Konu Başlığı: Akıl Fehm Ve Basirettir Gönderen: Ekvan üzerinde 21 Haziran 2011, 18:43:21 Akıl Bir Fehm Ve Bir Basirettir Maiyetu'l-Akl'da Hâris aklın bu iki anlamından, yani fehm ve basiret’ten birlikte söz ediyor. Fehm ve basiret (her ikisi de bizzat akıldan kaynaklandıkları ve akıl sayesinde ve akıl ile var olduuklan için) Arabların akıl anlamında kullanmayı caiz ördükler iki anlamdır. O halde, Arabların akıl anlamında kullanmaya cevaz verdikleri bu iki şey, fehm ve basiretin ne olduğuna bir bakmalıyız: İleride göreceğimiz gibi fehm ve basiret; İslâm'ın ruhu ile doğrudan ilgili iki anlamdır. Biz şimdi Hâris'ten önce aklı bu iki anlamda kullanan bazı ifadeleri değerlendirelim; el-Hasanu'I-Basrî şöyle diyor: Kişinin aklı tam olmadıkça dini tam olmaz. Allah (c) bir gün (sahibini) bu sayede kurtarmayı murad etmedikçe, hiç bir işi akla tevdi etmez. Muaviye de şöyle demiştir: İnsanlar iyilik yaparlar, ancak kıyamet günü akılları oranında karşılığını görürler.[404] Amir b.Kays ise şöyle demektedir: Seninle ilgisi olmayan şeylerden aklın seni alıkoyabiliyorsa sen akıllısın.[405] Veki' b. el-Cerrah da şöyle diyor: Dünyadaki geleceğini düşünen akıllı değildir; akıllı, her başına geleni Allah'tan bilendir.[406] ed-Dahhak b. Müzahim'e: "Falanca ne kadar çok ibadet ediyor, Allah'tan sakınıyor ve Kur'ân okuyor" denildi. ed-Dahhak: "Aklı nasıl?" diye sordu. "Biz kulluğundan, takva ve Kur'ân okumasından söz ediyoruz, sen aklını soruyorsun" dediklerinde, ed-Dahhak: "Yazık! Günahkarın, günahlarından çekmediğini, ahmak ahmaklığından çeker" dedi. [407] eş-Şabî ise şunları söylemektedir: Bu ilim insandan sadece akıl ve kulluk gibi iki meziyet ister. Kişi gereği gibi kulluk yapıyor ama akıllı değilse veya akıllı ama gereği gibi kulluk yapmıyorsa ilim istemesin. Çünkü akıllı ve gereği gibi kulluk yapanlar hariç hiç kimse ilim sahibi olamaz.[408] Sufyan b. Uyeyne de demiştir kîi İyiliği ve kötülüğü tanıyan akıllı değildir. Ama iyiliği tanıyıp gereğince hareket edenle, kötülüğü tanıyıp ondan sakınan kimse akıllıdır.[409] Ömer el-Ceylî şöyle dua ederdi: Ey Rabbim! Bize, Seni anlamayı nasib eyle! [410] İbn-i Cureyc ise şöyle demiştir: Akıl üç kısma ayrılmıştır; kim bunlara sahip ise aklı kemale ermiş demektir. Bunlar: Yüce Allah'ın zatına ilişkin bilgi, itaat ve O'nun rızasını gözetmektir. Kişinin kıvamı aklıdır. Aklı olmayanın dini de yoktur.[411] Biz bu görüşlere; düşünmeyi, iyice düşünüp ibret almayı, Allah'ı anlamayı ve Allah'ı anlayanların dünya ve ahirette yüceltileceğini konu alan ayet ve hadisleri de ilave edecek olursak Arabların 'akıl' anlamına kullandıkları bu iki terimi; yani 'fehm' ve 'basiret'i daha iye anlayabiliriz. Muhasibi nazarında teorik akıl dışında bizzat akıldan ancak akıl ile ve akıldan dolayı var olabilen ve aklın reel ve pratik