๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Efendimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 04 Mayıs 2011, 11:54:59



Konu Başlığı: Mağarada Ebu Bekir hassasiyeti
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 04 Mayıs 2011, 11:54:59
Mağarada Ebu Bekir Hassasiyeti

Zirvedeki mağaraya önce Ebu Bekir girmeliydi. Zira, karşı­laşabilecekleri her türlü olumsuzluğu, önce kendi sinesinde söndürüp Habibine herhangi bir zarann gelmesine engel olmalıydı. Hz. Ebu Bekir'ce bir hassasiyetti bu. Bütün tela­şı, İnsanlığın Emini'ne bir tozun dahi konmasını istememe­sinden kaynaklanıyordu. Bu yüzden, üstündeki libasını par­çalamıştı; zararlı hayvanların Allah Resülü'ne ilişmemeleri için deliklerini kapatıyordu. Kapatamadığı iki delik kalmıştı; bunlar için de bir çözüm üretmiş, ayağının biriyle birini, di­ğeriyle de öbürünü kapatarak Efendisi'ni buyur etmişti. Hz. Ömer'in yıllar sonra, "Mağaradaki o gecesine bütün amelimi verirdim." diyerek gıptayla baktığı Hz. Ebu Bekir'i, ayağıyla kapattığı delikten yılan sokmuş; ama o, Efendimiz'i rahatsız

490 Bkz. Hakim, Müstedrek, 3/7 (4268) .Mişkatü'l-Mesabth, 2/556; Mübarekfü­ri, er-Rahiku'l-Mahtüm, s. 155, 156

etmemek için dişini sıkıp, bir kez olsun "ah" etmemişti. Ni­hayet, gözünden akan yaş ve alnından dökülen soğuk terler, Efendimiz'in dikkatini çekip de:

- Sana neler oluyor ya Eba Bekir, diye sebebini sordu­ğunda:

- Anam-babam Sana feda olsun ya Resülallahl Yılan sok­tu, diyebilmişti. Bunu söylerken de, üzerinde olabildiğince bir mahcubiyet hakimdi; kendisine ait bir durumdan dolayı Efen­dimiz'in üzülmesini ve kıymetli zamanını böyle bir meseleyle meşgul etmeyi istemiyordu. Bunun üzerine Efendiler Efendi­si, yaranın üzerine hafifçe tükürüğünü serpecek ve ardından da, şifa bulması için Rabbine dua edecekti. Bir anda her şey, yeniden normale dönüvermişti; sanki bu hadise, hiç olmamış gibiydi. Çünkü Ebu Bekir' de, acı adına hiçbir şey kalrnamıştı.s?'

Bu arada bir örümcek işe koyulmuş, atkılannı örerek ma­ğaranın önünde ter döküyordu. Bir de, iki tane güvercin gel­miş ve burada yuva yapmıştı. Aynı zamanda mağara girişinde bir ağaç büyümeye başlamış ve Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) önünde perdedarlık yapıyordu. Belli ki Allah (celle eelalu­hü), Habib-i Ekrem'ini kimseye bırakmayacak ve bizzat kendi­si koruyup kollayacaktı.

İz sürenler, Sevr'e de tırmanmış; burada olabileceği endi­şesiyle mağarayı kontrole gelmişlerdi. Girişteki güvercinlerle büyüyen ağaçlan ve örümcek ağını görünce aralanndan birisi, gayr-i ihtiyari şunlan söyleyecekti:

- Baksana şu örümcek ağına; sanki Muhammed daha dünyaya gelmeden önce örülmüş gibi!

Öbürleri de farklı düşünmüyordu ve örümcek ağları arada

491 Bkz. EbU Ca'fer et- Taberi, er-Riyadu'n-Nadıra, ıL 450. Hatta Hz. Ömer (radı­yallahu anh), bu rivayetinde Hz. Ebu Bekir'in (radıyallahu anh) bu sebepten dolayı öldüğünü de vurgulamaktadır.

incecik bir perde kalmasına rağmen Allah (celle celaluhü), Resü­lü'nü korumuş ve onlar da elleri boş geri dönüyorlardı.w"

Mağaranın içinde ise, müşriklerin bir mızrak boyu mesa­feye yaklaştıklannı görüp seslerini duyan Hz. Ebu Bekir, yine soğuk terler döküyordu. Deli danalar gibi burnundan soluyan bu gözü dönmüşlerin ayaklannı gören Ebu Bekir (radıyallahu anh):

- Ya Resülallah! Şayet birisi eğilip de ayağının hizasın­dan içeriye bakıverse, ayaklannın dibinden bizi rahatlıkla gö­recekler!

