Konu Başlığı: Taif Gönderen: Safiye Gül üzerinde 19 Nisan 2011, 12:05:53 Taif Yenilen pehlivan güreşe doymuyordu; Huneyn'den kaçanlar Taife sığınmış ve kaleleri arkadan kapatarak yeniden toparlanıp Allah ' Resülü (sallallalıu aleyhi ve sellem) ve Müslümanlara saldırmak için hazırlık yapmaya başlamışlardı. Bu tavırlannın mutlaka görülerek üzerlerine gelineceğini biliyorlardı ve bunu düşünerek muhasara edileceklerinin korkusuyla bir yıllık yiyecek stoku yapmış, bulabildikleri her türlü silahı da içeriye almışlardı. Bu savaşlanna destek vermek için başka kabilelerden de yardım istemiş ve belli ölçüde bunu da başarmışlardı! Henüz her şeyortadaydı ve sıcağı sıcağına alınan bu haber üzerine Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabına yönelerek hedeflerinin Taif olduğunu bildirdi. Öncü kuvvet olarak bin kişiyle birlikte Halid İbn Velid'i görevlendirmişti. Taifliler, kalelerine sığınmiş ve dışanda kimse kalmamıştı. Kalenin önüne kadar gelen Hz. Halid, önce etrafı kolaçan etti; ancak muhatap olabileceği hiç kimse kalmamıştı. Bunun üzerine kalenin kapısına gelerek yüksek sesle şöyle seslendi: - Aranızdan biri aşağı insin de onunla konuşayım; şüphesiz o, aranıza geri dönünceye kadar emniyette olacaktır! Veya siz bana bu güvenceyi verin, ben sizin aranıza geleyim ve orada konuşalım! Kaleden şu cevap geliyordu: - Ne bizden birisi gelip seninle konuşur, ne de senin buraya gelmene izin veririz! Ey Halid! Arkadaşınız, bugüne kadar bizim dışımızda savaş bilmeyen insanlarla karşı karşıya geldi! Bu açıkça bir meydan okumaydı ve hele bir gelsin de savaş nedir görsün manasına geliyordu. Gözlerini kin ve nefret bürümüş, yarın başlarına geleceklerden habersiz sadece düşmanlığa kilitlerımişlerdi! Onun için Hz. Halid, önce nasihat etmeyi düşündü onlara: - Sözlerime kulak verin ve beni iyi dinleyin! Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellern), kaleleri sağlam Yesrib ve Hayber'de nice toplulukları kuşattı, Fedek'e sadece bir adamını gönderdi de onlar, neticede O'nun hükmüne boyun eğmek zorunda kaldılar. Beni Kurayza'nın başına gelenlerin sizin de başınıza gelmemesi için sizi uyarıyorum; onları Resülullah günlerce muhasara etti ve neticede onlar da O'nun hükmüne razı olmak zorunda kaldılar; savaşanları hak ettikleri cezayı bulurken zürriyetleri de esir haline geldi! Hem sonra Mekke'ye girdi ve onu da fethederek halkını dize getirdi; şimdi de Hevazin üzerine yürüyerek onlara da baştan sona boyun eğdirdi. Sizler, yeryüzünde öyle bir noktada bulunuyorsunuz ki, şayet O (sallallahu aleyhi ve sellem) sizi kendi halinize bıraksa bile etrafınızdaki insanlar sizi bırakmaz ve gelip hepinizi kılıçtan geçirirler! Bu kadar açıktan ve samimi nasihate karşılık onlar: - Biz, asla dinimizi bırakacak değiliz, diyor, savaştan başka bir alternatif düşünmediklerini açıkça beyan ediyorlardı. Bunun üzerine Halid İbn Velid de, karargahına geri dönecekti. Hz. Halid'in aldığı bu olumsuz cevabın akabinde Allah Resülü de, Taif'e doğru yöneldi; Huneyn'den yola çıkan Allah Resülii (sallallahu aleyhi ve sellern), Taif istikametine doğru ilerlerken Nahletii'l-Yemôsıiışue, Karn, Müleyh ve Liyye'deki Buhratii'r-Ruiui giizergahını takip ediyordu. Buhretü'r-Rıığa'ya geldiğinde burada mola verdi ve bir mekanı mescit olarak hazırlayıp ashabına namaz kıldırdı. Bu sırada huzuruna bir dava getirilmişti. Leysoğullarından bir adam, Hüzeyl'den birisini öldürmüş ve şahitlerle bu hüküm kesinlik kazanmıştı! Bir insanı öldürmek, bütün insanları öldürmek kadar büyük bir günahtı ve toplumda yeni ölümlerin yaşanmaması için bir defa katilin öldürülmesi gerekiyordu ki haksız yere bir adamı öldürmenin bedelini katil, kendi canıyla ödemeliydi, Resı1luIIah (sallallahu aleyhi ve sellem) de, Allah'ın tebliğ ettiği bu hükmü uygulayarak katilin idamına hükmetti. Aynı zamanda bu, İslam'daki ilk kısas olma özelliğini taşıyordu. Bu arada orada bulunan Malik İbn Avfın kalesinin yıkılması emrini vermişti ve arkasından da yeniden yola koyularak Dayka ve Nahb istikametinden Taif'e doğru ilerlemeye başladı. O'nun için Taif, acı hatıralarla dolu bir şehirdi; yaklaşık on yıl önce buraya ne ümitlerle gelmişti ama beklenmedik bir tepkiyle karşılanıp kan revan içinde geri dönmek zorunda kalmıştı! O günkü Taif, bugün de aynı tavrı sergiliyor ve bunca gelişmeye rağmen küfre merkez olma yolunu tercih ediyordu! Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem) bir kabrin başında durmuş, ashabına şunları söylüyordu: - Bu, Sakiflilerin atası Ebü Rigal'in kabridir; o, Semı1d halkındandı ve kavminin başına gelen musibetten Harem' e girerek kurtulmuştu! Ancak daha sonra o da oradan çıkmış ve buraya kadar gelmişti ki, kavminin başına gelen felaket onu da burada yakaladı ve buraya defnedildi. Bunun deliIi, onunla birlikte mezarına gömülen altın daldır; şayet mezarını açarsanız, onu bulursunuz! Sakiflilerin üzerine yürürken Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), onların atası olan EbU Riqôl'uı kabrini ortaya çıkarıyor ve meseleyi sulh çizgisinde çözmenin gerekliliği adına bir adım daha atmış oluyordu. Gerçekten de ashab-ı kiram, tarif edilen mezarı açmaya başlayacak ve çok geçmeden altın dalı çıkararak Sultan-ı Rusül'ün verdiği haberin doğruluğunu göreceklerdi! |