๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Efendimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 06 Mayıs 2011, 18:13:10



Konu Başlığı: Musab ibn Umeyr
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 06 Mayıs 2011, 18:13:10
Mus'ab İbn Umeyr

Mus'ab İbn Umeyr, zengin ve aristokrat bir ailenin çocu­ğuydu. Anne-babası, üzerinde tir tir titriyor bir dediğini iki etmiyorlardı. Bilhassa annesi Hiuıôs, oğluna gözü gibi bakı­yor, dizinin dibinden ayırmak istemiyordu.

Gençlik yıllanna geldiğinde Mus'ab, artık yakışıklı bir delikanlıydı. Bakımlıydı; bir giydiğini ikinci kez giymez, gü­zel kokular kullanırdı. Hayranlıkla takip edilen biri haline gelmişti. Geçtiği sokaklarda pencereler aralanır, onu görüp seyredebilmek için perdeler hareket eder ve arkasından uzun uzun süzülürdü, İtibarlıydı; meclislerde bulunması şeref ka­bul edilir ve hep hürmet görürdü, Kapılar da, kalpler de ken­disine sonuna kadar açıktı.

Derken bir gün, onun da kulağına bir şeyler gelmiş ve içini önlenemez bir merak almıştı. Tarif edemediği bir meraktı bu. Sürpriz bir şekilde bir akşam, kendini İbn Erkam'ın evinde bu­luverdi. İnsanlığın Emini orada Kur'an okuyup sohbet ediyor, dua ve ilticada bulunuyordu. Kulak verdi bir müddet ... İnsa­nın bu sese vurulmaması mümkün değildi. Çok tatlı bir hikmet çağlayanıyla karşı karşıyaydı. Kulağından girenlerin, hücrele­rine kadar işlediğini hissediyordu. Kalbinde tatlı bir sızı başla­mış, dimağı görüp dinledikleriyle hüşyar hale gelmişti.

,..

Onun bu durumu, Hz. Peygamber'in (sallallalıu aleyhi ve sellem)

gözünden kaçmadı. Yaklaştı yanına ve elini göğsüne koyup sı-

318 Bkz. İbnii'l-Esir, Üsüdii'l-Ğabe, 3/307; 2/460

vazlamaya başladı. Mübarek ellerin hareketiyle iliklerine kadar imanın işlediğini hissediyordu. Daha oracıkta, yaşının fevkinde bir olgunlukta bir kabul yaşadı Hz. Mus'ab! Akışı değiştirecek bir olgunluktu bu! Kabına sığmıyordu; nur kesilmiş, sevinç­ten uçuyordu. İnsanların hayranlıkla baktıkları o lüks hayatın kendisine huzur vermediğini, veremeyeceğini şimdi daha iyi anlıyordu. Çünkü, burada her şey yeni ve çok orijinaldi.

Artık Mus'ab da, Bildner gibi İbn Erkam'ın evinden ne­bean eden bu tatlı su kaynağına kendini kaptırmış; oraya uğramadan edemiyordu. Bir taraftan Allah Resülü'nün söz­lerindeki letafetle iliklerine kadar huzur soluklarken, diğer yandan da böylesine bir kıymetin farkına varamadıklan -hat­ta O'na karşı tavır aldıkları- için Mekkelilere kızıyordu. Böyle bir kıymetin kadri bilinmez miydi hiç?

Müslüman olmuştu olmasına, ama bunu ailesine -hele an­nesine- nasıl anlatacaktı? Zira, ondan çekindiği kadar hiçbir güçten çekinmiyordu. Bütün gücüyle Mekke üstüne gelse en­dişe duymazdı; ama annesinin vereceği tepki, aklını başından alıyordu. Bu sebeple imanını gizlemeye karar verdi; kimseye bir şey söylemeyecek ve böylelikle annesiyle de karşı karşıya gelmemiş olacaktı.

Ancak o gün için Mekke' de, herhangi bir şeyi gizlemeye imkan yoktu; adeta herkes Kureyş'in casusu haline gelmiş; birbirine haber taşıyordu.

Bir gün, İbn Erkam'ın evine girerken Osman İbn Talha görmüştü onu. İkinci defa gördüğünde, Mus'ab namaz kılı­yordu. Mus'ab'ın da yeni akıntıya kapıldığında şüphesi kal­mamıştı Osman'ın. İnanamıyordu; onun gibi zengin birisi, nasılolur da Arnmar gibi, Biıaı gibi, Habbab gibi fakirlerle be­raber oturup kalkabilir; onlann arasına katılıp da atalannın geleneğinden, putlardan kopabilirdi? Hemen Muş'ab'ın anne­sine koştu ve vakit geçirmeden durumu haber verdi. Zira bu gidişe bir çare bulunmalı, akışa 'dur' denmeliydi!

Mus'ab'ın yeniden doğduğunu duymayan kalmamıştı artık Mekke'de! Beklediği gibi, annesinin şiddetli tepkisiy­le karşılaştı. Bir zamanlar, el üstünden inmeyen Mekke'nin delikanlısı Mus'ab, artık "Allah" deyip, "Peygamber"e hayran­lığını ifade ettiği için her gün dayak yiyordu. 'Onlarla irtibat kurmasın.' diye kuytu bir yere hapsetmiş ve başına da bir bek­çi dikmişlerdi. Aklıyla gönlü Allah Resülü'nün yanında, ama bedeniyle kendi evinde hapis yaşıyordu artık!..

Evet, annenin istekleri çok önemliydi, ama bir anne de, göz göre göre oğlunun kalbine kilit vurmamalıydı. İncitemez­di onu da ... Hakkı vardı üstünde!.. Ancak gönlünun gülüyle irtibatının kesilmesini bir türlü hazmedemiyordu. Tam, "bul­dum" derken mahrumiyetin ne anlamı vardı?