Konu Başlığı: Takdim-Tehir Gönderen: Ekvan üzerinde 12 Haziran 2011, 11:45:45 Takdim-Tehir Allah, kullarına hitab ederken takdim ve tehire yer vermiştir. Çünkü Kur'an Hz. Peygamber'e vahyedilmeden önce Arablar konuşmalarda bunu yapıyorlardı. Allah, Benim azabım ve uyanlarım nasılmış? [1407] buyurmuş ve 'azab' ile başlamıştır. Halbuki uyan, azabdan öncedir; çünkü Allah, Biz hiçbir memleketi, öğüt vermek üzere (gönderdiğimiz) uyarıcıları (peygamberleri) olmadan yok etmedik [1408] buyurmaktadır. Toplumların cezalandırılmaları hakkındaki, Bak ki uyarılanların (fakat inanmayanların) sonu nasıl oldu[1409] ayetinde, onları uyardığını, yalanladıkları için de akıbetlerinin azab olduğunu haber vermiş ve Uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) sabahı ne kötü olur! [1410] buyurmuştur. Ne var ki azab uyarıldiklan halde inanmadıkarı için; intkamı ile onları karşıladı. Her ne kadar Kur'an'da azab uyarıdan önce haber verilmiş ise de Allah, cezalandırmadan önce onları uyarmış ve Benim azabım ve uyanlarım nasılmış [1411] buyurmuştur. Yine Allah buyurmaktadır ki: Lut kavmi de uyarıları yalanladı. [1412] Semud kavmi de gönderilenleri yalanladı.[1413] Lut kavmi de gönderilenleri yalanladı.[1414] Şüphesiz Firavun'un kavmine de uyarıcılar gelmişti; lakin onlar bütün ayetlerimizi yalanladılar, biz de onları kudretimize layık bir şekilde yakaladık.[1415] Benim azabım ve uyarılarım nasılmış?[1416] Biz bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azab etmeyiz.[1417] Yapılacak vasiyyet ve borçtan sonra...[1418] ayeti de böyledir. Hz. Peygamber vasiyyetten önce borcu ödediği halde, Allah bu ayetlerde borçtan önce vasiyyeti zikretmiştir. Bu gün ümmet vasiyyetin ancak borçlar ödendikten sonra yerine getirileceği konusunda icma halindedir. Ali b. Ebî Talib'ten yapılan bir rivayet de bu doğrultuda olup o şöyle demiştir: Siz Yapılacak vasiyyet ve borçtan sonra[1419] (128) ayetini okuyorsunuz. Halbuki Hz. Peygamber (s,a) vasiyyetten önce borçları ödemiştir. Şayet Hz. Peygamber'in sünneti olmasaydı, kulların, Allah'ın öne aldığı vasiyyetle başlamaları ve önceliği vasiyyete vermeleri gerekirdi. Nitekim Allah, Rüku ve secde edin [1420] buyurmuştur. Yine Allah, Safa ve Merve Allah'ın alametlerindendir [1421] buyurmuş, bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) "Allah'ın başladığı ile başlayalım" buyurarak önce Safa'ya çıkmıştır. Ey Peygamber! Sana ve müminlerden sana tabi olanlara, Allah yeter[1422] ayeti de böyiedir. Ayetin zahirinden; Allah (c) ve müminler sana yeter manası anlaşılmaktadır. Ancak ayet; sana ve sana tabi olan müminlere Allah yeter anlamınadır. Allah ve Rasulü razı edilmeye daha layıktır [1423] ayeti de; onlar Allah'ın elçisini razı ederler anlamınadır. Yer kendine has bir sarsıntı ile sarsıldığı, toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı ve insan "ne oluyor buna" dediği vakit...[1424] ayetleri de böyledir. "Buna ne oluyor" ifadesi ile neyin murad edildiği açık değildir. İnsan o gün, "Buna ne oluyor" dediği vakit, kendisindeki haberleri anlatır. İnsana, "Ona Rabbin vahyetti" denilir. Bu durum kişinin, "Falan şahıs! 