๑۩۞۩๑ Bilim Dunyası ๑۩۞۩๑ => Eğitim Dünyası => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 22 Haziran 2011, 17:26:20



Konu Başlığı: Uygun eğitim verilmezse çocuklar suça yönelebilir
Gönderen: Sefil üzerinde 22 Haziran 2011, 17:26:20
Uygun eğitim verilmezse çocuklar suça yönelebilir    
   
BİRKAÇ ay önce bir özel okulun dâvetlisi olarak Türkiye’ye gelen Amerika Kent Üniversitesi profesörü James R. Delisle, “Üstün Yetenekli Çocuklara Ebeveynlik” adlı bir konferans verdi. “Üstün yetenekli çocukları anlamak”, “Çocuğun karakter oluşumunda yapıcı rol oynamak”, “Çocukların hedef ve hayallerinin gerçekleşmesinde yardımcı olmak” gibi konularda bilimsel tesbitlerini açıkladı. Bu yazımda konferansta verilen önemli bilgileri sizinle paylaşacağım.
Üstün yeteneği, aşırı öğrenme merakı olarak açıklayan Delisle, üstün yetenekli çocukların okullardan önce aileler tarafından fark edilebileceğini söyledi ve “Eğer ilk çocuğunuz iki veya üç yaşında okumaya başladıysa bunun normal olduğunu düşünebilirsiniz. İkinci çocuğunuz olduğunda ve aynı şey bu çocuğunuz için geçerli olmadığında bu durumun farklı olduğunu anlayabilirsiniz” diye ifade etti.
 

