Konu Başlığı: Münferit bir teşebbüh Gönderen: Safiye Gül üzerinde 23 Nisan 2011, 15:41:10 Münferit Bir Teşebbüs Efendimiz'in Mekke'ye yürüyeceğinin bilinmesinin ardından Hôtıb İbn Ebi Beltea, bir kadına on dinar karşılığında mektup verecek ve onu Mekke'deki yakınlarına götürmesini isteyecekti. İşin ilginç tarafı, bunu Efendimiz'den ve diğer ashabdan da gizliyordu: - Mümkün mertebe bunu gizli tut, diye tembihliyor ve onu, "Ana yollardan gitme; çünkü oralarda gözeiiler var!" diye de uyarıyordu. Bunun üzerine mektubu Hz. Hatıb'dan alan Sarre, önce onu saçlarının arasına yerleştirecek ve üzerine de saçlarını örecekti. Daha sonra da yola çıkacak ve Hz. Hatıb'ın uyarılarını da dikkate alıp tali yolları kullanarak Mekke istikametinde yol almaya başlayacaktı. Mahacca'nın solundan Füluk'a, oradan da Akik'a doğru ilerliyordu. Zahiren her şey yolundaydı; kimse görmemişti. Ancak kimsenin Hz. Allamü'l-Guyüb'dan gizlenme imkanı yoktu. Yine Medine Cibril-i Emin'le şereflenmişti; mektubun haberini getiriyordu. Hadiseyi bütün detaylarıyla Hz. Cibril' den alan Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), hemen yanına Hz. Ali ve Hz. Zübeyr'i çağırdı: - Hemen yola çıkın, diyordu. Kendilerine karşı yürüme niyetiyle bir araya gelmeye başladığımızın haberini Kureyş' e götürmek üzere yola çıkıp da Hatıb'ın eline verdiği mektubu götüren o kadına yetişin! Allah Resülü, sadece bununla kalmıyor ve söz konusu kadını Hah bahçeleri yakınında bulacaklarını da onlara söylüyordu. Nebevi emri alan Hz. Ali ve Hz. Zübeyr, en seri şekilde yola çıkacak ve Hz. Hatıb'ın mektubunu taşıyan o kadına, aynen Allah Resülii'niin tarif ettiği yerde yetişecekti. Endişelerini geride bıraktığını zannederek rahatlamış bulunan Sarre, bir anda arkasından yetişen atlıları görünce büyük bir panik yaşayacaktı. Yetişir yetişmez mektubu sordular. Ancak kadının ağzını bıçak açmıyordu. Bunun üzerine Hz. Ali ve Hz. Zübeyr, kadını bineğinden indirerek yüklerini aramaya başladılar; ancak sonuç olumsuzdu. Her yeri didik didik etmişlerdi ama bir türlü mektubun izine rastlayamamışlardı. Derken Hz. Ali, olanca ciddiyetiyle kadına dönerek şunları söylemeye başladı: - Allah'a yemin ederim ki, Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hilaf-ı vaki beyanda bulunmaz; bizler de yalan söylemiyoruz! Öyleyse sen, ya kendi rızanla bu mektubu çıkanp bize verirsin, ya da biz, seni soymak pahasına didik didik eder bu mektubu buluruz! Kadının yiireği ağzına gelmişti. Etrafta kendisine yardım edebilecek kimsecikler de yoktu; iş, sanıldığından da ciddiydi. Kendi rızasıyla çıkarmasa da mektup mutlaka ortaya çıkacaktı! Önce: - Benden uzak durun, dedi onlara ve ardından da, saçlan arasındaki mektubu çıkarıp Hz. Ali'ye verdi. Mektubu aldığı gibi Medine'nin yolunu tutan Hz. Ali ve arkadaşları, doğruca Resülullah'ın yanına gidip söz konusu mektubu O'na uzattılar! Önce aldı onu ve okudu Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern). Mektup, Mekkelilere Resülullah'ın kendi üzerlerine geleceğinin haberini veriyordu! Sonra da hemen Hz. Hatıb'ı yanına çağırdı ve ona: - Ya Hatıb, diye seslendi. Seni böyle bir şey yapmaya