> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Efendimiz > Hz Ebubekir in teşebbüsü
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hz Ebubekir in teşebbüsü  (Okunma Sayısı 1188 defa)
06 Mayıs 2011, 18:12:13
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 06 Mayıs 2011, 18:12:13 »



Hz. Ebu Bekir'İn Teşebbüsü

Aradan bir müddet daha geçmişti. Efendimiz'in etrafında henüz otuz sekiz mü'min bulunuyordu. Gelen vahyin aydın­lığında gönül zenginliği zirve yapan Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) ruhundaki fırtınalan dindirememiş ve Ebu Zerr gibi o da, Allah'ın adını Kabe' de haykırmak istemişti. Önce Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), güç dengesinin olmadığını vurgulayıp:

- Biz, adet itibariyle çok azız, dese de Hz. Ebu Bekir'i kı­ramadı. Ardından da, onu yalnız bırakmamak için beraberce Kabe'ye geldiler. Herkes bir köşeye çekilmiş, insanlan açıktan İslam'a davet eden Hz. Ebu Bekir'i dinliyordu. Böylelikle o, aynı zamanda ilk hatip olma vasfını da ihraz etmiş oluyordu.

Ancak, kendi iradesinin dışında bir başka gelişmeye asla tahammülü olmayan Kureyş, dört bir yandan üzerlerine çulla­nıverdi. Oradaki herkesi hedef almışlar ve ellerine ne geçirmiş­lerse önlerine gelene acımasızca vuruyorlardı. Bu arada, Hz. Ebu Bekir'i de ayaklan altına almış çiğniyorlardı. Bilhassa Utbe İbn Rebzu'nın, tükenme bilmeyen bir hıncı vardı ve Hz. Ebu Bekir'i ölümüne dövüyordu. O kadar ki, Hz. Ebu Bekir'in yüzü

kanlar içinde kalmış, burnu adeta yüzüne yapışmıştı. Takati tükenen Hz. Ebu Bekir'in bedeni, hareketsiz bir şekilde yerde yatıyordu. Nihayet, 'öldü' diye bir kenara bırakıp çekip gittiler.

Derken, konudan haberdar olan akrabalan gelip aldılar ve hareketsiz yatan Ebu Bekir'i ve evine götürdüler. Durumun ciddiyetini görünce de, yeniden Kaba'ye dönerek, yemin bil­lah edip, oradakilere şunlan söylediler:

- ValIahi şayet Ebu Bekir ölürse, Utbe'yi de biz öldürü­rüz.

Ardından tekrar Hz. Ebu Bekir'in evine döndüler. Bü­tün akrabalar toplanmış, yaşadığına dair bir tepki vermesini bekliyorlardı. Cevap versin diye de sürekli konuşturmaya zor­luyorlardı.

Akşama doğru bir ara kendine gelir gibi oldu .. Ebu Be­kir hareket etmişti. Evet, yaşıyordu!.. Etrafındaki akrabalan, böylelikle rahat bir nefes almışlar, yıllar boyu devam etmesi muhtemel bir kan davasını hafif atlatmışlardı.

Ebu Bekir, niçin yaşadığını çok iyi bilen bir insandı ve ufkunu hep O'nun sevgisi doldurmuştu. Malını da canını da, daha baştan feda ederken, bugünlere zaten hazırdı. Güçlük­le kendini toplamaya çalıştı; zorlasa da kendini, ayağa kalka­mıyordu. Bir şeyler demeye çalışıyordu. Titrek dudaklanndan dökülen ilk cümle şu oldu:

- Resfılüllah ne durumda?

Etrafındakilerin bu heyecanı anlamalarına imkan yoktu ve ölüme ramak kala geri dönen bir adamın, ayılır ayılmaz ilk tepki olarak başkasını düşünüp O'nun halini sorması, onlar için anlaşılır bir durum değildi. Hiç önemsemediler bile ve ar­dından ona yiyecek ve içecek vermeye çalıştılar.

Onun gıdasının, yeme ve içmeyle alakah olmadığını bile­mezlerdi. Beraber yola çıktıklan yerde Habibi'nin başına bir şey gelmişse Ebu Bekir, nasıl yemek düşünebilir; hayır haber­lerini almadığı sürece soğuk suyla nasıl serinleyebilirdi!

