Konu Başlığı: Selman-ı Farisi Gönderen: Safiye Gül üzerinde 03 Mayıs 2011, 11:49:08 Selman-ı Farisi Medine'de, O'nun gelişini heyecanla bekleyenlerden biri de, Selman-ı Farisı idi. İran topraklarından çıkmış; gerçek dini bulma adına önce Şam'a, daha sonra da sırasıyla Musul, Nusaybin ve Ammuriye'ye gelerek hakikat arayışını devam ettirmişti. Her uğradığı yer, onu aradığına bir miktar daha yaklaştırıyordu. En son Ammüriye'de yanında kaldığı papazın: - Buralarda, bizim gibi seni emanet edebileeeğim kimse kalmadı; fakat, İbrahim'in hanif dini üzere gelecek olan bir Nebi'nin gölgesi üzerimize düşmek üzere. O'nun hicret edeceği yer, hurma ağaçlarıyla doludur. O'nun, gizli kalmayacak üç alameti vardır; iki kürek kemiği arasında risalet mührü vardır, hediye kabul edip ondan yer, ama O asla sadaka kabul etmez ve ona el sürmez. Şayet gücün yetiyorsa sen git ve O'nu bekle, diyerek kendisini yönlendirmesiyle yola koyulmuş, Medine'ye gelip beklerneye niyet etmişti. 527 İbn Hişam, Sire, 3/52 Bunun için önce, o tarafa gidecek bir kervan bulmak gerekiyordu. Çok geçmeden bu kervanı da bulmuştu. Kendisini de götürmeleri karşılığında, bütün mal-mülkünü vermeyi teklif etti; kabul etmişlerdi. Derken, gelecek bir Nebi'nin yolunu gözlernek üzere yeni bir yolculuk başlamıştı. Ancak yolda, bir ihanetle karşılaşacak ve fazlasıyla bedelini ödediği halde, bir de esir edilip köle diye bir Yahudi'ye satılacaktı. Gerçi, onun için önemli olan, tarifi verilen adrese gelebilmekti. Şimdi ise, köle de olsa, hurma ağaçlannın arasında, Medine' deydi. İşte, Efendimiz'in Kuba'ya teşrif ettiği gün Selrnan, her zamanki gibi yine ağacın tepesinde hurma toplamakla meşguldü. Bir ara, kendilerine doğru koşarak birisinin geldiğini gördü. Efendisinin amcaoğluydu bu. Gelişindeki telaş, önemli bir olayı haber veriyordu; belli ki yeni bir gelişme vardı. Bir taraftan koşup gelirken diğer yandan da: - Ey falan, ey falan, diye sesleniyordu. Efendisi de telaşlanmıştı. Onu bu kadar koşturan sebep ne olabilirdi ki? .. Nihayet yanlanna geldi. Nefes nefese kalmıştı. .. Kendini toparlamaya çalıştı ve ekledi: - Allah, Gayleoğullannı kahretsin. Biraz önce onlara uğramıştım. Herkes Mekke'den gelen ve Nebi olduğunu söyledikleri bir adamın başında toplanmış, heyecanla O'na kulak veriyorlar! İnanılacak gibi değildi. Allah nelere kadirdil Yıllarca bekleyip yolunda emeklediği Zat, hürriyetini kaybettiği yerde Selman'ın ayağına geliyordu. Heyecandan dizlerinin bağı çözülmüştü adeta. O kızgın güneşin altında, buz gibi ter dökmeye başladı; bir taraftan da kış soğuğunda donmuşçasına titriyordu. O kadar ki, kendisiyle birlikte sallanan ağaçtan efendisinin üzerine düşecek gibi olmuştu. Bekleyemezdi. Hızla ağaçtan indi ve efendisinin amcaoğluna yöneldi: - Ne diyorsun?. Neden bahsediyorsun sen?. Nasıl bir haber bu, diyecekti ki, yüzüne inen şiddetli bir tokatla sarsıldı. Köleye insan