๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Efendimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 24 Nisan 2011, 13:06:46



Konu Başlığı: Mekkenin ciğerpareleri
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 24 Nisan 2011, 13:06:46
Mekke'nin Ciğerpareleri

Gönül dili ve hal şivesinin karşı tarafta çok derin izler bıraktığı muhakkaktı, Benimsenen düşünceyi zirvede temsil etmek, onu sözle başkalarına anlatmaktan daha tesirliydi. Allah Resülü (sallallahu aley­hi ve sellern) ise, her ikisini birden yapıyordu. Her fırsatı davası adına değerlendiriyor ve her zaman daha fazlasını istiyordu. Kaba'ye girip de Allah'a kullukla serfürü etmeye başlayınca, meraklı gözlerle O'nu uzaktan süzenler olduğu gibi o gün, O'nunla karşılaşmamak için ka­çanlar da vardı. Bunların hepsini tanıyordu ve kapılarını bunlara da açık tutmak istiyordu. Onun için o gün göremediği insanlara mesaj­lar gönderiyor ve böylelikle onların da düşünmelerini temin etmeye çalışıyordu.

Halid İbn Velid de bunlardan biriydi. Resülullah'ın gelip de tes­lim olmasını arzu ettiği kişilerden olmalıydı ki, daha önce Müslü­man olup Medine'ye hicreti tercih eden kardeşi Velid İbn Velid'e:

- Halid İbn Velid nerede, diye soracaktı.t?"

Hz. Velid o gün kardeşi Halid'i arasa da bulamayacaktı. Ancak ona mutlaka ulaşmalıydı; zira Resülullah'ın mesajı vardı ve o da, bir mektup yazarak bu mesajı ulaştırmayı denedi. Mektubunda Resü­lullah ile aralarında geçen görüşmeden bahsediyor ve kendisi için Efendimiz'in:

- Onun gibi bir adamın İslamiyet'i bilip de tanımaması mümkün

299 Hz. Zeyneb Validemizle ilgili olarak daha detaylı bilgi için bkz.Akademi Araştır­ma Heyeti, En Öndekiler, s. 90 vd.

300 Bkz. İbnü'l-Esir, Üsüdii'l-Gabe, 5/423, 424

değil; keşke o, bütün savaşlanm Müslümanların yanında ve miişrik­lere karşı yapsaydı! Onun için bu ne kadar hayırlı olurdu; böylelikle biz de kendisini, başkalarına tercih eder ve el üstünde tutardık, şek­lindeki müjdesini paylaşıyordu. Şu cümle ile bitirmişti mektubunu:

- Ey kardeşim! Senin için en uygun zamanda karşına çıkan fır­satlan değerlendir ve kaçırmış olduklarını da telafi edebilmek için hemengel!

Mektubu okuyan Halid İbn Velid kararını vermişti; zatenAllah Resülü'ne karşı, çıktığı her savaştan dönerken içinde anlam vereme­diği bir burukluk hissetmiş, Hudeybiye'den bu yana da ciddi ciddi düşünmeye başlamıştı. Şimdi yanına yoldaş arıyordu; meseleyi EbU Süfyan, İkrime ve Safvan İbn Ümeyye'ye açsa da müspet cevap ala­mayacaktı. Ancak o kararlıydı. Nihayet uzun bir tereddüt dönemin­den sonra, niyetini Osman İbn Talha'ya açmayı denedi. Onun da kendisi gibi hazır olduğunu görünce anlaşarak ertesi gün yola çık­tılar. Hedde denilen yere geldiklerinde Amr İbn As'la karşılaştılar; onlara:

- Hoş geldiniz, safalar getirdiniz ey cemaat, diyordu.

- Sen de, diye cevapladılar onu ve sordular:

- Hayrola; nereye böyle?

Soruya soruyla karşılık vermeyi tercih edecekti Amr: - Peki sizler nereye böyle?

Artık uzatmaya gerek yoktu ve:

- İslam'a girip Muhammed'e tabi olmaya, diye cevapladılar.

Amr İbn As:

- Ben de sizin gibiyim, diyordu.

Derken yılların arkadaşlan Medine'ye yönelmiş hızlı adımlarla yürüyorlardı. Nihayet Medine'ye yakın bir yerde durarak bir miktar dinlenip elbiselerini değiştirmek istediler; Resülullah'ın huzuruna daha temiz ve duru çıkmak istiyorlardı!

Bu sıralarda Allah Resülü, onların geliş haberlerini çoktan al­mıştı ve ashabına dönerek:

- Mekke, ciğerparelerini kucağınıza attı, buyuracaktı. Mekke'­de bulamayıp da mektup bıraktığı kardeşinin gelişini duyan Hz. Ve­lid'in sevinçten ayaklan yerden kesilmişti adeta ve hemen yollarına

çıkarak onları karşılamak istedi. Gerçekten de Halid İbn Velid geli­yordu. Önce:

- Çabuk olun, diyordu. Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sizin geliş haberinizi aldı ve çok sevindi; şimdi sizi bekliyor!

Onlar da heyecanlanmışlardı; neredeyse koşar adımlarla gidi­yorlardı. Huzura geldiklerinde mübarek yüzlerindeki tebessümü ta­rife imkan yoktu; dolunay misali nur yüz, güneş gibi parlıyordu!

Önce Hz. Halid selam verdi Allah Resülü'ne: o kadar sıcaktı ki, selamını alışını yüreğinde hissediyordu! Kucağını açıp da kendisi­ne davet edişi, tebessümündeki sıcaklık ve yüreğindeki sevginin be­denindeki tecessümüyle Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) fethet­mişti onları. Ardından:

- Ben şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur ve Sen de, O'nun Resülü'sün, dedi Hz. Halid. Yerini bulan bir kahramanın geli­şi karşısında sevinen Efendiler Efendisi:

- Sana hidayeti nasip edene hamd olsun, diye mukabelede bu­lunuyordu. Zaten Ben, sende büyük bir akıl göroyordum ve bu aklın bir gün, seni hayra getireceğini bekleyip duruyordum!

Hz. Halid, onca yıldan sonra esas şimdi Halid olduğunun far­kına varmıştı; iltifat üstüne iltifatlara mazhar oluyor ve o ana kadar geçirdiği zamanlarına yanıyordu.

- Ya Resülullah, dedi. Senin de görüp bildiğiri gibi bugüne kadar ben, her dönüm noktasında Senin aleyhinde ve Hakka karşı hareket ettim; Allah'a dua etmeni ve bu vesileyle O'nun beni affet­mesini talep ediyorum!

Amr İbn As ve Osman İbn Talha da benzeri duygular içindeydi.

Efendimiz'in eline uzanan Amr İbn As, bir aralık elini geri çekecek ve Efendimiz de bunun sebebini soracaktı:

- Benim bazı şartlarım var, diyordu Amr İbn As. Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem):

- Nedir onlar, diye sordu. Dev insan, boyuunu bükmüş ve önce­ki hayatının altında ezilmiş olmanın mahcubiyetiyle:

- Affedilmem, diyebildi. Yine ellerinden tutan Allah Resülü (sal­lallahu aleyhi ve sellem) olacaktı:

- Bilmiyor musun, diye başladı sözlerine. İslam, Müslüman ol­madan önceki hataları temizler!

Hudeybiye'nin fetih olduğu artık herkes tarafından görülebi­liyordu; belki o gün Mekke'ye girilememişti ama şimdi gönüller İs­lam'a açılmıştı ve en önde gelenler akın akın Medine'ye yöneliyordu, Bundan sonra bu süreç, hızlanarak devam edecekti.