Konu Başlığı: Üslupta ilahi yönlendirme Gönderen: Safiye Gül üzerinde 03 Mayıs 2011, 11:17:43 Üslupta İlahi Yönlendirme Bir gün Hz. Ebu Bekir, bunlardan Finhas adındaki bir Yahudi ile karşılaşmış; uzun konuşmalar sonucunda aralarında bir yakınlık hasıl olmuştu. İşin doğrusu Hz. Ebu Bekir'i de ümitlendiren bir gelişmeydi bu. Çünkü bu adam, Tevrat ve İncil'i iyi bilen alim bir zattı; havrada, çocuklara Hz. Musa kıssaları anlatır ve onlara, geleceğin bilgeleri olmaları konusunda uyarılarda bulunurdu. Bu adam bir Müslüman oluverse, etrafındaki birçok insan da İslam'la tanışır ve kitleler halinde İslam'a dehaletler yaşanırdı. Başka bir gün Finhas'ın yanına gitti Ebu Bekir ve iman hakikatlerinden bahisler açtı uzun S87 Aslında Medine'de bulunan Yahudiler, yerli halktan sayılmazdı. Asıl itibariyle İbrani olan bu insanlar, zamanında bilhassa Romalıların baskısından kaÇıP Medine'ye sığınmış, burada kalmayı başka yerlerde dağılıp kaybolmaya tercih etmişlerdi. Her kabilenin alt kolları olmakla birlikte ana çatı itibariyle Beni Kaynukd, Beni Nadr ve Beni Kurayza adında üç kabile altında birleşmişlerdi. Zaman içinde, Araplarla evlilikler yapmaya başlamışlar; dil olarak Arapça'yı konuşup çocuklarına da, içinde bulundukları toplumun kullandığı isimleri verir olmuşlardı. Buna rağmen, kök meselesi gündeme geldiğinde hemen ortaya çıkar ve kendilerini herkesten üstün görme anlayışlarını öne çıkarıverirlerdi. Bunun için diğer Araplara üstten bakarlar, herkesi kendilerine hizmet etmekle sorumlu görürler ve ekonomik hayatın iplerini ellerinde tutarak bulundukları yerde hakim güç olmayı hedeflerlerdi. Zaman zaman aralarında vuku bulan savaşların temelinde de, bu hakimiyet anlayışı ve dünya malına gösterdikleri hırs belirgin roloynuyordu. Sihir, fal, üfürükçülük ve büyü gibi başkalarının bilmediği alanlarda söz sahibi olan bu insanlar, ellerindeki bu tür bilgileri de kullanarak üstün oldukları fikrini yaymaya çalışıyor ve karşılarındaki insanların bilgisizliklerinden de istifade ederek toplumda temeyyüz ediyorlardı. Bkz. Mübarekfüri, er-Rahiku'l-Mahtüm, s. 171 uzun. Ahiretten bahsetti defalarca ve bile bile gerçeği gizlemenin vebaline değindi. Ardından da: - Yazık sana ey Finhasl Allah'tan kork ve gel de Müslüman ol. Sen de biliyorsun ki Muhammed, Allah tarafından hak ile gönderilmiş bir elçidir. Zaten bu, elinizdeki Tevrat ve İncil'de de yazılı, dedi. Finhas'ın bu tarakta pek bezi yok gibiydi. Tuttu bir de, en temel meseleleri alaya almaya başladı. Kendisini hakka davet eden Ebu Bekir'e şunları söylüyordu: - Vallahi de ey Ebu Bekir! Bizim Allah'a ihtiyacımız yok! O bize muhtaç! Onun bize olan talepleri kadar biz ondan istekte bulunmuyoruz. O bizden değil, biz ondan daha zenginiz. Baksana, şayet bizden daha zengin olsaydı, sahibinizin de dediği gibi mallarımızdan borç istemezdi; size faizi yasaklıyor ama bize faiz veriyor! Şayet bizden daha zengin olsaydı, bize faiz vermezdi. Ebu Bekir gibi birisini çileden çıkaracak sözlerdi bunlar. Şeytanca bir zeka ile, kömürü elmas gösterme gayreti içine girmiş, yetmiyormuş gibi bir de Zat-ı Ulühiyet'e karşı hakaret ediyordu. Kendince, 'karz-ı hasen' tahşidatı yapan ayete telmihte bulunuyor ve "en güzel biçimde Allalı için borç verme"588 işini, "Allah'a borç verme" şeklinde çarpıtıp sulandırmak istiyordu. Daha sözünü bitirmeden, suratına öyle bir tokat inmişti ki adam, neye uğradığını şaşırdı. Belli ki hiç beklemediği bir tepkiydi bu. Ardından, şunları söylüyordu Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh): - Ey Allah düşmanı! Nefsim yed-i kudretinde olana and olsun ki, şayet sizinle bizim aramızdaki anlaşma olmamış olsaydı, senin kelleni koparırdım. Halbuki Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh), narin yapılı ve yu- 588 Bkz. Bakara, 2/245 muşak huylu bir adamdı. Ancak, Allah ve Resülü'nün alaya alındığı yerdeki duruşunu, en babayiğit adamlann yanında bulmaya da imkan yoktu. Finhas'ın sözleri Hz. Ömer'in de kulağına gelmiş ve onu da çileden çıkarmıştı. Kaptığı gibi kılıcını yola koyulmuş ve Finhas'ın hesabını görmek için geliyordu. Ömer'in şiddeti Ebu Bekir'inki gibi de olmazdı; Allah ve Resülullah'a dil uzatılan yerde o, uzanan dili söker ve çizgiyi aşanlara da haddini bildirirdi. Ancak zemin, o gün için buna müsait değildi. Cibril-i