๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => El-Akl ve Fehmül Kuran => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 06 Temmuz 2011, 17:48:03



Konu Başlığı: Muhasebe
Gönderen: Ekvan üzerinde 06 Temmuz 2011, 17:48:03
Muhasebe


Bizim de tercih ettiğimiz görüşe göre bileğindeki bir damar ya da benzer bir şey nedeni ile değil Hâris'in mistik anlayışının temel unsurlarından biri nefis muhasebesi olduğu için kendisine Muhâsibî ismi verilmiştir. Vesvese ve cezbe (havatır) hakkında daha önce­kilerin söylemediklerini söylediği için Ahmed b. Hanbel'in Hâris'i kınaması da bu söylediklerimizin doğru olduğunu göstermekte­dir. [262] Haris, el-Mekasib'le şunları söylemektedir:

- "Allah sana merhamet etsin takva nedir?" diye sordum.

- "İster kalbe ister uzuvlara ait olsun Yüce Allah'ın çirkin gördüğü söz ve davranışlardan ve kalp ve organların amelleri konusunda Allah'ın farz kıldığı ölçüyü yitirmekten kaçınmaktır" diye cevap verdi.

- "Bu ne şekilde elde edilir?" diye sordum.

- "Muhasebe ile" dedi.

- "Muhasebe nedir?" dedim.

- "Ne yapıp ne yapmayacağı tam olarak açıklığa kavuşuncaya kadar kalben niyet edip uzuvlarla bir iş yapmadan veya terketmeden önce acele etmeyip teenni ile beklemektir" dedi (ve şöyle devam etti:)

"Şayet Allah'ın hoşlanmadığı bir işe niyet ettiği ortaya çıkarsa Al­lah'ın hoşlanmadığı bir şey yapmaktan kaçınır, kendisini farzları terketmekten alıkoyar ve onları yerine getirmeye gayret eder".

O halde muhasebe selefî anlayışın bir uzantısıdır veya başka bir ifade ile selefî anlayışın kendisidir de denebilir.

Daha önce alıntı yaptığımız paragrafın devamındaki ifadeler bunu göstermektedir:

- "Kişi neyi terketmeli ve neden kaçınmalı?" diye sordum.

- "Şu dört şeyi terketmelidir (ki bunlardan ikisini terketmek vacibtir):

1- Yüce Allah'ın yasakladığı iki şeyden biri; sadece gerçek olana inanması gerektiği halde Allah'ın nehyettiği bir bid'at veya batıl bir şeye kalben inanmak ve Allah'a karşı ölçüsüz laflar etmektir.

2- Diğeri ise: Vicdan ve uzuvlarla Allah'ın nehyettiği haramlara meylederek (helalleri) terketmektir.

Diğer iki davranıştan biri: harama düşme endişesi ile şüpheli şeyleri terketmektir. Kusursuz vera sahibi olan biri bundan dolayı şüphelile­rin temiz ve arınmış olduğundan emin olamaz. Nitekim Hz. Peygamber (s.a): "Şüphelilerden kaçınan kendini, dinini ve ırzını temizlemiş olur. Şüphelilere bulaşan harama bulaşmış gibidir" buyurmuştur. O, er-Riaye'de yukarıdaki tanımı tekrar etmekte ve şöyle demektedir:

Yüce Allah'ın sevdiklerinin ve sevmediklerinin neler olduğunu ayırd edebilmek için iyice düşünmek ve acele etmeden teenni ile hareket etmek gerekir. Bunu;

1- Amellerden önce ve

2- Amellerden sonra yapmalıdır.