olarak bakmıyorlardı ki ... Onun bu heyecanı sahibini kızdırmış ve şiddetli bir tokat savurmuştu Selman'ın yüzüne ... Bir taraftan da: - Sana ne bu işten, diye çıkışıyordu Selman'a, "Git işinin başına!" diye de eklemişti. Çaresizdi Selman. çıktı tekrar hurma ağacına ve işini görmeye çalıştı. Elleri hurma dallannda dolaşırken hayalen Efendiler Efendisi'nin huzurunda, Ammfıriyeli şeyhinin verdiği alarnetlerin, Kuba'ya gelen Zat'ta olup olmadığını sınamaya çalışıyordu. O gün, akşam olmak bilmiyordu. Nihayet gün batar batmaz bir şeyler toplayıp aldı eline ve doğruca tarif edilen yere gitti. Medine'ye ay doğmuştu; Beklenen Nebi karşısında duruyordu. Yıllarca yanlannda ömür tükettiği papazlara hiç mi hiç benzemiyordu. Kuba, O'nun nuruyla ışılışıldı. Yanında bulunanlarla sohbet ediyordu. Elindekileri koydu ortaya: - Size sadaka niyetiyle bunlan ben topladım. Bildiğim kadanyla Sen, salih bir kişisin. Yanında ihtiyaç sahibi arkadaşların da var. Ve bugün sizin, buna daha çok ihtiyacınız var! Dikkatle bakıyordu Selman ... Elini sürmemişti Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern). Ashabına döndü ve: - Allah'ın adıyla yiyin, buyurdu. Selman'ın derdi başkaydı. Onun aklında Ammüriyyeli şeyhinin sözleri vardı ve adresin doğruluğunu anlamaya çalışıyordu. Evet, sadaka yemiyordu ... Öyleyse ilk işaret tamamdı. Dudaklanndan şunlar döküldü: - ValIahi de bu bir; sadaka yemiyor! Ve geri döndü. Ertesi gün yine bir şeyler toplamıştı. Aldı yanına ve doğruca huzura geldi. Bu sefer, ne yapacağını çok iyi biliyordu: - Gördüğüm kadanyla Sen sadaka yemiyorsun. Senin kerem ve güven veren halin benim çok hoşuma gitti. Ve, Sana sadaka değil, bu sefer hediye getirdim, dedi. Eline aldı Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) ve kendisi de, ashabı da yedi ondan. Vakit tamam gibiydi... İçindeki heyecanı gizleyemiyordu Selınan. Dudaklarından şunlar döküldü: - İşte, bu da iki; hediye kabul edip ondan yiyor.528 Artık Selman, sadece zorunlu olarak efendisinin yanında bulunduğu zamanlarda Allah Resülü'nden aynlacak, onun dışında kalan bütün zamanlarını Efendiler Efendisi'yle birlikte geçirmeye çahşacaktı.e"? 528 Ahmed b. Hanbel,Müsned, 5/441 (23788); İhnii'l-Eslr, Üsüdii'l-Ğabe, 2/511, 512 529 Bazı rivayetlerde, 40 tanesi Necran'dan, 32 tanesi Habeş'ten, 8 tane de Rum diyanndan olmak üzere toplam seksen kişilik bir Hristiyan grubunun, Hz. Muhammed'e iman ederek O'nun gelişini Medine'de bekledikleri anlatılmaktadır. Es'ad İbn Zürilre, Beril İbn Ma'riir, Muhammed İbn Selerne ve EbU Kays İbn Sırme'nin de aralannda bulunduğu bu insanlar, cünüplükten kurtulmak için gusül abdesti alıyor ve Hz. İbralıim' den kalan Harriflik inancı üzere bir hayat süriiyorlardı. Efendimiz (sallallalıu aleyhi ve sellem) zuhı1r edince, koşup huzura gelmiş, O'nu tasdik ederek yardımına koşmuşlardı. Bkz. Beğavi, 1/343; İbnü'l-Esir, Üsüdü'l-Ğabe, 6/256. |