Emin huzura gelmiş, durumdan Allah Resülü'nü haberdar ediyordu. Aynı zamanda, Allah kelamı olarak getirdiği, yanında bir de emanet vardı. Diyordu ki: - İman edenlere söyle ki; Allah'ın ceza günlerinin gelip çatacağını bekleyenıerin ezalanna aldırış etmesin, kusurlannı bağışlasınlar! Çünkü, nasılsa Allah, yaptıklannın karşılığını herkese verecektir.v'? Açıkça bu, seviyenizi koruyup da seviyesizlerle zaman kaybetmeyin; onların hesabını, büyük mahkemede zaten Allah görecek. Siz, size düşeni size yakışır şekilde yapın ki; bunun karşılığını da Allah mutlaka verecektir anlamına geliyordu. Ancak, Ömer'in bundan henüz haberi yoktu. Onun için Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), hemen birisini gönderip onu da haberdar etmek istedi. Çok geçmeden de, sert adımlarla Finhas'ın hesabını görmeye giden Ömer'in karşısına bir sahabe çıkmış ve kendisini Resülullah'ın beklediğini söylüyordu. Aynı zamanda meselenin aciliyeti vardı. Hak karşısında konumunu yeniden belirlemekle bilinen Hz. Ömer, soluğu Allah Resülü'nün huzurunda aldı. Efendiler Efendisi önce: 589 Bkz. Casiye. 45/14 - Kılıcını kınına koy ya Ömer, dedi. Resfılullah ister de Ömer ona itiraz eder miydi hiç? - Seni hak olanla gönderene yemin olsun ki doğru söylüyorsun ya Resfılallah! Ardından Sultan-ı Resfıl.Hazretleri: - Rabbin diyor ki, diye başladı ve Cibril'in getirdiği ayeti okudu ona da. Artık, kabaran dalgalar durulmuş; Hz. Ömer' de de derin bir sükunet hasıl olmuştu. Demek ki, sonucu itibariyle umumu ilgilendiren meselelerde, baştaki insanın bilgisi olmadan münferit bir adım atılmamalıydı. Yoksa, taş taş üstüne konularak inşa edilen binanın temelinde sarsıntı meydana gelir ve istenilen neticeye ulaşılamazdı. Şöyle mukabelede bulundu: - Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, bundan böyle ben yüzümü ekşitmeyecek ve ötkemi izhar etmeyeceğim! Huzurdaki insibağ, nasıl dalga dalga diğer insanlar üzerine de sirayet ediyor ve bu sahile uğrayan herkesi etkisi altına alryorduls?" Diğer tarafta ise, ne böyle bir su kaynağı ne de insibağ söz konusu idi. İşin doğrusu, herkes kendi karakterinin gereğini yerine getiriyordu. Dil belasından dolayı Hz. Ebu Bekir'den dayak yiyen Finhas, daha sonra şikayet için Efendimiz'in yanına geldi. Hırpalandığı her halinden belliydi. Ancak o, olanlardan ders almışa da benzemiyordu ve kendi yaptıklanndan hiç bahis açmadan Ebu Bekir'in kendisine saldınp dövdüğünü söyledi Efendiler Efendisi'ne. Bunun üzerine Allah Resülü (sallalIalıu aleyhi ve sellern), Hz. Ebu Bekir'i yanına çağırdı ve sordu: - Niçin böyle bir şey yaptın? Ebu Bekir mahcuptu. Ancak, yanı başında duran bu alçağa haddi bildirilmeliydi. Söyledikleri yetmiyormuş gibi bir de 590 Bkz. Vahidi, Esbabü Nüzüli'l-Kıır'an, s. 394 gelmiş, aleyhinde konuştuğu yerden imdat dileniyordu. Normal şartlarda kendini müdafaa etmekten hoşlanmazdı; ama burada meseleyi, olduğu gibi aktarmak gerekiyordu. Bunun için şunlan söyledi Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh): - Ya Resülallahl Bu, Allah düşmanı adam, çok büyük bir günah işledi. Zat-ı Bari hakkında ağza alınmayacak şeyler söyledi; -haşa- Allah'ın fakir, kendilerinin ise zengin olduğunu sanıyor. Ben de kızdım ve dediklerinden dolayı Allah için dövdümonu. Hakikatin ifade edildiğini duyunca Finhas, rahatsız olmuştu; ama çareyi, Ebu Bekir'in anlattıklarını inkarda buldu ve: - Ben bunlan demedim, diye söylenmeye başladı. Konuyu, Allah Resülü'nün de bildiğini nereden bilebilirdi! Ne yüzsüz adamdı; bunca yaptıklan yetmiyormuş gibi bir de Ebu Bekir'i yalanla ith am ediyordu! Bir kez perde yırtılınca insanda, demek bütün bunlar olabiliyordu. Çok geçmeden, Sıddik-i Ekber'in sadakatini haykıran Kur'an ayetleri inmeye başladı; sema dile gelmiş ve Cibril-i Emin, İnsanlığın Emini'ne vahiy indiriyordu: - Şüphesiz ki Allah, "Allah fakir, bizler ise zenginiz." diyen o kimselerin sözlerini de işitip bilmektedir. Onlann söyleyegeldikleri bu sözü de, haksız yere öldürdükleri peygamberlerin hesabını da yazıyoruz ve onlara, "Tadın bakalım o yakıcı cezayı." diyeceğiz.e?' Görüldüğü üzere inen ayetlerde, aynen Finhas'ın söylediklerine yer veriliyor ve böyle iki yüzlü ve sahtekar kimselerin, ahiret yurdunda yakıcı bir azaba duçar olacaklan anlatılıyordu. 591 Bkz. N-i İmran, 3/181 |