๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Efendimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 19 Nisan 2011, 12:04:45



Konu Başlığı: Kuşatma
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 19 Nisan 2011, 12:04:45
Kuşatma

Taifte kaleye yaklaşıp da konuşma isteğinde bulunulması­na karşılık kendilerine içeriden ok yağmuruyla cevap veriyorlardı; belli ki savaştan başka bir tercihi düşünmüyorlardı ve artık kuşatma başlamıştı. Surların üzerine çıkan Taifliler, dillere destan kaleleri­ne yaklaşan İslam askerlerini ok yağmuruna tutuyor, mancınıkla taş atıp ateşte iyice kızdınlmış alev saçan demir çubuklar fırlatıyorlardı! Yağmur gibi semadan ok yağıyordu ve bu hengamede ashabdan on iki kişi şehit olacaktı.

ilk karşılaşmanın akabinde ordusunu geri çeken Efendiler Efen­disi, daha gerilerde bir yerde karargah kuracak ve bundan sonra ku­şatma buradan devam edecekti. Buraya, Üm mü Selerne Validemizle Zeyneb Validemiz adına iki çadır kurulmuş ve namazıarını da Efen­dimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), bu iki çadır arasında kılar olmuştu.

Kimse dışarı çıkıp da göğüs göğüse çarpışmaya cesaret edemi­yordu. Halid İbn Velid:

- Yiğitçe çarpışacak mübariz yok mu, diye sesleniyor, ancak herhangi bir cevap alamıyordu. O gün aynı çağrıyı defalarca tekrar­ladı; kaleden fırlatılan ok, taş ve ateş saçan demirlerden başka bir şey gelmiyordu! Bu çağrı o gün defalarca tekrarlanmış olmasına rağ­men değişen bir şeyolmamıştı. Nihayet Abdü Yaleyl adında birisinin sesi duyuldu; şöyle diyordu:

.- Senin karşına bizden kimse çıkmayacaktır; biz, kalemizde beklerneye devam edeceğiz. Burada senelerce yetecek stoklarımız var ve eğer sen, bu yiyeceklerimiz tükenineeye kadar burada bekle­meye devam edersen o zaman kılıçlarımızı çeker ve son nefesimize kadar sizinle göğüs göğüse çarpışırız!

Ok yağmuruna oklarla karşılık vermekten başka çare gözükmü­yordu. Artık ashab-ı kiram da mevzilenmiş, gelen oklara karşılık ka­lede bulunanlara ok yağdırıyorlardı!

Kuşatma süresinin uzamasına rağmen içeriden hala bir ses çık­maması üzerine Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), ashabından bi­risi vasıtasıyla şöyle seslendi:

- Kaleden inip de bize katılan her köle hürdür!

Bu çağrı, içeride kenetlenen Sakiflilerin ahengini bozacak yeni bir taktikti ve netice de verecekti; zira bu çağrının akabinden o gün, peyderpey dışarı çıkışlar başlamış ve hürriyet aşkıyla yanıp tutuşan bazı insanlar Efendimiz'in yanına gelmeyi tercih etmişti. Çok geç­meden kaleden çıkıp da gelenlerin sayısı yirmi üçe ulaşmıştı. Sultan­lar Sultanı Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), geleni hürriyetine ka­vuşturuyor ve Kur'an'ı öğrenip İslam'ı talim etmeleri için her birini ashabından birisine zimmetliyordu.

Sakiflilere çok ağır gelen bir haldi bu ve kölelerinin, kendilerini

bırakıp da Efendimiz'in yanına gitmesini bir türlü hazmedemiyor­lardı!332

Her ne kadar kölelerden gelip teslim olanlar olsa da henüz Sa­kiflilerderı bir ses duyulmuyor, atışlarma devam ediyorlardı. Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), bir taraftan ashabını ok atmaya teşvik ederken diğer yandan da, insanları hor ve hakir hale getiren kölelik anlayışının ortadan kaldırılması adma onlara yeni hedefler belirli­yordu; o gün şöyle söylediği duyulmuştu:

- Kim bir ok isabet ettirirse, cennette onun için bir derece var­dır! Kim Allah yolunda bir ok atarsa, onun için bir köle azat etmek kadar bir sevap vardır! Kim Allah yolunda saçını ağartırsa, kıyamet gününde bu, onun için bir nura dönüşür! Sizlerden herhangi biri, Müslüman bir köleyi hürriyetine kavuşturursa, hürriyete kavuştur­duğu kişinin kemikleri adedince kendi kemiklerine cehennemden sütre yaratır! Herhangi bir Müslüman kadın da, kendisi gibi Müs­lüman bir kadını hürriyetine kavuşturursa, onun için de Allah (ceııe celaluhü), hürriyete kavuşturduğu kadının kemiklerince kalkan yara­tarak onun kemiklerini cehennem ateşinden korur!

Aynı zamanda bu ifadeler, hürriyetin bir esas olduğunu anlatı­yor ve sadece Sakiflilerden gelenler değil, kendi köleleri hakkında da ashabı derinden düşünmeye sevk ediyordu.

