Konu Başlığı: Kıptilerin Kralı Mukavkıs Gönderen: Safiye Gül üzerinde 25 Nisan 2011, 13:26:12 Kıptilerin Kralı Mukavkıs Allah Resülü'nün mektubunu Mısır ve İskenderiye kralı Mukavkıs'a götüren sahabe Hônb İbn Ebi Beltea idi. Ona gönderdiği mektupta da benzeri ifadelere yer veriyor ve Mısır kıptisini de İslam'a davet ediyordu. Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), bu mektubunda da ehl-i kitabı tevhide çağıran ayeti yazmayı ihmal etmemiş ve muhatabın önemsediği konuları dile getirerek dikkatlerini çekmeyi hedeflemişti. Mukavkıs'ı İskenderiye'de bulan Hz. Hatıb, Efendimiz'in mektubunu ona verip Allah Resülü'nün mektubunu okuduktan sonra aralarında şu şekilde bir konuşma geçti: Mukavkıs: - Ben, anlamak istediğim bazı şeyleri sana soracak ve seninle konuşacağım. - Buyurunuz; konuşalım! - Senin Efendin, bir peygamber değil midir? - Evet; O, Allah'ın Resülü'dür! - Şayet O, gerçekten de Allah'ın bir peygamberi idiyse, niçin kendisini yurdundan çıkarıp da başkabir yurda sığınmak zorunda bırakan insanlara beddua etmedi? - Sen, Meryem oğlu İsa'nın Resülullah olduğuna şehadet edersin, değil mi? O halde ve O gerçekten bir peygamber olduğuna göre, O'nun kavmi kendisini yakalayıp da asmak istedikleri zaman, Allah (celle celaluhü) O'nu kaldırıp dünya semasına yükselteceğine Hz. İsa, kendi kavminin helak edilmesi için Allah'a dua etseydi olmaz mıydı? Bu cümlelere Mukavkıs'ın diyebileceği bir şey yoktu ve susmayı tercih etti. Bir müddet durduktan sonra yeniden Hz. Hatıb'a yöneldi ve: - Sözünü bir kez daha tekrarlayabilir misin, dedi. Hatıb'ın sözlerine yeniden kulak verdikten sonra yeniden süküt etmeye başladı; derin derin düşünüyordu. Daha sonra da ona dönüp şunları söyledi: - Gerçekten güzel söylüyorsun; sen, yerli yerince konuşan iyi bir hakimsin; belli ki hem Hakim hem de yerli yerince konuşan birisinin yanından geliyorsun! Onun bu kadar yumuşadığını gören Efendimiz'in elçisi Hz. Hatıb devam etti: - Senden önce de buralarda, "Ben sizin en büyük rabbiniz değil miyim?" diyen insanlar vardı! Ancak Allah (celle celaluhü), onun hem dünya hem de ukbada cezasını verdi. Sen de bunlardan ibret al ki başkaları da senden ibret almak durumunda kalmasın! - Bizler, dinimizden daha hayırlısını bulmadıkça din değiştirecek değiliz, diye cevapladı Mukavkıs. Bunun üzerine ona şunları söyledi: - Ben seni, Allah'ın gönderdiği ve ondan başkasına ihtiyaç hissettirmeyecek kadar mükemmel kıldığı İslam dinine davet ediyorum; şüphesiz ki o Nebi de, insanları aynı şeye davet ediyor. Şu da bir gerçek ki, O'na en fazla karşı çıkanlar Kureyşliler, en çok düşmanlık edenler Yahudiler ve en yakın duranlar da Hristiyanlardır. Ömrüme yemin olsun ki, İsa'nın Muhammed'i müjdelemesi, Musa'nın İsa'yı müjdelemesinden farksız; bizim seni Kur'an'a davet etmemiz de senin, ehl-i Tevrat'ı İncil'e çağırman gibidir! Her peygamber, o gün hangi toplulukla muhatap olmuşsa o topluluk O'nun ümmeti olmuştur; O'na itaat etmek, onlar üzerinde bir haktır; öyleyse sen de bu peygamberi idrak etmiş bulunuyorsun! Hem bizler seni, İslam dinine davet etmekle İsa peygamberin dininden uzaklaşmaya da davet ediyor değiliz; aksine O'na tabi olmaya ve O'nun tebliğ ettiği gerçeklere göre amel edip yaşamaya davet ediyoruz! Allah Resı1lü'nün elçisi, Hristiyanlık adına olması gerekenleri söylüyordu ve bunları dinledikten sonra Mukavkıs: - Bu peygamberin işini ben bir hayli düşündüm, diye başladı sözlerine. Ne dünyadan el etek çekmeyi emrediyor ne de herkesçe güzelolan ve talep edilenleri yasaklıyor! Aynı zamanda O'nu, insanları yanıltan bir sihirbaz veya yalancı bir kahin olarak da görmüyorum! Bilakis O'nda ben, toprağın altındaki taneleri haber verip gizli konuşmaları açığa vurma gibi peygamberliğe ait bazı alametler görüyorum; ancak yine de düşüneceğim! Garip bir durumdu; adam, ne iman ettiğini söylüyor ne de karşı çıkıyordu! Daha sonra Allah Resı1lü'nün mektubunu işlemeli fil dişi bir kutunun içine koyacak ve üzerini de mühürleyip hizmetçilerinden birisine verecekti. Arkasından yanına katibini çağırdı ve Arapça olarak şunları yazdırmaya başladı: - Bismillahirrahmanirrahim. Abdullah'ın oğlu Muhammed'e Kıptilerin büyüğü Mukavkıs'tan ... Sözün özüne gelince; mektubunu okudum ve onda zikrettiğin hususlarla davet ettiğin şeyi anladım! Ben de biliyorum ki, gelecek bir Nebi vardır; ancak ben onun, Şam'da ortaya çıkacağını sanıyordum! Şüphesiz ki ben, Senin elçine ihsanda bulundum ve onunla Sana, Kıptiler nezdinde konumları çok yüksek olan Mariye ve Sirttı adında iki tane cariye ile üzerine binmen için bir katır gönderiyorum! Selam Senin üzerine 01sun!252 252 Daha sonralan Efendimiz (s.a.s.), Mukavkıs'ın hediye ettiği bu cariyelerden Sirin'e Hassan İbn Sabit'e hediye edecek; Hz. Mariye ile de kendileri evlenecek Daha sonra da bu mektubu Hz. Hatıb'a vererek: - Şimdi git; ancak sakın Kıptiler senin ağzından bir kelime bile işitmesinler, diye tembih etti ve ardından da, Allah Resülü'nün elçisini hediyelerle birlikte Medine'ye yolcu etti. Hatıb İbn Ebi Beltea, Medine'ye gelip de Mısır'da geçirdiği beş günü Allah Resülü'ne anlatınca Efendile Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellern): - Ne talihsiz adam! Saltanatına kıyamadı; esirgediği saltanatı da zaten kendisine kalmayacak, buyuracaktı.ss' |