihlerindendir. O fetih onun için sicillerde, tarih sayfalarında bir fazilet ve üstünlüğü ebedi olarak kaydetmiştir. Ben senin mezarının üzerine yağmur yağmasını pek istemiyorum, Çünkü senin cömertliğinin, sağanak yağmurları bile geride bıraktığını gördüm. Allah´ın hoşnutluğu bir su gibi sana içir |