yönünü oluşturan bu iki önemli anlama; fehm ve basirete açıklık getirmek için biz yeniden Maiyetu'l-Akl'da geçen metinlere dönelim: Fehm bir yandan varlıkları anlamaya, diğer yandan da ifade biçimlerinden biri ile ifade etmeye kadir aklî bir fenomendir. Hâris'e göre burada söz konusu olan, donuk ve durağan bir fehm değil, aksine eşya, olgular, dünya, ruh, ahiret ve dış alemdeki diğer varlık fenomenleriyle ilgili ve bu nedenle de aynı anda hem aktif ve hem de canlı bir fehmdir. Canlıdır, çünkü var olan ve anlamlı olan her şeyle sürekli yüzyüzedir. Anlam, bizzat varlığın canlı (hayat sahibi) olmasına benzer. Şayet insan aklı ile bu anlamı yakalayabilirse fehm gerçekleşir ve bu anlamı doğru bir biçimde ifade eder. O halde Haris'e göre fehm varlıkları anlamlan ile kavrayan aklî bir fenomen olduğuna göre aynı şekilde basiret de aklî bir fenomendir. Ancak basiret, var olan bu varlıkların arkaplanı ile ilgilidir; aklî basiret bir yandan bu varlıkların ilahî değerlerini diğer yandan da ahlakî değerlerini anlamak amacı ile onlann arkaplanlarına nüfuz eden aklî bir seciyedir. İnsan, sahip olduğu aklî basiret sayesinde dünya ve ahirette kendisi için faydalı olan şeylerin değerini anlayabilir. Bu nokta aklın, Allah'ı anlama noktasıdır. Çünkü bizzat bu aklî deneyim süreci esnasında basireti Allah'a tam anlamı ile aklî taat sebebi haline getirecek bir biçimde insana; bizzat Allah'ın bu varlıktaki gücü ve eşyayı insan yararına vermiş olduğu gerçeği tecelli eder. Bu şu anlama gelir: Hâris'e göre insan ancak akıl ile Allah'a kulluk eder ki söz konusu akıl, bir seciye olan akıldan meydana gelen aklın basiretidir. Bu noktada Hâris'in Maiyetu'l-Akl'da. yeniden, harekete geçiren bir itici güç gibi, fehm ve basiret anlamındaki aklın olgunlaşmasına yardımcı bir unsur olarak, seciye halindeki aklın altını çizdiğini görüyoruz. Daha sonra ise bir kısım insanların büyüklenerek; sahip oldukları fehm ve basiret anlamındaki akıllarını kullanmadıklarını, sadece seciye halinde akıl düzeyinde kaldıklarını söleyerek bu konuya açıklık getirmektedir. Hâris'e göre böyle insanlar, hayvanlar gibidirler; basiretlerini kullanarak bu hayatı ve arkaplanındaki güç ve değeri idrakten yoksun olan atalarını, onlann görüş ve düşüncelerini taklidi tercih ederler. [412] [404] İbn-i Ebu'd-Dünya, el-Aklu ve Fazluhu, s. 13. [405] Ibn-i Ebu'd-Dünya, el-Aklu ve Fazluhu, s. 17. [406] İbn-i Ebu'd-Dünya, el-Aklu ve Fazluhu, s. 19. [407] İbn-i Ebu'd-Dünya, el-Aklu ve Fazluhu, s. 20. [408] İbn-i Ebu'd-Dünya, el-Aklu ve Fazluhu, s. 22. [409] İbn-i Ebu'd-Dünya, el-Aklu ve Fazluhu, s. 23. [410] İbn-i Ebu'd-Dünya, el-Aklu ve Fazluhu, s. 25. [411] İbn-i Ebu'd-Dünya, el-Aklu ve Fazluhu, s. 28. [412] Haris El- Muhasibi, El- Akl Ve Fehmü’l Kur’an, İşaret Yayınları, İstanbul, 2003: 160-162. |