'Sana ne oldu o gün' dedi" demesi gibidir. O sadece, "O gün, falan şahıs, 'Sana ne oldu' dedi" demek istemektedir. Ki bu; bir takdim ve tehirdir. Rabbin ona bildirmesi ile... [1425]ayetinde ise izmarın (zamirle ifadenin) söz konusu olduğu söylenmiştir. Onlar sürekli yalana kulak verirler ve sana gelmeyen bazı kimselere kulak verirler [1426] ayeti de böyledir. Bir başka örnek de Allah'ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı -pek azınız müstesna- şeytana uyup giderdiniz [1427] ayetidir. Onlara korku ve güvenliğe ilişkin bir haber gelince -pek azı müstesna- hemen onu yayarlar [1428] anlamınadır. Ayet Onlardan, işin içyüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi. Allah'ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı -pek azınız müstesna- şeytana uyup giderdiniz [1429], Artık Allah yolunda savaş. Sen kendinden başkası (sebebi ile) sorumlu tutulmazsın... [1430]şeklinde devam eder. İçinizden bazdan vardır ki; (cihad konusunda) pek ağırdan alırlar. Eğer size bir felaket erişirse "Allah bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım" der. Eğer Allah'tan size bir lütuf erişirse, -sanki sizinle onun arasında bir dostluk yokmuş gibi- "Keşke onlarla beraber olsaydım da ben de büyük bir başarı kazansaydım" der [1431] ayetlerinde de takdim ve tehir vadır. Anlam şöyledir: Şayet başınıza bir kötülük gelecek olsa, onlar bu sözü söylediği zaman; sanki sîzinle onun arasında bir dostluk yokmuş gibi "Allah (c) bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım" der, Allah'tan size bir lütuf erişecek olsa bu sefer de, "Keşke onlarla beraber olsaydım da ben de büyük bir başarı kazansaydım" diyecektir, şeklindedir. Mektup Süleymandan'dır ve rahman-rahim Allah'ın atlıyladır [1432] ayeti de böyledir. Muhâsibî şöyle devam etmektedir: Süleyman, kendi isminden önce aziz ve celil olan Allah'ın ismi ile başlaması gerektiğini gayet iyi bilen bir kimsedir. Ayetin anlamı şudur: "Mektup, Süleyman'dan bana geldi ve rahman-rahirn Allah'ın ismi ile (başlamakta)dir". Böylece Sebe melikesi Belkıs, mektubun kimden geldiğini ve başında "Rahman-rahim Allah'ın ismi ile" ifadesinin bulunduğunu haber verdi. Peygamber (s.a) önce Bismikellahümme (Ey Allahım senin isminle) ifadesini yazardı, Mektup Süleyman'dandır ve rahman-rahim Allah'ın ismi ile (başlamakta)dir[1433] ayeti nazil olduktan sonra yazdıklarına, "Rahman-rahim Allah'ın ismi ile" diye başlamış ve bu şekilde Süleyman'dan naklen Allah'ın kendisine haber verdiğine göre hareket etmiştir. İşte bu, "O Süleyman'dandır" ayetinde takdim ve tehir olduğunun delilidir. Çünkü Allah, Peygamberine Sen de onların yoluna uy! [1434] buyurmaktadır. Bu gün hâlâ adil imamların (halife) ve bizim zamanımıza kadar yaşamış olan alimlerin yazmış oldukları mektupların baş tarafında "Allah'ın ismi ile" ifadesi yazılıdır. Yine Onlar için, üst üste yapılmış, altlarından ırmaklar akan köşkler vardır [1435] ayetinde de takdim ve tehir vardır. Anlamı: Onlar için tasarımlanmış bir takım köşkler, onların