๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Efendimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 10 Mayıs 2011, 12:39:15



Konu Başlığı: Şam daki rüya ve rahibin hatırlattıkları
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 10 Mayıs 2011, 12:39:15
Şam'daki Rüya ve Rahibin Hatırlattıkları

Ticaret maksadıyla bir gün Şam'a gitmişti Ebu Bekir. Bu­rada, bir rüya görmüştü; geceleyin ay parçalanmış ve Mekke'ye inerek buradaki bütün evlere giriyordu. Aynı ay, yeniden do­lunay halini aldıktan sonra da, bir bütün halinde kendi evine gelip orada karar kılmıştı.

Çığlıklarla uyandı uykusundan. Unutamayacağı kadar haz veren bir rüya idi bu ve kendini tutamayıp, güvendiği salihbir rahibin yanına giderek anlattı ona gördüklerini.

Rahibin yüzünde güller açıyordu. Cümlelerini bitirir bi­tirmez de:

- Şüphesiz O'nun günleri geldi, dedi.

Şaşırmıştı. Rüyasını tevil etmesi için yanına geldiği ada­mın neden bahsettiğini anlamamıştı. Bunun için de:

- Ne diyorsun sen, diye tepki gösterdi. Bakışlarındaki sıcaklık, aslında her şeyi anlatıyordu. Bunun için Ebu Bekir, anladığının doğru olup olmadığını tasdik etmesi için:

- Bekleyip durduğumuz Nebi mi, diye sordu.

Önce başını salladı rahip ve ardından da, beklenen cevabı verdi:

- Evet. Sen de O'nunla birlikte iman edecek ve insanlar arasında O'na en çok yardımcı da yine sen olacaksınl:"

Ticari işlerini bitirip Şam'dan dönerken zihninde hep O vardı. Zaman zaman ellerini bir bayrak gibi kaldınp şiir teren­nümüne başlardı. Bir aralık, etrafındakilere: '

- Hanginiz Ümeyye İbn Ebi's-Salt'ın şiirinden okuyacak, diye sordu. Birisi ileri atılıp:

- Ümeyye'nin o kadar çok şiiri var ki, hangisini okuma­mızı istiyorsun ey nessabete'l-Arap,"? diye karşılık verdi.

- Dikkat edin! Bizim Nebi'miz var, diye cevapladı. Bunun üzerine kervandan birisi, şunlan terennüme başladı:

- Dikkat edin! Bizim, bizden bir Nebi'miz var ki O bize, ana kaynağımızdan yannımız adına haberler verecek!

Biz biliyoruz ki, şayet ilim fayda veren bir değer olmasay­dı, baştan sona kılıçtan geçirilirdik.

Ey Rabbim! Ne olur beni şirke düşmekten ebediyyen koru ve kalbimi, dünya yaşadığı sürece iman ile doldur.

Zira ben, hacıların kendisi için haccettiği ve dine ait de­ğerleri O'nun için bayraklaştırdıkIan Zat'a sığınırım bütün kötülüklerden! 120

Dönüş yolu, Rahib Bahira'rıın memleketi Busra'dan geçi­yordu. Buraya kadar gelmişken meşhur rahibi ziyaret etmemek olmazdı. Aynı zamanda, gördüğü rüyayı bir de ona anlatmak istiyordu ve doğruca, rahibin yalnız yaşadığı manastıra gitti.

Şam' da gördüğü rüyayı anlattı ona da. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı rahibin ve sordu ona:

118 EbU Ca'fer et-Taberi, er-Rıyadü'n-Nadıra, 1/413 (333)

119 Arapların soyunu en iyi bilen, şecere ilmine vakıf kimse demektir.

120 Ali Muhammed, el-İnşirahu ve Ref'u'd-dikı bi sireti Ebi Bekr es-Sıddik, s. 34

- Sen nerelisin?

- Mekkeliyim, cevabını verdi sükünetle Hz. Ebu Bekir.

Belli ki Rahip, daha fazlasını istiyordu ve:

- Neresinden? Kimlerden, diye sıkıştırdı onu.

- Kureyş'ten, diyordu şaşkın bakışlarla.

Belli ki bu cevap da kesmemişti rahibin hızını. Tekrar sor-

du:

- Sen ne işle meşgulsün?

- Ticaretle, cevabını verdi yine aynı sükı1netle.

İşinburasında Rahip, Ebu Bekir'in de merakını giderecek cümlelerini sıralamaya başladı bir bir:

- Şüphesiz Allah senin rüyanı sadık çıkaracaktır. Çünkü çok geçmeden, senin kavmin arasından bir Nebi gelecek. Sen de, O hayatta olduğu müddetçe veziri, öldükten sonra da ha­lifesi olacaksın!

Ebu Bekir, şaşkınlıktan ne diyeceğini bile unutmuştu. Bu kadar net bir adres gösterme karşısında, utancından ne diye­ceğini bilemez hale gelmişti. Derin derin düşünüyordu; acaba bu kim olabilirdi? Aslında düşünmeye ne hacet; bütün ber­raklığıyla beraber yakın arkadaşı Muhammedii'l-Ernin önün­de duruyordu. Evet, olsa olsa bu, O olabilirdi ... Ancak, henüz O'ndan bunu destekleyecek bir cümle duymamıştı. Evet, belki putlara karşı çıkıyor, insanların elinden tutup yoksullan gö­zetip kolluyordu, ama "SİZİn beklediğinizNebi benim." mana­sına gelen hiçbir sözüne şahit olmamıştı. En iyisi, bir müddet daha izlemek gerekiyordu.v-

Her geçen gün O'na biraz daha yaklaşıyor ve ayn bir ünsi­yet peyda ediyordu. Kendisini o kadar fark ettiriyordu ki, zifiri karanlık bir geceye doğan dolunay misali, yüzüne bakmaya doyum olmuyordu. Mekkeliler de bunun farkındaydı.

121 Ebu Ca'fer et-Taberi, er-Rıyadü'n-Nadıra, 1/413 (333)