Konu Başlığı: Yeniden Cirüne ve Hevazin heyeti Gönderen: Safiye Gül üzerinde 19 Nisan 2011, 11:58:42 Yeniden Ci'rüne ve Hevazin Hey'eti Derken yeniden Ci'rane'ye gelinmişti; altı bin esir, dört bin ukiyye gümüş, yirmi dört bin deve ve kırk binden fazla koyun hala orada bekliyordu. Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellern), esirler ve ganimet mallan konusundaki kararını özellikle geciktiriyordu; belli ki bildiği hususlar vardı! Gerçekten de öyle oldu; Taif'derı ayrılalı on günden fazla zaman geçmişti ve bir gün, başlannda Züheyr İbn Surad olduğu halde on dört kişilik Hevazin hey' etinin Ci'rane'ye doğru geldiği görüldü. Aralarında, Efendimiz'in süt amcası EbU Biirkôn da vardı; Müslüman olmuşlardı! Ardı arkası gelmeyen savaşlarla bir yere varılamayacağını anlamış ve Müslüman olarak Efendimiz'e hallerini arz etmeye gelmişlerdi. Önce: - Ya Resülullah, dediler. Bizler, köklü ve asil bir topluluğuz; ancak başımıza gelen bela ve musibeti, Sen de biliyorsun; bize iyilik edip ihsanda bulun ki Allah da Sana lütufta bulunsun! Maksat anlaşılmıştı; Allah Resülii'nü can ü gönülden sevindiren bir manzaraydı bu! Dünya ve dünyada bulunan her şey O'na verilseydi bu kadar sevinmezdi! Ancak merak ettiği bir şey daha vardı ve sordu: - Malik İbn Avf ne yapıyor? Malik İbn Avf, Hevazin halkını Huneyn vadisine döküp de başlarına bu musibeti getiren delikanlı kumandandı, Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onu da unutmamıştı ve Hevazin hey' etine durumunu soruyordu. - Ya Resülullah, dediler. O, Sakiflilerle birlikte kaçıp Taif'e sığındı. Düşenin elinden tutmak gerekiyordu ve Allah Resülü (sallallabu aleyhi ve sellem) onlara: - Gidip ona haber verin; şayet Müslüman olarak o da Bana gelirse, mallarıyla çoluk çocuğunu ona iade eder ve üzerine de yüz deve veririm, buyurdu. Zira O (sallallabu aleyhi ve sellern), Malik İbn Avfın ailesini Mekke'ye göndermiş, özel ilgi gösterilmesi için halası Ümmü AbdiHah Binti Ebi Ümeyye'nin yanında tutuyordu! Efendimiz'in niyetindeki samimiyeti gören Hevazin hey'eti: - Ya Resülullah, dediler. Onlar, bizim efendilerimiz ve en çok sevdiğimiz kimselerdir! - Zaten Ben de onlar için hayır murat etmekteyim, buyurdu Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern). Ashab-ı kiram hazretleri, gelişmeleri taaccüple seyrediyorlardı! Demek ki bugüne kadar Efendimiz'in, meseleyi ağırdan almasının ve Hevazin'de elde edilen esirler ve ganimet konusunda aceleden karar vermemesinin altında, kendilerinin muttali olamadığı bazı gerçekler vardı. Efendimiz'in onlara şefkatle muamele edeceği, daha esirlere pamuk ve ketenden imal edilmiş elbiseler dağıtıp da onları giydirmesinden belliydi. Şimdi ise, daha birkaç hafta öncesine kadar kendilerine karşı kılıç sallayan adamlar, özgür iradeleriyle gelmiş, Müslüman olduklarını ifade ediyorlardı! Bu arada, söz alan liderleri şair Züheyr İbn Surad Efendimiz'e dönmüş: - Ya Resülullah, diyordu. Şu anda burada bulunan esirlerin bir kısmı, Senin süt teyzelerin, süt halaların ve Seni emzirip büyüten bakıcılarındır. Şayet biz, Şam kralı Hars İbn Ebi Şimr veya Irak kralı Nu'marı İbn Münzir'i emzirmiş olsaydık da şu an Seninle olan münasebetimiz onlarla ilgili olarak başımıza gelmiş olsaydı bizler, onlardan şefaat ve ihsan bekler, içinde bulunduğumuz sıkıntılardan kurtulmayı umardık; halbuki Sen, ya Resülullah, bakılıp büyütülenlerin en hayırlısısın; bize ihsanda bulun! Efendimiz'in huzurunda bunları söyleyen şair Züheyr, daha sonra şiirindeki