๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => El-Akl ve Fehmül Kuran => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 05 Temmuz 2011, 09:56:04



Konu Başlığı: Aklın Mahiyeti Ve Değeri
Gönderen: Ekvan üzerinde 05 Temmuz 2011, 09:56:04
Aklın Mahiyeti Ve Değeri


Muhâsibî'nin, Maiyetu'l-Akl ve Hakikatü[383] Ma’nahu isimli eseri bi­ze; Muhasibi nazarında akıl kavramına; Fehmu'l-Kur'ân ise insanla varlık ve varlıkla yaratıcısı arasındaki ilişkinin nihai kaynağı olmak üzere aklın değerine ilişkin gerçeği yansıtan net bir fotoğraf verebilir.

Biz, Hâris'e göre aklın değeri ve aklın tahlilî sorununu aydın­latmaya kalktığımızda anlarız ki, özellikle aklın kendisi ile ilgili sorunlar konusunda bir düşünürün düşünce ve görüşlerini ortaya koymak hiç de kolay değildir; bu gerçeği kabul ve itiraf etmek ge­rekir.[384] Çünkü bu tür bilgiler, müellifin her hangi bir eserinde; fel­sefî, ahlâkî ve psikolojik düşünceleri ile içice olabilir. Bunları ayıklayıp bölümlere ayırmak gerçekten son derece zordur.

Akıl konusuna ilişkin Muhâsibî'nin söz ve eğilimlerini; daha önce bu soruna bir şekilde değinmiş olan ilk kuşak her hangi bir İslâm düşünürünün görüşleri ve İslâm kültüründen tümüyle ayrı değerlendirmek mümkün değildir. Bizim Muhâsibî'ye göre aklın anlamı ve değeri konusunda belki Hâris'ten önceki kuşak ya da Haris kuşağının içinde yaşadığı dönemde, akıl sorununu da kapsa­yan kültür ortamının doğal bir sonucudur tarzında kesin bir ifade kullanabiliriz. Bu ortamı Haris, bilimsel bir yaklaşım ve keskin bir basiretle anlamış, yorumlamış, temsilcisi olmuş, sonra da bir şekil­de dile getirmiştir. Onun bu konudaki düşünceleri o dönem için ileri, yoğun ve Hâris'in akıl anlayışını ele alma sorunu konusunda daha önce değindiğimiz zorluğa rağmen açıklamaya çalışacağımız gibi içinde yaşadığı düşünce ortamının lideri olmayı hak ettirecek olgunlukta eşsiz ve orijinal düşüncelerdir.

Hz. Peygamber'in kader konusunda konuşmayı kesin bir ifade ile yasakladığı doğrudur. Yine müminlerin emiri Hz. Ömer'in, bir takım dinî sorunları tartışıp polemik konusu yaparak fitne çıkarmak isteyen Sabiğ'e kırbacı ile vurarak başını yardığı da doğrudur.[385] Ama bu olayları; İslâm'ın şu veya bu şekilde, varlığı ve ilahî gerçeği tanı­mak isteyen aklı araştırma ve soruşturma yapmaktan alıkoyma arzu­su olarak yorumlamak mümkün değildir. Bu aşırı titizlik sadece ak­lın olumsuz kullanımına itiraz anlamına gelmektedir. İster tartışma mantığı, ister konunun sınırları açısından bakalım, bu itiraz İslâm tarihinin bu dönemine özel bir itiraz değil, uzantıları günümüze ka­dar süren kadim bir itirazdır. Özellikle modern felsefede; Alman fi­lozofu Imanuel Kant'ın altını çizdiği çelişkiler ve Fransız filozofu Henri Bergson'un aklın sınırlarını belirleme ve onu son derece dar maddî kalıplar içine hapsetme girişimleri bu itirazın haklılığını orta­ya koymaktadır. O halde bu itiraz, aklın değerini bilmeme ya da bu konudaki zihin bulanıklığı nedeni ile akim kötü kullanımından değil tam aksine aklın değerini teyit, yapı ve potansiyelini, sınır ve işleyiş yasalarını tanımlama arzusundan kaynaklanmaktadır.

İslâm düşünce tarihi baştan başa aklı yücelten ve düşünmeye özen­diren örneklerle dolu iken aksi nasıl düşünülebilir. Bu konuda ayet ve hadislere ve bu tezi doğrulayan diğer örneklere daha önce değinmiştik. Burada bu konuya tekrar değinecek değiliz. Sadece Haris b. Esedi'l-Muhâsİbî nazarında akıl sorunu ile ilgisi oranında değineceğiz.

Kendi eleştirel tavrını ortaya koyduktan sonra Haris, alimler nazarında aklın üç anlama geldiğini belirtmektedir: Akıl:

1) Bir seciyedir (gariza),

2) Bir idraktir (fehm),

3) Bir öngörüdür (basiret). [386]


[383] Burada, fehm ifadesi geçmektedir.

[384] Abdülhalim Mahmud, el-Muhâsibî, s. 9-10; Paris 1940.

[385] Dr. Abdülhalim Mahmud, el-İslâm ve'l-Akl, s. 44.

[386] Haris El- Muhasibi, El- Akl Ve Fehmü’l Kur’an, İşaret Yayınları, İstanbul, 2003: 150-151.