Efendiler Efendisi, aradan günler geçmesine rağmen bir türlü netice alınamayınca bundan sonraki stratejiyi ashabıyla bir kez daha istişareye açacaktı. Sel man-ı Farisi öne çıkmış ve Hendek'te oldu­ğu gibi yine Fars diyarındaki uygulamalardan hareketle kale surları­nın önüne mancınık kurulması gerektiği fikrini ileri sürmüştü; kabul gören bir teklifti ve Efendimiz'in de onayıyla mancınık kurulmasına karar verilip kısa sürede bir mancınık yapıldı. Artık daha büyük taş­lar ve seri atışlar yapılabiliyordu. Bu sırada, yukarıdan gelecek ok,

332 o gün hürriyetine kavuşan kölelerini, Müslüman olduktan sonra yeniden geri is­teyen Sakiflilere Efendimiz (s.a.s.), "Onlar Allah'm hürIeri; sizin onları yeniden köle haline getirmenizin imkanı yoktur!" buyuracak ve bir kez hürriyetle tanışan bu insanların yeniden köle haline getirilmesine izin vermeyecektir. Bkz. Vakıdi, Megazi, 1/932; Zeylai, Nasbu'r-Raye, 3/280; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 4/398, Sire, 3/657

taş ve kızgın demirlerden ashabı koruyacak olan ve 'debbôbe' deni­len iki koruyucu da inşa edilmiş, bunlarla kale duvarlarına yaklaşı­larak içeri girmek için gayret gösterilmeye başlanmıştı. Ancak kale duvarlarına ashabı yaklaştırmak istemeyen Sakiflilerin atışları da yoğunlaşmış ve debbabe ile mancınıkları hedefhaline getirmişlerdi! Çok geçmeden debbabeler de ateş alıp yanmaya başlayacak ve altına sığınan ashab da dışarı çıkmak zorunda kalacaktı. Bu hamle de, as­habdan birkaç kişinin daha şehadetiyle sonuçlanmış, ancak bir ne­tice alınamamıştı!

Zaman ilerliyordu ama Sakifliler bir türlü dize gelmiyorlardı.

Bunun üzerine Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), yeni bir taktiğe başvurmuş ve teslim olmadıkları taktirde üzüm bağlarıyla hurma ağaçlannın tahrip edileceğini ilan ettirmeye başlamıştı. Zira üzüm bağlarıyla hurma bahçeleri, Taiflilerin can damarıydı! Bu arada ashaba da işaret etmiş ve bir kenardan tahrip işleminin başlama­sını talep etmişti. Mal canın yongasıydı ve içlerinin yağı eriyordu; ancak buna rağmen kalenin surları üstüne çıkıp da meydan okuma­ya devam edenler vardı!

Nihayet aralarından akıllı uslu birisi çıkıp da:

- MalIarımızı niçin kesiyorsun; şayet bize galip gelirsen onlar zaten Senin olacak, diyor ve Allah adı vererek onları kendilerine bı­rakmasını talep ediyordu. Bunun üzerine Sultan-ı Rusül Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern):

- Onları Allah için ve akrabalığın hatırına bırakıyorum, diyerek ashabına seslenip tahrip işinden vazgeçmelerini emredecekti.

Bir aralık Uyeyne İbn Hısn, Efendimiz' e yaklaşarak kaleye girip Taiflilerle konuşmak için izin istemişti; böylelikle onları Allah'a davet edeceğini söylüyor ve onlardan bazılannın Müslüman olacağı­nı umduğunu ifade ediyordu! Efendiler Efendisi de ona izin verince doğruca kaleye doğru yöneldi. İçeri girer girmez başına toplanan Sa­kiflilere şunları söylemeye başlamıştı:

- Babam size feda olsun! Sakın yerlerinizi terk etmeyin! ValIahi de biz, kölelerden daha zayıfız! Allah'a yemin olsun ki O'nun başına bir iş gelirse Araplar yeniden izzet ve şeref sahibi olurlar! Ağaçları­nızın kesilip de tahrip edilmesi sakın sizin gücünüze gitmesin ve asla kendi elinizle kendiniz teslim olmayın!

Bunları söyledikten sonra yeniden kaleden dışarı çıkıp da Efen-

dimiz'in yanına gelen Uyeyne'ye Allah Resı1lü (sallallahu aleyhi ve sel­lern):

- Onlara neler söyledin ey Uyeyne, diye seslenmişti. Bunu söy­lerken, Uyeyne'nin göründüğünden daha farklı bir durum içinde olduğunu bildiği hissedi1iyordu; belli ki durumu sezmiş veya yine Cibril-i Emın'den bir mesaj almıştı! Ancak Uyeyne, hina bunu seze­bilecek konumda değildi ve:

- Onlara İslam'ı anlatıp imana davet ettim; cehennemden sa­kındınp onlara, cennete ulaştıracak yolları gösterdim, dedi. Belli ki anlamamıştı ve onun anladığı gibi daha açık konuşmak gerekiyordu; bunun için Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem) ona dönerek önce:

- Yalan söylüyorsun, diye seslendi. Ardından da, kaleye girdik­ten sonra başına toplananlara söylediklerini anlattı bir bir. Sanki birlikte gitmiş gibiydi ve bunları duyan Uyeyne, renkten renge giri­yordu. Bir başkasının gelip de haber vermesine imkan yoktu; demek ki Muhammedii'l-Emin, gerçekten de semalar ötesinden destek alı­yordu. Utancından Efendimiz'in yüzüne bakamıyordu ve:

- Doğru söylüyorsun ya Resülullah, diye söze başladı Uyeyne.

Yaptığım bu yanlıştan dolayı Allah'a tevbe ediyor ve Senden de özür diliyorum!

Zahir itibariyle böyle bir talebe elbette olumlu bakılırdı. Allah Resülü de, yerini yeniden netleştirdiğini söyleyen Uyeyne'nin bu ta­lebine de tatlılıkla mukabelede bulunacak ve özrünü kabul edecekti.

Bir aralık dinlenmek için çadınna giren Efendiler Efendisi, o güne kadar kadınlara ilgi duymadığı için Ezvac-ı Tahiret arasına gir­mesi garip karşılanmayan çift cinsiyetli birisinin uygunsuz bir cüm­lesini duyunca, bir daha bu kişinin harime alınmasını yasaklayacak ve bunu ashabına da ilan edecekti.