Ameller öncesinde yapılan muhasebe kitap, sünnet ve alimlerin icmaı ile sabittir.[263]

Bu görüşünü destekleyen ayet ve hadisleri zikreden Haris daha sonra şöyle devam etmektedir:

Bu konuda çok sayıda ayet-i kerime vardır. Bu ayet-i kerimelerde Yüce Allah (c); uzuvlarının davranışları konusunda müminlerin na­sıl nefis muhasebesi yapacaklarını belirtmiştir.-. Kalplerle ilgili amellerde ise muhasebe ve ölçülü davranış (muvazene) dört şekilde olur: Bunlar iman ile küfür, doğruluk ile yalan, tevhid ile şirk ve sa­mimiyet ile riyakarlık konusunda muhasebedir. [264] Korku ve ümid, vaad ve vaid (cennet ve cehennem) idrakin olduğu gibi muhasebe­nin de temel ilkesidir. Vaad ve vaidi (cennet ve cehennemi) bilme hususunda temel ilke ahirette verilecek karşılığın büyüklüğüne inan­maktır. Bu inancın temeli de düşünüp ibret almaktır. [265] Hâris'te nefis muhasebesinin bu noktada bir nevi vesveseye dö­nüştüğü söylenebilir. O buna şu şekilde cevap veriyor:

Nefis muhasebesi; aklı, nefsin günah işlemesini engelleyecek şekil­de ve fazlasını eksiğinden ayırdetmeye yönelik araştırma yapmak için kullanmaktır.

Böyle bir muhasebe vesvese ve kuruntuların değil aklın kontro­lünde bir muhasebedir.

Amalu'l-Cevarih konusundaki muhasebeye ilişkin ise: "Muha­sebe emrolunanı yapmak ve nehyolunandan sakınmaktır" demiştir. Muhasebe sonuca elde edilen fayda konusunda ise şunları söyle­mektedir:

Muhasebe geriye daha büyük bir basiret, kıvrak bir zeka, kesin deli­lin ortaya koyduğu gerçeğe intikal yetisi ve geniş bir bilgi birikimi (marifet) bırakır. Bütün bunlar kalbin kontrolü için gerekli oranda olmalıdır.[266]

O halde Haris, aktif ve temel hatları tam olarak belli olmayan bir yöntemle insanın hayatındaki içdönüşümü gerçekleştirebileceğine inanmaktadır. Ne var ki bu dindar bir hayattır ve sürekli kont­rol ve gözetim altında tutulmalıdır. Bu ilke bireysel hareketleri­mizde ve sosyal ilişkilerimizde bize hakim olan temel bir ilke ve ne şekilde olursa olsun mutlak bilmemiz gereken bir yükümlülük­tür ki sadece Allah'a itaat ve ibadetle yerine getirilmiş olur. Nefis muhasebesinde hayatî önemi haiz olan bu temel ilke iki şeye ne­den olacaktır: Bir yandan akıl ile amel arasında ayrıma yol açacak­tır ki hiç bir teorik bilgi uygulanabilir olmadıkça düşünülebilir de değildir. Diğer yandan ise iman ile ilim arasında ayrım yapmayı zorunlu hale getirir ki ancak iman ameli kaçınılmaz hale getirir. Kişinin bütün yaptıkları Allah (c) katında kabule şayan değildir.

Yalnız Muhâsibî'nin bu Sünnî eğilimi sürekli olarak Allah'a ita­ati, O'nun koyduğu emirlere riayet olarak görmüş ve bu temel pren­sibin hayata geçirilmesi ile birlikte birbiri ardınca ve birbirine bağlı olarak bir takım psikolojik hallerin sökün edeceğini; yine erdemli davranışların da bir tür determinite ile, özel bir sistem gereği birbiri ile bağlantılı olduğunu düşünmüştür; nitekim doğruluk marifetten, rıza (hoşnudluk) da ihlastan doğar. Hâris'e göre aklın iyilik ve kö­tülük hakkında hüküm verme imkanı ve şeytanî olan ile ilahî olan arasında denge kurma şansı yoktur. Ayrıca aklın yapması geren sa­dece Allah'ın emirlerinden ikisi hakkında; hangisinin daha üstün olduğunu ortaya koymak, hangisinin daha kesin ve hangisinin bizim için daha gerekli olduğu konusunda tercih yapmaktır.[267]


 [262] Ahmed Emin; Zuhru'l-İslâm.c. 1/132.

[263] er-Riaye, s. 36-37.

[264] Tabakatu's-Sufîyye, s. 56.

[265] el-Hilye,c. 1/76

[266] el-Hilye, c. 1/88.

[267] Massignon; p. 251-252. Haris El- Muhasibi, El- Akl Ve Fehmü’l Kur’an, İşaret Yayınları, İstanbul, 2003: 106-109.