๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => El-Akl ve Fehmül Kuran => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 20 Haziran 2011, 16:04:09



Konu Başlığı: Akıl Ve Nasih
Gönderen: Ekvan üzerinde 20 Haziran 2011, 16:04:09
Akıl Ve Nasih-Mensuh

 

Daha önce Hâris'in; Allah'ın sıfatları, geçmiş ve geleceğe iliş­kin haberler konusunda neshin caiz olduğunu savunan görüşleri, aklî ve kelamı bir mantıkla reddettiğini belirtmiştik. Ancak bu, Hâris'in hükümlerde de neshi reddettiği anlamına gelmez. Belirli bir düzeyde Kur'ân'da neshin caiz olduğunu savunan Haris, Kur'ân'ın mahluk olduğunu savunanlara karşı da bu iddiasını sür­dürmektedir. Kur'ân'ın mahluk olduğunu savunanlar, nesh prensi­binden hareketle, neshi Kur'ân'ın bütününe nisbet ederek, Kur'ân'ın da hadis ve de mahluk olduğunu iddia ettiler.

Haris bu iddiadaki çelişkileri ortaya koyduktan sonra şöyle di­yor:

Nesh, zamanla ilgisi olan bir hükmün başka bir hükümle ortadan kaldırılmasıdır. Allah (c), sözünü söylemeden önce de alim ve ira­de sahibidir. Önce Beytu'l-Makdis'e daha sonra da Kabe'ye yönele­rek namaz kılınmasına ilişkin ilahî emirde durum böyledir. Allah (c); iki değişik zaman için geçerli olan iki emrinden birini, yerine diğeri geçmek üzere kaldırmıştır. Bunların her ikisi de Allah'ın muradıdır.

Allah'ın bu konudaki iradesi ezelîdir, değişmemiş ve iptal edilme­miştir, sonradan meydana gelmiş olan (hadis) bir irade söz konusu değildir. Buna göre de Kur'ân ezelîdir, mahluk değildir.

Yukarıya aldığımız ve daha sonra yapacağımız alıntılardan şöyle bir sonuç ortaya çıkmaktadır: Nasih ve mensuh konusunda belirleyici ölçü sadece akıldır. Gördüğümüz gibi akıl, Allah'ın sı­fatları ve haberler konusunda neshin caiz olmadığı noktasında ka­rar mercü ise, hükümler konusunda caiz olduğu noktasında da ka­rar merciidir.

Muhasibi şunları söylemektedir:

Gerçek ancak muhkem ayetlerle bilinebilir. Eğer aklını Kur'ân'daki anlamlara motive edebilirsen Allah (c) lütfederek emirlerini anlaya­bilmen için sana yardım eder, içindeki şüphe karanlığını giderir ve sana muhabbet ehlinin sevgisini lütfeder... Şayet gerçekten ve sami­miyetle istersen, sana marifet nasibeder.

O halde akıl, her ayete dikkat ederek Kur'ân'daki anlamlara motive olabilirse, müteşabihler de dahil aklın şüpheden kurtulması mümkün olabilir. Bu arada Haris, Ebu'l-Ahves senedi ile Abdul­lah'tan gelen bir rivayete yer vermektedir:

Anlamı itibarı ile, her ayetin bir zahiri, bir batını; yine her ayetin bir sınır, bir de başlangıç noktası vardır.

Bu konuda Ebu Abdullah şunları söylemektedir:

Zahiri, ayet okunduğunda anlaşılan ilk anlamıdır; batını yorumu; haddi ise, ayetin anlam sınırıdır. Allah (c); Kur'ân'ı okuyanlarla tef­sirde derinleşip son sınıra ulaşanlar ve Kur'ân konusunda samimi olanlarla yalancılar arasında ayrım yapmaktadır.

O halde akıl, Kur'ân'ı anlama konusunda son sınıra erişmektir.

Haris, Katade'nin tefsirinden: Daha iyisini veya bir benzerini ge­tiririz... [464] ayetinin tefsirini aktarmakta ve: "Bu ayette bir hafifletme, bir ruhsat, bir emir ve nehy vardır" demektedir. Burada hafifletme de, ruhsat da, emir ve nehiy de akta dayandırılmıştır.

Ey örtünüp bürünen! Kalk ve bir miktarı dışında gece namaz kıl [465] ayetlerinde hafifletmenin temel unsuru akıldır. Hz. Peygamber (s.a) ve ashabı tam bir yıl süre iie ayaklan şişinceye kadar namaz kılarak bu ayetin hükmünü tam anlamı ile yerine getirdiler. Daha sonra Allah (c): Kur' ândan kolayınıza geleni oku­yun [466] ayeti ile bu ayeti neshetti.

Bazı ayetler ile vaz'edilen hükümlerin, zaman ve mekana bağlı olarak değişmesi bir ruhsattır, bu ruhsattaki temel unsur ise akıldır. Haris şöyle diyor:

Hz, Muhammed'in ashabı, iki ayetten birinin diğerini nesh edip et­mediği ya da her iki ayetteki hükmün yürürlükte olup olmadığı nok­tasında ihtilaf etmişlerdir. Sahabe asrından sonra birinci ve ikinci kuşak uleması Hz. Peygamberin sünnetine dayanarak iki ayetten bi­rinin diğerini neshettiği veya ayetteki bazı hükümleri neshettiği ko­nusunda icma oluşturmuşlardır.

