๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Efendimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 06 Mayıs 2011, 18:08:06



Konu Başlığı: Utbe nin planı
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 06 Mayıs 2011, 18:08:06
Utbe'nin Planı

Mekke'de her an yeni bir sürpriz vardı; bir yandan Cibril-i Emin'in getirdikleri dalga dalga yayılıyor; diğer taraftan da Ku­reyş, her an yeni bir tuzakla inananların karşısına çıkıyordu. Bugüne kadar envai çeşit kılığa girmişlerdi; ama hiçbirisinden bekledikleri sonucu alamamışlardı. Şimdi bir de, Hamza gibi bir adamlannı kaybetmenin sancısını yaşıyorlardı! Üstüne üst­lük, her geçen gün karşı tarafın kemiyet ve keyfiyetinde bir artış gözlenmesine rağmen kendileri sürekli kayıp yaşıyorlardı.

Önderleri ve fikir babalan konumundaki Utbe, bir gün kalkacak ve arkadaşlanna bir teklifte bulunacaktı. Bu sırada Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), Kabe'de oturmuş, tek ba­şına Rabbine kul1ukta bulunuyordu. Utbe, yanındaki arkadaş­lanna Efendimiz'i göstererek şöyle diyordu:

- Ey Kureyş! Ne dersiniz; ben gidip Muhammed'le konu­şayım ve O'na bazı tekliflerde bulunayım. Belli mi olur, belki bazılannı kabul eder.

- Olur, ya Ebe'l-Velid, Git ve konuş O'nunla!

Kavminin düşüncesini de alan Utbe, ayağa kalktı ve doğ­ruca Efendimiz'in yanına geldi. Hayret, gelişinde bile bir mülayemet vardı; sanki o güne kadar köpürüp duran Utbe de­ğildi gelen! Yanına sokuldu ve:

- Ey kardeşimin oğlu, diye başladı söze. Üzerinde imana dair bir emare de görünmüyordu; ama bu kadar alttan alma­sının, bu kadar yumuşak davranmasının sebebi ne idi acaba? Sözlerine şöyle devam etti:

- Sen de biliyorsun ki, aramızdaki konumun ve kavmin nezdindeki yerin çok farklıdır. Ancak Sen, kavmine öyle tek-

326 Bkz. Zürner, 39/22; Vahidi, Esbiibü Nüzüli'l-Kur'an, s. 383

liflerle geldin ki onunla, onlann aralannı açtın, büyüklerini dalaletle suçladın; dini anlayış ve ilahlannı ayıplar oldun; kısaca, atalannın bıraktığı ne varsa hepsini yok saydın! Bak, şimdi iyi dinle! Sana bazı tekliflerde bulunacağım; belki kabul edersin de bir noktada anlaşınz!

Bir anda Efendiler Efendisi de dikkat kesilmişti; acaba ne türlü bir teklifle bulunacaktı da aralanndaki husumet bite­cekti ve bundan böyle sulh imkanı doğacaktı?

- Söyle ya Ebe'l-Velid, seni dinliyorum, buyurdular.

- Ey kardeşimin oğlu, şu bize teklif edip durduğun işle Sen,

şayet mal elde etmeyi düşünüyorsan, aramızda istediğin kadar mal toplayalım ve Seni en zenginimiz yapalım. Şayet bununla şerefli bir konum arzun varsa, Seni başımıza reis yapalım ve Senden habersiz hiçbir adım atmayalım. Bununla şayet Sen, bir taht peşinde isen, Seni başımıza kral tayin edelim. Ancak şayet bu sana gelenler, altından kalkıp üstesinden gelemedi­ğin bir cin tasallutu veya rüya ise, Seni bu durumdan kurtar­mak için mallanmızla seferber olalım ve bu durumdan Seni kurtaralım. Çünkü, şayet tedavi olunmazsa musallat olan cin o adamı etkisi altına alır.

Kureyş'in yeni planı belli olmuştu. Efendimiz (sallallahu aley­hi ve sellern), derin bir süküt içindeydi; bu adamlar neyin peşin­deydi! Utbe, bir adım daha attı ve şunlan söyledi:

- Ya Muhammed! Sen mi hayırlısın, yoksa baban Abdul­lah mı?

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), bu soruya da cevap ver­medi. Hayır, belki de cevabın en güzeli olan süküt ile karşılık veriyordu. Beklediği cevabı alamayan Utbe, devamla şu şey­tanı cümleleri söylemeye başladı:

- Eğer, onun Senden daha hayırlı olduğunu kabul ediyor­san, muhakkak o, Senin şu anda tahkir ettiğin ilahlara taptı. Yok, eğer kendini ondan daha hayırlı görüyorsan, o zaman ko­nuş da anlattıklannı ben de dinleyeyim.
Sıra Hz. Peygamber' e gelmişti ve o ana kadar dinleyen Al-

lah Resülü sordu:

- Diyeceklerin bitti mi ya Ebe'l-Velid? Başka ne diyebilirdi ki!

- Evet, dedi sessizce. Ardından sözü, Söz Sultam aldı.

önce:

- O zaman, biraz da sen Beni dinle, dedi. Utbe:

- Tamam, diyordu.

