Konu Başlığı: İkinci Bedir Gönderen: Safiye Gül üzerinde 28 Nisan 2011, 10:14:07 İkinci Bedir Uhud'dan ayrılırken Ebu Süfyan: - Sizinle bizim aramızda yeni buluşma nokta ve zamanımız, gelecek yılın başında ve Bedir'de olacaktır; orada buluşur ve orada kozlarımızı paylaşınz, diye seslenmişti. Onun bu çıkışına mukabil Allah Resülü de (sallallahu aleyhi ve sellern), Ebu Süfyarı'a cevap vermekte olan Hz. Ömer'e seslenerek: - Allah'ın izniyle olur, de diye tembihlemiş, o da Resülullah'ın mesajını gür sesiyle EbU Süfyan'a ulaştırmıştı. Söz senet demekti ve konuşulan zaman geldiğinde yerine getirilmesi gereken bir vazifeyi ifade ediyordu. Verdiği sözü yerine getirmemek, büyük bir zaaf demekti. Hele böylesine gergin bir zeminde, Uhud gibi önemli bir dönemecin rövanşını alma adına geri adım atmanın imkanı olamazdı. Şimdi ise zaman yaklaşmış ve Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de, ashabını bu meydana hazırlamaya başlamıştı; yeniden Bedir' e gidilecekti. Beri tarafta Ebu Süfyan, teklif kendisinden gelmiş olmasına rağmen sözünün altında eziliyor ve vakit yaklaştıkça gitmemek için nasıl bir bahane bulabileceğini düşünüyordu. Açıktan 'gitmeyelim' de diyemediği için görünürde Bedir'e gitme temayülü gösteriyor; ancak içten içe de bu yoldan nasıl dönebileceğinin planlannı yapıyordu. Etraftaki kabilelerin de desteğini alarak Mekke'de büyük bir ordu hazırladığının haberini yaymak istiyordu ama içten içe, Efendimiz ve Müslümanların da bu işten vazgeçmelerini gönülden arzu ediyor; bunun için de kendisinin daha güçlü bir ordu ile üzerlerine geleceğini ima edip vazgeçen tarafın, kendisi değil de Müslümanlar olmasını istiyordu. Aynı zamanda o gün için rahmetten mahrum kalan Mekke, kıtlıktan kıvranıyordu ve bu durumda savaşa çıkmak yeni bir yıkım anlamına geliyordu. Bu arada Nuaym İbn Mes'iid Mekke'ye gelmiş ve Ebu Süfyan ve arkadaşlarına, Medine'deki hareketlenmenin haberini getirmişti. Onun gelişini fırsat olarak gören Ebu Süfyan, Medine ordusunu bu niyetlerinden vazgeçirme karşılığında kendisine yirmi deve vereceğini vadetmiş ve bu develeri de, Süheyl İbn Amr'ın kontrolüne vereceğini söylemişti. Kaliteli bir deveyi de peşin olarak ona tahsis etmiş ve Medine'ye giderek Müslümanların gözünü korkutmasını istemişti. Nuaym'ın yapacaklarından o kadar emindi ki Kureyş'e dönen Ebu Süfyan Kureyşlilere şöyle seslenecekti: - Ashab-ı Muhammed'i Bedir'e çıkmaktan alıkoymak için Nuaym İbn Mes'üd'u gönderdik; o bunun için gayret gösterecek! Ancak yine de biz yola çıkalım ve bir-iki gece yürüdükten sonra durur, geri döneriz. Böylelikle yoldan dönen biz değil de onlar olmuş olur ve gelişmeleri kendi lehimize çevirmiş oluruz. Şayet her şeye rağmen onlar gelirse, bu yılın kıtlık yılı olduğunu ifade eder ve bu buluşmayı bereketli başka yıllara atanz. - Ne kadar güzel düşünmüşsün, diyorlardı Ebu Süfyan' a. Demek ki bu, herkesin