Sonra da şunları ilave ediyor:

Ümmet bugün [467]' hamile kadının iddeti konusunda ayette vaz'edilen hükmün geçerli olduğu ve hamile kadının iki iddetten uzun olanı tercih etmeyeceği konusunda icma halindedir. Ve efendisi tarafın­dan, kocasından ayrılarak efendisi ile nikahlanmaya zorlanan cariye ile ilgili hüküm de böyledir. Bazı cariyeler için bunun caiz olduğu konusunda icma, diğer bazı cariyeler konusunda caiz olup olmadığı­na ilişkin ihtilaf vardır. Haris şöyle devam ediyor:

Eskilerin bazıları istizan (izin isteme) ayetinin mensuh olduğu kanaalindedirler. Bu gün alimler bu ayetin hükmünün sabit olduğu ve neshedihnediği noktasında icma halindedirler. Ancak bazı alimler kapı çalmanın izin istemek anlamına geldiğini düşünmek­tedirler.

Haris şöyle devam ediyor:

Ümmet ayetin baş kısmı ile son kısmının ve iki ayetten biri ile diğe­rinin neshedilip edilmediği konusunda ihtilaf, sonra da iki iddiadan biri üzerinde icma etmişlerdir.

Sana gelirlerse, ister hükmünü ver ister onlardan yüz çevir [468] ayeti böyledir. Alimler; bu ayetin mensuh olup olmadığı ko­nusunda ihtilaf etmişler; bir grup Iraklı[469] "Ayet muhkemdir, neshedilmemiştir" derken; bazıları ise bu ayetin: Artık aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet, sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzula­rına uyma [470] ayeti tarafından neshedildiğini söylemişlerdir.

Muhâsibî, alimlerin, Mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır [471] ayetinin zekat ayeti tarafından neshedilip edilmediği konusunda ihtilaf ettiklerine değinmekte ve: "Alimlerin çoğu[472] bu ayetin zekat ayeti ile neshedildiğini söylemişlerdir" de­mektedir.

Bütün bunlardan daha da önemli olan, Hâris'le birlikte bizim de, ümmetin; bazı hükümler konusunda ihtilaf etmesinin, bir icmadan diğerine değiştiğine ilişkin tezi tercih etmemizdir. Bunun, aklîlik için bir gösterge niteliği taşıması dışında, başka bir anlam ifa­de etmesi ve bir hastalık ya da bir tehlike belirtisi sayılmasına im­kan yoktur; Allah'ın insana verdiği; zaman, mekan ve şartların de­ğişmesi ile nasih veya mensuh tarafa hareket ruhsatı ve müsamahasıdır. İki taraf arasında gidip gelen bu icma hareketi, Kur'ânî ol­duğu kadar aklî bir zorunluluktur da.

Ayrıca, nasih ve mensuh, ruhsat ve hafifletme konularında te­mel hereket noktası akıldır. Aynı şekilde "Namaz için Beytu'l-Makdis'e yönelin" şeklindeki ilahî emrin, "Kabe'ye yönelin" emri ile neshedilmesi ve Kur'ân'daki diğer emir ve nehiylerdeki nesh hükümlerinin temel hareket noktası, yine akıldır. Allah (c) farklı iki zaman için verdiği iki emirden birini diğeri ile neshetmiştir. Hakkında nass bulunan, bir çok emir ve nehiyde de durum aynıdır.

Görüldüğü gibi Hâris'e göre Kur'ân'ın anlaşılması, önce hak­kında nesh caiz olan ve olmayan hususların anlaşılması, hakkında nesh caiz olan ve olmayan konularda haddin aşılmaması, engellenmesi ve kontrol edilmesi gereken hususlarda aklın engellenmesi ve kontrol edilmesidir. Aklın hürriyetine bağlı olarak nasih ve mensuh arasındaki hareket, iki uç nokta olan: nasih'in sınırı ile mensuh'un sınırı arasında gidip gelir ve bu iki sınır arasında, belirli bir zaman, belirli bir mekan ve hatta belirli bir topluma uygun te'vîl söz konusudur. Aklî tercih, bu iki sınır ile kayıt altına alınır ve bu hükümler çerçevesinde hareket ederse -ki bunlar zamanları farklı iki hükümdür- Allah'ın koyduğu hükmün çerçevesi dışına çıkma kaygısı yersizdir. Belki de çağlar boyunca ictihat kapısını açık tutmanın anlamı budur. Yüce Allah'ın: Mülesahihlerin tevilini ancak Allah bilir [473] ayetini yorumlarken Haris işte bu gerçe­ğin altını çizmekte ve: "Yani, kıyamet gününü Allah'tan başkası bilemez"[474] demektedir. [475]


[464] Bakara: 2/106.

[465] Müddesir: 74/1-2.

[466] Müzzemmil: 73/20.

[467] Bugün ifadesi ile, zamanın değişmesi ile hükümlerin de değişebileceği anlamı kas­tedilmiş olabilir.

[468] Maide: 5/42.

[469] Bir grup Iraklı alim" ifadesi; nesh prensibinin yoruma bağlı olduğu veya hüküm­lerin uygulandığı bölge ile ilintili olduğu tezini güçlendirmektedir.

[470] Maide: 5/42.

[471] Zariat: 51/19.

[472] 'Çoğu' ifadesini kullanarak Haris: Matlarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır (Zariyat/19) ayetinin neshedilmemis. olduğunu düşünenlerin bulunduğunu anlatmak istemektedir.

[473] Âl-i İmran: 3/7.

[474] Fehmu'l-Kur'ûn (yazma nüsha).

[475] Haris El- Muhasibi, El- Akl Ve Fehmü’l Kur’an, İşaret Yayınları, İstanbul, 2003: 182-186.