๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Efendimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 07 Mayıs 2011, 12:44:31



Konu Başlığı: Zayıf ve kimsesizlerin hazin hali
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 07 Mayıs 2011, 12:44:31
Zayıf ve Kimsesizlerin Hazin Hali

Bundan böyle Mekke, Müslümanlann üzerine daha planlı geliyordu. ilk olarak, zayıf ve güçsüzleri, üzerlerine gittiklerin­de kendilerine zorluk çıkaracak dayanaklan olmayan masum kimseleri tercih ediyorlardı. Aralannda anlaşmışlardı. Her kabilenin reisi kendi uhdesinde bulunan bu türlü insanlan tespit edecek ve dinlerinden dönünceye veya başlanna belaü) olmaktan kurtuluncaya kadar işkenceye maruz bırakacaktı. Bilhassa Ebü Cehil, nerede birisinin 'La ilôhe illallah' dediğini duyarsa hemen oraya koşuyor ve -hele bir de bu şahıs zayıf ve kimsesizlerden biri ise- dininden döndürmek için ona işkence etmekten zevk duyuyordu.

Bu sıkıntılı süreçte Suheyb İbn Sinan, hafızasını yitirmiş, ne dediğini bilemez hale gelmişti.

Ebü Fükeyhe'nin ayaklanna demir zincirler bağlanmış, günün en sıcak saatlerinde sahraya çıkanlıp üzerine koca koca taşlar konuyor ve bu yükün altında akşama kadar inim inim inletiliyordu. O da hafızasım yitirmiş, akli melekelerini bu çöl­lerde kaybetmişti.

311 İbn Hibbı1n, Sahih, 14/526. Kur'an-ı Kerim, Firavun hanesinde yaşanan Ebu Bekir benzeri çıkışı şu ifadelerle anlatmaktadır: Firavun ailesinden imanını gizleyen mü'min bir adam çıkıp da şöyle dedi: 'Rabbim Allah'tır dediği için bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o size Rabbinizden kanıtlar getirmiş­tir. Eğer yalancı ise yalanı kendi zarannadır. Ve eğer doğru söylüyorsa, size va'dettiklerinin bir kısmı başınıza gelir. Şüphesiz Allah aşın giden, ya­lancı kimseyi doğru yola iletmez.' Bkz. Mü'min, 40/28

Habbab İbn Erett'in vücudunda hep yanık izleri vardı; dinini inkar etmesi için efendisi sürekli işkence ediyor, yanı­na geldikçe kızgın demirleri alıp vücuduna basıyordu. Hatta bir gün, saçlanndan yakaladıklan Habbab'ı, boynundan da sıkarak dükkanındaki ateşin üzerine yatırmış; kendilerince terbiye ediyorlardı. Dayanılmaz bir tabloydu; hatta onu bu­rada o kadar uzun tutuyorlardı ki, sırtından akan yağlar ateşi söndürüyor; böylelikle kısmen de olsa bir rahatlama imkanı buluyordu.

İşkence altında bu mihneti yaşarken Zinnire adındaki bir cariye gözünü kaybedecek.s's Zühreoğullannın eariyesi Ümmü Ubeys de Esved İbn Ebi Yeğfts'un kırbaçlan altında inim inim inleyecekti.

Henüz Müslüman olmayan Ömer'in eariyesi de bu süreç­ten nasibini alacak ve efendisi yoruluneaya kadar dayak yiye­cekti.

- Yorulmamış olsaydım; sana gösterirdim, diyerek, iş­kenceye ara verdiği dönemlerde bu kadın:

- Yann da Rabbin, aynısını sana yapacak, diye Hattaboğ­luna söylenecek, ama o gün için bunun bir faydasını göreme­yecekti.

Abdüddaroğullannda anne-kız hizmet eden iki eariye vardı ve her ikisi de işkence altına alınmış; bilhassa anne, ne dediğini bilemeyecek kadar hafızasını yitirmişti.

İşte bu sıkıntılı dönemde, ilk hedef halindeki bu zayıf ve güçsüzlerin imdadına, yine Ebu Bekir (radıyallahu anh) koşacak; onlan efendilerinden satın alarak hürriyetlerine kavuştura­caktı. Hatta, onun bu haline şahit olan baba Ebu Kııhafe:

312 EbU Ca'fer et-Taberi, er-Rıyadü'n-Nadıra, 2/22 (424). Gerçi onun gözünü Allah (celle celaluhü) ertesi gün yeniden açmış ve görme duyusunu kendisine iade etmişti. Hatta bu bile Kureyş arasında mevzu edilmiş, "Bu da Muham­med'in bir sihridir. " demeye başlamışlardı.

- Görüyorum ki hep zayıf ve güçsüzleri satın alıp hürri­yete kavuşturuyorsun. Daha güçlülerini bulup onlan tercih etsen, hiç olmazsa bunlar seni de destekler ve arkanda güç olurlar, diye onu yönlendirmek isteyecek, ancak o:

- Bununla ben, sadece Allah'ın nzasını hedefliyorum, di­yerek yaptığı işe, kendine ait bir beklentinin girmesine asla kapı aralamayacaktı.

Zaten, çok geçmeden gelen ayetler de, Ebu Bekir'in ne kadar isabetli olduğunu tescil etmiş ve nza ufkuna ulaşmada ihraz ettiği konumu insanlara örnek olarak göstermiştl.sv

Anne ve babasıyla birlikte Müslüman olan Amrnar İbn Ya­sir, Beni Mahzüm'un kölesi idi. Başta Ebu Cehil olmak üzere kabilenin önde gelenleri onlan, gündüzün en sıcak zamanla­nnda açık araziye çıkanr ve yoruluncaya kadar işkence yapar­larm. Bir gün onlan, acınacak bu hallerinde gören şefkat pey­gamberi Allah Resülü (sallallabu aleyhi ve sellem) çok üzülmüş ve:

- Biraz daha sabır ey Yasir ailesi! Şüphe yok ki sonunuz cennettir, müjdesini vermişti.

Gerçekten de yaşlı baba Yasir, bu işkenceler sırasında cennete yürümüştü. Yaşlı ve güçsüz anne Sümeyye ise, bü­tün baskılara rağmen Rabbini inkar etmekten, Resülullah'ın aleyhinde söz sarfetmekten kaçınınca Ebu Cehil'in mızrağına hedef olmuş ve şehadet mertebesine ulaşmıştı. İslam'ın ilk şe­hidiydi Hz. Sümeyye.314

İşin kötü tarafı, bütün olanların.Arnmar'ın gözünün önün­de gerçekleşmesiydi. Üstüne, kızgın taşların biri inip diğeri kalkıyordu. Maddi ve manevi o kadar baskı altında tutmuşlar­dı ki, Arnmar şuurunu kaybetmiş ve ne dediğini bilemez hale gelmişti.

- Muhammed'e küfretmedikçe ya da Ut ve Uzza'yı ha-

313 Bkz. Ala, 87/14-21

314 Bkz. İbn Hişam, Sire, 2/162

yırla ya.d etmedikçe asla seni bırakacak değiliz, diyorlardı. Nitekim o da, Lat ve Uzza'nın adını söyleyince ancak serbest bırakılacaktı.

Arnmar serbest bırakılmıştı bırakılmasına; ama hayatının en büyük ıstırabını duyııyordu. Zira, canından çok sevdiği ve her şeyden aziz tuttuğu Allah ve Resülü yerine sahte ve beşer ürünü ilah yakıştırmalarının adını anmış ve dilini kirletmişti. Bitip tükenmişti adeta ... Kolu kanadı kınk halde huzur-u risa­lete geldi. Çok mahcuptu. Allah Resülü'nün nur cemaline baka­mıyordu. Çok geçmeden yine Allah Resülü'nde vahiy emareleri görülmeye başlandı. Bu sırada Cibril-i Emın gelmiş ve şiddete maruz kalanlann, kalbi tasdik etmedikçe dilleriyle söylemek zorunda kaldıklan kötü kelimelerin küfür olmayacağını anla­tıyordu.315 Arnmar da rahat bir nefes almış, huzur-u risalette sükün bularak adeta bütün acılannı unutuvermişti.