sevk eden şey ne idi? Zaten yaptığı hatanın altında ezilip iki büklüm hale gelen Hz. Hatıb, Efendiler Efendisi'nin huzurunda mum gibi eriyordu: - Ya Resülullah, diye başladı cümlesine. Allah'a yemin olsun ki ben, Allah ve Resülü'ne imanla doluyum! Ne inancı mı değiştirdim ne de başka bir şey peşindeyim; benim çoluk çocuklarımla yakınlarım Mekkelilerin arasında ve ben de, onlardan başka buralarda yakını olmayan birisi olarak onları uyarmak istedim! Hz. Hatıb'ı dinleyen Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern): - Bu, size doğruyu söylüyor, buyuracaktı. Yanlış olan ise, istişaresiz bir teşebbüs ve münferit atılan bu adımdı, Umumu ilgilendiren bir meselede yalnız başına karar vermiş ve sonucu itibariyle herkesi ilgilendirecek kritik bir noktada fevri davranmıştı! Tam da Hz. Ömer'in eelaliyle tecelli edeceği bir zemindir. Ona dönerek: - Allah senin canını alsın, diye çıkıştı; - Resfılullah'ın bütün yollarz tutup gözcüler yerleştirdiğini görüp dururken sen, naszl olup da Kureyş'e mektup yazıp onları uyarmayz düşünebiliyorsun, deyip üzerine üzerine gidiyordu. Bir türlü hızını alamıyordu ve Efendimiz'e dönerek: - Bana müsaade et ya Resülullah da, şu adamın boynunu vurayım; çünkü o, münafık olmuştur, diyordu. Ancak Resülullah öyle düşünmüyordu. Şefkatle Hz. Ömer'e döndü ve: - Nereden biliyorsun ey Ömer, diye başladı sözlerine. Belki de Allah'ın (celle celaluhü), Bedir günü ashab-ı Bedir'e bakarak, "Bundan sonra siz, dilediğinizi yapın; Ben sizi affettim!" demediğini nereden biliyorsun! İşin gerçek boyutu ortaya çıkıp da mesele ayan olunca hemen geri adım atmasıyla tanınan Hz. Ömer'in, Resülullah'ın bu sözlerini duyar duymaz iki gözü iki çeşme oluvermişti! Zira Hz. Hatıb da Bedir ashabındandı. Belli ki işin başka boyutları vardı ve bunların hepsine Hz. Ömer muttali değildi. Zaten çok geçmeden Allah Resülü'ne Cibril-i Emın gelecek ve benzeri bir durumda nasıl hareket edilmesi gerektiğini tebliğ edecekti.P" Bedir'in aslanlarından biri olan Hz. Hatıb, böylelikle semalar ötesinden yeni bir hükmün daha inmesine vesile olmuş ve onun vesilesiyle bundan sonrakiler adına, herkesi ilgilendiren böylesine umumi meselelerde münferit adım atılmaması gerektiğinin en çarpıcı örneği ortaya konmuş oluyordu. Efendimiz'in bu noktada bir tedbiri daha vardı: Ashabından EbU Katade İbn Reb'i'yi, emrine verdiği bir birlikle Şam yolu üzerindeki Batn-ı İzôm denilen yöne gönderecek, hazırlanan ordunun o istikamette yiirüyeceği şeklinde bir zan uyandıracak ve böylelikle Mekke yönüne gideceği yönündeki haber ve söylentilerin doğru olmadığı izlenimi verecekti. Bu arada, her tarafa elçiler gönderip haber salıyordu: - Allah ve Resülii'ne iman eden herkes, Ramazan ayıyla birlikte Medine'de hazır olsun! Artık ashab, cemaatler halinde ve akın akın Medine'ye geliyordu; karargah, EbU Inebe kuyusunun başına kurulmuş ve her gelen buraya yerleşerek hareket emrini beklerneye durmuştu. Bu arada H assôiı İbn Sabit gibi insanlar, şiirleriyle ashabı coşturuyor ve Allah düşmanlarına karşı verilmesi muhtemel mücadelelerde moral ve motivasyonun yiiksek olması için insanlara şiirler okuyorlardı. |