Yaşadığını görmüşlerdi ya, artık akrabalan da ayrılmış; Ebu Bekir de annesiyle baş başa kalmıştı. Gözlerini yeniden açtığında, annesi başında elinde bir kase çorbayla bekliyordu. O, yine güçlükle hareket ettirdiği dudaklanyla aynı cümleleri tekrarladı:

- Resülüllah nasıl? O ne durumda?

- Vallahi, sahibin hakkında bir bilgim yok, diye cevapladı

annesi, şaşkın bakışlarla. Bir anne olarak yüreği yanıyordu; yıllardır özlemini çektiği ve nice yalvarmalardan sonra Rab­binin kendisine ihsan ettiği biricik oğlunun, kolu kanadı kırıl­mış; kanlar içinde yatıyordu.

Çaresizdi... Ayağa kalkmak için kendini zorladıysa da buna imkan yoktu. Kendi başına çözemeyeceği bir problemle karşı karşıyaydı ve yalvardı adeta annesine:

- Ne olur, Hattab'ın kızı Ümmü Cernil'es'? bir gitsen de O'nun durumunu soruversen!

Anne yüreği, daha bir şefkatle atıyordu. Oğlunun bu is­teğini yerine getirmek için Ümmü Cemil'in yanına gitti, çare­siz. Önce:

- Ebu Bekir, senden Abdullah'ın oğlu Muhammed'in du­rumunu soruyor, dedi.

Ancak o gün, iman ettiğini açıklamak bir insan için, bela ve musibetlere kapılannı açmak anlamına geliyordu. Evet, Ümmü Cemil de iman etmişti; ama Kureyş'in şerrinden bir nebze emin olabilmek için imanını açıklamıyordu. Önce, ne Ebu Bekir'i ne de Abdullah'ın oğlu Muhammed'i tanıdığını söyledi. Ancak Ümmü1-Hayr buraya kadar gelmiş se mutlaka önemli bir durum söz konusuydu.

319 Ümmü Cemil, Hz. Ömer'in kendisinden önce Müslüman olan ve Said İbn Zeyd ile evli bulunan Fatıma Binti Hattab idi. Bkz. İbrıü'l-Esir, Üsüdü'l-Ğabe, 7/215,297

- Bu işte bir gariplik var, deyip birlikte eve geldiler. Hz.

Ebu Bekir, evde baygın ve hareketsiz yatıyordu. Yanına yakla­şıp halini görünce kendini tutarnadı Ümmü Cemil, Ümmü'l­Hayr'a hissettirmemeye çalıştığı durumu da göz ardı ederek:

- Sana bunu reva görenler, şüphesiz ki ehl-i fısktır. Umu­yorum ki Allah, çok geçmeden senin intikamını alır, deyiverdi farkına varmadan. Ebu Bekir'in tepkisi yine farklı değildi:

- Resülüllah ne yaptı? O nerede?

Ümmü Cemil kendini toparlamış ve yeniden temkinli ha­line avdet etmişti:

- Annen burada, konuştuklannı duyuyor, dedi sessizce.

Ebu Bekir, annesini tanıyordu ve:

- Ondan sana bir zarar gelmez. Ondan sır çıkmaz, diye teminat verince, Ebu Bekir'i rahatlatacak müjdeyi verdi:

- Sağ ve salim.

Ancak o, bununla yetinecek gibi görünmüyordu. Zaten

sadakat de bunu gerektiriyordu. Tekrar sordu: -NeredeO?

- Erkaın'ın evinde, diye cevapladı Ümmü Cemil,

Dünya gözüyle görmeden acılan dinecek gibi değildi ve son bir gayretle kendini toparlayıp:

- Allah'a andım olsun ki, Resülüllah'ın yanına gidip O'nu görüneeye kadar ne bir şey içer ne de bir lokma yerim, dedi etrafındakilere.

Ortalığın sakinleşmesini beklemekten başka çare yoktu.

Akşam olup ortalık süküna erince, yatalak Ebu Bekir'in iki ko­luna girerek İbn Erkam'ın evine getirdiler.