Bu tesbit elbette yeni değil, ama bunun dünyaca ünlü bir isim tarafından hatırlatılmasını önemli buluyorum. Zira çocukların üstün yeteneklerinin küçük yaşlarda keşfedilmesi ve öğrenme merakının desteklenmesi gerekir. Millî Eğitim Bakanlığı’nın 2009 yılı verilerine göre Türkiye’de 0-24 yaş arasında 627 bin 481 üstün yetenekli kişi var. Ancak üstün yetenekli olduğu fark edilen çocuğun nasıl bir eğitim alması gerektiği konusu tartışılmakta. Bu alanda bir çok kitap yazan ve akademik araştırmalar yapan Prof. Dr. James R. Delisle, Üstün yeteneği aşırı öğrenme merakı olarak tanımlayarak, çocukların yeteneklerinin fark edilmesinde ailelere büyük sorumluluk düştüğünü ifade ediyor. Çocuğun doğumundan itibaren zekâsı ve sosyal hayatıyla ilgili verilerin saklanması gerektiğini söyleyen Delisle, bu verilerin çocuk eğitime başlamadan gözden geçirilmesi gerektiğini belirtiyor. Delisle, çocukta her şeye fazla merak duyma, çabuk öğrenme, yaşıtlarından farklı eğilimlerin üstün yeteneğe işaret edebileceğini dile getiriyor.
Üstün yetenekli çocukların ikna kabiliyetlerinin de çok kuvvetli olduğunu anlatan Delisle, “Üstün yetenekli çocuklar kendilerine ne yapmaları konusunda ders verilmesinden hoşlanmazlar, fakat ne kadar yetenekli olurlarsa olsunlar onlar hâlâ çocuklar. Bu çocukların anne babaları tarafından belirlenecek sınırlara ihtiyaçları var. Onlara kırılgan porselen bebek gibi davranmayın” diye konuşmuş. Delisle’nin önemli bir tesbiti de; öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklarla üstün yetenekli çocukların birlikte eğitim almamasıdır. Delisle, “Üstün yetenekli çocuklar genellikle yetişkinlerle ya da kendinden küçüklerle arkadaşlık kurmaya çalışır. Bunun sebebi, çocuğun öğrendiklerini nereden bildiğinin sorulmamasıdır. Çabuk kavrayan ve meraklı çocuklar sınıfta kendini yalnız hissedebilir. Bunu önlemek için onların öğrenme isteğine cevap vermelisiniz.” diyor.
Prof. Dr. Delisle, Mevlânâ’ya göre zekânın iki tür olduğunu ifade ederek “Mevlânâ Celâleddin-i Rumî, bundan senelerce evvel zekânın iki tür olduğunu belirtmiştir. Birinci tür zekâ okuldan ve çevreden elde edilen zekâdır. Bu zekânızla bilgiyi akılda tutma yeteneğinize göre başkalarının önünde ya da arkasında sıralanırsınız. Bu zekâ ile dünyada yükselirsiniz. İkinci tür zekâ ise tamamlanmış ve içinizde muhafaza edilmiş zekâdır. Akıcıdır ve öğrenme kanallarından geçerek dışarıdan içeriye doğru hareket etmez. İşte bu ikinci zekâ içinizde, dışarıya doğru hareket eden bir kaynak gibidir” diyor. İkinci tür zekâ olarak manevî zekâya işaret eden Delisle, “800 yıl sonra Mevlânâ’nın bu sözleri hâlâ geçerliliğini korumakta. 800 yıl sonra kendimize sürekli olarak şunu hatırlatmalıyız. Bu filozofun tarif ettiği zekâ türlerine uygun bir eğitimi bugünkü okullarda üstün yeteneklilere verebiliyor muyuz?” dedi. 
Üstün yetenekli çocuklara yönelik okullarda birçok ülkede sıkıntı olduğunu kaydeden Delisle, daha çok ortalama olan çocuklarla ilgilenildiğini daha sonra engelli ya da üstün yetenekli çocuklara alâka gösterildiğini dile getirdi.
Delisle, bazı ülkelerde üstün yetenekli çocuklarla hiç ilgilenilmediğine, onlar her halükârda başarılı olurmuş gibi bir düşünceye sahip olunduğuna dikkati çekerek, bunun çok iyi futbol oynayan birisine “sen zaten iyi bir futbolcusun, antrönere ihtiyacın yok” demek gibi olduğunu ifade etti.
Üstün yetenekli çocukların, genelde okullarda zaten anlatılan konuyu bildikleri için sıkıldıklarını ve bunun onları bazen agresif yaptığını anlatarak,  annelerin öğretmenlere çocuklarıyla yaptıkları şeyleri söyleyerek, onların yapmaktan zevk aldıkları faaliyetlerin yapılmasının istenebileceğini bildirdi.
Prof. Dr. Delisle, üstün yetenekli çocuklarla ilgilenmekte çocukları anlayan öğretmenin çok önemli olduğuna dikkat çekerek, birçok öğretmenin üstün yetenekli çocukların eğitilmesi konusunda, öğretmenlik eğitimi sırasında bilgi edinmediklerini, bu yüzden de öğrenci sınıfta dersini yapmadığı zaman bilmeden de olsa ceza verdiklerini ifade etti. Üstün yetenekli çocukların, genelde akıllarını meşgul tutacak bir şey aradıklarını anlatan Delisle, bunun da öğretmenleri sıkıntıya düşürdüğünü, bazı öğretmenlerin, üstün yetenekli çocukların kendilerinden daha çok bildikleri için rahatsızlık duyduğunu, ‘üstün zekâlı çocuk = problemli çocuk’ algısının oluştuğunu dile getirdi.
Delisle, yetenekli çocukların kendileri gibi yetenekli çocukların bulunduğu ortamda olmasının önemine değinerek, bu durumda üstün yetenekli çocukların kendilerini daha rahat hissedeceklerini, fakat bunu gerçekleştirirken çocukların normal hayatlarından da koparılmaması gerektiğini vurguladı. Üstün yetenekli çocukların doğru yönlendirilmediği takdirde ileride yanlış yollara sapmasının muhtemel olduğunu söyleyen Prof. Dr. James Delisle, “Eğer bu özellikteki çocuklara doğru eğitim verilmezse, ileride suça yönelme ihtimallerinin yüksek olduğunu düşünüyorum” dedi.
Son söz olarak üstün yetenekli çocuklarla ilgili daha çok yapacağımız şey var. Başta aileler ve öğretmenler olmak üzere herkese büyük sorumluluklar düşüyor.
 
TARIK ÜNAL