Konu Başlığı: Keyfiyet eğitimi ve gelinen nokta Gönderen: Safiye Gül üzerinde 24 Nisan 2011, 13:05:27 Keyfiyet Eğitimi ve Gelinen Nokta Hira'daki vuslattan bu yana hemen her gün, farklı münasebetlerle Cibril-i Emin geliyor ve insanlığın kemal noktasına ulaşması için onlara Allah'ın mesajlarını getiriyordu. Kalp ve ruhun kemale ermesi için bir yola girilmiş ve Efendimiz'e ilk muhatap olan bu topluluğun, kıyamete kadar gelecek her türlü ınü'mine model olabilmesi hedeflenmişti. Her yeni mesaj, onlar için ayrı bir dinamik demekti; gelir gelmez toplumda yansımasını buluyor ve yaşanan birer talebe dönüşüyordu! Yine Cibril-i Emin gelmiş, Efendimiz'e: - Göklerde ve yerde olan her şey Allah'ındır, hükmünü hatırlatıyor ve ardından da: - Ey insanlar, deyip şunları söylüyordu: - Siz içinizdeki şeyleri açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onlardan dolayı hesaba çeker. Sonra dilediğini affeder, dilediğini azaba uğratır. Doğrusu Allah her şeye kadirdirl-''" Her yeni gelen emirde olduğu gibi bu mesaj da, dalga dalga Medine ufuklarında yankılanacak, ashab arasında yeni bir heyecan tufanı meydana getirecekti. Ancak bu seferki heyecan daha başkaydı; zira ayeti duyanın rengi soluyor ve dizlerinin bağı çözülüyordu. Çünkü Allah (celle celaluhü), sadece amel olarak dışa vurulanlardan değil, aynı zamanda akıl ve kalpten geçen düşüncelerden de hesaba çekeceğini bildiriyordu! Çok geçmeden sırasıyla herkes Mescid-i Nebevi'ye akın etmeye başlayacaktı; gelen, bir kenara çekiliyor ve sessizlik murakabesine dalıyordu. Renkleri atmış ve dizlerinin de dermanı kesilmiş bu insanlar nihayet: - Ya Resülullah, diye sesleneceklerdi. "Bugüne kadar namaz, oruç, Allah yolunda mücahede etme ve zekat gibi üstesinden gelebileceğimiz nice amellerle mükellef tutulduk; ancak bugün Sana öyle bir ayet geldi ki, bunun üstesinden gelmeye güç yetiremeyiz! Elbette bu, gelen ayete itiraz manası taşımıyordu; bilakis bu, onun muhtevasındaki ağırlık karşısında çizgiyi tutturamama telaşından hareketle emr-i ilahıyi yerine getiremerne korkusundan dolayı yeniden Rahmani şefkate sığınmanın adıydı! O şefkatin biricik Sultanı Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), dizinin dibinde yetiştirdiği bu insanların ruh dünyasını çok iyi biliyordu; ancak O'nun muhatabı, sadece kendi devrinde Mescid-i Nebevi'ye koşanlar değil, dünyayı kiilli manada bir mescide çevirecek olan her bir mü'mindi. Onun için, ilk etapta ashabını muhatap alarak şunları söyleyecekti: - Yoksa, sizden önceki ehl-i kitabın söyledikleri gibi sizler de, "Işittik; ama isyan ediyoruz!" mu demek istiyorsunuz? Bilakis size düşen, "İşittik ve koşulsuz itaat ediyoruz! Ey kerim Rabbimiz! Her hcllükarda bizi bağışlamanı diliyor ve dileniyoruz; çünkü Senden başka müracaat edilecek kapı yoktur ve dönüş de Sanadır," demektir! Zaten farklı düşünmüyorlardı; sadece kalplerine hakim olamamaktan çekinmiş ve ellerinde olmadan Allah'ın emirlerini yerine getiremiyor olmaktan endişe duymuşlardı! Yoksa, elbette Rabbin isteklerine ram olacaklardı; telaşlarının sebebi de zaten, emr-i ilahiyi yerine getirmeme isteği değil, O'nu hoşnut edememe kaygısıydı! Durumlarını Rehber-i Ekmel'lerine arz etmiş, vereceği hükmü beklerneye durmuşlardı! Ancak yine O, emr-i ilahı konusunda mutlak itaati nazara veriyordu! Zaten başka bir alternatif düşünülemezdi ve Efendiler Efendisi'nin bu yönlendirmesiyle birlikte Mescid-i Nebevi lerzeye gelmiş, her bir köşesinde: - İşittik ve itaat ediyoruz, sözleri yankılanıyordu. Aynı zamanda bu, Resülullah'ın yetiştirdiği cemaatin kalitesini gösteriyordu. Emri yerine getiremeyecek olmanın endişeleri ortaya konulmuş; buna rağmen itaatten başka bir alternatif olmadığını görür görmez de, içlerinden gele gele bir inkıyad örneği sergilerneye başlamışlardı! Aynı zamanda bu, Rahman ve Rahim olan Allah'ı hoşnut edecek bir yaklaşımdı; elde edilen keyfiyeti test etme adına ortaya bir hedef konul- muş ve ashab da, bu hedefi yakaladığını göstermişti! Çok geçmeden Cibril-i Emin, Allah Resülü'nün yanında yeniden beliriverdi; şu mealdeki ayetleri getiriyordu: - Peygamber, Rabbi tarafından kendisine ne indirildi ise ona iman etti, müminler de. Onlardan her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve resüllerine iman etti. "O'nun Resullerinden hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz." dediler ve eklediler: - İşittik ve itaat ettik ya Rabbenii, affinı dileriz, dönüşümüz Sanadır! Allah hiçbir kimseyi güç yetiremeyeceği bir şekilde yükümlü tutmaz. Herkesin kazandığı iyilik kendi lehine, işlediği fenalık da kendi aleyhinedir. Ya Rabbena! Eğer unuttuk veya kasıtsız olarak yanlış yaptıysak bundan dolayı bizi sorumlu tutma! Ya Rabbenal Bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ya Rabbenal Takat getiremeyeceğimiz şeylerle bizi yükümlü tutma! Affet bizi, lütfen bağışla kusurlanmızı, merhamet buyur bize! Sensin Mevlamız, yardımcımız! Kafir topluluklara karşı Sen yardım eyle bize!302 Aynı zamanda bunlar, ashab-ı kiram hazretlerinin, keyfiyet adına geldiği yeri gösteriyordu; Allah'ın adı ve Resülullah'ın da sancağını dünyaya taşıyacak olanlar da zaten, vahyin yoğurduğu iklimde böylesine bir keyfiyete ulaşan bu insanlardı! Keyfiyet bu noktaya gelince, az çoklardan daha çok olur ve kendisini yegane egemen gören nice kemiyetler de, bu keyfiyet karşısında silinip giderdi! İşte Müte, bunun açığa çıktığı en belirgin bir meşherdi! |