Konu Başlığı: İkinci hicret Gönderen: Safiye Gül üzerinde 06 Mayıs 2011, 11:28:39 İkinci Hicret Sıkıntı, her geçen gün katlanarak büyüyordu ve nihayet Resül-ü Kibriya Hazretleri, çözümün yine Habeşistan'a gitmekle mümkün olabileceğini söyleyecekti. Zira önce gidenlerin orada hangi şartlarda olduklannın da haberi alınmıştı ve bu sebeple Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem), Mekke'de henüz bulunmayan bir rahatlığı daha fazla insanın elde edebilmesi için ümmetine Habeşistan'a gitmeleri hususunda tahşidatta bulunuyordu. Ancak gönül, Resül-ü Kibriya'yı da aralannda görmek istiyordu. Onun için Hz. Osman, Efendimiz'e şunlan söyleyecek ve aralannda şu diyalog geçecekti: - Ya Resülallahl İlkinde biz gittik ve şimdi ikincisinde yeniden Necaşi'ye gideceğiz! Keşke Sen de bizimle beraber olsan! - Sizler, hem Allah'a hem de bana hicret etmiş oluyorsunuz; dolayısıyla size iki hicret sevabı var! - Bize bu yeter ya Resülallahl Artık zaman, yola çıkma zamanıydı. Ancak bu, müşriklerin de bildiği bir yoldu; kendilerince tedbir almışlardı ve yeniden ellerinden kaçırmamak için daha dikkatli davranıyorlardı. Bir de bu sefer, daha kalabalık bir grup gidecekti. Öyleyse, olduğundan daha çok dikkat ve kimseye hissettirmerne adına daha çok tedbir ve işi ihtimale bırakmadan daha kontrollü hareket etmek gerekiyordu. Derken bir gece vakti yeniden yola düşülmüş ve peyderpey sahile doğru bir yolculuk başlamıştı. On sekizi kadın toplam yüz bir kişi idiler.362 Bütün tedbirlere rağmen yine de Müslümanların aynlıp gittiklerini duyan Kureyş'te büyük bir telaş yaşanıyordu. Önceki gidişin neticesini ve Necaşi'nin Müslümanlara yaptığı muameleyi de biliyorlardı. Şimdi gidenlerin sayısı ise, öncekine nispetle daha fazlaydı. Çok büyük bir problemle karşı karşıyaydılar; kendi avuçlannın içindeyken çözemedikleri bu meselenin, ülkeler arası bir konuma sıçrayıp da genele mal olduğunda üstesinden nasıl gelebilirlerdi ki! Yok, yok; mesele, kendi kontrollerinden çıkmak üzereydi! Zaten Hamza ve Ömer'i kaybetmiş olmanın hüznü bellerini bükmüş, bu düşman belledikleri cepheye büyük bir güç katmıştı. Şimdi ise mesele, kontrollerinin tamamen dışında bir zemin bulmuştu. Hemen bir araya gelip kalıcı ve kesin bir çözüm üzerinde derin derin konuştular. Neticede ittifak ettikleri husus, ne yapıp edip Necaşi'yi ikna etmek ve ellerinden kaçırdıklan Müslümanlan kendilerine teslim etmesini sağlamaktı. Bunun için aralanndan, bu işin üstesinden gelebilecek iki adam seçtiler; bunlar, Amr İbniil-As ve Abdullah İbn Ebi Rebia idi.363 Her ikisi de, kralların huzurunda nasıl konuşulacağını bilen ve aynı zamanda Necaşi ile muarefesi olan kimselerdi. Kureyş, işi şansa bırakmak istemiyordu; bunun için her iki elçilerine de tembih üstüne tembihlerde bulunuyor ve nasıl hareket etmeleri konusunda yol gösteriyorlardı. Bir de, başta Necaşi olmak üzere kralın etrafındaki etkin isimlere çok özel hediyeler hazırlamışlardı. Hatta bu hediyeleri nasıl verecekleri konusunu bile bütün detayına kadar elçilere anlatıyor, 362 Bu rakamı, on dokuz kadın toplam yüz iki olarak bildiren rivayetler de vardır. Bkz. İbn Sa'd, Tabakat. 1/207 363 Bazı rivayetlerde bu elçilerin ikincisi, Abdullah İbn Ebi Rebia değil de, Umara İbniı'l-Velid olarak geçmektedir. Bkz. İsfehani, Delail, 100 vd. kraldan önce kralın adamlanna hediyelerini vererek önce onlan ikna etmeleri, arkasından da Necaşi'ye hediyesini takdim ederek gidenleri geri verme talebinde bulunmalan gerektiğini söylüyorlardı. Planlanna göre, önceden hediyelere boğularak. ikna edilen, yakın markaja alınarak kulislerde yönlendirilen vezir ve din adamlan da, kendi elçilerini destekleyecek ve böylelikle Necaşi de, herkesin 'olur' dediği bir meselede aksi istikamette beyanda bulunmayacak ve Müslümanlan kendilerine teslim edecekti! |