güce sarılacak ve maksadını bir de şiirinin diliyle ifade edecekti! Zaten bu, Allah Resülü'nün beklediği bir gelişmeydi ve önce: - Benim ve Abdulmuttaliboğullannın payına düşen ne varsa hepsi sizindir, buyurdu. Ashabına bir konuda daha öncülük yapacak ve kendi iradeleriyle haklarından vazgeçmeleri adına ilk adımı yine kendisi atacak ve yine onlara yol gösterecekti; zira bunu duyup gören Kureyş de: - Bizim payımıza düşenler de Allah ve Resülii'ne aittir, diyor ve haklarından feragat ettiklerini ilan ediyordu. Bu tabloyu gören Efendiler Efendisi onlara: - Hangisini tercih edersiniz, diye sordu. Benim için en sevimli olan şey, sözün en doğru olanıdır; Sizin için kadınlarınızla çocuklarınız mı, yoksa mallarınız mı daha kıymetlidir? İkisinden birini tercih edin! Zaten Ben de, sizin geleceğinizi bekleyerek onların taksimini geciktirmiştim! Savaş meydanında kaybettiklerinin tamamını geri alamayacaklarını ve onlardan birini tercih etmek zorunda olduklarını gören Hevaziri hey' eti: - Ya Resülullah, dedi. Görüyoruz ki Sen, ailelerimizle mallarımız arasında bizi muhayyer bırakıyorsun; bizler için çocuklarımızla kadınlarımız elbette daha önceliklidir ve Seninle, develer ve koyunlar hakkında konuşup ısrar edecek değiliz! Efendiler Efendisi için bunlar sürpriz değildi ve: - İnsanlara namaz kıldırdıktan sonra sizler yanıma gelin ve herkesin huzurunda Müslüman olduğunuzu ilan edin ve "Bizler, sizin din kardeşleritıiziz; çocuklarımzz ve kaduılarutıız konusunda Resillullah'ı şefaaiçi kılarak Müslümanlardan ve Miisliimanları da araya koyarak Resiılullah'txm şefaatçi olmalarını diliyoruz!" deyin! O zaman Ben, kendi hissemi size bağışladığım gibi insanların da hisselerini bağışlamalarını talep ederim, diyerek onlara yol gösterecekti. Ayrıca onlara, kelime-i tevhidi nasıl söyleyip de şehadet getirecekleri ve namazdan sonra insanlarla nasıl konuşmaları gerektiği konusunda taktikler veriyordu! Derken öğle namazı kılınmış ve sıra, Efendimiz'in talim buyurduğu stratejinin uygulanmasına gelmişti; konuşmak için ayağa kalkmış, izin istiyorlardı! İzin verilir verilmez de, hatiplerini ileri sürerek Efendimiz'in kendilerine ta1im buyurduğu şekilde maksatlarını ifade etmeye başladılar. Etkili bir şekilde ashaba dönmüş, esirleri- nin geri verilmesini talep ediyorlardı! Herkesin gözü önünde yeni bir sayfa daha aralanıyordu ve onlann bu konuşmalarının üzerine, şefkat nebisi Efendimiz (salIalIahu aIeyhi ve sellem) insanlara döndü; önce Allah'a hamd edip O'nu noksan sıfatlardan tenzih edip tebeil ettikten sonra: - Şüphesiz ki onlar, sizin kardeşlerinizdir; tevbe etmiş olarak buraya yanımıza gelmişlerdir, diye başladı sözlerine. Kuşkusuz Ben, kendi payıma düşen esirleri kendilerine iade etmenin uygun olduğunu düşünüyorum; sizden her kim de, gönlünden gelerek böyle yapmayı uygun görürse aynısını yapsın! Her kim de, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimetlerden kendisine vereceğimiz ana kadar kendi payına düşeni elinde tutmak isterse, o da öyle yapsın! Ashab-ı kira m hazretleri, anlayış itibariyle de ferasetli insanlardı ve Efendiler Efendisi'nin bu ifadelerindeki inceliği çoktan kavramışlardı; esirleri serbest bırakmak istiyordu! Onun için hep bir ağızdan: - Bu, bizim de hoşumuza gider ya Resülullah, diye seslenmeye başladılar; haklarından kendi iradeleriyle vazgeçiyorlardı! Ancak Sultan-ı Rusül Efendimiz (sallallahu aIeyhi ve sellern), bu kabulün sadece mescitte bulunanlarla sınırlı kalmasını da istemiyor, toplumun bütününe