๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Efendimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 07 Mayıs 2011, 13:02:16



Konu Başlığı: Kuvvet Kesret-i Etbada değil Haktadır
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 07 Mayıs 2011, 13:02:16
Kuvvet, Kesret-İ Etbada Değil; Haktadır

O günün Mekke'sinde her mesele, kaba kuvvete göre şekil­lendiği için insanlar, etraflarındaki insan sayısına göre kendi­sini güçlü görüyor ve karşısında yer alanlara da bu gücü göster­mek istiyordu. Hatta, bazı durumlarda eski defterler gündeme getiriliyor ve ataları arasındaki etkin kimseler öne sürülerek geçmiş üzerinden psikolojik savaş yürütülüyordu.

Abdimenafoğullarıyla Sehmoğulları arasında ciddi an­laşmazlıklar ve bir rekabet yaşanmaktaydı. Birbirlerini ge­ride bırakabilmek için her iki taraf da, akla hayale gelmedik yöntemlere başvuruyor ve neticede kendi kabilesinin daha güçlü olduğunu ispat etmek istiyordu. İşi o noktaya kadar gö­türmüşlerdi ki, kabirlerde yatan atalarının adlarıyla, onların ün salmış menkıbelerini dile getirip hararetle anlatıyorlardı. Derken, bu kesret yarışında Abdimenafoğulları geride kalacak ve psikolojik savaşı, cahi1iye döneminde nüfusu daha kalaba­lık olan Sehmoğulları kazanacaktı.

Mekke' de yeni bir gelişme daha vardı ve bu gelişmenin üzerine de bina edilecek bir hüküm olmalıydı. Çok geçmeden Cibril geldi ve şu ayetleri getirdi:

- Dünyalıklarla böbürlenmek, oyalayıp durdu sizleri!

287 Bkz. Saffih, 37, 171-177; Kamer, 54/45; Sad, 38/110; Nahl, 16/41; Yusuf, 12/7; İbrahim, 14/14; Rum, 30/4

Ta, boylayıncaya kadar kabirleri!

Hayır! (Geçici dünya zevklerine bağlanmak doğru değil ve sizler de sakının bundan!) Hayır! Bileceksiniz ileride!

Evet, evet! Bileceksiniz ileride

Başka bir gün, Efendimiz'i namaz kılarken gören Ebu Ce­hil hışımla yanına gelmişti ve:

- Ben Seni bunu yapmaktan nehyetmemiş miydim, diye­rek şirretlik yapmıştı. Böyle bir adama verilecek en güzel ce­vap süküttu ve Efendiler Efendisi de, namazını bitirir bitirmez oradan ayrılıp uzaklaştı. O'nun gidişini arkadan seyrederken Ebu Cehil, yanındakilere şöyle diyordu:

- Vallahi de, Sen de biliyorsun ki, buralarda benden daha fazla adamı olan yoktur!

Bununla o, "Senin etrafında ne kadar insan toplanırsa toplansın ben, hepsinin hakkından gelirim." demek istiyor­du. Kudret-i İlahi'yi hesaba katmadan konuşuyordu.

Halbuki güç ve kuvvet, kesret-i etbada değil; haktaydı.

Mekke müşriklerinin kimsesiz gördükleri Allah Resülü'nün kimsesi, doğrudan Allah Teala idi ve Habib-i Ekrem'ini teselli için şu ayetleri indirip Resülü'nün gönlünü alıyordu:

- O bilmiyor mu ki Allah, olan biten her şeyi görüyor? Hayır, hayır! Olmaz böyle şey! Eğer bu tutumundan vaz­geçmezse onu perçeminden tutup cehenneme sürükleriz. Evet, o yalancı ve suçlu perçeminden tutup sürükleriz!

İstediği kadar grubunu yardıma çağırsın! Biz de, Zebanileri çağınnz!

Hayır, hayır! Ona boyun eğme! Sen, Rabbine secde et, O'na yaklaş