üstünde de bir takım köşkler vardır. Müfessirler, ayeti bu şekilde tefsir etmişlerdir. Yine Görmez misin ki Allah bir takım bulutları (çıkarıp) sürüyor, sonra (ve) onları bir araya getirip üst üste yığıyor [1436] ayetinde takdim ve tehir vardır. Ayet, Allah, bir takım bulutlar çıkarıp sürüyor, sonra onları üst üste yığıyor ve sonra onları kaynaştırıyor anlamındadır. Çünkü bulutlar üst üste yığılmak ve yükselmek sureti ile oynaşmaz ancak onları birbiri üstüne yığar sonra da kaynaştırarak yayıp bezer. Yine Allah katında yeri bundan daha kötü olanı, size haber vereyim m'.? Allah'ın lanetlediği ve gazab ettiği, aralarından maymunlar, domuzlar ve tağuta tapanlar çıkardığı kimselerdir.. [1437]ayeti de böyledir. Ana ve babasını tahtının üstüne çıkarıp oturttu ve hepsi onun için secde ettiler [1438]ayeti de böyle olup; hepsi onun için secdeye kapandılar ve sonra ana-babasını tahtına çıkarıp oturttu anlamındadır. Taht, Yusuf un tahtıdır. Onlar tahta çıkıp sonra secde etmiş değiller. Onların secde etmesi ise Yusuf a kulluk için olmayıp saygı ve iltifat içindir. Secde ettikten sonra onları tahtına çıkarmış, sonra da yatağında kendi yanına oturtmuştur. Müfessirler bu şekilde tefsir etmişlerdir. Andolsun biz sana tekrarlanan yediyi ve yüce Kur'an'ı verdik. Sakın onlardan bazı sınıflara verdiğimiz dünya malına göz dikme [1439]ayeti de böyle olup tertibi; Biz sana yedi ayeti ve yüce Kur'an'ı verdik. Nitekim biz (Kur'an'ı) kısımlara ayıranlara azab indirmişizdir. Onlar Kur'an'ı bölüp ayıranlardır. Yemin olsun, biz onların hepsini yaptıklarından dolayı sorgulayacağız. [1440]...Sakın onlardan bazı sınıflara verdiğimiz dünya malına göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve müminlere karsı alçak gönüllü ol. De ki: "Şüphesiz ben açık bir uyarıcıyım. [1441]Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir [1442]şeklindedir. İnsanlar kahhar olan Allah'ın huzuruna çıktıkları gün, ogün günahkarların zincire vurulmuş olduğunu görürsün [1443]ayeti de böyledir. Tertibi, Allah herkese kazandığının karşılığını vermek için (onları diriltecektir). Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir. [1444]O gün günahkarların zincire vurulmuş olduğunu görürsün [1445]ve Onların gömlekleri ateştendir. [1446]şeklindedir. Bize Allah da lütfundan verecek, Rasulü de [1447]ayeti de böyledir. Tertibi: Allah bize lütfundan verecektir; Rasulü de lütfedip bize verir. Lütuf yalnızca Allah'a mahsustur, şeklindedir. Namaza kalktığınızda yüzlerinizi yıkayın... [1448] ayeti de böyle olup anlamı: Namaza kalkmadan önce yüzlerinizi yıkamalı, sonra namaza kalkmalısınız, şelindedir. Bazıları, uykudan kalktığınızda anlamınada olduğunu söylemişlerdir. Allah, Onları cahimin yoluna götürün... [1449] buyurmuştur ki tertebi: Onları tutuklayın (çünkü) onlar sorguya çekilecekler [1450] ve Onları cahimin yoluna götürün [1451] şeklindedir. Yine Kur'an okuduğun zaman o kovulmuş olan şeytandan Allah'a sığın [1452] ayetinde de takdim tehir vardır ki tertibi: Allah'a sığın kovulmuş olan şeytanın şerrinden/Allah'a sığınırım de ve (öyle) Kur'an oku! şeklindedir. Mushaftaki tertibi; Kur'an okuduğun zaman, okumadan önce Allah'a sığın şeklindedir. Buna göre Kur'an okumak, Allah'a sığınmadan öncedir. De ki: "Rabbimin rahmet hazinesine eğer siz sahip olsaydınız..." [1453] ayetinde de takdim tehir vardır. Ayet: Şayet siz, Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, anlamınadır. Ondan daha iyisini veya bir benzerini getiririz [1454]ayetinde de takdim vardır. Mushafta "daha iyisi" ifadesi, "ondan" lafzından sonradır. Sen ve Rabbin gidin ve savaşın [1455] ayeti de böyledir. Anlamı: Sen kendin git ve savaş, Rabbin sana yardım eder, şeklindedir. Allah'ın gidip savaşmasını kasdetmemişlerdir. Şayet, 'Rabbinle beraber git' anlamını kasdetmiş olsaydıdılar küfretmiş olurlardı. Kim başka bir kişiye veya yeryüzünde fesad çıkarmaya karşılık olmaksızın birini öldürürse... [1456] ayeti de böyledir. Ayette "bi gayri fesadın" ifadesi olmalıdır. Yine, Bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler [1457] ayeti de böyledir. Anlam: Bir kısmını yalanladılar, bir kısmım da öldürürler şeklindedir. (Ayet gerçekte: Yalanladılar bir kısmını, öldürürler bir kısmını şeklindedir). Her iki kelimede de takdim-tehir vardır. (Bütün bunlardan) sonra küfredenler (putları) Rablerine denk tutuyorlar [1458] ayetinde anlam: Rablerini denk tutuyorlar, şeklindedir. "Denk tutuyorlar" ifadesi, "Rableri" lafzından önce gelmelidir. Bir de O'nun katında muayyen bir ecel vardır [1459] ayetinde "O'nun katında" ifadesi muahhardır. Onlara öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle [1460] ayeti, onlara kendilerine ilişkin öğüt ver ve tesirli söz söyle anlamınadır. İnsan aceleden yaratılmıştır [1461] ayetinin anlamı: Acele, acele olarak insandan (sonra) yaratılmıştır. Çünkü Adem, ayaklarına can gelmeden önce kalkmak istiyordu. [1462] Allah, İnsan aceleden yaratıldı [1463] buyurdu; çünkü acele insan yaratıldıktan sonra ortaya çıkan bir insan eylemidir. İnsan pek acelecidir [1464] ayeti de böyledir. Yine Anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı [1465] ayeti de aynı şekildedir. "Güçlü kuvvetli bîr topluluk zor taşırdı" ifadesi "anahtarlarını" kelimesinden önce gelmelidir. Onlar, ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar [1466] ayeti, onlara, ateşe karşı dayanma gücü verecek olan nedir? [1467] anlamınadır. (Müellif soru ismi olan mâ'dan sonra ism-i mevsul takdir edip fiili de taaccüb sigasından değil tef'il babından okumaktadır.) Melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak ve "Tadın cehennem azabını" (diyerek)... [1468] ayeti, 'Tadın cehennem azabını' deriz, anlamınadır. Yine, O günahkarların Rableri huzurunda başlarını eğecekleri ve Rabbimiz! Gördük ve duyduk.. [1469] ayeti de, Rabbimiz gördük ve İşittik derler/ diyecekler, anlamınadır. Gönderdiğimiz elçilere sor [1470] ayeti de: Onlara senden önce gönderdiğimiz elçilere sor, anlamınadır. Buna karşılık, sizden, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanız) dışında... [1471] ayetinde anlam olarak "ennehû" yani zamiru'ş-şe'n düşürülmüştür. İyi