Kapıdan girip Habib-i Ekrem'inin nur cemalini görür gör­mez üzerine kapandı Sıddik-i Ekber ve yüzünü gözünü öpme­ye başladı Habib-i Zişan'ın, Dünyalılar açısından çok acınacak durumda olsa da onun için dünyalar kendisine bahşedilmiş gibiydi. Tarifi imkansız bir haz yaşıyordu. Aynı zamanda bu,

Allah'ın en sevgili kulunu, anne-babadan, yar ve yarandan öte sevmenin; imanın kemal noktasına ulaşmanın bir neticesiydi. Zaten Resfılullah da öyle buyurmamış mıydı?320

Bu arada huzurdaki diğer sahabeler de, bedeninin her bir
yerine darbe alan Hz. Ebu Bekir'in haline bakıp bakıp ağlaşı-

yorlardı. Gelişmeler karşısında Allah Resülü de çok duygulan­mıştı. O'nun bu halini de fark etmişti İbn Ebi Kuhafe. Zaten, çok hassas bir yapısı vardı ve Habibi'nin, kendi durumunu görüp üzülmesine de gönlü razı değildi ... Olamazdı!.. Bir ara kendini toparlayıp hıçkınldanna hakim olan Ebu Bekir'in (ra­dıyallahu anh) dudaklanndan şunlar döküldü:

- Anam-babam sana feda olsun ya Resülallahl Bende önemli bir şey yok. Sadece o fasıkın yüzüme basıp ezmesi bi­raz acı veriyor.

Bu ne sevgi ki, sevdiğinin kendi yaşadıldanna üzülmesine de aynca üzülüyor ve O'nu üzmemek için iyi olduğunu söyle­meye çalışıyordu.

Resülüllah'a bu derece yakınlaşmıştı ya, bunu da imanı adına değerlendirmeli; fırsatı kaçırmamalıydı. Üzerinde tit­reyen annesini göstererek, içten yalvaran bir sesle, şu talepte bulundu:

- İşte bu annemdir ya Resülallahl Bana karşı sevgisi çok derin, anne-babasına karşı da çok iyidir. Sen mübareksin. Onu, bir de Sen Allah'a davet etsen. Onun için Allah'a dua et­sen de Allah, Senin vesilenle onu cehennemden korusa!

Bu, ne samirniyet ... Ve yine bu, ne fedakarlıktı. Ve böy­lesine samimi talebe Allah Resülii de hayır demeyecekti. El­lerini açtı ve Ebu Bekir'in (radıyallahu anh) annesine iman nasip etmesi için yalvardı Rabb-i Rahim'ine.

Demek ki vakit gelmişti ve bu ne lütuftu ki, Hz. Ebu Be-

320 Müslim, Sahih, 1/67 (44)

kir'in annesi Ümmü'l-Hayr daha oracıkta Müslüman oluver­mişti,321

Ölümle burun buruna geldiği anlarda bile başkalannın dünya-ahiret saadetini düşünen Hz. Ebu Bekir'in sevincine diyecek yoktu. Annesinin Müslüman oluşu, bütün ıstırapla­nnı unutturmuştu. Resülullah'la birlikte İbn Erkarn'ın evinde bir ay kadar kaldılar.

Bu üzücü hadise, mü'minleri sevindirecek bir başka se­mereye gebeydi ve o gün, Efendimiz'in amcası ve süt kardeşi Hz. Hamza gelip Müslüman 01acaktı.322

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hz Ebubekir in teşebbüsü
« Posted on: 20 Nisan 2024, 11:32:33 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hz Ebubekir in teşebbüsü rüya tabiri,Hz Ebubekir in teşebbüsü mekke canlı, Hz Ebubekir in teşebbüsü kabe canlı yayın, Hz Ebubekir in teşebbüsü Üç boyutlu kuran oku Hz Ebubekir in teşebbüsü kuran ı kerim, Hz Ebubekir in teşebbüsü peygamber kıssaları,Hz Ebubekir in teşebbüsü ilitam ders soruları, Hz Ebubekir in teşebbüsüönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes