๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Efendimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 26 Nisan 2011, 14:55:53



Konu Başlığı: Yeniden istişare ve Salatül Havf
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 26 Nisan 2011, 14:55:53
Yeniden İstişare ve Salatü'l-Havf

Haberler, yeni bir krizin daha sinyalini veriyordu ve Allah Resü­lü (saIlallahu aleyhi ve sellern), önce yolun değiştirilmesini emir buyurdu;

ardından da ashabına dönerek, Allah'a hamd edip layık olduğu vec­hile O'nu tazim ettikten sonra şunları söylemeye başladı:

- Ey Müslümanlar topluluğu! Fikrinizi söyleyerek Bana yol gös­terin; ne diyorsunuz? Kureyş, Ahabiş kabilelerine yemekler yedire­rek Beytullah'ı tavaftan bizi alıkoymak istiyor; ne yapalım? Doğruca Beytullah'a yönelip ilerlernemizi ve bizi ondan alıkoymak isteyen­lerle çarpışmamızı mı uygun görüyorsunuz? Yoksa şunlara yardım eden etraftaki kabilelere yönelip onların hakkından mı gelelim ki, bu durumda bizimle uğraşacak vakit bulamazlar ve Allah da, onları rezil ve rüsva eder, haklarından gelir.

- Doğrusunu, Allah ve Resülii bilir, diyordu Hz. Ebu Bekir.

Ancak ya Resülullahl Bizler savaş niyetiyle gelmedik; kimseyle sa­vaşmak gibi bir düşüncemiz yok! Dolayısıyla biz, yolumuza devam edelim; bizi Beytullah'ı tavaftan engelleyenler olursa onlarla sava­şırız.

Üseyd İbn Hudayr da benzeri şeyler söylemişti; ashabın genel olarak niyeti buydu ve hep birlikte Hz. Ebu Bekir'in söylediklerini tekrarlıyorlardı. Bu arada Mikdad İbn Esved ileri atılmış ve:

- Allah'a yemin olsun ki bizler, ya Resülullahl Beni İsrail'in Hz.

Musa'ya söyledikleri gibi Sana, 'Sen ve Rabbin git, bizler burada oturuyoruz' demeyiz; bilakis bizler, 'Sen ve Rabbin dilediğin gibi hükmünü verip yürü, bizler de Seninle birlikte savaşmaya hazırız' deriz, diyordu.

Kıvam, yerindeydi ve Allah Resülii de:

- Haydi, Allah'ın adıyla yürüyün, buyurdu. Yeniden hareket edilmişti. Nihayet Usfan'la Decnan arasındaki Gamitıı denilen vadi­ye kadar gelip burada konakladılar.

Diğer tarafta Halid İbn Velid, Efendimiz ve ashabımn yürür­ken çıkardıkları tozdan onların yerini anlamış ve Mekkelilere haber vermiş, daha sonra da atlılarıyla birlikte Gamim'e gelmişti. Mü'min­lerle kıble arasında durmuş ve uzun uzadıya Resülullah ile ashabım seyretmeye başlamıştı.

Onun gelişini gören Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem), önce ashabım saflara ayırarak hizaya soktu. Abbad İbn Bişr'e de emret­miş, atlı birliklerle tetikte durmalarını söylemişti. Zira bundan sonra her an yeni bir gelişmeye gebeydi!

Uzun bir bekleyiş süreci başlamıştı; iki taraf da birbirini siizii­yor ama yine iki taraf da hamle yapmıyordu. Bu arada öğle namazı­nın vakti girmişti; Habib-i Kibriya Hazretleri, Hz. Bilal'e seslenerek ezan okumasını emretti. Herkes susmuş, Garrıim'de artık Hz. Bilal'» in yanık sesi yankılanıyordu. Ezanın hemen ardından Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), kıbleye dönerek namaza durdu; ashab da ar­kasında saf bağlamış namaz kılıyordu. Derken namazlarını tamam­lamış ve herkes yine eski tabyasına geri çekilmişti.

Bütün bunları karşılarından seyreden Halid İbn Velid, pişman­lık içinde:

- Onların üzerine saldırıp da işlerini bitirmenin tam sırasıydı; neyse ki onların, çocuklarıyla kendi nefislerinden bile kendilerine daha sevimli gelecek bir namazları daha mutlaka olacak; o zaman üzerlerine yürür ve işlerini bitiririm, diye düşünüyordu. Anlaşılan, ikindi vakti girip de namaza durdukları sırada saldıracak ve önüne geleni kılıçtan geçirecektil

Hiç de öyle olmadı; zira bu arada Cibril-i Emin gelmiş ve Re­sı1lullah'a semalar ötesinden yeni mesajlar getirmişti. Gelen ayette O'na:

- Ey Resülüm, diyordu Yüce Mevla, Sen müminlerin içinde olup da onlara namaz kıldıracak olursan, onlardan bir kısmı sana tabi olarak namaza dursun ve silahlarını yanlarına alsınlar. Bun­lar secdeye vardıklarında, diğer kısım arkanızda beklesinler. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, sana tabi olarak namaz kılsınlar, hem ihtiyatlı bulunsun ve silahlarını da yanlarına alsınlar. Kafirler sizi silahsız ve teçhizatsız vaziyette iken kıstırıp, birden bas­kın yaparak işinizi bitirmek isterler.

Eğer yağmur sebebiyle zahmet çekerseniz yahut hasta düşmüş iseniz, silahlarınızı bırakmanızda bir mahzur yoktur. Bununla be­raber yine de tedbiri elden bırakmayın. Muhakkak ki Allah kafirler için, zelil ve perişan eden bir azap hazırlamıştır.

Namazı tamamladıktan sonra, gerek ayakta durarak gerek otu­rarak, gerek yanlarınız üzerinde uzanarak hep Allah'ı zikredin. Der­ken, korkudan güvene kavuştunuz mu, o vakit namazı tam erkaniyle eda edin. Çünkü namaz belirli vakitlerde müminlere farz kılınmıştır.

Düşman birliklerini takip edip arkadan sıkıştırmada gevşeklik

göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da tıpkı sizin gibi acı çekiyorlar. Kaldı ki Siz Allah'tan, onların ümid edemeyecek­leri birçok şeyleri umuyorsunuz. Allah her şeyi hakkıyla bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir."?

Her hadise yeni bir hükmün yerleşmesine vesile oluyordu. Peş­lerinde sürekli bir iriayet eli dolaşıyor ve her adımlarında onları hayır adına yönlendiriyordu. Halid İbn Velid diğer yanda, saldırıp da işlerini bitirmek için ikindi namazını bekleye dursun Allah (celle celaluhü), mü'minleri önceden uyarmış ve nasıl hareket etmeleri ge­rektiğini bildirmişti.

Vakit girip de ezan okunmaya başladığında saldırı için son ha­zırlıklarını yapan Halid İbn Velid, kıbleye dönüp de namaza duran Resülullah'ın arkasında ashabın diğer yarısının saf tutmadığını gö­rünce şaşırıp kalmıştı; zira ayetle anlatılan namaz hemen tatbike konulmuştu ve Resül-ü Kibriya Hazretleri, ashabıyla birlikte korku namazı kılıyordu. Buna göre ashabını ikiye ayırmıştı. Her bir tekatı bir grup ashabıyla kılarken, bir rekatlık zaman bile olsa diğer tarafta bekleyen ashab, cephede bulunmanın hakkını veriyordu.