kabulüydü ve Kureş'in bu tepkisi, Ebu Siifyan'ı tasdik anlamına geliyor. Beri tarafta, peşin olarak aldığı devenin üzerinde Medine'ye dönen Nuaym İbn Mes'üd, hemen faaliyetlere girişmiş ve Ebu Süfyan'ın büyük bir ordu toplayarak Bedir'e çıkmak üzere olduğunun haberlerini çoktan yaymaya başlamıştı. Bunu duyan Yahudi ve münafıkların keyfine diyecek yoktu: - Muhammed, bu ordunun elinden kurtulamaz, diyor ve kuvvei maneviyeyi bozmaya çalışıyorlardı. O kadar ki, onların bu faaliyetleri Allah Resülü'nii de endişelendirmişti. Huzura gelen Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer: - Ya Resülullah, diyorlardı. Şüphe yok ki Allah, din-i mübinine sahip çıkacak ve onun müntesiplerini galip getirecek; Nebisini de aziz kılacaktır. Halbuki biz, Kureyş ile bir hususta randevuleştik ve asla verdiğimiz sözden vazgeçmek istemeyiz. Hem sonra bunu korkaklık olarak algılarlar. En iyisi Sen, randevu yerine yürü. Allah'a yemin olsun ki bunda bir hayır vardır. Allah'ın Resı1lü'nü sevindiren manzaraydı bu ve şunları söyle- di: - Nefsim yed-i kudretinde olana and olsun ki, benimle birlikte kimse gelmese bile Ben, yola çıkacak ve randevu yerine mutlaka gideceğim! Derken Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), bin beş yüz kişilik bir ordu ile Medine'den yola çıktı. Yerine Medine'de Abdullah İbn Revaha'yı bırakmıştı. Ordu içinde on tane at vardı. Sancağı Hz. Ali taşıyordu. Ayakları geri gitse de Ebı1 Süfyan da çıkmıştı yola. Yanında iki bin kişilik bir ordu vardı. Aralarında elli tane de atlı süvari bulunuyordu. Yürüyordu ama içinde kendisini yiyip bitiren bir korku vardı. Yoldan geri dönmek genel kabulolsa da, bu kadar kalabalıkla yola konulunca şartlar değişir ve insanlar dönmekten vazgeçerlerse ne yapacaktı. Onun için Merr-i Zahrôn denilen yere gelip de Mecenne suyunun başında konakladıklarında, ne yapıp edip bu orduyu geri çevirmenin gerekliliğini düşünüyordu Ebı1 Süfyan. Göz göre göre ve sonucu belli olan bir zemine gitmek intihar olurdu. Zira Bedir ve Uhud'daki manzaralar zihinlerinde hala canlıydı. Dinlenme işi bitip de ordu ayaklandığında: - Ey Kureyş topluluğu! Haydi, geri dönün, diye bir ses duyuldu Ebı1 Süfyan'ın bulunduğu yerden. Görmüyor musunuz, bu yıl her tarafı kıtlık kasıp kavuruyor; en iyisi bugün geri dönüp bolluk ve yeşilliğin olduğu, hayvanlarımızın da yeşilliklerden yiyip bize bol süt verdikleri gelecek yıllarda savaşırız. Bu kıtlıkta savaş mı olur! Ben dönüyorum; haydi, sizler de dönün! Mekke ordusunun zaten beklediği bir sesti bu ve hiç kimseden itiraz gelmeden Mekke'ye geri dönüldü. Bu kısa yolculukları sırasında 'seoik' adını verdikleri undan yapılan bir çeşit çorba tükettikleri için yoldan dönen bu orduya kendileri, sevik içen ordu manasında 'ceuşiil-seoik' demişlerdi. Medine'deki durum çok farklıydı. Ashabıyla birlikte çoktan yola çıkan Allah Resülii (sallallahu aleyhi ve