bilin ki onlar benim düşmanlanrımdır, alemlerin rabbi olan Allah hariç[1472] [1473] ayeti de böyledir. Yine, Bize yaraşmaz... [1474] ayetinde de takdim ve tehir vardır. Normalde lenâ ifadesi, yenbağî lafzından önce gelmelidir. Ve simsiyah yollar... [1475] ifadesinde de takdim-tehir vardır. Normalde "simsiyah" ifadesi "yollar" ifadesinden önce olmalıdır. Çünkü esvedü ğırbîyb denilir, [1476] [1407] Kamer: 54/16,18,21,30. [1408] Şuara: 26/208. [1409] Yunus: 10/73. [1410] Saffat: 37/177. [1411] Kamer: 54/16. [1412] Kamer: 54/33. [1413] Şuara: 26/141. [1414] Şuara: 26/160. [1415] Kamer: 54/41-42. [1416] Kamer: 54/16,18,21,30. [1417] İsra: 17/15. [1418] Nisa: 4/11-12. [1419] Nisa: 4/11-12. [1420] Hac: 22/77. [1421] Bakara: 2/158. [1422] EnfaI: 8/64. [1423] Tevbe: 9/62. [1424] Zilzal: 99/1-3. [1425] Zilzal: 99/5. [1426] Maide: 5/41. [1427] Nisa: 4/83. [1428] Nisa: 4/83. [1429] Nisa: 4/83. [1430] Nisa: 4/84. [1431] Nisa: 4/72-73. [1432] Neml: 27/30. [1433] Neml: 27/30. [1434] En'am: 6/90. [1435] Zümer: 39/20. [1436] Nur: 24/43. [1437] Maide: 5/60. [1438] Yusuf: 12/100. [1439] Hicr: 15/87-88. [1440] Hicr: 15/87-93. [1441] Hicr: 15/88-89. [1442] Hicr: 15/94. [1443] İbrahim: 14/48-49. [1444] İbrahim: 14/51 [1445] İbrahim: 14/49 [1446] İbrahim: 14/50 [1447] Tevbe: 9/59 [1448] Maide: 5/6. [1449] Saffat: 37/23. [1450] Saffat: 37/24. [1451] Saffat: 37/23. [1452] Nahl: 16/98. [1453] İsra: 17/100. [1454] Bakara: 2/106. [1455] Maide: 5/24. [1456] Maide: 5/32. [1457] Maide: 5/70. [1458] En'am: 6/1. [1459] En'am: 6/2. [1460] Nisa: 4/63. [1461] Enbiya: 21/37. [1462] Tesir-i İbn-i Kesir, c. 2/!78. Mücahid'ten şöyle nakledilmiştir: Allah varlıklar; yarattığı günün sonunda, her şeyi yarattıktan sonra Adem'i yaratmıştır. Henüz vücudunun aşağı tarafına can verilmemişken: gözlerine, dil ve başına can sirayet edince Adem "Rabbim acele et! Gün batınımdan önce yaratılışımı tamamla!" diye yalvarmıştı. [1463] Enbiya: 21/37. [1464] İsra: 17/11. [1465] Kasas: 28/76. [1466] Bakara: 2/175. [1467] el-Kurtııbî, c. 2/236. Mâ'nın korkutma anlamında soru ismi olduğu söylenmiştir. İbn-i Abbas, es-Süddî, Ata ve Ebu Ubeyde Ma'mer b. el-Müseıınâ bu kanaatledirler. "Cehennemliklerin yaptıkları karşısında hangi şey onlara dayanma gücü verir'' anlamında, onların küçümsemelerine ve hafife almalarına karşılık olduğu söylenmiştir". Aslı sabbera değil, esbera şeklindededir. el-Mecazu'l-Kuı'an. [1468] Enfal: 8/50. [1469] Secde: 32/12. [1470] Zuhruf: 43/45. [1471] Furkan: 25/57. [1472] Şuara: 26/77. [1473] el-Kurtubî, c. 13/110. et-Kelbî, "Ancak ben alemlerin rabbine ibadet ederim, anlamına, ayette muzaf hafzedilmiştir" demiştir.. el-Cürcani ise "Siz ve eski atalarınızın alemlerin rabbi olan Allah dışında tapındığınız şeyler benim düşmanımıdırlar" şeklinde anlayarak; "Alemlerin rabbi olan Allah müstesna" İfadesini bu ayetin başına takdir etmiştir; buna göre asıl metinde eksik ifade söz konuyudur. [1474] Furkan: 25/18. [1475] Fatır: 35/27. [1476] Haris El- Muhasibi, El- Akl Ve Fehmü’l Kur’an, İşaret Yayınları, İstanbul, 2003: 393-400. |