Konu Başlığı: Kabenin içi Gönderen: Safiye Gül üzerinde 23 Nisan 2011, 15:24:28 Kabe'nin İçi Bu sırada Allah Resülii (sallallahu aleyhi ve sellern), yanına Hz. Bilal'i çağırdı. Osman İbn Talha'nın yanına gitmesini ve ondan Kabe'nin anahtarlarını alarak kendisine getirmesini istiyordu. Uzun uğraşlar sonunda annesinden anahtarı alabilen-'? Hz. Osman, onu kaptığı gibi Kabe'ye doğru koşmaya başlamıştı. Olacak ya, tam da Efendimiz'e yaklaştığı sırada sürçecek ve yere düşecekti; annesinden zoraki aldığı anahtar şimdi de elinden düşüp bir tarafa savruluvermişti! Ancak bunda da bir hayır vardı; zira bugüne kadar Kabe'nin anahtarlarını hep yanında bulunduran Beni Talha ailesi, kendilerinden başka kimsenin onu açamayacağını düşünüyor ve bu sebeple aileye bir nevi kutsiyet atfediyorlardı ve şimdi, Resülullah'ın bir hamlesiyle bu yanlış telakki de yıkılacaktı! Efendiler Efendisi anahtarın düştüğü yere vardı ve elbisesinin ucuyla onu tutarak eline aldı. Sonra da gidip bizzat kendi elleriyle Kabe'nin kapısını açtı; ilk kez Kabe, sahibine açılıyordu! Ancak Kabe'nin içi, resimlerle doluydu ve Allah Resülü, Hz. Ömer'i görevlendirerek bunların hepsini yok etmesini istedi; Kabe, şirk emarelerinden tamamen temizlenmeden içeri girmiyordu! Şimdi ashabda tatlı bir telaş başlamıştı; kimi Zemzem taşıyor, kimi de eline aldığı bir bezle Kabe'rıin içini temizliyordu! Temizlik işi bitirilip de Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) içeri girdiğinde gözüne Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz. Meryem olduğunu söyleyip durdukları bazı resimler takılacaktı; belki de onları, saygılarından temizleyip yok etmemişlerdi! Ancak Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) çok kararlıydı ve hemen Hz. Ömer'e dönerek: - Ya Ömer, diye çıkıştı ona. Ben sana, burada hiçbir resim bırakmayacaksın diye emretmedim mi? Allah onların canını alsın! Hz. İbrahim'i elinde ok çeken bir ihtiyara benzetmişler! Allah kahretsin onları; halbuki onların hepsi de, ne Hz. İbrahim'in ne de Hz. İsmail'in faloku çekmediklerini çok iyi bilirler! Buradaki bütün resimleri temizleyin; yaratıp da hareket ettirmeye güç yetiremediklerini resmetmeye kalkan bu insanları Allah kahretsin! Resülullah'ın gösterdiği bu hassasiyet, ashabı da harekete geçirmiş ve hemen, üstlerindeki giysilerle Kabe'yi temizleme yarışına girişmişlerdi! 317 Anahtan getirmesi gecikince Allah Resülü (s.a.s.) ashabından bir grubu onun evine gönderecek ve bunun üzerine annesi ikna olup anahtarı ancak o zaman verecekti. Bkz. Vakıdi, Megazi, 1/833; Salihi, Siibülti'l-Hüda ve'r-Reşad, 5/237 İşte şimdi olmuştu ve Efendiler Efendisi, yanında Hz. Üsdme, Hz. Bilôl ve Osman İbn Talha olduğu halde Kabe'nin içine girdi. Allah Resülü'yle birlikte Kabe'nin içine girme işi, o kadar ashab arasından sadece bu üç kişiye nasip olmuştu! Artık emr-i nebevi ile kapı içeriden kapatılmış ve başkasının girmesine imkan vermiyordu. Bu sırada Allah Resülii (sallallahu aleyhi ve sellem) orada, uzun hurma dallarından yapılmış bir güvercin heykeli bulmuş ve onu da kendi elleriyle kırıp atmıştı. Efendiler Efendisi Kabe'nin dört bir köşesini dolaşarak içinde tekbir getiriyor ve Allah'a hamd ediyordu. Sonra da iki direğin arasında durarak iki rekat namaz kılacaktı! Dışarıda ise ashab-ı kiram hazretleri, merakla bekleşiyordu; acaba Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellern), içeride ne yapıyordu! Süre uzadıkça merak da artar olmuş ve sabırsızlıktan çatlayacak hale gelmişlerdi. Bu sırada Halid İbn Velid gibi bazı kimseler, herhangi bir izdihama sebebiyet vermemek için ashabı Kabe kapısından uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. Haklıydı da; zira kapı aralanır aralanmaz herkes, oraya doğru yönelmek isteyecekti! Meraklı gözler şimdi, Efendimiz'in yanındakilere soruyordu: - Resülullah, içeride ne yaptı? Namaz kıldı mı? Namazını nerede kıldı? Bir tarafta Hz. Bilal ile Hz. Üsame bu soruları cevaplayadursun Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), elinde anahtarlar olduğu halde Kabe'den çıkmış ve avluya inmişti, tuttu orada da, Kabe'ye yönelerek iki rekat namaz kıldı ve arkasından da: - İşte, kıble budur, buyurdu. Böylelikle, kıble konusunda zihinlerde oluşabilecek sorulara da cevap vermiş oluyordu. Derken öğle vakti girmiş ve Resülullah da yanına yine Hz. Bilal'i çağırmıştı; Kabe'nin üstüne çıkıp da ezan okumasını istiyordu. Aynı zamanda bu, Mekke hakkında söylenecek son söz manasına geliyordu! Artık Hz. Bilal'in sesi, yıllarca 'Ehad! Ehad!' diyerek inlettiği Faran dağlarına çarpıp geri geliyor, hala hazımsızlık yaşayan Mekkelilerin yüreğine ok gibi işliyordu! Hatta bu sırada Kabe'nin avlusunda bulunan Haris İbn Hişam ile Attab İbn Esid, etraflarındaki bir grupla birlikte oturmuş kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı. Babası Esid'i kastederek Attab: - Allah Esid'e ne büyük lütufta bulunmuş; bak bugün, duyduğu zaman öfkeden kuduracağı şu sesi duymuyor, demişti. Haris ise: - ValIahi bilsem ki O hak üzeredir; gider ve O'na tabi olurum, diye karşılık veriyordu. Süheyl İbn Amr da, Haris'e katıldığını söylerken bu sırada bir başkası devreye girecek ve: - Şu siyahi kölenin Kabe damına çıkıp da böyle bağırdığını görmeden önce Allah, Said'in ruhunu kabzetmekle meğer ne büyük lütufta bulunmuş, diyecekti. Hakem İbn Ebi'l-As ise: - Beni Cümeyh'e ait bir köle Ebu Talha'nın binasının üzerine çıkıp da böyle bağırabi1iyor ya, bu gerçekten de çok büyük bir hadise, diyerek tepkisini dile getiriyordu. Onları dinlemekte olan Ebu Süfyan, önceki tecrübelerinin de bir neticesi olarak temkinliydi: - Ben bu konuda hiçbir şey diyemem, dedi önce. Zira eğer ben bir şey konuşacak olursam şu taşlar bile gidip O'na haber verirler! Gerçekten de EbU Süfyan'ın dediği olmuştu; Cibril-i Emin gelmiş ve durumdan Allah Resülü'nü haberdar etmişti. Bunun üzerine Sultan-ı Rusül Efendimiz, onlara dönerek: - Sizin şöyle şöyle dediğinizi biliyorum, diye seslendi. Yıldırım çarpmış gibi olmuşlardı; gerçekten de EbU Süfyan haklı çıkmıştı! Bilhassa Attab ve Hişam, can evinden vurulmuşlar: - Biz de şehadet ederiz ki Sen, gerçekten de Resülullah'sın, diyorlardı. Şu söylediklerimize bizden başka kimse muttali olmamıştı ki gelip de onları Sana haber versin! Bu sırada Hz. Osman, Mekke'den bu yana tanıdığı ticaret arkadaşı Saib İbn AbdiIlah'ı Efendimiz'in huzuruna getirmiş ve hakkında güzel şeyler söyleyerek onu tanıtmaya başlamıştı. Efendimiz: - Bana Saib'i tanıtmaya çalışmayın; çünkü o Benim ortağımdı, diye başladı sözlerine. Sonra da ona dönerek: - Hoş geldin ey kardeşim ve ortağım, diye seslendi. Bu sefer Saib'i Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) tanıtmaya başlamıştı; zira Saib, hayırsever ve dost canlısı bir adamdı; onun için Efendimiz: - O, ne ortağını aldatır, ne de onunla çekişirdi, diyordu. Sonra tekrar Saib'e yönelip: - Ey Saib, diye seslendi. Cahiliyye döneminde sen, sevap olarak karşılığını göremediğin bir kısım iyilikler yapıyordun; halbuki şimdi sen, senden sevap olarak kabul görecek işler yapacaksın! Bu arada Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem), yanında bulunan Hz. Ömer'e dönecek ve Hudeybiye günü yaşanılanları hatırlatırcasına ona şunları söyleyecekti: - Ey Ömer! İşte o gün Benim size, "Ben, Allah'ın Resiilii'ışiun" derken söylemek istediğim buydu; vallahi de İslam'da. Hudeybiye Anlaşmasından daha büyük bir fetih yoktur! Ancak o zaman insanların aklı, olup bitenleri kavramaya yetmemiştile" Konu Başlığı: Ynt: Kabenin içi Gönderen: Ceren üzerinde 25 Nisan 2019, 17:57:50 Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bizlere bu bilgileri sunan kardesimizden....
Konu Başlığı: Ynt: Kabenin içi Gönderen: Züleyha üzerinde 26 Nisan 2019, 01:17:01 Rabbim gidebilenlerden eylesin inşallah selametle...
Konu Başlığı: Ynt: Kabenin içi Gönderen: Sevgi. üzerinde 29 Nisan 2019, 20:59:59 Aleyküm selâm Kabe yi görmek bizede nasip olsun inşaAllah
Konu Başlığı: Ynt: Kabenin içi Gönderen: Mehmed. üzerinde 30 Nisan 2019, 15:06:25 Ve Aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun
|