"Sen benim kardeşimsin." dediği mağara arkadaşını te­selli yine Allah Resülü'ne kalmıştı:

- Üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkında, niye endişe du­yuyorsun ki ya Ebü Bekir?493

Bunu diyen Resülullah'tı. Allah'ın en sevgili kuluydu ve O'nu, insanlardan gelecek zararlara karşı koruyacağını bizzat O (celle celaluhü) bildirmişti.s?- Kendinden emin konuşuyordu; zira biliyordu ki, Kureyş anlamayıp O'na yardımcı olmasa da Allah (celle celaluhü), vaktiyle bütün elçilerine yardım ettiği gibi Son Nebi'sine de yardımcı olacak ve üzerine indirdiği sekine

492 Bkz. İsbehani, Delail, 1/76,77; Heysemi, Mecmeu'z-Zevaid, 3/231

493 Aynı husus, Cibril-i Emın'in getirdiği Ebedi Mesaj Kur'an'da da yer alacak ve bu meseleyi Yüce Mevla, şöyle anlatacaktı: "Eğer siz o (Hak elçisi)ne yardım etmezseniz, iyi bilin ki, Allah ona yardım etmişti: Hani yalnız iki kişiden biri olduğu halde, inkar edenler kendisini (Mekke'den) çıkardıklan sırada ikisi mağarada iken arkadaşına 'Üzülme, Allah bizimle beraberdir!' diyordu. (İşte o zaman) Allah (ona yardım etti) onun üzerine sekine(huzur ve güven duygu­)sunu indirdi ve onu, sizin görmediğiniz askerlerle destekledi; inanmayaula­nn sözünü alçalttı. Yüce olan, yalnız Allah'ın sözüdür. Allah daima üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir." Tevbe, 9/40

494 Bkz. Maide, 5/67 : "Ey Peygamber! Rabbinden sana indirilen buyruklan teb­liğ et! Eğer bunu yapmazsan risalet vazifesini yapmamış olursun. Allah seni, zarar vermek isteyenlerin şerlerinden koruyacaktır. Allah kil.firleri emelleri­ne kavuşturmaz.

ve huzurla destekleyip gözlerin göremeyeceği ordularla ina­yette bulunacakh.

Hz. Ebu Bekir de biliyordu; ama bu bilmek, olayın bütün sıcaklığıyla yaşandığı zamanda karşılaşılan endişeleri gider­meye yetmiyordu. Bütün endişesi, Efendiler Efendisi'nin ba­şına gelmesi muhtemel sıkıntılar içindi. Zira o, kendi başına gelebilecek her türlü meselenin, sadece bir kişiyle sınırlı kala­cağını, ancak söz konusu meselenin Efendimiz'i hedeflernesi durumunda ise, bütün insanlığı hedefleyeceğinin hassasiyeti­ni ortaya koyuyordu.495

Nihayet, mağara önüne gelenler de geri dönmüşlerdi ve artık yol, bir nebze olsun emniyet vadediyordu. Üç gün bekle­diler burada. Bu süre içinde, Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) sık sık dışan çıkıp etrafı gözlüyordu. El-etekçekilince, oğluAbdul­lah da, yanlanna geliyor ve Mekke'de olup-bitenlerin haberi­ni getiriyordu. Derken, Amir ile birlikte rehber Abdullah İbn Uraykıt da gelmiş; kendilerini Medine'ye taşıyacak olan deve­leri beraberinde getirmişti.

Develeri teslim alan Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh), en güzel

ve bakımlı olanını Efendimiz'e takdim etti ve:

- Anam-babam sana feda olsun! Bin ya Resülallah, dedi. Beklemediği bir tepkiyle karşılaşacaktı:

- Ben, bana ait olmayan deveye binmem.

Hz. Ebu Bekir bu durumda 'Sıddik' vasfına uygun hareket edecek, ve:

- Anam-babam sana feda olsun! O senindir ya Resülal­lah, diyecekti.

Fakat, bu da çözüm olmamıştı. Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), ısrarlıydı:

- Hayır, ancak, satın aldığın değeri sana ödemek şartıyla.

495 Bkz. İsbahani, Delaihı'n-Nübüvve, 1/62; Necdi, Abdullah, Muhtasaru Sireti­'r- Resül, s. ı68

Mecburen anlattı Ebu Bekir. Bunun üzerine Habib-i Zişan: - Ben de onu, bu bedele senden aldım, buyurdu ve böyle­likle, hicret gibi önemli bir dönüm noktasında, ümmete kalıcı bir mesaj daha sunulmuş olunuyordu.

Mekke'den gelen haberler, arama taleplerinin ilk günkü-

"

ne nispetle kısmen de olsa şiddetini yitirdiğini söylüyordu.

Demek ki artık, ayrılık vakti gelmişti.

Rebiülevvel ayının ilk ışıklanydı. Yine bir pazartesi sabahı erkenden mağaradan ayrılacak; önce sahil tarafından batıya, ardından da Kızıl Deniz cihetinden asıl hedefleri olan Medine istikametine doğru yol almaya başlayacaklardı. Mekke-Medi­ne arasında normalde alışık olunmayan bir yoldu bu. Sevr' den başlayıp da Ufsôn, Emee, Kudeyd, Harrôr, Seneyye, Mercôh, Ziludayveyn, Zikeşer, Cedôcid, Eered, Abayid, Fôce, Are, Air, Risttı ve Kuba güzergahında-s" tam bir hafta sürecek bu çileli yolda Allah Resülü'nün yanında, Abdullah İbn Uraukıt, Amir İbn Füheyre ve bir de sadık yar Hz. EbU Bekir bulunuyordu.