Konu Başlığı: Ebu Hamid El-Gazâlî Gönderen: Ekvan üzerinde 19 Haziran 2011, 16:22:04 Ebu Hamid El-Gazâlî (H. 505) el-Gazalî, Hâris'in el-Akl isimli eserinden çok fazla etkilenmiş ve Hâris'in rivayetlerine ilaveler yaparak çok sayıda garip hadis rivayet etmiştir ki bir kaçı aşağıdadır: Her şeyin bir ölçüsü vardır. Her şeyin bir dayanağı vardır. Sizin en akıllınız Allah'tan en çok korkanınızdır. Göklerin ve yerin nuru akıldır. Akıl, zorunlu olanı idraki sebebi ile şeref kazanmıştır. Sonra el-Gazâlî şöyle demektedir: Akıl dört anlamı ifade amacı ile kullanılır: 1) İnsanı diğer hayvanlardan ayıran bir nitelik, bir sıfattır. İnsan akıl ile teorik bilgileri kabule ve gizli fikrî becerileri düşünmeye hazırdır. Akıl, Haris b. Esedi'l-Muhâsibî'nin "Sayesinde teorik bilgileri elde etme imkanına sahip olduğumuz bir seciye nurudur" diye tanımlarken anlatmak istediği şey; sanki kalpten fışkıran bir nurdur. Bunu inkar ve aklı sadece zorunlu bilgilere irca eden akla haksızlık etmiş olur. Bu seciyeye sahip olmaları göz önüne alındığında, uyuyan ve ilimler konusunda gafil olanlar da akıllı diye isimlendirilirler... 2) İkinin birden daha çok olması ve bir şahsın aynı anda iki mekanda bulunamaması gibi caiz olan bilgilerin caiz, imkansız olan bilgilerin de imkansız olarak mümeyyiz bir çocuğun şahsında ortaya çıkmasıdır. (el-Gazâlî; aklın tanımı konusunda: "Akıl; bir takım zorunlu bilgilerin; caiz olanların caiz, imkansız olanların imkansız olarak bilinmesidir. Yine bu tanım, aklın kendisi için de caizdir çünkü bu bilgiler vardır ve akıl diye isimlendirildikleri de açıktır. Yanlış olan seciyenin inkarı ve bunlardan başka hiç bir bilgi yoktur denilmesidir" derken bazı kelamcıları kastedmektedir). 3) Akıl, olaylar karşısında yaşanılan tecrübe ve deneyimler sonucu elde edilen bilgilerdir. Tecrübeler, deneyim ve inançlar, aklı olgunlaştırarak hatalardan arındırır ve bu tür bilgiye sahip olanlar, genelde akıllı diye isimlendirilirlerken, bu tür bir bilgiye sahip olmayanlar kalın kafalı, tecrübesiz ve cahil diye isimlendirilirler. 4) Akıl bir seciyedir ki bu potansiyel yeti son aşamada işlerin akıbetini bilir, dünyevî hazlara davet eden şehevî arzulardan uzaklaşır ve bu tür arzuları tamamen terkeder. İnsan eğer böyle bir yetiye sahipse, akıllı ismini alır. Çünkü akıl işlerin akıbetini düşündüğü için, sahibinin dünyevî hazlara esir olmasını engellemekte ve ona klavuzluk etmektedir. Bu akıl da sahibini, diğer hayvanlardan ayıran bir nitelik, bir sıfattır. Bu dört akıldan ilki temci unsur, asıl ve kaynaktır. İkincisi akla en yakın yan unsur, üçüncü akıl; tecrübeye dayalı bilgiler, içgüdü ve zorunlu biîgiler sayesinde elde edilebildiği için birinci ve ikinci aklın yan unsurudur. Dördüncü akıl ise üçüncü aklın ürünü ve varmak istediği son gayedir. Bunlardan ilk ikisi, seciye (Allah vergisi); son ikisi ise kazanılmıştır (mükteseb). Özetle söylersek: Aklın mevcut bu dört unsurundan her birine akıl ismi verilebilir. Birincisi hariç diğer üçünün varlığı konusunda hiç bir ihtilaf yoktur. Doğru olan seciye anlamında aklın da var olduğudur. Üstelik bu akıl diğer üçünün temelidir. Sahip olduğumuz bilgiler sanki seciye olarak sahip olduğumuz akılda bir arada bulunmakta ama varlık alanına çıkmalarını gerektiren bir nedenle ortaya çıkmaktadırlar.[509] Bu alıntılarla el-Gazâlî'nin, akıl konusunda Haris mezhebinden aldığı etkinin boyutlarını son derece açık bir biçimde görmüş oluyoruz. Gördüğümüz gibi o, bir çok noktada kullandığı terim ve ayrıntılara kadar el-Akl risalesinde Hâris'in serdettiği görüşleri hiç değiştirmeksizin kutlanmakta, onun rivayet ettiği hadisleri rivayet etmekte, bu hadislere yeni ilaveler yapmakta ve Haris gibi o da aklı, bir seciye olarak tanımlamaktadır. Sadece aklın şerefi [510] konusundaki düşüncelerini el-Vasaya'dan almıştır. el-Gazâlî, Hâris'in bizim bilmediğimiz bir eserinden nakiller yapmakta; el-Akl risalesinde, akıl için kullandığı anlamlarla uyuşan bir takım alıntılara yer vermektedir. Yine el-Gazâlî, aklı biri diğerinden meydana gelen ve son aşamada Allah (c) vergisi olan kusursuz akıl merhalesine ulaşan dört kısma ayırmaktadır ki biz bu son aşamaya, istibsar (basiret) ismini vermiştik. Bütün bu tanımlar Hâris'e aittir; basitleştirme ve daha titiz bir ayrım dışında, el-Gazali'ye ait bir şey yoktur. Zaten el-Gazâlî de, bu düşüncelerin Hâris'e ait olduğunu söylemektedir. el-Gazâlî'ye ait eI-Munkız'daki "Hâris'in eserlerini okudum" ifadesi, onun Haris lehine bir başka delaletidir. Ayrıca bu ifade, el-Gazâlî' nin; Hâris'in iki eseri dışında bir başka eseri, hatta muhtemelen bütün eserlerini okuduğunu göstermektedir çünkü; el-Gazâlî, bizim Hâris'e ait olduğunu bildiğimiz er-Riaye, el-Mekasib, el-Mesail, el-Vasaya, Maiyetu't-Akl ve Hâris'in bu konuya değindiği ve bu gün elimizde olmayan başka eserlerinden alıntılar yapmaktadır. [511] [509] el-Gazâlî, İhyau UIumi'd-Din, c. 1/82-87. [510] el-Vasaya, s. 86. [511] Haris El- Muhasibi, El- Akl Ve Fehmü’l Kur’an, İşaret Yayınları, İstanbul, 2003: 198-200. |