Konu Başlığı: Rahmetin kuşatıcılığı Gönderen: Safiye Gül üzerinde 03 Mayıs 2011, 11:25:40 Rahmetin Kuşatıcılığı ve Sonuna Kadar Açılan Kapısı Bugüne kadar gelen ayetlere ve Efendiler Efendisi'nin beyanlarına bakıldığında, azab-ı ilahinin dehşeti kadar rahmetinin enginliği de, mü'minler arasında mütearef bir meseleydi. Ancak bunu, herkes eşit oranda kavrayamamıştı. Bilhassa Kur'an ve Sünnet gibi iki temel kaynaktan uzak kalanlar veya henüz yeni Müslüman olanlar, hem geçmiş günlerde işledikleri hataların baskısıyla mahcubiyet yaşıyor hem de azab-ı ilahiden duydukları endişeyi iliklerine kadar hissediyorlardı. Gerçi Efendiler Efendisi, Müslümanlığı tercih etmekle birlikte İslam'ın, geçmişe ait ne kadar cahilce hareketvarise, bunların bütününü temizlediğini ifade ediyordu.e''? Ancak, vicdan denilen mekanizma sürekli devreye giriyor ve samimi Müslümanları bile, eskiye ait kareleri hatırlatarak rahatsız ediyordu. Zaten sahabenin genelinde, önceki hayatına kefaret olacak yeni atılımlar yapma gayreti hakimdi ve bu sebeple, geçmişte işledikleri hataları temizleyip affettirme yarışı içine giriyorlardı. Az dahi olsa bazı insanlar da, işin gerçek yönünü anlayacak gibi olmuşlar; ama bir türlü iman safına geçememişlerdi. Bir de, putlara tapmakla adam öldürmenin ne denli bir günah olduğunu duymuşlardı, kabuklarını kırıp da bir türlü imanın kuşatıcılimanına sığınıp hatalarından sıyrılamıyorlardı. Açıktan açığa şeytan, suret-i haktan görünerek sağ taraftan yaklaşmış ve iman adına yumuşayan kalplerinin önüne, imansız dönemde yaşadıkları kötülükleri çıkararak onların hayra yönelmelerine engeloluyordu. Mazilerine şöyle bir göz attıklarında, sabahlara kadar içip eğlendikleri, eğlenirken de nice ırza musallat olup namus çiğnedikleri akıllarına geliyor, içten içe birer kuruntu halinde şunları düşünüyorlardı: 580 Bkz. Kurtubi, Tefsir, 16/168 - Muhammed, putlara tapan ve haksız yere bir adamı öldürenin bağışlanmayacağını söylüyor. Durum böyle iken bizler, nasılolur da iman eder ve hicretle Medine'ye göçebiliriz? Halbuki biz, Allah'tan başka putlar önünde serfurü edip kullukta bulunduk ve Allah'ın haram kıldığı bir başkasının hayatına da kastettik! Diğer tarafta ise, Ayyaş İbn Ebi Rebia, Hişôm İbnü'l-As ve Velid İbnü'l- Velid gibi bazı insanların, Müslüman oldukları halde önlerine engeller çıkarılmıştı ve hicret etmelerine müsaade edilmiyordu. Hatta bunun da ötesinde, ciddi baskı altında tutuluyorlar ve dinlerinden dönmeleri için işkenceye tabi tutuluyorlardı. Bu sürece dayanamayıp da müşriklerin dayatmalarına 'evet' deme durumunda olanlar için mü'minler, üzüntü duyuyor ve artık onların, iflah olamayacaklarını sanıyorlardı. Hatta diyorlardı ki: - Allah (celle celaluhü), asla ve hiçbir zaman bunların tevbelerini kabul edip bağışlamaz! İşte böyle bir ortamda yine Cibril-i Emin gelmiş, rahmet kapısından ümit bekleyenıerin hepsinin de gönüllerine su serpmek için Efendimiz'e şu ayeti tebliğ ediyordu: - Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarımı Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! Allah dilerse bütün günahları affedip mağfiret eder; çünkü O, çok affedici Gafür, merhamet ve ihsanı fazla Rahim' dir .581 Bizzat Allah (celle celaluhü), kullarına umut dağıtıyor ve ne türlü bir günah içinde olurlarsa olsun insanların, yeniden kapısına geldiklerinde elleri boş dönmeyeceğini anlatıyordu. Sahabe, vefa insanıydı; nasılolmasın ki onlar, Ehl-i Vefa'nın dizinin dibinde terbiye görmüş, dünyaya da vefa dersi veriyorlardı. Hz. Ömer de öyle yapacaktı; bu ayetleri duyunca, 581 Zümer, 39/53 Kuba'ya kadar kendisine yol arkadaşı olduğu halde Ebu Cehil'in tuzağına düşerek geri dönen ve Mekke'de işkence altında tutulan Ayyaş İbn Ebi Rebia ile daha Mekke'de iken yolları tutulup da bir türlü hicret imkanı bulamayan Hişam İbnü'l-As, Velid İbnü'l-Velid ve onlar gibi aynı durumda olan insanlara bir mektup yazacak ve bu mektubunda bu ayetten de bahsederek kuvve-i maneviyelerini takviye etmeye çalışacaktı, Zira, böyle bir imtihan içinde bulunanları, yalnız bırakılmamak ve beslenme kaynakları itibariyle sürekli yanlarında olmak gerekiyordu. Hz. Ömer'in yazdığı mektubun kendilerine ulaştığı mihnet altındaki bu insanlar, yeniden kendilerine gelecek ve her şeye rağmen kapının kendilerine açık olduğunu görerek Medine'ye hicret yolu araştıracak ve günün birinde bunada muvaffak olacaklardı. Mektubu okuyunca hemen kalkıp Zituva denilen yere gelen Hişam, o gün yaşadığı sevinci anlatacak cümle bulmakta zorlanacak ve devesine atladığı gibi doğruca Medine'nin yolunu tutacaktı. |