min etmeyi arzu ediyordu. Onun için: - Şu anda biz, sizden hanginizin izin verip hanginizin vermediğini tam olarak bilemeyiz; en iyisi mi siz evlerinize dönün ve meseleyi aranızda yeniden görüşün. Sonra sözcüleriniz gelerek durumu bize haber versin, buyurdu. Çok geçmeden Ensar ve Muhacirinin temsilcileri Efendimiz'in huzuruna gelmiş ve: - Bizim hakkımız, Allah ve Resülü için helal olsun, diyor ve herkesin bu teklifi kabul ettiğinin müjdesini bildiriyorlardı. O gün ashab-ı kiram içinde bu teklifi kabul etmeyen Beni Teym'in sözcüsü Akra' İbn Hôbis, Beni Fezara'rıın lideri Uyeyne İbn Hzsn ve Beni Süleym'in temsilcisi Abbas İbn Mirdas'tan başka kimse kalmamıştı. Bunlar, kendi haklanna düşen esirleri bırakmayacaklannı söylüyor ve kabilelerinin de aynı şekilde hareket edeceklerini ifade ediyorlardı! Bunun üzerine Allah Resülü (salı allah u aIeyhi ve sellem) onlara, serbest bırakacaklan her bir esir için, ilk ganimet malından verilmek üzere altı deve vaadedince Uyeyne İbn Hısn dışındakiler de buna razı olacaktı; ancak Uyeyne, buna da yanaşmıyordu! Bu anlamsız ısrar ve dünya malı elde etme hırsı karşısında Sultanlar Sultanı, Uyeyne'ye kastederek: - Allah'ım! Onun hissesine düşeni azalt, diye dua edecekti. Teklifleri bir bir reddeden Uyeyne, esirlerin arasına girecek ve zengin bir kabilenin annesi olduğunu sanarak yaşlı bir kadını kendisine tercih edecekti; maksadı, onu geri almaya gelenlerden büyük miktarda para kazanmaktı! Ancak o, aşırı hırsının kurbanı olacak ve ne aldığı bu esirden ne de esiri hürriyete kavuşturmak için yanına gelenlerden beş kuruş bedel alacaktı! Diğer tarafta ise, Hevazin hey' eti Allah Resülü'rıün haberini liderleri Malik İbn Avfa ulaştırmış ve onun da gelerek bu emniyetten istifade etmesi gerektiğini bildirmişlerdi. Malik'i bir endişe kaplamıştı; Müslüman olarak geldiği takdirde ailesiyle mal ve mülkünün kendisine geri verileceğini, Sakiflilerin de duyacağından ve kaçmaması için kendisini kaleye hapsedeceklerinden endişe ediyordu! Kimseye hissettirmeden bir deve hazırlatarak Delina'ya gönderdi; deveyle gönderdiği köleye, kendisi gelinceye kadar orada beklemesini söylüyordu! Kendisi de, gecenin bir vakti kalkıp bir ata bindi ve doğruca Dehna'nın yolunu tuttu; Malik İbn Avfın çıkıp gittiğini kimse fark etmemiştil Dehna'ya gelip de devesine binen Malik'in hedefi Ci'rane idi ve doğruca Allah Resülü'nün yanına geldi; mahcuptu ama gerçek saadete şimdi adım attığının farkındaydı. Onun gelişine sevinen Allah Resülü de, vaadettiği gibi ailesiyle mal ve mülkünü kendisine iade etmiş ve üzerine de yüz deve vermişti! Bu cömertlik ve candan misafirperverlik karşısında şiirle duygularını dile getirmeye çalışan Malik İbn Avf, yeryüzünde Efendimiz gibi hayırlı ve cömert birisini hiç görmediğinden bahsedecek ve Efendimiz'in yarın olacaklardan tek tek haber verdiğini anlatmaya çalışacaktı. Efendiler Efendisi (sallallalıu aleylıi ve sellern), Ci'rane' de bulunduğu sıralarda üst üste sürprizler yaşıyordu; zira yine burada olduğu günlerden birinde, yanına bir zamanlar kendisini alıp da Beni Sa'd yurduna götüren süt annesi Hallme-i Sa'diye ile kocası Hôris İbn Abdiluzzô; yanlarında Efendimiz'in süt kardeşi Abdullah olduğu halde çıkagelmişlerdi. Efendiler Efendisi'ni duygulandıran bir buluşmaydı bu ve hemen üzerindeki cübbeyi çıkarıp bir ucunu süt annesine, diğerini de Haris İbn Abdiluzza'ya uzatıp sergi niyetine üzerine oturmalarını isteyecekti. Süt kardeşi Abdullah'ı ise önündeki bir mekana oturtmuştu. |