Büyük bir ihtiramla diz çöktü ve:

- Bismillahirrahmanirrahim! Ha-mim! Bu Kur'an. Rah­man ve Rahim Allah'tan gelen bir mesajdır. Ne yaptığını bi­lenler için onun ayetleri, Arapça bir Kur'an olarak teker teker açıklanmıştır. Onda, hem gelecekle ilgili müjdeler, hem de ku­lak tıkayanlar için başlanna geleceklerin haberi vardır. Buna rağmen inkar edenlerin çoğu ona kulak verip inanmaz ve on­dan yüz çevirir ve der ki, "Senin bizi çağırdığın hususların kalbirnize nüfuz etmesini engelleyen bazı perdeler var. ~27

Efendiler Efendisi okuyor, Utbe de kenara çekilmiş sesini çıkarmadan dinliyordu. On üçüncü ayetine gelince, Utbe daya­namadı. Sıtma tutmuş gibi titriyordu. Ellerini Allah Resülü'nün mübarek dudaklanna götürdü. Takati kalmamıştı:

- Sus ya Muhammed! İnandığın Allah aşkına sus, dedi. Efendimiz de ona:

- İşte ey Utbe! Duyduklanm duydun, bundan sonrası se­nin bileceğin iş, buyurdu.

Utbe, büyük bir şok yaşıyordu; dinledikleri karşısında de­lik deşik olmuştu adeta. Belki de, böylesine büyük bir kamete karşı, az önce yaptığı tekliflerin basitliği karşısında hicap du­yuyordu. Büyük bir darbe yemiş olmanın ağırlığıyla yerinden

327 Bkz. Fussılet, 41/1 vd.

kalktı ve yavaş yavaş arkadaşlannın bulunduğu yere doğru yöneldi.

Beri tarafta onun gelişini gözleyenler, Utbe'nin bitkin ge­lişini görünce aralannda konuşmaya başlamışlardı. Ebu Cehil dayanamadı ve:

~ Allah'a yemin ederim ki Ebu'l-Velid, gittiğinden çok farklı bir yüzle geri geliyor, diyerek ondaki değişimi paylaştı kendi arkadaşlanyla. Bu arada Utbe de gelmişti:

- Neler oldu, hele bir anlat ey Ebe'l-Velid, dediler. Üze­rinde hala yediği şokun etkisi vardı. Gözleri bir noktaya kilit­lenmiş, tane tane şunlan söylüyordu:

- Valiahi, öyle sözler işittim ki, daha önce bir benzerini asla duymamıştım. ValIahi de o, ne bir şiir, ne bir sihir ve ne de bir kehanet! Ey Kureyş topluluğu! Gelin siz benim dedik­lerime kulak verin de, şu adamla yapmak istediklerinin ara­sındaki engelleri kaldıralım! O'nu, kendi işiyle yalnız bırakın! Allah'a yemin olsun ki, O'ndan duyduğum bu sözlerde büyük bir haber var! Böylelikle, şayet Araplar O'na üstün gelirse, si­zin dışınızdaki birileri bu meseleyi halletmiş olur; ancak gün gelir de O, Araplara üstünlük sağlarsa, o zaman, O'nun mülkü sizin mülkünüz, izzeti de sizin izzetiniz olur ve siz o zaman, insanların en mutlusu haline gelirsiniz.

Dinleyenlerin suratı asılmıştı, duyduklanndan hoşlan­madıklan her hallerinden belliydi. Zaten bu kadarını bile, bu­runlanndan soluyarak dinlemişlerdi.

- ValIahi de ya Ebe'l-Velidl Diliyle O, seni de sihirlemiş, deyip işin içinden çıkıverdiler veya en azından çıktıklannı sandılar. Arkalarını dönüp giderken Utbe, sadece:

- Benim O'nun hakkındaki görüşüm bu; siz ne yaparsa­nız yapın, diyebildi.P''

328 Bkz. İbn Hişam, Sire, 2/130 vd.

Ardından Utbe, doğruca evine gitti. Belli ki yalnız kalmak istiyordu; zira, dinlediği ayetler, onu yıldınm çarpar gibi çarp­mıştı ...

Biraz sonra da, şeytana akıl öğreten adam Ebu Cehil gelip kapısına dayanıverdi. Utbe'nin ıman etmesinden korkuyor ve hemen hadisenin üzerine gitme lüzumu duyuyordu ... Ayrıca, Utbe'nin zayıf tarafını da çok iyi biliyordu; onu gururundan vuracaktı. Harekete geçti ve şöyle dedi:

- Ya Utbe! Duydum ki Muhammed sana fazla iltifat et­miş. Orada sana ziyafet vermiş, yedirip içirmiş. Sen de bu ilti­fata dayanamayıp O'na iman etmişsin! Halk arasında bunlar konuşuluyor!

Utbe öfkelenmişti. Belli ki Ebu Cehil, yine isabet etmiş, damanndan yakalamıştı. Yerinden kalkarak şunlan söyledi:

-Benim O'nun yemeğine ihtiyacımın olmadığını he­piniz biliyorsunuz. Aranızda en zengininiz benim. Fakat Muhammed'in söyledikleri, işin doğrusu beni sarstı, Çünkü okuduğu şiir değildi. Kahin sözüne ise hiç benzemiyordu. Ne diyeceğimi bilemiyorum. O, sözü doğru bir insandır. O'nun okuduklannı dinlerken Ad ve SemCıd'un başına gelenlerin bi­zim de başımıza geleceğinden korktum ... 329