sellern), birkaç günlük yolculuktan sonra ve Zilkade ayının ilk hilaliyle birlikte Bedir'e kadar gelmişti. Her yılolduğu gibi Bedir'de yine panayır kurulmuş ve büyük gruplar halinde insanlar, ellerindeki emtiayı kaptığı gibi ticaret maksadıyla buraya kadar gelmişti. Mekke ordusu ise gelmemişti. Buna rağmen Efendimiz, ashabıyla birlikte burada tam sekiz gün onları bekleyecekti.':" Panayırın çoğunluğunu Efendimiz ve ashabı oluşturuyordu. Bir aralık Allah Resülü'niin yanına, Veddan gazvesinde O'nunla anlaşma yapan M ohşi İbn Amr geldi; her halinden şaşkınlık okunuyordu. Nihayet: - Yil Muhammed, dedi. Sen bu kuyuların başına Kureyş ile karşılaşmak için mi geldin? Halbuki bize anlatılanlara göre sizin, hepiniz öldürülmüştü ve işiniz de bitmişti! Halbuki panayırın çoğunluğu sizlerden oluşuyor! Demek ki Hicaz'da sürekli bir propaganda yürütülüyordu. Anlaşılan açıktan cepheye gelemeyenler, yine perde arkasına geçmiş ve psikolojik bir savaş yürüterek akılları bulandırmak istiyorlardı. Mahşi'nin tepkileri böylesine yoğun bir bilgilendirmenin etkisinde kaldığını gösteriyordu. Öyleyse düşmanın silahıyla silahlanmak gerekiyordu ve Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şunları söyledi ona: - Buna rağmen şayet istersen, sizinle aramızdaki anlaşmayı da feshedebiliriz! Hiç beklemediği bir tepkiydi bu, Malışi'nin. Zaten zihnen bir çatışma yaşıyordu; nasılolmuştu da, 'bitti' denilen insanlar bu kadar zinde olabilmiş, Ebu Süfyan'ın bile gözünü korkutarak ona geri adım attırabilmişti! Bitmek bir yana her geçen gün güçlenerek yürüyen bir kervan vardı ortada. Zaman, neyin yalan neyin hakikat olduğunu ortaya çıkarmıştı. Öyleyse göz göre göre maceraya kapılmanın anlamı olamazdı ve: ı76 Bir taraftan da panayırın hakkı veriliyor ve alışveriş yapılıyordu. Çünkü ashabı kiram, böyle bir sonuçla karşılaşacaklarım tahmin etmiş ve yoıCuluklarım bu şekilde de değerlendirerek iki türlü kazanç elde etmeyi hedeflemişlerdi. Ticaret adına o kadar uygun bir zemin bulunmuştu ki Hz. Osman gibi sahabiler, o gün bir dinar karşılığı olarak bir dinar kazanmış ve böylelikle yüzde yüz bir kazanç elde etmişlerdi. Bkz. Vakıdi, Megazi, 1/384; İbn Sa'd, Tabakat. 2/60 - Hayır, bizim böyle bir derdimiz yok! Bilakis biz, Sana el uzatmaktan içtinab eder ve aramızdaki anlaşmaya sadık kalır, onu asla bozmayız, dedi Mahşi, Malışi'nin tepkisi, Bedir'e gelmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Aleyhte kurulan tuzaklardan haberdar olunmuş ve Ml diliyle karşı tarafbilgilendirilirken yanında bir yanda da yüreklerine korku salınmıştı. İnsanlar, duyduklarından ziyade görüp duyduklanna itibar ederlerdi ve Bedir'de, gözlerle kulaklara aradıklan bu mesajlar verilmişti. Şimdi sıra, sağ salim olarak Medine'ye dönmeye gelmişti. Derken Resül-ü Ekrem (sallallalıu aleylıi ve sellern), ashabıyla birlikte Bedir'den ayrılıp Medine'nin yolunu tuttu. |